Contract in Favour of Third Party
Xxxxxxxx Xxxxxx Xxxxxxxx Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi
E r z i n c a n L a w R e v i e w
Cilt/Vol: 25 Sayı/No: 1 Haziran/June 2021
Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme
Contract in Favour of Third Party
Öğr. Gör. Xxxx XXXXXXx
XX
Nisbilik prensibi gereği, kural olarak sözleşmeler sadece ilgili sözleş- menin tarafları arasında hüküm ve sonuçlarını doğurmaktadırlar. Hu- kuk’ta ‘kural olarak..’ diye başlanan cümleleri takiben genellikle buna iliş- kin istisnalardan da bahsedilir. Çalışmamızın konusunu oluşturan üçüncü kişi yararına sözleşme de tıpkı bu şekilde nisbilik prensibine getirilmiş olan istisnalardan birini teşkil etmekle, bu ilişkide alacaklı, ifanın kendi- sine değil de, borç ilişkisi dışında kalan bir üçüncü kişiye yapılmasını is- temektedir.
Borç ilişkisine dâhil edilen üçüncü kişinin, borcun ifa edilmesini talep hakkı yönünden, bu sözleşme türü “eksik” ve “tam’’ üçüncü kişi yararına sözleşme olarak nitelendirilmektedir. Çalışmamızda, sözleşmenin nisbi- liği ilkesi açıklanarak bunun sonuçları üzerinde durulmuş; üçüncü kişi ya- rarına sözleşmenin niteliği ve kurulmasına ilişkin esasları ile, vaadettiren, vaadeden ve üçüncü kişi (lehdar) arasındaki ilişki ele alınmıştır. Çalışma-
∗ İstanbul Aydın Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulu, Hukuk Bölümü, Adalet Programı.
E-posta: xxxxxxxxxx0@xxxxx.xxx.xx. ORCID: 0000-0002-6257-1488.
Araştırma Makalesi/Research Article
Makale Geliş Tarihi: 17.08.2021 / Makale Kabul Tarihi: 09.11.2021.
Atıf: Xxxx Xxxxxx, “Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme”, EBYÜ-HFD, C. 25, S. 1, Ha- ziran 2021, (165-210).
nın sonunda, üçüncü kişi yararına sözleşmenin, alacağın devri, temsil, ha- vale gibi bazı hukuki kurumlarla karşılaştırılması suretiyle farklılıklarının ortaya konulması amaçlanmıştır.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: Nisbilik ilkesi, Üçüncü kişi yararına sözleşme, Eksik Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme, Tam Üçüncü Kişi Yararına Söz- leşme, Vaadettiren, Vaadeden, Lehdar.
ABSTRACT
In accordance with the principle of proportionality, as a rule, contracts only create provisions and consequences between the parties of the rele- vant contract. After the sentences that begin as 'as a rule..' in law, excepti- ons are usually mentioned. Contract in favour of third party, which is the subject of this study, constitute one of the exceptions brought to the prin- ciple of proportionality in this way and in this relationship, the creditor does not want the performance to be made to him/herself, but to a third party outside the debt relationship.
In terms of the right of the third party included in this debt relationship to demand the performance of the debt, this type of contract can be con- sidered as "incomplete" and "full" contract for the benefit of the third party. The subject of this study is to explain the principles of the nature and establishment of contract for the benefit of third party, by explaining the principle of relativity of the contract and by emphasizing the results, and to reveal the relationship between the promisser, the promittent and the third party. At the end of the study, it has been tried to reveal the xxx- xxxxxxxx of contract for the benefit of third party by comparing it with some legal institutions such as assignment of receivables, legal represen- tation, remittance.
Keywords: Principle of Relativity, Contract in Favour of Third Party, Contract in Full Favour of Third Party, Promittent, Promisser, Benefi- ciary.
GİRİŞ
Roma-Pandekt Hukuku’nun en çok etkisi altında bulunan Borçlar Ka- nunu, tıpkı Medeni Kanun gibi İsviçre Borçlar Kanunu’nun tercümesi ile büyük ölçüde kaynak kanun korunarak iktibas edilmiş olup borç ilişkileri bakımından nisbilik prensibini esas almıştır. Buna göre, borç ilişkisinden xxxxx xxxxxx ve borçlar kural olarak ancak o ilişki içerisindeki taraflar arasında (inter partes) hüküm ve sonuçlarını doğururlar. Bu kural, Roma Hukuku zamanlarından bu yana uygulanarak Türk-İsviçre hukukları ve
diğer birçok hukuk sistemlerinde sözleşmeler hukukunun genel prensibini ifade etmektedir. Bu kuraldan yola çıkılarak rahatlıkla ifade edilebilir ki sözleşmenin tarafları, o sözleşmeye taraf olmayan biri aleyhine sonuç do- ğuracak bir yükümlülük kararlaştıramayacaklardır. Bunun doğal sonucu olarak da borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi dolayısıyla üçüncü kişilerden tazminat talebinde bulunulamaz ve yine üçüncü kişiler söz- leşme hükümlerine dayanarak sözleşmeden doğan borcun ihlali nedeniyle gördükleri zararların tazminini talep hakkına da sahip değildirler. Nisbilik prensibi gereği, sözleşmeden kaynaklanan borcun ihlali dolayısıyla zarar gören üçüncü kişiler haksız fiil hükümlerine başvurabileceklerdir. Zira Borçlar Kanunu, sözleşmesel sorumluluğa ancak ve ancak sözleşmenin taraflarını tabi tutmuştur. Alman Hukuku, borçlunun sözleşmeden doğan borcunu ihlali ile tesadüfen üçüncü kişinin zarar görmesi halinde zarar gö- ren ile tazminat talep hakkına sahip olan kişinin aynı kişi olmaması halle- rinde uygulanacak olan üçüncü şahsın zararını tazmin kurumunu geliştir- miştir.
Ancak sözleşmeye aykırılık hükümlerinin, korunan hukuki varlıklar, kusurun ispatı, yardımcı şahsın verdiği zarar gibi birçok bakımdan zarar göreni haksız fiil hükümlerine nazaran daha etkin korumaya elverişli ya- pısı sebebiyle nisbilik prensibi ve kanunun öngördüğü sözleşmesel sorum- luluk ile haksız fiil sorumluluğu ayrımı aşılmaya çalışılarak culpa in cont- rahendo, akdin müspet ihlali ve üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme kurumlarının ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Alacaklı ile borçlu arasında mevcut borç ilişkisinin üçüncü kişiler açı- sından hüküm doğurmayacağı ile kastedilen borç konusu edimin münha- sıran alacaklı tarafından ve yine münhasıran borçludan talep edilebilmesi olup, bu kural bir borç ilişkisinin hiçbir zaman üçüncü kişileri etkileme- yeceği yahut üçüncü kişilerin hiçbir şekilde bahsi geçen borç ilişkisi üze- rinde etkili olamayacakları şeklinde anlaşılamaz.
Üçüncü kişi yararına sözleşmelerde borç ilişkisi yine alacaklı ve borçlu yararına kurulmakla birlikte, alacaklı, ifanın kendisine değil de borç ilişkisi dışında kalan bir üçüncü kişiye yapılmasını istemektedir. Bu aşamada, üçüncü kişi yararına sözleşme tipi, üçüncü kişinin borcun ifa edilmesini talep hakkı olup olmaması bakımından ‘eksik üçüncü kişi ya- rarına sözleşme’ ile ‘tam üçüncü kişi yararına sözleşme’ türleri olarak ikiye ayrılmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 129’un (818 sayılı Borçlar Ka- nunu md. 111, başkası lehine şart) üçüncü kişi yararına sözleşme başlıklı düzenlemesine göre, ‘‘kendi adına sözleşme yapan kişi sözleşmeye üçüncü
kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir.’’ (f. 1).
‘’Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istedik- lerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.’’(f. 2).
TBK md.130 ‘da ise ‘’Başkasını çalıştıran kişi, çalıştırdığı kişiye karşı hukuki sorumluluğunu güvence altına almak üzere sigorta yaptırmışsa, si- gortadan xxxxx xxxxxx doğrudan doğruya çalışana ait olur.’’ ifadesiyle özel bir düzenleme yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, TBK 129. madde üçüncü kişi yararına sözleşmeler hakkında genel prensipler ortaya konmakta iken TBK 130. maddede ise sorumluluk sigortalarına ilişkin özel düzenlemeler getirilmiştir. Üçüncü kişi yararına sözleşmenin uygulamadaki en yaygın örneği kanunda özel olarak düzenlenmiş bulunan sigorta sözleşmeleri olsa da uygulamada bu- nun haricinde de çeşitli görünümleri bulunur. Hatta boşanma protoko- lünde, nafaka dışında da üçüncü kişi yararına hükümler bulunabilir ki Yar- gıtay, boşanma protokolünde, müşterek çocuklar adına taşınmaz satın alınması yahut taşınmazın mülkiyetinin çocuklara devrine ilişkin yapılan anlaşmaları da üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu görüşündedir.1
Hukuki tarihsel süreç içerisinde Roma Hukuku’nda üçüncü kişi yara- rına sözleşme müessesesinin kısıtlı uygulama alanı ve yüzyıllara yayılan gelişim sürecinin farklı ülke hukukları arasındaki etkileşimi neticesinde günümüzdeki formuna ulaşmış olup, üçüncü kişi yararına sözleşmeler üç köşeli hukuki ilişkiler içerisinde artık önemli bir yere sahiptirler.
Nisbilik ilkesi ile sözleşme serbestisi ilkesi iç içe ilkeler olup üçüncü kişiyi yararlandırma amaçlı ortaya çıkan bu üç köşeli ilişki de Türk –İs- viçre ve Alman sözleşmeler hukukunun temel ilkelerinden olan nisbiliğin istisnasını oluşturmaktadır.
1 Yarg. 2. HD., 28.1.2014, 2013/7253-1551; Yarg. 14. HD., 4647/3762, 6.4.2015; Yarg.
8. HD., E. 2019/1601, K. 2021/2350, xxxxx://xxxxxxxxxx.xxxxxxxx.xxx.xx/ E.T. 4. 10. 2021.
I. SÖZLEŞMELERİN NİSBİLİĞİ VE ÜÇÜNCÜ KİŞİ YARARINA SÖZLEŞME
A. Genel Olarak Sözleşmelerde Nisbilik İlkesi
Sözleşmenin etkisi prensip olarak o sözleşmenin tarafları ile sınırlı olup Roma Hukuku’nda res inter alios acta aliis neque prodest olarak ifade edilen bu kural sözleşmenin tarafları dışında yabancı olan üçüncü şahıslar yararına bir hak doğmasını önlüyordu.2 Borcun doğumu için bir iuris vinculum (hukuki bağ) gerekli olduğundan ve bu bağın sadece bağ- lananlar için etkili olduğu kabul edildiğinden Roma Hukuku’nda bir söz- leşmenin üçüncü kişiler hakkında hüküm ve sonuç doğurmasının yanında sözleşmenin üçüncü kişinin yararını amaçlaması da yasak olup bu yasak da res inter alios acta kuralının özel bir şekli ve tamamlayıcısı durumun- daki alteri stipulari nemo potest vecizesi ile ifade edilirdi.3 Bununla söz- leşmenin alacaklısı, sözleşmeden doğan alacağını yalnızca sözleşmenin borçlusuna karşı ileri sürebileceğinden, sözleşmeye taraf olmayan kişiler aleyhine borç meydana getirmek de mümkün değildir. Buna üçüncü kişi zararına (aleyhine) sözleşme yasağı denir.4
Sözleşmenin nisbiliği ilkesi Borçlar Hukuku’nda kural olarak sadece o ilişki çerçevesinde taraflar arası hüküm doğuran genel bir ilke olmakla birlikte Türk Ticaret Kanunu md. 1191/ f. 35 ve 1257. md /f. 36’de olduğu
2 Xxxxx Xxxxx, Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, 2. Bası, Vedat Kitapçılık Basım Yayın Dağıtım, İstanbul 2008, s. 1.
3 Akyol, s. 1-2.
4 Xxxxx Xxx Xxxxx, Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme, 1. Bası, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2020, s. 5.
5 13.01.2011 tarih ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 1191/f. 3 “Taşıyanın kanunen kendisine yüklenmeyen bir borç veya yükümlülüğü üstlenmesi veya tanınan bir haktan vazgeçmesi sonucunu doğuran özel anlaşmalar, açık ve yazılı onayı olmadıkça, fiilî taşıyan hakkında hüküm ifade etmez; fakat, bu hususta yapılmış olan özel bir anlaşma fiilî taşıyanın onayı olmasa da taşıyanı bağlamaya devam eder.” RG. 27846, 14.02.2011.
