ÖZET
OSMANLI YÖNETĐMĐNDE KUZEY AFRĐKA: GARP OCAKLARI
Seydi Vakkas TOPRAK∗
ÖZET
Afrika’daki Osmanlı egemenliği, Mısır ve Kuzey Afrika eksenli olarak gerçekleşmiştir. Osmanlılar XVI. yüzyıl başlarında Afrika’nın kuzeyinden başlayarak Akdeniz’in güney sahilleri boyunca Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemişlerdir. Diğer taraftan doğuda Kızıldeniz’in batı sahilleri boyunca ilerleyerek Hint okyanusu kıyılarına kadar ulaşmışlardır. Kuzey Afrika’daki Osmanlı hâkimiyeti XVI. yüzyılda Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxx’xxx Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmesiyle başlamıştır. Osmanlılar, “Garp Ocakları” dedikleri Kuzey Afrika’yı ilk dönemlerde tek yönetim altında, daha sonraları ise yönetimlerini birbirinden ayırarak idare etmişlerdir. Kuzey Afrika’daki bu eyaletler başlangıçta merkezî idareye tamamen bağlıyken sonradan idare mekanizmasının bozulmasıyla merkezden bağımsız hareket etmişlerdir. Cezayir, Tunus ve Trablusgarp eyaletlerinin gelirlerinin büyük bir kısmını korsanlıktan ele geçirdikleri eşya, ticaret malı ve esirler oluşturuyordu. Özellikle Đspanyolların Endülüs Müslümanlarını katletmesi ve Đspanya’nın Osmanlı Devleti ile antlaşmasının olmaması nedeniyle Garp Ocakları korsanları, Đspanya’nın ada ve sahillerini yağmalayarak tüccar gemilerini zapt etmekteydiler. Garp Ocakları’nın korsanları Müslüman gemilerine zarar veren Malta korsanlarına eşdeğer tutulurdu. Sömürgeciliğin zirveye çıktığı XIX. yüzyıl ortalarında Mısır-Somali ve Mısır- Cezayir istikametinde uzanan Osmanlı sınırlarının birleştirilmesi için aradaki Sudan ve Uganda toprakları Mısır valileri tarafından Mısır sınırlarına eklenmiştir. Diğer taraftan Trablusgarp’tan güneye doğru Çad Gölü havzasına kadar gidilerek Nijer ve Çad üzerinde hâkimiyet tesisine çalışıldı. Böylece Büyük Sahra’nın güneyindeki birçok bölge Osmanlı topraklarına katıldı. Ancak 1815 Viyana Kongresi’nde korsanlığın yasaklanması Garp Ocakları’nı güçsüz bırakmıştır. Fransa XVI. yüzyıldan beri ticari ilişkilerinin bulunduğu Xxxxxxx’x 0000’xx xxxxx xxxxxx Xxxx Xxxxxxx’de stratejik bir mevki elde etmiştir. Ardından Xxxxxxxxx ve Almanya’nın da onayıyla 1881 yılında
∗ Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, xxxxxxxxxxx@xxxxx.xxx
Xxxxx’x da ele geçirmiştir. Đtalya’nın Trablusgarp’ı işgali ve 1912’deki Xxx Xxxxxxxxxx ile Kuzey Afrika’daki Osmanlı Egemenliği sona ermiştir.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: korsanlığın yasaklanması, tüccar gemileri, ticari antlaşma, Cezayir’in işgali, özerk eyaletler.
THE NORTH AFRICA UNDER THE OTTOMAN RULE: GARP OCAKLARI
ABSTRACT
The Otoman rule in Africa came true in the axis of The North Africa. In the early 16th century Ottomans progressed beginning from the North of Africa along the Southern coasts of Mediterranean down to the shores of The Atlantic Ocean. On the other hand in the East they went ahead along the western coasts of The Red Sea and reached until the coasts of The Indian Ocean. The Otoman Sovereignty in The North Africa starts with Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxxx’x entering under the Otoman service in 16th century. The Ottomans governed The North Africa which they called as “Garp Ocakları” at the beginning under the same administration and later ruled seperating their administrations. At the beginning, while these provinces in The North Africa were dependent on the central government completely, later with the deterioration of governing mechanism they behaved independently from the centre. Incomes of Algeria , Tunisia and Tripolis provinces were goods, commercial properties and slaves they captured from buccaneering activities. Especially as long as Spanishes slayed Andalusian Muslims and did not have an agreement with Otomans the corsairs of “Garp Ocakları” were plundering the islands and shores of Spain and capturing the merchant ships. The corsairs of “Garp Ocakları” were accepted as equivallent of Maltese pirates damaging Muslim ships. In the middle of 19th century in which buccaneering hit the top, to unite the Otoman territories continuing in the direction of Xxxxx-Xxxxxxx xxx Xxxxx-Xxxxxxx, Xxxxx governors added the intermedial territories belonging to Sudan and Uganda to Egypt lands. On the other hand going from Tripolis to southward until the Xxxx xxxx basin they tried to establish Otoman rule on Niger and Chad. In this manner many regions in the South of Sahara joined Otoman lands. However, the prohibition of buccaneering at The Xxxxx Congress of 1815 weakened “Garp Ocakları”. By the way of occupying Algeria, with which it had commercial relations since 16th century, France had a strategical position in the west Mediterranean.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
After this, in 1881 with the approval of England and Germany invaded Tunisia, too. Italia occupied Tripolis in 1912 and and with The Treaty of Ouchy the Otoman Soverignty in the North Africa came to an end.
Key Words: prohibition of buccaneering, merchant ships, commercial treaty, occupation of Algeria, autonomous provinces.
