KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNİN TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIK SÜRECİNE ETKİSİ:
KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNİN TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIK SÜRECİNE ETKİSİ:
NİTEL BİR ARAŞTIRMA
Xxxxx XXXXX
Haziran 2022 DENİZLİ
KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNİN TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIK SÜRECİNE ETKİSİ:
NİTEL BİR ARAŞTIRMA
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Ana Bilim Dalı
Xxxxx XXXXX
Danışman: Prof. Dr. Hacer Simay KARAALP ORHAN
Haziran 2022 DENİZLİ
Bu tezin tasarımı, hazırlanması, yürütülmesi, araştırmalarının yapılması ve bulgularının analizlerinde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini; bu çalışmanın doğrudan birincil ürünü olmayan bulguların, verilerin ve materyallerin bilimsel etiğe uygun olarak kaynak gösterildiğini ve alıntı yapılan çalışmalara atıfta bulunulduğunu beyan ederim.
XXXXX XXXXX
ÖNSÖZ
Tezin yazım sürecinde desteğini esirgemeyen ve her aşamada beni yüreklendiren, azim ve kararlılıkla ilerlememi sağlayan sevgili danışmanım Prof.Dr. Hacer Simay Karaalp Orhan’a emeklerinden dolayı saygı ve teşekkürlerimi iletiyorum. Tez savunma jürimde yer alan Prof. Dr. Xxxxxx Xxxxx ve Doç.Dr. Xxxxx Xxxxxx hocalarıma değerli eleştirileri ve katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Türkiye’deki sendikalar ve uluslararası sendikacılık ile ilgili alan bilgi ve tecrübelerini benden esirgemeyen ve tez çalışmamda bana destek olan Ar.Gör. Xxxxx Xxxxx hocama teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmek isterim. Ayrıca tezimin alan araştırmasına katkıda bulunan tüm katılımcılara bilgi ve deneyimlerini aktardıkları ve değerli vakitlerini paylaştıkları için minnettar olduğumu belirtmek isterim.
Lisans Eğitimi boyunca bölüme karşı ilgimin temellerini atan Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü hocalarıma, yüksek Lisans Eğitimim boyunca eğitimime katkı sağlayan başta Prof. Dr. Oğuz Karadeniz hocam olmak üzere, onun nezdinde Pamukkale Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü hocalarıma teşekkür ediyorum. Yaşamım boyunca desteğini ve emeğini esirgemeyen sevgili babama şükranlarımı iletiyorum. Son olarak en büyük teşekkürüm çalışma yaşamı boyunca her türlü haksızlığa boyun eğmeyen, sendikasızlığın başkenti Denizli’de emeğini ve alın terini tek başına savunan, gece gündüz demeyip geçimini sağlamak için tekstil işçisi olarak çalışan sevgili ANNEM’e iletiyorum.
ÖZET
KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNİN TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIK SÜRECİNE ETKİSİ: NİTEL BİR ARAŞTIRMA
ÇELİK, Merve Yüksek Lisans Tezi
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri ABD
Tez Yöneticisi: Prof. Dr. Hacer Simay KARAALP ORHAN Haziran 2022, XIV + 204 Sayfa
1980’li yıllardan itibaren küreselleşme ve neo liberal politikaların etkisi ile Dünya’da çok uluslu şirketlerin yaygınlaşmaya başlaması ve bu yatırımları ülkelerine çekmek amacıyla özellikle gelişmekte olan ülkelerin emek piyasasına yönelik yapmış olduğu düzenlemeler, emeğin sendikal hak ve özgürlüklerinin gerilemesine, ücretlerin düşmesi, işsizliğin artması ve güvencesiz çalışmanın yayınlaşması gibi olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle reformist uluslararası sendikalar tarafından küresel çerçeve sözleşmeleri alternatif bir araç olarak geliştirilmiş olup ulusal sendikaların uluslararası düzeyde örgütlenmesini güçlendirmek ve uluslararası toplu pazarlık mekanizması aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bu çalışmanın amacı, uluslararası üretim halkasında önemli bir tedarik zinciri olan Türkiye’de küresel çerçeve sözleşmelerinin ulusal sendikaların toplu pazarlık sürecine olan etkisini araştırmaktır. Bu bağlamda Türkiye’de en geniş işkolunu kapsayan IndustriALL’a üye ve küresel çerçeve sözleşmesi imzalamış olan farklı işkollarındaki sendika uzmanları ve XxxxxxxxXXX xxxxx ve yöneticileri ile yarı-yapılandırılmış soru formu üzerinden derilenmesine görüşme tekniği kullanılarak nitel araştırma yöntemi uygulanmış ve aynı zamanda farklı işkolu ve sektör temelinde karşılaştırmalar yapılmıştır. Alan araştırmasından elde edilen bulgular IndustriALL’un taraf olduğu Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Türkiye’de üye sendikaların toplu pazarlık sürecine sınırlı etkili olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında Küresel Çerçeve Sözleşme’lerin tekstil sektöründe örgütlü üye sendikaların toplu pazarlık sürecine etkisinin bulunmasına rağmen yerel yasa nedeniyle sürecin işveren güdümlü ilerlediği görülmektedir.
Anahtar sözcükler: Küresel Çerçeve Sözleşmeleri, Toplu Pazarlık, Uluslararası Sendikacılık, IndustriALL
ABSTRACT
THE EFFECT OF GLOBAL FRAMEWORK AGREEMENTS ON THE COLLECTIVE BARGAINING PROCESS IN TURKEY: A QUALITATIVE RESEARCH
ÇELİK, Merve Master Thesis
Department of Labour Economics and Industrial Relations Adviser of Thesis: Prof. Dr. Hacer Simay KARAALP ORHAN
June 2022, XIV + 204 Pages
Since the 1980s, the spread of multinational companies has risen worldwide due to globalization and neo-liberal policies Especially to attract these investments, developing countries started to regulate their labour markets, which has led to cause negative results such as the decline of the union rights and freedoms of the labour, the decrease in wages, and the increase in unemployment and precarious work. For this reason, global framework agreements had enhanced by reformist international trade unions as an alternative tool. It has started to use as a tool to strengthen the organization of national unions at the international level and as the international collective bargaining mechanism.
This study aims to find the effects of global framework agreements on the collective bargaining process of national trade unions in Turkey, which is the prominent supply chain in the international production ring. In this context, a qualitative research method was applied by using a semi-structured interview technique with experts and managers of IndustriALL and the experts of national trade unions that are members of IndustriALL (the largest business line in Turkey) and have signed a global framework agreement. At the same time, a comparative analysis was made in different sectors and business lines. Findings from the field research It has been determined that the Global Framework Agreements, to which IndustriALL is a party, have a limited effect on the collective bargaining process of the member unions in Turkey. In addition, although the Global Framework Agreements have an effect on the collective bargaining process of the member unions organized in the textile sector, it is seen that the process is employer-driven due to the local law.
Key words: Global Framework Agreements, Collective Bargaining, International Trade Unions, IndustriALL
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ i
ÖZET ii
ABSTRACT iii
İÇİNDEKİLER iv
ŞEKİLLER DİZİNİ vii
TABLOLAR DİZİNİ viii
KISALTMALAR DİZİNİ ix
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNE İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1. Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşmenin Gelişimi 4
1.2. Küreselleşmenin Boyutu 7
1.3. Küreselleşmeya İlişkin Yaklaşımlar 8
1.4. Küreselleşme Sürecine Yönelik Bir Alternatif: Küresel Çerçeve Sözleşmeleri 13
1.4.1. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Ortaya Çıkış Nedenleri 16
1.4.1.1. Ekonomik Nedenler : Neo Liberal Politikalar ve Yeni Ekonomik Düzen 17
1.4.1. 2. İşgücü Piyasası İle İlgili Nedenler: Küreselleşme Sürecinde Emeğin Yeri 29
1.4.1.3. Taraflara Yönelik Nedenler: Sendikal Hak ve Özgürlüklerin Gerilemesi 37
1.4.2. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin İçeriği 41
1.4.3. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Tarafları ve Hukuki Durumu 43
1.4. 4. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Uygulanabilirliği ve Denetim Mekanizması44
İKİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI SENDİKACILIK VE TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIĞIN GELİŞİMİ
2.1. Uluslararası Sendikal Hareketin Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi 47
2.2. Yeni Enternasyonalizm: Küreselleşme Sonrasında Uluslararası Sendikacılık 55
2.2.1. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu 56
2.2.2. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu 59
2.2.3. Küresel Sendika Federasyonları 61
2.2.4. Küresel Sendika Federasyonları Örneği: IndustriALL 64
2.2.4.1. IndustriALL Kuruluşu ve Tarihçesi 64
2.2.4.2. IndustriALL Politikaları, Üyeleri ve İlişkileri 67
2.2.4.3. IndustriALL’un Taraf Olduğu Küresel Çerçeve Sözleşmeleri 69
2.3. Toplu Pazarlık Kavramı 78
2.3.1. Toplu Pazarlığın Tarafları ve Faydaları 79
2.3.2. Toplu Pazarlığın Düzeyleri 81
2.3.3. Toplu Pazarlığın Küreselleşme Sonrası Dönüşümü 82
2.4. Türkiye’de Toplu Pazarlığın Gelişimi 86
2.4.1. 1980 Öncesi Toplu Pazarlığın Süreci 86
2.4.2. 1980 Sonrası Toplu Pazarlığın Değişim Süreci 87
2.4.3. 2000’li Yıllarda Toplu Pazarlık 88
2.5. Türkiye’de Küreselleşme Süreci ve Endüstri İlişkilerine Etkisi 91
2.5.1. Türk Sendikaların Uluslararası Sendikalar ile İlişkileri 95
2.5.2. Türkiye’de IndustriALL’a Üye Sendikalar 96
2.5.3. Türkiye’de IndustriALL’a Üye Sendikaların Taraf Olduğu Küresel Çerçeve Sözleşmeleri 98
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİ VE TÜRKİYE’DE INDUSTRIALL’A ÜYE SENDİKALAR ÖRNEĞİ: NİTEL BİR ARAŞTIRMA
3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı 100
3.2. Araştırmanın Önemi ve Kısıtlılıkları 101
3.3. Araştırmanın Yöntemi ve Örneklemi 102
3.4. Araştırmanın Bulguları 104
3.4.1. Sendikalara İlişkin Bilgiler ve Küresel Çerçeve Sözleşmesi Deneyimleri 104
3.4.2. Sendikaların Küresel Çerçeve Sözleşmelerine Bakış Açısı 115
3.4.3. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Hazırlanması ve Müzakere Sürecinde Sendikaların Rolü 119
3.4.4. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Uygulanması ve Denetiminde Sendikaların Rolü 128
3.4.5. Küresel Çerçeve Sözleşmelerin Toplu Pazarlığın İçeriği, Kapsamı ve Araçları Üzerindeki Etkisi 146
3.4.6. Küresel Çerçeve Sözleşmelerin Ulusal Hukuk Sisteminde Yeri ve Uyuşmazlıklara Katkısı 159
3.4.7. Küresel Çerçeve Sözleşmelerin Geleceğine İlişkin Öneriler 168
SONUÇ ve ÖNERİLER 176
KAYNAKLAR 183
EKLER 200
Ek-1 201
Ek-2 202
Ek-3. Etik Kurul İzni 203
ÖZGEÇMİŞ 204
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1. IndustriALL Küresel Sendika Federasyonu’nun Tarihsel Süreci 67
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1. Eski Sol ve Yeni Sağ 12
Tablo 2. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde DYSY Girişi ($) 27
Tablo 3. Seçili Gelişmekte Olan ve Az Gelişmiş Ülkelerde Kayıt Dışı İstihdam Oranı(%) 30
Tablo 4. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde İşsizlik Oranları(%) 32
Tablo 5. Seçili Ülkelerde Çalışan Yoksulluğu Oranı (%) 33
Tablo 6. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kısmi Süreli Çalışan Oranı (%) 36
Tablo 7. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Sendikalaşma Oranı (%) 39
Tablo 8. Küresel Sendika Federasyonlarına İlişkin Bilgiler 63
Tablo 9. IndustriALL’un Örgütlü Olduğu Sektörler 68
Tablo 10. IndustriALL’un Taraf Olduğu KÇS’lere İlişkin Bilgiler 71
Tablo 11. Toplu Pazarlık Sürecinin Faydaları 80
Tablo 12. Toplu Pazarlığın Düzeyleri 81
Tablo 13. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Toplu Pazarlığın Kapsamı (%) 84
Tablo 14. Türkiye’de IndustriALL’a Üye Sendikalar 97
Tablo 15. Görüşmecilere İlişkin Bilgiler 103
Tablo 16. Görüşme Yapılan IndustriALL’a Üye Sendikalara İlişkin Bilgiler 103
Tablo 17. IndustriALL’a Üye Sendikaların Kapsamında Olduğu KÇS’ler ve Üye Sayıları (Xxxx 2022) 105
KISALTMALAR DİZİNİ
ABD Amerika Birleşik Devletleri
AB Avrupa Birliği
ACT Eylem, İş birliği ve Dönüşüm
Action, Collaboration, Transformation
AEAE Avrupa Sanat ve Eğlence Birliği
European Arts and Entertainment Alliance
AET Avrupa Ekonomik Topluluğu European Economic Community
AFL Amerikan Emek Federasyonu
The American Federation of Labor
AFL–CIO Amerikan Emek Federasyonu ve Sanayi Örgütleri
Kongresi- The American Federation of Labor and Congress of Industrial Organizations
AKTC Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu – European Coal and Steel Community (ECSC)
BELEDİYE-İŞ Türkiye Belediyeler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası BİLEŞİK Bileşil Metal İşçileri Sendikası
METAL- İŞ
BIFU Banka Sigorta ve Finans Sendikaları Banks Insurance Financial Unions-
BWI Building and Wood Workers International İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonali
CAI EU-China Comprehensive Agreement on Investment AB-ÇİN Kapsamlı Yatırım Anlaşması
CFDT French Democratic Confederation of Labour Fransız Demokratik İş Konfederasyonu
CGT General Confederation of Labour- Genel Emek Konfederasyonu
CGU Küresel Sendikalar Konseyi- Global Trade Union Council
ÇSGB Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ÇİMSE-İŞ Türkiye Çimento, Seramik, Toprak ve Cam Sanayi İşçileri Sendikası
ÇUŞ Çok Uluslu İşletmeler- Multinational Company
CHMESITY Kimya, Enerji, Metal, Petrol ve Yardımcı İşler Endüstrileri ENERGY Chemical, Energy, Metal, Oil and Allied Industries
DERİ-İŞ Türkiye Deri Sanayi İşçileri Sendikası
DERİTEKS Deri, Dokuma ve Tekstilden Yapılan Her Türlü Giyim Eşyası İşleme Yerleri İşçileri Sendikası
DTÖ Dünya Ticaret Örgütü-World Trade Organization
DİSK Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
DİSK TEKSTİL Tekstil İşçileri Sendikası
DOK GEMİ-İŞ Türkiye Liman Dok ve Gemi Sanayi İşçileri Sendikası DYSY Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları EFBW/FETBB Avrupa İnşaat ve Ağaç İşçileri Federasyonu-
European Federation of Building and Woodworkers
EFFAT Avrupa Gıda, Tarım ve Turizm Sendikaları-
European Federation of Food, Agriculture and Tourism Trade Unions
EFJ/FEJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu- European Federation of Journalists
EFTA Avrupa Serbest Ticaret Birliği –
The European Free Trade Association
EI Eğitim Enternasyonali- Education International
EMF Avrupa Metal İşçileri Federasyonu European Metal Workers Federation
EPSU Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu- European Federation of Public Service Unions
ERO Avrupa Bölgesel Organizayonu- European Regional Organization
ETF Avrupa Nakliye İşçileri Federasyonu-
European Transport Workers’ Federation
ETUC Avrupa Sendika Konfederasyonu- European Trade Union Confederation
ETUCE/CSEE Avrupa Eğitim Sendikaları Komitesi-
European Trade Union Committee for Education
ETUI Avrupa Sendikalar Enstitüsü- European Trade Union Institute
ETUS Avrupa Sendikalar Sekreterliğini- European Trade Union Secretariat
EUROCOP Avrupa Polis Federasyonu- European Confederation of Police
EWC Avrupa İşyeri Konseyi- European Work Council
FUP Bileşik Petrol ve Gaz İşçileri Federasyonu The Oil and Gas Workers Unified Federation
FISE Dünya Öğretmenler Sendikaları Federasyonu- World Federation of Teachers Unions-
GATT Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması- General Agreement on Tarrifs anda Trade
GENEL Genel Maden İşçileri Sendikası MADEN-İŞ
GUF Küresel Sendika Federasyonu-Global Union Federation
HAK-İŞ Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu
HOTOUR Hotel Turizm -Hotel Tourism
ICF Uluslararası Kimya ve
Genel İşçiler Sendikaları Federasyonu- International Federational of Chemical and General Workers Union
ICEM Uluslararası Kimya, Enerji,
Maden, Genel İşçileri Federasyonu-
International Federation of Chemical, Energy, Mine and General Worker Federation
ICFTU Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu- International Confederation of Free Trade Union
IFCTU Uluslararası Hristiyan Sendikalar Federasyonu International Federation Xxxxxxxxx Trade Union-
IFJ Uluslararası Gazeteciler Federasyonu International Federation of Journalist
IFTU Uluslararası Sendikalar Federasyonu International Federation of Trade Union
ILO Uluslararası Çalışma Örgütü- International Labour Organization
IMF Uluslararası Para Fonu- International Monetary Fund
IMF Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu International Metal Workers Federation
IMEC Uluslararası Denizcilik Enstitüsü İşverenler Federasyonu- International Maritime Employers Committee
INDUSTRIFACKET İsveç Metal İşçileri Sendikaları METALL
INDUSTRIALL Industriall Küresel Sendika- IndustriALL Global Union IOE Uluslararası İşverenler Örgütü- International
Employer Organization
ISNTUC Uluslararası Sendika Merkezleri Uluslararası Sekreterliği International Secretariat of National Trade Union Centres
ITGLWF Uluslararası Tekstil, Giysi ve Deri İşçileri Federasyonu International Textiles Garment and Leather Workers
ITS Uluslararası İşkolu Sekreterlikleri- International Trade Union Secreteriats
ITF Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu International Trade Union Federation
IUF Uluslararası Gıda, Tarım, Restoran, yemek ve ilgili
işçi sendikaları Federasyonu- International Union of Food, Agricultural, Hotel, Restaurant, Catering, Tabacco And Allied Workers Associations
KÇS Küresel Çerçeve Sözleşmeleri- Global Framework Agreement
KESK Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu
KİT Kamu İktisadi Teşebbüsleri
KRİSTAL-İŞ Cam, Çimento, Seramik, Toprak ve Cam Sanayi İşçileri
Sendikası
LASTİK-İŞ Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası MADEN-İŞ Türkiye Maden İşçileri Sendikası
MESS Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası
MİSK Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu
NAFTA Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması- North American Free Trade Agreement
OECD Ekonomik Kalkınma İşbirliği Organization for Economic Co-operation
OECD-TUAC Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü Sendikalar
Danışma Komitesi- Trade Union Advisory Committe to the OECD
ÖZ İPLİK-İŞ Tüm Dokuma, İplik, Trikolaj, Hazır Giyim, Konfeksiyon ve
Deri İşçileri Sendikası
ÖZ ÇELİK-İŞ Özdemir, Çelik, Metal ve Mamulleri İşçi Sendikaları PSI Kamu Hizmetleri ve Yardımcı Hizmetlerİ
Public Services Allied Workers
PYJ Emekliler- Pensioners
PETROL-İŞ Türkiye Petrol, Kimya Lastik İşçileri Sendikası
RILU Kızıl İşçi Sendikaları Federasyonu - Red International Labour Unions
RCEP Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık-Regional Comprehensive Economic Partnership
ROGWU Russian Oil, Gas and Construction Workers Union Rusya Petrol, Gaz ve İnşaat İşçileri Sendikası
SEKA Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikası
SELÜLOZ-İŞ Türkiye Selüloz, Kâğıt, Ağaç ve Mamulleri İşçileri
Sendikası
TUI MMM- Madencilik, Metaruliji ve Metal Endüstrisi Mining, Metallurgy and the Metal Industriel
TEXGAL- Tekstil Hazır Giyim- Textile, Garment, Leather
TÜRK-İŞ Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonları
TES-İŞ Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası
TÜRK ENERJİ Türkiye Enerji, Sanayi, Maden Kamu İşçileri Sendikası XXX
XXXX TARIM Tarım ve Orman Kamu İşçileri Sendikası ORMAN XXX
XXXX METAL Türkiye Metal, Çelik, Mühimmat, Makine, Metalden,
Mamül Eşya ve Oto Montaj ve Yardımcı İşçiler Sendikası
TEKSİF Türkiye Tekstil, Örme Giyim ve Deri Sanayi İşçileri Sendikası
TTSİS Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası UISTAACT Tarımsal Gıda, Ticaret, Tekstil, Bileşik Endüstrileri
Agroalimentary, Food, Commerce, Textile Allied
Industries
UITBB Construction, Wood and Building Materials Industries- İnşaat, Ağaç ve Yapı Malzemeleri Endüstrileri
UNI Uluslararası Sendika Ağı- Union Network International
UNICE Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonu Birliği Union of Industrial and Employers' Confederations of Europe
UNI-EUROPA Avrupa Hizmet ve İletişim Sendikaları Federasyonu-
European Trade Union Federation for Services and Communication
WCL Dünya Emek Konfederasyonu- World Confederation of Labour
WFTU Dünya Sendikalar Federasyonu- World Federation of Trade Union
GİRİŞ
Günümüzde küreselleşme; ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda çok yönlü etkisi bulunan bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle neo liberal politikaların; ekonomik, sosyal ve siyasal alanda uygulanması, finansal sermaye hareketinin artan mobilitesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanılan dönüşüm, Bretton Xxxxx sisteminin çökmesini gibi olaylar tüm Dünya’da ekonomik sistemin işleyişinin değişmesine neden olmuştur. Bir taraftan uluslararası üretimin ülkeler arasında dağılımı ile birlikte yeni iş bölümü ortaya çıkarken, diğer taraftan küreselleşme sürecinde ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları daha da derinleşmeye başlamıştır. Amin (2020) küreselleşmenin eşitsiz gelişimini kollektif emperyalizm (Japonya, Amerika ve Avrupa) kavramı ile açıklamaktadır. Buna göre, 1980 sonrası sayıları gitgide artan çok uluslu işletmelerin büyük çoğunluğunun merkezi gelişmiş, sanayileşmiş merkez (kollektif emperyal) ülkelerde konumlanmaktadır. Yeni işbölümü çerçevesinde çok uluslu işletmeler işgücü maliyetlerinin düşük olması nedeniyle, özellikle emek-yoğun üretimlerini az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan çevre ülkelerde gerçekleştirmiştir. Böylece gelişmiş merkez ülkelerde bilgi ve teknolojiye dayalı üretim söz konusu iken az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde emek yoğun üretim biçimleri yaygınlaşmaya başlamıştır.
Tüm bu yaşanan gelişmeler özellikle gelişmekte olan yada az gelişmiş ülkelerin işgücü piyasalarını olumsuz olarak etkilemiştir. Üretim artışı, ekonomik büyümeye katkı sağlaması ve istihdam yaratılması amacıyla çok uluslu işletmelerin yatırımlarını ülkelerine çekebilmek için birçok gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülke neo liberal politikaları işgücü piyasalarına adapte etmiştir. Böylece yerel yasalarındaki kuralsızlaştırma uygulamaları ile ulusal sendikaların etkinliğinin zayıflamasına, hak ve özgürlüklerin gerilemesine, güvencesiz çalışmanın, taşeron işçiliğin ve işsizliğin artmasına, kayıtdışı istihdamın yaygınlaşmasına ve ücret düzeylerinin düşük tutulması ile çalışan yoksulluğun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Küreselleşme süreci sonrasında yeni enternasyonalizm düşüncesinde ilerleyen uluslararası sendikalar ise, çok uluslu işletmeler ile pragmatik ilişkiler çerçevesinde diyalog yoluyla yakın ilişkiler kurmuştur. Küreselleşme ile birlikte yaygınlaşan çok uluslu işletmelerin emek piyasasına yönelik yıkıcı etkisine karşı Xxxxxxxx (1971)
uluslararası toplu pazarlık mekanizmasının geliştirilmesi düşüncesini ortaya atmıştır. Bu bağlamda küreselleşme ile birlikte oraya çıkan sendikal sorunlara çözüm olabilecek yeni bir mücadele alanı olarak Küresel Çerçeve Sözleşme- Global Framework Agreement (KÇS)’leri ortaya atılmıştır. KÇS’ler, reformist ve yeni enternasyonal düşünceler çerçevesinde oluşturulmuştur. Yeni bir araç konumunda olan KÇS’ler, çalışma ilişkilerinde temel hakların çerçevesini çizmeyi hedeflemektedir. Çok Uluslu Şirket (ÇUŞ)’ların, sendikal hak ve özgürlükleri tanıması ve uygulaması amacıyla imzalanan KÇS’ler, Küresel Sendika Federasyon-Global Union Federation (GUF)’ların yeni argümanlarından biridir. Uluslararası Çalışma Örgütü-International Labour Organization (ILO)’nun çalışma standartlarına referans alan KÇS’lerin tarafları ÇUŞ’lar ve GUF’lardır.
Gelişmekte olan ülke grubunda yer alan Türkiye, Amerika Birleşik Devlerleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) gibi gelişmiş ülkelere göre nispi olarak emek zengini ülke konumunda olup, yabancı sermaye yatırımları ve dolayısıyla ÇUŞ’lar için cazibe merkezi olan ülkeler arasında yer almaktadır. Bu durum ulusal sendikal hareketlerin nispeten zayıf olduğu Türkiye’de ucuz işgücüne dayalı üretim biçimlerinin yaygınlaşması ile birlikte emeğin hak ve özgürlüklerinin gözetilmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu tez çalışmasının amacı uluslararası üretim halkasında önemli bir tedarik zinciri olan Türkiye’de KÇS’lerin ulusal sendikaların toplu pazarlık sürecine olan etkisini araştırmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de, en geniş işkolu kapsayan Industriall Küresel Sendika (IndustriALL Küresel Sanayi İşçileri Sendikası)-Industrial Global Union (IndustriALL)’a üye KÇS imzalamış sanayi işçi sendikaları örneklem olarak ele alınmış ve IndustriALL’un taraf olduğu KÇS’lerin Türkiye’de üye olan sendikaların toplu pazarlık sürecine yönelik etkileri farklı sektörler ve işkolları bazında incelenmiştir. Aynı zamanda KÇS’lerin Türkiye’deki tanınırlığı, etkinliği ve uygulanma sürecindeki sorunlar ve ihtiyaçları ortaya koymak amacıyla IndustriALL İsviçre- Cenevre merkezindeki uzmanlar ile görüşme yapılmıştır.
Alan araştırmasında nitel araştırma yöntemleri kullanılmış ve yarı yapılandırılmış derinlemesine mülakat tekniği uygulanmıştır. Türkiye’de konu ile ilgili çalışmalar sınırlı sayıda olmakla birlikte, bu tez çalışmasının Türkiye’de IndustriALL’a üye KÇS kapsamındaki sendikalar ve IndustriALL’un merkezinde uzman ve yöneticiler ile görüşmeler yapılmış olması nedeniyle konunun çift boyutlu olarak ele alınması ve farklı işkolları kapsamında incelenmesi açısından, literatüre katkı yapacağı
düşülmektedir. Bu tez çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ilk olarak küreselleşme ve toplu pazarlık kavramları üzerinde durulmuş, sonrasında ise KÇS’lerin kuramsal çerçevesi açıklanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde uluslararası sendikalar tarihsel olarak incelenmiş ve Türkiye’de toplu pazarlığın gelişmi ele alınmıştır. Ayrıca Türkiye’de Industriall’a üye sendikalar değerlendirilmiştir. Alan araştırmasının yer aldığı üçüncü bölümde ise uluslararası toplu pazarlık mekanizması olarak geliştirilen KÇS’lerin ulusal toplu pazarlık sürecine etkisini analiz etmek amacıyla Türkiye’de IndustriALL’a üye KÇS kapsamında bulunan sendikaların uzmanları ve XxxxxxxxXXX xxxxx ve yöneticileri ile yapılan görüşmelerden elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Bulgular, nitel araştırma tekniklerinden biri olan yarı yapılandırılmış soru metni üzerinden derinlemesine görüşmeler yolu ile elde edilmiş ve betimsel analiz tekniği ile yorumlanmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL ÇERÇEVE SÖZLEŞMELERİNE İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1. Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşmenin Gelişimi
Küreselleşme (globalleşme) ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanı içeren çok boyutlu bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme olgusunun kavramlaştırılmasında çeşitli disiplinler farklı yaklaşımlar benimsemiştir. Bu yaklaşımlar küreselleşme kavramının açıklanmasında farklı değerlendirmelerde bulunmasına neden olmuştur. Örneğin iktisatçılar; ekonomik entegrasyon, sermaye hareketlerin serbestleşmesi, uluslararası kuruluşların küresel piyasalara etkisi gibi küreselleşmenin ekonomik yönü üzerinde dururken, sosyologlar ise küreselleşme sürecinin sosyo-kültürel ve toplumsal sonuçları üzerinde odaklanmışlardır. Bu gruplandırmalar nedeniyle küreselleşme kavramı ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan farklı kategorize edilmiştir. Bu bağlamda küreselleşme kavramının net bir tanımı bulunmamakla birlikte, kavramı açıklanırken ideolojik görüşlerin ağır bastığı görülmektedir.
Ekonomik küreselleşme; tarihsel bir süreç olup teknolojik süreçlerin ve insan inovasyonunun sonucudur. Özellikle malların, hizmetlerin ve sermayenin sınırlar arasındaki hareketi nedeniyle Dünya çapındaki ekonomilerin artan entegrasyonunu ifade etmektedir. Diğer taraftan ise bu kavram bazen, insanların (emek) ve bilginin (teknoloji) uluslararası sınırları aşan hareketini ifade etmektedir. Küreselleşmenin aynı zamanda kültürel, politik ve çevresel boyutları da bulunmaktadır (IMF, 2008). Küreselleşme genellikle mal ve hizmet pazarlarının artan uluslararasılaşmasını, üretim araçlarını, finansal sistemleri, rekabeti, şirketleri, teknolojileri ve endüstrileri tanımlamak için kullanılır (OECD, 2013). En genel anlamda Karluk (2007) tarafından Küreselleşme kavramı “ulusal ekonomilerin Dünya ile bütünleşmesini, teknoloji, üretim, tüketim ve finansman piyasalarını kapsamaktadır. Küreselleşme; işgücünün, sermayenin, teknolojinin, mal piyasalarının uluslararası nitelik kazanması ve ülke pazarlarının birbirlerine açılması olayıdır” şeklinde açıklamaktadır (Karluk, 2007:1).
İktisadi açıdan iki tür küreselleşmeden bahsetmek mümkündür: Üretiminin küreselleşmesi ve finansal hareketlerin küreselleşmesidir. Üretimin küreselleşmesi; şirketlerin belirli aşamalardaki üretimlerini farklı ülkelerde gerçekleştirmesidir. Şirketler, ülkeler arasındaki maliyet farklılıkları nedeniyle düşük maliyetli ülkelere üretimlerini kaydırmaktadır. Finansal küreselleşme ise finansal piyasalarının sınırlarının ortadan kalkmasıdır. Bretton Xxxxx sisteminin yıkılmasının ardından dalgalı kur sistemine geçilmesi ile finansal sermayenin hareketliliğinin artması neden olmuştur (Acar, 2002: 15-16). Diğer taraftan, Ohmae (1993) ve Xxxx (2008) gibi liberal görüşü savunan düşünürler, küreselleşme sürecini Neo-Liberalizmin zaferi olarak görmekte ve geleneksel ulus devletlerin dönüşümünde küreselleşmenin kaçınılmazlığı ve küresel sermaye serbesti ile açıklamaktadır. Küreselleşme, yalnızca ticaretin serbestleşmesi değil, sermaye hareketlerinin serbestleşmesini de kapsamaktadır. Bu bağlamda, küreselleşme süreci “sermayenin ama özellikle finans sermayesinin zamana karşı özgürleşmesi” olarak tanımlanmıştır (Şaylan, 2006;137). Buradaki özgürleşmedeki kasıt finansal sermayenin önündeki engellerinin kalkması, kamusal alanın daralması ve neo liberal politikaların uygulanmasıdır. Diğer taraftan, küreselleşme kavramı “uluslararası pazar güçlerine kayıtsız şartsız teslimiyet” olarak tanımlanmaktadır (Işıklı, 2010:75).
Araştırmacılar arasında küreselleşme kavramının ortaya çıktığı zaman dilimi ve kavramın açıklanmasına dair görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Örneğin; Kapitalist üretimin başlangıcından itibaren küreselleşmenin varlığına ilişkin görüşler öne sürülürken, küreselleşmenin teknolojik gelişmeler ile ortaya çıktığı yönünde görüşler de bulunmaktadır. Kapitalizmin başlangıcından itibaren küreselleşmenin varlığını savunan görüşe göre, kapitalist üretim sisteminde gelir dağılımı pazar mekanizmasına göre belirlenmekteydi. Kapitalist üretim sonucunda elde edilen artı gelir eşitsiz bir biçimde dağıltılmaktaydı. 1929 buhranı sonrasında korporasyonlar, örgütlü emek ve devlet arasında uzlaşı sağlanılması ile refah devleti uygulamaları gelir dağılımını etkilemişsede, küreselleşme sonrasında ulus devletin aşınması ile kapitalizmin kendini yeniden üretebildiği yorumlarını beraberinde getirmiştir (Şaylan, 2006:133-144). Küreselleşme sonrasında gelir dağılımındaki yaşanan eşitsizlik, yoksulluğun derinleşmesi kapitalizmin yeniden kendini yenilediğini, küreselleşme kavramının da kapitalizmin başlangıcı olan sürece dayandırıldığı yorumlarını güçlendirmektedir.
Castells (2013), küreselleşmeyi ağ toplumunun oluşması ve enformasyonalizm ile bağdaştırmaktadır. Bir üretim biçimi olan kapitalizmin oluşması nasıl sanayi devrimi
ile bağdaştırılıyor ise kapitalizmin yayılması, genişlemesi ve yeniden yapılanma süreci Castells tarafından enformasyonalizm ile ilişkilendirilmektedir (Castells, 2013:23). Gelişen tekonoloji ve ağ yapısı ülkeler arasındaki ilişkileri ve finansal sermaye hareketlerini hızlandırmıştır.
Held ve McGrew (2008)’e göre küreselleşme Dünya’nın bir bölgesindeki kararların ve olayların diğer başka bir bölgesindeki birey ve toplulukları etkileyebilmesidir. Bu durum bölgeler arasındaki karşılıklı bağlantıların ve etkileşimlerin genişlemesini ifade etmektedir. Yazarlar, “küresel karşılıklı bağlantılığın büyüyen hacmi ve yoğunluğu” üzerinde durmaktadırlar. Burada kastedilen mal, sermaye, haber ve insanların küresel yayılımcılığının ve hızının artmasıdır. Yerelde gerçekleşen gelişmeler küresel sorunlara dönüşmekte ve bunun sonucunda toplumsal bir etki meydana getirmektedir. Buna göre, küreselleşme “hacim (gerginlik)”, “yoğunluk”, “sürat ve etki”dir. (Held ve McGrew, 2008: 88-89). Bilgi ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler finansal sermayenin sürat ve hızını arttırmıştır. Bununla birlikte sermayenin bulunduğunu yerel bölgedeki gelişmeler ise başka bir bölgede etki ve hacim (gerginlik) yaratmıştır. Xxxxxxx (1998)’a göre küreselleşme kavramı “uzak yerleşimleri birbirlerine yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir”. Küreselleşme sürecini, diyalektik bir süreç olarak adlandıran Xxxxxxx, çok uzak ilişkileri olan iki bölgenin birinde gerçekleşen zenginliğin diğer rekabete giremeyen ülkelerde yoksulluğa neden olduğunu vurgulamaktadır (Xxxxxxx ,1998:66-67).