6 13.01.2011 tarih ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 1257/f. 3 “Taşıyanın, kanunen kendisine yükletilmeyen bir borç veya yükümlülüğü üstlenmesi veya ona tanınan bir haktan vazgeçmesi sonucunu doğuran özel anlaşmalar, açık ve yazılı bir kabul olmadıkça, fiilî taşıyan hakkında hüküm ifade etmez.” RG. 27846, 14.02.2011.
gibi kimi hallerde7 özel olarak düzenlenmiştir.8 Hiç kimse tarafı olmadığı bir borç ilişkisinden kaynaklanan alacak hakkının sahibi olamaz zira ala- cak hakkının sahibi, borç ilişkisine taraf olarak alacaklı sıfatını haiz olan kimsedir.9
Nisbilik ilkesi sözleşme serbestisi ilkesi ile iç içe olup sözleşme ser- bestisi ilkesinin pozitif ve negatif olmak üzere iki görünümünden bahse- debiliriz.10 Bu iki görünüm de kişilere kendi sözleşmesel ilişkilerini ser- bestçe belirleme imkânı verirken bunu farklı araçlarla yerine getirmekte- dirler. İlkenin pozitif görünümü, kişilere istedikleri kişilerle istedikleri içe- rikte sözleşmeler kurup bu sözleşmeleri diledikleri gibi değiştirme ve sona erdirebilme imkânını vermekte olup negatif görünümde ise, kişilerin söz- leşme kurmaya zorlanamamalarını ifade etmektedir.11
Borç ilişkilerinden doğan alacak hakkı, ayni haklarla kişilik haklarının aksine hukuki niteliği itibariyle nisbi bir haktır.12 Alacak, bir edimi yerine getirmeye mecbur olan borçlunun şahsına karşı bir haktır.13 Alacaklıya borç ilişkisinin sağladığı bu hak; gerek borçlunun şahsı, gerek borçlunun edim fiili ve gerekse edim konusu şey üzerinde bir iktidar sağlamakta olup alacaklı Anayasa’da kaynağını bulan temel eşitlik ve özgürlük kavramla- rına aykırı biçimde borçlunun şahsı üzerinde iktidar kazanmış değildir ve borçlu üzerinde doğrudan doğruya kuvvet kullanarak onu edimini ifaya zorlayamaz.14 Dolayısıyla, üçüncü kişiler borç ilişkisi ile ilke olarak borç
7 Mutlu Dinç, Türk Ticaret Kanunu (Gerekçeli–Karşılaştırmalı), 12. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2017, s. 953.
8 Dinç, s. 999.
9 Gediz Kocabaş, Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmede Yararlananın Edimi Ret Hakkı, 1. Bası, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi (Xxxxxx Xxxxx'x Xxxxxxx Xxxx Sayısı), C. 22, İstanbul 2016, s. 1798.
10 Xxxxx Xxxxxxx Konuralp, Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme, 1. Bası, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2020, s. 7.
11 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 7.
12 Xxxxxx Xxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2020, s. 19.
13 Andreas von Xxxx, Xxxxxxx Xxxxxx Xxxx 0, 0. Xxxx, Xxxxx Xxxxxxxx, Xxxxxx 1983, s. 9.
14 Xxxxx Xxxxxxxxxxxxxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Bölüm 1. Cilt, 4. Basıdan 7. Tıpkı Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2017, s. 15-16.
altına girmedikleri ve bir hak kazanmadıkları için bu hakkın onlara karşı ileri sürülmesi istisnai haller dışında söz konusu olmaz.15
B. Nisbilik İlkesinin Sonuçları
1. Alacak Hakkının Sadece Borçluya Karşı İleri Sürülebilmesi
Borçlar Hukukuna hâkim olan en önemli ilkelerden biri borç ilişkile- rinin nisbiliği ilkesi olup sözleşmenin tarafları, sözleşme ilişkisine katıl- mayan üçüncü kişiyi herhangi bir borç ilişkisinin borçlusu durumuna ge- tiremezler.16 Borç ilişkisinden doğan alacak hakları kural olarak, sadece borç ilişkisinin diğer tarafına karşı ileri sürülebilen haklar olduklarından borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilere karşı, alacak hakkı ileri sü- rülemeyeceği gibi, borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişiler de borç ilişkisine dayanarak, borçluya karşı bir hak talebinde bulunamazlar. Söz- leşmede taraflar dışında, üçüncü bir kişiye karşı alacak talebinde bulunul- ması, alacak hakkının nisbiliği ilkesine aykırı olduğu için bu tür talepler, usul hukukunda ise, husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddi se- bepleri arasında sayılmıştır.17
2. Alacak Hakkının Sadece Borçlu Tarafından İhlal Edilebilmesi
Borç ilişkisinde, alacaklının edimin yerine getirilmesini sadece borç- ludan isteyebilmesi nedeniyle alacaklının hakkı nisbi hak niteliğinde olup borç ilişkisinden doğan bu hakkın nisbi oluşu, onu mutlak haklardan kap- sam olarak farklılaştırır.18 Mutlak haklar sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülüp herkesçe ihlal edilebilir nitelikte iken nisbi haklar sadece iliş- kinin tarafları arasında ileri sürülebilmektedir.
Borç ilişkisinden doğan alacak hakkının ikinci önemli özelliği, alacak hakkının sadece borçlu tarafından ihlal edilebilmesidir. Bunun tek istis-
15 Eren, Genel Hükümler, s. 19.
16 Xxxxxx Xxxxxx/Xxxxx Xxxxxxxxxxx, Sözleşmeler Rehberi, 2. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2002, s. 35.
17 Xxxxxxx Xxxxxxx, “Borç İlişkisinin Nisbilik Özelliğine Getirilen İstisnalar Işığında İş Hukukunda İşçi-İşveren İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, 2008/1 (16), s. 44.
18 Xxxxx Xxxxxx, Borçlar Hukuku Genel ve Özel Hükümler, 9. Bası, Ekin Yayınları, Bursa 2018, s. 7.
nası, TBK md. 00/0’ xx xxxxxxxxxxx bulunan ve sözleşmenin tarafı olma- yıp sözleşmenin özellikle alacaklı tarafına bilerek ve ahlaka aykırı bir şe- kilde zarar vermek isteyenin davranışına karşı alacaklının, tazminat davası açabilmesidir. Hâkim gerekirse, tazminat olarak alıcının satın almak iste- diği malın iadesine veya bu mümkün değilse, para olarak değerine ve bun- dan doğan zararın tazminine hükmedebilir.19
3. Alacak Hakkının Borçlu Tarafından İhlalinin Üçüncü Kişilere Hak Talebi İmkânı Vermemesi
Borç ilişkisinin sadece alacaklı ile borçlu arasında bir bağ teşkil etmesi ve üçüncü kişileri etkilememesi borç ilişkisinin nisbi olduğunu ifade eder ki, bu sebeple alacak hakkının nisbi hak olduğundan bahsedilir.20 Borçlu, borcunu mutlaka edimi almaya yetkili alacaklının şahsına veya onun yet- kili temsilcisine ifa edecek olup, alacak hakkının borçlu tarafından yerine getirilmemesi halinde, üçüncü kişiler borç ilişkisinin tarafı olmadıkların- dan, borçluya karşı sözleşmeye dayanarak dava açamazlar.21
4. Alacak Hakkının Alacaklıya Dolaylı Bir Yetki Vermesi
Alacak hakkı, alacaklının borçludan bir edimi yerine getirmesini talep hakkı olarak tanımlanır ve kural olarak alacak hakkı ihtiva ettiği tüm yet- kilerle bir bütündür. Üçüncü kişiye ifayı talep ve kabul yetkisi verilmiş olsa da alacaklı yine alacaklı sıfatını muhafaza ederek edimi bizzat borç- ludan talep hakkını haizdir.22 Alacak hakkı taahhüt işleminden doğdu- ğunda, alacaklı sadece, borcun konusu olan şeyin kendisine verilmesini isteyebileceği için, borcun konusunun kendisinden önce teslim edilmiş olandan, dava ile talep edebilmesi mümkün değildir. Örneğin; A ile B ara- sında yapılan satış sözleşmesinde A’nın, malı B’ye malı teslim etmesi ge- rekirken, C ile anlaşıp malı C’ye teslim etmesi halinde B’nin, C’ye karşı malın kendisine iadesini isteme hakkı yoktur, zira artık malın mülkiyeti, teslimle C’ye geçmiştir. B, burada sadece mal zamanında kendisine teslim
19 Aydınlı, s. 44.
20 Xxxxx Xxxxxxx/M. Xxxxxx Xx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt-1, 12. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2015, s. 28.
21 Xxxx Xxxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Bölüm Üçüncü Cilt, 6. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2014, s. 31.
22 Xxxxx Xxxxx, Üçüncü Şahsın İfayı Kendi Adına Talep Yetkisi, 2. Bası, Vedat Yayınları, İstanbul 2007, s. 6.
edilmediği için, A’ya karşı borçlunun temerrüdü hükümlerine dayanarak, talep ve dava hakkını kullanabilir.23
C. Nisbilik İlkesine Getirilen Bazı İstisnalar
Alacağın, alacaklıya karşı borçluluk rabıtası dâhilinde bulunmayan üçüncü bir kişiye karşı kullanılabilmesi, ancak istisnai bir haldir. Bir ala- cağın üçüncü kişilere karşı kullanılmasının en mühim hali, sözleşmeden doğan önalım (mukaveleden mütevellit şuf’a), alım (iştira), geri alım (vefa) ve kiranın tapu siciline şerhedilmesidir ki, bu şerh müşteri veya ki- racıya o şeyin sonraki müktesebine karşı hakkını muhafaza imkânı verir.24 Nisbilik ilkesi gereğince sadece alacaklı ile borçlu arasında bir bağ kurulması söz konusu olması neticesinde alacaklı alacak hakkını sadece borçluya karşı ileri sürebiliyor olsa da kanun bu ilkeye bazı istisnalar ge- tirmiştir. Tapuya şerh verilen kişisel hakların, şerhten sonraki maliklere karşı da ileri sürülebilmesi veya üçüncü kişi yararına sözleşmenin, lehine sözleşme yapılan üçüncü kişiye de ifayı talep hakkı vermesi, bu istisnala- rın en önemlilerindendir. Bundan başka kişinin iradesi dışında borç altına girmemesi ilkesinin istisnalarından biri de miras hukukunda ortaya çıkar ki mirasçılar, mirası reddetmedikleri sürece külli halefiyet ilkesi gereğince
mirasbırakanın borçlarından sorumlu olurlar.25
Sözleşmenin nisbiliği ilkesinin bazı istisnaları bulunmaktadır ki bun- ları üçüncü kişilerin borç ilişkisine etkili olduğu haller ve borç ilişkisinin üçüncü kişilere etkili olduğu haller olarak ikiye ayırabiliriz. Üçüncü kişi- lerin borç ilişkisine etkili olduğu hallere, üçüncü kişinin ifasıyla borcun sona ermesi durumu örneklenebilir.26 Üçüncü kişi, kendisine verilen bu yetkiyi kullandığı anda ifa ile alacaklı bakımından da borç sona erecektir. Zira alacak hakkı parçalanmadığı için ifa ile borç tamamen ortadan kalka- cak olup eğer alacak üçüncü kişiye verilen yetki ile parçalanmış olsa idi borçlu üçüncü kişiye ifada bulununca alacaklının elinde bazı yetkilerin kalması diğer yandan borçlu, üçüncü kişiye değil de alacaklıya ifada bu- lununca bu defa üçüncü şahısta bazı yetkilerin kalması gerekirdi.27
23 Aydınlı, s. 46- 47.
24 Tuhr, s. 10.
25 Akipek/Küçükgüngör, s. 35.
26 Xxxxx, s. 9.
27 Akyol, İfayı Talep Yetkisi, s. 7.
Üçüncü kişilerin borç ilişkisine etki ettiği bir diğer istisnai hal de TBK md. 000’xx xxxxxxxxxx xxxxx katılma olup, bu sözleşme borca katılan ile alacaklı arasında kurulan, katılanın borçlu ile birlikte alacaktan müteselsi- len sorumlu olduğu bir müessesedir.28
II. ÜÇÜNCÜ KİŞİ YARARINA SÖZLEŞMELERİN TARİHSEL GELİŞİMİ HUKUKİ NİTELİĞİ VE KURULMASI
A. Kavram ve Amaç
Bir borç ilişkisi kural olarak sadece tarafları arasında menfaat ilişkisi yaratıp hukuki sonuçlarını doğursa da bazen somut olayda sözleşme taraf- larının menfaati kurmuş oldukları bu sözleşme ile bir üçüncü kişiyi edim- den yararlandırmayı gerektirebilmektedir.29
Üçüncü kişi yararına sözleşme ilk bakışta, sözleşmenin tarafı olmayan bir kişiyi sözleşmeye dâhil etmemekle birlikte ona sözleşmede önemli bir yer bahşetmesi açısından sözleşme serbestisi ilkesini ihlal etmekte gibi görünse de gerçekte böyle değildir. Zira sözleşme serbestisi sözleşme ya- parken, sözleşmenin içeriğini ve tarafını serbestçe belirleme, sözleşmede değişiklik yapma ve onu sona erdirmeyi de bünyesinde barındırmakta- dır.30 Üçüncü kişi kavramı, bir hukuki işlemin kurulmasının söz konusu olduğu hallerde, o hukuki işlemin meydana gelmesine katılmayan kişileri ifade etmekte olup, işlemi kuranlar taraf, kurmaya katılmayanlar ‘üçüncü kişi’ dir. Bu noktada işaret edilmesi gerekli husus, üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişinin varlığının zaruri olmasıdır ki üçüncü kişiye sağlanan yarar kavramının açıklanmasına da ihtiyaç vardır. Müşterek hu- kukta bu konudaki tartışma sona ermiş olsa da terkedilmiş görüş, edimin objektif bir malvarlığı değeri taşıması gerektiği kanaatindeydi. Başlıca temsilcileri Dernburg, Xxxxxxx, Xxxxxxxx ve Xxxxxxx olan bu görüşe göre, istifade yahut tüketime mahsus şeylerin vaadedilmesi bunların kul- lanma, faydalanma ve satım değerlerinin ekonomik hayatta parayla takdir
28 Xxxxx Xxxxx Başara, “Türk Borçlar Kanunuyla Getirilen Yeni Bir Müessese: Borca Katılma”, AÜHFD, C. 63, S. 2, Y. 2014, s. 421, xxxxx://xxxxxxxxx.xxx.xx/xx/xxxxxxxx/xxxxxxx-xxxx/000000.
