İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2021-2022 Akademik Yili Ticaret Hukuku Dersi Final Sinavi Cevap Anahtari
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2021-2022 Akademik Yili Ticaret Hukuku Dersi Final Sinavi Cevap Anahtari
(Çift Numarali Öğrenciler)
XXXX X (20 PUAN)
Merkezi İstanbul’da bulunan (A) Lastik Sanayi Limited Şirketi [=(A) Ltd.] ile (İ) arasında 09.09.2019 tarihinde akdedilen sözleşmeye göre (İ), (A) Ltd. tarafından üretilen lastiklerin Ankara, Eskişehir, Çankırı ve Konya illerinde üç yıl boyunca (A) Ltd. nam ve hesabına satılması hususunda münhasır olarak yetkilendirilmiştir.
(A) Ltd. yetkilileri, 1.200 adet lastiğin toplam 1.200.000-TL karşılığında satımı hususunda Ankara’da faaliyet gösteren tacir (B) ile telefonda görüşerek anlaşmıştır. Lastikler 05.05.2020 tarihinde, bedel kısmında 1.250.000-TL yazılı olan bir faturayla birlikte (B)’ye teslim edilmiştir. (A) Ltd. yetkilileri, kararlaştırılan ödeme günü olan 15.05.2020 tarihi geldiğinde, (B)’den 1.250.000-TL ödeme talep etmiştir. (B), sözleşmenin 1.200.000-TL üzerinden kurulduğunu belirterek, sadece bu meblağı ödemiş ve aradaki farkı ödemeyi reddetmişse de, (A) Ltd. yetkilileri “faturaya itiraz edilmediği için faturanın kesinleştiğini ve (B)’nin artık aradaki farkı her halükârda ödemek zorunda olduğunu” ileri sürerek (B)’ye karşı bir alacak davası açmıştır.
(B)’ye yapılan satıştan haberdar olan (İ), (A) Ltd.’ye noter kanalıyla bir ihtarname göndererek, “(B)’ye satılan lastiklerden elde edilen kârın tamamının kendisine ödenmesini” talep etmiştir.
Soru ve Cevaplar
1. (A) Ltd. ile (İ) arasındaki hukuki ilişkiyi nitelendiriniz (5 puan).
Tacire bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir (TK 102/1). Bağımsız tacir yardımcılarından olan acente, aracı acente olabileceği gibi müvekkil ad ve hesabına sözleşme akdedebilen sözleşme yapmaya yetkili acente de olabilir. Olayda (A) Ltd. ile (İ) arasında akdedilen sözleşme uyarınca (İ), belirli bir bölgede (A) Ltd. ad ve hesabına sözleşme yapmakla münhasır olarak yetkilendirildiği için sözleşme yapmaya yetkili acente olarak nitelendirilir.
2. (A) Ltd.’nin (B)’ye karşı açtığı davada ileri sürdüğü iddia yerinde midir? “Faturaya itiraz” kavramının süre ve şekil yönünden tâbi olduğu esasları da açıklayarak değerlendiriniz (8 puan).
Fatura, sözleşmenin akdedilmesinden sonra düzenlenen ve sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili bir belgedir. Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TK 21/2). İtiraz edilmemek suretiyle kabul edildiği öngörülen fatura içeriği, “faturada yer alması olağan olan hususlar”dır. Yani “faturanın olağan içeriği”dir (örneğin, satılan malın adedi veya satım bedeli gibi). Faturaya itiraz herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla beraber, faturaya itirazın faturanın alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılması gerekir. Faturaya hiç veya süresi içinde itiraz edilmemesi, “sözleşmenin faturada gösterilen biçimde değiştirildiği” veya “sözleşme ile fatura arasındaki farklılığın kabul edildiği” anlamına gelmez. Ancak faturanın sözleşmeye uygun olduğu yönünde bir kabul yaratıp, aksini ispat yükünü faturaya itiraz etmeyenin omuzlarına yükler. Şöyle ki, faturaya itiraz edilmemesi sonucunda fatura, onu düzenleyen lehine delil oluşturur ve fatura içeriğinin sözleşmeye uygunluğu bakımından esasen faturayı düzenleyende bulunan ispat yükü, itiraz süresinin geçmesinden sonra faturaya itirazda bulunmayan tarafa yükletilir. Böylece faturaya hiç veya süresinde itiraz etmemiş olan kişi, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispatla mükellef olur ve bu ispatı hukuken yararlanması mümkün olan delillerle gerçekleştirebilir. Xxxxxx sözleşme “1.200.000-TL” bedel üzerinden kurulmuş olsa da, (B)’ye 05.05.2020 tarihinde gönderilen faturada bedel “1.250.000-TL” olarak gösterilmiştir. 15.05.2020 tarihi gelene kadar (B)’nin faturaya sekiz günlük süre içerisinde itiraz ettiği yönünde bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak (A) Ltd. yetkililerinin “faturaya itiraz edilmediği için faturanın kesinleştiği ve (B)’nin artık aradaki farkı her halükârda ödemek zorunda olduğu” yönündeki iddiası isabetli değildir. Zira (B)’nin faturaya itiraz etmemesi, “her halükârda aradaki 50.000-TL’lik farkı ödemek zorunda olduğu” anlamına gelmez; yalnızca faturanın sözleşmeye uygun olmadığı bakımından ispat yükünün (B)’ye yükletilmesi sonucunu doğurur. Bu sebeple (B), fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını başkaca delillerle ispat ederek aradaki farkı ödemekten kurtulabilir.