Küreselleşme kavramı, “uluslararasılaşma” ve “liberalleşme” kavramları ile de sıklıkla kullanılmaktadır. Kavramın kökeni ideolojik bir terim olduğundan “mit” ve “gerçeklik” mi sorusu tartışma konularından biridir. Liberal görüşte olan araştırmacılar küreselleşme kavramına olumlu yaklaşmış, uluslararası ticaretin gelişmesi için zorunlu bir eylem olarak görmüşlerdir. Diğer taraftan eleştirel perspektiften kavramı inceleyen Xxxxxist tutuma sahip şüpheciler ise küreselleşme kavramını açıklarken güçlü kanıtlara rağmen küreselleşmeyi reddetmişlerdir (Subaşat, 2004: 55-56). Diğer taraftan Xxxxxist perspektifin bakış açısına göre ise, küreselleşme çoğunlukla ideolojik köklere dayanan bir kavramdır. Buna göre, küreselleşme kavramının bilinçli bir stratejinin sonucu olarak ortaya çıktığı ve “emperyalizm” terimi ile aynı değerde olduğunu savunulmaktadır. (Xxxxxx ve Xxxxxxxxx, 2006;12-13). Xxxxxx ve Xxxxxxxxx (2006) küreselleşme kavramını
“kapitalist devletin emperyal projeye hizmet etmek üzere yeniden yapılanması” olarak açıklamaya çalışırmıştır. Bu bağlamda uluslararası örgütlerin politikaları ve stratejik planlamaları ile küresel sermayenin çıkarlarının gözetildiği, ayrıca siyasal liberalizasyonunun pazar yönelimli reformları öne sürerek küreselleşmeyi, kaçınılmaz bir son olarak öne sürüldüğünü ifade etmektedir (Xxxxxx ve Xxxxxxxxx, 2006:13-29). Eleştirel perspektifte küreselleşmeyi inceleyen Xxxxxistler, küreselleşmeyi reddetmekte, ülkelerarası bütünleşmenin ve ticari serbestinin sınırlı olduğu görüşündedirler.
1.2. Küreselleşmenin Boyutu
Küreselleşme; ekonomik, siyasi/güvenlik, teknolojik, çevresel/demografik ve kültürel gibi farklı disiplinleri içeren çok boyutlu bir kavramdır. Küreselleşme kavramının önemli bir boyutu olan ekonomik küreselleşme, finansal küreselleşme ile bağlantılı olarak açıklanmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımların artması, bilgi ve iletişim tekonolojilerinde yaşanan gelişmeler finansal küreselleşmeyi buna bağlı olarak ekonomik küreselleşmeyi hızlandıran bir olaydır (Karluk, 2007:8). Küreselleşme sürecinin tetikleyici unsuru kuşkusuz teknoloji ve iletişim ağlarında yaşanan gelişmelerdir. Bu durum özellikle finansal kapitalizmin akışkan hızını oldukça etkilemektedir. Bunun yanı sıra uluslararası sermaye ağlarının kontrolsüz dolaşımı ve üretim ağlarında yaşanılan değişimler, iletişimsel ağların gelişimi sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bir diğer küreselleşmenin boyutu ise çevresel ve demografik boyuttur. Sanayi Devrimi’den bu yana doğal kaynaklarının aşırı kullanımı, ekolojik sorunlara neden olmuştur. Örneğin; ünlü sosyolog Xxxxxx Xxxx (2000)’in ortaya attığı risk toplumu kavramı ile küreselleşme ve modernleşme sürecinin riskleri üzerinde durulmaktadır. Ekolojik, kimya ve genetik alanda denetimsiz uygulamalar riskilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu alanlarda alınan kararların denetimden uzak ya da denetlenebilirliğinin sınırlı olması, risklerin derinleşmesine ve güvence altına alınmamasına yol açmaktadır. Bu riskler sanayi toplumunun gelişimi sonrasında ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan küreselleşme ve teknolojik gelişmeler yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte nükleer güç, biyoteknik ve kimya alanlarında yaşanılan gelişmeler karşısında çevresel açıdan yeni riskler meydana gelmektedir. Bu yeni risklere karşı ise Xxxx (2000)’e göre ülkeler, benimsenen ekonomik ve siyasal
politikalar nedeniyle çevresel tehlikeleri göz ardı etmektedir (Xxxx 2000’den aktaran Çuhacı, 2007:138-141).
Küreselleşme sürecinin siyasi boyutu ise geleneksel ulus devlet modelinin aşınması ve küresel siyasetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel siyaset diğer bir adı küresel yönetişim olarak adlandırılan yeni yapı dört bileşenden oluşmaktadır. Buna göre; ulus devletler, devletler üstü uluslararası kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıdır (Xxxxx , 2008:28). Küresel siyaset, çoğu zaman ekonomik olarak gelişmişlik düzeyi bakımından ileri kapitalist ülkelerin hegomanyasında gerçekleşmektedir. Bu nedenle küresel siyasette ekonomik gelişmişlik önemli bir ayrıcalıktır. Diğer taraftan, küreselleşme süreci ile sınırların aşınması ve sınır ötesi hareketliliğin artması kültürel etkileşimi arttırmaktadır. Teknoloji ve iletişim ağlarında gerçekleşen gelişmeler sonucuda insanlar birbirlerinden daha hızlı haberdar olmakta ve birbirleri ile daha fazla bağımlı hale gelmektedir. Bu nedenle kültürlerde geleneksel unsurlar farklılaşmakta ve hızla değişim göstermektedir (Nar, 2019:75-78).
1.3. Küreselleşmeya İlişkin Yaklaşımlar
Küreselleşme kavramı kuramsal perspektifte iki ana akım altında incelenmektedir. Bunlar uluslararası ilişkiler çerçevesinde ele alınan yaklaşımlar ve Xxxxxxxx Xxxxxxxxxxx’xx Marksist bir tutum ile oluşturduğu “Dünya sistemi Kuramı”dır (Xxxxxxx,1998;67). Xxxxxxxxxxx’xx kuramı kapitalist dünya sistemini analizi bakımından önemlidir. Dünya sistemi teorisi geçen 500 yıldan Dünya’nın tamamını kapsamaya başlayan genişlemeci ve yayılmacı bir sistem olarak ele alınmış ve kapitalizmin eleştirilmesinde kullanılmıştır. Xxxxxxxxxxx (2000) tarafından deteylandırılan bu teori tarihsel olarak ülkeleri modern dünyaya uygun analiz etmiştir. Buna göre kapitalist dünya sistemini, hiyerarşik olarak üç bölgede sınırlamaktadır. İlk bölgede gelişmiş ve güçlü ülkeler bulunmaktadır. Bunlar; Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’dır. İkinci bölgede yıllardır koloniler aracılığı ile zorla eklemlenen diğer bir deyişle kapitalist dünya sistemini biçimlendiren Latin Amerika, Asya, Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Afrika yer almaktadır. Üçüncü bölgede ise sömürü ve eşitsizlik açısından uluslararası iş bölümünde işlevsel rol oynayan yarı çevre ülkeler bulunmaktadır (Xxxxxxxx, 2007:129).
Küreselleşme ile ilgili yapılan çalışmalardaki en önemli soru küreselleşmenin ne zaman başladığıdır. Küreselleşme kavramını yeniden irdelenmesi gerektiğini düşünen Xxxxxxxx (2007) küreselleşme teorileri arasında üç yaklaşımın bulunduğunu ileri sürmektedir. İlki 5000-10000 yıldır süre gelen tarihsel bir dönemi içeren ticaretin başladığı döneme dayanan bir süreçtir. İkinci yaklaşım ise 500 yıldır süre gelen kapitalizmin gelişmesi ve yayılması ile bağlantılı bir süreçtir. Üçüncü yaklaşıma göre ise 20-30 yıldır varolan post-endüstri ya da post-modernizm, kapitalizmin yeniden yapılanması ile bağlantılı bir süreçtir (Xxxxxxxx, 2007: 127). Bunun yanı sıra Held vd. (1999), çalışmalarında küreselleşme kavramını üç yaklaşım ile açıklamaya çalışmışlardır. Bunlar; Hiper-küreselleşmeci (Aşırı Küreselleşmeci) Yaklaşım (Hyperglobalizers), Kuşkucu-Şüpheci Yaklaşım (Sceptic) ve Evrimsel Dönüşümsel (Reformist) (Transformationalists) Yaklaşımlardır (Held vd. 1999: 2-3).
Hiper-Küreselleşmeci Yaklaşım: Hiper-Küreselleşmeciler genellikle liberal görüşü savunan araştırmacılardır. Bu nedenle küreselleşme kavramını olumlu bulmuş ve kaçınılmazlığı üzerinde durmuştur. Buna göre, ekonomik küreselleşmenin ulus ötesi üretim, ticaret ve finansman ağlarının kurulması ile ekonomilerin “ulussuzlaştırılması”nı beraberinde getirdiğini savunmaktadır (Held vd. 1999: 2-3). Hiper-Küreselleşmeci görüşü savunan Ohmae (1985), geleneksel ulus devletlerin küresel ekonomide aktif rol oynamadığı ve işlevini kaybettiği görüşündedir (Ohmae, 1985:5). Xxxxxxx (2002) ise küreselleşmeyi, “uluslararasılaşma”, “liberalleşme”, “evrenselleştirme” ve “batılılaşma” terimleri ile açıklamanın yetersiz ve gereksiz olduğunu savunmaktadır. Küreselleşmenin yeni ve dönüştürücü yapısından söz etmektedir (Scholte, 2002:8). Ohmae (1985) ve Xxxxxxx (2002) ise, küreselleşmenin yeni bir kavram olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca Ohmae (1993), ulus devletlerin, makroekonomik ve parasal politikalar ile küresel piyasalar için altyapı ve teşviklerin sağlanması gerektiğini savunmaktadır. Hükümetlerin küresel ekonomilere katılımları için düzenlemelerin yapılması ve korumacı politikalardan feragat etmesi gerektiğini öne sürmektedir (Ohmae, 1993;82-83).
Küreselleşme kavramına olumlu yaklaşan hiper küreselleşmecilere göre ulusal ekonomilerin işçi hakları ve sosyal haklar açısından uluslararası düzeye çıkmaması gerekmektedir. Bunu ulus devletlerin küresel piyasalarda rekabetinin artması açısından zarüri görmektedir (Erdoğdu, 2006;64). Ülkelerin refah ve ekonomik zenginliğe ulaşması için ekonomilerini küresel piyasalara entegre edilmesi gerektiği yönündeki
görüşler sunmaktadırlar. Geleneksel merkez çevre yapısının yerine yeni bir küresel işbölümünün alacağını ileri sürmektedir. Yeni küresel (uluslararası) iş bölümü ile üretim tün dünyada emeğin ve sermayenin en etkin olacağı şekilde dağılacaktır. Liberal görüşü savunan bu yaklaşım, ulus devletler; paralarını, topraklarını, kültürlerini ve dillerini kontrol etmekte gücünü kaybetmiştir. Bu güç küresel pazarların ve çok uluslu işletmelerin eline geçmiştir. Özellikle artan sermaye hareketliliği devletlerin ekonomi politikaları ve işçilere yönelik düzenlemeler etkisini arttırmıştır (Konak, 2011: 151- 152). Bu görüşe göre piyasalar devletten daha güçlüdür.
Kuşkucu-Şüpheci Yaklaşım: Bu görüşü savunanlar hiper küreselleşmeci (aşırı küreselleşmeci) yaklaşımın tam karşısında yer almaktadır. Şüpheci yaklaşımın savunucularından Xxxxx ve Xxxxxxxx (2006), küreselleşme kavramını şüphe ile bakmakta, yeni bir süreç olduğunu kabul etmemektedir. Onlara göre, küreselleşmenin salt artan ticaret yatırımı ve uluslararası ekonomi olarak yorumlanmasının doğru olmadığını savunmakta ve kavrama şüpheyle yaklaşmaktadır. Küreselleşme kavramını bir mit olarak sorgulamakta, küreselleşme sürecinin önceki dönemlere ilişkin bir farklılığının olmadığını, küreselleşmenin kaçınılmazlığının abartıldığını, salt otonom piyasa güçleri tarafından kontrolün arttığını ve yeni küresel ekonominin şüpheyle bakılması gerektiğini savunmaktadır. Buna göre; uluslararası ekonomi 19 yy. başlarına göre daha az bütünleşiktir, ulus ötesi şirketlerin çok uluslu olduğu tartışılmalıdır. Ekonomik gücü elinde bulunduran ülkelere göre ticaret yapılmaktadır.
Sermaye akışlarının gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere istihdam ve yatırıma neden olmaması, yatırımların çoğunun Avrupa- Japonya ve Kuzey Amerika arasında yoğunlaşmasıdır. Aynı zamanda küreselleşme kavramının ideoloji kavramı olmadan açıklanmasının mümkün olmadığını savunmaktadır (Xxxxx ve Xxxxxxxx , 2006:27-28). Serbest piyasa ekonomisinde yalnızca zengin ülkelerin söz hakkının olması, rekabetin düzensiz ve eşit olmayan koşullarda gerçekleşmesi çok taraflı bir katılımı engellemektedir. Bu durumun önlenebilmesi için uluslararası kuruluşların bir takım düzenlemeler yapması gerektiği görüşündedir. Buna göre, fakir ülkelerin borç yükünün azaltılması, Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund-IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü- World Trade Organization (DTÖ)’ nün piyasa serbestliği yerine korumacılığın yer alacağı politikalar ile adil katılımı sağlamaları gerekmektedir (Xxxxx ve Xxxxxxxx, 2006:10). Sosyal demokrat uygulamaların yer aldığı bu düzenlenmeler liberal görüş açısından eleştirilmekte, piyasa
serbestliği savunulmaktadır. Hiper küreselleşmeci liberal görüş, sosyal demokrat düşüncelerinin son bulduğunu savunmaktadır (Xxxxxxx, 1996:35). Xxxxx ve Xxxxxxxx sosyal demokrat uygulamaların tekrar gündeme gelmesi ve korumacı düzenlemelerin uygulanmasının gerekliliği üzerinde durmaktadırlar. Emek piyasası ve çevre açısından önlemler alınarak küreselleşmenin yıkılıcılığı ve eşitsiz rekabeti azaltabileceği ön görülmektedir. AB, Kuzey Amerika Ticaret Anlaşması- North American Free Trade Agreement (NAFTA) veya yatırım blokları sosyal güvenlik uygulamalarını geliştirerek sosyal açıdan adil koşullar oluşturabilecektir (Xxxxx ve Xxxxxxxx, 2006:153).
Evrimsel Dönüşümsel Yaklaşım: Evrimsel-Dönüşümcü yaklaşımı savunan Castells (2008) ve Xxxxxxx (2000) ise bilgi ve iletişim çağının yeni dünya düzeninde yer aldığını ve ulus devletinin sınırlarının kalktığını kabul etmektedir. Evrimsel- Dönüşümsel yaklaşımı savunanlar, ılımlı küreselleşmeci olarak adlandırılmaktadır. Ilımlı küreselleşmeciler, hiper-küreselleşmeci ve şüpheciler arasında bir konumda yer almaktadır. Bu yaklaşım; devletin geçerli bir aktör olmadığını savunan hiper- küreselleşmeci yaklaşımı reddetmektedir. Evrimsel Dönüşümcü yaklaşıma göre finans, ticaret, yatırım ve iletişimde küresel bağlantılar geçmişte var olmasına rağmen küreselleşme ile bu bağlantılar daha yoğun ve daha geniş bir ölçektedir (Chon, 2016:7). Bu görüşe göre küreselleşme dünya düzenini ve modern toplumları şekillendiren ekonomik, sosyal ve siyasal değişimlerin arkasındaki ana siyasal güçtür. Bu yaklaşımı savunan düşünürler genellikle sosyal demokrasiyi küreselleşme süreci sonrasında devamı niteliğinde olan reformist görüşü savunmaktadır. 1980 sonrasında ortaya atılan reformist görüş, sosyal demokrasiye dayanmaktadır. Sosyal Demokratlar, İkinci Xxxxx Xxxxxx sonrasında Liberalizmin yükselişinde ortaya çıkan problemlere çözüm olarak ılımlı parlementer sosyalizmi savunmuşlardır. Sosyal Demokrasi özellikle refah devletini inşa etmek üzere ortaya atılmış, kollektivizmi savunmuştur. Avrupa’da çeşitli Refah devleti uygulamalarının kökeni sosyal demokrat düşüncelere dayanmıştır (Xxxxxxx, 2000a:16-18). Parlementer sistemde sosyal demokrat partilerin yükselişi ve sosyal devlet uygulamalarının genişlemesi 1980’li yıllara kadar devam etmiştir. Yeni Liberalizm’in 1980 sonrası yükselişi karşısında eski sosyal demokrasi gerilemiştir ve Liberaller- hiper küreselleşmecilere göre sosyal demokrasi son bulmuştur (Xxxxxxx , 1996:35).
Tablo 1. Eski Sol ve Yeni Sağ
Klasik Sosyal Demokrasi (Eski Sol) | Yeni Liberalizm (Yeni Sağ ) |
• Toplumsal ve ekonomik yaşama katılan Devlet • Kollektivizm • Keynezyen İdare ve Korporatizm • Piyasaların kısıtlı rolü • Tam zamanlı çalışma • Güçlü eşitlikçilik • ‘’Beşikten mezara kadar’’ koruyan kapsamlı koruyan sosyal devlet | • Küçülen Devlet • Özerk Sivil Toplum • Piyasa Radikalizm • Güçlü Ekonomik Bireyselcilik • Eşitsizliğin Kabulü • Geleneksel Ulusalcılık |
Kaynak: Xxxxxxx, 2000a:19.
Sosyal Demokrat Düşüncelerin, yeni liberalizmin yükselişi ile zayıflaması karşısında, kapitalizm içinde işçi sınıfının çıkarlarını ifade eden reformizm, yeni bir ideoloji olarak ortaya çıkmaktadır (Xxxxxxx, 1996:55). Xxxxxistlerin sert eleştirilerine rağmen Reformist görüş, küreselleşmeyi kaçınılmaz bir olgu olarak ele almıştır. Bu görüş, küreselleşmenin neden olduğu işsizlik, yoksulluk ve sosyal dışlanma gibi sorunları sosyal politika uygulamaları ile gidermeye çalışmıştır (Erdoğdu , 2006: 65). Anti-komünist çizginin geliştirdiği sosyal demokrasinin devamı niteliğinde olan reformist görüş, küreselleşme kavramına ılımlı yaklaşmıştır. Küreselleşmeyi “insani yüz” kazandırılması “adil küreselleşme” gibi kavramlar üzerinde durulmuştur. Sosyal demokrasiyi savunan 1980 sonrası sol görüş, reformist düşünce akımında politikalar yürütmüştür. Sendikaların anti-komünist çizgide, sosyal demokrat-reformist bir yapıda olması, küreselleşme kavramına pragmatik yaklaşımına neden olmuştur.
Reformist düşünce sendikalar, küreselleşme sürecini kabul etmiş ve dar anlamda siyasi ilişkiler yürütmüştür. Sendikalar; kendilerine yakın partiler ile organik ilişkiler kurmuş, düzeni kökten değiştirmek yerine reformlar ile düzenleme yoluna gitmiştir. Yine bu düşüncedeki sendikalar kendileri parti kurabildikleri gibi kendilerine yakın partileri de desteklemiştir (Xxxxxxxxx, 2004:353-354). Diğer taraftan ILO, küreselleşmenin sosyal boyut kazandırılması, herkes için eşit istihdam ve sosyal güvenlik korumasının sağlanması, üçlülük ilkesi ile sosyal diyoloğun geliştirilmesini savunmuştur. Bunu yanında ILO, küreselleşme sonrasında ortaya çıkan kısmi çalışma ve evde çalışma gibi esnek çalışma biçimlerini kabul etmiş, yeni çalışma biçimlerine yönelik ILO normları oluşturulmuştur (Erdoğdu ,2006:66-67). Reformist görüşe pararlel düşüncede olan ILO, küreselleşmenin sosyal boyut kazandırılması, küresel
piyasaların işsizlik yoksulluk ve sosyal dışlanma gibi sorunlara ilişkin düzenlemelerin yapılmasını savunmaktadır.
1.4. Küreselleşme Sürecine Yönelik Bir Alternatif: Küresel Çerçeve Sözleşmeleri
Küreselleşme ile birlikte oraya çıkan sendikal sorunlar Küresel Çerçeve Sözleşme-Global Framework Agreement (KÇS)’lerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. CUŞ’ların işgücü maliyetlerini düşürmek amacıyla üretimlerini ucuz işgücünün bulunduğu bölgelere kaydırması ve ulus devletlerin de yabancı yatırımları ülkelerine çekmek amacıyla işgücü piyasalarında neo liberal politikaları uygulaması, sendikaların yeni methodlar geliştirmesine neden olmuştur. KÇS’lerin bütüncül olarak ortaya çıkmasının nedeni küreselleşme sürecinin başlamasının ardından gerçekleşen emek piyasasına yönelik yıkıcı uygulamalardır. ÇUŞ’ların patalojik yayılımına karşı geliştirilen ve yeni stratejik araç konumunda olan KÇS’lerin, çalışma ilişkilerinde temel hakların çerçevesini çizmeyi hedeflemektedir.
ÇUŞ’ların işgücü piyasalarındaki yıkıcı etkisine karşı Xxxxxxx Xxxxxxxx (1971), uluslararası düzeyde bir toplu pazarlık mekanizmasının geliştirilmesini ileri sürmüştür. Xxxxxxxx (1971)’a göre ulusal sınırlarını aşan sermayenin, ekonomik ve siyasi özgürlüğüne karşı en önemli staratejik aracın ulusötesi toplu görüşmelerdir. Ayrıca ÇUŞ’lara karşı eşit güçte işçi hareketi ve sendikal gücü oluşturmaya yönelik görüşlerde bulunmuştur. Bununla birlikte Xxxxxxxx (1971)’nın geliştirdiği diğer stratejiler ise ulusal düzeyde ve denizaşırı sendikalar ile dayanışmada olmak ve ÇUŞ’ların davranış kurallarını benimsemesi için hükümetler arası görüşmeler yapmaktır. Uluslararası düzeyde toplu pazarlığın ulusal sendikaları desteklemesi amacıyla 1990 yıllarda geliştirilen KÇS’ler, esas olarak ÇUŞ’ların faaliyetlerini düzenlemek ve gelişmekte olan ülkelerde sendikal hakların çalışma hayatında uygulanmasını sağlamaktır (Erdoğdu, 2006:412-432; Muck, 2003:175-176).
KÇS’ler öncesinde sendikalar, küreselleşmenin neden olduğu olumsuz koşullara karşı birtakım girişimlerde bulunmuştur. Neo liberal politikaların işgücü piyasalarına entegre edilmesi, kuralsızlaştırma ve esnek uygulamaların genişlemesi, bunun sonucunda güvencesiz çalışma ve taşeron işçilik gibi çalışma biçimlerini arttırmıştır. Küreselleşme ile çalışma ilişkilerinde güç dengesinin bozulması, sendikaların yeni
alternatif yollara başvurmasına neden olmuştur. Sendikalar, 1990’lı yıllarda DTÖ Anlaşmalarına “sosyal hüküm” adı altında ILO temel çalışma standartlarının eklenmesi çabasına girmiştir. Ancak bu çabaları başarısız olmuştur (PETROL-İŞ, 2014:6-7). Diğer taraftan sendikalar bir dönem alternatif olarak davranış kodlarını benimsemiştir. Davranış kodları, kurumların faaliyetleri sırasında uymayı tahaattüt ettikleri gönüllü etik kurallardır. Bu kodlar, insan ve çalışma hakları, sağlık ve güvenlik, çevre gibi sosyal konuları içinde barındıran temel standart ve ilkelerdir. Davranış kodlarının düzenleyici bir boyutta olduğu vurgulanmaktadır (İçmez, 2017: 147-148). Ancak davranış kodları ÇUŞ’ların üst düzey yöneticilerinin düzenlediği, tek taraflı ve sendikaların dışarıda bırakıldığı bir uygulamadır. Bu nedenle taraf olarak sendikaların alınmadığı ve müzakereden uzak davranış kodları, ÇUŞ’lara karşı sendikalar tarafından statejik bir araç olarak kullanılamamıştır (Doğan, 2020:266). Davranış kodlarının uygulanmasında, GUF’ların aktif rol oynayamaması çalışma ilişkilerinde güç dengesini bozduğu gerekçesiyle KÇS’ler gibi yeni stratejilerin geliştirilmesine neden olmuştur.
Ulusal sendikaların, ÇUŞ’lara karşı yerel düzeyde mücadele etmesi oldukça güçtür. Özellikle ülkelerin küreselleşme süreci ile esnekleşme-kuralsızlaştırmayı temel aldığı emek piyasasına yönelik yıkıcı uygulamaları nedeniyle ulusal sendikaların ÇUŞ’lara karşı yerel mücadeleleri başarısız kalmaktadır. Bu nedenle GUF’lar, ulusal sendikaların sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının ÇUŞ’lar tarafından tanınması ve uygulanması amacıyla küresel çerçeve sözleşmelerini düzenlemektedir. Uluslararası düzeyde toplu pazarlık sürecinin bir örneği olan KÇS’ler, ÇUŞ’lar ve GUF’lar arasında imzalanan belgelerdir. Bu sözleşmelerin temelinde ILO çalışma standartları yatmaktadır (PETROL-İŞ, 2014:6). KÇS’lerin amacı ÇUŞ’ların ILO temel çalışma standartlarını benimsemesi ve tedarikçileri de dahil olmak üzere şirket bünyesinde uygulanmasıdır. Bu anlaşmaların geliştirilmesi endüstri ilişkilerinin uluslararasılaştırılmasına katkı sağlamaktadır.
KÇS’lerin tarihsel kökeni 1960’lı yıllara dayanmaktadır. ÇUŞ’ların sayılarının giderek artması, ulusal sendikaların örgütlenme ve toplu pazarlık sürecini olumsuz etkilemiş ve ulusal düzeyde endüstri ilişkilerinin sınırlı kalmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Uluslararası İşkolu Sekreterlikleri- Internional Trade Union Secreteriats (ITS)’nın ÇUŞ’lara yönelik faaliyetleri artmıştır. KÇS’ler 1960’lı yıllarda özellikle dört ITS’nin çabası sonucunda ortaya çıkmıştır. Uluslararası Kimya ve Genel İşçileri Sendikası- International Federation of Chemical and General Worker’s Unions (ICF),
Uluslararası Maden, Enerji, Kimya ve Genel İşçiler Sendikaları Federasyonu- International Federation of Chemical, Energy, Mine and General Workers (ICEM), Uluslararası Metal İşçileri Federasyon- International Metal Workers Federation (IMF) ve Uluslararası Gıda, Tarım, Otel, Restaurant ve Tütün İşkolu Federasyonu- International Union of Food, Agricultural, Hotel, Resturant, Catering, Tabacco and Allied Workers Associations (IUF) KÇS’lerin ortaya çıkmasında rol oynamışlardır (Gallin, 2008:16).
KÇS, ilk olarak Fransız Çok Uluslu Gıda İşletmesi BSN Group (1994 yılında Danone’ye dönüştürüldü) ile IUF arasında 1988 yılında imzalanmıştır (Papadokis, vd., 2008:6; Gallin, 2008:26). 1989’da ise “BSN Grup Şirketlerinde sosyal ve ekonomik bilgilendirme planı” ve “Çalışmada kadın ve erkek eşitliğin desteklenmesi için aksiyon programı” imzalanmış, bu anlaşmalara 1992 yılında “vasıfların eğitimi anlaşmaları” ve 1994 yılında “sendikal haklara ilişkin ortak deklerasyon”nu takip etmiştir. 1997’de yılına gelindiğinde ise KÇS’lerin kapsamı genişletilerek, “Çalışma koşullarını etkileyen ticari faaliyetlerdeki değişimlere ortak anlayış” düzenlenmiştir (Hammer, 2005:517; Xxxxxxxxxxx ve Xxxxxx, 2005: 414).
2000’li yıllarda KÇS’lere Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu- International Transport Workers' Federation (ITF), Denizcilik Enstitüsü İşverenler Federasyonu- International Maritime Employers Committee (IMEC) arasında yapılan uluslararası anlaşmalar örnek verilebilir. Bu anlaşmalar uluslararası toplu pazarlığın ilk örneklerinden biridir. Sonraki yıllarda ise ITF, IMEC ile sektörel düzeyde anlaşmalar yapmıştır (Gallin, 2008:16). Yıllar içinde kapsamı ve niteliği genişleyen KÇS’lerin aynı zamanda sayıları da artmıştır. 2000’li yıllarda 32 anlaşma imzalanırken, 2005 yılına gelindiğinde ise toplamda 35 anlaşma imzalanmıştır (Hammer, 2005:517; Xxxxxxxxxxx ve Hammer, 2005:414). 2016 yılında ise 115 anlaşmaya ulaşmıştır. 2017’de 10 anlaşma ve 2018’de 8 anlaşma eklenmiştir. (Eurofound, 2019). Xxxxxxx Xxxxxxxxx (2016)’in raporuna göre 2015 yılına gelindiğinde; KÇS imzalayan şirket sayısı 112’ye ulaşmıştır. İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonel-Building and Wood Workers International (BWI) 20, IndustriALL’un 49, Union Network International- Uluslararası Sendika Ağı (UNI) 35 KÇS imzalamıştır. Bunun yanında IUF’ın yedi, Uluslararası Gazeteciler Federasyon- International Federation of Journalist (IFJ)’un ise bir KÇS bulunmaktadır (Hadwiger, 2016:8). Diğer taraftan 2021 yılına gelindiğinde GUF’ların imzaladıkları KÇS sayısı artmıştır.
KÇS’lerin, yıllar içinde sayılarının artması, kapsamı ve niteliğinin gelişmesi gibi nedenler GUF’ların yeni stratejik araç olarak KÇS’leri kullandığının birer göstergesi niteliğindedir. Çalışma ilişkilerinin küreselleşme sonrasında yaşadığı dönüşüm ile sendikalar, KÇS’lerin nasıl kullanılacağına ilişkin birtakım ilkeler geliştirmiştir. Örneğin; -Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu- International Confederation of Free Trade Unions (ICFTU)’nun benimsediği iki ilke; ÇUŞ’lar ve GUF’lar arasında sürdürülebilir diyalog ve ILO temel çalışma standartlarını içeren normların tanınmasıdır. GUF’lar, genel çerçevesi çizilen sendika ve toplu pazarlık hakkı, ayrımcılık ve çocuk işçiliğinin ortadan kalkması, istihdamın desteklenmesi gibi ILO normlarının uygulanmasını ve ÇUŞ’lar tarafından tanınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle ILO normları temel çalışma standartlarını ve zorunlu hakların genel çerçevesini çizdiğinden, KÇS’ler için içerik olarak kullanılmaktadır (Xxxxxxx, vd. 2011:74-75).
GUF’lar, yıllar içinde KÇS’leri yenileyerek sadece temel hak ve özgürlükleri değil, işyerinde eşitlik, verimlilik, dijitalleşme ve iklim krizi gibi konuları da içerisinde bulundurmaktadır. Örneğin; UNI ve Fransız bankacılık sektöründe faaliyet gösteren çok uluslu firma Credit Agricole S.A arasında imzalanan KÇS’de dijitalleşme ile ilgili hükümler bulunmaktadır. Bu KÇS, bankacılık sektöründe gerçekleşen teknolojik gelişmelerin çalışanların, çalışma koşullarını iyileştirmesini ve iş-yaşam dengesini kurmasını hedeflemektedir. Ayrıca dijitalleşme nedeniyle çalışanların istihdam edilebilirliği arttırılması için eğitim verilmesi amaçlanmaktadır. Diğer taraftan teknolojik gelişmelerin olumsuz etkilerine karşı (kişisel verilerin gizliliği gibi) çalışanların korunması için taraflar bu risklere yönelik çözüm önerileri sunmaktadır. Bu sözleşmenin en dikkate değer tarafı ise Fransız yasalarına tabi tutularak, Credit Agricode S.A hesap verilebilirliğinini arttırmasıdır. (UNI & Credit Agricole S.A., 2019:16-21).
1.4.1. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Ortaya Çıkış Nedenleri
KÇS’lerin ortaya çıkışının en önemli nedeni küreselleşme sürecidir. Küreselleşme süreci sonrasında ülkelerin uyguladıkları neo liberal politikalar işgücü piyasasında değişim ve dönüşüme neden olmuştur. Ulus devletler, ülkelerine ÇUŞ’ların yatırımlarını çekmek amacıyla işgücü piyasaların ve ulusal endüstri ilişkilerinde bir takım düzenlemeler yapmışlardır. Küreselleşme süreci sonrasında yeni ekonomik düzen nedeniyle ulus devletler hızla ekonomi ve sosyal politikalarını neo liberal politikalar
çerçevesinde düzenlemeye başlamıştır. Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde KÇS’lerin ortaya çıkış nedenleri detaylı bir şekilde incelenecektir.
1.4.1.1. Ekonomik Nedenler : Neo Liberal Politikalar ve Yeni Ekonomik
Düzen
Neo Liberal Politikaların temeli Liberalizm’e dayanmaktadır. Liberal iktisadi düşünce diğer bir ismiyle laissez-faire (bırakınız yapsınlar); Fransa ve İngiltere’de ortaya çıkan sanayi kapitalizmin öncüsü olan bir düşünce sistemidir. 18.yy. sonunda ortaya çıkan liberal iktisadi öğreti, merkantalizmin kamu denetimine ve tekellere karşı çıkmış, bireysel özgürlük ve girişimciliği savunmuştur (Kazgan, 2004: 52). Liberal İktisat, özel girişimciliğin gelişmesi için önündeki tüm engellerin kaldırılmasını öngörmektedir. Her ekonomik sistemdeki dönüşümler siyasal ve sosyal alanı da etkilemektedir. Örneğin; Liberalizm, Liberal Devlet sistemini ortaya çıkarmaktadır. Liberal görüşün hâkim olduğu devlet ve toplum anlayışının temeli birey ve birey iradesine dayanmaktadır. (Göze, 2005:4). Liberal devlet anlayışı, müdahalecilikten uzak, özel girimşiciliği savunan ve bu doğrultuda politikalar uygulayan bir anlayışa sahiptir.
1929 Ekonomik buhranı ile Liberal Devlet anlayışının uyguladığı serbest piyasa ekonomisi işlevini kaybetmiştir. J.M. Xxxxxx öncülüğünde kurulan Keynesyen ekonomi politikaları, krizden kurtuluşu ekonomide devletin başaktör olması gerektiğini savunmaktadır. Klasik İktisatın öngördüğü ekonominin kendiliğinden dengede olacağı ve tam istihdam yaratacağı düşüncesine karşı çıkan Keynes, Devletin ekonomide kamu müdahaleciliğini ve aktif rol oynamasını gerekli görmektedir. Bu dönemde Devletin kamu ve sosyal harcamaları artmıştır. Talebin yaratılması ile ekonominin canlanacağı öngörülmektedir. Bu nedenle işgücü piyasalarına yönelik yüksek ücret ve tam istihdam politikaları uygulanmaktadır (Koray,2012: 63). Devletler, kamu harcamalarını artırarak sürekli yüksek büyüme ve istihdam hedefinde birtakım görevler üstlenmiş, bu durum enflasyonist baskılara neden olmuştur. 1974 yılında ortaya çıkan petrol krizi ile enflasyon ve durgunluk bir arada yaşanmış (stagflasyon), müdahaleci devlet anlayışındaki keynesyen politikalar krizin nedeni olarak görülmüştür. Bu politikaların öngördüğü refah devleti tanımı da giderek önem kaybetmiş ve gerilemiştir (Aydın, 2003: 61-62). Xxxxxxçi politikaların savunduğu müdahaleci anlayışlar prestij ve güç kaybetmesi tekrar liberal düşüncenin güç kazanmasına neden olmuştur.