29 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 5.
30 Dilşah Busra Kartal, Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme, Oniki Levha Yayınları, 1. Xxxxx, Xxxxxxxx 0000, s. 7.
edilebilmelerine bağlı bulunup, bu genel edim yaklaşımı üçüncü kişi ya- rarına sözleşmeler için de aynen uygulanmıştır.31
Bugün halen değerini korumakta olan diğer uçtaki görüşe göre ise malvarlığı değeri taşımayan bir borç ilişkisinin kurulması mümkün görül- müştür.32 Her iki görüşün ortasında yer alan ve Gierke33 tarafından savu- nulan bir diğer görüşte ise edimin ekonomik değeri bulunacaktır fakat bu alacaklının edim üzerinde malvarlığı yararının bulunduğunu göstermez. Eğer üçüncü şahsın yararının bir malvarlığı değeri ihtiva etmesi gerektiği kabul edilirse, üçüncü şahıs yararına belirli saatlerde piyano ile çalışmama taahhüdü mümkün olamayacaktır ki bu görüş Xxxxxxx’xx Müşterek Hu- kuka ilişkin eserinde bahsi geçtiği surette Roma Hukukunun sözleşmenin sadece tarafların menfaatine olması kuralını yansıtmıştır. Alman İmpara- torluk Mahkemesi’nin borç ilişkisinin muhtevasında malvarlığı değeri bu- lunmasının zorunlu olmadığı yönündeki çözümü Türk- İsviçre Hukukla- rında da aynen kabul edilmiştir. Bir kişinin ona yabancı hukuki işlemler- den hak kazanması uzun bir hukuki evrim sürecinden sonra sisteme en- tegre edilebilmiş iken üçüncü kişinin borçlu ile alacaklı arasındaki hukuki ilişkiyle borç altına sokulması ise imkansızdır. Üçüncü kişi yararına söz- leşmenin muhtevasına ise kanun koyucunun emredici hükümler ile müda- halesi söz konusu değildir. Üçüncü kişinin yararı onun bir yüküm altına sokulması ile daraltılabileceği gibi borçlunun yetkilerinin genişletilmesi suretiyle de sınırlandırılabilir ve borçlunun alacaklıya karşı haiz olduğu sözleşmeden doğan savunmaları üçüncü kişiye karşı da kullanabilmesi ka- rarlaştırılabilir.34
Alman Hukuku’nda üçüncü kişi yararına sözleşmelere ilişkin olarak öğretide bir bölünmüşlük söz konusudur. Bu tip sözleşmelerin kural ola- rak borçlandırıcı işlemi konu aldığı kabul ediliyor olsa da tasarruf işlem- lerinin üçüncü kişi yararına sözleşmenin konusunu oluşturup oluşturma- yacağı, Borçlar hukukuna dair tasarruf işlemleri ve ayni tasarruf işlemleri ayrımı ile karakterize edilmektedir. Üçüncü kişi yararına gerçekleşen ayni
31 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 12.
32 Crome, System des Deutschen Bürgerlichen Reechts II, s. 18; Xxxxx, Enneccerus/ Xxxxxxx, Schuldverhaeltnise, § 1 IV 2; Xxxxxxxx, Das Rechts des Schuldverhaeltnisse, s. 2; Xxxxxxxxxx/Xxxxx, Einl. H. 1, s. 104; Rgrkommentar, § 241 vd; Akyol s. 13 dn. 48’den naklen.
33 Xxxxxx, Deutsches Privatrecht,not. 2; Xxxxx, s. 14 dn. 49’dan naklen.
34 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 15-16.
tasarruf işlemlerinden kaynaklanabilecek muhtemel belirsizlikler ise ayni haklara hâkim olan prensipler ışığında değerlendirilir ise iki kurumun bağ- daşmadıkları düşüncesinden yola çıkanlara göre bu görüş olumsuz netice- lenir.35 Ancak aleniyet ilkesine ihtiyaç duyulmayan Borçlar hukukuna dâhil tasarruf işlemlerinde bu sözleşme modeli uygulanabilir görünümde- dir. Alman İmparatorluk Mahkemesi’nin isabetle ifade ettiği üzere, üçüncü kişi yararına sözleşmenin belli bir tipi olmayıp bütün borçlandırıcı işlemlerle bu yola başvurulabilir.36 Tasarruf işlemleri yönünden öğreti- deki bölünmüşlük karşısında Alman Yüksek Mahkemeleri yürürlükte olan mevzuat nezdinde tasarruf işlemlerinin üçüncü kişi yararına sözleşmelere konu edilemeyeceği görüşündedir.37 Alman Hukuku’nda Türk – İsviçre hukuklarından farklı olarak teamül (Übung) üçüncü kişinin doğrudan ta- lep hakkı elde edip etmediği konusunda bağımsız bir kriter değil sadece tarafların iradelerinin yorumlanmasında bir araç olarak değerlendirilmeli- dir.38 Aldığı hediye üzerinden satıcı ile kardeşinin değiştirme hakkını haiz olacağını kararlaştıran alıcının bu işleminde amaç açıkça belli olmakla, kardeş bu sözleşmede doğrudan bir talep hakkı elde eder.39
Yargıtay kararına konu bir olayda da davalı, Denizcilik Bankası ile akdettiği sözleşmede kendi araçlarını kullanarak gemideki malları boşalt- mayı taahhüt etmiş, HGK da bu sözleşmenin üçüncü kişi durumundaki mal sahipleri yararına yapılmış olduğunu, afaki iyiniyet (dürüstlük) kural- larının ışığı altında yorumlayarak kararda bahsedilmediği halde taraflar arasındaki ilişkinin amacına uygun düşen bir sonuca varmıştır.40
Burada taraflar 818 sayılı BK md. 111/II’deki ‘iki tarafın niyetine… tevafuk ettiği takdirde’41 ve TBK md. 129/II’deki ‘tarafların amacına… uygun düştüğü takdirde’ ifadelerinden de anlaşılacağı üzere üçüncü kişi yararına sözleşme yaparken tam veya eksik/basit olarak ifade edilen tür-
35 Kocabaş, s. 1802.
36 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 16.
37 Kocabaş, s. 1802.
38 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 21.
39 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 27.
40 HGK, 7.11.1962, T- 35-41, İlmi ve Kazai İçtihatlar 1963, s. 2081; Akyol, Üç. Şah. Yar. Söz., s. 26-27 dn. 17’den naklen.
41 Xxxxx Xxxxx, Emsal İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu, Olgaç Matbaası, Ankara 1976, s. 513.
lerde bu sözleşmeyi akdedebilirler. Buna göre; vaadettiren alacaklı, borç- lusu vaadeden ile kendi adına yaptığı bir sözleşme ile üçüncü kişiye vaat edenden edimin yerine getirilmesini talep hususunda doğrudan bir hak sağlayabilir veya üçüncü kişiye bu tarz bir bağımsız talep hakkı tanımak- sızın sadece vaadedeni borçtan kurtarıcı (ibra edici) bir etki ile üçüncü ki- şiye edimde bulunmaya yetkili kılabilirler.42
Üçüncü kişi yararına sözleşme kurumu, uygulamada görülen üçüncü kişiyi bir sözleşme aracılığıyla edimden yararlandırma ihtiyacının sonu- cunda ortaya çıkmış olup üçüncü kişi yararına kararlaştırılmış edim, üçüncü kişi yararına sözleşmenin hangi gerekliliğe hizmet ettiğine göre farklılaşabilmektedir.43 Öğretide, üçüncü kişi yararına sözleşmenin hiz- met ettiği en önemli pratik ihtiyacın esasen sözleşmesel ilişkilerdeki edim yükümlülüklerinin ifa sürecini kısaltmak olduğu kabul edilmiştir. Böylece üçüncü kişiye bir edim ifa etmekle yükümlü olan vaadettiren, vaadeden- den olan alacağının doğrudan ona ifa edilmesini sağlayarak, aynı ifa süre- cinin iki kez tekrarlanmasını önlemiş olmakla vaadeden tarafından üçüncü kişiye ifa edilen edim esasında vaadettirenin üçüncü kişiye borçlu olduğu edimdir.44 Bu işlevi bakımından TBK md. 195’te düzenlenen borcun iç üstlenilmesi sözleşmesinde borcu üstlenen bu borcu üstlenerek borçluya karşı onu borçtan kurtarmayı taahhüt etmekte olup borçlu da borcu üstle- nene karşı kendisini borçtan kurtarması yönünde bir alacak hakkı elde et- mekte olduğundan bu yönüyle üçüncü kişi yararına sözleşmenin bir örne- ğini teşkil eder. Fakat alacaklıya (üçüncü kişiye) kendiliğinden bağımsız bir alacak hakkı sağlamadığından şüphe halinde tam üçüncü kişi yararına sözleşme değil eksik üçüncü kişi yararına sözleşe olduğu kabul edilmesi gerekse dahi tarafların açık yahut örtülü iradeleri iç üstlenme sözleşmesini bir tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak düzenlemek yönünde olabi- lir.
Bunlardan başka, vaadettiren üçüncü kişiye maddi bir destek sağla- mak amacıyla da üçüncü kişi yararına edim kararlaştırabilir ki, bu durum
42 Xxxx Xxxxxxxxxxx Xxxxxxx, Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun Üçlü İlişkiler Konusundaki Düzenlemeleri Üzerine Bir Değerlendirme, Ankara Barosu Yayınları, Erzurumluoğlu Armağanı, Ankara 2012, s. 535, xxxx://xxx.xxxxxxxxxxxx.xxx.xx
/Xxxxxxx/ 0000xxxxx/0000xxxxxxxxxxxx/xxxxxxxxxxxxx-xxxxxxxx.xxx.
43 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 11.
44 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 11-12.
özellikle Aile hukukundan kaynaklanan bakım ve destek yükümlülükle- rinden doğarak en tipik şekilde üçüncü kişi yararına hayat sigortası söz- leşmeleri ile örneklenebilir. Bu suretle vaadettiren, eşi ve çocukları için sigorta sayesinde güvenceli bir hukuki pozisyon sağlayacak olup, bu tür hukuki ilişkilerin yapısı gereği vaadettirenin değil ancak ölüm olayının gerçekleşmesi ile lehdarın sigorta bedelini talep etmesi mümkündür.45
B. Tarihsel Gelişimi
Sözleşmenin nisbiliği ilkesinin Roma Hukuku kaynaklı temelleri, ‘Ta- raflar arasındaki sözleşme başkalarına ne zarar verir ne de yarar sağlar’ (Res inter alios acta aliis nec nocet nec prodest) ilkesi çerçevesinde söz- leşmenin tarafı olmayan kişilere yükümlülükler getirmesini ve haklar sağ- lamasını engellemekte olup yine aynı kurala istinaden Roma Hukuku ala- cak ve borçlarda halefiyeti tanımayıp bu sonuca ise tecdit (novatio) kuru- muyla ulaşmaktaydı.46
Roma Hukuku’nun genel ilkeleri üçüncü kişi yararına sözleşme kurul- masına müsaade etmemektedir. Institutiones ve Digesta’da yer alan ‘alteri stipulari nemo potest’ kuralı gereğince üçüncü kişi yararına sözleşme ya- pılamamasının zemininde, ‘kimse başkası adına akit yapamaz, kölenin sa- hibine ve oğlun babasına akit kurması xxxxx’47 diyerek ve ‘kimse huku- kuna tabi olmadığı bir kimseye bir şey vermeyi borçlandığı bir sözleşme yapamaz’48 hükümleri yatmakta olup köleler ve velayet altındaki çocuklar hariç hiç kimsenin hukuki işlemlerinden bir hak elde edilemeyeceğini ifade eden ‘per extraneam personam nihil adquiri posse’49 kuralı da bu esası destekler niteliktedir. Ayrıca bu ilkelerin Roma’da yalnız üçüncü kişi yararına olan sözleşmenin değil ayrıca doğrudan temsil ve üçüncü kişinin fiilini taahhüt müesseselerinin de uygulanamayacağı şekilde nisbilik ilke- sinin çok katı bir yorumunu temsil ettiği kabul edilmektedir.