Giriş
Anavatanları olan Orta Asya’dan tarihin değişik dönemlerinde, dünyanın çeşitli yerlerine, bilhassa batıya doğru göç eden Türkler, gittikleri Avrupa ve Afrika’nın geniş topraklarına yerleşerek devletler kurmuşlar ve yönetimlerinde etkin olmuşlardır. Türklerin Afrika’daki varlığı IX. yüzyıldan başlayarak XX. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Osmanlılar döneminde ise Afrika’daki Türk egemenliğinin Mısır ve Kuzey Afrika eksenli olduğu görülmektedir. Osmanlılar XVI. yüzyıl başlarında Afrika’nın kuzeyinden başlayarak Akdeniz’in güney sahilleri boyunca Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemişlerdir. Diğer taraftan doğuda Kızıldeniz’in batı sahilleri boyunca ilerleyerek Hint okyanusu kıyısındaki liman ve iskelelere ulaşmışlardır.
Sömürgeciliğin zirveye çıktığı XIX. yüzyıl ortalarında Mısır-Somali ve Mısır- Cezayir istikametinde uzanan Osmanlı sınırlarının birleştirilmesi için aradaki Sudan ve Uganda toprakları Kavalalı Xxxxxx Xxx Xxxx ve ardılları tarafından Mısır sınırlarına dahil edildiler. Diğer taraftan Trablusgarp’tan güneye doğru Çad Gölü havzasına kadar gidilerek Nijer ve Çad üzerinde hâkimiyet tesisine çalışıldı. Böylece Büyük Sahra’nın güneyindeki birçok bölge Osmanlı topraklarına katıldı1.
Osmanlı Devleti idaresinde Kuzey Afrika’daki Cezayir, Tunus ve Trablusgarp eyaletlerine Garp Ocakları denilmekteydi. Kuzey Afrika’daki Osmanlı hâkimiyeti XVI. yüzyılda Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxx’xxx Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmesiyle başlamıştır2.Osmanlılar, Garp Ocakları’nı ilk dönemlerde tek yönetim altında, daha sonraları ise yönetimlerini birbirinden ayırarak idare
1 Xxxxx Xxxxx, ‘‘Afrika’da Türklerin Hakimiyeti ve Kurdukları Devletler’’, Türkler, C. IX, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 575-587. Ayrıca Büyük Sahra’nın stratejik ve ticari önemi, Fransızların Afrika’daki sömürgeciliği ve Afrika’da Osmanlı-Fransız rekabeti hakkında geniş bilgi için bkz.; Xxxx Xxx, Trablusgarp’tan Sahra-yı Kebir’e Doğru, Đstanbul, 1326.
2 Xxxxxx Xxxx Xxxxxxx, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. II, MEB Yay., Xxxxxxxx, 1971, s. 646.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
etmişlerdir. Kuzey Afrika’daki bu ülkeler salyaneli eyaletler arasına katılarak yıllık vergileri devlet hazinesine aktarılmıştır. Bu eyaletlerde toplanan vergilerden, eyaletlerin masrafları ayrı ayrı çıkartıldıktan sonra, devlet hazinesine her yıl yirmi beş bin flori gönderilirdi3.
Kuzey Afrika’daki bu eyaletler, başlangıçta merkezî idareye tamamen bağlıyken sonradan idare mekanizmasının bozulmasıyla merkezden bağımsız hareket etmişlerdir. Osmanlı başkenti ile olan bağları zamanla zayıflayarak; savaş sırasında donanmaya katılmak ve iki-üç yılda bir padişaha hediye sunmaktan ibaret hale gelmiştir. Garp Ocakları’nın idaresi diğer eyaletlerden farklı olarak fetihlerden sonra güvenlik amacıyla oralarda bırakılan Türk askerlerinin idaresine verilmiştir. Ayrıca Batı Anadolu sahilleri ve Ege Adaları’nda oturanlardan; yerlerinden rahatsız olanlar, cinayet gibi ağır suçlara karışanlar, kabadayılar ve macera peşinde koşanlar kaçarak Garp Ocakları’na gider ve korsanlara katılırlardı. Bazen de Garp Ocakları’ndan Ege kıyılarına gemilerle adamlar gelerek bayrak açarlar ve asker toplarlardı4.
Garp Ocakları’nda korsanlık; hayata fazla önem vermeyen, yiğitlik ve cesaret sahibi olanlar tarafından yapılan bir meslekti. Hem şerefli hem de kârlı bir geçim yolu sayılırdı. Bu eyaletlerin gelirlerinin büyük bir kısmını korsanlıktan ele geçirdikleri eşya, ticaret malı ve esirler oluşturuyordu. Özellikle Đspanyolların Endülüs Müslümanlarını katletmesi ve Đspanya’nın Osmanlı Devleti ile antlaşmasının olmaması nedeniyle Garp Ocakları korsanları, Đspanya’nın ada ve sahillerini yağmalayarak tüccar gemilerini zapt etmekteydiler. Garp Ocakları’nın korsanları Müslüman gemilerine zarar veren Malta korsanlarına eşdeğer tutulurdu. Üç Garp Ocağı içerisinde en mutebri Cezayir sayılırdı5. Zamanla Tunus ve Trablusgarp Beylerbeyilikleri’nin yönetiminde “evladiyet”6 usulü benimsenmiştir.
3 Filori; XI. Yüzyıldan önce Floransa’da basılan ve üzerinde zambak resmi bulunan altın paraya verilen isimdir. Ayrıca Batı memleketlerinde basılan altın paralara da Osmanlılar filori demiştir. Xxxxxxx, a.g.e., s. 629-630; Xxxxxx Xxxxxxxx, Osmanlı Tarih Lugatı, Xxxxxxx Xxx., Xxxxxxxx, 1986, s., 114.
4 Pakalın, Cezayir’de Endülüs idaresi nizam ve usulünü örnek alarak bir yönetim örgütü kurduğunu belirtmektedir. Xxxxxxx, a.g.e., s. 646.
5 G. Yver, ‘‘Cezayir’’ Đslam Ansiklopedisi, C. III, MEB Yay., Xxxxxxxx 1970, s. 137. Bu dönemdeki siyasi gelişmeler hakkında geniş bilgi için bkz.; Xxxxxxxx Xxxxx, Cezayir’in Fransızlar Tarafından işgali Karşısında Osmanlı Siyaseti, ĐÜEF Yay., Đstanbul, 1957, s. 5-7.