1980 sonrası ekonomi politikalarında ise bir geri dönüş olmuştur. Küreselleşme sürecinin öncüsü olan neo liberal politikalar ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları etkilemiştir. Neo liberalizm endüstrileşen Dünya’nın en başında savunduğu, devletin düzenlenme ve denetiminden uzak “bırakınız yapsınlar” anlayışta olan Liberalizm ile örtüşmektedir (Koray, 2011:42). Neo Liberalizm, Liberalizm’in devamı niteliğinde olduğu görüşler oldukça hakimdir. Neo Liberalizm’e göre insan refahını artırmanın yolu özel mülkiyet hakları, serbest piyasalar ve serbest ticaretin temel alınmasıdır. Devletin rolü ise bir kurumsal çerçeve oluşturmaktır. Bu kurumsal çerçeve devlet tarafından korunmalı ve bireysel girişimler serbest bırakılmalıdır (Xxxxxx, 2015: 10). Neo liberal politikalar, 1980 sonrası uygulanmaya başlanmış ve refahın yukarıdan aşağıya yayılacağına dair beklentiler artmıştır. 80’li yılların ortalarında borç krizine giren az gelişmiş ülkelerde bu yeni küresel düzene dahil edilmiştir (Sapancalı, 2001: 117). Küreselleşmiş bir Dünya sistemi tek bir ülke ekonomisine benzetilebilmektedir. Bu sistem içerisinde ulusal sınırların bir anlamı yoktur. Sermaye Dünya’nın her yerinde yatırım yapabilmektedir (Subaşat, 2004: 59).
En genel düzlemde neoliberalizm, ekonominin yeniden yapılanmasına yönelik modern bir terim olarak da görülmektedir. Neoliberalizm’in ÇUŞ’lar ve uluslararası küresel aktörlerin, ulusal ekonomileri küresel piyasalara açma sürecine atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır. Kimi zaman “neoliberal küreselleşme” tabiri boyunca iki ifade bağlantılandırılmaktadır. Neo liberal küreselleşme, İngiltere ve ABD’nin en merkezi ideolojilerinin tek parçalı bir proje gibi yayılarak anlaşılmasına katkı sağlamaktadır (Xxxxxx, 2003:509). Neo liberal politikaların ekonomik ve siyasal alanda benimsenip küreselleşme sürecinin hızlanmasına neden olan iki olay; 1979 yılında İngiltere’de Xxxxxxxx’xx ve 1981 yılında ABD’de Xxxxxx’xx iktidarlara gelmeleridir. Özellikle Xxxxxx’xx siyasal iktidara gelmesi sonucunda benimsediği neo liberal politikalar uluslararası alanda ‘’yapısal uyum’’ felsefesinin gelişmesine ve uygulanmasına yol açmıştır (Xxxxx, 2000:14-15). Serbest piyasa ekonomisinin hakimiyeti, müdahaleci devletten uzaklaşılması, bu iki siyasi liderin uygulamaları ile başlamıştır. Kendi ülkeleri ile sınırlı kalmayıp uluslararası küresel kurumlar aracılığı ile gelişmekte olan çevre ülkelere neo liberal politikaları aşılamışlardır.
Siyasal alanda olduğu gibi iktisat biliminde de akademik olarak neo liberal politikalar savunulmuş ve neo liberal paradigma desteklenmiştir. Böylelikle hızla neo liberal politikalar yayılmıştır (Xxxxxxxxxxxx,1999:48). Küreselleşme sürecinin
ideolojik düşünce sisteminin temelleri, hem siyasal alanda hem de bilimsel olarak atılmıştır. 1980 sonrası refah devletinin tanımının değişmesi, siyasal alanda neo liberal politikaların koşulsuz benimsenmesine neden olmuştur. Popüler bir dille ifade edilen “Xxxxxxxxx ve Xxxxxxxxizm” ideolojik olarak siyasal alanda, neo liberal politiların uygulanmasına neden olmuştur. Emek-Sermaye-Devlet uzlaşının bozulması sonrası, minimal devlet ve özelleştirmeler, koşulsuz serbest piyasa ekonomisinin benimsenmesi gibi uygulamalar yalnız İngiltere ve ABD’de değil diğer ülkelerde de yayılmaya başlamıştır. Devletin küçülmesi ve gece bekçiliği yapması düşüncesi ile 18.yy ve 19.yy ilk yarısındaki tartışmalara geri dönüş yapılmış, özgürlük düşüncesi tekrar ortaya çıkmıştır (Şaylan, 2003: 132-133). 1990’lı yıllarda ABD Başkanı Xxxx yeni dünya düzeninin başladığını ilan etmiştir. İki kutuplu Dünyanın sosyalist tarafı olan Doğu bloğunun dağılması ile küreselleşme başlamıştır. Yeni dünya düzeni içerisindeki ülkeler gittikçe birbirine yaklaştığı savunulmaktadır (İlhan, 2005:130-131).
Uluslararası ticaretin başlangıcı merkantalist döneme dayanmaktadır. Yoğun devlet korumacılığı savunan merkantalizme karşı Xxxx Xxxxx (1776) klasik liberalizm görüşünün doğuşunda etkili “Ulusların Zenginliği” eserinde serbest ticaretin yararlarını ön plana çıkarmaktadır. Bu görüş, uluslararası ticaretin önündeki her türlü kısıtlama ve korumacılığı reddetmektedir. Neo Liberalizm’in temelini oluşturan bu görüşte, küreselleşme sürecinin öncüsü olmuştur. Uluslararası iktisatçılara göre ulusların ülke refanı arttırmasının temel koşulları, serbest ticaret ve işbölümü ya da uzmanlaşmadır. Nihai mal ve hizmet üretiminde etkin olan ülkeler uzmanlaşırken, bazı ülkeler ise maliyetlerin düşürülmesi amacıyla üretim aşamalarını başka ülkelere kaydırabilmektedir. Uluslararası ekonomik toplumda, her ülke karşılılıklı bağımlıdır. Bunun nedeni; ülkeler her türlü mal ve hizmeti kendileri üretememektedir (Xxxxxxxxx, 1999:4-16). Küreselleşme süreci, ülkelerin karşılıklı bağımlılıklarını arttırmıştır. Teknoloji ve iletişim ağlarının gelişimi, sermayenin coğrafi hareketine katkı sağlarken, ülkelerin işbölümü veya uzmanlaşmanlaşmasını da etkilemektedir. İleri kapitalist ülkelerde teknoloji, bilgi ve Arge ağırlıklı bir üretim söz konusu iken gelişmekte olan ülke ve az gelişmiş ülkelerde emek yoğun üretim süreçleri baskın hale gelmiştir.
Uluslararası üretimin ülkeler arasında dağılımı ile birlikte, yeni iş bölümü ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, üçüncü dünya ülkelerinin işçileri, batılıların mal ve hizmet ihtiyacını karşılamak için sömürülmektedir. Örneğin; şeker, kakao, altın, elmas, buğday ve et gibi Batı’nın ihtiyacı olan mallar sömürgesel işbölümü aracılığıyla üçüncü dünya
işçileri tarafından üretilmektedir. Bu işbölümüne göre, üçüncü dünya işçileri, ucuz emek deposu ve ülke ekonomileri için kalkınmanın temel şartı olarak görülmektedir. Örneğin; önemli bir “küresel imalat hattı” olan tekstil sektörü, özellikle kadın işçilerin ucuz emek statüsünde çalıştığı bir sektör olup, 1990’lı yıllara gelindiğinde küresel ekonomiler içinde, ülke ekonomilerinin büyümesinde önemli katkı sağlamıştır (Muck, 2003:56-59). Hindistan, Bangladeş, Çin ve Türkiye gibi tekstil sektörünün ekonomik büyümede katkısı olan ülkelerde, yoğun olarak ucuz emek kullanılmaktadır. Bu ülkelerde, tekstil sektöründe kadın işgücü ağırlıklı istihdam sağlanmaktadır.
İkinci Xxxxx Xxxxxx sonrasında kurulacak olan yeni uluslararası para sistemine ilişkin İngiltere ve ABD bir plan hazırlamış ve sonuçları 1944’te Bretton Xxxxx konferansında yayınlamıştır. Bu konferansa katılan 45 ülke uluslararası para sistemini belirlemek amacıyla Bretton Xxxxx anlaşmasını imzalanmıştır. Bu anlaşmanın sonucunda iki önemli kurum olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu - International Monetary Fund (IMF) ortaya çıkmıştır (Karluk, 2014; 319). Yine İkinci Xxxxx Xxxxxx sonrası Birleşmiş Milletlerin bünyesinde, toplanan bir konferansta gümrük vergilerinin indirilmesi ve dış ticarette engellerin kaldırılması amacı ile 1947 yılında Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması- General Agreement on Trade&Tariffs (GATT) anlaşması imzalanmıştır (Mermod, 2010: 345-346).
IMF’nin ilk başlardaki amacı Bretton Xxxxx sisteminin işleyişinden sorumlu olmaktır. Özellikle uluslararası para sisteminin düzenli ve istikrarlı yürütülmesi ve bunun yanında üye ülkelerin dış ödeme güçlüklerinde yardımcı olması amaçlarının arasındadır (Xxxxxxxxx, 2003;41). Bretton Xxxxx Konferansının kurulmasının ardından bu süreçte sabit kur sistemi uygulanmıştır. Dolar altına, diğer ulusal paralar ise sabit kur ile birlikte dolara bağlanmış, IMF ise döviz kurlarındaki istikrarı izleyen kurum olmuştur (Boratav, 2016: 28). 1970 sonrasında sabit kur sisteminin son bulması Bretton Xxxxx sisteminin de sonunu getirmiştir. 1970’li ve 1980’li yılların ortalarında petrol fiyatlarının artması, borç krizini de tetiklemiş, IMF’nin ilk başlarda uluslararası para sistemini yönetme görevi son bulmuştur. Bunun yerine uluslararası borçların yönetilmesi ve çözüm bulması görevini üstlenmiştir (Karakaş ve Adak, 2013:160-161). 1973 yılında esnek bir döviz kuru kabul edilmiştir. Kapitalizmin mali çevrelerde ve ulus devletlerindeki dengesi bozulmuş, Fordizm ve Keynesçiliğin çökmesi karşısında finansal sermaye güçlenmiştir (Xxxxxx, 2010:189). Bu dönemde neo liberal politikaların savunduğu serbest piyasa ekonomisinin benimsenmesi uluslararası kuruluşların,
kuruldukları dönemdeki amaçlarında bir sapma söz konusu olmasına neden olmuştur. Örneğin; IMF’nin 1980 sonrasında amaçları arasına üye ülkelerin ekonomik istikrarı sağlama görevini üstlenmiş ve ekonomik istikrar programları oluşturulmuştur. Bu programların finansmanı ise kredi şeklindedir (Ener ve Demircan, 2004: 45). Uluslararası küresel aktörlerden Dünya Bankası ise ilk kuruluş amacı İkinci Xxxxx Xxxxxx sonrasında zarar gören ülkelerin kalkınmalarına yönelik iken 1980 sonrasında IMF ile birlikte neo liberalizmi üçüncü dünya ülkelerine taşımıştır. Bu ülkelerde “piyasa dostu yapısal uyum politikaları” adı altında uygulamalar yer almıştır (Boratav, 2016: 31).
Uluslararası ticarette değişen koşullar nedeniyle 1986 ve 1994 yılları arasında Urugay Round Ticaret müzakerelerinde GATT yenilenmiş ve DTÖ kurulmuştur. DTÖ’nün amaçları arasında; ülkelerin ticaretini geliştirmek, tam istihdamı sağlamak, hayat standartını ve refahı arttırmak yer almaktadır. Bunların yanı sıra en önemli amacı, uluslararası ticareti kısıtlayıcı engellerin kaldırılmasıdır. DTÖ’nün dikkat çekici ilkelerinden biri yurt içinde uygulanan vergileri yerli ve yabancı mal ayrımı yapmaksızın eşit uygulanmasıdır (Xxxxxx, 2003: 86). Bu durum gelişmekte olan ülkelerde uluslararası rekabeti zayıf olan yerli mal ve hizmetleri olumsuz etkilemiştir. DTÖ’nün kurulması ile hiper küreselleşme denilen küreselleşmenin yeni bir türü ortaya çıkmıştır 1990’larda finansal küreselleşmenin başlamasıyla yerel ekonomi yönetimleri uluslararası ticaretin ve finansın boyunduruğu altına girmiş, mal ve sermaye bakımından uluslararası entegrasyonun sağlanması ile ekonomik küreselleşmenin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir (Rodrik, 2011: 67). DTÖ’ye üye ülkelere yönelik serbestleşme ve devlet müdahalesinden kaçınması amacı ile hazırlanan anlaşma, ABD sermayedarlarının isteklerinin bu kurum aracılığı ile dayatılacağı sonradan anlaşılmıştır (Kazgan, 2009: 140-141).
Neoliberal küreselleşmenin derinleşmesinde ve neoliberal politikaların uygulanmasında IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi uluslararası kuruluşların rolü büyüktür. Özellikle az gelişmiş ülkelerin ekonomi politikalarına doğrudan müdahalesi olan IMF’nin ve Dünya Bankası’nın 1980 sonrası yapısal uyum politikaları ile özelleştirme ve dış ticaretin serbestleşmesinde etkisi olmuştur. DTÖ küresel düzenin kurumsal bir yapı taşına bürünmüş, az gelişmiş ülkelerin üzerinde denetim mekanizması kurarak, bu ülkelerin hareket alanlarını daraltmıştır (Şenses, 2006;3). Diğer taraftan, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere uygulanan politikların borç krizini derinleştirdiği
görülmüştür. Özellikle Uruguay, Meksika, Mısır, Peru, Zaire, Arjantin ve birçok ülkenin 1970 ve 1980’li yıllarda IMF ile yaptıkları stand-by anlaşmaları neticesinde para birimleri devalüe edilmiştir. Bu ülkeler, IMF programları ile borç krizinden kurtulmak istenmişse de başarılı olamamışlardır (Xxxxxx, 1982: 93-94). Diğer taraftan, Dünya Bankası ve IMF’nin dayattığı yapısal uyum programları bir taraftan zenginliği arttırırken, diğer taraftan eşitsizlik ve yoksulluğun artmasına neden olmuş ve bu durumdan özellikle gelişmekte olan ülkeler mağdur olmuştur (Easterly, 2003: 362).
Tüm bu gelişmeler sonucunda, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik uluslararası kuruluşların başarısız politikaları kuşkuyla bakılmış ve sert şekilde eleştirilmiştir. Ancak en güçlü ve etki yaratan eleştirenler arasında bir dönem Dünya Bankasında başkan yardımcılığı yapan Nobel ekonomi ödüllü Xxxxxx Xxxxxxx’xxx. Yazdığı makale ile DTÖ’nü küçük düşürmüş, IMF politikalarını sert bir şekilde eleştirmiştir. Asya krizinde IMF politikalarının başarısızlığı ve Doğu Asya ülkeleri tasarruf oranları %30 olmasına rağmen finansal ve sermaye piyasalarının daha fazla fon çekmek amacıyla liberalize etmeleri eleştiri konularından bazılarını oluşturmuştur. Bu süreçte ABD ve uluslararası kuruluşların baskılarının etkileri olmuştur (Subaşat, 2004: 266-267). Bununla birlikte, Uluslararası kuruluşların ABD’nin çıkarları ile aynı doğrultuda olması güvenirliğini sorgulanmasına neden olmaktadır. Uygulanan politikalar her ne kadar ekonomik olsa da siyasi yönü de yadsınamamaktadır. Bu politikalar ABD hegemonyası altında tek merkezli bir dünya yaratmıştır. ABD’nin yapısal uyum programları aracılığıyla ülkelerin ekonomik durumlarına müdahaleleri krizin derinleşmesine neden olmuştur. Örneğin; Latin Amerika ABD mali sermayesinin akınına uğramış, özelleştirme ve neoliberal politikalar ile bu ülkenin tüm varlıkları ABD’nin mali sermayeleri tarafından ele geçmiştir. 1997’de ise Tayland ve Endonezya’nın para birimlerine yapılan saldırılar sonucunda şirketler iflas etmiş, milyonlarca insan işsiz ve yoksul kalır iken ABD’deki sermayedarlar servetlerini zenginleşmiştir (Xxxxxx, 2004:57).
Sermaye bir birikim sürecini ifade ederken, finansal sermaye hareketinin net bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak IMF, sermaye hareketlerini net doğrudan yatırımlar, portföy yatırımlar ve diğer yatırımları da içinde bulundurarak bir bütün olarak ele almaktadır (IMF, 2006 :73). Finansal sermayenin serbest dolaşımı ise kara para aklama önlemleri alınarak ödeme ve transferlerin yanında portföylere yapılan yatırımlar ve şirketlerin varlıklarının ulusal sınırları aşması olarak tanımlanabilmektedir (Xxxxxxxx,
2005: 188). Liberal ekonomi politikalarının uygulandığı dönemde, finansal sermayenin serbest dolaşımının önünde herhangi bir engel bulunmaz iken İkinci Xxxxx Xxxxxx sonrasında uluslararası kurumlar tarafından sermaye hareketlerinin denetime ilişkin kararların alınması serbest dolaşımı etkilemiştir. Buna göre, Keynesyen ekonomi politikaları çerçevesinde ulusal sınırlar içerisinde gerçekleşen üretim, finansal sermaye hareketlerinin serbest dolaşımını kısıtlamaktaydı. Finansal sermaye hareketlerinin artan mobilitesi Xxxxxx Xxxxx sisteminin çöküşünün ardından dönüşüm yaşanmasına neden olmuştur. Buna göre finansal sermaye hareketleri daha spekülatif ve kısa vadelidir. Sabit kur sisteminin sona ermesi, finansal sermaye üzerinde kontrolün ya tamamen ortadan kalkmasına ya da minimum düzeye inmesine neden olmuştur (Eroğlu, 2002:15). Bilgi ve iletişim teknolojilerinde gerçekleşen gelişmeler finansal sermaye hareketlerinin mobiletisini arttırmıştır. Küresel yeni dünya düzeninde ortaya çıkan sermaye türü, yüksek faiz, repo, borsa ve döviz ticareti gibi farklı yollardan kar elde etmeyi amaçlamaktadır. Bu yeni sermaye türünde, spekülatif kazançlar önemli bir yer tutmaktadır. Üretken olmayan ve istihdam yaratamayan sermaye türü, işsizlik ve bölüşüm sorunlarına neden olmaktadır. Grev ve toplu pazarlık mekanizmasının yerel düzeyde kalması veya kullanılmamasının nedeni bu yeni sermaye türünün ülke içerisinde bulunmamasıdır. Bu nedenle spekülatif sermaye hareketlerinden elde edilen kazançların aslan payı sermayedar kesimde kalmaktadır. Yeni dünya düzeninde geleneksel mücadele yöntemleri ile bölüşüm sorununu çözmek yetersiz kalmıştır. (Işıklı, 2010: 271-274). Bununla birlikte, sermayenin hareket özgürlüğünün engel tanımayan gücü zayıf devletler üzerinde bir baskı niteliğindedir. Bu devletler sermayenin ülkelerine rahatça girmesi ve para fonlarından finansal yardım almak amacıyla ekonomi politikalarını yeniden düzenlemektedirler. Finansal kapitalin önlenemez akışkan hızı, kısa vadeli ve istikrarsız yatırımları, gelişmekte olan kırılgan ekonomileri oldukça etkilemektedir. Spekülatif hareketlerden kaynaklı ekonomik krizler ortaya çıkmaktadır. Müdahaleci ekonomi politikaları yerini, kısa vadeli yabancı yatırımların piyasa çıkarlarına bırakmıştır. Bu yatırımların gerçekleşmesi için ulus devletin rollerinde değişiklik gösterilmiştir. Xxxxxx (2006) yerel polis karakollarına benzettiği devletlerin yeni biçilen rolde salt güvenlik ve toplumsal düzenden sorumlu
tutulduğunu vurgulamıştır.
Küreselleşme süreci içinde, enformasyon teknolojilerindeki ilerlemeler, yeni küresel ekonomileri elektronikleşmiştir. Buna göre büyük uluslararası şirketler,
bankalar, yatırımcılar elektronik düzlemde tek bir tuş ile bulundukları konumdan Dünya’nın diğer bir ucuna sermayelerini konumlandırabilmektedir. Ancak bunun en büyük riski, Asya krizinde de olduğu gibi ülkelerin ekonomik dengelerini bozma riskidir. (Xxxxxxx, 2000b: 22). Küreselleşme sürecinde sermayenin genişlemesi ve yayılımcılığı üzerindeki denetim ortadan kalkmıştır. Kapitalizmin dinamiklerinden sermayenin yayılımı, bilgi ve iletişim teknolojilerin kullanımı ile elektronik ortamda hızlanmıştır. Kapitalizmin yeniden finansallaşması, 1971 sonrası doların altına sabitlenmesinin sona ermesi, Amerikan dolarının serbestçe dolaşımı ile başlamıştır. Artık ülke ekonomilerin para birimi altın ya da gümüş gibi standart bir metaya değil, piyasa içinde spekülatif hareketlere bağlanmıştır. Piyasaların belirleyicileri, risk spekülasyonu ve beklentileri içeren bağımlı bir finansal değerler sistemidir. Finansal dünyanın yeni amaçları, yüksek faiz ve düşük enflasyondur (Yeldan, 2009:15). Semayenin serbest dolaşımının ulusal sınırları aştığı bu dönemde, finansal sermayenin bulunduğu kapital bölgeler ortaya çıkmıştır. Örneğin; Hong-Kong Güney Asya ülkeleri için önemli bir kapital bölgedir ve finansal serbesti sonrasında ekonomik büyüme ile nüfusu artmıştır. Yine diğer bir kapital bölgeye örnek olarak ABD, Meksika ve Kanada arasında imzalanan NAFTA verilebilmektedir (Ohmae, 1993:79). Ancak serbest ticaret bölgeleri ve yeni finansal kapitalin bulunduğu coğrafi yerler, küreselleşme yarışının eşit koşullarda gerçekleşmediği yönündeki eleştirileri kuvvetlendirmektedir.
Neo liberal teoride küreselleşme, ülkelerin bütünleşmesi ve gelişmekte olan ülkelerin büyümesi olarak ele alınmaktadır. Ancak küresel Dünya üzerinde kontrol edilemeyen pazar güçlerinin hükmettiği bütünleşmiş sistemden ziyade üç büyük ticari bloklara bölünmüştür (Xxxxx ve Xxxxxxxx, 2002:253). AB, Japonya ve ABD ulus devletleri, oluşturduğu ticari bloklar arasında uluslararası ticaret gerçekleşmektedir. Ohmae (1985), triad (üçlü) güç olarak adlandırdığı ulus ötesi şirketlerin bulunduğu merkez kapitalist devletlerin, tekonolojik gelişmeler ile bu gücü geliştirdiğini savunmaktadır. Ülkeler, geleneksel üretim modellerininde teknolojilerini kullanarak üretimi geliştirmiş ve rekabetçiliği arttırmıştır. Böylece uluslararası pazarların hakimiyeti gelişmiş OECD ülkeleri ve bu üçlü güçte bulunmaktadır (Ohmae, 1985:251).
Amin (2020), küreselleşme sürecinin eşitsiz gelişimini, kollektif emperyalizm ile açıklamıştır. Bu kavrama göre, kollektif emperyalizmde bulunan üçlü ABD, Japonya ve Avrupa’dır. Pazar payının yüksek ve ulus ötesi şirketlerin merkezi konumlarının olması nedeni ile yatırımların büyük çoğunluğu bu ülkelerde bulunmaktadır. ABD, liberal
politikaları benimseyerek kollektif emperyalizmden sıyrılma çabalarına girmiştir. Hedefleri arasında üçlünün bileşini olan Avrupa ve Japonya’yı etkisiz hale getirmek, Orta Doğu ve Orta Asyaya yerleşerek petrole ulaşmak ve en önemli hedefi Çin ekonomisini çökertmektir. Xxxx (2020)’e göre ABD’nin hegomanyasının, ekonomik güçten ziyade militer (askeri) güce dayandığı ve güney ülke ekonomilerini marjinelleştirmeyi de hedefleri arasında olduğunu savunmaktadır (Amin, 2020:68).
Yeni ticari blokların içerisinde yer alan Çin, 15 Kasım 2020’de Vietnam’da Dünya’nın en büyük serbest ticaret anlaşmasını imzalamıştır. Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık-Regional Comprehensive Economic Partnership (RCEP) anlaşmasında imzası bulunan 10 ülkenin arasında Japonya ve Güney Kore’de yer almaktadır. Bu anlaşmanın ekonomik liberalleşmeyi ve entegrasyonu güçlendireceği vurgulanmaktadır. Çin’in bir diğer serbest ticaret anlaşması ise 30 Aralık 2020’de AB ile imzaladığı AB-ÇİN Kapsamlı Yatırım Anlaşması- EU-China Comprehensive Agreement on Investment (CAI)’dır (Varla,2021:1). Çin kapitalizmi, devlet mülkiyetli girişimlere sahip iken bugün “sosyalist piyasa ekonomisi” olarak adlandırdığı asya tipi kapitalizmi temsil etmektedir. Serbest piyasa ekonomisini benimsemiş olmasına rağmen devlet kapitalizminin içsel dinamiklerini ayakta tutmuştur. Merkezi planlamadan küresel piyasalara yönelik politikalara yönelirken modern bir dönüşüm ile küresel piyasalara bütünleşmeyi hedeflemiştir (Şimşek, 2017: 101-103). Çin, sosyalist piyasa ekonomisi adı altında 1978 yılından itibaren ekonomik reforları hız kazanmıştır. 1989’da IMF’ye üye olmuş, 2001’de ise DTÖ’ne olması ile ekonomik entegrasyonu başlayan Çin, 2000 sonrası ekonomisi hızla büyüyen ülkeler arasında yer almıştır (Şimşek, 2005: 78). Çin’nin 2000’li yılların başında Xxxxxxxxx Xxxx Xxx Xxxxxxxx 1.339 Trilyon USD iken 2020 yılına gelindiğinde 14.279 Trilyon USD ile ABD’den sonra Dünya’nın ikinci büyük ekonomisi konumunu almıştır (Wordbank, 2021:1).
Küreselleşme sürecinin başlaması ile birlikte mekan ve zaman kısıtlamalarının ortadan kalkması, ülkelerin karşılıklı bağımlılıklarının artmasına ve küresel üretim ağlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur (Held ve McGrew, 2008:15). Bölgeselleşme olarak da yorumlanan bu bütünleşme ülkeler arasındaki finansal akışı hızlandırılmış, üretim ağlarının serbestisini kolaylaştırmıştır. Ulus devletlerin sınırlarının aşınması sonucunda post-hegonomik anlayış ortaya çıkmaktadır. Sermaye birikimi bakımından zengin ülkelerin uluslarası yeni işletmeleri, patonolojik yayılma mantığı ile diğer üçüncü dünya ülkelerine konumlanmıştır.
Küreselleşme sürecini hızlandıran unsurlardan biri de ÇUŞ’lar olmuştur. Bir şirket kendi ülkesi dışında birçok ülkede fiilen üretim ve dağıtım faaliyetlerinde bulunduğu zaman çok uluslu şirket niteliğini kazanmaktadır (Çam, 1987: 96). Buna göre, ÇUŞ’lar birden fazla ülkede faaliyet gösteren, diğer ülkelerde ve bölgelerde bulunan küçük işletmelerin üzerinde merkezi denetime sahip olan teşebbüslerdir (Tokol, 2001:1)
Modern anlamda sanayi devrimi sonrasında uluslararası imalatın gelişmesi ve yerel pazarlar için üretim başlasa da, ÇUŞ’ların ortaya çıkması doğrudan ve portföy yatırımlarının gerçekleşmesi ile 1960’lı yılların başlarına dayanmaktadır. (Xxxxx ve Xxxxxxxx, 2006:45-46). Bu bağlamda, doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY) küreselleşmenin önemli bir itici gücüdür. Doğrudan yabancı yatırım, yerleşik bir işletmenin bir ekonomide (doğrudan yatırımcı) kalıcı bir çıkar oluşturma hedefini yansıtan bir yatırım kategorisidir. Doğrudan yatırımcı, doğrudan yatırım işletmesi arasında uzun vadeli bir ilişkinin varlığı söz konusudur (OECD, 2022:7). Portföy yatırımlar ise IMF’ye göre hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymetleri içeren sınır ötesi yatırımlar ve piyasa işlemleridir (IMF, 2009:110 ). Sermaye hareketlerinin 1980 sonrası hızlanması ve serbestleşmesi ile portföy yatırımları artmıştır.
Küresel piyasalardaki sermaye varlıkları 1980’lerde %2 iken 1990’larda %4’e yükselmiştir. DYSY’nın artmasının en önemli nedenlerden biri ÇUŞ’lar ve üretim ağlarıdır. ÇUŞ’ların dağılımına bakıldığında ağırlıklı olarak yatırımların OECD ülkelerinde yoğunlaştığı görülmektedir. 1990’ların sonuna geldiğinde toplam ihracatın üçte ikisini OECD ülkeleri üstlenmektedir. 1997’de yatırımların %58’ni gelişmiş sanayi ülkelerine ait iken %37’sini gelişmekte olan ülkeler ve %5’ni ise geçiş ekonomileri üstlenmektedir (Castelles, 2008:373-382).
Tablo 2’de seçili gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere gelen DYSY görülmektedir. Gelişmiş ülkeler arasında DYSY’nin en yüksek olduğu ülke ABD’dir. ABD’nin 1990 yılında 48.422 milyon dolar DYSY bulunurken, 2015 yılında 467.625 milyon dolar olmuştur. Diğer taftanfan, Covid 19’un etkisiyle ise 2020 yılında ABD’nin DYSY’ları 56.321 milyon dolara düşmüştür. Diğer tüm ülkelerde, Covid 19’un etkisi görülmüş, DYSY’leri düşmüştür. Diğer taraftan Çin’in DYSY yıllar içinde arttığı görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise 1990’lı yıllarda en fazla DYSY Meksika sahip iken 2020 yılına geldiğinde ise DYSY en fazla bulunan ülke Hindistan’dır.
Tablo 2. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelere DYSY Girişi ($)
Gelişmiş Ülkeler | Yıllar | ||||||
1990 | 1995 | 2000 | 2005 | 2010 | 2015 | 2020 | |
Belçika | - | - | - | 34.370 | 57.583 | 28.331 | 0.000 |
Xxxxxxx | 2.962 | 12.024 | 198.279 | 47.450 | 65.443 | 30.541 | 35.651 |
Fransa | 16.506 | 23.562 | 27.495 | 33.229 | 13.890 | 45.365 | 17.932 |
Norveç | 1.564 | 2.776 | 6.409 | -2.274 | 14.018 | -2.515 | -2.394 |
Hollanda | 11.063 | 11.724 | 63.855 | 39.047 | -7.184 | 163.888 | -115.300 |
Danimarka | 1.132 | 4.177 | 33.823 | 7.534 | -8.977 | 3.616 | 1.151 |
İngiltere | 30.461 | 23.590 | 115.304 | 182.928 | 58.200 | 39.186 | 19.724 |
Japonya | 1.806 | 41 | 8.323 | 2.776 | -1.252 | 2.976 | 10.254 |
ABD | 48.422 | 58.772 | 314.007 | 104.773 | 198.049 | 467.625 | 56.321 |
Çin | 3.487 | 37.521 | 40.715 | 72.406 | 114.734 | 135.577 | 149.342 |
Gelişmekte Olan Ülkeler | Yıllar | ||||||
1990 | 1995 | 2000 | 2005 | 2010 | 2015 | 2020 | |
Brezilya | 989 | 4.405 | 32.779 | 15.066 | 77.687 | 49.961 | 24.778 |
Meksika | 2.633 | 9.526 | 18.247 | 26.056 | 27.140 | 35.437 | 29.079 |
Endonezya | 1.092 | 4.419 | -4.550 | 8.336 | 13.771 | 16.641 | 18.581 |
Hindistan | 237 | 2.151 | 3.588 | 7.622 | 27.417 | 44.064 | 64.062 |
Türkiye | 684 | 885 | 982 | 10.031 | 9.085 | 18.976 | 7.880 |
Güney Afrika | -78 | 1.241 | 887 | 6.647 | 3.636 | 1.729 | 3.106 |
Şili | 661 | 2.956 | 4.860 | 7.097 | 15.033 | 20.404 | 8.386 |
Bulgaristan | 4 | 90 | 1.016 | 3.920 | 1.549 | 2.217 | 2.426 |
Romanya | 0 | 419 | 1.057 | 6.152 | 2.997 | 3.840 | 2.322 |
Sırbistan | - | - | 52 | 1.577 | 1.686 | 2.348 | 3.440 |
Kaynak: UNCTAD (2020) verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir.
DYSY ve dolayısıyla ÇUŞ’ların ülkeler arasındaki dağılımda önemli bir etken ise işgücü maliyetleridir. Özellikle emek yoğun üretim biçimlerine sahip olan ÇUŞ’lar işçi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla üretim ağlarını ucuz işgücünün fazla olduğu çevre ülkelerinde gerçekleştirmiştir. Küresel ekonomik yapının başlangıç noktası olarak ilk olarak bağımlılık okulu kuramcılarından Amin (1974), merkez-çevre, emparyalizm, eşitsiz mübadele gibi konulara odaklanarak, küresel kapitalist sistemdeki kutuplaşmanın önemli bir nedenin merkez ve çevre arasında kutuplaşma olduğunu belirtmiştir (Kvangraven vd., 2021:2) . Daha sonra ise, Xxxxxxxxxxx (1969) tarafından geliştirilen dünya sistemleri teorisinde, ülkelerin merkez (core), çevre (periphery) ve yarı çevre (semi- periphery) olarak konumladığından bahsedilmektedir. Buna göre, merkez ülkeler, gelişmiş bir ekonomiye sahip, dünya ticaretine egemen ve siyasal olarak da belirleyici bir konumda olan ülkeleri kapsarken çevre ülkeler, az gelişmiş merkeze ekonomik ve politik olarak bağlı sömürülen ülkeler olarak tanımlanmaktadır. Yarı-çevre ülkeler ise gerek merkez gerekse çevre ülkelerin özelliklerini taşıyan ve iki bölge arasında sıkışmış durumda olan ülkelerdir. Bu ülkeler, merkez ülke hedefinde olan üçüncü bir bölgedir. Ekonomik sistem bu üçlü sistem arasındaki işbölümü ve uzmanlaşmaya dayanmaktadır. Xxxxxxxx (1969)’e göre ise üretim faaliyetleri kapitalist
üretim yasalarınca yönetilmektedir. Xxxx tarafından geliştirilen ve işgücünün değerinin üzerinde yarattığı ve kapitalistler tarafından karşılıksız el konulan değer olarak adlandırılan artı değer oranı bu üretim tarzı ile ilişkilendirilmektedir. Artı değer aktarımda en önemli neden emeğin hareketsiz oluşudur. Küresel piyasalarda küçük meta zincirleri bütünleşik olarak görülmektedir. Ancak var olan sistemde taşıyıcı olan işgücünün satılmasıdır (Amin, 2020a:222-229). Küresel piyasalarda sermaye hareketli, işgücünün ise hareketsiz oluşu, sermaye konumunu işgücüne göre belirlenmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, ÇUŞ’lar, yeni pazar olanaklarının bulunması ve aynı zamanda bu pazarların korunması için yeni rekabet stratejileri geliştirmiştir. Buna göre kalite ve hız, rekabetçi sistem içerisinde önemli bir üstünlük olarak ortaya çıkmıştır. Üretim ve iş organizasyonlarının yeniden yapılanması ile esnek iş organizasyonları ortaya çıkmış ve karşılaştırmalı rekabette ÇUŞ’lar üstünlük sağlamıştır. ÇUŞ’ların büyük kısmının merkezi ileri kapitalist ülkelerde bulunurken, işgücü maliyetlerinden kaçınmak için üretimlerini çevre ve yarı-çevre ülkelere yönlendirilmiştir. Böylece bir taraftan üretimin çevre ve yarı-çevre ülkelerdeki küçük ve orta boy işletmelerin üstlenmesi, diğer taraftan bu ilişkiler zinciri nedeniyle, ÇUŞ’ların esnek iş organizasyonlarını dayatmaları ülkelerin ekonomi politikalarını değiştirmesini zorlamıştır (Erdut, 2004:15). Diğer taraftan, ÇUŞ’ların maliyetlerin düşürülmesi amacıyla yeni küresel üretim ağlarının ortaya çıkması farklı çevre ve yarı-çevre ülkelerde yeni küresel üretim ağlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Diğer adı alt işverenlik (taşeron) olan bu uygulama niteliğine uygun işlerin ödeme karşılığında başka bir işletmeye devredilmesidir. Fason üretim ise bir bağımlılık ilişkisine dayalı işin girdilerinin ya da tamamının kişi veya başka bir işletmeye devredilmesidir. Fason üretimin ve taşeronluğun yaygınlaşması esneklik, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerin görmezden gelinmesi, sendikasızlaştırma, ücretlerin düşürülmesi gibi çalışanların haklarına yönelik sorunları beraberinde getirmiştir (Koç, 2001:2).‘’Tedarik zinciri/ taşeron üretim’’, ‘’fason üretim’’ gibi terimler küreselleşme sürecinin baş aktörü ÇUŞ’ların küçük üretim zincirleridir. Maliyetlerin dışsallaştırılması bakımından tedarik zincirleri, ÇUŞ’ların eklentileri şeklinde küresel piyasalarda yerini almıştır.