3- (İ) tarafından dile getirilen, “(B)’ye satılan lastiklerden elde edilen kârın tamamının kendisine ödenmesi”
yönündeki talep hukuken yerinde midir? Açıklayınız (7 puan).
Acenteye belli bir bölge veya müşteri çevresi bırakılmışsa, acente, acentelik ilişkisinin devamı süresince bu bölgedeki veya çevredeki müşterilerle kendi katkısı olmadan kurulan işlemler için de ücret isteyebilir (TK 113/2- c.1). Diğer deyişle, tekel hakkı müvekkil tarafından başkalarıyla sözleşme kurulması suretiyle ihlal edilen acente, söz konusu sözleşmeler bakımından da ücrete hak kazanır. Olayda “Ankara, Eskişehir, Çankırı ve Konya” illerinde münhasır olarak yetkilendirilen acente (İ)’nin tekel hakkı, müvekkil (A) Ltd.’nin Ankara’da faaliyet gösteren tacir
(B) ile sözleşme akdetmesi suretiyle (A) Ltd. tarafından ihlal edilmiştir. Bunun sonucunda (İ), ilgili sözleşme için
ücret hakkını (A) Ltd.’den talep edebilecekken; olaydaki şekilde “(B)’ye satılan lastiklerden elde edilen kârın tamamının kendisine ödenmesi” gibi bir talebi ileri sürmesi hukuken isabetli değildir.
OLAY II (20 PUAN)
Tacir (T), satın aldığı kumaşların bedelini ödemek amacıyla, (Z) Bankası İzmir/Buca Şubesi’nde işlemekte olan çek hesabı üzerinden kendisine verilmiş bulunan matbu çek yaprağını kullanarak, 500.000-TL bedelli, “18.04.2022” düzenlenme tarihli, düzenlenme yeri “İzmir” ve diğer unsurları tamam olan bir çek düzenleyerek lehtar (A)’ya teslim etmiştir.
(A) çeki bir beyaz ciro ile (B)’ye ve (B) de yine bir beyaz ciro ile (C)’ye devretmiştir. Çeki bir süre elinde tutan (C), 03.05.2022 tarihinde çekin düzenlenme yerini “İzmit” olarak değiştirdikten sonra arkasına “(H)’ye ödeyiniz. Bedeli tahsil içindir.” yazıp imzalayarak çeki (H)’ye ciro etmiştir. (H) çeki aynı gün (Z) Bankası’nın İzmir/Buca şubesine ödeme için ibraz etmiştir.
Banka yetkilileri, (T)’nin 29.04.2022 tarihinde gönderdiği “çekin ödenmemesi” yönündeki bildirime rağmen, hesapta kısmi karşılık bulunması sebebiyle (H)’ye 250.000-TL ödemiş, kalan kısım içinse “karşılıksızdır” işlemi yaparak çekin onaylı bir fotokopisini (H)’ye teslim etmiştir. Bunun üzerine (T), yapılan ödeme sebebiyle kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek (Z) Bankası aleyhine bir dava açmıştır.