Klasik Roma Hukuku döneminde başkası yararına sözleşme yapılması sadece verme borcu doğuran sözleşmeler bakımından geçersiz sayılmakta ve alteri stipulari dari nemo potest şeklinde ifade edilmekteydi ki bu fark- lılık esasen Roma Usul Hukuku’ndaki dava çeşitlerinden kaynaklanmakta
45 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 12-13.
46 Xxxxx, s. 11
47 Digesta, Ulp.D. 45. 1. 38. 17; Xxxxx, s. 13, dn. 28’den naklen.
48 Institutiones, 3. 19. 4; Xxxxx, s. 13, dn. 27’den naklen.
49 Institutiones, 2. 9. 5; Xxxxx, s. 13, dn. 30’dan naklen.
olup condictio davasını tarif eden formula uyarınca alacaklının kendisine bir miktar paranın veya eşyanın borçlanıldığını ispat edebilmesi gerek- mekteydi.
Post-klasik Roma Hukuku dönemindeki başlangıcı M. S. 3. yy’a teka- bül eder alteri stipulati nemo potest kuralı, Klasik Roma döneminden farklı yorumlanmış olup sözleşmenin sadece hazırlar arasında sözlü olarak kurulan ve Roma Hukuku’nun özel bir sözleşme türü olan stipulatio mü- essesesini kapsadığı ifade edilmiştir. Bazı hukuk metinlerinde üçüncü ki- şilerin sözleşmede belirtilmesinin sözleşmeyi doğrudan geçersiz kılma- dığı belirtildiğinden Instıtutiones 3.19’a göre alteri stipulatio tamamen ya- saklanmış olmayıp ifanın gerçekleşmemesi halindeyse dava hakkını yal- nızca sözleşmenin alacaklısı olan stipulator haizdir.50
Özünde Roma Usul Hukuku’nun üçüncü kişi yararına sözleşmelerin uygulanmasında maddi hukuka nazaran daha büyük engel teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Sözleşme serbestisi kapsamında üçüncü kişi yararına söz- leşmelerin bilhassa dava formulaları kapsamında kabul edilmeyişinin se- bebi, Roma Hukuku’nda numerus clausus yani sınırlı sayıda sözleşmele- rin varlığı ve taraf iradelerinin karşılıklı uyuşmasından ziyade bu irade uyuşmasından xxxxx xxxxx ius civile nezdinde koruyabilecek bir dava for- mulasının mevcudiyetinin aranmasında kendisini gösterir.51
Ortaçağ hukukunda Avrupa’da Kilise hukuku kapsamında dini metin- lerin ve azizlere ithaf edilen sözlerin de birer hukuk kaynağı olarak kabul edilmeye başlandığı görülmekte olup üçüncü kişi yararına sözleşmelerin uygulanışı yer ve zamana göre farklılıklar arz etmiştir. Şöyle ki 13. yy. Kastilya’ sında önceleri Roma hukukunun etkisiyle üçüncü kişi yararına sözleşme yapılması mümkün değil iken günlük hayatın ihtiyaçları ise bu düzenlemeleri geçerli kılmıştır. 13. yy.sonrası Avrupasında ise üçüncü kişi yararına sözleşmelerin geçerli sayıldığı bir yaklaşım tercih edilmiştir.
17. ve 18. yy’daki bilimsel gelişmeler dönemin felsefesi ile hukuk öğreti- sine de yansımış olduğundan alteri stipulari gibi bazı Roma Hukuku pren- sipleri artık tartışılmaz olarak kabul edilmemekteydi. Örneğin 17. yy’da Xxxx Xxxxxxx’xx Doğal Hukuk Öğretisi kapsamında borç kavramını açık- layışı aleri stipulari ilkesinin yorumlanmasında da etkili olarak hazır ol-
50 Xxxxx, s. 14-19.
51 Xxxxx, s. 24-25.
mayan bir kişi lehine verilen sözün bu sözü veren kişi tarafından gerçek- leştirileceği anlaşıldıysa bağlayıcı ve geçerli olacağı savunulmuştur. An- cak sözün geçerliliği, yararına bu sözün kararlaştırıldığı kişi tarafından ta- lep edilebileceği anlamına gelmemekteydi.52
Sözleşmenin nisbiliği ilkesinin istisnalarının teorik bir alt yapı üze- rinde sistematik olarak inşa edilmesi Alman hukukçular tarafından 19. yy’da gerçekleştirilmiştir. Nitekim bu alanda yazılı pek çok eserin temel- lerini bulduğu Alman hukuku’nda yıllardır süre gelen tartışmaların neti- cesinde yerleşen doktrin, uygulamalar ve Alman Mahkemelerinin içtihat- ları ile üçüncü kişi yararına sözleşmenin doğmasına sebep olduğunu ra- hatlıkla ifade edebiliriz. 1900 tarihli Alman Medeni Kanunu (Bürgerliches Gesetzbuch) bu teorik altyapı gözetilerek hazırlanmış olup İsviçre Borçlar Kanunu ile Türk Borçlar Kanunu kapsamı dâhilindeki üçüncü kişi yara- rına sözleşme düzenlemeleri de daha çok Alman hukuku etkisi altında ge- lişmiştir ki, bu durum 19. yy Romanist Alman hukuk öğretisinin kurduğu Modern Pandekt hukukunda temellerini bulan Türk-İsviçre özel hukuku için gayet doğaldır.53
İsviçre Medeni hukukunun birleştirilmesinden ve kanunlaştırılmasın- dan önce Roman kantonları üçüncü şahıs yararına sözleşme konusunda Roma hukuku öğretisinin, Alman kantonları ise Cermen öğretisinin etkisi altında kalmıştır. Fribourg, Vaud ve Valais kantonları Medeni Kanunları Code Xxxxxxxx ‘un ‘stipulation pour autrui’ye müsaade eden hükümlerini aynen iktibas etmelerine karşın Neuchatel Medeni Kanunu iktibas etme- diğinden burada üçüncü kişi yararına sözleşme kabul edilmemiştir. Zürih Medeni Kanunu ile Schaffhausen Medeni Kanunu’nda ise üçüncü kişinin borçluya karşı doğrudan talep hakkı olacağı düzenlenmiş ancak üçüncü kişi yararına sözleşmenin bir vekâletsiz iş görme yahut temlikten geldiği ve üçüncü kişinin hakkının önce alacaklıda doğduğu sonra onun tarafın- dan üçüncü kişiye devredildiği kabul edilmiştir.
İsviçre Medeni Kanunu’nun 1881’de kanunlaştırılması sırasında üçüncü kişi yararına sözleşme OR. 112’de 1912 revizyonu ile düzenlen- miştir ve Alman hukukundan farklı olarak yorum kuralı ihtiva etmez.54 1926 yılında Borçlar Kanunumuzun mehaz İsviçre OR. 112 ve 113’den iktibası ile bu müessese de BK md. 111 ve 112 ‘ye aynen iktibas edilmiş-
52 Xxxxx, s. 32-34.
53 Xxxxx, s. 12.
54 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 77-78.
tir. 6098 sayılı TBK 129. madde hükmü ile Roma hukuku’ndan kaynakla- nan nisbilik prensibinin yumuşatılarak taraflara kurdukları sözleşme ile üç köşeli bir hukuki ilişki ile üçüncü bir kişiye hak kazandırma imkânı veril- miş bulunulmaktadır.
C. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmenin Hukuki Niteliği ve Kurul- ması
Bazı borç ilişkilerinde ilişkinin tarafları alacaklı ve borçlu olsa da bu ilişkiden doğan ifayı talep yetkisi bir başka kişiye ait olabilir. TBK md. 129’da genel esaslar belirlenmiş bulunan bu tür sözleşmelerde taraflardan birinin sözleşmenin tarafı olmayan bir üçüncü kişiye edimde bulunmayı taahhüt etmesi halinde üçüncü kişi yararına sözleşmeden bahsedilir. Bu ilişkide vaadettiren alacaklı (Versprechensempfaenger), borçlusu vaade- den (Versprechender) ile kendi adına yapmış olduğu sözleşme ile bir üçüncü kişiye (Dritter), vaadedenden edimi talep hususunda bir hak sağ- lamaktadır yahut üçüncü kişiye böyle bir talep hakkı tanımaksızın sadece vaadedeni ibra edici (borçtan kurtarıcı) bir etkiyle üçüncü kişiye edimde bulunmaya yetkili kılabilir.55 Bu suretle üçüncü kişiye ifa edilecek borcun alacaklısı yani taahhüt ettiren, üçüncü kişiye olan bir borcunu ifa etmeyi veya ona karşılıksız kazandırmada bulunmayı amaçlamaktadır.56
Üçüncü kişi yararına sözleşme, satış, kira, bağış sözleşmesi gibi ba- ğımsız bir sözleşme tipi olmayıp, asıl sözleşme tarafları dışında bir kişiye edimin yerine getirilmesinin üstlenildiği durumların tümünü içeren genel bir kavram olup kendisine alacak hakkı tanıyan taahhüt (vaat) ettirenin, sözleşmenin diğer tarafı olan kişiye olan borçlarından sorumlu olmaya- caktır. Buna “üçüncü kişi aleyhine sözleşme yasağı” denilmektedir.57
6098 say. TBK, üçüncü kişi yararına sözleşmeyi 000.xx 130.maddele- rinde düzenlemektedir. TBK md.130, sorumluluk sözleşmelerindeki özel bir durumu düzenler, 129.madde ise üçüncü kişi yararına sözleşmeleri dü- zenleyen temel normdur. Üst paragrafta da belirttiğimiz gibi bu genel ni- telikli hüküm, üçüncü kişi yararına sözleşmeyi bağımsız bir sözleşme türü olarak değil, genel bir kavram olarak düzenlemiştir. Dolayısıyla üçüncü kişi yararına sözleşme, vaadeden ve vaadettiren arasındaki sözleşmesel
55 Kocaman, Değerlendirme, s. 535.
56 Xxxxx Xxxxxxxxx Xxxxxx, Tam Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme, Xxxxxx Xxxxx’x Armağan, s. 1761, xxxxx://xxxxxxxxx.xxx.xx/xx/xxxxxxxx/xxxxxxx-xxxx/000000.
57 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1762.
ilişkide her türden özel sözleşme türünü (isimli- isimsiz, tipik-atipik gibi) içerebilir ki kanun koyucunun bu hükmü getirme amacı da, nisbilik ilke- sine aykırılık teşkil eden tam üçüncü kişi yararına sözleşme kurumunun geçerli olarak kabul edildiğini göstermekte olduğundan hüküm üçüncü kişi yararına sözleşmeye yönelik tüm sorulara cevap verme ve sorunları çözmede yeterli değildir.58 Bu sebeple öğretide, üçlü ilişkiler yaratmak bakımından üçüncü kişi yararına sözleşmeye yapısal olarak benzeyen ala- cağın temliki ve havale hükümleri ile TBK’nın genel hükümlerinin bün- yesine uygun düştüğü ölçüde kıyasen üçüncü kişi yararına sözleşmeye de uygulanabileceği kabul edilmektedir.59
TBK’nın üçüncü kişi yararına sözleşmeyi düzenleyen hükümlerindeki yetersizliğin, özel ve genel hükümler yahut kıyasen uygulamalar ile tama- men telafi edilebilmesi mümkün değildir zira bu kanuni çözümler üçüncü kişi yararına sözleşmenin bünyesine uymamaktadır. Öğretide Gernhuber, bu sorunun hem sebebi hem de sonucu olan durumu, üçüncü kişi yararına sözleşmenin genel olarak gelişimi bakımından isabetle belirleyerek üçüncü kişi yararına sözleşmenin genel şekilde düzenlenen yapısının, amacına göre farklı türden özel sözleşme türlerini içinde barındırdığından cihetle onun dogmatiği, teorik ve sistematik olarak bir bütün halinde geli- şememiş bir kapsayıcı ve soyut üçüncü kişi yararına sözleşme kavramı oluşamadığı şeklinde ifade etmiştir.60
D. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmenin Türleri
Üçüncü kişi yararına sözleşme, diğer sözleşmelerde olduğu gibi taraf- ların birbiri karşısındaki durumu ve içerdiği edimin türü esas alınarak çok sayıda ayrıma tabi tutulabilir.