ÇUŞ’ların üretim yerlerinin ve merkezlerinin farklı coğrafi bölgelerdeki farklı ülkelerde olması, ülkeler arasında eşitsiz küreselleşme sürecinin oluşmasına neden olmuştur. Xxxxxxx (2000), bu süreçte küreselleşmeyi askeri ve ekonomik olarak üstün olan ABD’nin “Amerikalaştırması” olarak da değerlendirmiştir. Bunun nedeni
uluslararası şirketlerin çoğunun merkezi ya ABD’de de yada zengin ülkelerde bulunmasıdır. Güney ülkelerin küreselleşmedeki rolü çok azdır (Xxxxxxx, 2000: 27). Örneğin Forbes (2019) Raporunda, 2000 çok uluslu işletmenin küresel varlıkları sıralanmıştır. Buna göre 186 trilyon doların üzerinde ve yıllık gelirleri 46 trilyon dolardan fazla olan şirketlerin küresel varlıkları bulunmaktadır. Ayrıca bu raporda ÇUŞ’ların ülke dağılımı verilmiştir. Buna göre 2019’da ABD’nin 575, Çin’nin 309, Xxxxxxx’xxx 000, Xxxxxxx’nın 53 ve diğer ülkelerin ise 480 ÇUŞ’ların merkezi bulunmaktadır (Xxxxxxxx ve Hansen, 2019). Bu rapora göre ÇUŞ’ların merkezi, büyük bölümü ileri kapitalist ülkelerde bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin küreselleşmedeki rolünün az olduğu ve eşitsiz gelişimi küreselleşme sürecinin başlamasından itibaren uzun yıllar geçse de devam etmektedir. Raporda dikkat çeken bir diğer detay ise Çin’deki ÇUŞ sayısını arttırmasıdır.
1.4.1.2. İşgücü Piyasası İle İlgili Nedenler: Küreselleşme Sürecinde Emeğin Yeri
Küreselleşme süreci ile ülkelerin dışa açık, ihracata dayalı ekonomi politikalarının benimsenmesi, emeğin örgütsüzleşmesi, yapısal uyum politikaları çerçevesinde özelleştirmelerin artması ve işgücü piyasalarının, küresel meta zincirlerine uygun düzenlenmesi ve işgücü piyasalarında korumacı politikaların azalması emeğin perspektifinde dibe doğru yarışı hızlandırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi ile coğrafi hareketliliği artan sermayenin önüne küresel bir “işgücü menüsü’’ sunulmuştur (Koray, 2011:282). Yeni işgücü bölümü sonrasında gelişmiş ülkelerde teknoloji ve bilgiye dayalı üretim söz konusu iken gelişmekte olan ülkelerde ise emek yoğun üretim yapılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, belirsiz süreli ve güvenceli işlerde çalışanların sayısı azalmıştır. Bu durum, rezerve işgücünün yaygınlaşmasını ve ücretlerin düşüşüne neden olmuştur. İşsizliğe karşı güçlü önlemlerin alınmaması, sermayenin işsizliği fırsat bilerek yedek işgücü ordusu oluşturmasına neden olmuştur. Buna göre; işsizliğin artması ya da düşük ücretli çalışanların sayısındaki artış, emeğin piyasalaşmasını ve rekabetini arttırmıştır. Ücretlerde yaşanan düşüş, işgücü piyasasında ücretli çalışılmasına rağmen yoksul bireylerin sayısının artmasına yani çalışan yoksulluğa neden olmuştur.
Küreselleşme süreci sonrasında müdahaleci anlayışın terk edilmesi işgücü piyasalarında kayıt dışı çalışmayı yaygınlaşmıştır. Kayıtdışı istihdamın nedenleri
arasında ekonomik, sosyal, kamu kaynaklı ve sosyal güvenlik sisteminden kaynaklı nedenler sıralanabilmektedir. Kayıtdışılık, kayıtdışı ekonomi ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle kayıtdışı ekonomiyi açıklamak için ‘’yer altı ekonomisi’’, ‘’kara ekonomi’’, ‘’gizli ekonomi’’ ya da ‘’enformel ekonomi’’ ifadeleri kullanılmaktadır (Azaklı, 2009:4- 26). Ancak çalışmanın içeriği gereği küreselleşmenin sonucunda ortaya çıkan enformel istihdam kavramı, kayıtdışılığın açıklanmasında bir neden olarak ele alınmaktadır.
Kayıt dışı çalışma yasal kuralların eksik ya da hiç uygulanmamasıdır. Kayıtdışılığı arttıran en önemli etken enformel istihdamın genişlemesidir. Enformel sektör küçük ölçekli işletmelerin faaliyet gösterdiği, işgücü ve sermaye arasında ayrımın çok az veya hiç olmadığı, işgücü ilişkilerinin resmi kontratların aksine sosyal ilişkilere dayandığı üretim birimlerinden oluşmaktadır (Devlet Planlama Teşkilatı, 2001: 19-20). Enformel istihdam; kısa vadeli, siparişe dayalı ve işgücünün ucuz maliyetli olması için yedek sanayi ordusu niteliğinde işçiliğin kullanıldığı güvencesiz istihdam alanıdır. Enformel istihdamın geleneksel yasaların çizdiği formel istihdamdan ayrılan en önemli özelliği kayıtdışı çalışma (kayıt dışı istihdam) dır (Erdut, 2007:56-57). Kayıt dışı istihdam kamu kayıtlarında yada istatistiklerine yansımayan kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ya da enformel sektörde çalışan istihdam şeklidir. Özellikle çalışanların ilgili kamu kurumların hiç bildirilmemesi ya da eksik bildirilmesi nedeniyle kayıt dışı istihdam ortaya çıkmaktadır (Sarıca, 2006: 16-17). Kayıtdışı istihdam enformel istihdam ile yakın ilişkilidir.
Tablo 3. Seçili Gelişmekte Olan ve Az Gelişmiş Ülkelerde Kayıt Dışı İstihdam Oranı (%)
Gelişmekte Olan Ülkeler | Yıllar | |||||||||
2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 | 2016 | 2017 | 2018 | 2019 | 2020 | |
Brezilya | 46.0 | 45.1 | 44.1 | 44.8 | 45.0 | 46.2 | 47.3 | 47.7 | 47.9 | 47.1 |
Hindistan | - | 86.5 | - | - | - | - | - | 88.6 | 88.1 | - |
Güney Afrika | 32.8 | 31.8 | 32.3 | 32.1 | 34.4 | 33.9 | 34.3 | 34.9 | 34.7 | 31.5 |
Sırbistan | 20.6 | 18.9 | 22.8 | 24.6 | 23.5 | 24.2 | 21.7 | 19.8 | 18.7 | 17.0 |
Peru | 75.5 | 70.7 | 69.8 | 68.9 | 69.2 | 68 | 68.1 | 68.5 | 68.4 | 70.1 |
Az Gelişmiş Ülkeler | Yıllar | |||||||||
2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 | 2016 | 2017 | 2018 | 2019 | 2020 | |
Yemen | - | - | - | - | - | 84.3 | 84.2 | 82.4 | 80.4 | 77.4 |
Bangladeş | - | - | 89.4 | - | - | - | 94.7 | - | - | - |
Zimbabwe | 85.6 | - | - | 87.4 | - | 76.3 | - | - | 79.8 | - |
Bolivya | 83.3 | 82.1 | 80.4 | 85.2 | 84.1 | - | 79.1 | 80.7 | 84.9 | - |
Pakistan | 82.4 | - | 81.6 | 83.3 | 82.5 | - | - | 81.8 | - | - |
Kaynak: ILO-STAT (2021) verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir
Kayıtdışı istihdam birçok ülkede görülen önemli bir sorun olmakla birlikte, boyutu ve yapısı itibariyle ülkelerarasında farklılık göstermektedir. Özellikle enformel sektörün büyüklüğü ve ekonomilerindeki yapısal sorunlar nedeniyle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde kayıtdışı istihdamın büyüklüğü oldukça yüksek boyutlardadır. Tablo 3’de, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde toplam istihdam içinde kayıt dışı istihdam oranları gösterilmektedir. Buna göre; gelişmekte olan ülkelerden Hindistan kayıtdışı sektörün yoğun olduğu ülkelerdendir. 2019 yılında Hindistan’da kayıt dışı istihdamın oranı %88.1 olarak gerçekleşmiştir. Enformelleşmenin yoğun olduğu ülkelerde kayıtdışılığında fazla olması nedeniyle bu ülkelerde çalışanların güvencesiz ve geçici işlerde çalıştığı varsayımı ileri sürülebilir. Diğer taraftan, az gelişmiş ülkelerde, kayıt dışı istihdam oranının daha da yüksek olduğu görülmektedir. 2019 yılında kayıt dışı istihdamın en yüksek olduğu az gelişmiş ülkeler sırasıyla Bolivya (%84.9), Yemen (%80.4) ve Zimbabwe (%79.8)’dir. Buna karşın, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde emeği koruyan politikaların uygulanması, uluslararası sermayenin tepkisine neden olmuştur. Gelir ve istihdam güvencesi, sosyal güvenlik uygulamaları, örgütlenme ve toplu pazarlık hakları ile işgücü piyasasını düzenleyen yasa ve politikalarda gerçekleşen köklü değişimler, buna bağlı kuralsızlaştırma uygulamaları işgücü piyasalarında enformelleşmeyi hızlandırmıştır (Özşuca ve Toksöz, 2003:6). Bu nedenle 1980 sonrasın neo liberal politikaların işgücü piyasalarında uygulanması, enformelleşme ve buna bağlı kayıtdışılığı arttırmıştır.
Küreselleşme sonrasında ülke ekonomileri görece ekonomik büyüme sağlamışlardır. Ancak büyümenin istihdam yaratamaması, işsizliğin artmasına neden olmuştur. ILO işsizliği; Referans haftasında bir saat bile çalışmamış olan, iş arayan, çalışmadan önceki son 4 hafta içinde iş arama faaliyetlerin bulunmuş ve işsizlik süresi devam eden, iş bulduğu haftayı takip eden zaman diliminde çalışmaya hazır olan bireyler olarak tanımlamaktadır (Mitrakos ve Cholezas vd., 2010: 26). Neo Liberal politikaların işgücü piyaslarındaki olumsuz sonuçlarından biri de işsizliğin artmasıdır. Sermaye için bu durum bir fırsat oluştururken, emeğin perspektifinde işsizliğin artması; yoksulluk, ücretlerin düşüşü ve koruyucu önlemlerin azalması gibi sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerde çalışanların ücretleri genellikle yoksulluk sınırının altında kalmaktadır. Bu nedenle çalışan yoksuluğu artmış ve en önemli nedeni olan enformel istihdam yaygınlaşmıştır (Koray, 2011:286).
Tablo 4. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde İşsizlik Oranları (%)
Gelişmiş Ülkeler | Yıllar | ||||||
0000 | 0000 | 0000 | 2006 | 2011 | 2016 | 2020 | |
Belçika | 7.0 | 9.5 | 6.2 | 8.2 | 7.1 | 7.8 | 6.0 |
Almanya | 5.3 | 8.8 | 7.8 | 10.2 | 5.8 | 4.1 | 4.3 |
Fransa | 9.1 | 12.4 | 8.6 | 8.4 | 8.8 | 10 | 8.6 |
Norveç | 5.4 | 5.0 | 3.7 | 3.7 | 3.2 | 4.7 | 4.6 |
Hollanda | 7.3 | 6.4 | 2.1 | 5.0 | 5.0 | 6.0 | 4.1 |
Danimarka | 9.1 | 6.8 | 4.2 | 3.9 | 7.8 | 6.0 | 5.7 |
İngiltere | 8.6 | 8.2 | 4.7 | 5.3 | 8.0 | 4.8 | 4.3 |
Japonya | 2.1 | 3.4 | 5.0 | 4.1 | 4.5 | 3.1 | 3.0 |
ABD | 6.8 | 5.4 | 4.7 | 4.6 | 8.9 | 4.9 | 8.3 |
Çin | 4.4 | 3.1 | 3.8 | 4.4 | 4.5 | 5.0 | 5.8 |
Gelişmekte Olan Ülkeler | Yıllar | ||||||
0000 | 0000 | 0000 | 2006 | 2011 | 2016 | 2020 | |
Brezilya | 6.4 | 7.2 | 9.6 | 8.6 | 6.9 | 11.6 | 13.7 |
Meksika | 3.1 | 7.1 | 2.6 | 3.6 | 5.2 | 3.9 | 4.7 |
Endonezya | 2.6 | 4.9 | 6.1 | 7.6 | 5.2 | 4.3 | 4.1 |
Hindistan | 5.6 | 5.8 | 5.7 | 5.5 | 5.7 | 5.5 | 7.1 |
Türkiye | 8.2 | 6.6 | 8.4 | 8.7 | 8.8 | 10.8 | 13.9 |
Romanya | 8.2 | 6.7 | 6.6 | 7.3 | 7.2 | 5.9 | 4.8 |
Bulgaristan | 13.4 | 13.7 | 19.9 | 8.9 | 11.3 | 7.6 | 5.7 |
Güney Afrika | 29.4 | 29.9 | 30.7 | 28.3 | 24.6 | 26.5 | 28.7 |
Şili | 5.2 | 7.4 | 10.4 | 9.0 | 7.3 | 6.7 | 11.5 |
Sırbistan | 13.2 | 13.2 | 12.8 | 20.9 | 23.0 | 15.3 | 9.1 |
Kaynak: ILO-STAT (2021) Ilo-stat verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir
Küreselleşme sürecinde gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi gelişmiş ülkelerde işsizliğin arttığı görülmektedir. Tablo 4’de görüldüğü gibi 1991 yılında gelişmiş ülkeler arasında en yüksek işsizlik oranı %9.1 ile Danimarka iken en düşük işsizlik oranı %2.1 ile Japonya’dır. 2020 yılına gelindiğinde ise gelişmiş ülkelerde en yüksek işsizlik oranına %8.6 ile Fransa ve en düşük işsizlik oranı ise %4.2 ile Hollanda’dır. Güvenceli esneklik modeli, Hollanda gibi Batı Avrupa ülkelerinin işsizlikle mücadele yöntemleri arasında yer almıştır. Esnek üretim modellerinin işsizlikle mücadele yönteminde kullanılması Hollanda’da düşük işsizlik oranlarının görülmesine neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerde işsizlik oranın artmasının nedenleri arasında ekonomik krizlerin doğrudan işgücü piyasalarını etkilemesidir. Gelişmiş ülkelerde de işsizliğin artmasının diğer nedeni ise uluslarası yeni iş bölümüdür. Emek yoğun üretimin işgücü maliyetlerinin düşük olduğu ülkelere kaydırılması, bir taraftan gelişmiş ülkelerde işsizlik oranlarının artmasına neden olmuştur (Sapancalı, 1998:147). Gelişmekte olan ülkelerde ise işsizliğin önemli nedenleri arasında yapısal ekonomik sorunlar, işgücü piyasasının işleyişi, çalışma çağındaki nüfusun artması, ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklar sayılabilmektedir. 1991 yılında en yüksek işsizlik oranı %29.4 ile
Güney Afrika iken en düşük işsizlik oranı %3.1 ile Meksika’dadır. 2020 yılına gelindiğinde de en yüksek işsizlik oranı %28.7 ile Güney Afrika, %13.9 ile Türkiye ve
%13.1 ile Brezilya’dadır. En düşük işsizlik oranı ise %4.1 ile Endenozya’da görülmüştür.
Kapitalist ülke ekonomilerinin devamlılığı açısından Xxxx yedek işgücü ordusuna ihtiyaç duyulduğunu ileri sürmektedir. Buna göre, ücretlerin baskılanması için işsiz bireylerden oluşan yedek işgücü ordusu oluşturulmuştur. Güvencesiz, düzensiz, enformel işlerin artması ve yedek işgücü ordusunun istihdama katılması ile çalışanların ücretleri yoksulluk sınırında kalmıştır. Bu nedenle çalışan yoksulluğu ve yedek işgücü ordusu arasında ilişkisel bir bağ bulunmaktadır (Erdoğdu ve Kutlu, 2014:66). ILO’nun tanımına göre çalışan yoksulluğu, kabul edilen yoksuluk sınırın altında kalan hanelerde yaşayan çalışan kişilerdir. Gelişmiş ülkelerde, çalışan yoksulluğu işsizlik ile ilişkilendirilirken, gelişmekte olan ülkelerde istihdam kalitesinden kaynaklanan bir sorundur (ILO, 2001). 19.yy başlarında varolan çalışan yoksulluğu kavramı, neoliberal politikaların benimsenmesi sonucunda işgücü piyasasında gerçekleşen dönüşüm ile tekrar gündeme gelmektedir. Güvencesiz-atipik istihdam koşullarında çalışan kesimler, ücretli çalışsalar dahil yoksulluktan kurtulamadıkları görülmektedir. Dünya ülkeleri, çalışan yoksulluğu ile mücadelede neoliberal politikların ön gördüğü esnek-güvencesiz istihdam modeli ile mücadele etmektedir. Bu durum ise çalışan yoksulluğun ortadan kalkması yerine derinleşmesine neden olmaktadır (Erdoğdu ve Kutlu, 2014: 66).
Tablo 5. Seçili Ülkelerde Çalışan Yoksulluğu Oranı (%)
Yıllar | ||||||
Ülkeler | 2000 | 2004 | 2008 | 2012 | 2016 | 2019 |
Brezilya | 8.1 | 5.8 | 2.9 | 1.5 | 1.3 | 1.8 |
Çin | 36.2 | 24.1 | 16.4 | 7.7 | 0.6 | 0.2 |
Hindistan | 40.5 | 38 | 32.4 | 20 | 11.6 | 7.7 |
Güney Afrika | 17.8 | 15.6 | 4.8 | 4.7 | 6.1 | 6.4 |
Meksika | 6.6 | 3.7 | 2.8 | 2.1 | 1.5 | 1.4 |
Türkiye | 0.8 | 0.8 | 0.2 | - | 0.1 | - |
Endonezya | 31.8 | 19.1 | 17.2 | 8.3 | 5.2 | 3.5 |
Şili | 1.9 | 1.1 | 0.3 | 0.1 | 0.1 | 0.1 |
Yemen | 4.7 | 6.0 | 6.4 | 12.0 | 34.0 | 45.3 |
Nijerya | 62.0 | 49.5 | 50.4 | 40.2 | 35.5 | 33.8 |
Bangladeş | 29.9 | 24.9 | 17.8 | 14.6 | 12.0 | 5.6 |
Pakistan | 18.4 | 20.2 | 10.2 | 6.0 | 3.2 | 1.3 |
Bolivya | 25.9 | 12.9 | 10.3 | 7.3 | 7.6 | 5.0 |
Zimbabwe | 8.6 | 19.7 | 35.8 | 16.9 | 28.6 | 29.6 |
Kaynak: ILO-STAT (2021) verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir.
Tablo 5’te aylık 1.90 doların altında çalışanların yıllık oranları verilmektedir.. Bu oran uluslararası yoksulluk sınırın altında kalan ve geliri olan kişilerden hesaplanmaktadır (ILO, 2001:1). 2019 yılında en yüksek çalışan yoksulluğu oranı sahip ülke %45.3 ile Yemen, %33.8 ile Nijerya ve %29.6 ile Zimbawe’dir. Çin, 2000’li yılların başında çalışan yoksulluğu oranı %36.2 iken 2019 yılına gelindiğinde bu oran
%0.2’ye gerilemiştir. Bunun nedeninin, Çin’in 2000’li yıldan itibaren gerçekleşen ekonomik gelişimi olduğu düşünülmektedir. Ayrıca işsizlik oranlarını gösteren Tablo 7’de 1991 yılında en düşük işsizlik oranına sahip ülke Endonezya’dır. 2001 yılında ise bu ülkenin işsizlik oranı %6.1’e yükselmiştir. Buna karşın 2000 yılında Endonezya’da çalışan yoksulluğu oranı %31.8’dir. İşsizlik oranının düşük olması ve çalışan yoksulluğu oranının yüksek olması Endonezya’da istihdamda olan çalışanların yoksulluk sınırı altında ücret aldığını göstermektedir. Yedek işgücü ordusunun bu ülkede, istihdamda olmasına karşın ücret düzeyi düşüktür. Bununla birlikte ülkede çalışan yoksulluğunun hızla azaldığı gözlenmiştir.
Küreselleşme sürecinde ülkeler için üretimin mekansal dağılımı açısından gerçekleşen ayrım, işgücünün de kutuplaşmasına neden olmuştur. İşgücü küresel, bölgesel ve işletme düzeyinde kutuplaşmaya itilmiştir. Ülkelerin küresel piyasalardaki konumu ile kutuplaşan işgücü, çevre ve çekirdek işgücü olarak ayrılmıştır. Çekirdek işgücü; bilgi ve uzmanlığa dayalı, güvenceli, ücret ve çalışma koşulları iyi düzeyde olan işlerde istihdam edilmektedir. Çevre işgücü ise enformel sektörde, güvencesiz, ücret ve çalışma koşulları bakımından giderek kötüleşen vasıfsız işlerde çalışmaktadır. Bu durum sonucunda çevre işgücü istihdam dışına itilmiş ve çalışan yoksul grubu oluşturulmuştur (Koray, 2012:212-213). Merkez ülkeler, bilgi ve uzmanlığa dayalı çekirdek işgücünü istihdam ederken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, vasıf gerektirmeyen kol gücüne dayalı işlerde çevre işgücünü daha fazla istihdam etmektedir. Bu yeni işbölümü Munck (2003)’a göre Neoliberal anlayışın hakim olduğu işgücünün dağılımında, kayıtdışı ve güvencesiz istihdam biçimlerinin güney ülkelerinden diğer bölgelere yayılarak sermayenin emek piyasasını sömürdüğünü vurgulamaktadır. Güneyin yeni istihdam modelindeki kayıtsız ve güvencesizliği emek piyasasının bütünleşiği olarak görülmüştür (Munck , 2003:18-19).
İşgücünün kutuplaşması çalışma koşullarını da etkilemiştir. Çevre ülkeler, ÇUŞ’ların ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak ve böylece ÇUŞ’ların yatırımlarını kendi
ülkelere çekmek için birtakım düzenlemelere gitmiştir. Bu düzenlemelerin başında çalışma koşullarında kuralsızlaştırma uygulamaları yer almaktadır. Bununla birlikte, küreselleşme süreci sonrasında esnek ve sürekli değişken piyasalara yönelik uygulamalar çevre (gelişmekte olan) ülkelerde çalışma yaşamını etkilemiştir. Örneğin işletme içerisinde az sayıda bulunan çekirdek işgücünü, insan kaynakları yönetimi adı altında kalite çemberleri oluşturularak şirket ile bütünleştirilmesi amaçlanmaktadır. Böylelikle verimliliğin arttırılması ve şirketlerin daha rekabetçi olması hedeflenirken, diğer taraftan vasıfsız ya da daha az vasıflı işgücü geçici, güvencesiz enformel sektörde istihdama itilmiştir. Esnek istihdam uygulamaları kapsamında vasıflı ve vasıfsız ya da az vasıfsız çalışan gruplarını bir arada bulundurularak farklı ücret koşulları geçerli kılınmıştır. Böylece işgücü arasında katmanlaşma ve hiyerarşi oluşturulmuş, işgücü maliyetleri düşürülmüştür (Koray, 2012:213).
Esneklik, kuralsızlaştırmayı da içeren geniş bir kavramdır. İşi, koşullarını, süresini ve güvencesini kapsayan kuralsızlaştırma, çalışma yaşamının esneklik yaklaşımlarından biridir. İşletmeler iki esneklik türünü benimsemektedir. İlki içsel esneklik, çekirdek işgücüne yöneliktir. Bu esneklik türüne göre çekirdek işgücüne birden fazla iş sorumluluğu yükleme, mesleki eğitimler ile işe uyumunu sağlama, kolay yer değiştirebilme ve insan kaynağı uygulamalarına tabi tutmaktır. Dışsal esneklik ise işletme içerisinde piyasalardaki talebe ve üretime göre işgücü sayısını belirlemedir. Ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların azaltılmasına yönelik uygulamalar içermektedir (Erdut, 2003: 9-10). Dışsal esneklik, genellikle işgücü maliyetlerin düşürülmesi amacıyla taşeronlar ve bir türü olan fason üretim ile sağlanmaktadır. Küresel meta zincirinin en küçük halkaları olan taşeronluk ve fason üretim, işverenlerin çalışanlara karşı yasal zorunluluklardan sıyrılmasına bunun yanı sıra kayıtdışı uygulamaların artmasına neden olmuştur. Böylece, küçük işletmeler yasal çerçevenin çizdiği sınırlamaların altında kalmış, işçilik maliyetlerini düşürmüş, artı değer ise asıl işin sahibi olan büyük işletmelerde kalmıştır. Toplu pazarlık ve örgütlenme özgürlüğünde ise taşeronluk ve türü olan fason üretim, grev kırıcılığına, sendikalı işçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesine ve ücretlerin düşürülmesini neden olmaktadır. Özelleştirme uygulamaların yaygınlaşması, taşeronluğa dayanmaktadır (Koç, 2001:2).
Küresel serbest piyasa ekonomilerinde 1980 sonrası, konjektürel dalgalanmalar nedeniyle ekonomik krizlerin yaşanma sıklığı artmıştır. Bu nedenle sermaye, işgücü
piyasalarının esnek bir yapıda olmasını savunmuştur. Esnek istihdam biçimi diğer adı ile atipik çalışma yaygınlaşmıştır (Yavuz, 2000:619). ÇUŞ’ların dışsal esnekliklerini karşılamak için “ödünç iş ilişkisine dayalı çalışma”, “kısmi zamanlı çalışma’’, ‘’çağrı üzerine çalışma’’, ‘’tele çalışma’’ gibi yeni istihdam biçimleri ortaya çıkmış, daha çok çevre işgücü istihdam edilmiştir (Kutal, 2005:24). Geleneksel tam zamanlı istihdam biçimlerinden farklı olan belirli süreli çalışma, ücretsiz çalışma, mevsimlik çalışma, kendi hesabına çalışma gibi geçici iş ilişkisine dayalı istihdam biçimleri ortaya çıkmıştır (Karadeniz, 2011: 84). Ulus devletler, formel yasalarını, bu yeni istihdam biçimlerine göre düzenlemiştir. ILO, esnek çalışma biçimlerini savunmuş, ülkelerin yasal mevzuatlarının buna yönelik düzenlenmesi gerektiğini ileri sürülmüştür. Aynı zamanda atipik diğer adı ile esnek istihdam biçimlerimlerinin özendirilmesi ve geleneksel istihdam biçimlerine dahil edilmesi için ‘’güvenceli esneklik’’ kavramı yasal mevzuatlarda düzenlenmiştir.
Tablo 6. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kısmi Süreli Çalışan Oranı (%)
Gelişmiş Ülkeler | Yıllar | |||||||
1985 | 1990 | 1995 | 2000 | 2005 | 2010 | 2015 | 2020 | |
Belçika | 11.53 | 13.51 | 14.56 | 19.26 | 18.02 | 18.32 | 18.15 | 16.65 |
Almanya | 10.97 | 13.42 | 14.24 | 17.58 | 21.34 | 21.84 | 22.40 | - |
Norveç | - | 21.78 | 21.38 | 20.21 | 20.76 | 20.45 | 20.10 | 19.37 |
Hollanda | 19.53 | 28.15 | 29.43 | 32.07 | 35.57 | 37.15 | 38.15 | 36.94 |
Danimarka | 20.32 | 19.16 | 16.89 | 15.29 | 17.35 | 19.15 | 20.03 | 18.60 |
Finlandiya | - | 7.59 | 10.36 | 11.20 | 12.48 | 13.40 | 14.01 | 14.14 |
Fransa | 11.66 | 12.17 | 14.15 | 14.25 | 13.19 | 13.68 | 14.36 | 13.12 |
İngiltere | 19.67 | 20.11 | 22.32 | 23.30 | 22.93 | 24.63 | 23.97 | 22.45 |
İtalya | 7.90 | 8.88 | 10.54 | 11.71 | 14.66 | 16.37 | 18.65 | 17.92 |
Japonya | 11.72 | 13.57 | 14.17 | 15.95 | 18.26 | 20.24 | 22.67 | 25.78 |
Gelişmekte Olan Ülkeler | Yıllar | |||||||
1985 | 1990 | 1995 | 2000 | 2005 | 2010 | 2015 | 2020 | |
Brezilya | - | - | - | 16.82 | 19.00 | 15.98 | 15.78 | 14.13 |
Bulgaristan | - | - | - | 2.04 | 2.15 | 1.78 | 1.86 | 1.55 |
Şili | - | - | 4.53 | 4.72 | 7.15 | 17.42 | 16.80 | 16.06 |
Kolombiya | - | - | - | 17.90 | 16.26 | 16.58 | 15.88 | 14.56 |
Endonezya | - | - | - | 26.99 | 24.41 | 26.29 | 25.80 | - |
Malta | - | - | - | 6.77 | 9.04 | 10.52 | 11.95 | 8.66 |
Romanya | - | - | - | 7.50 | 4.09 | 4.75 | 4.16 | 3.34 |
Güney Afrika | - | - | - | - | - | 7.74 | 8.80 | 10.31 |
Türkiye | - | 9.33 | 6.40 | 9.35 | 5.59 | 11.48 | 9.88 | 11.35 |
Meksika | - | - | 16.61 | 13.45 | 16.34 | 18.22 | 18.11 | 17.73 |
Kaynak: OECD (2021a) verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir
Tablo 6’da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kısmi süreli çalışan oranı bulunmaktadır. Buna göre 2020 yılında gelişmiş ülkelerden en fazla kısmi süreli
çalışma oranına sahip ülkeler %36.94 ile Hollanda’dır. Daha sonra sırasıyla Japonya (%25.78), Norveç (%19.37) ve Danimarka (%18.60) yer almaktadır. Özellikle Hollanda, Danimarka ve Norveç gibi ülkelerde kısmi süreli çalışmanın yüksek olmasının nedeni ‘’güvenceli esnek’’lik modelini benimsemeleridir. Güvenceli esneklik, küresel piyasalarda rekabetçiliği arttırmak ve piyasaların ihtiyacına yönelik istihdam stratejisi geliştirmek için AB’nin savunduğu istihdam stratejileri arasında yer almaktadır. Kavrama göre işletmelerin rekabet edilebilirliğini arttırmak için ülkeler, çalışma ilişkilerinde ve işgücü piyasalarında esnekliğe yer verirken diğer taraftan işgücü piyasasının içinde ve dışındaki zayıf grupları korumaya yönelik istihdam ve gelir güvencesi sağlayan politikalardır (Wilthagen, 2002: 4-5). Özellikle Hollanda gibi Batı Avrupa ülkeleri güvenceli esneklik modeli ile esnek iş organizasyonlarının yanında işgücünü korumaya yönelik politikalar uygulanmaktadır. Bu nedenle Batı Avrupa ülkelerinde, kısmi süreli çalışma oranı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek orandır. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında ise, 2020 yılında en yüksek kısmi çalışma süresi%17.73 ile Meksika ve daha sonra %16.06 ile Şili ve %14.56 ile Kolombiya’dadır. Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkelere genel olarak bakıldığında, 1980 sonrasında tam zamanlı çalışma yerine kısmi zamanlı çalışmanın benimsediği görülmektedir. Gelişmiş ülkeler “güvenceli esnek” modeli ile işgücü piyasalarını düzenlemeye giderken, gelişmekte olan ülkeler, işgücü piyasalarında uyguladıkları kuralsızlaştırma politikaları neoliberalizmin emeğin üzerindeki yıkıcılığını arttırmıştır.
1.4.1.3. Taraflara Yönelik Nedenler: Sendikal Hak ve Özgürlüklerin Gerilemesi
Sanayi Devrimi, işçi sınıfının ortaya çıkmasının en önemli etkendir. Kötü çalışma koşulları, düşük ücret ve yoksulluğun artması nedeniyle burjuvaya karşı ayaklanan işçi sınıfı bir takım kazanımlar elde etmiştir. 1929 ekonomik buhranı sonrasında Keynesyen ekonomi politikaları ışığında, efektif talebin arttırılması amacıyla işgücü piyasalarına yönelik korumacı önlemler alınmıştır. Müdahaleci yöntem ile emek- sermaye-devlet uzalaşısının sağlandığı bu dönemde kollektif emeğin örgütlülüğü artmıştır. Yasal mevzuatlar sosyal devlet anlayışında düzenlemiştir. Bunun sonucunda; günlük sekiz saatlik çalışma süresi, iş sağlığı ve güvenliği önemlerine yönelik düzenlemeler, ücretlerin iyileştirilmesi, örgütlenme ve toplu pazarlık hakları gibi bir takım demokratik kazanımlar işçi sınıfı tarafından elde edilmiştir. Sendikal haklara
ilişkin kazanımlar, sendikacılık faaliyetlerinin gelişmesine ve işçi sınıfının kollektif hareket etmesine neden olmuştur. Işıklı (2005) sendikacılık kavramını, toplumda egemen kesim ile bağı olmayan bireylerin örgütlü hareketi olarak tanımlamıştır. Bu hareket, hem bir okul niteliğinde hem de toplumun dönüşümünü sağlayan bir araç görevindedir. Ancak Neoliberalizm, sosyal devletin bir hak olarak sunduğu sendikacılık hareketinin ağır saldırı altına girmesine neden olurken, işçi sınıfının kazanılmış haklarına karşı tehdit oluşturmuştur. Bu durum emekçi sınıfının örgütsüzleşmesi hedefi ile aynı eşdeğerdedir (Işıklı, 2005:17).