Soru ve Cevaplar
1. Sizce (C) olaydaki çekin düzenlenme yerini neden değiştirmiş olabilir? Açıklayınız (5 puan).
İbraz sürelerini düzenleyen TK 796/1 uyarınca, “Bir çek düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.”. İbraz sürelerinin belirlenmesi açısından çekin fiilen düzenlendiği yer değil, çekin üzerinde düzenlenme yeri olarak gösterilen yer esas alınacaktır.
Somut olayda (C) tarafından yapılan değişiklik öncesinde çekin düzenlenme ve ödeme yeri “İzmir”dir. Dolayısıyla çek, on günlük ibraz süresine tabidir. 03.05.2022 tarihinde çekin on günlük ibraz süresi dolduğundan, (C), düzenleme yerini “İzmit” olarak değiştirmiş ve bu sayede çekin bir aylık ibraz süresine tabi olmasını amaçlamıştır.
2. (H), çekin karşılıksız kalan kısmı için (A), (B) ve (C)’ye başvurabilir mi? Her biri bakımından ayrı ayrı değerlendiriniz (5 puan).
TK 818 uyarınca çek hakkında da uygulanan TK 748/1 hükmüne göre, “Bir poliçe metni değiştirildiği takdirde, değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kişiler, değişmiş metne ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metne göre sorumlu olurlar.”. Buna göre somut olayda (A) ve (B), (C)’nin düzenlenme yerini “İzmit” olarak değiştirmesinden önce senede imza koyduğundan, eski metne göre sorumludur. Değişiklik öncesindeki eski metin uyarınca ibraz süresinin son günü 28.04.2022’dir. Olaydaki “karşılıksızdır” işlemi ise 03.05.2022 tarihinde yapılmıştır. Oysa başvuru hakkının kullanılabilmesi için çek “süresinde” ibraz edilerek çekin ödenmemiş olduğunun ve ödememe hâlinin Kanunda düzenlenen biçimde saptanması gerekir; aksi hâlde başvuru hakkı düşer (TK 808). Bu nedenle olayda (A) ve (B)’ye karşı başvuru hakkı kullanılamayacaktır.
Ciro, “bedeli tahsil içindir”, “vekâleten” veya bedelin başkası adına kabul edileceğini belirten bir şerhi ya da sadece vekil etmeyi ifade eden bir kaydı içerirse, hamil, poliçeden doğan bütün hakları kullanabilir; fakat o poliçeyi ancak tahsil cirosu ile tekrar ciro edebilir (TK 688/1). Tahsil cirosunun teminat işlevi bulunmamaktadır. Esasen bir kambiyo senedini tahsil ciro ile elinde bulunduran kişi, zaten tahsil cirosunun cirantasının vekili/temsilcisi olarak hareket etmektedir. Dolayısıyla olayda çeki tahsil cirosu ile devralan (H), ciranta (C)’ye karşı cironun teminat işlevinden doğan başvuru hakkını kullanamaz.
3. (T)’nin (Z) Bankası’na gönderdiği bildirimi hukuken nitelendiriniz (5 puan).
Çekten cayma, düzenleyenin muhataba vermiş olduğu ödeme yetkisini geri almasıdır. TK 799 uyarınca “çekten cayma ancak ibraz süresi geçtikten sonra ifade eder”. Olaydaki çekin düzenlenme yerinin tahrif edilmesinden önceki, yani (T) tarafından düzenlenip (A)’ya teslim edildiği hâldeki metnine göre ibraz süresinin son günü 28.04.2022’dir. Tahrifat öncesindeki metne göre 29.04.2022 tarihinde çekin ibraz süresi dolduğundan, düzenleyen
(T) çekin ödenmemesi talimatı vererek çekten caymıştır.
4. (T)’nin (Z) Bankası’na karşı açtığı davanın başarı şansı var mıdır? Olaydaki bilgileri dikkate alarak değerlendiriniz (5 puan).
TK 812 uyarınca “sahte veya tahrif edilmiş bir çeki ödemiş olmasından doğan zarar muhataba ait olur.”. TK 812’de sözü edilen tahrifat, çekin zorunlu ya da ihtiyari unsurlarının ilgililerin rızası olmadan değiştirilmesini, silinmesini veya kazınmasını ifade eder [Xxxxxx Xxxx (Xxxxxxx Xxxxx/Xxxxxx Xxxxxxx/N. Xxxxx Xxxxx Ertan), Kıymetli Evrak Hukuku, 13. Bası, İstanbul 2021, s. 347]. Somut olayda (C) tarafından düzenlenme tarihinde yapılan değişiklik, “tahrifat” niteliğindedir. (T)’nin cayma beyanına ve düzenlenme tarihindeki tahrifata rağmen çekin kısmi karşılığının muhatap bankaca (H)’ye ödenmesi, bankanın sorumluluğunu doğurur.