6 Yönetimin bir hanedana verilmesi veya yönetiminin babadan oğula geçmesi usulü.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
Cezayir’de ise bu düzen uygulanamamıştır. Çünkü iktidar yeniçerilerin belirlediği
“dayı”ların eline geçmiştir.
Cezayir Ocağı
Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxx Osmanlı hizmetine girdikten sonra idaresinde bulunan Cezayir, Beylerbeyilik olarak kendisine verilmiştir. Cezayir’in idaresi esasen Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxx tarafından kurulmuş olmakla beraber7 üç asır boyunca büyük değişikliklere uğramıştır. Cezayir’in idaresi; genel olarak Beylerbeyiler Devri (1518–1587), Paşalar Devri (1587–1659), Xxxxxx Xxxxx (1659– 1671) ve Dayılar Devri (1671–1830)8 olmak üzere dört evreye ayrılmaktadır.
Barbaros, Osmanlı hizmetine girdikten sonra Xxxxxxx’xx muhafazası için kendisine iki bin kadar yeniçeri gönderilmiş ve bu suretle Cezayir Ocağı’nın temeli atılmıştır. Daha sonra bu askeri kuvvete Batı Anadolu’dan çiftbozan taifesinden dört bin kişi eklenmiştir. Zamanla buradaki yeniçerilerin sayısı yirmi bine kadar yükselmiştir. Bu kuvvetler Cezayir’in merkezinde “kasriyye” denilen yedi kışlada barınırlardı. Askeri teşkilatları Xxxxxxxx’xxki yeniçeri ocağının aynısı olup, bütün asker ve subayların başında en büyük amir olarak yeniçeri ağası vardı. Yeniçerilerden başka Türklerden oluşan süvari bölükleri de bulunmaktaydı. Ayrıca yerlilerden de “mahazim” denilen bir atlı askeri kuvvet mevcuttu.
Cezayir’in üst yönetiminde iki divan bulunurdu. “Paşa Divanı” veya “kerrase” denilen divan beylerbeyine bağlı olup, burada eyalet yönetimiyle ilgili işler görüşülürdü. “Ağa Divanı” denilen divan ise yeniçeri ağasına bağlı olup, burada ise yeniçeri ocağıyla ilgili işler müzakere edilirdi9.
Cezayir Beylerbeyileri, Xxxxxxx’xx hükmünü kabul etmekle birlikte bağımsız hükümdarlar gibi davranırlardı. Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerini sürdürmekte ve Akdeniz’de ticaret yapan Avrupa devletleriyle ticari antlaşmalar dahi yapabilmekteydiler.
Osmanlı Devleti, Beylerbeyilerin bağımsızlıklarını ilan etmesini önleyebilmek için Cezayir’e üç senede bir değiştirilmek kaydıyla “paşa”lar tayin etmiştir. Tayin edilen paşalar ise yönetimle ilgilenmek yerine servet biriktirmeye
7 Xxxxxxx, a.g.e., s. 646.
8 Xxxx, a.g.e., s. 137; Xxxxx, a.g.e., s. 5-7.
9 Xxxxxx Xxxxx Xxxxxxxxxxx, Osmanlı Tarihi, C. III/II, TTK Yay., Ankara 1988, s. 294-295.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
çalıştıklarından korsanlığın daha da artmasına sebep oldular. XVII. yüzyıl ortalarında ayaklanan denizci milisleri, kendi reislerini iktidara getirerek “ağalar devri”ni başlattılar. Ağalar devri karışıklıklar içinde geçti. Denizci milisleri ve yeniçeriler arasındaki rekabet sonucunda yeniçeriler iktidarı ele geçirerek yönetime bir “dayı” tayin ettiler. Dayılar devrinde Osmanlı’nın Cezayir’deki gücü; yeni seçilen dayıya hil’at ve ferman göndermekten ibaret kaldı. Ancak bu devirde Avrupa’nın büyük devletleri Akdeniz’deki ticaret gemilerini korumak üzere silahlı devriye gemilerini Akdeniz’e gönderdiler. Bu devriye gemilerinin engellemesiyle Xxxxxxx’xx korsanlıktan elde ettiği gelir iyice azaldı. Gelir kaybı üzerine, idari işlerini yürütebilmek için paraya ihtiyaç duyan yönetim halka ağır vergiler yükleyerek çeşitli huzursuzluklara sebep olmuştur. Özellikle, ortaya çıkan iktidar mücadelesinde kanlı olaylar yaşanmıştır. Örneğin; 1671-1830 tarihleri arasında yönetime gelen yirmi sekiz dayıdan on dördü öldürülmüştür10.
Zamanla eyaletin üst yönetimdeki iki divandan biri haline gelen ağa divanı hükümet işlerine de karışxxxx xxxx divanını etkisiz hale getirmiştir. Bundan sonra Xxxxxxxx’xx tayin ettiği beylerbeyiler, dayıların devlete bağlılıklarının bir alameti olarak merasimlere başkanlık etmek ve antlaşmaları imzalamak gibi sembolik görevleri yerine getirmişlerdir. Dayılar ise bütün işlerde mutlak bir otoriteye sahip olup, emrindeki divan ile ülkeyi yönetmişlerdir. Divanı; hazineci, ordugâh ağası (ağa), bahriye nazırı olan vekilharç (vekilꞌl-harac), beytülmalci ve vergi tahsilinden sorumlu “hocatuꞌl havl” isimli nazırlardan oluşurdu11.