Küreselleşme süreci sonrasında uluslararası sermayenin emeğin örgütsüzleşmesi ve kazanımlarında geriletilmesine yönelik stratejileri bulunmaktadır. Finansal serbestleşmesinin artması ve emek piyasalarının esnekleştirilmesi ulus devletlerinin denetimlerinin azalmasının birer sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Yeldan, 2000:1). 1980 sonrasında Ulus Devletler, neo liberal politikalar nedeniyle işgücü piyasalarındaki korumacı tavrı terk etmiştir. Sosyal devlet anlayışının gerilemesi sonucunda ulus devletler ve sermaye, sendikalara karşı olumsuz tutumda bulunmuştur. Tüm Dünya’da sendikalar, hızla üye kaybetmiş, diğer taraftan üye sayılarının azalmaması için yeni mücadele yolları aramışlardır (Uçkan ve Yıldırım, 2010:165). Neoliberalizm’i savunan iktidarlar, sendikaları baskı altıda tutumak için işçi kitlelerini sendikasızlaştırma, sendikalı işçileri düşük ücretli çalıştırma ya da sendikalı olmakta ısrarlı işçileri işsizlik ile tehdit etme gibi çeşitli politikalar uygulamıştır (Işıklı, 2010:275). Bu politikalar sendikal faaliyetlerin gerilemesine ya da sarı sendikaların sayılarının artmasına neden olmuştur. Emekçi kesimi, çalışma ilişkilerinde yaşanan dönüşümde olumsuz etkilenmiş ve yeni mücadele yollarına başvurmuştur.
Tablo 7’e göre gelişmiş ülkeler içinde 2000 yılında en yüksek sendikal örgütlenme oranı sahip ülke %74.5’ile Danimarka’dır. Bu oran 2019 yılında %67.0’ye gerilemiştir. Korporatis ülkelerin bir örneği olan Danimarka, küreselleşme sürecinden dolayı sendikal örgütlenme oranınında düşüş görülmektedir. 2019 yılına gelindiğinde Danimarka gibi diğer Batı Avrupa ülkelerinden Belçika (%49.1), Norveç(50.4) ve Finlandiya (%58.8)’nın sendikal örgütlenmelerinde gerileme söz konusu olmuştur. Gelişmiş ülkeler arasında 2000 yılında en düşük sendikal örgütlenme oranı ise %10.8 ile Fransa’dır. ABD ise %12.9 ile düşük sendikal örgütlenme oranına sahip diğer bir ülkedir. 2019 yılında ise bu oran %9.9’a gerilemiştir. Bunun nedeni, Amerikan işçi sınıfının dayanışma duygusunun düşük olması ve bireysel düşüncelerin ön planda
olmasıdır. Etnik köken bakımından sınıfsal birliğin sağlanamaması, Amerikan işçi sınıfının ve sendikal örgütlenme bilincinin oluşmamasına neden olmuştur. Siyasal alanda işçi sınıfının temsiliyeti bulunması ve sendikaların söz sahibi olması mümkün olmamıştır. Ayrıca 1980 sonrası küresel sermaye piyasalarının ve neoliberal politikaların savunuculuğu, Amerikan sendikacılık anlayışı ile desteklenmiştir (Işıklı, 2005:232).
Tablo 7. Seçili Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Sendikalaşma Oranı (%)
Gelişmiş Ülkeler | Yıllar | |||||
2000 | 2004 | 2008 | 2012 | 2016 | 2019 | |
Belçika | 56.6 | 55.3 | 53.4 | 54.1 | 51.6 | 49.1 |
Danimarka | 74.5 | 71.7 | 68.8 | 69.0 | 67.4 | 67.0 |
Norveç | 53.6 | 51.6 | 49.8 | 49.9 | 50.0 | 50.4 |
Finlandiya | 74.2 | 73.5 | 69.9 | 69.2 | 65.7 | 58.8 |
ABD | 12.9 | 12.0 | 11.9 | 10.8 | 10.3 | 9.9 |
İngiltere | 29.8 | 28.8 | 27.5 | 26.1 | 23.6 | 23.5 |
Fransa | 10.8 | 105. | 10.6 | - | 10.8 | - |
Japonya | 21.5 | 19.3 | 18.2 | 18.0 | 17.4 | 16.8 |
İtalya | 34.8 | 34.0 | 33.9 | 35.5 | 33.6 | 32.5 |
Almanya | 24.6 | 22.2 | 19.0 | 18.3 | 17.3 | 16.3 |
Gelişmekte Olan Ülkeler | Yıllar | |||||
2000 | 2004 | 2008 | 2012 | 2016 | 2019 | |
Şili | 11.2 | 11.5 | 12.9 | 14.4 | 16.9 | - |
Çek Cumhuriyeti | 12.3 | 10.5 | 9.6 | 9.1 | 9.5 | - |
Estonya | 14.0 | 9.4 | 6.2 | 6.0 | 5.0 | 6.0 |
Litvanya | - | 21.0 | 15.2 | 12.9 | 12.3 | - |
Meksika | 16.7 | - | 15.6 | 14.0 | 12.7 | 12.3 |
Türkiye | 12.5 | 10.5 | 7.3 | 6.3 | 8.2 | 9.9 |
İrlanda | 35.9 | 33.6 | 30.9 | 30.1 | 23.4 | 25.1 |
Kaynak: OECD (2021b) verileri kullanılarak yazar tarafından düzenlenmiştir.
Batı Avrupa Ülkelerinde, Anti-kominizmi savunan fabian-reformist görüş, 1980 öncesi dönemde sosyal demokrasiyi güçlendirmiş işçi sınıfını siyasal alanda işçi partileri ile temsil hakkına kavuşturmuştur. Sosyal demokrat partilerin ve sendikaların işbirliğini kuvvetlendirmiş, sendikal örgütlenme artmıştır. Batı işçi sınıfının geliştirdiği ve elde ettiği kazanımlar sayesinde emek-sermaye uzlaşısı sendikalar aracılığı ile sağlanmıştır. İngiliz sendikacılığında gelişen fabiancı- reformist anlayış 1980 sonrası işçi sınıfını etkili savunmadığından sendikalar güç kaybetmiştir. Bu nedenle, reformist anlayış marksist tutuma sahip düşünürler tarafından eleştirilmiş ve küreselleşme sonrasında emperyalizme hizmet ettikleri görüşünde bulunmuşlardır. (Xxxxxx, 2005; Xxxxx ve Xxxxxxxx: 2006; Xxxxxx ve Xxxxxxxxx: 2006). Amerikan sendikacılık anlayışı ve Xxxxxxxx-reformist görüşteki sendikacılık anlayışı küreselleşme sürecinde, neo liberal
politikaların etkisinde kalmıştır. Batı Avrupa ülkelerinde küreselleşme sonrasında iktidara gelen işçi partileri bazı dönemlerde neo liberal politikaların savunuculuğunu yapmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise 2000 yılında en düşük sendikal örgütlenme oranı
%11.2 ile Şili’dir. 2019 yılında ise en düşük sendikal örgütlenme oranı %9.9 ile Türkiye’dir. Yıllar içinde gelişmekte olan ülkelerde de sendikal örgütlenme oranlarında da bir gerileme söz konusudur. Sendikaların hızla üye ve güç kaybetmesinin nedeni; ekonomik ve yapısal değişimler, finansal serbestleşme, ÇUŞ’ların sayısının artması, esnek üretim iş organizasyonları, atipik çalışma ve teknolojik gelişmelerdir. Sendikalar küreselleşme sürecinin işgücü piyasalarındaki olumsuz etkileri nedeniyle yıllar içinde güç kaybetmiştir (Dereli, 2012:6). Diğer taraftan küreselleşme süreci ile işgücü arasındaki kutuplaşmanın artması, nitelikli-niteliksiz çalışan ayrımının derinleşmesi, sendikal örgütlenmeleri olumsuz etkilemiştir. Ücret düzeyi yüksek, çalışma koşulları iyi düzeyde ve güvenceli çalışan nitelikli işgücü, sendikasız çalışmaya eğilimli iken sendikal örgütlenmeye daha fazla ihtiyacı olan vasıfsız işgücünün önünde engeller bulunmaktadır (Lordoğlu, 2000:503). Hizmetler sektörünün genişlemesi bunun yanında emek yoğun imalat sanayinin taşeronlaşma ile küçük üretim birimlerine bölünmesi, vasıfsız işçinin sendikalaşmasının önünde engel teşkil etmektedir. İşgücü piyasalarında uygulanan kuralsızlaştırma uygulamaları sendikaların kollektif örgütlü mücadelesinde bir diğer engeldir. Niteklikli çalışanları örgüt bünyelerinde tutmak isteyen işletmeler, insan kaynakları yönetimi ile çalışma koşullarını (kendi kontrolleri dahilinde) iyileştirmelere yönelik politikalar uygulanırken, daha az nitelikli ya da niteliksiz işgücü ise güç dengesini sağlamaya yarayan sendikalara katılımaya yönelik engeller nedeniyle kötü çalışma koşullarına mahkum edilmiştir.
Çalışmanın önceki kısmında ÇUŞ’ların ortaya çıkması ve yıllar içinde sayılarının artması nedeniyle işgücü piyasalarını olumsuz etkilediğinden bahsedilmiştir. Bununla birlikte küreselleşme süreci nedeniyle sendikal hak ve özgürlükler de olumsuz etkilenmiştir. Ancak 1980 öncesi fordist dönemde emek-sermaye arasındaki uzlaşı, sosyal devlet anlayışı ile sağlanmaktaydı. Sosyal Diyaloğun gelişmişliği nedeniyle sağlanan üçlü temsiliyet, küreselleşme sonrası ulus devletin rollerinin değişmesiyle dönüşüme uğramıştır. Kapitalist üretimin başlagıcından itibaren emek ve sermaye arasında ortaya çıkan güç dengesizliği sosyal devlet anlayışıyla giderilmekteydi. Sosyal Devlet, işgücü piyasalarını düzenler ve mülkiyet hakkı nedeniyle güçlü konumda olan
xxxxxxxxx karşı emek yanlısı politikalar uygulamaktaydı. Böylelikle güç dengesizliğinin ortadan kalkmasını sağlamaktaydı. Bu bağlamda sosyal devlet anlayış ile işgücü piyasalarına yönelik yasal ve yönetsel düzenlemeler yapılmaktaydı. Ancak bu durum; finansal serbesti ve piyasaların küreselleşmesi ile dönüşüme uğramıştır (Güler, 2020: 2298). Xxxx Xxxxxxxxx, işlevlerinde yaşanan dönüşüm nedeniyle emek yanlısı politikalar yerine sermaye yanlısı politikalar uygulamıştır. Fordist dönemde sosyal devlet anlaşı ile sağlanan emek-sermaye arasındaki güç dengesi, ulus devletlerin piyasa yanlısı politikaları nedeniyle bozulmuştur.
Batı Avrupa Ülkelerinde ilk olarak ekonomik nedenler ile işçi sınıfı bir takım haklar elde etmiştir. Refah Devleti, 19.yy ortaya çıkan toplumsal karışıklıklar nedeniyle emek ve sermayenin uzlaşması sonrasında ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfı, sosyal ve siyasal alanda elde ettikleri haklar, çalışma koşullarını etkilemiştir. Genel oy hakkı, örgütlenme hakkı ve sosyal güvenlik sisteminin geliştirilmesi gibi haklar elde eden işçi sınıfı, özellikle siyasal alanda demokratik bir şekilde mücadele etmeye başlamıştır. Bu nedenle refah devleti toplumsal uzlaşıya dayanmaktadır. Kamu ve sosyal harcamaların artması ve bu bağlamda devletin sosyal boyut kazanması fefah devletinin unsurlarındandır. 1980 sonrasında ise neo liberal politikaların etkisiyle, Batı Avrupa ülkeleri, refah devleti uygulamaları ile küresel piyasalarda diğer ülkelere göre daha az rekabetçi olacağı varsayımına dayanarak, sosyal harcamaların boyutunu sorgulamaya başlamıştır (Koray, 2001:18-29). Kısacası; sosyal devlet anlayışının bir örneği refah devleti uygulamaları, Batı Avrupa ülkelerinde ekonomik büyümenin önündeki engeller olarak görülmüştür. Bu nedenle tüm Dünya’da olduğu gibi Batı Avrupa ülkelerinde sosyal harcamalar azaltılmıştır. İşgücü piyasalarına yönelik müdahaleci devlet anlayışı son bulmuştur. ÇUŞ’ların işgücü piyasalarındaki etkileri, sendikaların hakların gerilemesi ve ulus devletlerin müdahaleci tavır yerine piyasa yanlısı politikaları nedeniyle uluslararası sendikaların alternatif mücadele yöntemi olarak Küresel Çerçeve Sözleşmelerini geliştirmişlerdir.
1.4.2. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin İçeriği
KÇS, ÇUŞ’ların ILO çalışma standartlarını benimsemesi ve uygulaması amacıyla ILO temel çalışma standartlarını içerik olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte KÇS’ler farklı uluslararası kaynaklardan da yararlanmaktadır. Bunlar; OECD, Çok Uluslu İşletmeler Rehberi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve
ILO Çok Uluslu İşletmeler ve Sosyal Politika İlkeleri gibi belgelerdir. Uluslararası kuruluşların ilkelerinde benimsenen çalışma prensipleri ve ortak düzenlemeler kurumsallaşmış bir sosyal diyalog geliştirilerek ÇUŞ’ların sözleşmelere karşı sorumlu tutulması hedeflenmektedir. Ancak KÇS’ler, ağırlıklı olarak ILO normlarından oluşmaktadır (Hammer, 2005:6; Xxxxx, 2014:159). KÇS’lerde ILO normlarına doğrudan atıf yapılması ILO çalışma standatlarını önemli bir araç olarak kullanıldığının göstergesidir.
ILO, 1919 yılında Versay Anlaşması ile kurulmuş ve asıl hedefi sosyal adaleti sağlamak ve bununla birlikte çalışanların haklarını iyileştirmektir. ILO, Birleşmiş Milletlere bağlı bir uluslararası kuruluştur. Kendi bünyesinde üçlü yapısından dolayı sosyal tarafları bulunmaktadır. Eşit söz hakkına sahip işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin bulunduğu sosyal taraflar ile sosyal diyaloğun geliştirilmesi hedeflenmektedir (Kaya, 2014: 35-36). Sözleşme ve tavsiye kararlarının kabul edilmesi ile birlikte ILO normları oluşmaktadır. ILO’ya üye devletler sözleşmeleri kabul etmesiyle birlikte kendi iç hukukuna ILO norm ve ilkeleri göre düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Ancak bu düzenlemeleri yapmadığı takdirde herhangi bir yaptırım gücü uygulanmamaktadır. Devletler, ulusal ve uluslararası kamoyunda saygınlığını arttırmak için ILO ile iyi ilişkiler kurmaya özen göstermektedir. Diğer taraftan ILO, 1944 yılında kabul edilen Filedalfiya bildirgesi sonrasında üçüncü bildirge olan ve küreselleşme sürecinin olumsuz etkilerine yönelik 1998 yılında “Çalışmaya ilişkin Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesi”ni kabul etmiştir. Bildirge sonrasında 8 zorunlu sözleşme düzenlenmiş ve üye devletlerin tanınması istenmiştir (Kapar, 2004: 182-189).
KÇS’lerde genellikle ILO prensiplerini benimseyerek çalışmada zorunlu haklar deklarasyonunu desteklenmiştir. Buna göre 29 ve 105 sayılı zorla çalıştırmanın kaldırılması, 87 ve 98 sayılı örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, 100 ve 111 sayılı ücret eşitliği ve çalışmada ayrımcılığın ortadan kaldırılması, 138 ve 182 sayılı asgari ücret ve çocuk işçiliğin önlenmesi gibi sözleşmelerde geçen ILO norm ve ilkelerden atıf yapılarak KÇS’lerin içerikleri genişletilmiştir (Xxxxxxxxxxx ve Hammer, 2005:411; Hammer, 2005: 15). GUF’lar açısından önemli bir çalışma normu olan toplu pazarlık ve örgütlenme hakkı neredeyse tüm KÇS’lerin temel ilkesidir ve ÇUŞ’ların örgütlenme ve toplu pazarlık ilkesine bağlılığını arttırılması amaçlanmaktadır (Xxxxxxx, vd.,2011:80; Xxxxxx, 2008:72). Ancak ILO norm ve ilkelerin yaptırım gücünün zayıf olması, KÇS’lerin etkisini zayıflatmaktadır. Bu nedenle ILO norm ve ilkelerin uygulanmaması
durumunda GUF’lar, uluslararası alanda hükümetleri kınama ve şikayet gibi uygulamaları benimsemişlerdir.
KÇS’ler, nitelik olarak ÇUŞ’ların tek taraflı hazırladığı davranış kodlarından ayrılmaktadır. Özellikle davranış kodlarının kapsam ve içerik olarak örgütlenme ve toplu pazarlık bakımından yetersiz kalması KÇS’lerden ayrılan en önemli yönüdür. Emek yoğun bölgelerde yatırım yapan bazı ÇUŞ’lar davranış kodlarını benimsendiği çalışma standartlarını uygulamak yerine, mevcut yasal düzenlemelere karşı ihlallerde bulunmaktadır (Kağnıcıoğlu, 2014: 384-385) Bu nedenle KÇS’ler aracılığıyla, sendikalar daha aktif rol oynabilmektedir. KÇS’lerin ihlali söz konusu olduğunda ÇUŞ’lar ile müzakere edebilme imkanı bulabilmektedir. KÇS’ler, taraflara karşılıklı hak ve yükülülükler getirmektedir. Bu yükümlülükler ÇUŞ’ların tedarik zincirlerini kapsayacak niteliktedir (PETROL-İŞ, 2004:11). Kısacası sözleşmelerin içeriği GUF’ların ve ÇUŞ’ların arasındaki ilişkilerin seviyesine ve güç dengesine bağlıdır (Gürkan, 2012:241).
1.4.3. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Tarafları ve Hukuki Durumu
KÇS’lerin tarafları genellikle GUF’lar ve ÇUŞ’lardır. Bunun yanında Avrupa İş Konseyi ya da Dünya İş Konseyinde bulunan bölgesel ve ulusal sendikalar, GUF’lar ile işbirliğine girerek çerçeve anlaşmaları imzalayabilmektedirler (Hammer, 2005: 6; Koçak, 2014:161). Örneğin Avrupa İş Konseylerinde Avrupa merkezli ÇUŞ’lar ve bölgesel sendikalar arasında çerçeve anlaşmaları düzenlenebilmektedir. ETUC, Avrupa genelinde ÇUŞ’lar ile yeni toplu pazarlık stratejileri arayışına girmiştir. Bu nedenle sürdürülebilir sosyal diyaloğun sağlanmasında Avrupa İş Konseyleri önemli bir rol oynamaktadır.
KÇS’ler, tarafların müzakere süreci sonrasında imzalanmaktadır. KÇS’lerin imzalayıcı tarafı ÇUŞ’ların üst düzey yöneticileridir. Diğer taraftan sendikaların imzalayıcı tarafı ise GUF’lardır. Diğer taraftan, KÇS’lerin, ÇUŞ’ların işçi haklarını saygı göstermesini dile getiren ortak metinler olmaktan öteye gidememesinin en önemli nedeni hukuki bağlayıcılığının olmamasıdır. ÇUŞ’ların imzalayıcı tarafı olan üst düzey yöneticilerin (örneğin; CEO’ların) tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, üst düzey yöneticilerin, şirket dahilinde herhangi bir yasal kişilikleri söz konusu değildir. İşveren örgütlerinin yer almaması ve bireysel şirket grubunun bulunması, yasal
düzenlemeler bakımından problem teşkil etmektedir. Aynı şekilde, KÇS’lerin kapsamının dar olmasının nedeni işveren örgütleri yerine bireysel şirket gruplarının imzalayıcı taraf olması ve bazı ulusal sendikaların GUF’lar içerisinde temsil edilmek istememesi olabilmektedir. Ayrıca, ulusal sendikaların toplu pazarlık sürecini, yasal mevzuat prosedürleri belirlemektedir. KÇS’lerin bazı maddeleri, yasal mevzuatların dışında kalabilmektedir. Bu durum hukuki bağlıyıcılığı olmamasına ve KÇS’lerin kapsamının daralmasına neden olmaktadır (PETROL-İŞ, 2004:12; Xxxxxxx, 2008:117- 119).
Küresel Çerçeve Sözleşmeleri içerisinde yer alan “sözleşme” ifadesi hukuki bir terim olup akit, mukavele sözcükleri ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Sözleşmeler, iki tarafın hukuki sonuç doğurması amacıyla imzalanan karşılılıklı irade beyanına dayanmaktadır (Gözler, 2013:230). Ancak KÇS’lerin içerisinde “sözleşme” terimi geçmesine rağmen uluslararası alanda herhangi bir hukuki bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu nedenle KÇS’ler tıpkı davranış kodları gibi yumuşak hukuk kuralları içerisine dahil edilmektedir. Yumuşak hukuk kuralları, resmi olmayan süreçlerde ortaya çıkan, herhangi bir bağlayıcılığı bulunmayan ve ahlaki yaptırımları içeren düzenlemelerdir (Kağnıcıoğlu, 2014:384). KÇS’lerin, hukuki yanının zayıf olması nedeniyle yumuşak hukuk kurallarının içerisinde değerlendirilmektedir. Bu durum KÇS’lerin yaptırım gücünün az ya da sınırlı kalmasına neden olmaktadır.
1.4.4. Küresel Çerçeve Sözleşmelerinin Uygulanabilirliği ve Denetim Mekanizması
Literatürde, KÇS’ler uluslararası seviyede ortak tutuma dayalı oluşturulan düzenlemeler olarak görülmektedir. Bu nedenle uluslararası toplu pazarlık formlarının çok yönlü olmasını sağlamaktadır. Ayrıca KÇS’lerin uluslararası endüstri ilişkileri sistemini geliştirdiği ve sağlamlaştırdığı öne sürülmektedir (Papadokis, vd. 2008:81-82). ÇUŞ’ların sayılarının artması nedeniyle ulusal düzeyde endüstri ilişkileri düzeyi sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle kollektif bir tutumla düzenlenen KÇS’ler ulusal düzeyde sınırlandırılan endüstri ilişkileri sistemine katkı sağlamak amacıyla oluşturulmaktadır. Ancak KÇS’ler ulusal sendikaların oluşturduğu toplu iş sözleşmelerinin yerine geçen ulus ötesi anlaşmalar değildir. KÇS ile belirlenen genel çerçevelerin tanınması ve toplu görüşülmesini teşvik edilmektedir (ICFTU, 2001:43). KÇS’ler davranış kodları gibi tek taraflı bildirgeler olmadığından taraflar açısından bir takım zorunluluklar
bulundurmaktadır. Ancak sözleşmelerin yasal bağlayıcılığın bulunmaması, ÇUŞ’ların özellikle tedarik zincirlerinde çalışma standartlarını yerine getirilmemesine neden olmaktadır. Sonuç olarak KÇS’lerinin uygulanmasında ve düzenli bir şekilde yönetilmesinde ulusal sendikalar baş aktördür (Hammer, 2005:15).
KÇS’lerin denetimi ve uygulanması tartışma konularından biridir. Bunun nedeni; sözleşmelerin denetiminin çoğu kez ulusal sendikaların işlevselliğine bırakılmasıdır. KÇS’lerin ihlali durumunda, GUF ve ulusal sendikalar arasındaki bilgi akışı önemlidir. Özellikle KÇS’lerin denetiminde ÇUŞ’ların tedarik zincirlerinde çalışan işçiler sorumludur. Bu nedenle KÇS’lerin denetiminde emek baş aktör konumundadır. İşçilerin örgütlü olduğu sendika merkezleri ile iletişimde bulunması ve ulusal sendikaların da GUF’lar ile iletişim kanallarının sürekli açık olması gerekmektedir. Bu nedenle iletişimde kopukluk yaşanmaması, KÇS’lerin denetimi açısından önemli bir ayrıntıdır (Gürkan, 2012:250). KÇS’lerin denetimi ve uygulanmasının analizi için ulusal ve sınır ötesi sosyal diyaloğun dinamik süreçlerinin anlaşılması gerekmektedir (Bercusson, 2008:32).
Xxxxxxx vd. (2014) yaptıkları araştırmada KÇS’lerin uygulamalarına yönelik güçlü pratikler ortaya konulmuştur. Bu pratikler ağırlıklı olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanılmasıdır. GUF’ların, ÇUŞ’lara yönelik medyatik yayınlarda bulunması, prosedürlerin raporlanması ve ulusal sendikalar ile koordineli bir şekilde sürecin izlenmesi gibi uygulamaları bulunmaktadır. Ayrıca GUF’lar tarafından ÇUŞ’larda ya da tedarik zincirlerinde örgütlü üye sendikalara yönelik eğitim verilmektedir (Xxxxxxx vd., 2014:496). ÇUŞ’lar ise KÇS’lerine yönelik politikaların oluşturulmasında zaman zaman Uluslararası İşverenler Örgütü- International Employer Organization (IOE) ile bilgi alışverişinde bulunmaktadır. KÇS’lerin imzalayıcı tarafı ÇUŞ’lar olmasına rağmen uygulama kısmında genellikle tedarik zincirleri yer almaktadır (Xxxxxxx, vd., 2013:10). ÇUŞ’lar ve tedarik zincirleri arasındaki bilgi ve iletişim akışı da KÇS’lerin uygulanması ve denetiminde önemli bir unsurdur.
Merkez ülkelerde; çevre ülkelere göre sendikal örgütlenmenin fazla olması, KÇS’lerin uygulanabilirliğini etkilemektedir. Merkez ülkelerde KÇS’lerin uygulanabilirliği, çevre ülkelere göre daha başarılıdır. Bunun nedeni tedarik zincilerinin, sendikal örgütlenme oranı düşük olan az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde konumlanmasıdır. KÇS’lerin kapsamında yer alan tedarik zincirlerinde izleme rolü yerel
sendikalara aittir. Aynı zamanda bu yükümlülük ÇUŞ’ların sorumluluğundadır. Örgütsel hiyerarşide üst konumda yer alan ÇUŞ’ların merkezi yönetimi, tedarikçilerin uygulanmasında aktif rol oynaması gerekmektedir. Bilgelendirme toplantıları, tedarikçi ilişkilerin etkin yürütülmesi ve ortakların aktifliği KÇS’lerin uygulanabilirliğini etkilemektedir (Xxxxx, Xxxxxx, vd., 2014:493).
Genel anlamda, KÇS’lerin uygulanabilirliğini etkileyen unsurlar şu şekildedir: Ulusal sendikaların bulunduğu ülkelerdeki sendikalara ve çalışma hayatına yönelik yasal düzenlemeler, ulusal sendikaların örgütsel faaliyetleri, GUF’lar ve ulusal sendikalar arasındaki iletişim ve dayanışma, sendikaların sözleşmelerin uygulanmasındaki izleme ve yönetsel rolü, GUF’ların ve ÇUŞ’ların müzakere süreçleri, uyuşmazlık durumunda etkin iletişimi, ÇUŞ’ların ve tedarik zincirlerinin benimsediği kurumsal politikalar, etkin iletişimi ve KÇS’lerin yükümlülüklerinin bilincinde olması şeklinde sıralanabilmektedir. Ayrıca KÇS’lerin uygulanabilirliği ve denetiminde ise yerel sendikaların güçlü örgütlenme dinamiklerine ihtiyaç duyulmaktadır.
İKİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI SENDİKACILIK VE TÜRKİYE’DE TOPLU PAZARLIĞIN GELİŞİMİ
2.1. Uluslararası Sendikal Hareketin Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi
Uluslararası Sendikal Hareketin doğuşu, ilk işçi sınıfı mücadeleleri ile ilişkilendirilebilir. İngiliz işçi sınıfının mücadelelerinde 27 Mayıs 1832 yılında yayımlanan “Fabrikanın Yankıları” adlı bildiride ilk uluslararası dayanışma niteliğinde girişimler bulunmaktadır. Bununla birlikte 1834’te Genç Avrupa hareketi ve sonrasında 1846 yılında Çartist hareketin teşviki ile Londra’da kurulan Kardeş Demokratlar derneği örnek verilebilmektedir (Işıklı,2003:113). Sonrasında Xxxx’xx çabalarıyla I. Enternasyonal, uluslararası işçi sendikalarının ilk örgütlenmelerini oluşturmaktadır. Bu dönemde yaşanan ekonomik ve siyasi çekişmeler, işçi sınıfının heterojenliği birleşmenin önünde engel teşkil etmiştir. Bu nedenle örgütlenmeler uzun yıllar sürdürelememiştir. II. Xxxxx Xxxxxx sonrasında ise işçi örgütlenmeleri arasındaki siyasi ve ideolojik kutuplaşmalar artmıştır. Anti-kominist çizgide olan sosyal demokrat düşünce bu dönemde Avrupa’da yayılmıştır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından komünist çizgide olan sendikalar güç kaybetmiştir. 1980 sonrası ekonomik, siyasal ve sosyal dönüşüm nedeniyle geleneksel enternasyonal hareket, yeni enternasyonal çizgide gelişmiş, uluslararası sendikalar pragmatik yaklaşımları benimsemiştir. Çalışmanın bu bölümünde uluslararası sendikal örgütlenmenin tarihsel gelişimi incelecektir.
Uluslararası düzeyde işçilerin örgütlenme düşüncesi 00 Xxxxx 0000’xx Xxxxxx’da kurulan I. Enternasyonal (Uluslararası İşçi Derneği-International Workingmen’s Association)’de ilk kez daha belirgin şekilde ortaya çıkmıştır. İngiliz ve Fransız işçilerinin temsilcileri ile kurulan I. Enternasyonal zamanla Avusturya, Belçika, Almanya, İtalya ve ABD’nin sendika temsilcilerinin katılımı ile genişlemiştir. I. Enternasyonal, temelinde Xxxx’xx geliştirdiği tarihsel maddeci yaklaşıma dayanmaktadır. Buna göre işçi sınıfı devrimci olarak görülmektedir. Bu yaklaşım sendikaları gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde işçiler için önemli bir mücadele aracı olarak görmektedir. Xxxx, bütün ülkelerde kurulan sendikaların desteklenmesi ve birleşmesi düşüncesindedir. Bu nedenle farklı ülkelerde bulunan ulusal sendikaların
rekabetten kaçınmaları gerektiğini ileri sürmektedir (Erdoğdu , 2006:86; Işıklı ,2003: 114). Geleneksel Enternasyonal hareket, Kıta Avrupa ülkelerinde başlayan devrimci grev dalgalarının etkisi ile başlamıştır. Etkili grevler nedeniyle denizaşırı ülkelerden getirilen ucuz işgücünün grevler sırasında grev kırıcı olarak kullanılmasının ardından tepkiler artmıştır (Munck, 2003:165-167). Xxxx ve Xxxxxx’xx “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin”sloganının ardından I.Enternasyonal’in genel tüzüğünde siyasal eylem çağrısında bulunulmuştur. Bu tüzükte, işçiler için siyasal eylemin gerekliliğini vurgulanmıştır (Xxxx ve Xxxxxx, 2020:110; Işıklı,2005: 404).
Xxxx ve Xxxxxx’xx geliştirdikleri görüş ve fikirlerde ploterya ve işçi sınıfının kollektif etkileri ağır basmakta ve güçlü mücadelelere vurgu yapmaktadır. Ancak Kuzey ülkelerinde başlayan Enternasyonal hareket, ulus-devletçi çizgide ortaya çıkmıştır (Muck , 2003:164; XxxxXxxx, 1988:8; Hyman, 2005:137). Xxxxxxx’x (1988) göre ulus devletler arasında çıkan savaşlar enternasyonal hareketleri etkilemiştir. Örneğin, 1870-1871 yılları arası Fransız-Alman savaşları işçi sınıfının enternasyonalizmi etkilemiş, ulus çıkarlarının açıkça dramatize edildiğini vurgulanmıştır (Hosbawn, 1988:4). Ulus devletler arasında yaşanan çatışmaların işçi sınıfını etkilemesi, milliyetçi duyguların enternasyonal hareket karşısında ağır basmasına neden olmuştur. I. Enternasyonal içerisinde bulunan farklı görüşlerin fikir ayrılıklarının ortaya çıkması hareketi olumsuz etkilemiştir. Özellikle sendikaların siyasal eylemde nerede konumlanması gerektiği sorgulanmıştır. Bununla birlikte Xxxxxistlere karşı anarşist muhalefin artması, anarşizm düşüncesini savunan Xxxxxxxx’xx ihraç edilmesi ve örgütün merkezinin ABD’ye taşınması sonrasında örgütün kısa sürede dağılmasına neden olmuştur. I. Enternasyonal politik yönüyle, siyasal partileri etkilemesi nedeniyle kendisinden sonra gelen uluslararası sendikalardan ayrılan en önemli özelliktir çünkü daha sonrasında kurulan uluslararası sendikalar ise tam tersine siyasal partilerin etkisi altında kalmıştır (Erdoğdu, 2006:166-167; Işıklı, 2005: 408).
Xxxx’xx ölümü sonrasında 1876’lı yıllarda Marxsizm’in savunucularından Xxxxxx I. Enternasyonal hareketi devam ettirme çabasına girmiş, ancak başarılı olamamıştır. Bu nedenle II. Enternasyonal 1889 yılında Almanya, İsveç, Avusturya, İngiltere, Belçika ve Hollanda’daki sosyalist parti ve örgütlerinin öncülüğünde kurulmuştur (Erdoğdu, 2006:171; Munck, 2003:168). II. Enternasyonal ilk toplantılarında işçi sınıfına yönelik 1 Mayıs’ı evrensel bir gün olarak kabul etmiştir. Bununla birlikte işçi sınıfının; genel grev, siyasal eylem ve parlamenter mücadele
yönetemlerini hedeflemiş ve bunlara yönelik kararlar alınmıştır (Ünal, 1999: 12-13). Bununla birlikte 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmaması, günlük 8 saatlik çalışma süresi, kadınların gece çalıştırılmasının yasaklanması gibi talepleri bulunan II.Enternasyonal hareketinde büyük ölçüde sosyalist düşünce hakimdir. Ancak sosyal devrim ve sosyal reform gibi politik tartışmalar, marksist siyasal eylemi devam ettirmek isteyenler ve sosyal demokrasiyi savunanlar arasında tartışılan temel konular arasında yer almıştır (Erdoğdu, 2006:171-172). Bu ideolojik fikir ve düşünce ayrılıklarının işçilerin enternasyonal hareketini olumsuz etkilediği, uluslararası örgütlerin dağılmasına ve güç kaybetmesine neden olduğu görülmüştür. Yaşanılan fikir ayrılıkları ve I. Xxxxx Xxxxxx nedeniyle işçi sınıfı içerisinde milliyetçi duyguların artması ve işçi sınıfının, ulusal çıkarlarının ön planda tutulması nedeniyle II. Enternasyonal Hareketin 1915 yılında son toplantısının yapılmasına yol açmıştır (Ünal , 1999:13).
II. Enternasyonal hareketin devam ettiği sırada 1890’lı yıllarda aynı işkolu ve sanayi alanında faaliyet gösteren sendikaların birleştiği görülmüştür (Munck , 1995:318; Ünal, 1999:13). Bu amaçla Ulusal Sendika Merkezleri Uluslararası Sekreterliği- International Secretariat of National Trade Union Centres (ISNTUC) 0000’xx Xxxxxxxxx’da kurulmuştur. Kuruluş amaçlarından biri sendika merkezleri arasında haberleşme ve bilgi akışını sağlamaktır. Fakat uluslararası sekreterlikler ‘’posta kutusu’’ niteliğinden öteye gidememiş, uluslararası dayanışmaya önemli katkılarda bulunamamıştır (Işıklı , 2003:117-118, Xxxxxxx, 2020:11). Fakat, aynı işkolu ve sanayi alanında faaliyet gösteren sendikaların üye olduğu uluslararası iş kolu federasyonlarının kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Diğer taraftan, ISNTUC’un mali kaynağını, Alman sendikalardan almaktaydı. Bunun nedeni, Alman sendikaların üye sayısı ve maddi güç bakımından baskın olmasından kaynaklanmaktadır. Xxxxxx’xx seçimleri kazanması ve Alman sendikalarını ortadan kaldırmaya yönelik saldırıların artması, uluslararası sendikal hareketi olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle örgütün merkezi Berlin’den Paris’e taşınmıştır. II.Xxxxx xxxxxx sonrasında 1945 yılında toplanan kongre ile örgütün feshi kararlaştırılmıştır (Işıklı ,2003:121-122; Erdoğdu ,2006:178).