İlk olarak içerdiği edim yükümlülüğü bakımından yahut şeklen ken- dine özgü türlerine ilişkin bir sınıflandırmaya tabi tutulabilecek olan bu müessese çalışmamızın konusunun, tam üçüncü kişi yararına sözleşmeden mütevellit olmasından ötürü üçüncü kişi yararına sözleşmenin niteliği ba- kımından esas ölçüt olan eksik ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme ay- rımı üzerinden ele alınacaktır. Eksik ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme
58 Xxxxx Xxxxxxx Konuralp, “Türk Hukukunda Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme ve Hukuki Niteliği Konusunda Bir Değerlendirme”, TBB Dergisi S. 146, Y. 2020, s. 158, xxxx://xxxxxxxxxx.xxxxxxxxxx.xxx.xx/x0000-000-0000.
59 Çilenti Konuralp, Değerlendirme, s. 159.
60 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 19-20.
kavramları gerek öğreti ve gerekse uygulamada benimsenmiş olup yarar- lananın, vaadedene karşı bir alacak hakkına sahip olup olmadığı ölçütüne göre değerlendirilmektedir. Bu ölçütte yararlananın hukuki durumundan yola çıkılmakta ve vaadeden ile vaadettiren arasındaki sözleşmeye göre bir alacak hakkının yararlanan üzerinde oluşup oluşmaması ile belirlen- mektedir. Bu doğrultuda ise yararlananın, vaadedene karşı ileri sürülebi- lecek bir alacak hakkına sahip olup olmadığı sorunsalı özelinde öncelikli ele alınması gereken husus sözleşmenin niteliği ve amacı doğrultusunda taraf iradelerinin yorumlanmasıdır.61 Taraf iradelerinin yorumunda ise so- mut koşullarda tarafların sergiledikleri tutum ve davranışlarıyla beraber menfaatlerinin de birlikte değerlendirilmesi önem arz eder.
1. Eksik Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme
Eksik (gerçek olmayan) üçüncü kişi yararına sözleşme (olağan üçüncü kişi yararına sözleşme yahut yetki veren üçüncü kişi yararına sözleşme de denilmektedir) TBK md. 129/ 1’ de düzenlenmiştir.62 Bu sözleşmede va- adeden ve vaadettiren, lehdar yararına bir kayıt koyarken onun lehine bir alacak hakkı kurmayarak lehdarı sadece kendisine yapılan ifayı kabule yetkili kılarlar. Bu noktada yararlananın sadece ifayı kabul yetkisi olup vaadedene karşı doğrudan ileri sürebileceği bir alacak hakkı bulunmaz. Sözleşmenin alacaklısı ise yalnızca vaadettirendir. Burada lehdarın alacak hakkı bulunmadığından vaadeden, ifa konusunda sadece vaadettirene karşı borç altına girmiştir ki bu da çoğu zaman vaadettirenin lehdara borçlu olduğu bir edimi ifa yardımcısı olan vaadeden aracılığıyla ifa et- meyi amaçladığı sözleşmeyi ifade eder.63 Alacak hakkının tek sahibi vaa- dettiren olmakla yararlanan alacak hakkı üzerinde bir tasarrufta buluna- maz ve dahi borcun ifa edilmemesinden kaynaklı bir tazminat da isteye- mez. Eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede borcun üçüncü kişiye ifasını talep hakkı vaadettirene ait olup bu tür sözleşmelerden yalnızca vaadetti- ren lehine alacak hakkı doğar. TBK md. 129/ 1’ den açıkça anlaşıldığı üzere, kendi adında sözleşme yapan bir kimse sözleşmeye üçüncü kişi ya-
61 Kocabaş, s. 1805.
62 Eren, Genel Hükümler, s. 1271.
63 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 36-37.
rarına bir edim yükümlülüğü koydurmuş ise bu edimin üçüncü kişiye ifa- sını da ancak o isteyebilecek olup üçüncü kişi kendi lehine kararlaştırılan bu edimi talep yetkisini haiz değildir.64
Üçüncü kişinin ifayı bizzat isteyemeyeceği ve ifa talebinin yalnızca vaadettiren alacaklı tarafından istenebileceği hallerde eksik üçüncü kişi yararına sözleşme söz konusu olur ki, doktrinde esas olarak benimsenen sözleşme türü de budur. Eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişi ne ifayı bizzat talep edebilmekte ne de ifanın gereği gibi yerine geti- rilmemesi halinde tazminat talebinde bulunabilmektedir. Çünkü bu söz- leşme türünde, üçüncü kişi nezdinde doğrudan bir alacak hakkı doğmayıp vaadettiren lehine doğan alacak hakkı, vaadettirenin vaadeden borçludan, ifanın talebinin üçüncü kişiye yapılması şeklinde kullanılmaktadır. Bu sözleşme türünün en yaygın örneği ‘ek kart sözleşmesi’dir.65
Eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadettiren alacak hakkı üze- rinde tasarruf yetkisine sahip olduğu için isterse alacak hakkını başkasına devredebilir. Bu halde ise alacağın içeriği değişmediğinden, devralan da vaadedenden ifayı üçüncü kişiye yapmasını ister. Bunun gibi, vaadettire- nin vaadedeni borçtan ibra etmesi durumunda bu devir ve ibraya karşı üçüncü kişi hiçbir itirazda bulunamayacak olup alacak nedeniyle dava açma hakkı da yine vaadettirene ait olarak kalmaktadır. Buna karşılık, bor- cun ifa edilmemesi sebebiyle üçüncü bir kişinin zarara uğraması ihtima- linde vaadettiren, vaadeden aleyhine üçüncü kişinin bu zararını tazmin et- mesi için de dava açabilir.66
Kanunkoyucu, eksik üçüncü kişi yararına sözleşmeyi TBK md. 83’teki kural olarak şahsen ifanın zorunlu olmadığı hükmü ile md. 129/I’de düzenlememiş olsaydı dahi bu sözleşme geçerli olarak kurulabi- lirdi zira bu sözleşme tarafların doğal olarak hukuken sahip oldukları hak- ların ve sözleşme serbestisi ilkesinin bir sonucudur. Sözleşme serbestisi, irade özerkliğinin doğal bir sonucu olmakla hukuk düzeni bu özgürlük ile kişilere, sözleşmeye konu olabilecek özel hukuk ve özellikle de özel borç ilişkilerini bizzat düzenlemek ve onlara diledikleri biçimi vermek yetkile- rini tanımıştır. Bu özgürlük bu bağlamda bireylere hukuk düzeninin sınır- ları içerisinde kendi mikro hukuk alanlarını yaratıp orada kendi normlarını
64 Eren, Genel Hükümler, s. 1272.
65 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1764-1765.
66 Eren, Genel Hükümler, s. 1272-1273.
belirleme ve bu suretle aralarında geçerli olacak bir hukuk düzeni yaratma yetkisini de bahşetmektedir.67
Doktrinde bir görüşe göre, eksik üçüncü kişi yararına sözleşmenin, üçüncü kişi yararına sözleşmenin bir alt türü olarak addedilmesi isabetli olmayıp eksik sözleşmede, üçüncü kişi sadece kendisine sunulan ifayı ka- bul veya ret hakkına sahip olduğundan eksik sözleşmenin, sözleşme tara- fınca ifa yeri belirlenmesi dışında bir anlamı olmayacaktır.68 Böyle bir sözleşme akdedildiğinde elbette üçüncü kişinin kendisine ait bir alacak hakkı olduğundan, bunun ortaya çıkartacağı hukuki sonuçlar da buluna- caktır. Bu sebeple, eksik sözleşmenin, borçlar hukuku bakımından özellik göstermeyen bir sözleşme olduğu değerlendirmesini büyük ölçüde makul bulmakla beraber hali hazırda bir üçüncü kişi yararına sözleşmenin vü- cuda getirilmiş bulunduğu gerçeğini de yadsımamak gerekir.
2. Tam Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme
Türk Borçlar Kanunu md. 129, 818. Sayılı Borçlar Xxxxxx’xxx ‘Xxx- xxxx Xxxxxx Xxxx’ başlıklı 111. Maddesini karşılamaktadır. Sistematik ya- pısı ile metinde yapılan düzeltme ve arileştirme dışında eski BK’ ya göre bir hüküm değişikliği bulunmamaktadır.69 Tam üçüncü kişi yararına söz- leşmeye ‘Gerçek üçüncü kişi yararına sözleşme’ de denilmekte olup üçüncü kişinin, vaadedilen edimin ifasını talep yetkisinin olması hali mev- cuttur. Üçüncü kişi yararına sözleşmelerde, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme kural olup, üçüncü kişiye direkt olarak borçludan edimin kendi- sine ifasını talep yetkisi veren tam üçüncü kişi yararına sözleşme istisna olarak değerlendirilmektedir. Burada da üçüncü kişi sözleşmeye taraf ola- rak katılmamakla birlikte bu kez sözleşmenin kurulması beraberinde ala- cağı doğrudan doğruya ve aslen kazanmak yanında vadedenden borcun ifasını tek başına hem talep hem de kabul edebilmektedir. Üçüncü kişinin haberdar olmasına dahi gerek olmayan sözleşmenin kurulma aşaması aka- binde edindiği bu hakkı sebebiyle sözleşmeye ‘Üçüncü kişi yararına hak
67 Xxxxxx Xxxx, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2020, s. 18.
68 Von Tuhrs, s. 715; Von Ahlefeldt, s. 8; Kühlmorgen, s. 9; Xxxxxx, N. s. 1081;
Kartal s. 51, dn.228’den naklen.
69 Xxxxxx Xxx/Xxxx Xxxxxx/Xxxxxx Xxxxxx, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve Yürürlük Kanunu, 1. Baskı, Türkiye Adalet Akademisi Yayınları, Ankara 2012, s. 193.
veren sözleşme’ de denilmektedir.70 Taraf iradelerinin tam üçüncü kişi yararına sözleşme yapmak yönünde olması, tarafların lehdara bağımsız bir alacak hakkı sağlamayı amaçladıklarını ifade eder.71
Üçüncü kişi yararına sözleşmenin tarafları, sözleşmenin tam üçüncü kişi yararına sözleşme olması, yani lehdara bir alacak hakkı bahşedilmesi konusundaki iradelerini yorum faaliyetine gerek bırakmayacak açıklıkta ortaya koymuş olabilecekleri gibi taraf iradeleri her zaman bu denli açık da olmayabilir. TBK’ nın üçüncü kişi yararına sözleşmeyi düzenleyen te- mel normu olan 129. madde, “tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde”, lehdar veya haleflerinin de edimin ifasını isteyebile- ceklerini ifade ederek, tam üçüncü kişi yararına sözleşmenin varlığı bakı- mından taraf iradeleri ile örf ve âdet olmak üzere iki ölçüt saymıştır. Ka- nunkoyucu bu düzenleme ile taraf iradelerinin örf ve âdet hukukuna naza- ran öncelikli olduğunu açıkça ortaya koymakta olup taraf iradeleri örf ve âdet hukuku kurallarından sapabilecektir. Fakat İsviçre öğretisinde, taraf- ların örf ve âdet hukukundan sapan iradelerini lehdara açıklamakla yü- kümlü oldukları, aksi halde bağımsız bir alacak hakkı kazandığı varsayımı ile hareket eden lehdara karşı culpa in contrahendo benzeri bir sorumluluk altına girecekleri savunulmaktadır.72
Yorum faaliyeti bakımından, lehdarın sözleşmenin kuruluşunda hazır bulunması veya vaadedenin edim yükümlülüğünün onun lehine kararlaş- tırıldığının açıkça belirtilmiş olması, tam üçüncü kişi yararına sözleşme- nin varlığı yönünde bir ipucu olarak değerlendirilebilir olsa da bu yönde kesin delil teşkil etmez.73
Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede, üçüncü kişi vaadedilen edimin ifasının tek başına hem talep ve dava etme, hem sunulan ifayı kabul hak- kına sahip olup üçüncü kişi hakkını ileri sürdüğünde, taahhütte bulunan ona karşı sözleşmeden doğan defi ve itirazları ileri sürebilecektir. Buradan üçüncü kişinin sözleşmenin tarafı olduğu sonucuna varılamayacak olup sadece sözleşme uyarınca vaadettiren ile vaadeden arasındaki ilişkiye da- yalı olarak, vaadedenin vaadettirene karşı ileri sürebileceği defi ve itiraz-
70 Eren, Genel Hükümler, s. 1273.
71 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 43.