Eyalet merkezi olan Cezayir şehrinin adliye ve zabıta işlerine “şeyhü’l- beled” veya “şeyhuꞌl Medine” denilen bir görevli bakardı. Dayı, Cezayir vilayet merkezini dört Türk “kaid”12 vasıtasıyla idare ederdi. Memleketin geri kalan kısmı ise üç beyliğe ayrılmıştı. Bunlar; Garp Beyliği, Şark Beyliği ve Titari Beyliği idi. Beyliklerin başındaki beyler genellikle dayı tarafından para karşılığı tayin edilirlerdi. Onlar da kendi altlarındaki memurları aynı şekilde tayin ederlerdi. Geniş yetkilere sahip olan beyler, kabilelerin yardımıyla asayişi sağlar ve vergileri toplarlardı. Her sene ilkbahar ve sonbaharda toplanan vergileri Cezayir şehrine
10 Yver, a.g.e., s.138.
11 Xxxxx, a.g.e., s.7.
12 Kaid; mutasarrıf, kaymakam ve müdür gibi görevler üstlenen memurlar. Xxxxxxx, a.g.e., s. 646.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
gönderirler, kendileri de üç senede bir bizzat gelerek vergi tutarının hesabını verirlerdi13.
Garp Ocakları’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle özellikle Cezayir’in Batı Akdeniz denizciliğinde güçlü ve önemli bir yeri olmuştur. Akdeniz çevresindeki ülkeler ve bu denizde çıkarları olan devletler ile Cezayir arasında anlaşmazlıklar eksik olmamıştır. Ancak XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupa ülkelerinin denizcilikte ilerlemesi karşısında, buna ayak uyduramayan Cezayir’in Akdeniz’deki etkinliği azalmaya başlamıştır. Bu yüzyıldan itibaren yönetim olarak imparatorluktan oldukça uzaklaşan Cezayir, yönetimdeki sorunlar nedeniyle askeri bakımdan da zayıflamıştı. Bu tarihe kadar ülkenin temel zenginlik kaynağı olan korsanlık artık gelir getirmiyordu. Özellikle Akdeniz’de dolaşan Đngiliz ve Fransız devriye gemileri korsanlığı iyice azaltmıştı. Hazine gelirleri azalan Cezayir dayıları masraflarını karşılayabilmek ve asker maaşlarını ödeyebilmek için ağır vergiler koymaya ve Yahudi tüccardan yardım istemeğe ya da borç almağa başladılar. Dayının bu kabil davranışları halkta huzursuzluğa ve neticede 1805’teki isyana sebep olmuştur14.
Đngiltere ve Fransa’nın Akdeniz’e savaş gemileri göndererek kendi bayraklarını taşıyan gemileri korsanlardan koruması üzerine Danimarka, Hollanda, Đsveç ve Napoli gibi daha küçük devletler Cezayir ve diğer Garp Ocakları ile antlaşmalar yapma yoluna gitmişlerdir. Đmzaladıkları antlaşmalar gereği Garp Ocakları’na yılık vergi vererek gemilerini korsanlardan korumaya çalışmışlardır. Hatta XIX. Yüzyılda Amerika Birleşik devletleri dahi Cezayir ve Tunus ile böyle antlaşmalar yapmıştır15.
XIX. yüzyılın başlarında Avrupa’da görülen Napolyon savaşları Akdeniz’de korsanlığı yeniden artırmıştır. Ancak Xxxxxxxx’xx bertaraf edilmesinden sonra Avrupa devletleri Cezayir’in deniz gücünden kurtulmanın yollarını aramışlardır16. Avrupa’nın büyük devletleri 1815’te düzenledikleri Viyana Kongresi’nde
13 Xxxx, a.g.e., s. 138; Xxxxxxxxxxx, x.x.x., X. III/II, s.295.
14 Xxxx, a.g.e., s. 158.
15 ABD’nin yaptığı bu antlaşmalardan Cezayir ile yapılanın Türkçe olduğu ve ABD’nin yaptığı antlaşmalar içerisinde Đngilizce dışında başka bir dilde hazırlanan ikinci antlaşma olduğu belirtilmektedir. Geniş bilgi için bkz.; Xxxxxx Xxxxxxxx, “Osmanlı-ABD Ticari Đlişkileri”, Türkler, X. XXX, Xxxx Xxxxxxx Xxx., Xxxxxx, 0000, s. 270-281.
16 Xxxxxxxx’xx Mısır’ı işgali, Avrupa’da giriştiği savaşlar ve sonrasındaki dönemde Cezayir’in Akdeniz’deki faaliyetleri ve güç dengeleri hakkında geniş bilgi için bkz.; Xxxxx, a.g.e., s. 10-11.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
korsanlığı bitirmeye karar vermişlerdir. Bu kararın uygulamasını da yüzyılın başına muazzam bir xxxxx xxxx ve sömürge imparatorluğu haline gelmiş olan ve Akdeniz ile çevresinde büyük menfaatler elde etmiş olan Büyük Xxxxxxxx Xxxxxxxxxxxxx üstlenmiştir. Avusturya, Xxxxxx ve Hollanda’nın desteğini alan Đngiltere 1816’da Akdeniz’e bir filo göndererek Cezayir’i topa tutmuş ve gemilerini batırmıştır17. Böylece deniz gücünü kaybeden Cezayir, Osmanlı Devleti’nin içerde ve dışarıda büyük sorunlarla uğraştığı bu dönemde, Fransa’nın istilasına açık bir hale gelmiştir18.
Cezayir Dayı’sının, oradaki yeniçeriler tarafından seçilip, padişah tarafından onaylandığı dönemden, özellikle de XIX. yüzyıl başlarından itibaren19, protokolde Cezayir valileri genellikle mîr-i mîrân veya Rumeli Beylerbeyi payesine sahip olmuşlardır. Zamanla Đstanbul’a bağlılığı sembolik hale gelen Cezayir, denizcilikteki gelişmeleri takip edememiş ve 1816’daki Đngiliz saldırısı sonucu da olcukça zayıf düşmüştür. Đngilizlerin Akdeniz’de güçlendiği bu dönemde Fransızlar dikkatlerini Kuzey Afrika’ya, özellikle de Cezayir’e çevirmişlerdir20.