Mesleki alanda ilk birleşmeler ise Paris’de 1889 yılında gerçekleşen meslek sekreterliklerinin ilki olan Uluslararası Çizme ve Ayakkabı Federasyonlarıdır. 1895- 1896 yılına gelindiğinde yaşanan ekonomik krizlerin geleneksel meslekleri etkilemesi nedeniyle, mesleksel nitelikli örgütlenmelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle mesleki alanda grev yapan işçilerin ulusal sınırları aşması ve sektörel çıkarların korunması
amacıyla ITS kurulmuştur (Munck, 2003:167; Erdoğdu,2006:168; Uçkan, 2014:112; Windmuller vd., 2014:76). ITS’lerin büyük çoğunluğu uzun dönemde sosyalist eğilimlere yönelik amaç taşımaktadır. Ancak ITS’ler, aynı işkolunda çalışan işçilerin hak ve çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, haberleşmeyi sağlamaları ve grev kırıcıları engellemeyi amaçlayan pratik uygulamaları nedeniyle siyasal ve politik nitelikte değil, daha çok endüstriyel bir temele dayanmaktadır (Erdoğdu, 2006:169-170; Ünal, 1999: 12). Mesleksel ve endüstriyel amaçlar doğrultusunda kurulan işkolu sekreterlikleri, meslek sendikalarının uluslararası düzeyde örgütlenmeleridir.
Waterman (2001)’a göre ITS, çıkmazda olan geleneksel eski enternasyonal harekete yeni bir unsur olarak eklenmiştir (Waterman, 2001:315). Bunun nedeni Dünya savaşları nedeniyle çıkmazda olan II. Enternasyonal harekete alternatif olarak ortaya çıkmasıdır. ITS’ler, günümüzdeki Küresel Sendika Federasyonlarının temelini oluşturmaktadır. ITS’lerin büyük çoğunluğunun faaliyetleri bu dönemde, işçiler arasındaki koordinasyonları sağlamak, ulusal sendikalar arasındaki bilgi alışverişinde bulunmak ve uluslararası grevler düzenlenmektir (Munck, 1995: 318). Uluslararası İşkolu Sekreterlikleri (ITS), Copenhagen (1901), Stuttgart (1902) ve Dublin (1903) konferanslarından sonrasında uluslararası sendika sekreterliği olarak adlandırıldı. 1913 yılına gelindiğinde ise Uluslararası İşçi Sendikaları Federasyonları-International Federation of Trade Union (IFTU) ismini almıştır (Windmuller, vd. 2014:76, Işıklı, 2003:117, Hyman , 2005:139).
ITS’lerin, IFTU ismini almasının ardından I. Xxxxx xxxxxx çıkmıştır. Bu dönemde IFTU, savaşın çıkmaması için mücadele etmişse de başarılı olamamıştır. IFTU, Batı Avrupa ülkelerinde ilerleyen Faşizme karşı kitlesel gösteriler düzenlemiş, uluslararası silahsızlanma konferansında bir miting düzenlemiştir. Ancak bu girişimleri başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Diğer taraftan, savaş yılları sırasında sendikalar arasındaki ayrışmalara karşı çeşitli sendika temsilcileri tarafından konferans ve toplantı önerilerinde bulunulmuştur (Ünal, 1999:19; Işıklı: 2003: 119; Erdoğdu, 2006:194). Bu bağlamda çeşitli ülkelerdeki sendika temsilcilerinin girişimleri neticesinde 1919 yılında Amsterdam’da gerçekleşen kongre ile IFTU’nun yeniden kurulması kararlaştırılmıştır (Hyman, 2005:140; Windmuller vd.,2014: 76). IFTU’nun tüzüğünde; ulusal ve uluslararası sendikal hareketin geliştirilmesi, iş mevzuatlarının düzenlenmesi, işçilerin eğitimi gibi ifadeler yer almaktadır. IFTU, Avrupa merkezli kurulması nedeniyle sosyal demokrat çizgide faaliyetlerini sürdürmüştür. IFTU’nun üye sayısına bakıldığında ise
II.Xxxxx Xxxxxx öncesinde 24 milyon üyesi bulunmaktadır (Eliaçık, 2020:11; Işıklı, 2003:120).
I.Xxxxx xxxxxx sonrası dönemde IFTU, ulusal düzeyde işçilere yönelik kazanımları sosyal devlet arayıcılığıyla elde edeceği düşüncesinde olmuş, sendikal hak ve özgürlüklerin üzerinde durmuştur. Bu nedenle IFTU, Uluslararası Çalışma Parlementosu aracılığıyla uluslararası sosyal reformist düzeyde hak taleplerini elde edeceğini ön görmüştür (Erdoğdu, 2006: 183). İki kutuplu bir Dünya görüşünün hakim olduğu bu dönemde, IFTU’nun reformist düzeydeki faaliyetleri nedeniyle fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Ayrıca Amerikan Emek Federasyonu- The American Federation of Labor (AFL)’nun IFTU’ya katılması ve Fransız sendikaların faaliyetleri nedeniyle IFTU içerisinde görüş ayrılılıkları derinleşmiş ve bunun sonucunda IFTU 1945 yılında feshedilmiştir (Işıklı, 2003:119; Eliaçık, 2020:11; Uçkan, 2014:113).
IFTU’nun kurulduğu yıllarda ise diğer taraftan II.Enternasyonal hareketin “milliyetçi şovenizm” akımı nedeniyle son bulmasının ardından 1919 yılında “Komünist Enternasyonal” olarak adlandırılan III. Enternasyonal hareketi ortaya çıkmıştır. İkinci kongreleri sonrasında Xxxxx’xx “proleter enternasyonalizm’’ ilkesi benimsenmiştir. Uluslararası işçi kolları kurulmuş, ulusal sendikalar bu kola bağlanmıştır. III. Enternasyonal harekete göre en gelişmiş ülke Sovyetler Birliği’dir. Xxxxx’xx ölümünün ardından Xxxxxx, III. Enternasyonalizmi dış politika aracı olarak kullanmıştır. III.Enternasyonal’in iş kolu olarak Kızıl İşçi Enternasyonali- Red International Labour Unions (RILU) kurulmuştur. (Munck, 2003:168).
1914’ten 1939 yılları arasında iki yeni örgütlenme; RILU ya da diğer bir ismiyle Profintern, Moskova’da ve Uluslararası Hristiyan Sendikaları Federasyonları- International Federation Xxxxxxxxx Trade Union (IFCTU) Zürih’de kurulmuştur (Windmuller vd., 2014:77). RILU Dünya’daki komünist işçilerin örgütlenmesi amacıyla
III. Enternasyonal’in hemen ardından 1920 yılında kurulmuştur. Kurucu üyelerinin arasında Sovyet Sendikalarının ağırlığı daha fazladır. Bu nedenle Komünist parti ile yakın ilişkilerde bulunulmuştur. İlk kurulduğu dönemde üyelerinin üçte ikisi Sovyet sendikalarından oluşurken zamanla Çin, Avusturya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Norveç ve Finlandiya sendikaları da katılmıştır. RILU, özellikle reformist çizgide olan IFCTU ve IFTU’ya karşı sert muhalefette bulunmuştur. RILU’nun 1935 yılında faaliyetlerine son verilmiş, 1943 yılında ise Xxxxxx tarafından dağıtılmıştır (Windmuller vd., 2014:77;
Ünal, 1999:23-24). IFCTU ise kilisenin sosyal doktrinleri ışığında kurulmuştur. Papa Leon’un işçiler için adil ücret buyruğu doğrultusunda Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, Rusya, İtalya, İsveç ve İsviçre’de bulunan Hristiyan Sendikaları biraraya gelerek 1908 yılında Zürih’te Hristiyan Sendikaları sekreterliğini kurmuşlardır. Sonrasında 1920’de ise düzenlenen kongre ile IFCTU kurmuşlardır. Bununla birlikte IFCTU, Kapitalizm ve Marksist sosyalizme karşı çıkmıştır. Bu nedenle, RILU’nun komünist faaliyetlerine sert çıkmış, muhalefet oluşturmuştur (Işıklı, 2003: 122-125).
Tam olarak bir fikir birliği olmamakla birlikte soğuk savaş döneminin Xxxxxx Xxxxxx’xxx başladığı 1947 yılı ile başladığı ve 1989 yılında Doğu Avrupa’da komünizme dayalı rejimlerin yıkıldığı ve 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile sona erdiği kabul edilmektedir. Önemli siyasi çalkantıların ve jeopolitik sorunların yaşandığı iki kutuplu bu dönemde, ideolojik ayrılıklar uluslararası sendikal hareketlerin gelişimini de etkilemiştir.
Dünya Sendikalar Federasyonu (World Federation of Trade Union-WFTU), İngiliz sendikaları ve Sovyet sendikaların bir araya gelmesi ve Fransız Genel Emek Konfederasyonu- General Confederation of Labour (CGT) katılımı ile 1945 yılında Paris konferansında kurulmuştur. Kongrede XXX’xxx girişimleri bulunmaktadır. Bununla birlikte on yedi işkolunda örgütlü ITS temsilcileri kongrede bulunmuştur. WFTU’nun tüzüğünde yer alan ilkeler arasında; din, dil, ırk ayrımı yapılmadan bütün işçilerin uluslararası sendikalarda yer alması, faşizme ve savaşlara karşı çıkılması gibi unsurlar yer almaktadır. WFTU, Komünist ve Anti-Komünist sendikaları bir araya getirmiştir. Farklı ideolojilerde örgütlü sendikaların bir arada bulunması fikir ayrılıklarına neden olmuştur. Örneğin; Xxxxxxxx Planı sonrasında görüş ayrılıkları derinleşmiştir. İngiliz Sendikalar Konfederasyon (Trade Union Congress-TUC)’u Xxxxxxxx Planını savunurken, CGT Xxxxxxxx planına şiddetle karşı çıkmıştır. Bu nedenle WFTU’dan ayrılan sendikalar ile AFL, Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu- International Confederation of Free Trade Union (ICFTU) kurmuştur (Munck, 2003:171; Işıklı, 2003: 131-133; Xxxxxxxxxx, vd. 2014:77-78; Xxxxx,
1996:148).
WFTU, soğuk savaş döneminde ICFTU ile rekabete girmiştir. Sovyet sendikaların etksinde olan WFTU’nun Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından
etkisinin azaldığı görülmektedir. WFTU, günümüzde halen varlığını korumakta ve aynı zamanda işkolu esasına dayalı enternasyonalleri bulunmaktadır.
• Banka, Sigorta ve Finans- Banks Insurance& Financial Unions (BIFU)
• İnşaat, Ağaç ve Yapı Malzemeleri Sanayisi- Construction, Wood and Building Materials Industries (UITBB)
• Otel ve Turizm- Hotel Tourism (HOTOUR)
• Kimya, Enerji, Metal, Petrol ve Yardımcı Endüstriler- Chemical, Energy, Metal, Oil and Allied Industries (CHEMISTRY-ENERGY)
• Madencilik, Metalurji ve Metal Endüstrisi- Mining, Metallurgy and the Metal Industries (TUIMMM)
• Xxxx Xxxxxxxxxx ve Yardımcı Hizmetler- Public Services& Allied Workers (PS)
• Dünya Öğretmenler Sendikaları Federasyonları- World Federation of Teachers Unions (FISE)
• Taşımacılık- Transport (TUI TRANSPORT)
• Emekliler- Pensioners (PYJ)
• Tekstil Hazır Giyim- Textile, Garment, Leather (TEXGAL).
Soğuk savaş döneminde yaşanan ideolojik ayrımlar, ICFTU’nun kuruluşunda etkili oluşmuştur. İngiliz ve Fransız Sendikalarının, Amerikan Sendikalarına çağrıları üzerine ortak girişimleri sonucunda 1949’da Londra’da Anti-Komünist çizgide kurulmuştur. Bu kongrede, 53 ülkeden 59 sendika merkezi ve aynı zamanda 28 farklı ulusal ve uluslararası sendikaların katılımı sağlanmış, 48 milyon işçiyi 261 delege temsil etmiştir. Kuruluşunda etkili olan ABD ve İngiliz sendikaların yürüttükleri politikalar ICFTU’ya yansımıştır. Bazı dönemlerde İngiliz ve Amerikan sendikalarının hükümetlerinin çıkar ve çıkar uyuşmazlıklarını sendika merkezleri aracılığıyla ICFTU’nun yürüttüğü politikalara etkilediği görülmektedir. Diğer taraftan, Yeni Enternasyonalizm’in temsilcisi olan ICFTU’nun asıl amacı komünizme karşı mücadele ve anti-komünist bir tavır ortaya koymaktır (Erdoğdu,2006:216; Işıklı, 2003:138-140; Xxxxx, 1996:150).
Kuruluş yıllarında 48 milyon üyeye sahip ICFTU’nun, 1979 yılında üye sayısı 67 milyona çıkmıştır. ICFTU’nun Güneyde sendikal emperyalizm yaklaşımı ile gelişme gösterdiğini ileri sürmüştür (Munck, 2003:171). ICFTU 1990’lı yıllarda küreselleşmeye sosyal bir boyut kazandırılması hedefinde işverenler, hükümetler ve uluslararası
kuruluşlar ile politikalar yürütmüştür. ICFTU, bu dönemde küreselleşmeye insani yüz kazandırılması mücadelesine girmiş, küresel piyasaların ortadan kalkması yerine düzenlenmesi ve değişimin birer parçası olarak sendikal stratejilerin belirlenmesi gerektiğini savunmuştur. ICFTU’nun küresel sendikal stratejileri arasında Demokrasinin yaygınlaşması, sendikal hakların ve temel çalışma standartlarının olanak sağlanması, çocuk işçiliği, zorla çalıştırma ve ayrımcılığa karşı mücadele, ÇUŞ’lara yönelik sosyal hüküm içeren düzenlemelerin yapılması, ÇUŞ’lar ile diyaoloğun geliştirilmesi ve uluslararası sendikal kampanyalar düzenlenmesi, davranış kodlarının yaygınlaşması yer almaktadır (Işıklı, 2003:143-145).
ICFTU, bu dönemde yeni entarnasyonalizmin savunuculuğunu üstlenmiştir. Yeni Enternasyonalizm’e göre sosyal diyoloğun ve uzlaşmacı tavrının geliştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte ICFTU, uluslarası alanda GUF’ların desteğini alarak ÇUŞ’lara karşı kampanyalar yürütmektedir. Bu kampanyalar, sosyal anlaşma niteliğinde ve reformist tutuma sahip katılımcı yaklaşımlar ile yürütülmektedir. Hodsinkon (2005)’a göre bu kampanyalar yürütülürken uluslararası alanda hükümetler ve uluslararası kuruluşlarda ICFTU’nun elit seviyede kalan diplomatik lobicilik yaptığını ileri sürmektedir. ‘’ICFTU ailesi’’ olarak adlandırdığı, yeni enternasyonalin savunuculuğunu yapan GUF’lar diplomatik lobicilik faaliyetinde bulunmaktadır. Aynı zamanda ICFTU, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki sendikalar ile güçlü ilişkiler kurmaktadır. Bu nedenle yürüttüğü politikalar üzerinde fazlasıyla Batı ve Kuzey Amerika sendikalarının finansal ve politik ağırlığı bulunmaktadır (Xxxxxxxxx, 2005: 43).
1908 yılında Zürih’te kurularak. Hristiyan sendikalarını tek çatı altında toplayan IFCTU, II. Xxxxx Xxxxxx sonrasında Uluslararası Hristiyan Sendikalar Konfederasyonu olarak isim değiştirilmiştir. Örgütün ismi 1968’de Dünya Emek Konfederasyonu-World Confederation of Labour (WCL), olarak değiştirilmiştir (Koç ,2000:14). Hristiyan sendikacılığı, II. Xxxxx xxxxxx sonrasında işçilere yönelik sosyal devlet uygulamalarını benimsemiştir. Bununla birlikte Marhsall planını onaylamış ve dini değerler ile komünizmle mücadele etmiştir. WCL ismini aldıktan sonra ise Üçüncü Dünya ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmuştur. Diğer taraftan; Göçmen işçilere yönelik WCL, Avrupa’da yaşayan Türk ve Müslüman göçmen işçileri hristiyan sendika merkezlerinde örgütlemiştir. Sendikaların laikleşme sürecine girmesiyle savaş sonrasında Hristiyan sendikacılığının etkisi azalmış ve bazı sendikalarda kopmalar yaşanmıştır. Örneğin,
Fransız Demokratik İş Konfederasyonu- French Democratic Confederation of Labour (CFDT) WCL’den ayrılarak ICFTU’ya katılmıştır. Bu çözülmeler sonrasında WCL, üye ve güç kaybetmiştir (Işıklı, 2003:148-151). Uluslararası sendikal hareket içinde azınlıkta kalan WCL, 2000’li yıllarda ICFTU ile birleşerek Uluslararası İşçi Sendikalar Konfederasyonu (International Trade Union Confederation-ITUC) kurmuştur.WCL, Yeni enternasyonal harekette ITUC’a dahil olarak yer almıştır.
2.2. Yeni Enternasyonalizm: Küreselleşme Sonrasında Uluslararası Sendikacılık
Küreselleşme süreci ile finansal sermayenin serbestleşmesi, ÇUŞ’ların işgücü maliyetlerinin düşük olduğu bölgelerde üretim yapması, sendikal hak ve özgürlüklerinde yaşanan gerileme gibi sonuçların ortaya çıkması uluslararası sendikaların geleneksel enternasyonal harekette mücadele etmesini sınırlamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından sendikalar arasındaki keskin ideolojik ayrımlar yerini birleşmelere bırakmıştır. Yeni Enternasyonalizm’in ortaya çıkmasında, endüstriyel-ulusal-geleneksel sendikaların zayıflaması gibi nedenler bulunmaktadır. Bununla birlikte uluslararası sendikal hareket, küreselleşme sürecinin olumsuz sonuçlarına yönelik alternatif mücadele yöntemleri geliştirmiştir. 2000’li yıllarda küreselleşmenin oluşturduğu sorunlara karşı WCL ve ICFTU ile ulusal sendikalar ortak hareket etme kararı almış ve birleşmeler gerçekleşmiştir. Bu birleşmeler sonrasında yeni enternasyonalizmde reformist sendikalar söz sahibi olmuştur. Yeni Enternasyonalizm söylemi, küreselleşmeyi tam olarak reddetmemekle birlikte ortaya çıkan sorunlara karşı uluslararası dayanışma ile mücadele edilebileceğini savunmaktadır. WCL ve ICFTU’nun birleşimi ile kurulan ITUC, yeni enternasyonalizm söylemini vurgulamaktadır (Güler, 2014:133-135). ÇUŞ’ların sayılarının artması sonrasında ICFTU ve ITS’lerin sosyal diyaloğu geliştirmek amacıyla uzlaşmacı tavrı yeni enternasyonalizmde uluslararası sendikalar tarafından sürdürülmüştür.
Yeni Enternasyonalizmi savunan reformist sendikalar, uluslararası kuruluşlar ile yakın ilişkiler kurmuştur. Bu bağlamda küreselleşme sonrasında ortaya çıkan sorunlara karşı demokratik sınırlar içerisinde çözüm üretilmesi hedeflenmiştir. Waterman (2013), uluslararası sendikaların yeni enternasyonal söylemi ile devlet organları içerisinde lobicilik faaliyetleri doğrultusunda problemlerin çözülmesini öngörmektedir. Bu
bağlamda yeni enternasyonal harekette, sosyal sendikacılık anlayışı hakimdir. Sosyal problemlerin (çevresel problemler, kadınlara yönelik ayrımcılık vb.) çözümünde diyalog ve yeni stratejilerin geliştirilmesi, eğitim hayatında etkili olan yeni teknolojilerin ve eğitim politikaları üzerinde sendikaların kontrolünde gerçekleşmesi gibi yeni enternasyonal hareketin özelliklerindendir. Bununla birlikte hiyerarşik ve teokratik çalışma ilişkilerine karşı sendikaların mücadele etmesi, çalışma saatlerin azaltılması, serbest zaman faaliyetlerinin arttırılması, çevreye uygun üretimin gerçekleşmesi, yeni çalışma biçimlerinin düzenlenmesinde sendikaların söz hakkı olması yeni enternasyonalin uygulamaları araında yer almaktadır. Aynı zamanda sendikal örgütlenmeler içerisinde bulunamayanlara yönelik (ev hizmetlerinde çalışanlar, çifçiler, beyaz yakalılar vb.) sınıfsal kotegorilerinde içinde bulunduğu sosyal sendikacılık anlayışını geliştirilmiştir (Waterman, 2001:313-316). Diğer taraftan Hyman (2005) ise yeni enternasyonalizimde uluslararası sendikaların üstlendiği diplomat modelin uydurulmuş ve hayal ürünü olduğunu ileri sürmektedir. Bunun nedeni olarak, bu modelin küreselleşme sonrasında ortaya çıkan sorunlara ilişkin etkili çözüm üretilemeyeceğini savunmaktadır. Örneğin; uluslararası sendikalar, yeni enternasyonalizmde sosyal demokrat vizyonunda kurulan ILO’yu bir fırsat niteliğinde görmektedir. Bunun nedeni ise ILO, çalışma hayatına ilişkin sorunları hükümetlerarası düzenlemeler (diplomat model) ile çözülmesine katkı sağlamaktadır (Hyman, 2005:146). Yeni Enternasyonal harekette söz sahibi olan ve savunuculuğunu üstlenen ise ITUC’dur. Uluslararası kuruluşlarla yakın ilişkiler kurularak sorunların çözümüne odaklanılmıştır. ITUC, reformist kimliğinde yeni enternasyonal hareketin içerisinde yer almaktadır.
2.2.1. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu
2000’li yıllara gelindiğinde küreselleşme ile ilgili sorunların derinleşmesi, sendikaların birleşmesini zorunlu kılmıştır. Küreselleşme süreci sonrasında Ulus Devletlerin ve ÇUŞ’ların işgücü piyasalarındaki olumsuz uygulamaları sendikaların birleşmelerine neden oluşturmaktadır. Sermayenin uluslararası serbest dolaşımı, ulus sınırları içerisinde kalan sendikal ve toplu pazarlık haklarını olumsuz etkilemiştir. Sendikaların küreselleşme süreci boyunca güç kaybetmesi, işçi sınıfının haklarının gerilemesine neden olmuştur. Bu nedenle sendikalar, krizden çıkmak amacıyla uluslararası düzeyde birleşmiştir. ICFTU ve WCL ile çeşitli bağımsız sendika
merkezleri bir araya gelerek 2006 yılında ITUC’un kuruluşu için resmi görüşmeler başlatmıştır (Uçkan, 2014:133). ITUC, 153 ülkeden katılan 304 ulusal konfederasyonun 168 üyesini temsil eden uluslararası bir konfederasyon olarak kurulmuştur. 1-3 Kasım 2006 yılında Viyana’da kurulan ITUC’un yeni enternasyonalizmin savunduğu demokrasi, dayanışma ve eşitlik gibi temel amaçları bulunmaktadır (ITUC, 2006:1). ITUC’un temel misyonu; sendikalar arasında uluslararası iş birliğini sağlamak, küresel kampanyalar düzenlemek, uluslararası kurum ve kuruluşlarda işçilerin hak ve çıkarlarını savunmaktır (ITUC, 2006). Yeni enternasyonal hareketin amaçları ile ITUC’un temel misyonu örtüşmektedir. Bu nedenle ITUC, yeni enternasyonal hareketin savunuculuğunu yapmaktadır.
Kuruluş kongrelerinden itibaren ITUC, evrensel insan hakları koşullarını sağlama, yoksulluk, baskı, sömürü ve eşitsizliğe karşı mücadele görevini üstlenmektedir. ITUC bu görevleri yerine getirirxxx XXX’xxx ile iş birliği içinde olacağını bildirmiştir. Ayrıca bununla birlikte Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü Sendikalar Danışma Komitesi- Trade Union Advisory Committee to the OECD (OECD-TUAC) ve Küresel Sendikalar Konseyi- Global Trade Union Council (CGU) ile dayanışma ve ortak çalışmalar içerisinde bulunacağını kongrelerinde duyurmuştur. ITUC tarafından küreselleşme süreci ile çalışma biçimlerinin değişimini tanınmış ve uluslararası sendikaların yeni çalışma biçimlerine uyarlanmasını zorunlu olarak görülmüştür. Ayrıca kongrede küreselleşme sürecinden dolayı hükümetlerin ve IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi uluslararası kurumlara karşı zorunlu reformların gerekliliği vurgulanmıştır. Bu örgütlerin aynı zamanda temel insan haklarını finansal küresel düzende tanınması gerektiği kongredeki bildiride yer almaktadır. Hükümetlerin demokratik hakların ciddi bir şekilde sağlama zorunluluğu ve görevi olduğu vurgulanmaktadır (ITUC, 2006:1-3). Günümüzde ise uluslararası kamuoyunda başlattığı ‘’Yeni sosyal sözleşme-New social contract’’ ile küresel ekonomi modelinin, çalışanlar üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar üzerinde durmuş ve yeni bir sosyal anlaşmanın gerekliliğini vurgulamıştır. Bununla birlikte Dünya 20 yıl öncesine göre daha zengin olduğu ancak bireylerin %70’nin evrensel sosyal korumadan mahrum bırakıldığı, çalışanların %84’nün asgari ücretti yoksulluk düzeyinde olduğu ve ülkelerin
%81’inin toplu pazarlık hakkı ihlallerine göz yumduğu ITUC tarafından ileri sürülmektedir. Bu olumsuz tablonun çözümü olarak Yeni bir sosyal anlaşmanın düzenlenmesi ITUC’un hedeflerinden biridir (ITUC, 2006).
Kendi örgütsel bünyesi içerisinde ITUC’un kıtasal ve bölgesel örgütlenmeleri şu şekildedir:
• ITUC-PERC: ITUC Tüm Avrupa Bölge Konseyi (Avrupa)
• TUCA: Amerika Kıtası Sendikalar Konfederasyonu (ABD)
• ATUC: Arap Sendikaları Konfederasyonu (Ortadoğu)
• ITUC-AFRICA: ITUC Afrika Bölge Örgütü (Afrika)
• ITUC AP: ITUC Asya Pasifik (Asya) bulunmaktadır.
ITUC’un bölgesel ve kıtasal örgütlenmelerinin amacı ulusal sendikalar ile güçlü iş birliği ve dayanışmaların kurulmasıdır. Bu bağlamda ulusal sendikaların temsili amacıyla uluslararası kurum ve kuruluşlarda önemli görevler üstlenmiştir. Örneğin; ITUC, ILO’nun üç taraflı temsili (işçi-işveren-devlet) ilkesine göre küresel işçi sınıfının temsiliyetini üstlenmektedir. ITUC, ILO açısından Dünya çapında çalışan insanların sosyal katılımını, bir avantaj olarak görmekte ve üç taraflı ilkeyi savunmaktadır. Ayrıca ITUC, sosyal diyaloğun geliştirilmesi, tam istihdam politikaların uygulanmasında ILO çalışma standartlarını bir avantaj olarak görmektedir. Bu nedenle ILO tarafından tavsiye ve sözleşmelerinde düzenlediği İnsana Yakışır Uygun İş (Decent Work Agenda)’i desteklemektedir. ILO ile yakın ilişkiler kurulduğunun en önemli göstergesi, ICFTU ve ITUC genel sekterliği yapan Xxx Xxxxx, 2012 yılında ILO genel direktör görevine seçilmiştir. ILO’nun işçi sendikalarından seçime katılıp, göreve gelen ilk direktörüdür (Eliaçık, 2020:18). Xxx Xxxxx’xx görevden ayrılmasının ardından ITUC’un ilk kadın genel sekreteri Xxxxxx Xxxxxx seçilmiştir. ITUC’un ilk kadın genel sekreterin göreve başlamasından bu yana kadınlara yönelik önemli sosyal politika uygulamalarına yer vermiştir. Örneğin son beş yılda kadınların sendika yönetimlerindeki temsilyet oranı
%6’dan % 30’a ulaşmıştır. Küresel ekonomide kadınların %40’ı enformel sektörde çalışmaktadır. ITUC, enformel sektörde örgütlenmenin önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle ITUC, ILO ev işleri sözleşmelerini hazırlamış ve ev işçileri uluslararası sendikası kurulmuştur (Eliaçık, 2020:17). Yine ITUC; kadın ve erkeklere yönelik çalışma yaşamında şiddetin önlemesi amacıyla 190 sayılı sözleşmenin hazırlanmasında katkı sağlamış ve sözleşmeyi desteklemiştir.
Küreselleşme süreci ile ulusal sendikaların güç kaybetmesi nedeniyle ITUC, alternatif çözüm yolları geliştirmiştir. Ulusal sendikaların örgütlendiği uluslararası
sendikaların politika ve sendikal stratejilerini ITUC, bildirgeler aracılığıyla açıklamıştır. Ayrıca; kurumsal düzeyde CGU kurulması, GUF’lar ile oluşturulan politika ve stratejilerinin yürütülmesinde katkı sağlamıştır. GUF’ların ITUC genel konseyinde oy hakkının bulunmamasına rağmen temsiliyeti bulunmaktadır. ITUC ile yakın ilişkiler kuran GUF’lar ortak kampanyalar ve yeni sendikal stratejiler geliştirmektedir (Uçkan, 2014:146-147).
2.2.2. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu
İkinci Xxxxx Xxxxxx’nın sonlarında, yalnız iki uluslararası sendika federasyonu bulunmaktaydı. IFCTU 1920’de, 1945 yılında ise WFTU kurulmuştur. Her iki federasyonun kuruluşunda görüş ve fikir farklılıkları vardı. IFCTU Hristiyan sendikacılık anlayışında oluşturulurken WFTU ise farklı sosyal sistemlere olan bağlılıklara bakılmaksızın tüm sendikaları temsil etmekteydi. ETUC’un kuruluşu, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKTC) (1948)’nin kuruluşuna dayanmaktadır. Avrupa bütünleşmesindeki yaşanan değişim ve dönüşüm Avrupa’daki sendikal yapılanmanın da değişmesine neden olmuştur. 1950 yılında ise ICFTU’nun ilk bölgesel organizasyonu olarak ERO (ICFTU-ERO) kurulmuştur. ERO 1950 yılında ICFTU’nun ilk bölgesel örgütü olmuştur, özellikle Avrupa uluslarının bütünlüğünü ve Avrupa sendikalarının sesi olmak ilk hedeflerinden biridir (Baum, 2001: 325).
ICFTU’ya bağlı Fransa, Belçika, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’nın aralarında bulunduğu 21 üye devlet, yirmi birler komitesini kurmuş ve ERO 1952 yılında temsili fonksiyonunu bu yeni oluşuma devretmiştir. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)- European Economic Community (EEC) (1957) ve Avrupa Serbest Ticaret Birliği -The European Free Trade Association (EFTA) (1960) kuruluşu sendikaları da etkilemiştir. EEC ülkeleri ICFTU’nun Avrupa kökenli sendikaları ve yirmi birler 1958 yılında ile Avrupa Sendikalar Sekreterliğini-European Trade Union Secretariat (ETUS), oluşturulmuştur. ETUS yirmi birler komitesinin takipçisi olarak ICFTU’nun en önemli temsilcisi haline gelmiştir. 1969 yılında ERO (ICFTU-ERO) dağılmış ve yirmi birler komitesi ETUS’un bünyesine katıldı ve ETUS, Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi Sendikalar Komitesi- European Confederation of Free Trade Unions (ECFTU) olarak değiştirilmiştir. Daha sonra ilk olarak 1971 yılında AET ve EFTA’daki sendikaların öncülüğünde ortaklaşa bir toplantı yapılmış ve uzun görüşmeler sonucunda 15 AB ülkesi ve 17 sendika federasyonu bir araya gelerek 8 Şubat 1973 yılında Avrupa
Sendikalar Konfederasyonu- European Trade Union Confederation (ETUC) kurulmuştur (Windmuller,1992: 535-536)
ETUC, günümüzde 38 ülkeden 90 ulusal sendika konfederasyon ve 10 Avrupa Sendikalar Federasyonları üyedir. Örgütün genel politikaları her dört yılda bir toplanan kongrede kararlaştırılmaktadır. Bu kongreye Avrupa Sendika Federasyonları ve ulusal sendika konfederasyon delegeleri katılmaktadır. ETUC’a üye 10 Avrupa Sendika Federasyonu bulunmaktadır. Bunlar: Avrupa Sanat ve Eğlence Birliği- European Arts and Entertainment Alliance (AEAE), Avrupa İnşaat ve Ağaç İşçileri Federasyonu- European Federation of Building and Woodworkers (EFBW/FETBB), Avrupa Polis Federasyonu- European Confederation of Police (EUROCOP), Avrupa Gıda, Tarım ve Turizm Sendikaları- European Federation of Food, Agriculture and Tourism Trade Unions (EFFAT), Avrupa Gazeteciler Federasyonu- European Federation of Journalists (EFJ/FEJ), Avrupa Sanayi ve İmalat İşçileri Federasyonu- European Federation for Industry and Manufacturing workers (Industriall), Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu- European Federation of Public Service Unions (EPSU), Avrupa Nakliye İşçileri Federasyonu- European Transport Workers’ Federation (ETF), Avrupa Eğitim Sendikaları Komitesi- European Trade Union Committee for Education (ETUCE/CSEE), Avrupa Hizmet ve İletişim Sendikaları Federasyonu- European Trade Union Federation for Services and Communication (UNI-EUROPA)’dur.
Örgüt yapısı içerisinde Avrupa Sendikalar Enstitüsü- European Trade Union Institute (ETUI), Avrupa Sendika Teknik Bürosu ve Sendikaların eğitimleri için Avrupa Sendika Koleji bulunmaktadır (Işıklı ,2003:153). ETUI, özellikle akademik ve uzmanlık ağları ile yürüttükleri çalışmalar ile ETUC’a önemli katkılar sağlamaktadır. Endüstri ilişkileri ve sosyo-ekonomik çalışmalar yürütmekte, AB’ni sosyal boyutta güçlendirmektedir. AB genelinde sendikal stratejilere yönelik önemli araştırmaları bulunmakta ve ETUC üyelerinin sendikal örgütlenme startejilerine katkı sağlamaktadır. Örneğin, asgari ücret, toplu pazarlık, iş sağlığı ve güvenliği, iklim krizi, dijitalleşme gibi akademik çalışmaları ile üye sendikaların ve federasyonların önemli bilgi ve donanımı elde etmelerine olanak sunmaktadır. Ayrıca ETUI, sendika aktivistlerine yönelik eğitim çalışmaları yürütmektedir.