72 Çilenti Konuralp, Değerlendirme, s. 161
73 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 43-44.
ların, doğrudan başvuran üçüncü kişiye de ileri sürülebileceği anlaşılma- lıdır.74 Üçüncü kişi, borçlu (vaat eden) karşısında haklarını kullanmak is- tediğini bildirinceye kadar, alacaklı (vaat ettiren) sözleşmeden doğan ala- cakları üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir.75 Kanunkoyucu, borcun ifası- nın bağımsız olarak talep edilebilmesini iki kritere bağlamış olup bunlar tarafların açık veya örtülü amaçları ile iş çevresindeki teamüller olarak addedebileceğimiz örf ve adettir ancak bunlar dışında tam üçüncü kişi ya- rarına sözleşme bir kanun hükmüne de dayanabilir.76 Sözleşmenin niteli- ğini de ek bir kriter olarak buraya ilave etmek gerekir. Vaadedilen edim, yalnız üçüncü kişi yararına ise tarafların iradeleri ile sözleşmenin amacı, üçüncü kişinin ifayı vaadettirenden bağımsız olarak doğrudan doğruya ta- lep edebileceğini merkeze alır. Şöyle ki, işverenin işçilerini kazaya karşı sigorta ettirmesi durumunda kaza gerçekleşince sigortalı işçiler sigorta tazminatını şahsen isteyebilecektir. Yine alacaklının alacak senedini üçüncü kişiye göndermesi veya posta kredi mektubunun gönderilmesinde de durum benzerdir.77
Üçüncü kişi yararına sözleşmenin en tipik örneği olarak üçüncü kişi için yapılan hayat sigortaları, kaza sigortaları, karayolları mali sorumluluk sigortası, başkasına ait mal sigortaları, işverenin işçi yararına yaptığı ihti- yari sorumluluk sigortaları verilebilir.78 TBK md. 130 ile getirilen bu hü- kümde Kanunkoyucu üçüncü kişi yararına ayrı bir sözleşme türü düzenle- memekte, sadece işçi yararına yapılan sorumluluk sigortalarının hukuki sonuçlarına ilişkin bir kural getirmiş bulunmaktadır. ‘’Başkasını çalıştıran kişi, çalıştırdığı kişiye karşı hukuki sorumluluğunu güvence altına almak üzere sigorta yaptırmışsa, sigortadan xxxxx xxxxxx doğrudan doğruya ça- lışana ait olur.’’ şeklinde ifadesiyle bu üçüncü kişiye ilişkin durumu açık olarak ifade etmiş bulunsa da hükmün lafzından emredici olup olmadığına ilişkin net bir kanıya varılamamakta olup bu kuralın bir yorum kuralı ol- duğu kabul edilmektedir. Ancak hükmün koruyucu amacından yola çıkı- larak emredici olduğu ifade edilebileceğinden işverenin, işçinin alacak
74 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1766.
75 Von Büren, B: Schweizerisches Obligationrecht, Zürich 1964, dh. 180-181;
Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1766, dn. 15 ‘den naklen.
76 Xxxxxx-BK OR Art. 112, N. 14; Xxxxx, s. 23; Xxxx, Genel Hükümler, s. 1273’ten naklen.
77 Eren, Genel Hükümler, s. 1273-1274.
78 Oğuzman/Öz, C. 2, s. 447.
hakkını geri alması veya tarafların işçiye alacak hakkı tanımayacağı yö- nündeki anlaşmalar geçerli değildir.79
Yararlanan, yapılan sözleşmenin gerçek anlamda üçüncü kişi yararına sözleşme olduğunu ve bu yolla alacaklının kendisi olduğunu, alacak hak- kının da tam üçüncü kişi yararına bir alacak hakkı olduğunu iddia ettiğinde bu iddiasını ispatla mükelleftir.80
3. Sigorta Sözleşmeleri Açısından Xxxxx
Türk Borçlar Kanunu md. 130, üçüncü kişi yararına ayrı bir sözleşme türü düzenlememiş olup sadece işçi yararına yapılan sorumluluk sigorta- larının hukuki sonuçlarına ilişkin bir kural getirmiş olduğundan, ilk olarak söz konusu düzenlemenin bir yorum kuralı olduğunu ifade etmek gerekir. Hükmün lafzından emredici olup olmadığı netleştirilemese de koruma amacına binaen TBK md. 130 ‘un emredici bir hüküm olduğunu da belirt- mek gerekir. Ancak buradaki emredicilik ifadesinden burada zorunlu bir sigortanın düzenlendiği anlamı da çıkartılmamalıdır. Zira kapsama işve- renlerin işçi yararına yaptıkları ihtiyari sorumluluk sigortaları da girmek- tedir.81
İşçinin TBK md. 130 doğrultusunda, çalıştırılan kişi yararına sorum- luluk sigortası kapsamında talepte bulunabilmesi için işvereni ile arasında TBK md. 393 kapsamında bir hizmet sözleşmesi bulunması gerekli olup TBK md. 130 ‘un md. 129 ‘dan farkı da işverenin sözleşmedeki durumu olmaktadır. İşçinin 130. madde kapsamındaki alacak hakkı burada işvere- nin iflas masasına yahut terekesine dâhil edilmeyecektir. Zira 130. madde alacak hakkını sadece üçüncü kişi statüsündeki işçiye tanımış olmakla iş- vereninin herhangi bir alacak hakkı bulunmamakta, sigorta tazminatını ta- lep ve dava hakkı da alacak hakkı üzerindeki tasarruf yetkisi de tamamen işçiye ait kabul edilmektedir. İşveren ise işçinin izni veya onayı ile salt bir temsilci sıfatını haiz şekilde sigortacıdan talepte bulunabilecektir.82
Türk Ticaret Kanunu uyarınca yapılan sorumluluk sigortalarında TTK
x. 0000/ X ‘x xxxx, ‘’Xxxxxxxxx xxxxxxxxxx sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra
79 Kartal, s. 59.
80 Eren, Genel Hükümler, s. 1274.
81 Xxxxx Art. 113, N. 7; Penon Art. 113, N. 2; Xxxx-Xxxxxx, Xxx. 000, X. 2; Xxxxxx, s. 60, dn. 262 ‘den naklen.
82 Kartal, s. 60.
doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan so- rumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen mik- tara kadar tazminat öder.’’ TTK 1478’e göre ise; ‘’Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigorta- cıdan isteyebilir.’’. Burada zarar görene, kanunkoyucunun, sorumluluk si- gortasında doğrudan doğruya sigortacıya başvurma imkanını tanınması söz konusudur. Sigortacının asli yükümü üçüncü kişi yararına bir edimi ifa etmekten ziyade sigortalıyı, zarar görenin tazminat talebinden korumak olduğundan ve TTK ‘da 1478. maddenin gerekçesinde zarar görene tanı- nan bu hakkın sorumluluk sigortalarını üçüncü kişi yararına sözleşme ha- line getirmeyeceği açıkça vurgulanmış olduğundan hareketle burada salt bir dava takip yetkisi bulunduğunu kabul etmek isabetle yerinde olacak- tır.83
Karayolları Xxxxxx Xxxxxx uyarınca zorunlu mali sorumluluk sigorta- sında KTK md. 91’e göre, araç işletenler bakımında aynı kanunun 85. maddesinde yer alan sorumluluklarını teminat altına almak üzere zorunlu mali sorumluluk sigortası yapmaları gerekmektedir. Zarar görenin, dava açmadan önce sigortacıya başvurması dava şartı olarak düzenlendiğinden, zarar gören salt başvuru değil dava açma hakkı ile de donatılmış ve ona tazminat davası açabilmek için öncelikle dava dışı başvuruda bulunma yü- kümü altında bırakılmıştır. Özsunay’a göre, KTK ‘dan doğan zorunlu mali sorumluluk sigortası üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğini haiz olmayıp sigortacının sözleşmeden kaynaklı sahip olduğu savunmaları, zarar görene de ileri sürebilme riski vardır. Akyol’a göre ise, Karayolları Trafik Ka- nunu Mali Mesuliyet Sigortası Umumi Şartları md. 13, sigortacının so- rumluluğunu sona erdiren yahut azaltan savunmaların zarar görene karşı ileri sürülemeyeceğini belirttiğinden bu sakınca gerçekleşmemektedir. Bu Genel Şartlar ilga edilmiş olsa da yerine getirilen 2015 tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları da mülga hükme paralel düzenleme içerdiği için Akyol’ un gerekçesi halen güncelliğini korumaktadır. TTK md. 1478 ile KTK md. 97 birlikte değer- lendirilip sentezlendiğinde 97. maddenin zarar görene doğrudan dava hakkı tanıyan bir hüküm olduğu ve zarar gören yararına bir sözleşme ih- tiva etmediği ifade edilebilir.84
83 Kartal, s. 56
84 Kartal, s. 57-58; Xxxxx, Üçüncü Şahıs, s. 43.
Mal sigortası, kişinin belli bir mala ilişkin olarak menfaatlerini koru- mayı amaçlar. TTK md. 1454/ I’ e göre85, eğer teminat altına alınan men- faat üçüncü kişiye ait ise üçüncü kişi yararına mal sigortası gündeme ge- lecek olup aksi kararlaştırılmadığı müddetçe üçüncü kişi, sigortacıya karşı doğrudan alacak hakkını haizdir. Son fıkraya göre kanunkoyucu üçüncü kişinin isminin zikredilmesini aramayıp ‘kimin olacaksa onun lehine’ si- gorta yapılması imkânını sağlamakta olup genel esaslarla da uyum içeri- sinde bir düzenlemedir.
Hayat sigortası, hayatı üzerine sözleşme yapılan kişinin (sigortalının) veya sigorta ettirenin, sözleşme şartları dahilinde ölümü veya hayatta kal- masına bağlı olarak sigorta bedeli ödeneceğinin kararlaştırıldığı bir sigorta sözleşmesidir. Sigorta ettiren ve sigortalı farklı kişiler olabilecektir ve leh- tar olarak belirlenen kişi de bizzat sigorta ettiren yahut bir başkası olabilir ki kendisi riskin gerçekleşmesi durumunda ödemenin yapılacağı kişidir (TTK md. 1493/ VII). Bu anlamda hayat sigortaları bir tam üçüncü kişi yararına sözleşme olup bunun aksi kararlaştırılabilir.86
Kaza sigortasında da sigorta bedeli sigorta ettiren veya bir başkasına ödenebilecek olup sigorta ettirenin veya sigortalının, bir kaza sonucu öl- mesi yahut yaralanması rizikolarının masraflarını teminat altına almakta- dır. Şayet bedel sigorta ettiren dışında bir başkasına ödenecek ise burada bir üçüncü kişi yararına kaza sigortasının varlığı söz konusu olup üçüncü kişi yararına bir kaza sigortasında, üçüncü kişi kanun gereği sigortacıya karşı doğrudan talep hakkını haizdir.87
Hastalık sigortası, TTK md. 1511 ‘e göre sigortalı yararına yapılabi- leceği gibi üçüncü kişinin lehtar olarak belirlenmesi de mümkündür. Bu-
85 6102 sayılı TTK 1454, “(1)Sigorta ettiren, üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek, sigorta ettirebilir. Sigorta sözleşmesinden xxxxx xxxxxx sigortalıya aittir. Sigortalı, aksine sözleşme yoksa, sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir.
(2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği durumlarda, tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin, üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil, kendi adına fakat üçüncü kişi lehine hareket ettiği kabul edilir.
(3) Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. “Kimin olacaksa onun lehine” yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.’’.
86 Kartal, s. 61-62; Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 42.
87 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 42.
rada sigorta ettirenin, sözleşmede belirlenen hastalıklardan birine yakalan- dığında bu hastalık sebebiyle zarara uğrayıp uğramaması yahut zarar mik- tarından bağımsız olarak sigorta bedelinin ödeneceğinin kararlaştırıldığı bir sözleşmedir. Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesi ile sigorta bede- linin bir başka kişiye ödenmesi hususunda anlaşmış olursa söz konusu üçüncü kişi lehtar olup TTK md. 1520 atfı ile hayat sigortalarına ilişkin düzenleme burada uygulanacak ve lehtar aksi kararlaştırılmadıkça doğru- dan doğruya sigortacıdan talepte bulunabilecektir.88
Taşıma sözleşmesi de üçüncü kişi yararına sözleşmenin kanuna dayalı olarak ortaya çıkmış olduğu bir sözleşme olup gönderilene taşıyıcıya karşı doğrudan dava hakkı vermektedir.89 TTK md. 871’ e göre eşya teslim ye- rine vardıktan sonra taşıma sözleşmesinden doğan yükümlülüklerin ifası karşılığında eşyanın kendisine teslimini isteyebilmek için gönderilenin ta- şıma ücretini, boşaltma yerinde bekleme ücreti ile hükümde sayılı diğer bedellerin ödenmesi gerekir. Taşıma sözleşmelerinin tabi olduğu özel bu hükümler TBK md. 129 ‘dan sapma gösterdiği için tipik bir üçüncü kişi yararına sözleşmeden farklı olarak gönderenin, fesih, ibra ve taşıyanın işi yarıda kesip geri dönmesini talep hakları da bulunmaktadır. Sonuç olarak gönderilenin talep hakkı ancak eşya teslim yerine vardığında doğacağın- dan ve aksi kararlaştırılmadıysa taşıma ücretini de ödemek yükümü al- tında bulunduğundan üçüncü kişi yararına sözleşmelere bağlanan genel sonuçlardan da farklıdır.90
E. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmenin Koşulları
Üçüncü kişi yararına sözleşmeden bahsedebilmek için bazı genel ve özel koşulların varlığı gerekir ki bunlar geçerli bir borç ilişkisinin kurul- muş olması ve borç ilişkisinde ifanın üçüncü kişi yararına yapılmasının kararlaştırılmasıdır. TBK md. 129 üçüncü kişi yararına sözleşmenin ge- çerliliği hususunda özel düzenlemeler yapmadığı için borçlar hukukunun sözleşmenin geçerliliğine ilişkin düzenlemeleri burada da uygulama alanı bulacak olup, üçüncü kişi yararına sözleşmenin geçerlilik koşullarının, karşılık ilişkisinin geçerliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir.91 Üçüncü kişi yararına sözleşmenin geçerli olarak kurulabilmesi, tarafların,
88 Kartal, s. 63.
89 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 44; Xxxxxx, s. 63, dn. 282.