OLAY III (60 PUAN)
10.02.2020 tarihinde kurulan (S) Makarnacılık Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin [=(S) AŞ] tamamı ödenmiş bulunan 10.000.000-TL tutarındaki esas sermayesi, 2 milyon adedi (A) grubu ve 8 milyon adedi ise (B) grubu olmak üzere, her biri 1-TL itibari değerde toplam 10 milyon adet paya bölünmüştür. (A) grubu payların tamamı (K)’ya; (B) grubu payların tamamı ise (L)’ye aittir. (S) AŞ’nin esas sözleşmesinde, zorunlu diğer unsurların yanında, aşağıdaki hükümler yer almaktadır:
a) (A) grubu payların her biri sahibine 5 oy hakkı, (B) grubu payların her biri ise 1 oy hakkı verir.
b) Yönetim kurulu, 3 yıllığına görev yapmak üzere seçilecek 3 üyeden oluşur. İlk yönetim kurulu üyeleri (L),
(M) ve (N)’dir.
İşleri oldukça iyi giden şirketin üretimini artırmak isteyen (M) ve (N), 10.03.2021 tarihinde (K)’dan 1.200.000-TL değerinde buğday satın alınmasına yönelik bir sözleşmeyi şirket adına imzalamıştır. Her ne kadar (K) bu sözleşmenin ayrıca genel kurulca da onaylanmasının zorunlu olduğunu belirtmişse de, (M) ve (N) buna gerek görmediği için (K) buğdayları derhâl teslim etmeyi kabul etmiştir. Aynı tarihte (M), diğer yönetim kurulu üyelerinin onayını aldıktan sonra, şirketten 1.500.000-TL tutarında borç almıştır.
(S) AŞ’nin hukuka uygun bir çağrıya dayanarak yapılan 2021 faaliyet yılına ilişkin 20.04.2022 tarihli olağan genel kurul toplantısında, diğer hususların yanında,
1) Yönetim kurulu üyelerinin 2021 yılı işlem ve faaliyetleri bakımından ibra edilmelerine,
2) Esas sözleşmeye, “Yönetim kurulu, yönetim yetkisini kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişilere devretmeye yetkilidir.” ve “Yönetim kurulu üyelerinin biri, (B) grubu payların sahiplerinin önerdiği adaylar arasından seçilir.” ifadelerinin yeni maddeler olarak eklenmesine
(K)’nın olumsuz oylarına karşılık (L)’nin olumlu oylarıyla karar verilmiştir. Bunun üzerine (K),
I. “1” ve “2” numaralı kararların alınması için gerekli kanuni nisabın oluşmadığını, dolayısıyla her iki kararın da öncelikle bu sebeple geçersiz olduğunu,
II. Kaldı ki “1” numaralı kararın esasen yalnızca kendisinin [=(K)’nın] oylarıyla alınabileceğini ve kendisi de olumsuz oy kullandığı için kararın zaten bu nedenle de geçersiz olduğunu,
III. “2” numaralı kararın ise, “i) yönetim kurulunun yetkilerinin kurul olarak kullanılması gerektiği, yetkilerin bölünemeyeceği” ve “ii) kendisi [=(K)] tarafından ayrıca onaylanmadığı müddetçe, yapılan esas sözleşme değişiklikleri geçerli olmayacağı” için ayrıca geçersiz olduğunu
ileri sürerek süresinde bir dava açmıştır. Ayrıca (K) şirkete teslim ettiği buğdayların tahsil edemediği bedeli için, şirketten borç aldığını öğrendiği (M)’ye karşı icra takibine girişmiştir. (M) bu icra takibine, söz konusu borcun şirkete ait olduğunu, bu borç dolayısıyla kendisinin takip edilemeyeceğini belirterek itiraz etmiştir.
Soru ve Cevaplar
1. (K) ile (S) AŞ arasındaki satış sözleşmesi geçerli midir? (K)’nın sözleşmenin genel kurul tarafından onaylanması gerektiğine yönelik düşüncesi yerinde midir? Açıklayınız (10 puan).