Küreselleşme süreci öncesinde yaşanan petrol krizinin etkisi ile işsizlik artmış ETUC, özellikle 1970’lilerin sonlarına doğru eylem çağrıları nedeniyle AB’de bir baskı
oluşturmuştur. 1975-1985 yılların arasında protes eylem çağrılarına ağırlık vermiştir. Avrupa işçilerine ilk eylem çağrısını 1975 yılında yapmıştır. 1978 yılında ise ‘’işsizliğe karşı eylem’’ çağrısı ile yürüyüşler düzenlenmiştir (Uçkan, 2014:126). Küreselleşme süreci ile birlikte ETUC, reformist görüşlerin öncüğünde sosyal diyalog çerçevesinde çözümler üretme yoluna girmiştir. Avrupa sosyal modelinin sürdürülebilir olmasına yönelik tutumda bulunan ETUC, çeşitli konsey ve birliklerde faaliyetlerde bulunmaktadır. Bunlardan birİ Avrupa İş Konseyleri’dir. Avrupa Düzeyinde toplu pazarlık kapsamını genişletmek, küreselleşme sonrasında yeni stratejilerinden biridir. AB bünyesinde lobi faaliyetleri yürüterek, çeşitli işveren örgütleri içerinde yer almaktadır. Bunlardan biri Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonu Birliği- Union of Industrial and Employers' Confederations of Europe (UNICE)’dir. Bu bağlamda ETUC’a üye sendika federasyonları, Avrupa işverenleri ile görüşmeler düzenlenmektedir. Sosyal diyaloğun geliştirilmesi, yeni teknolojik dönüşümler ve mesleki eğitimler görüşmelerin konuları arasındadır (Işıklı, 2003:155).
2.2.3. Küresel Sendika Federasyonları
Küresel Sendika Federasyon (GUF)’ların kuruluşu, meslek sekreterliklerine dayanmaktadır. 1890’lı yıllarda yaşanan ekonomik krizler nedeniyle mesleksel çatıda örgütlenmeler oluşturulmuştur. İşkolu düzeyinde uluslararası örgütlenmeler ise IFTU çatısında gerçekleşmiştir. IFTU’nun feshedilmesi ve bununla birlikte neo liberal küreselleşme süreci sonrasında ortaya çıkan ÇUŞ’lara karşı bir boşluk oluşmuştur. Bu nedenle küresel düzeyde işkolu federasyonları kurulması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. (Uçkan,2014:119). ICFTU ile ortak iş birliği içerisinde olan GUF’lar, uluslararası alanda ortak kampanyalar düzenlenmekteydi. Bu iş birliği 2006 yılında ITUC’un kurulması ile devam etmiştir. GUF’ların büyük çoğunluğu Avrupa merkezlidir ve dünya çapında endüstri sektöründe çalışan küresel işgücünü temsil etmektedir (Xxxxxxxxxxx ve Hammer, 2005:408). GUF’ların bir takım amaçları bulunmaktadır. Bu amaçlar arasında üyesi olduğu ulusal sendikalara yönelik eğitim verme, çeşitli küresel kurumlarda ulusal sendikaların temsiliyetini sağlamaktır. Bunun yanında ulusal sendikaların yaşadıkları problemleri küresel düzeye taşımak ve bu sorunların çözümünü sözleşmeler ile formüle etmektir. GUF’ların önemli bir fonksiyonu da ulusal sendikaların toplu pazarlık ve sendikal haklarına yönelik yerel düzeyde yaşadıkları sorunlara çözüm üretmektir.
Ayrıca sendikal ağların dönüşümünü desteklemek GUF’ların bir diğer fonksiyonları arasındadır (Ford ve Gillan, 2015:463-466).
GUF’ların büyük çoğunluğu sosyalist-reformist eğilimli uluslararası federasyonlardır. Kurumsal ideolojileri bakımından GUF’lar, Avrupa modeli olan sosyal ortaklığı benimsemektedir. GUF yönetimleri hiyerarşik bir düzene sahiptir ve kuzey sendikalarının egemenliği altındadır. GUF’lar kuruldukları dönemde sayıları 11 iken, 2012 yılına gelindiğinde IMF, ICEM ve ITGLWF birleşmiş ve Küresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL Global Union Federation) kurularak sayıları dokuza gerilemiştir (Ford ve Gillan, 2015:461).
Günümüzde faaliyette olan dokuz GUF bulunmaktadır. Bunlar: İnşaat ve Ağaç işçileri Enternasyonali- Building and Wood Workers International (BWI), Eğitim Enternasyonali- Education International (EI), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu- International Federation of Journalists (IFJ), Uluslararası Sanat ve Eğlence Birliği- International Arts and Entertainment Alliance (IAEA), Uluslararası Maden, Enerji ve İmalat İşçileri Federasyonu- IndustriALL Global Union (IndusriALL), Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu- International Trade Union Federation (ITF), Uluslararası Gıda, Tarım, Otel, Restoran, Yemek, Tütün ve İlgili İşçi Sendikaları Federasyonu- International Union of Food, Agricultural, Hotel, Resturant, Catering, Tabacco and Allied Worker’s Associations (IUF), Kamu Hizmetleri Enternasyonali- Public Services International (PSI), Uluslararası Sendikalar Ağı- Union Network International (UNI)’dır. GUF’lar arasında en fazla üyeye sahip Küresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL Global Union)’dır.
GUF’ların büyük çoğunluğu Avrupa merkezlidir. Genellikle Brüksel, Cenevre ya da çevrelerinde merkezleri bulunmaktadır (Hyman, 2005:147). Bu örgütler yıllar içinde küresel örgütlere dönüşmüştür. Son yirmi yıla bakıldığında GUF’lar, bürokratik ofislerinde yaşanan dönüşüm sonrasında birden fazla bölgelere yayılmış ve örgütlenme kampanyalarındaki destekleri farklılaşmıştır (Xxxxxxxxxxx ve Hammer, 2005:408; Xxxxxx vd.,2010:3). Bu genişlemenin asıl nedeni, küreselleşme nedeniyle ülkeler arasında entegrasyonun artamasının bir sonucudur (Xxxxxx, vd. 2010: 4-5). Örneğin; taşımacılık işkolunda örgütlü ITF’nin merkezi Londra’da olmasına rağmen Afrika, Amerika, Arap Dünyası, Asya Pasifik gibi bölgelerde ofisleri bulunmaktadır. Yine ticaret, finansman, lojistik gibi işkollarında örgütlü UNI’nin merkezi Nyon olmasına rağmen birçok
bölgede ofisi olduğu görülmektedir. Bununla birlikte GUF’ların yıllar içinde üye sayılarında gelişmeler görülmüştür. Örneğin 1990’ların başlarında PSI, yaklaşık 100 ülkeden 300 üye sendikaya sahip iken 2008 yılında 156 ülkeden 635 üye ulusal sendikaya ulaşmıştır. Aynı dönemde IUF, 60 ülkeden 120 ülkeye, üye sayısının ise 200’lerden 300’lere çıkarmıştır (Xxxxxx ,vd. 2010:5). Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi 2021 yılına gelindiğinde ise IUF, 127 ülkeden 423 ulusal sendikanın üye olduğu 10 milyon işçiyi temsil etmektedir. Tablo 8’e bakıldığın en fazla üyeye sahip GUF; otomotiv, metal, tekstil, enerji ve maden gibi işkollarında örgütlü IndustriALL’dır. 50 milyon işçiyi temsil eden federasyon, 140 ülkeden 632 ulusal sendika üyesi bulunmaktadır. IndustriALL, merkezi Cenevre olmasına rağmen birçok bölgede ofisi bulunan küresel bir örgüttür.
Tablo 8. Küresel Sendika Federasyonlarına İlişkin Bilgiler
GUF | Sektörler | Toplam Üye sayısı | Ülke | Üye Ulusal Sendika sayısı | Merkezi | Bölgesel Ofisi |
İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonali (BWI) | İnşaat, Ağaç, Ormancılık | 12 Milyon | 127 | 351 | Cenevre | Panama, Güney Afrika, Malezya, Hindistan, Şili |
Eğitim Enternasyonali (EI) | Eğitim | 32 Milyon | 178 | 383 | Brüksel | Afrika, Asya-Pasifik, Avrupa, Latin Amerika, Kuzey Amerika, Orta Doğu, Arap Dünyası |
Uluslararası Gazeteciler Derneği (IFJ) | Basın, Medya | 600 Bin | 140 | 187 | Brüksel | Kuzey Amerika, Afrika, Asya-Pasifik, Avrupa, Latin Amerika, Karayipler |
Uluslararası Sanat ve Eğlance İttifakı (IAEA) | Sanat ve Eğlence | 800 Bin | 300 | 195 | Brüksel | - |
Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) | Taşımacılık | 20 Milyon | 150 | 700 | Londra | Afrika, Amerika, Arap Dünyası, Asya Pasifik, Avrupa |
Uluslararası Gıda Tarım Turizm İşçileri Federasyonu (IUF) | Gıda, Tarım, Otel, Restoran, Tütün | 10 Milyon | 127 | 423 | Cenevre | Afrika, Asya-Pasifik, Karayipler, Avrupa, Latin Amerika,Asya |
Kamu Hizmetleri Enternasyonali (PSI) | Kamu | 30 Milyon | 154 | 700 | Ferney Votarie- Fransa | Afrika, Arap Ülkeleri, Amerika, Avrupa Asya- Pasifik,Latin Amerika |
Küresel Sendika (UNI) | Ticaret, Finans, Grafik, İletişim, Lojistik, Mülkiyet Hizmetleri, Platform ve geçici istihdam büroları, Turizm, Kuaför, Sağlık ve Bakım | 20 Milyon | 150 | 900 | Nyon- İsviçre | Afrika, Amerika, Asya- Pasifik, Avrupa |
Küresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL) | Uçak, Otomotiv, Metal, Kimya, Enerji, Elektrik, Maden, Lastik,Gemi, Tekstil | 50 Milyon | 140 | 632 | Cenevre | Güney Doğu Asya, Latin Amerika, Güney Asya, Sahra Altı Afrika ve Bağımsız Devletler Topluluğu(Moskova) |
Xxxxxx: Eliaçık, 2020:20-61; Xxxxxx ,vd.2010: 4; Ford ve Xxxxxx, 2015:6
GUF’lar küreselleşme süreci sonrasında ÇUŞ’lara karşı yeni stratejiler geliştirmiştir. Tarihsel sürece bakıldığında, ÇUŞ’lar ve küresel sendika federasyonları
arasında düzenlenen ilişkilerde aşamalar halinde gelişmektedir. İlki ÇUŞ’lara karşı ITS’lerin gönüllük esasına dayalı davranış kodları aracılığıyla kampanyalar yürütmesidir. Ancak ITS’ler, davranış kodlarının tek taraflı düzenlenmesi ve gönüllülük esasına dayanması nedeniyle ÇUŞ’lara karşı etkili mücadele geliştirememiştir. Bu nedenle 1995 yılında uluslararası kurumların ve ÇUŞ’ların küresel ekonominide faaliyetlerinin artması, ülkeler arasındaki güç dengesizliği ve eşitsizliği nedeniyle GUF’lar sosyal anlaşma kampanyaları aracılığıyla yasal ve kalıcı düzenlemeler istemekteydi. Sosyal anlaşmaların ortaya çıkış tarihi 1970’li yıllara dayanmaktadır. Bu yıllarda sosyal anlaşma kampanyaları, ticaret sözleşmeleri vasıtasıyla belirlenen temel çalışma ilkeleri ile bağlantılı olmaktaydı.1990’lı ve 2000’li yıllara gelindiğinde ise çalışma standartlarının desteklendiği bu sosyal anlaşma kampanyaları ICFTU ve GUF’lar tarafından yürütülmektedir. Ancak GUF’lar özellikle davranış kodlarından ve sosyal anlaşma kampanyalarından daha çok, uluslararası düzeyde toplu pazarlık sürecini içeren, ÇUŞ’lar ile imzaladıkları KÇS’lerini kullamaya başlamıştır (Xxxxxxxxxxx ve Hammer, 2005:410-412).
2.2.4. Küresel Sendika Federasyonları Örneği: IndustriALL
2.2.4.1. IndustriALL Kuruluşu ve Tarihçesi
Küreselleşme sürecinde ÇUŞ’ların faaliyetlerine karşı sanayi işçileri birleşme kararı almıştır. Bu nedenle 2012 yılında Uluslararası Metal işçileri Federasyonu (IMF), Uluslararası Maden, Enerji, Kimya ve Genel İşçiler Sendikaları Federasyonu (ICEM) ve Uluslararası Tekstil ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF)’nun birleşmiş ve Küresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL Global Union Federation) Danimarka-Kopenhan kongresinde kurulmuştur. IndustriALL’un merkezi İsviçre-Cenevre’de bulunmaktadır. GUF’ların tarihsel sürecine bakıldığında, mesleksel işkolu çatısı altında birleştiği görülmektedir. Aynı zamanda GUF’ların bir örneği olan IndustriALL’un tarihçesine bakıldığında maden, tekstil ve metal işçilerin örgütlendiği uluslararası federasyonların birleşmesi sonrasında ortaya çıkmaktadır.
IndustriALL’un kurulmasında öncü olan uluslararası işkolu federasyonlarının tarihsel süreçte ortaya çıkışı şu şekildedir: İlk olarak IMF, 1893 yılında Zürih’te düzenlenen kongrede kurulmuştur. Bu kongreye Avusturya, Belçika, İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre ve ABD’den 30 delege katılmıştır. Bu delegeler, Metal İşçilerinin
Uluslararası Bilgi Merkezi’ni kurmuştur. Yaklaşık olarak 125.000 metal işçi, Bilgi Merkezin’de temsil edilmiştir (Xxxxxxxx, 1959:1). 1904 yılına gelindiğinde ise düzenlenen kongrede Dökümhane İşçilerinin birleşmesi ile IMF kurulmuştur. IMF, bu dönemde 440.000 işçiyi temsil etmekteydi. Ayrıca IMF, Avrupa sosyalist partiler ile yakın ilişkiler kurmuş, İngiltere ve Xxxxxxxxx’xx 0000’xx xxxxxxxxxx uzun grevlerde başarılı olmuştur. I.Xxxxx Xxxxxx sonrasında üye sayısı 2 milyona ulaşan IMF’in, 1930’lu yıllarda faşizmin yükselmesi ile üye kaybettiği görülmüştür. IMF, 0000’xx xxxxxxxx Xxxxxx’da çalışma sürelerinin kısaltılmasına yönelik mücadeleleri sayesinde ABD ve Kanada gibi ülkelerden üyeler kazanmıştır. 1980 ve 1990’lı yıllarda Japon sendikaları IMF’e üye olmasının ardından Asya sendikaları da IMF’e katılmaya başlamıştır. Güney Afrika ve Brezilya gibi farklı ülkelerden katılan sendikalar ile IMF’in farklı bölgelere yayılmasına ve küresel bir örgüte dönüşmesine neden olmuştur (Koç,2000:11; Xxxxxxx, 2020:21-22).
ITS’lerin öncülük ettiği davranış kodlarının geliştirilmesi ve küreselleşme süreci ile kodların ÇUŞ’lara karşı yetersiz kalması sonucunda IMF, KÇS’lerin kullanımını savunmuştur. 1960’lı yıllarda IMF, Dünya işyeri konseylerinde etkili sendikal ağlar geliştirmiştir. Volkswagen, Ford, Daimler ve Renault gibi ÇUŞ’lar ile KÇS’ler imzalamıştır. IMF’in geliştirdiği sendikal ağlar, küresel markaların bulunduğu Avrupa İşyeri Konseyi ile yakın koordinasyonda çalışmıştır. Böylelikle IMF, KÇS’leri tek başına ya da ÇUŞ’ların merkezinde bulunan ulusal sendikalar ile ortak imzalamaktadır. Bu dönemde IMF’in Genel sekreteri Xxxxxxx Xxxxxxx’xxx (Xxxxx ve Xxxxxxxx, 2008:41- 45). Xxxxxxxx; KÇS’leri, ilk olarak ortaya atan kişidir. Bu nedenle; IMF KÇS’leri etkin bir şekilde kullanmış, ÇUŞ’ların merkezinde bulunan ulusal sendikalar ile ortak ilişkiler kurarak sözleşmeleri küresel düzeye taşımıştır. IMF, 2001-2005 eylem programında ise KÇS’leri genişletmek, sendikal hareketleri ve sosyal hareketleri tanımak, bunun yanında Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlere sektörel taleplere iletmek amacıyla küresel yönetişimin ve diyaloğun geliştirilmesini amaçlamıştır (IMF, 2009:5).
IndustriALL’un kurulmasında öncülük eden diğer bir federasyon, ICEM’dir. ICEM ise Uluslararası Madenciler Federasyon (MIF)’u ve Uluslararası Kimya, Enerji ve Genel İşçiler Federasyonu (ICEF)’nun birleşmesi sonucunda 1995 yılında kurulmuştur. MIF, birleşme öncesinde 4.5 milyon işçiyi temsil ederken ICEF ise 15 milyon işçinin temsiliyetini sağlamaktaydı. Özellikle MIF, günlük 8 saatlik çalışmayı, iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ve madenlerde çocuk işçilerin çalıştırılmasının yasaklanması gibi konularda mücadele etmiştir (Eliaçık, 2020:21-22; Koç, 2000:11). 2012 yılına gelindiğinde ICEM, 155 ülkeden 355 ulusal sendikayı ve 20 milyon işçiyi temsil etmekteydi. Federasyon; kimya, enerji, kağıt, maden, lastik ve cam gibi sektörlerde örgütlenmiştir. Ayrıca ICEM; İşçi hakları, iş sağlığı ve güvenliği, çevresel koruma, çalışmada eşitlik gibi konularda ÇUŞ’lar ile KÇS’lerinde müzakere edilmesini savunmuştur. Bu konularda müzakere edilen anlaşmaların izlenilmesi, küresel işletmelerde sendikal ağların geliştirilmesi, sendikalaşmanın zayıf olduğu ülkelerde ulusal sendikalar ile koordineli çalışılmasını ve dayanışma sağlanılmasını, üye sendikalar ve sendikalı işçilere yönelik eğitim verilmesini ve bunun yanında BM gibi uluslararası kurumlarda işçi haklarını savunulmasını gibi konulara odaklanılmıştır. ICEM, Dünya çapında bütün işçilerin ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve buna yönelik geliştirilen endüstriyel sendikacılığın ana görevlerine göre üye toplanması gerektiğini ileri sürmüştür (IndustriALL, 2005). ICEM, örgütlü olduğu işkollarında bulunan ÇUŞ’lara karşı KÇS’leri düzenlemiştir. Örneğin; IKEA (1998), Faber-Castell (1999) ve Norveç merkezli PETROL-İŞletmesi olan Statoil (1999) ile çerçeve anlaşmaları imzalamıştır. 2007 yılına gelindiğinde ise ICEM’in imzaladığı 13 KÇS bulunmaktaydı (Hammer, 2005:91). Küreselleşme sürecinde; ICEM ve IMF metal, otomotiv ve enerji gibi işkollarında etkin faaliyetler yürütmekteydi. Özellikle IMF’in Dünya Konseyin otomotiv sektörü ile çerçeve anlaşmaları bulunmaktaydı. Bu dönemde metal, otomotiv ve enerji sektörünün yanında tekstil işkolunda örgütlü federasyon ise ITGLWF’dir.
ITGLWF’in 1970 yılında kurulmasından önce ilk ortaya çıkışı tekstil işkolunda çeşitli zanaatkarların uluslararası örgütlenmelerine dayanmaktadır. Nakışçılar (1892), ayakkabıcılar (1893), deri işçileri (1896) ve terziler (1896) gibi çeşitli zanaatkarlar yıllar içinde uluslararası sekreterlikler kurmuştur (Bobzien, 2001:51; Xxxxxxx, 2020:21). Özellikle tekstil işkolunda kurulan uluslararası örgütenmeler yıllar içinde hem bölünmüş hem de birleşmiştir ve en sonunda bu örgütlenmeler, 1970 yılında ITGLWF çatısında toplanmıştır (Rütters, 2001:18). 2000’li yılların başında ITGLWF, tekstil ve hazır giyim sektöründe çalışma standartlarını geliştirmek amacıyla altı büyük ÇUŞ ile KÇS düzenlemiştir (Xxxxxx, 2011:281). Örneğin; Inditex gibi tekstil ve hazır giyim işkolunda faaliyette olan ÇUŞ’lar ile ilk temaslar kurulmuş, KÇS’ler imzalamıştır. ITGLWF, ICEM ve IMF 2010 yılına gelindiğinde 110 ülkeden 217 ulusal sendikaya
üye 10 milyon işçiyi temsil etmekteydi (Xxxxxx, 2010:4). Şekil’de IndustriALL’un yıllar içerisinde kuruluşunu göstermektedir.
Uluslararası Tekstil ve Konfeksiyon İşçi Federasyonu (ITGWF)
Metal İşçilerinin Uluslararası Bilgi Merkezi
Dökümhane İşçileri Uluslararası Sekretaryası
Uluslararası Kimya Enerji ve Genel İşçiler Federasyonu (ICEF)
Madenciler Uluslararası Federasyonu (MIF)
Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçiler Sendikaları
Federasyonu (ICEM)
Uluslararası Tekstil, Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF)
Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) (1904)
Uluslararası Ayakkabı ve Deri İşçi Federasyonu (ISLWF)
Şekil-1: IndustriALL Küresel Sendika Federasyonu’nun Tarihsel Süreci
Küresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL Global Union) (2012)
Xxxxxx: Literatür taraması sonucunda yazar tarafından oluşturulmuştur.
ITGLWF, IMF ve ICEM’in 2012 yılında Danimarka- Kopehang kongresinde birleşme kararı alması sonrasında IndustriALL kurulmuştur. Günümüzde 50 milyon işçiyi temsil eden en büyük küresel işkolu federasyonudur. Bu birleşmenin nedeni kuşkusuz küreselleşme sonrası faaliyetleri artan ÇUŞ’lara karşı ortak mücadele yöntemi geliştirmektir. ICEM, IMF ve ITGLWF’in ÇUŞ’ların ortaya çıkışından itibaren davranış kodlarını kullanmış ve sonrasında KÇS’leri düzenlemiştir. Böylelikle üç federasyonun ortak amacı, örgütlü oldukları işkollarında küresel çapta çalışma standartlarının geliştirilmesi ve iyileştirilmesidir. Birleşmenin bir diğer nedeni ise ulusal sınırlar içinde bulunan sendikaların küreselleşme süreci ile güç kaybetmesidir. Ulusal sendikaların güç kaybetmesi, üst örgütlenmeleride etkilemiştir. Bu nedenle; üç küresel sendika federasyonu; uluslararası alanda küresel sermayeye karşı ortak bir güç oluşturmak amacıyla IndustriALL çatısı altında birleşmiştir.
2.2.4.2. IndustriALL Politikaları, Üyeleri ve İlişkileri
IndustriALL, 140 ülkede ilişkileri ve üyeleri bulunan küresel bir örgüttür. Merkezi Cenevre’de olmasına rağmen IndustriALL’un; altı farklı bölgede Güney
Afrika, Malezya, Hindistan, Rusya, Latin Amerika ve Orta Doğuda bölgesel ofisleri bulunmaktadır (Industriall, 2022a) . IndustriALL’un temel misyonu; örgütlü oldukları sektörlerde işçi haklarını savunmak ve sendikal gücü oluşturmaktır. Güçlü demokratik sendikalar sosyal eşitlik ve demokrasi için önemlidir. IndustriALL üyeleri sendikaların gücü konumundadır. IndustriALL; örgütlenme, toplu pazarlık ve kampanyalar aracılığıyla örgütlü oldukları sektörlerde işçilerin küresel sesi olmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Xxxxxxxxxx, Küresel sermayeye karşı ulus ötesi sınırları aşarak üyeleri ile beraber çalışmayı önermektedir. Bu bağlamda 2016-2020 eylem planlarında IndustriALL beş ana hedef belirlemiştir:
• İşçi haklarını savunmak
• Sendikal gücü inşa etmek
• Küresel sermaye ile mücadele etmek
• Güvencesiz istihdama karşı mücadelelerde bulunmak
• Sürdürülebilir sanayi politikalarını desteklemek
2016-2020 eylem planınında bulunan beş ana hedefi gerçekleştirmek için IndustriALL’un ilişkilerinde bulunan iştiraklerin katılımı ile şefaf bir stratejik planlama süreçleri oluşturulması amaçlanmaktadır (IndustriALL,2016:1).
Tablo 9. IndustriALL’un Örgütlü Olduğu Sektörler
Enerji | Kimya, kimyasal ilaç ve biyobilim | Mekanik Mühendislik |
Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve Ayakkabı | Elektrik üretimi ve dağıtımı | Lastik |
Madencilik ve Değerli Taşlar | Temel Metaller | Gemi Yapımı ve Gemi inşası |
Otomotiv, Uçak | Cam, Çimento ve Seramik Sanayi | Kağıt, kağıt hamuru dönüşümü, üretimi, paket vb. |
Kaynak:IndustriALL(2018)’un websitesi taranarak yazar tarafından oluşturulmuştur.
IndustriALL’un 140 ülkede ilişkili olduğu ve yukarıdaki sektörlerde örgütlü ulusal sendikalar, 2016-2020 eylem planında yer alan hedeflerin kapsamındadır. Özellikle bu sektörlerde faaliyette olan ÇUŞ’lara karşı ortak mücadele yöntemleri ve stratejik kampanyaları üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilmesi IndustriALL tarafından hedeflenmektedir. IndustriALL’un temel hedefi ÇUŞ’lar ile küresel düzeyde toplu pazarlık yapmaktır. Böylelikle küresel düzeyde toplu pazarlık yaparak ÇUŞ’ların
tedarik zincirlerinde çalışma standartların tanınması, uygulanması ve çalışma koşullarının güvence altına alınmasını amaçlamaktadır (Eliaçık, 2020:23). 2016-2020 yılında yayınlanan eylem planında ise IndustriALL, KÇS’ler ile ilgili bütün işçiler için sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının uygulanması amacıyla çalıştığını vurgulamaktadır. KÇS ve diğer küresel anlaşmaların bu amaç doğrultusunda argüman olarak IndustriALL tarafından kullanılmaktadır. Aynı zamanda IndustriALL, ILO sözleşmelerinin önemli birer araç olduğunu, işçiler yönelik temel hak ve özgürlükleri kapsayan çalışma standartlarının hükümetler ve ÇUŞ’lar tarafından uygulanmasını talep etmektedir. Diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin ihlali durumunda hükümetlerin ve ÇUŞ’ların sert yaptırımlara çarptırılmasının gerekliliğini savunmaktadır (IndustriALL,2016:2). IndustriALL taraf olduğu uluslararası toplu pazarlık düzeyi niteliğinde olan KÇS’lerin içeriğinde ağırlıklı olarak ILO sözleşmelerinden ve OECD çok uluslu işletmeler yönergesinden atıflar bulunmaktadır. Bu nedenle ILO sözleşmeleri ve diğer uluslararası sözleşmeler IndustriALL için önemli birer argüman niteliğindedir.
2.2.4.3. IndustriALL’un Taraf Olduğu Küresel Çerçeve Sözleşmeleri
IndustriALL’un ÇUŞ’lar ve bazı küresel sendika federasyonları ile taraf oldukları, temel hak ve özgürlükleri kapsayan 47 anlaşması bulunmaktadır. Bunun yanında Lüksemburg merkezli çelik imalat çok uluslu firması Xxxxxxx Xxxxxx ile düzenlenen küresel ölçekte iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin KÇS yer almaktadır. Ayrıca Londra merkezli çok uluslu firma Unilever ile ise işyerinde tacize yönelik KÇS düzenlenmiştir. Sözleşmelerin büyük çoğunluğu temel hak ve özgürlüklerine yönelik olmasına rağmen, cinsiyet eşitliği gibi sosyal konularda da IndustriALL KÇS imzalamıştır. IndustriALL bu anlaşmaları, web sitesinde çeşitli dillerde yayınlamaktadır. Ancak bu anlaşmaların tamamı KÇS niteliğinde değildir. Aralarında IndustriALL birleşmesinden önce IMF, ICEM ve ITGLWF küresel sendika federasyonlarının katkı sağladığı davranış kodları yer almaktadır. IndustriALL tarih bakımından en eski sözleşmesi IMF zamanında Volkwagen ile düzenledikleri “Volkswagen’de Sosyal haklar ve Endüstri İlişkileri Üzerine Deklerasyon”unudur. 6 Haziran 2002 yılında düzenlenen ve Dünya işyeri Konseyindeki işçi temsilcilerinin aralarında bulunduğu bildirgede temel hak ve prensipler vurgulanmaktadır. Bu temel haklar içerisinde; örgütlenme özgürlüğü, ayrımcılık, çalışma özgürlüğü, çocuk işçiliğine karşı mücadele, ücret ve tazminat hakları, çalışma saatleri, iş sağlığı ve güvenliği gibi
prensipler yer almaktadır. Volkswagen grubu için öne sürülen zorunlu haklar deklerasyonunun hazırlanış kısmında ILO sözleşmelerinin dikkate alındığı ifade edilmesine rağmen, bildirgede ILO sözleşmelerine doğrudan atıf bulunmamaktadır (IMF ve Volkswagen, 2002:1-2 ).
Volkswagen ile düzenlenen KÇS içerisinde herhangi bir geçerlilik tarihi bulunmamaktadır. Bunun yanında 30 Kasım 2012 yılında Münih’te temel hak ve özgürlüklere ek olarak; IndustriALL, Volkswagen Yönetimi, Volkswagen Avrupa ve Dünya Çalışma Konseyi temsilcilerinin düzenlediği ‘’Volkswagen Grubu İçin Geçiçi Çalışmaya İlişkin Sözleşme’’ imzalanmıştır. Bu sözleşme, Volkswagen grubu içerisinde geçici çalışanların ücret ve istihdam koşullarına yönelik prensipleri barındırmaktır. Sözleşmede geçici çalışmanın uygun kullanımı Volkswagen grubu için önemli bir esneklik aracı olduğu ileri sürülmektedir. Bu sözleşmede geçici çalışanların sayısının sınırları, eşit ücret ve eşit değerlendirme, geçici çalışanların görev sürelerinin sınırları, kalıcı istihdam ve eğitim gibi maddeleri içermektedir. Ancak Volkswagen ile düzenlenen bu sözleşme 30 Haziran 2013’e kadar geçerliliğini koruyabilmiştir (IndustriALL ve Volkswagen, 2012: 1-6). Geçerliliği bir yıl süren bu düzenleme sonrasında Volkswagen otomotiv firması ile herhangi bir anlaşma imzalanmamıştır.