Yunan Đsyanı ve 1827-1829 Osmanlı-Xxx Xxxxxx sonrasında bağımsız Yunanistan’ın kurulmasıyla sonuçlanması Osmanlı Devleti’ni zayıflattığı gibi Đngiltere ile Rusya’yı üstün duruma getirmişti. Bu durumdan istifade etmeye çalışan Fransa, Cezayir Dayısı’nın Fransız Konsolosu’na hakaretini bahane ederek 1827 yılında Cezayir’i işgale başladı. Uygun zamanı kollayan Fransa, 1830 yılında yüz savaş gemisi ve on altı bin askerle Cezayir’i tamamen işgal etti.
Bu sırada Osmanlı Devleti, Rusya ile savaştan yeni çıkmıştı ve oldukça güçsüz bir durumdaydı. Cezayir ise devletin asıl kuvvetlerinin savunabileceği alanın oldukça uzağında bulunmaktaydı. Bu nedenle Babıâli, Cezayir’in işgalini sadece protesto edebilmiştir21.
17 Xxxxx, a.g.e., s. 8.
18 Xxxxx Xxxxxx, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi Yay., Đstanbul, 1985, s. 117.
19 1710 yılında Cezayir Dayısı olan Xxxxxx Xxx Xxxxx, 1711’de Đstanbul’dan gönderilen valiyi karaya çıkarttırmayarak kaçırtmış ve Xxxxxxx’xx idaresini zorla ele geçirmiştir. Dönemin padişahı III. Xxxxx bu oldubittiyi tanımak zorunda kalmıştır. Böylece Xxxxxxx’xx “dayılık” ile “valilik” birleştirilmiştir. Bundan sonra kısa dönemler için bu makamlar ayrılmış ise de Cezayir’in idaresinde dayılar daha fazla etkin olmuştur. Xxxxxx Xxxxx Xxxxxxxxxxx, Osmanlı Tarihi, C. IV/II, TTK Yay., Ankara, 1995, s. 250. 20 Xxxxx, a.g.e., s. 8-9.
21 Xxxxx Xxxx Xxxxx, Osmanlı Tarihi, C. V, TTK Yay., Ankara, 1994, s. 122-125.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
Đşgalin sebebi her ne kadar 1827’de Cezayir Dayı’sının Fransız Konsolosu’na hakaret etmesi olarak görünse de gerçek böyle değildi. Fransa’nın asıl amacı Kuzey Afrika’ya yerleşmekti. Nitekim Avrupa’da ortaya çıkan 1830 ihtilâllarının siyasi ortamında kamuoyunu oyalamak isteyen Xxxxx Xxxxxxxx, dikkatleri ülke dışına kaydırmak niyetiyle Cezayir üzerine büyük bir askeri kuvvet sevk etmiştir. Kral, savaş ortamından yararlanarak basın hürriyetini kısıtlama ve meclisi dağıtma yollarını aramıştır. Sonuçta umduğunu bulamayan Kral tahtını da kaybetmiştir22.
Ancak ihtilal ortamına rağmen Cezayir’deki işgal devam etmiştir. Bu işgali bir türlü kabullenemeyen Osmanlı Devleti, nihayet 1847’de yayımlanan devlet salnamesinde eyaletler arasında Cezayir’i yazmayarak bu eyalet üzerindeki haklarından feragat etmiştir23.
Tunus Ocağı
Tunus, Xxxxxxxx Xxxxxxxxx Xxxx tarafından ele geçirilmiş ise de kesin olarak 1569 tarihinde Cezayir Beylerbeyi ve Kaptan-ı Xxxxx Xxxxx Xxx Xxxx tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1573’te ise bir Beylerbeyilik haline getirilmiştir24. Tunus fethedildikten sonra Xxxxxxx’xxkine benzer bir yönetime bağlandığından, eyaletin yönetimi de az çok Cezayir’e benzemiştir25.
Tunus, yönetim birimi olarak Tunus, Bizerte, Kalʻa-i Tabarka, Kafman Amdun, Minke, Xxxxx, Đfrikiyye maʻa Bace, Dâhil maʻa Xxxxxxxx, Kalʻa-i Kalibiya, Kalʻa-i Hümame, Sahil maʻa Susa, Lecm, Mehdiye, Đsfakus maʻa Kekrene, Cerid, Cebre, el-Araz ve Zarsis isimli yirmi iki kazadan oluşmaktaydı26.
Tunus Eyaleti de Cezayir ve Trablusgarp gibi her sene devlet hazinesine para, padişaha köle, cariye ve çeşitli hediyeler gönderen salyaneli eyaletlerdendi. Tunus, devlet hazinesine gönderdiğinden başka Cezayir’e de her sene birkaç gemi dolusu zeytinyağı vermekteydi27.
Beylerbeyileri Đstanbul’dan gönderilen Tunus’ta bırakılan dört bin kadar yeniçeri zamanla yönetime karışarak isyanlara neden olmuştur. Böylece yönetimde
22 Xxxxx, a.g.e., s. 12-13.
23 Xxxxx, a.g.e., s. 60.
24 Uzunçarşılı, x.x.x., X. III/II, s. 295.
25 Xxxxxxx, a.g.e., s. 646-649.
26 Kavas, a.g.e., s. 581.
27 Xxxxxxx, a.g.e., s. 646.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
etkili olan “dayı” denilen kimseler Beylerbeyileri gölgede bırakmışlardır. Dayılardan sonra “Emîrü’l-Evtan” (Vatan Sancak Beyleri) denilen Tunus Sancak Beyleri yönetimi ele geçirmişlerdir. Bir nevi saltanat yoluyla iktidara gelen Tunus Sancak Beyleri zaman içinde Beylerbeyilik payesini de elde etmişlerdir28.