TK 356/1 uyarınca şirketin tescilinden itibaren iki yıl içinde bir işletme veya aynın, sermayenin onda birini aşan bir bedel karşılığında devralınmasına veya kiralanmasına ilişkin sözleşmeler, genel kurulca onaylanıp ticaret siciline tescil edilmedikçe geçerli olmaz. Ancak şirketin işletme konusunu oluşturan veya cebri icra yoluyla iktisap edilen ayın ve işletmeler TK 356/1 hükmünden muaf tutulmuştur (TK 356/5). Bir aynın “şirketin işletme konusunu oluşturması”nın anlamı, döner malvarlığına dâhil olmasıdır. Öyleyse TK 356/1 hükmü duran malvarlığı için öngörülmüş, dönen malvarlığı iktisabı bakımından bu hükümde getirilen şartlar aranmamıştır. (K) ile (S) AŞ arasındaki satış sözleşmesi sermayenin onda birini aşan bir bedel karşılığında şirketin kuruluşunun üzerinden iki yıl geçmeden yapılmıştır. Bununla birlikte (S) AŞ makarnacılıkla iştigal etmekte olup, satış sözleşmesinin konusu buğday, (S) AŞ için “ham madde” ve dolayısıyla döner malvarlığı teşkil ettiğinden satış sözleşmesinin genel kurul tarafından onaylanmasına gerek yoktur, sözleşme geçerlidir.
2. (K)’nın açtığı davada ileri sürdüğü “I”, “II” ve “III” numaralı iddialar hukuken isabetli midir? Her birini ayrı ayrı değerlendiriniz (40 puan).
I. iddia: Nisapla ilgili olan ilk iddiayı değerlendirebilmek için öncelikle (S) AŞ esas sözleşmesinde yer alan oyda imtiyaza ilişkin (a) hükmünün geçerliliğini ele almak gerekir. Anonim şirkette eşit itibari değerdeki paylara farklı sayıda oy hakkı verilerek oyda imtiyaz oluşturulabilir (TK 479/1). Paylara imtiyazlı oy hakkı tanınırken riayet edilmesi gereken sınır ise bir paya en çok on beş oy hakkı tanınabileceğine ilişkindir (TK 479/2). Xxxxxx (A) ve
(B) grubu payların itibari değerleri eşit olup (A) grubuna 5 oy hakkı verilerek TK 479’a uygun davranıldığından, bu esas sözleşme hükmü geçerlidir. (6 Puan)
(1) numaralı karar, yönetim kurulu üyelerinin 2021 yılındaki işlem ve faaliyetleri bakımından ibra edilmelerine ilişkin olup, Kanun koyucunun bu karar için öngördüğü nisap adi nisaptır. Buna göre, esas sözleşmede daha ağır bir nisap öngörülmediği sürece, sermayenin en az dörtte birini karşılayan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin katıldığı toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile karar alınır (TK 418). (2) numaralı karar ise iki esas
sözleşme değişikliği içermektedir. Yönetimin devrine ilişkin olan esas sözleşme değişikliği kararı, esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda, toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınır. İlk toplantıda öngörülen toplantı nisabı elde edilemediği takdirde, en geç bir ay içinde ikinci bir toplantı yapılabilir. İkinci toplantı için toplantı nisabı, şirket sermayesinin en az üçte birinin toplantıda temsil edilmesidir (TK 421/1). Yönetim kurulu üyelerinin birinin (B) grubu payların sahiplerinin önerdiği adaylar arasından seçilmesine ilişkin olan esas sözleşme değişikliği ile ise yeni bir imtiyaz oluşturmak istenmektedir. İmtiyazlı pay oluşturulmasına dair esas sözleşme değişikliği kararları sermayenin en az yüzde yetmiş beşini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oylarıyla alınır (TK 421/3). Bu nisaba ilk toplantıda erişilememesi hâlinde izleyen toplantılarda da aynı nisap aranır (TK 421/4). (S) AŞ esas sözleşmesinde geçerli olarak öngörüldüğünü tespit ettiğimiz oyda imtiyaz ise esas sözleşme değişikliği ile ibra ve sorumluluk davası açılmasına dair kararlarda etkisizleşir (TK 479/3). Öyleyse olayda (1) numaralı karar için gerekli nisap (L)’nin 8 milyon adet olumlu oyu ile -daha derin bir inceleme yapılmaksızın yalnızca TK 418 hükmü dikkate alındığında- sağlanmış görünmektedir. (2) numaralı kararlar da (K)’nın 2 milyon olumsuz oyuna karşılık (L)’nin 8 milyon olumlu oyu, başka deyişle sermayenin %80’ının olumlu oyu ile kanunî nisaplara uygun şekilde alınmıştır. (11 Puan)