Tablo 10’da IndustriALL’un taraf olduğu KÇS’lere ilişkin bilgiler yer almaktadır. Buna göre IndustriAL’un en yeni KÇS, 25 Kasım 2020 tarihinde mekanik- mühendislik sektöründe faaliyet gösteren Alman çok uluslu işletmesi TK Elevator GmbH ile imzalamıştır. Bu sözleşmenin tarafları yalnızca IndustriALL ve TK Elevator yönetimi değil, bunun yanı sıra TK Elevator Avrupa Çalışma Konseyi temsilcileri ve Alman Metal işçileri federasyonu IG Metall de bulunmaktadır. KÇS’nin içeriğine bakıldığında ise, ILO çalışma standartlarına doğrudan atıf yapıldığı görülmektedir. Buna göre; çalışma ortamında ayrımcılığa karşı mücadele (100 ve 111 sayılı ILO sözleşmesi), örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı (87 ve 98 sayılı ILO sözleşmesi), çalışma özgürlüğü (29 ve 105 sayılı ILO sözleşmesi), çocuk işçiliğin yasaklanması (138 ve 182 sayılı ILO sözleşmesi) gibi hükümlülükler bulunmaktadır. Bununla birlikte iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, işçilerin verimliliğinin arttırılmasına yönelik eğitimlerin verilmesi, işçilerin çalışma saatleri üzerinde durulan maddelerdir. Sözleşmede yer alan zorunlu hakların uygulanmasıda TK Elevator çok uluslu firmanın diğer ülkelerde bulunan tedarik zincirleri de sorumlu tutulmuştur. Ancak çalışanların ücret ve çalışma sürelerini belirlemede yasal mevzuatlara ve toplu pazarlık
uygulamalarına bırakılmıştır. Bu maddelerin ortaya konulmasında kuşkusuz ülkelerin sosyo-ekonomik farklılıkları neden olmuştur (IndustriALL ve TK Elevator, 2020:1-4) TK Elevator çok uluslu firma ile imzalanan KÇS’nin herhangi bir geçerlilik tarihi ve yaptırımı bulunmamaktadır. Ancak KÇS’nin taraflarının oluşturduğu bir uluslararası komite yılda en az üç kere görüşeceği, KÇS’nin uygulanması ve gözlemlenmesinden bu komite temsilcilerinin sorumlu olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlık durumunda bu anlaşmazlıklar komiteye rapor edilebilir ve komitenin yasal seviyede çözülemeyen anlaşmazlıklarda arabirim fonksiyonu bulunmaktadır (IndustriALL ve TK Elevator , 2020:5-6)
Tablo 10. IndustriALL’un Taraf Olduğu KÇS’lere İlişkin Bilgiler
Çok Uluslu İşletmeler | Tarafları | Sektör | KÇS Kapsamı işçi sayısı | İmza Tarihi | Geçerlilik Tarihi | Yaptırımı | ILO Sözleşmeleri | İmzalanan Yer |
XXXX | IndustriALL ve Norveç Sendikaları | Enerji | 27.400 | 17.12.2012 | Yok | Yok | 87,98,135, 143 | Oslo |
EADS NV. | EWC, EMF, IMF, | Uçak | 127.184 | Haziran 2005 | Yok | Yok | 25, 87, 98, 100, 105, 111, 135, 182, 138, | Amsterdam |
Equino (Statoil ) | IndustriALL ve Norveç Sendikaları | Petrol, Gaz | 20.000 | 30.06.2016 | 2 yıl | Yok | 29, 105, 100, 138, 111 | Stavanger- Norveç |
Norks Hydro ASA | IMF, ICEM ve Norveç Sendikaları | Enerji, Gaz | 23.000 | 15.03.2010 | 2 yıl | Yok | 87, 98, 135, 143, 100, 111, 29, 105, 138, 182, 155 | Oslo- Norveç |
Saab AB | IndustriALL, IF Metal* | Uçak | 13.000 | 13.06.2012 | Yok | Yok | 138, 182, 105, 111, 100, 87, 98 | Stockholm- İsviçre |
ENI SPA | IndustriALL ve İtalyan Sendikaları | Enerji | 31.000 | 21.06.2019 | 2023 | Sözleşme İtalyan yasalarına tabidir. | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 135, 138, 142, 182, 183 | Atina |
ASOS | IndustriALL | Tekstil, Hazır Giyim | 174.863 | 02.01.2017 | Yok | Yok | 01, 26, 29, 14, 79, 87, 98, 100, 111, 105, 131, 115, 116, 135, 138, 142, 146, 159, 164, 182 | Londra |
BMW | IMF | Otomotiv | 120.726 | 2005 | Yok | Yok | 29,87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Münih |
XXXXX | XXX, EWC | Otomotiv | 395.000 | 02.03.2004 | Yok | Yok | 98, 100, 138, 182 | Stuttgart |
ELECTR OLUX | IndustriALL ve İsveç Sendikaları | Elektrik | 48.000 | 2012 | Yok | Yok | 87, 98, 100, 105, 111, 182 | İsviçre |
ENEL | IndustriALL, PSI ve İtalyan Sendikaları | Enerji | 74.000 | 14.06.2013 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Roma |
Esprit | IndustriALL | Tekstil, Hazır Giyim | 525.000 | 13.04.2018 | 2 yıla bir gözden geçirilecek | Alman Yasalarına tabi | 01, 14, 116, 155, 164, 87, 98, 100, 111, 135, 79, 143, 183, 159, 138, 142, 182, 146, 29, 105, 26, 131, | Cenevre |
Essity | IndustriALL, Unioen**, Essity Group EWC. | Kağıt | 48.000 | 04.05.2018 | 2 Yıla bir gözden geçirilecek | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | - |
EDF Group | IndustriALL, PSI ve Fransız Sendikaları | Enerji | 165.000 | 02.06.2018 | 4 yıl | Yok | 29, 87, 98, 105, 100, 111, 138, 135, 182 | Paris |
Norske Skog | Fellesforbun -det, IndustriALL | Kağıt | 2.200 | 10.12.2013 | Yok | Yok | 87, 98, 135, 143, 100, 111, 29, 105, 138, 182 | Oslo |
TK Elevator GmbH | TK Elevator Grup EWC, IG Metall, IndustriALL | Mekanik Mühendisli k | 50.000 | 25.11.2020 | Yok | Yok | 87, 98, 29, 100, 105, 111, 138, 182 | - |
HM | IndustriALL IF Metall | Tekstil, Hazır Giyim | 1,6 Milyon | 23.11.2015 | Yok | Yok | 30, 87, 98, 154, 135, 143, 100, 111, 159, 90, 168, 138, 146, 182, 190, 01, 29, 35, 105, 122, 175, 131, 135, 183, 14, 106, 155, 164 | - |
Inditex | IndustriALL | Tekstil, Hazır Giyim | 144.116 | 13.11.2019 | Yok | Yok | 87, 98, 135, 143, 100, 105, 111, 138, 155, 159, 182, 190, | Cenevre |
Lukoıl | IndustriALL ROGWU** International Association of Trade Union Organization | Petrol, Gaz | 100.000 | 05.06.2018 | Yok | Yok | 87, 98, 100, 111, 29, 105, 138, 182, 94, | - |
Man Group | IMF, EWC | Hazır Giyim, Tekstil | 22.000 | 06.03.2012 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Münih |
Mizuno | IndustriALL, Mizuno işçi sendikaları UA Zensen | Hazır Giyim, Tekstil | 3.855 | 24.06.2011 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Ludwigsbu rg- Almanya |
Petrobas | ICEM, FUP**** | Enerji, Gaz | 80.500 | 2011 | 2 yılda bir gözden geçirilecek | Yok | 87, 98, 100, 111 | - |
PRYM | EWC, IMF | Otomotiv | 3.300 | 07.07.2004 | Yok | Yok | 87, 98, 100, 111, 29, 105, 138, 182, | Stolberg |
Rheinmet all Group | IndustriALL | Metal | 25.000 | 12.01.2018 | Yok | Yok | 29, 105, 111, 138, 182, 87, 98 | Dusseldorf - Almanya |
ZF Group | IMF, IG Metall | Otomotiv | 71.500 | 05.01.2011 | Yok | Yok | 100,111, 87, 98, 135, 138, 182 | - |
Volkswag en (Dekleras yon) | IMF | Otomotiv | 662.575 | 06.06.2002 | Yok | Yok | - | Bratislava |
ThyssenK xxxx AG | EWC, IG Metall, | Metal | 150.000 | 16.03.2015 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, | Essen |
IndustriALL | 111, 138, 182, 29, 105 | |||||||
Siemens Gamesa | IndustriALL | Enerji | 23.000 | 25.10.2019 | 4 Yıl | İspanyol yasalarına tabi | 87, 98, 158, 29, 105, 138, 182, 100, 111, 135, 190, | Xxxxxxx- İspanya |
Total | IndustriALL | Enerji | 100.000 | 22.06.2015 | 4 yıl | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 000 | Xxxxx |
XxxxxXx mmel | IMF, EWC | Hazır Giyim, Tekstil | 22.000 | 24.06.2011 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Ludwigsbu rg |
Simens AG. | Simens İş Konseyi Merkezi, IG Metall, IndustriALL | Elektrik, Elektronik | 293.000 | 25.07.2012 | Yok | Yok | 29, 105, 100, 111, 138, 182, 87, 98 | Frankfurt |
Röchling | EMF, IMF, EWC | Otomotiv, Elektrik | 8.000 | 30.11.2004 | Yok | Yok | 29, 105, 138, 182, 000, 000, 00, 00, | Xxxxxxxx- Xxxxxxx |
GEA | IMF, EMF, EWC | Enerji, Mekanik Mühendisli k | 18.000 | 05.06.2003 | Yok | Yok | 00, 00, 00, 000, 000, 000, 000, 000, | Xxxxxx- Xxxxxxx |
SKF | EMF, IMF | Mekanik Mühendisli k | 39.000 | 01.11.2003 | Yok | Yok | 138 | Göteborg- Almanya |
Solvay | IndustriALL | Kimya | 23.000 | 03.02.2017 | 5 Yıl | Yok | 87, 98, 29, 100, 105, 135, 138, 100, 111, 156, 182 | Brüksel- Belçika |
Umicore | IndustriALL | Kimya, Metal | 10.400 | 17.01.2019 | 4 Yıl | Belçika kanunları geçerlidir. | 29, 87, 98, 100, 111, 105, 130, 138, 143, 182, 000 | Xxxxxxx- Xxxxxxx |
Engie | PSI, ICEM, BWI | Gaz, Petrol | 171.100 | 16.11.2010 | Yok | Yok | 87, 98, 135, 167, 155, 100, 111, 29, 000, 000, 000, 00 | Xxxxx- Xxxxxx |
Xxxx | IMF | Otomotiv | 186.000 | 25.04.2012 | Yok | Yok | Doğrudan bir atıf bulunmamak tadır. | Detroit- ABD |
SAFRAN | IndustriAL, CFE-CGC, FGMM- CFDT, | Uçak | 58.000 | 18.01.2017 | 5 Yıl | Fransız kanunları geçerlidir. | 29, 105, 100, 111, 87, 98, 135, 138, 182, 183 | - |
LEONI | IMF, EWC | Elektrik | 18.000 | 29.10.2002 | Yok | Yok | 87, 98 | - |
PSA Peugeot Group | IndustriALL, Industriall Europe | Otomotiv | 200.000 | 07.03.2017 | Yok | Fransız Kanunları Geçerlidir. | 29, 87, 98, 105, 100, 111, 135, 138, 155, 000 | Xxxxxxx- Xxxxxxx |
Renault | IndustriALL ve Fransız sendikaları | Otomotiv | 170.000 | 09.06.2019 | Yok | Fransız kanunları geçerlidir. | ILO sözleşmeleri ne atıf verilmemiştir . | Billancourt - Fransa |
SCA | IndustriALL, EWC | Kağıt | 46.171 | 10.12.2013 | Yok | Yok | 29, 100, 105 | - |
Daimler | IndustriALL, Dünya işçi konseyi | Otomotiv | 288.481 | 01.09.2021 | Yok | Yok | 29, 105, 138, 182, 87, 98, 000, 000, 000 | - |
Xxxxx Xxxx | XxxxxxxxXXX, XXX Xxxxxx, XXX , Xxxxx sendikaları | Kağıt | 24.455 | 19.01.2018 | Yok | Yok | 29, 100, 105, 111, 87, 98, 138, 169, 000 | Xxxxxxx- Xxxxxxx |
Tchibo GmbH | IndustriALL | Gıda, Tekstil, Hazır Giyim | 12.500 | 27.09.2016 | Yok | Yok | 87, 98, 29, 01, 135, 143, 100, 111, 159, 79, 138, 182, 146, 105, 026, 131, 01, 14, 116, 155, 164, | Hamburg- Almanya |
Vallourec | IMF, EWC | Otomotiv, Mekanik Endüstri, Enerji | 18.000 | 19.04.2009 | Yok | Yok | 29, 87, 98, 100, 105, 111, 138, 182 | Boulogne- Fransa |
Kaynak: Erdoğdu , 2006: 434-440 ve Hammer, 2005: 9-11. Tablodaki güncel bilgiler IndustriALL’un websitesinde bulunan sözleşmeler incelenerek yazar tarafından oluşturulmuştur.
* IF Metal- Industrifacket Metall- İsveç İşçileri Sendikası
** Unioen-Beyaz yakalı İsveç Sendikası
*** ROGWU-Russian Oil Gas and Construction Workers’ Union- Rusya Petrol, Gaz ve İnşaat İşçileri Sendikası
**** FUP-The Oil and Gas Workers’ Unified Federation- Bileşik Petrol ve Gaz İşçileri Federasyonu (Brezilya Sendikası)
Tablo 10’a göre; IndustriALL küresel sendika federasyonunun taraf olduğu KÇS’lerin içeriğine bakıldığında sözleşmelerin çoğunluğunda ILO sözleşmelerine doğrudan atıf yapıldığı görülmektedir. Genel olarak IndustriALL’un taraf olduğu KÇS’lerde ILO’nun kabul ettiği sekiz zorunlu sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşmeler;
• 87 sayılı Sendika Hakkı ve Örgütlenme özgürlüğü sözleşmesi
• 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı sözleşmesi
• 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi
• 105 sayılı Zorla Çalıştırılmanın Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme
• 138 sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi
• 182 sayılı En kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğin yasaklanması ve ortadan kaldırılmasına ilişkin sözleşme
• 100 sayılı Eşit ücret sözleşmesi
• 111 sayılı Ayrımcılık (İş ve Meslekte) sözleşmesi (ILO, 2019:19) şeklindedir.
Yukarıda bulunan sekiz zorunlu sözleşmenin yanında diğer ILO sözleşmelerine de KÇS’lerde doğrudan atıf yapılmıştır. Tabloya bakıldığında en fazla atıf yapılan ILO sözleşlemelerinin bulunduğu KÇS’ler tekstil sektöründe faaliyette olan çok uluslu işletmeler ile imzanlanmıştır. Örneğin; HM ile 2015’te imzalanan KÇS’de yirmi sekiz ILO sözleşmesi bulunurken, Tchibo GmbH ile imzalanan KÇS’de ise yirmi bir ILO sözleşmesine doğrudan atıf yapılmıştır. HM ile imzalanan KÇS’de en fazla ILO sözleşme ve tavsiye kararlarına atıf yapıldığı görülmektedir. Bu KÇS’de ILO’nun sekiz zorunlu sözleşmelerinin dahil edildiği ve bunun yanında atıf yapılan diğer ILO sözleşme ve tavsiye kararları şu şekildedir:
• 154 sayılı Toplu Pazarlık ILO sözleşmesi
• 135 sayılı işçi temsilcilerine ilişkin ILO sözleşmesi
• 143 sayılı İşçi temsilcilerine ilişkin tavsiye kararı
• 159 sayılı Mesleki rehabilitasyon ve istihdam(engelliler) ILO sözleşmesi
• 90 sayılı Eşit ücrete ilişkin tavsiye kararı
• 168 sayılı Mesleki (engelliler) rehabilitasyon ve istihdama ilişkin tavsiye kararı
• 146 sayılı Asgari yaşa ilişkin tavsiye kararı
• 190 sayılı En kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğine ilişkin tavsiye kararı
• 35 sayılı Zorla çalıştırmaya (dolaylı zorunluluk) ilişkin tavsiye kararı
• 122 sayılı istihdam politikası ILO sözleşmesi
• 175 sayılı Kısmi süreli iş sözleşmesine ilişkin ILO sözleşmesi
• 131 sayılı Asgari ücretin tespitine ilişkin ILO sözleşmesi
• 183 sayılı Xxxxliğin korunması ILO sözleşmesi
• 135 sayılı Asgari ücretin tespitine ilişkin tavsiye kararı
• 01 sayılı çalışma saatleri ILO sözleşmesi (sanayi)
• 14 sayılı Haftalık finlemeye ilişkin ILO sözleşmesi (sanayi)
• 30 sayılı Çalışma saatlerine ilişkin ILO sözleşmesi (Ticaret ve Büro işleri)
• 106 sayılı Haftalık Dinlenmeye ilişkin ILO sözleşmesi (Ticaret ve Büro İşleri)
• 155 sayılı İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ILO sözleşmesi
• 164 sayılı İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tavsiye kararı (IndustriALL&HM, 2015: 2-4)
HM ve IndustriALL imzalanan KÇS’de en fazla ILO sözleşme ve tavsiye kararına atıfta bulunurken bazı sözleşmelerin içeriğinde ise diğer uluslararası bildirge ve düzenlenmelerin de yer aldığı görülmektedir. Örneğin uçak sektöründe faaliyette olan SAAB ile düzenlenen KÇS’de; Evrensel insan hakları beyannamesi, OECD çok uluslu işletmeler için yönerge ve öncesinde çok uluslu firmayla düzenledikleri davranış kodları da bulunmaktadır (IndustriALL ve SAAB, 2012:1). Bununla birlikte otomotiv sektöründe faaliyet gösteren Alman çok uluslu işletmesi Daimler ile imzalanan KÇS’de ise birden fazla uluslar arası bildirgelere atıfta bulunulmuştur. Bunlar; Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Paktı, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Paktı, ILO işyerinde temel ilkeler ve haklar bildirgesi, BM iş dünyası ve insan haklarına
ilişkin ilkeleri, BM Küresel İlkeler sözleşmesinin on ilkesi, OECD Çok Uluslu İşletmeler yönergesidir (IndustriALL ve Daimler, 2021:6).
Yukarıdaki tabloda 10’da görüldüğü gibi IndustriALL’un yanında KÇS’lerin düzenlenmesinde ve imzalanmasında diğer küresel sendika federasyonları da yer almıştır. Örneğin; enerji sektöründe faaliyette olan EDF Grup ile 2018 yılında düzenlenen KÇS’de, taraf olarak IndustriALL yanında PSI bulunmaktadır. Bu sözleşmede Fransız sendikalarının da taraf olduğu görülmektedir (Group, 2018:19). Bu duruma diğer bir örnek ise enerji sektöründe faaliyette olan İtalyan çok uluslu işletme ENI SPA ile 2019 yılında düzenlenen KÇS’de imzalayıcı taraflar arasında İtalyan sendikaları da bulunmaktadır (IndustriALL ve Eni, 2019:1). ÇUŞ’ların merkezinde bulunan ileri kapitalist ülkelerde örgütlü sendikaların, küresel sendika federasyonları ile yaptıkları işbirliği sonucunda KÇS’lerde son yıllarda kanuni yaptırımı içeren maddeler de bulunmaktadır.
KÇS’lerin hukuki bağlayıcılığının bulunmaması, önemli tartışma konularından biridir (PETROL-İŞ, 2004:12). IndustriALL’un taraf olduğu ve son yıllarda yapılan KÇS’lerde hukuki bağlayıcılığı konusu üzerinde durulmuş, özellikle sözleşmelerin, ÇUŞ’ların merkezlerinin bulunduğu ülkelerdeki yasalara tabi tutulmasına yönelik maddeler eklenmiştir. Örneğin; Uçak sektöründe faaliyette olan Fransız çok uluslu şirketi SAFRAN ile 2017’de imzalanan KÇS’de Fransız yasalarına tabi olduğunu vurgulayan madde bulunmaktadır. Bu sözleşmelerin tarafları arasında Fransız ulusal sendikalarda yer almaktadır (IndustriALL ve SAFRAN, 2017:18). Yine enerji sektöründe faaliyette olan İtalyan çok uluslu şirketi ENI, IndustriALL ve İtalyan sendikalarının imzaladığı KÇS’de sözleşmenin İtalyan yasalarına tabi olduğunu içeren madde yer almaktadır (IndustriALL ve Eni, 2019:17). Bir diğer örnek ise Otomotiv sektöründe faaliyette olan Fransız çok uluslu şirketi Renault, IndustriALL ve Fransız ulusal sendikalar ile 2019 yılında imzalanan KÇS’de sözleşmenin Fransız Kanunları tarafından geçerliliği maddesi yer almaktadır (IndustriALL ve Renault, 2019:13). Kuşkusuz son yıllarda bu sözleşmelerin yasal dayanağını içeren maddelerin yer almasında, ÇUŞ’ların bulunduğu ülkelerde örgütlü sendikaların desteği göz ardı edilmemelidir.
IndustriALL’un imzaladığı KÇS’lerin kapsamı; sözleşmenin tarafı olan ÇUŞ’larda ve tedarik zincirlerinde çalışanlardır. Bu çalışanların KÇS’ler ile örgütlenme
ve sendika haklarını içeren zorunlu çalışma standartlarını korumak amaçlanmaktadır. Bu nedenle tabloya bakıldığında sözleşme kapsamının en geniş olduğu ÇUŞ; tekstil sektöründe faaliyet gösteren ve Dünya genelinde 1,6 Milyon çalışanı bulunan İsveç çok uluslu şirketi HM’dir. HM ile yapılan bu sözleşme, diğer ülkelerde bulunan tedarik zincirlerinde çalışanları da kapsamaktadır (IndustriALL ve HM, 2015: 1). Diğer kapsamı geniş olan sözleşme ise, Dünya genelinde 662.575 çalışanı bulunan ve otomotiv sektöründe faaliyette olan Alman çok uluslu otomotiv şirketi Volkswagen ile imzalanandır. Ancak Volkswagen ile IMF döneminde imzalanan bu sözleşme bir KÇS niteliğinde değil, sosyal hakları ve endüstri ilişkilerini beyan ettiği deklarasyon şeklindedir. IMF ve Volkswagen arasında 2002 yılında yapılan bu düzenlemede ILO çalışma standartlarına doğrudan atıf yapılmamıştır (IndustriALL ve Volkswagen , 2002:1-3). Volkswagen; Chattanooga, Tennessee ve Amerika’da bulunan fabrikalarında sendikal hak ve özgürlüklere yönelik yapılan saldırılara kayıtsız kalması nedeniyle IndustriALL, KÇS’ni askıya almıştır (IndustriALL,2019:1 ). Diğer taraftan yine tekstil sektörün faaliyette olan, Almanya ve Hong Kong’ta merkezi bulunan Esprit, Dünya genelinde 525.000 çalışanı bulunmaktadır. Bu sözleşmenin kapsamına 41 ülkede faaliyette olan taşeron işletmelerde çalışanlarda dahil edilmiştir. IndustriALL ve Esprit arasında 2018 yılında imzalanan sözleşmede, Alman yasalarına tabi tutuluduğunu içeren madde yer almaktadır (Esprit ve IndustriALL, 2018:1-6). Tabloya göre, kağıt sektöründe faaliyette olan Norske Skog çok uluslu şirketi ile imzalanan sözleşme ise IndustriALL’un taraf olduğu en dar kapsamda KÇS’dir. Kapsamının dar olmasının nedeni; çok uluslu firmanın Dünya genelinde çalışan sayısının az olmasıdır. Norske Skog, Dünya genelinde yalnızca 2.200 çalışanı bulunmaktadır.
IndustriALL tarafından imzalanan sözleşmelerin uygulanmasında ÇUŞ’ların ve tedarikçilerin yükümlü olduğu hemen her KÇS’de vurgulanmaktadır. Örneğin; kağıt sektöründe faaliyet gösteren Staro Enso, diğer ülkelerde bulunan tedarikçilerinde de sözleşmenin uygulanmasından yükümlüdür. Ayrıca Staro Enso küresel grubun bulunduğu ülkelerde en çok konuşulan en az 6 dilde bu sözleşmenin çevrilmesi zorunludur. Bu KÇS’nin izlenmesi için Staro Enso, IndustriALL ve diğer taraf sendikaların temsilcilerinin bulunduğu bir komite oluşturulmuştur. Bu komite tarafından 2 yıla bir KÇS’nin prensiplerinin görüşülmesi sözleşmenin maddeleri arasında yer almaktadır. Ancak bu KÇS’de, yerel meselelerin mümkün olduğunca yerel düzeyde çözümü sağlanması temel presipler arasındadır (IndustriALL ve Xxxxx Xxxx, 0000: 5).
Staro Enso ile imzalanan KÇS’de yer alan bu madde gelişmekte olan ülkelerdeki çalışanların hakları bakımından olumsuzdur. Bu durumun nedeni gelişmekte olan ülkelerdeki yasalarda buluna sendika ve toplu pazarlık gibi işçi haklarına yönelik küreselleşme süreci sonrasındaki olumsuz uygulamaların yerel seviyede çözülemeyen meseleleridir. Bu nedenle KÇS’lerde bulunan bu maddeler sorunların uluslararası düzeyde çözülemeyeceğini göstermekte ve KÇS’leri işlevsiz kılmaktadır.
IndustriALL’un kimya ve metal sektörde faaliyet gösteren Umicore ile imzaladığı diğer bir KÇS’de ise Umicore Grubu ve Tedarikçileri KÇS’nin uygulanmasında sorumlu tutulmuştur. Ayrıca üst yönetimleri üzerinde anlaşmaya varılan prensipleri kabul etmek, uygulamak ve teşvik etmekle yükümlüdür. Bunun yanında KÇS’nin uygulanmasına yönelik izleme komitesi bulunmaktadır. Bu komitede; Umicore yönetimi, insan kaynakları, genel müdürlüğü rehberliğinde çevre, sağlık ve güvenliği başkanı, çalışanların temsilen IndustriALL ve Avrupa Çalışma konseyi temsilcileri bulunmaktadır (IndustriALL ve Umicore, 2019:7-8). Gelişmekte olan ülkelerdeki tedarik zincirlerininde KÇS’leri uygulama zorunluluğunun bulunmaktadır. Sözleşmelerin uygulanmasına yönelik sorumluluk genel olarak tedarik zincirlerinde örgütlü yerel sendikalara aittir. Uygulanmasına yönelik izleme komitelerinde yerel sendikalar da dahil edilmektedir. Bu izleme komitelerin bulunması, taraflar arasındaki sürdürülebilir sosyal diyalog açısından önem teşkil etmektedir. Diğer taraftan tabloya bakıldığında KÇS’lerin tamamına yakın kısmı, ÇUŞ’ların merkezinin bulunduğu ileri kapitalist ülkelerde imzalandığı görülmektedir. Bu ülkelerde bulunan yerel sendikalar KÇS’lerin müzakere süreçlerine doğrudan katılım sağlayarak sözleşmelerde taraf olabilmektedir.
2.3. Toplu Pazarlık Kavramı
Toplu pazarlık kavramı ilk olarak 1891 yılında Xxxxxx Xxxx tarafından ortaya atılmış ve kooperatif hareketi isimli çalışmasında kullanılmıştır. Toplu pazarlık, işçi ve işverenler arasında geçen düzenlemeleri kapsamakta olup sendikaların yerine getirdiği önemli fonksiyonlarından biridir (Hutt, 2007:22). ILO’nun 154 sayılı sözleşmesindeki tanımına göre toplu pazarlık kavramı; işveren/bir grup işveren ya da bir veya daha fazla işveren örgütü ile bir ya da daha fazla işçi örgütü arasında çalışma ve istihdam koşullarının belirlenmesi, işverenler ve işçiler arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla
yapılan müzakerelerdir (ILO, 2022: 1). Toplu pazarlık dar anlamda ‘’işçi sendikası ve işveren ya da işveren sendikası arasında sürdürülen ve işyeri/işletme (veya işkolu) ücret ve çalışma koşullarını belirlemeye yönelik bir sözleşme ya da iş uyuşmazlığı ile sonuçlanan pazarlık süreci’’dir. (Önsal, 2017:503). Geniş anlamda ise işçi ve işveren sendikaları ya da hükümetlerin katılımı ile gerçekleşen, toplu iş uyuşmazlıklarının çözümüne yönelik kapsamlı konuların (işsizlik, enflasyon vb.) görüşüldüğü süreçtir (Demir, 2018:29). Bu süreçte toplumun geniş bir kısmını kapsayan işsizlik, enflasyon, istihdam vb. konularda üçlü tarafı içeren (işçi-işveren-hükümet) görüşmeler yapılmaktadır. Taraflar arasında iş uyuşmazlıklarının çözümünde sosyal diyalog mekanizmaları önemli bir yer tutmaktadır.
Genel anlamda toplu pazarlık ve toplu iş sözleşmesi kavramları birbirinin yerine kullanılmakta ve bu kavramlar karıştırılmaktadır. Toplu iş sözleşmesi kavramı “İş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşme” olarak tanımlanmaktadır (Önsal, 2017:499). Bu tanıma göre toplu pazarlık bir süreci ifade ederken, toplu iş sözleşmesi bu sürecin sonuçlarından biridir (Kağnıcıoğlu, 2014:7). Toplu pazarlığın ilk önceliği çalışanların ekonomik mücadelesini içermektir. İşverenlerin karşısında çalışanların kollektif hareketi sonucunda sendikalar ile gerçekleşen toplu pazarlık, geniş anlamda milli gelirin adil dağılımı, verimlilik, istihdam gibi konuları da kapsamaktadır (Balcı, 2015:23).
2.3.1. Toplu Pazarlığın Tarafları ve Faydaları
Toplu Pazarlık kavramından söz edilebilmesi için işçi ve işveren taraflarının olması gerekmektedir. Bu iki tarafın birden çok sorunun ele alındığın görüşme sürecine katılımı söz konusudur (Demir, 2018: 29). Geleneksel toplu pazarlık, işçi sendikaları ve işveren ya da işveren sendikaları ile gerçekleşirken, toplu pazalığın dönüşümü ile taraflarıda değişmiştir. Örneğin; ETUC’un taraf olduğu Avrupa düzeyinde çerçeve sözleşmeleri, toplu iş sözleşmelerin çerçevesini oluşturmaktadır. Bunun yanında yine küreselleşme süreci ile birlikte ortaya çıkan KÇS’lerin taraflarını ise GUF’lar ve ÇUŞ’lar oluşturmaktadır.
Toplu pazarlığın odak noktası işçi sendikası ya da işçi sendikaları ve işveren ya da işveren sendikaları arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve çalışma koşullarının
belirlenmesidir. Bunlar; ücretler, çalışma koşulları, yıllık primler, yıllık izin, doğum izni, iş sağlığı ve güvenliği ve diğer konuları kapsayan düzenlemelerdir. Sosyal diyalog, toplu pazarlığın merkezindedir. Sosyal taraflar arasındaki ilişkileri ve çalışma koşulları sosyal diyalog mekanizması ile düzenlenmektedir. Toplu pazarlık ILO sözleşmelerinin de üzerinde durduğu zorunlu bir haktır (ILO, 2015: 3-4).
Toplu pazarlık sürecinin sosyo-ekonomik boyutta kazanımları bulunmaktadır. İşçi açısından; ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, sosyal yardımların düzenlenmesi ve refah düzeyinin arttırılması, çalışma saatlerinin düzenlenmesi, sendikal güvencenin sağlanması, verimlilik ve performansın arttrılmasıdır. İşverenler açısından ise; çalışma barışının sağlanarak işletme içerisinde verimliliğin arttırılmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda toplu pazarlık; aynı işkolunda ücret dengesi sağlanarak ücretlerarası rekabetin son bulmasına ve ücret eşitliğinin oluşmasına neden olmaktadır (Koçak , 2013:175-176).
Tablo 11. Toplu Pazarlık Sürecinin Faydaları
Çalışmanın niteliği | • Ücretleri iyileştirmek • Esnek çalışma sürelerinde, iş-yaşam dengesi sağlanarak çalışanların çıkarlarını dengeleyen düzenlemeler ile çalışma saatlerin müzakerelerini olanak sağlamak. • Sosyal sigortaya erişimi genişletmek • Çalışmada İş sağlığı ve güvenliğini sağlamak |
Eşitlik | • Ücret grupları arasındaki makası daraltmak • Cinsiyet eşitliğini geliştirmek |
Endüstri İlişkileri | • Hakların kazanımına olanak sağlamak • Demokratik hakları kapsamak • Toplu iş sözleşmesi hükümleri ile yasaların uyumunu arttırmak ve kuralların tanınması sağlamak |
Makroekonomi | • Eşitsizliği azaltmak ve adil ulusal gelir dağılımını sağlamak • Ekonomik şokları hafifletmek • Düzenli müzakereler ile ekonomik performansta pozitif etki yaratmak (istihdam, enflasyon vb.). |
Kaynak: ILO, 2015: 6.
Toplu pazarlık hakkı, önemli bir sendikal hak kapsamına girmektedir. ILO’nun Filadelfiya bildirgesinde kabul edilen 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ile toplu pazarlık, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını da kapsayan sendikal haklar güvence altına alınmıştır. ILO sözleşmeleri, sendikal hakların uluslararası hukuk alanında doğuşuna neden olmuştur (Gülmez, 2008:138). Kaynakçada yok. Toplu pazarlık hakkı, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı ile tamamlanan bütünleşik bir sendikal haktır. Bu nedenle demokratik toplumlar sendikal hakları, anayasal düzenlenmeler ile güvence altına
almaktadır. Toplu pazarlık mekanizmasının oluşabilmesi için sendika özgürlüğü önemli bir koşul teşkil etmektedir. Hükümetlerin ve işverenlerin bu özgürlüğü tanıması gerekmektedir. Özellikle toplu pazarlık mekanizmasının işlemesi için sendikaların işverenler tarafından tanınması ve işçilerin temsiliyetini sağlayan güçlü sendikaların oluşması gerekmektedir (Talas , 1983:238-239).
2.3.2. Toplu Pazarlığın Düzeyleri
Toplu pazarlığın düzeyleri ülkeden ülkeye değişim göstermektedir. Bunun nedeni ülkelerin çalışma ilişkileri sistemindeki yapısal farklardan kaynaklanmaktadır. Toplu pazarlık düzeyini etkileyen faktörler; yasal düzenlemeler ve hükümetlerin tutumu, ülkelerin coğrafi yapısı ve koşulları, işçi ve işveren sendikalarının yapısı ve tutumlarıdır. Bunun yanı sıra sendikalaşma eğilimleri ve sendikalara karşı tutumları toplu pazarlık düzeyini etkileyen önemli bir faktördür (Kağnıcıoğlu , 2014:29-30). Diğer taraftan, ülkenin ekonomik yapısı, sektörlerin ekonomideki ağırlığı ve istihdamın sektörel dağılımı ülkelerdeki toplu pazarlık düzeyini etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Geleneksel olarak üç farklı toplu pazarlık düzeyi bulunmaktadır. İşyeri- işletme düzeyi, işkolu düzeyi ve ulusal düzeyde gerçekleşmektedir (Koçak , 2013:174). Bu üç ayrımın yanı sıra örnek toplu pazarlık, grup toplu pazarlığı, Avrupa düzeyinde toplu pazarlık ve uluslararası düzeyde toplu pazarlık çeşitleri de bulunmaktadır (Kağnıcıoğlu, 2014:32-51).
Tablo 12. Toplu Pazarlığın Düzeyleri
İşyeri-İşletme Düzeyinde Toplu Pazarlık | İşletme ya da birkaç işletmeyi kapsayan toplu pazarlık düzeyidir. İşveren ya da işverenleri örgütlü değildir. Ücret ve çalışma koşulları, işletmenin ya da işletmelerin mevcut durumuna göre ayarlanmaktadır. En alt düzeyde toplu pazarlık türüdür. ABD, Kanada ve Japonya’da yaygın olarak görülmektedir (Kağnıcıoğlu, 2014: 42; Talas, 1983: 243). |
İşkolu Düzeyinde Toplu Pazarlık | İşkolu düzeyinde toplu pazarlık işçi ve işveren sendikaları arasında gerçekleşmektedir. İşyerinde(işletmede) bulunan işçi ve işverenlerin aynı iş kolunda sendikalar ile temsiliyeti söz konusudur. İşkolu düzeyinde toplu pazarlıktaki amaç, işkolunda bulunan çalışanlar arasında ücret farklarının azaltılmasıdır (Koçak, 2013:174 ). |
Ulusal Düzeyde Toplu Pazarlık | İşçi ve işveren sendikalarının üst kuruluşları tarafından gerçekleşmektedir. Konfederasyon düzeyinde gerçekleşen toplu pazarlık sürecinde, alt üye kuruluşların kendi toplu pazarlık süreçlerinde uygulayacakları genel ölçüler belirlenmektedir. İskandinav ülkeleri ulusal düzeyde toplu pazarlığı uygulayan ülkelerdir. Özellikle İsveç ve Danimarka’da geniş kapsamlı toplu pazarlık uygulamaları görülmektedir (Talas, 1983: 244-245). |
Örnek Toplu Pazarlık | Örnek Toplu Pazarlık (pattern bargaining), belirli bir sektörde örgütlü bulunan sendika ile büyük bir işveren arasında yapılan toplu pazarlığın, aynı sektördeki diğer işletmelerde uygulanan toplu iş sözleşmelerine örnek teşkil etmesidir. 1970’lerde demir ve otomotiv sektörlerinde sendikaların, ücret farlılıklarını azaltmak amacıyla kullandığı toplu pazarlık türüdür (Kağnıcıoğlu, 2014: 42; Xxxxxxxx ve Merlo, 2004: 240). |
Grup Toplu Pazarlığı | Grup Toplu Pazarlığı, toplu pazarlığın işkolunda merkezileşmesidir. Sektörel Toplu Pazarlıktan ayrılan en önemli özelliği birden fazla işçi ve işveren sendikaları katılabilmektedir. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde ‘’çok işverenli toplu pazarlık’’ modeli ile uygulanmaktadır (Xxxxxxx, 2011; Kağnıcıoğlu, 2014:4; Şafak, 2008a: 45) |
Avrupa Düzeyinde Toplu Pazarlık | AB direktiflerinin yerine getirilmesi ile işçi ve işveren arasındaki sosyal diyaloğu geliştirmek amacıyla yapılan toplu pazarlık düzeyidir. Özellikle küreselleşme sonrası Avrupa Toplum Modelinin korunması, sosyal diyaloğun gelişmesi, ücret ve çalışma koşullarının adil olması nedeniyle Avrupa Sendikalar Konfederasyonu-European Trade Union Confederation (ETUC) , Avrupa düzeyinde toplu pazarlık sistemini vurgulamaktadır (Koray ve Çelik, 2007:173- 180). |
Uluslararası Düzeyde Toplu Pazarlık | Küreselleşme ile birlikte uluslararası kurumlara ve çok uluslu işletmelere karşı uluslararası sendikalar ve federasyonlar yeni methodlar geliştirmiştir. Çok uluslu işletmeler ile imzalanan uluslararası çerçeve sözleşmeleri, ILO çalışma standartları gereği örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkını savunmakta, ulusal sendikalar ve uluslararası sendikalar arasında dayanışmanın sağlanmasını hedeflenmektedir. Böylelikle ulusal düzeyde toplu pazarlıkların genel çerçevesi çizilmektedir (ICFTU, 2001; Rıısgoord, 2005:707). |
Kaynak: Çalışma kapsamında çeşitli kaynaklar taranarak yazar tarafından oluşturulmuştur.
2.3.3. Toplu Pazarlığın Küreselleşme Sonrası Dönüşümü
1980 öncesi dönemde sosyal devlet anlaşıyla işçi sınıfı, çalışma hayatına ilişkin kazanımlar elde etmiş ve güçlü sendikalar ortaya çıkmıştır. Sendikaların güçlenmesi, örgütlenmeleri arttırmış ve toplu pazarlık düzeylerini merkezileştirmiştir. Özellikle Batı Avrupa’daki Korporatist yapılı ülkelerde toplu pazarlığın kapsamı genişletilmiştir (Koray ve Çelik, 2007:143). Refah devleti uygulamalarının yaygın olduğu bu yıllarda, kitlesel üretim nedeni ile büyük işletmeler bulunmakta olup, güçlü sendikalar ve büyük işletmeler arasında genellikle işkolu düzeyinde ve ulusal düzeyde toplu pazarlık uygulamaları benimsenmiştir. Böylelikle çalışan kesimin büyük çoğunluğu toplu pazarlık kapsamına girmektedir. Diğer taraftan, piyasaların küreselleşmesi ve ÇUŞ’ların ortaya çıkması, üretim ağlarının taşeronlaşma ile küçük birimlere ayrılmasına neden olmuştur. Bu nedenle Fordist dönemdeki büyük fabrikalar yerini birbiri ile eklemlenmiş küçük üretim birimlerine bırakmıştır. Esnek üretim modellerinin benimsenmesi, kuralsızlaştırma ve atipik çalışma gibi işgücü piyasalarına yönelik uygulamalar sendikal örgütlenmelerin gerilemesine ve buna bağlı olarak toplu pazarlığın kapsamının daralmasına neden olmuştur.