90 Kartal, s. 63-64; Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 44-45.
91 Kartal, s. 24.
yani vaadettiren ve vaadedenin fiil ehliyetine sahip olmalarına bağlıdır. Oysa üçüncü kişi sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin yapıldığı sırada onun fiil ehliyetine veya ayırdetme gücüne sahip olması şart değil- dir. Burada üçüncü kişinin alacak hakkını kazanabilmesi için ne sözleş- meye katılması ve ne de alacaktan haberdar olması gereklidir. Hatta üçüncü kişi, ileride doğacak bir gerçek kişi yahut kurulacak bir tüzel kişi veya müstakbel bir şahıs topluluğu dahi olabilir. Üçüncü kişinin, bir baş- kası tarafından belirlenmesi de mümkündür. Burada aranan tek şart, üçüncü kişinin kendi yararına borçlanılmış bulunana edimin ifa edileceği esnada hak ehliyetine sahip ve objektif surette belirlenebilecek bir kişi ol- masıdır. Şayet üçüncü kişinin belirlenmesi mümkün olmaz ise, vaadettiren veya haleflerinin yararlanan sıfatı kabul edilir.92 TBK md. 27/I uyarınca, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Buna göre, sözleşmenin konusunun hukuka aykırı olmaması, sözleşmenin ahlaka aykırı olmaması, sözleşmenin konusunun baştan itibaren imkânsız bulunmaması hususları sözleşmenin geçerliliği bakımından büyük önem arz eder. TBK md.12/II gereğince kanunun emrettiği geçerlilik şekline uy- gun yapılması, TBK md.19/I gereğince muvazaalı olmaması; TBK md.30 vd. uyarınca irade sakatlığı halleri olarak sayılan yanılma, aldatma, kor- kutma (hata, hile, ikrah) gibi sebeplerle sakatlanmamış bulunması ve TBK md.28 uyarınca aşırı yararlanma (gabin) halinin bulunmaması gereklidir. Üçüncü kişi yararına sözleşmede, sözleşmenin asıl tarafları vaadettiren alacaklı ve vaadeden borçlu olduğu için, üçüncü kişi sözleşmenin tarafı sıfatını haiz olmadığından, onun ehliyetsizliği veya irade sakatlığı gibi hallerde yahut sözleşme hakkında bilgisinin olmaması geçerliliği etkile- meyecektir. Üçüncü kişi yararına edim, genel işlem şartları ile öngörülmüş ise, genel işlem şartlarının denetimine ilişkin olan TBK md. 20 vd. hü- kümleri uygulama alanı bulacak olup bu denetimde üçüncü kişi değil, ku- ral olarak sadece sözleşme taraflarının durumu esas alınacaktır.93
Sözleşmede başkası yararına şart koşuluna yer verilmedi ise borç iliş- kisi üçüncü kişi yararına değil doğrudan alacaklı yararına kurulmuş sayı- lır. Üçüncü kişi yararına sözleşmelerin yaygın örneklerinden birisi kredi kartı sözleşmeleridir. Banka ile üye işyeri bir sözleşme akdederek banka müşterilerinin işyerinden mal veya hizmet alması karşılığında satış bede- linin bankadan tahsil edileceği düzenlenir. Kredi kurumu olan banka, bu
92 Eren, Genel Hükümler, s. 1268- 1269.
93 Kartal, s. 24.
sözleşmede kart verdiği müşteriler lehine bir şart koşmaktadır. Kartı çıka- ran kuruluşla kredi kartı sahibi arasında kendine özgü yapıya sahip çer- çeve niteliğinde akdedilen kredi kartı sözleşmesiyle kartı çıkaran kuruluş, kart sahibinin kullanacağı kredi kartının üye işyerinde nakitsiz ödeme aracı olacak kabul edileceği ve harcamalarının da yine kartı çıkaran kuru- luşa ödeneceğini kararlaştırırlar.94
Alacaklının yararlananı seçmesi, her şeyden önce sözleşmenin ona böyle bir yetki verdiği hallerde söz konusu olacağından sözleşme bu nite- likte olmadığı halde taraflar alacaklıya sözleşmenin mahiyetini değiştir- mek için yenilik doğuran bir hak tanımışlarsa bu hakkın kullanılması, ya sözleşmeyi üçüncü kişi yararına değiştirici bir etki gösterir ya da esasen üçüncü kişi yararına olan sözleşmede sadece yararlananı belirleyici bir etki taşır.95
F. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmenin Hüküm ve Sonuçları
1. Vaadettiren ile Vaadeden Arasındaki İlişki (Karşılık İlişkisi)
Üçüncü kişi yararına sözleşme, sözleşmenin nisbiliği ilkesine getiril- miş olan bir istisna olup iki taraflı bir sözleşme olduğu halde üçlü bir ilişki düzeni tesis eder. (Vertragsprinzip)96 Vaadeden ve vaadettiren arasındaki sözleşmesel ilişki olan karşılık ilişkisi, üçüncü kişi yararına sözleşmenin içeriği ve akıbeti bakımından belirleyici olan temel ilişki olup karşılık iliş- kisinin sözleşmenin kaderini belirlemedeki bu rolü, lehdara karşı ileri sü- rülebilecek def’i ve itirazlar bakımından önem taşır. Sözleşme, vaadettiren alacaklı ile vaadeden borçlu arasında yapılmakla birlikte def’i hakkının ileri sürülmesinde sözleşmenin üçüncü kişi yararına olması tarafların bir- birlerine karşı olan konumu bakımından bir nitelik arz etmez lakin vade- den, karşılık(kapama) ilişkisinden doğan tüm def’i ve itirazları lehdara karşı ileri sürebilecektir. Buna ilişkin olarak TBK ‘da hüküm bulunma- makta yani vaadedenin lehdara karşı sahip olduğu bu def’i ve itiraz imkânının açık ifadesinin TBK ‘da yer almadığı belirtilebilir. Oysa Alman BGB madde 334 ‘te bu duruma açıkça yer vermekle birlikte Alman öğre- tisinde aynı sonuca kanunda düzenleme bulunmasa dahi ulaşılabileceği ve lehdara ifa kaydının, karşılık ilişkisinden doğup onun taşıdığı “zayıflık-
94 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1764.
95 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 98.
96 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 85.
larla” yüklü olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle açıkça düzenleme bul- mamasına rağmen Türk ve İsviçre Borçlar hukuku bakımından da aynı def’i ve itiraz imkânının mevcut olduğu kabul etmek gerekirse de bunun bir istisnası, TBK madde 141 hükmü ile getirilmiş olan takas yasağı olarak kabul edilebilir. Buna göre vaadeden vaadettirenden olan bir alacağı ile üçüncü kişiye olan borcunu takas edemeyecek olup böyle bir hüküm mev- cut olmasaydı bile tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadedenin böyle bir takas imkânından yararlanamayacağını onun vaadettirenden olan ala- cağı ile bağımsız bir alacak hakkı sahibi olan üçüncü kişiye olan borcu arasında karşılıklılık ilişkisi bulunmadığından çıkarımla kabul etmek ge- rekecektir.97
Tam yahut eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde alacaklı olan va- addettirenin dışında bir üçüncü kişiye alacak hakkı tanınmaktadır zira üçüncü kişi alacak hakkı kazanmasına rağmen sözleşmeye taraf olarak gir- memekte olup alacak hakkı dışındaki hakların da üçüncü kişi tarafından kullanılması sözleşmeye eklenecek yararlandırma kaydı ile mümkün kı- lınmaktadır.98
Sözleşmenin borçlusu vaadeden, alacaklısı vaadettiren, yararlanan üçüncü kişi ise lehdar olarak adlandırılmaktadır. Lehdar yararına bir edim yükümlülüğü belirlenirken, taraflar aynı zamanda lehdarın bağımsız bir alacak hakkı ve buna bağlı olarak ifayı talep yetkisine sahip olacağını ka- rarlaştırmışlarsa, tam üçüncü kişi yararına sözleşme akdedilmiş olmakta- dır. Oysa lehdar sözleşmeden bağımsız bir alacak hakkı elde etmiyor, yal- nız vaadettiren vaadedenin lehdara ifada bulunmasını talep edebiliyor ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşme söz konusudur.99
Karşılık (kapama) ilişkisi bakımından bu sözleşmenin cenin (nascitu- rus), ileride doğacak (nondum conceptus) yahut henüz belli olmayan bir kişi (persona incerta) veya henüz kişilik kazanmamış olan tüzel kişilik yararına kurulması olanakları da bulunmaktadır. 100 Böyle bir sözleşme- nin geçerli olduğu şüphesizdir ancak bu süjeler hiçbir zaman sözleşmenin tarafı haline gelmemekte, üçüncü kişinin hakkı, yararına kurulmuş olan sözleşmeden doğmaktadır. Sözleşme kurulduğunda henüz doğmamış olan
97 Çilenti Konuralp, Değerlendirme, s. 170-171.
98 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1768.
99 Çilenti Konuralp, Değerlendirme, s. 156. 100 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 86-87 ve s. 99.
bir şahsın sözleşmenin kuruluşu ile nasıl hak kazanacağı sorunu ‘beklenen hak teorisi’(Anwartschaftsrecht) ile ifadesini bulur. Zira buradaki şahıs bakımından yararına kurulan sözleşmeden doğan hak henüz bir bekleme durumunda olup TMK md. 28’ deki tam doğmak koşulu ile hak ehliyetini elde ettiği anda bu hakkı kazanacaktır.101
Karşılık ilişkisi, borçlunun üçüncü kişiye ifasıyla (Reflexwirkung) ifa- nın yansıma etkisi sebebiyle sona erecektir. Üçüncü kişinin yararına kuru- lan sözleşmedeki edimi reddetmesi halinde alacaklı, kural olarak sahibi olduğu kazandırmayı geri alma ve yeni yararlananı seçme hakkını haiz ise bu hakları aynen kullanabilmelidir. Sözleşmede kademeli (xxxxxxxx) yarar- lanan seçilmiş ise ilk yararlananın reddi ile diğeri, yararlanan sıfatını ala- caklı ile borçlu arasındaki sözleşmeden otomatik olarak kazanacak olup ilk yararlananın reddetmesi taliki şartına bağlanmıştır.102
Şayet yararlanan birden fazla olarak belirlenmiş ise bunlardan birisi- nin reddi halinde sözleşmede bir açıklık yoksa edimin akıbeti, yararlanan- ların kendi aralarındaki ve her biri ile alacaklı arasındaki ilişkinin muhteva ve mahiyetine, edimin amacına yani sözleşmenin yorumuna bağlıdır. Si- gortadan yararlanma söz konusu ise birinin reddi halinde diğerlerinin si- gorta meblağının tamamını alacağı gibi, yararlananlara alacaklı adına yap- tırılacak bir hayır işi için tediyede bulunulacaksa reddetmeyen yararlanan- lar edimin tamamını almalıdırlar.103 Bazen de üçüncü kişinin reddi edimin ifasının alacaklıya yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Örneğin, borçlunun alacaklıya olan satım borcunun, onun ödünç alacaklısı olan üçüncü kişi tarafından ödeneceği ihtimalinde, üçüncü kişinin reddi üzerine alacaklıya ödenmesinde olduğu gibi.
2. Vaadettiren ile Üçüncü Kişi (Lehdar) Arasındaki İlişki (Değer İlişkisi)
Üçüncü kişi yararına sözleşmede alacaklı ile borçlu ve borçlu ile üçüncü kişi arasındaki ilişkiler dışında kalan ilişki olarak değer ilişkisinde (Valutaverhaeltnis)104, vaadettiren üçüncü kişiye bir kazandırmada bulun-
101 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 99.