Tunus’ta zamanla Dayılık, Beylerbeyilik ve Vatan Sancak Beyliği olmak üzere üçlü bir yönetim mekanizması ortaya çıkmıştır. Bazen Vatan Sancak Beyliği ve Beylerbeyilik görevlerinin tek kişide toplandığı olmuştur. Ancak Dayılık, Beylerbeyilik ve Vatan Sancak Beyliği görevlerinin bir kişide toplandığı görülmemiştir. Tunus’un önemi, Beylerbeyilik ve Vatan Sancak Beyliği görevlerini üstlenmiş olan Xxxxx Xxxx (1788-1824) devrinde iyice artmıştır. Xxxxx Xxxx’xxx yönetimi sırasında Tunus ile ABD, Fransa ve Napoli devletleri ile antlaşmalar yapılmıştır29.
Kuzey Afrika’daki diğer eyaletler gibi salyaneli olan Tunus, korsanlık ve esir ticareti yapabilmek için büyük bir donanmaya sahipti. Tunus’un idarecileri, ilk dönemlerde Xxxxxxxx’xx çağrılarına bu donanmayla icabet etmişler ise de sonraları bu davetlere pek itibar etmemişlerdir. Aşırı ve ölçüsüz hareketleri onları birkaç defa Đngiliz, Fransız ve Amerikan saldırılarına maruz bırakmıştır30.
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıl başında merkezi yönetimi güçlendirme girişimi sırasında Trablusgarp’ı doğrudan merkeze bağladıktan sonra, aynı durumu Tunus için de planlamış ve bir bahane ile donanmayı Tunus’a göndermek istemiştir. Ancak bu teşebbüs Đngilizler tarafından uygun görülmediği gibi Fransızlar tarafından da savaş sebebi sayılmıştır. Bunun üzerine bölgeye gitmiş olan donanma Trablusgarp’tan geri dönmüştür. Đstanbul’a dönmekte olan donanma, Fransız donanması tarafından Çanakkale Boğazı’na kadar takip edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Tunus’u merkeze bağlama teşebbüsü böylece başarısız olmuştur31.
XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti ile bağları oldukça zayıflayan Tunus, Đtalya ve Fransa’nın etkisi altına girmişti. Fransa, Cezayir’i ele geçirdikten sonra gözlerini Tunus’a yöneltmişti. 1878 yılında Berlin Antlaşması’yla da aradığı
28 Xxxxxxxxxxx, x.x..x., X. IV/II, s. 250.
29 Uzunçarşılı, x.x.x., X. IV/II, s. 250-254. Xxxxx Xxxxxx Xxxx hakkında geniş bilgi için bkz: Xxxxxx Xxxxxxx, Sicill-i Osmanî yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmanî, C. II, Xxxxxxxx, Matbaa-i Âmire, 1311, s. 256.
30 Xxxxxxxx, a.g.e., s. 346.
31 Xxxxx, a.g.e., s. 56-57.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
fırsatı yakalamıştır. 0000’xx Xxxxxx’xx xxxxx Xxxxxxx Başbakanı Bismark, Alsace- Loraine’nin acısını unutturmak ve bu ülkenin dikkatini kendi sınırlarından uzaklara çevirmek için Tunus’u almasını önermiştir. Ortamı uygun bulan Fransa da 1881 yılında Tunus’u işgal etmiştir. Xxxxx Xxxx de Bardo Antlaşması’nı imzalayarak Fransız himayesini kabul etmiştir32.
Osmanlı Devleti ise bu dönemde oldukça güçsüz olduğundan Fransa’nın Tunus Eyaleti’ni işgalini ancak protesto edebilmiştir. Ancak bu protestoyu dikkate almayan Fransa, Kuzey Afrika’da yeni bir sömürge elde etmiş, Osmanlı Devleti de bir eyaletini daha kaybetmiştir33.
Trablusgarp Ocağı
Kuzey Afrika’daki Garp Ocakları’ndan en doğuda ve devlet merkezine en yakını olan Trablusgarp Eyaleti, 1551 yılında Kaptan-ı Xxxxx Xxxxx Xxxx ve Xxxxxx Xxxx tarafından malta şövalyelerinden alınmıştır. Burası başlangıçta Cezayir Eyaleti’ne bağlı olarak idare edilmiştir. Ancak, Cezayir Beylerbeyilerinin giderek güçlenmesinden çekinen Osmanlı Devleti burayı ayrı bir eyalet haline getirilmiştir. Garp Ocakları arasında Xxxxxxxx’x en fazla bağlılık göstereni de her zaman Trablusgarp olmuştur34.
Trablusgarp Ocağı da diğer Garp Ocakları gibi korsanlıkla geçinmiştir. Çağrıldığında gemilerini Osmanlı Donanması’nın emrine vermiştir. Salyaneli eyaletlerden olan Trablusgarp’ta hâkim zümreyi Anadolu’dan gelen Türkler, yeniçeriler ve bunların soyundan gelen kuloğulları oluşturmaktaydı35.
Trablusgarp Ocağı, ilk önceleri merkezden gönderilen beylerbeyiler tarafından idare edilirken, XVII. yüzyıldan itibaren dayılar idareyi ele geçirmiştir.
XVIII. yüzyılda ise Karamanlı Ailesi iktidara sahip olmuştur36. Xxxxxxxx’xx Mısır’ı işgali ve Kavalalı Xxxxxx Xxx Xxxx’xxx isyanı sırasında bu ailenin takip
32 Xxxxxx, a.g.e., s. 315.
33 Xxxxxx, a.g.e., s. 315.
34 Uzunçarşılı, x.x.x., X. III/II, s. 296.
35 Kuloğulları hakkında geniş bilgi için bkz: X.X. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, C. I, TTK Yay., Ankara, 1988, s. 31-36; Xxxxxxx, a.g.e., s. 320-321.
36 1711 yılında Trablusgarp’taki yeniçeriler tarafından dayı seçilen Karamanlı Xxxxx Xxx, çalışkanlığı ve başarısıyla Beylerbeyilik payesini almayı başarmış ve 1745 yılına kadar eyaleti idare etmiştir.