II. iddia: (K)’nın ikinci iddiası ise ibra kararında yalnızca kendisinin oy kullanabileceğine ilişkin olup oy hakkından yoksunluğa işaret etmektedir. TK 436/2 uyarınca şirket yönetim kurulu üyeleri ile yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz. Öyleyse yönetim kurulu üyesi olan pay sahibi (L), bu kararın alınmasında oy hakkından yoksundur. Kararın alınmasında kullanılabilecek olan oylar yalnızca (K)’nın paylarından doğan oylar olduğundan, (K)’nın bu iddiası isabetlidir. (6 Puan)
III. iddia: i) Yönetim kurulunun yetkilerinin kurul olarak kullanılması gerektiği, yetkilerin bölünemeyeceğine yönelik iddia isabetli değildir. Zira TK 367/1 uyarınca yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Olayda esas sözleşmeye bu yönde bir hüküm eklenmesi, yönetimin devri için yönetim kurulunun yetkilendirilmesine yönelik olup, kanunda yönetimin geçerli şekilde devri için aranan bir şarttır. (6 Puan)
ii) Kendisi tarafından ayrıca onaylanmadığı müddetçe, yapılan esas sözleşme değişikliklerinin geçerli olmayacağına yönelik iddia ile (K), bazı esas sözleşme değişikliklerinde gündeme gelebilen imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu onayını kastetmektedir. TK 454/1 uyarınca esas sözleşmenin değiştirilmesine ilişkin genel kurul kararları, imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını ihlal edecek nitelikte ise bu karar anılan pay sahiplerinin yapacakları özel bir toplantıda alacakları bir kararla onaylanmadıkça uygulanamaz. Yönetimin devri için esas sözleşmeye madde eklenmesine dair kararın, (K)’nın oy imtiyazına herhangi bir etkisi bulunmadığından, bu kararın ayrıca onaylanmasına gerek yoktur. Bununla birlikte yönetim kurulu üyelerinin birinin, (B) grubu payların sahiplerinin önerdiği adaylar arasından seçilmesine yönelik esas sözleşme değişikliği TK 360 hükmünde öngörülen yönetim kurulu üyeliğine aday önerme imtiyazı tanınması anlamına gelmekte ve sahip olduğu imtiyazlı oylar sayesinde yönetim kurulunun tüm üyelerini belirleme imkânına sahip olan (K)’nın imtiyazının etkinliğini azaltmaktadır. Bu nedenle bu kararın uygulanabilmesi için, alınmasında olumsuz oy vermiş olan (K)’dan müteşekkil imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunca onaylanması gerekir. (11 Puan)
3. (K)’nın (M)’ye karşı olaydaki gibi bir icra takibine girişmesi olanaklı mıdır? (M)’nin itirazını da dikkate alarak açıklayınız (10 puan).
(K), şirkete satıp teslim ettiği buğdayların bedellerini tahsil edemediği için şirketin alacaklısıdır. Bu bağlamda (M)’nin, borcun şirkete ait olduğu yönündeki itirazı yerindedir. Anonim şirketler tüzel kişiliğe sahiptir (TK 124/1, 125/1). Pay sahipleri veya yönetim kurulu üyeleri kural olarak şirketin borçlarından sorumlu değildir (TK 329) ve dolayısıyla olaydaki gibi bir icra takibine de muhatap edilemezler. Ancak TK 395/2 hükmü bu konuda özel bir düzenleme getirmektedir: “Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.”. Olayda da pay sahibi olmayan bir yönetim kurulu üyesi olan (M), şirketten borç almış ve böylece TK 395/2 hükmünün kapsamına girmiştir. (M)’nin borç alırken diğer yönetim kurulu üyelerinin onayını alması etkisiz olup, Kanun koyucunun bu maddenin kapsamı dışına çıkılabilmesi bakımından cevaz verdiği bir durum değildir. Bu nedenle şirketten 1.200.000-TL alacaklı olan (K), şirkete 1.500.000-TL borçlu olan (M)’ye karşı, 1.200.000-TL için olaydaki gibi bir icra takibi yapabilir.