Ölümünden sonra onun soyundan gelenler aynı göreve getirilmişlerdir. Xxxxxxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxx,
X. XX/XX, x. 000-000.
Xxxxxxxx Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
ettiği politika Xxxxxxxx tarafından beğenilmemiştir. 1835’li yıllara gelindiğinde; Trablusgarp’ta siyasi ortam Karamanlı Ailesi içinde valilik meselesi nedeniyle oldukça karışık bir haldeydi. Xxxxxxxx istifade xxxx Xxxxxx II. Xxxxxx, gönderdiği bir donanma gücüyle Karamanlı Xxxxxx’xxx egemenliğine son vermiş ve Trablusgarp’ı doğrudan merkeze bağlamıştır. Xxxxxxx, bu hareketiyle Xxxxxxx’xxx Tunus’a doğru genişleyen Fransız istilasını önlemeye çalışmıştır. Bu sırada Libya’ya gönderilen Xxxxx Xxxx, kargaşayı ortadan kaldırarak kendisini vali ilan etmiştir. Böylece Cezayir’e yaklaşarak, gerektiğinde müdahale etmenin yollarını arayan Babıâli, Cezayir ve Trablusgarp arasındaki Tunus Ocağı’nı da doğrudan merkeze bağlamak üzere birkaç teşebbüste bulunmuş ise de Fransa’nın engelleriyle karşılaşmıştır37.
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika ile olan bağlarını Trablusgarp’ta merkezi yönetimi güçlendirerek korumaya çalıştığı görülmektedir. 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile Trablusgarp bir eyalet olarak yeniden teşkilatlandırılmıştır. 1877 tarihli bir kanunla da Bingazi ve Derne doğrudan Đstanbul’a bağlı bir sancak haline getirilmiştir. Böylece Libya olarak bilinen ülke Trablusgarp Eyaleti ve Bingazi Sancağı şeklinde iki yönetim birimiyle XX. yüzyıla intikal etmiştir38. Trablusgarp Eyaleti’nde Cebel-i Garbiye, Bingazi, Trablusgarp merkez, Hums ve Fizan olmak üzere beş liva ve kırk kazadan ibaret olan bir yönetim kurulmuştur39.
Ancak 1870’lerden itibaren sömürgecilik yarışına katılan Đtalya, Habeşistan’da başarısızlığa uğrayınca dikkatini Kuzey Afrika’ya çevirmiştir. Çünkü Avrupa’nın sınırlı olan kaynakları gelişen sanayisinin ihtiyaçlarına cevap veremiyordu. Ayrıca üretilen sanayi ürünlerini satacak pazarlara da ihtiyaç duyulmaktaydı.
1890’lara gelindiğinde Afrika’nın büyük bir kısmı Avrupalıların sömürgesi haline gelmişti. Fransa XVI. yüzyıldan beri ticari ilişkilerinin bulunduğu Xxxxxxx’x 0000’xx xxxxx xxxxxx Xxxx Xxxxxxx’de stratejik bir mevki elde etmiştir. Ardından Xxxxxxxxx ve Almanya’nın da onayıyla 1881 yılında Tunus’u da ele geçirmiştir. Bu sırada Đtalyanların ise Tunus ile olan ticari ilişkileri Fransızlarınkinden çok daha fazlaydı. Ayrıca Tunus eskiden Roma Đmparatorluğu’nun bir parçası olmuştu ve
37 Xxxxx, a.g.e., s. 43-48.
38 Xxxx Xxxxxx, “Trablusgarp Savaşı”, Türkler, X. XXXX, Xxxx Xxxxxxx Xxx., Xxxxxx, 0000, s. 274.
39 Kavas, a.g.e., s. 581.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
coğrafi olarak da Đtalya’ya daha yakındı. Xxxxxx, Xxxxx’x ele geçirmenin hesaplarını yaparken Fransa daha erken davranmıştı. Akdeniz’de Đtalya ve Fransa’nın kapışmasını çıkarlarına Almanya, Fransa’yı Tunus’u işgale teşvik ederken, Mısır’dan Fransa’yı uzaklaştırma emelini taşıyan Đngiltere de Fransa’nın Tunus’a yerleşmesinden yana bir politika izlemekteydi. Böylece Tunus için geç kaldığını fark eden Đtalya dikkatini Bingazi ve Trablusgarp topraklarına çevirmiştir40.
Avrupa diplomasisinde ikinci derecede bir devlet konumunda olmak istemeyen Đtalya, kendi ülkesinin güneyinde kalan, Tunus ve Mısır’da bulunan Fransız ve Đngiliz nüfuz bölgeleri arasında, gelecekte stratejik bir köprü olabilecek bir yer olan ve güçsüz bir durumda bulunan Osmanlı Devleti’nin elindeki Trablusgarp ve Bingazi’yi kendi topraklarına katmak için harekete geçmiştir41.
Đtalya, bir süre diplomasiyle Avrupa’nın sömürgeci ülkelerini Libya’da çıkarları olduğu konusunda ikna etmeye çalıştıktan sonra 1911 yılında harekete geçerek Trablusgarp’ı işgal etmiştir42. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin zayıf bir durumda olması ve patlak veren Balkan Savaşları Afrika’daki bu son eyaletin savunulmasını zorlaştırmıştır. Xxx Xxxxxxxxxx ile eyaleti ele geçiren Đtalya, Sevr Antlaşması ile de bu ülke üzerindeki Osmanlı hukukunu ortadan kaldırmıştır43.
Sonuç
Akdeniz ve çevresinde hâkimiyet kurmaya başlayan Osmanlı Devleti XVI. yüzyıldan itibaren Kuzey Afrika’ya egemen olmuştur. Barbaros’un Osmanlı hizmetine girmesiyle önce Cezayir, daha sonra da Tunus ve Trablusgarp Osmanlı topraklarına katılmıştır. Böylece Cezayir ile başlayan Kuzey Afrika’daki egemenlik Mısır’a kadar uzanarak Akdeniz’in doğusuna kadar uzanmıştır.
Kuzey Afrika’daki bu topraklar üç ayrı eyalet olarak teşkilatlandırılmış ve Akdeniz hâkimiyeti için önemli üsler haline getirilmiştir. Özellikle Avrupalı devletlerle yapılan deniz savaşlarında bu eyaletler önemli roller üstlenmişlerdir.
40 Şıvgın, a.g.e., s. 274-275.
41 Şıvgın, a.g.e., s. 275.
42 Đtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emelleri, Avrupa devletleri nezdinde yürüttüğü diplomatik faaliyetler ve girdiği ittifaklar hakkında geniş bilgi için bkz.; Xxxxxxxxxxx Xxxxx, Büyük Sahra’da Türk Fransız Rekabeti, TTK Yay., Ankara 1995, s. 99-121.
43 Xxxxxxxx, a.g.e., s. 346-347.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
Osmanlıların Kuzey Afrika’da oluşturduğu idare zamanla gevşemiş ve yönetim yerel askeri güçlerin eline geçmiştir. Bu yerel güçler de tüm güçlerini korsanlık faaliyetlerine yönelterek Akdeniz’de ticaret yapan gemilerden “vergi” adı altında haraç toplamışlardır. Bu şekilde geçimlerini sağlayan Garp Ocakları’nda korsanlık yegâne meslek ve gelir kapısı halini almıştır.
Garp Ocakları’nda yönetim ve askerlik işleri tamamen korsanlığa göre düzenlenmiştir. Deniz kıyısındaki liman şehirlerinde; askerlerin bir kısmı şehir ve çevresinin güvenliğiyle ilgilenirken, diğer kısmı Akdeniz’deki ticaret gemilerinden haraç almakla uğraşmaktaydı. Toplanan paraların küçük bir kısmı yıllık vergi olarak Đstanbul’a gönderilirken, bir kısmı askerlere maaş olarak dağıtılmakta, geriye kalan para ile de eyaletin masrafları karşılanmaktaydı.
Garp Ocakları neredeyse özerk eyalet konumunda olup, seçtikleri valiyi ancak Đstanbul tasdik etmekteydi. Ayrıca Akdeniz ticaretiyle ilgili olarak Đstanbul’un iznine gerek duymadan başka ülkelerle antlaşma yapabilmekteydiler. Böylece antlaşma yaptıkları devletlerden yıllık vergi alarak, onların bayraklarını taşıyan gemilere Akdeniz’de serbest geçiş hakkı tanımakta, diğer gemilerden ise haraç almaktaydılar.
Ancak XIX. yüzyıldaki ekonomik ve siyasi gelişmeler Garp Ocakları’nın korsanlık faaliyetlerine sekte vurmuştur. 1815 yılında toplanan Viyana Kongresi’nde korsanlığı yasaklayan Avrupa devletleri, ardından Đngiltere’nin öncülüğünde Akdeniz’e savaş gemilerini göndererek Garp Ocakları’na büyük zararlar vermişlerdir. Ayrıca bu yüzyılda sömürgecilikte ilerleyen Avrupalı devletler Afrika’nın büyük bir kısmını ele geçirmişlerdir. Özellikle 1870’lerden itibaren Almanya ve Đtalya’nın da sömürge elde etmek için Afrika’ya yönelmesi Garp Ocakları’nı hedef haline getirmiştir. Böylece tüm Afrika zamanla Đngiltere, Fransa, Almanya ve Đtalya’nın çıkar çatışmalarına sahne olmuştur.
Ne yazık ki Avrupalı büyük devletlerin sömürge yarışı karşısında çaresiz kalan Garp Ocakları’nı koruyabilecek güç Osmanlı Devleti’nde de mevcut değildi. Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşlarda alınan yenilgiler, iç isyanlar, yapılan ıslahatların istenen sonucu vermemesi ve dış baskılar gibi nedenlerle Kuzey Afrika’yı koruyamayan Osmanlı Devleti 1912 yılındaki Xxx Xxxxxxxxxx’yla bu toprakları kaybettiğini kabullenmek zorunda kalmıştır.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012
KAYNAKLAR
XXXX XXX, Trablusgarp’tan Sahra-yı Kebir’e Doğru, Đstanbul, 1326.
XXXXX, Xxxxxxxxxxx, Büyük Sahra’da Türk Fransız Rekabeti, TTK Yay., Ankara, 1995.
XXXXXXXX, Xxxxxx, “Osmanlı-ABD Ticari Đlişkileri”, Türkler, X. XXX, Xxxx Xxxxxxx Xxx., Xxxxxx, 0000.
KARAL, Xxxxx Xxxx, Osmanlı Tarihi, C. V, TTK Yay., Ankara 1994.
KAVAS, Xxxxx, ‘‘Afrika’da Türklerin Hakimiyeti ve Kurdukları Devletler’’,
Xxxxxxx, X. X, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002.
KURAN, Ercüment, Cezayir’in Fransızlar Tarafından işgali Karşısında Osmanlı Siyaseti, ĐÜEF Yay., Đstanbul, 1957.
XXXXXX XXXXXXX, Sicill-i Osmanî yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmanî, C. II, Xxxxxxxx, Matbaa-i Âmire, 1311.
PAKALIN, Xxxxxx Xxxx, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. I-II, MEB Yay., Xxxxxxxx, 1971.
XXXXXXXX, Mithat, Osmanlı Tarih Lugatı, Xxxxxxx Xxx., Đstanbul, 1986.
XXXXXX, Xxxx, “Trablusgarp Savaşı”, Türkler, C. XIII, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002.
XXXXXX, Rıfat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi Yay., Đstanbul, 1985. UZUNÇARŞILI, Xxxxxx Xxxxx, Osmanlı Tarihi, C. III/II, TTK Yay., Ankara 1988.
, Osmanlı Tarihi, C. IV/II, TTK Yay., Ankara 1995.
, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, C. I, TTK Yay., Ankara 1988.
YVER, G., ‘‘Cezayir’’ Đslam Ansiklopedisi, C. III, MEB Yay., Đstanbul, 1970.
Türkiyat Mecmuası, C. 22/Bahar, 2012