102 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 87 ve s. 105.
103 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 106-107.
104 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 86.
maktadır ki bu kazandırma vaadettiren ile üçüncü kişi arasındaki bir ala- cak hakkına dayanabileceği gibi bağışlama yahut ifa gibi sebeplere de da- yanabilir.105 Üçüncü kişinin hakkının kaynağı sadece alacaklının iradesi imiş gibi görünüyor olsa da gerçekte hakkın kaynağı alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmedir. Gerçekte alacaklı ile üçüncü kişi arasında, sözleş- menin kurulmasından önce çoğunlukla bir başka hukuki ilişki bulunmak- tadır ki, borçlu ile anlaşarak üçüncü kişi yararına sözleşme kurulmasının nedeni de işte bu önceki ilişkideki borcun ifa edilmesidir. Bu noktada ala- caklı, üçüncü kişiye karz vereceğini vaadetmiş olabilir yahut ona bir satış sözleşmesi sebebiyle borçlu bulunabilir ki alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmeden üçüncü kişi yararına kararlaştırılan talep hakkı yahut edim alacaklı ile üçüncü şahıs arasındaki ilişkiye dayanmaktadır. Yani üçüncü kişinin alteri stipulari kazanmasının düğümü bu kazandırma ilişkisine (Zuwendungsverhaeltnis) dayalıdır.106
Üçüncü kişi yararına sözleşmede, vaadedenin borcunu lehdara hiç ya da gereği gibi ifa etmemesinden dolayı vaadettirenin bir zarara uğraması halinde, vaadettiren zararının tazminini üçüncü kişiden bağımsız olarak talep edebileceği gibi, onunla birlikte de talep edebilir.107
3. Vaadeden ile Üçüncü Kişi (Lehdar) Arasındaki İilşki ( Xxxx Xxxxxxxx)
Üçüncü kişi yararına sözleşmede tam yahut eksik olması fark yarat- maksızın üçüncü kişinin yarar elde ettiği hukuki işleme yabancı olduğu görülmektedir. Dış ilişki diye de ifade edilen bu ilişkide üçüncü kişi ile borçlu arasında hiçbir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Zira onun söz- leşmeye katılma yönünde bir irade açıklamasının varlığı, yararına söz- leşme kurulan bu kişiyi sözleşmenin tarafı haline getirir ki, bu durumda üçüncü kişi yararına bir sözleşmeden bahsetmek mümkün olmaz.
Alacaklı ve borçlu arasındaki ilişkiye yabancı olan üçüncü kişi ile borçlu arasındaki bu ilişki, alacaklı ile üçüncü kişi arasındaki kazandırma ilişkisine verilen ‘iç ilişki’ deyiminin zıddı olarak (Ausserverhaeltnis) dış ilişki olarak adlandırılır ki bu deyim salt üçüncü kişi yararına sözleşmede
105 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1769.
106 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 135-136.
107 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1769.
değil havale, alacağın devri, borcun üstlenilmesi gibi üçlü ilişkilerde de kullanılmaktadır.108
Üçüncü kişi, alacaklı ile borçlu arasında kurulan sözleşmeden talep hakkı elde ederek onun tarafından herhangi bir irade açıklamasında bulu- nulmadan kazanılmakta olan bir hak söz konusu olduğundan sonradan onun bu hakkını kullanmak istediğini açıklaması, bu hakkın doğumu için yapılmış bir irade açıklaması yahut sözleşmeye katılma açıklaması niteli- ğinde olmayıp sadece bu kararlaştırılan hakkı kullanmak istediğini göste- ren, bir edimi kabul açıklamasıdır. Hatta üçüncü kişinin hakkı alacaklı ile aralarında bir sebep ilişkisi henüz doğmamış olsa dahi mevcuttur. Dolayı- sıyla sebep ilişkisi bu hakkın doğumundan sonra da kurulabilir. Eğer ala- caklı, üçüncü kişiye bağışlama yapmak istiyorsa ve bu sebeple borçluyu üçüncü kişi yararına vaadde bulundurmuş ise onun bu niyeti üçüncü kişi tarafından bilinmedikçe ve kabul edilmedikçe bir bağışlama söz konusu olmayıp sadece bir bağışlama hazırlığından (Vorbereitung zur Schen- kung) bahsedilebilir.109
Üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişki, ifa ve ifayı kabulden ibaret olmayıp bunun dışında sözleşmenin ikinci derecedeki noktalarında üçüncü kişinin söz sahibi olduğunu görmek mümkündür. Edim ve ifa bi- çimi hakkında alacaklıya tanınan yetkiler, ifayı talep hakkı olan üçüncü şahıs tarafından kullanılır, teslim tayini yeri alacaklıya bırakılmışsa bunu üçüncü kişi yapar, sözleşmede seçimlik bir borç var ise ve seçim hakkı alacaklıya bırakılmışsa bu seçimi de yararına ifada bulunulan üçüncü kişi yapacaktır, yine üçüncü kişi hakkını devredebileceği gibi alacaklının hak- kına zarar vermemek kaydıyla borçluyu ibra da edebilir. Taraf olmaması sebebiyle üçüncü kişinin sözleşmeden dönemeyeceği yönündeki dogma da sarsılmış olup yararına ifada bulunulan üçüncü kişiye bazı durumlarda dönme hakkı da tanınmış olması, sözleşmedeki taraf yetkilerinin alacaklı ile borçlu arasında bölüşüldüğü yönünde açıklanabileceği gibi, bir söz- leşme benzeri olarak da nitelendirilebilir (vertragsaehnliches Verha- eltnis).110
Üçüncü kişi yararına sözleşmelerde borç, vaadeden borçlu ile vaadet- tiren alacaklı arasındaki sözleşmeden doğar ki, vaadeden bu sözleşmeye
108 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 171.
109 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 171-172.
110 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 171-173.
dayanarak borcun ifasını isteyen üçüncü kişiye karşı sözleşmenin geçer- sizliği, muvazaalı olması, zamanaşımı gibi sözleşmeden doğan her tür def’i ve itirazları ileri sürebilir.111
G. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmenin Benzer Kurumlarla Karşı- laştırılması
1. Üçüncü Kişiyi Koruyucu Etkili Sözleşme ile Karşılaştırılması
Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme, sözleşmeye taraf olmasa da sözleşmeye aykırılıktan zarar gören üçüncü kişilerin edime olan yakınlık- ları nedeniyle, kendisi için dezavantajlı olan haksız fiil hükümlerine göre değil, sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayalı olarak tazminat talep ede- bilmelerini mümkün kılan bir hukuki kurumdur.112 Öğretide üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme terimi ilk kez Alman hukukunda Xxxxxx tarafın- dan kullanılmıştır. Xxxxxx’e göre bu sözleşme, kanunkoyucunun düzenle- diği anlamda üçüncü kişi yararına sözleşmeyi değil, geniş anlamda üçüncü kişi yararına sözleşmenin zayıflatılmış bir türünü ifade etmekte olup üçüncü kişi yararına sözleşmeyi düzenleyen kanun hükümlerinin uygu- lama alanını kanunkoyucu tarafından öngörülmemiş şekilde üçüncü kişi lehine genişletmiştir. Aynı kavramı anlatmak için ‘edime yakınlıktan do- ğan borç ilişkisinde üçüncü kişinin korunması’ tabirinin de kullanılma- sında sakınca yoktur.113
Ancak kanunkoyucunun üçüncü kişi yararına sözleşmeyi düzenleyen hükümlerinde, üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmeye açıkça yer veril- memiş olması, bu kavramın reddi için yeterli sebep teşkil etmemekte- dir.114 Taraflarca sözleşmeden yararlanması öngörülmeyen ve hatta söz- leşme kurulurken mevcut olmayan kişilerin zarara uğramaları halinde bu zararların tazmini için normal olan haksız fiil sorumluluğu esaslarına da- yanmalarıdır. Fakat Alman ve Fransız mahkemelerinin zarara uğrayan ki- şinin sözleşmenin taraflarına yakınlıklarını dikkate alarak ona sözleşme sorumluğunun kolaylıklarını bahşetmek istemeleriyle ‘üçüncü kişiyi ko- ruyucu etkili sözleşme’ ile bunun bir çeşidi olan ‘üçüncü kişiyi koruyucu etkili sorumluluktan kurtulma sözleşmesi’ ilk kez hukuk hayatında üçüncü
111 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1769.
112 Kartal, s. 118.
113 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 50-52.
114 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 49-50.
kişi yararına sözleşme olarak görülmüşlerdir.115 Ancak modern öğretide artık üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmenin bağımsız bir sözleşme türü olduğu ifade edilerek üçüncü kişi yararına sözleşmenin bir alt türü olduğu görüşü reddedilmektedir. Buna göre, her iki sözleşme türü aynı sınıfa dâhil edilebilirse de üçüncü kişi yararına sözleşme hükümlerini dü- zenleyen kanun hükümlerinin bu türde kıyasen uygulama alanı bulması teorikte mümkün görülse bile içerdikleri hukuki yararın farklılığından do- layı somut olaya uygulanabilirliği çoğunlukla mümkün olamayacaktır. Zira somut olayda tam üçüncü kişi yararına sözleşme söz konusu ise üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmenin varlığına gerek kalmayacak olup, lehdar sözleşmenin ifası sırasında zarar görse dahi tam üçüncü kişi yararına sözleşmenin var olduğu durumlarda lehdar yararına doğacak olan müteakip koruma hükümleriyle vaadedene başvurma konusunda bağımsız bir talep hakkı elde eden lehdarın ayrıca üçüncü kişiyi koruyucu etkili söz- leşmenin varlığına ihtiyacı olmayacaktır.116
Üçüncü kişinin tarafı olmadığı bir sözleşmenin ve hatta katılmadığı bir sözleşme görüşmesinin doğurduğu yükümlülüklerin ihlali sebebiyle kimi zaman en az o sözleşmenin tarafları kadar üçüncü kişinin de zarara maruz kalması muhtemel olduğundan söz konusu kişilerin gerek edime yakınlığı gerekse alacaklının bu kişilerin korunmasındaki menfaatleri on- ların da en az sözleşmenin tarafları kadar korunmasını gerekli kılmakta- dır.117
İki sözleşme türünün, sözleşmeye yabancı bir üçüncü kişinin bu söz- leşmenin etki alanına dâhil edilmesi sebebiyle gösterdiği benzerlik, hem tam hem eksik üçüncü kişi yararına sözleşme yönünden geçerli olup eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede lehdar sözleşmeden kaynaklanan bir ala- cak hakkı elde etmemiş olsa bile edimden yararlandırılmaktadır.
Bununla birlikte, üçüncü kişi yararına sözleşme ile üçüncü kişiyi ko- ruyucu etkili sözleşme arasında iki temel farklılık bulunmaktadır. Bunlar- dan ilki, sözleşmeden yararlandırmanın içeriğinden kaynaklanmakta olup üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadeden edim yükümlülüklerinden en az birini lehdara ifa etmeyi taahhüt etmektedir. Üçüncü kişiyi koruyucu
115 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 57.
116 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 50-51
117 Xxx Xxxxxxx Bulut, Üçüncü Kişiyi Koruyucu Etkili Sözleşme, İstanbul Üniversitesi SBE Özel Hukuk ABD Yüksek lisans Tezi, İstanbul 2007, s. 29, xxxxx://xxx.xxx.xxx.xx
/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp.
etkili sözleşmede ise üçüncü kişi sadece asıl sözleşmeden doğan koruma yükümlülüklerinin kendisine sirayetinden faydalanmaktadır.118
İkinci farklılık ise sözleşmelerin kuruluş aşamalarındaki taraf iradele- rine ilişkin olup üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmenin ortaya çıkması tarafların doğrudan hedeflediği bir sonuç olmayıp sıradan bir borç ilişkisi kuran taraflar arasında koruma yükümlülüklerinin şartların gerçekleşmesi dâhilinde dürüstlük kuralı gereğince kendiliğinden üçüncü kişiye sirayeti söz konusudur.119 Oysa üçüncü kişi yararına sözleşmede tarafların iradesi doğrudan lehdarı yararlandırmaya yönelik olarak oluşmaktadır.
2. Alacağın Devri ile Karşılaştırılması
6098 sayılı TBK 183 vd. hükümlerinde 818 sayılı BK’ daki temlik tabiri terk edilmiş olup ‘alacağın xxxxx’ xxxxxxx xxxxxxx ‘xxxxx xxxxx’, ‘xxxxx xxxxx’ ve ‘yargısal devir’ olmak üzere alacağın devrinin üç türü de ele alınmıştır.120 Alacağın devri ile tam ve eksik üçüncü kişi yararına söz- leşme, içerdikleri ekonomik fayda yani üçüncü kişiye yapılan kazandır- manın benzerliği bakımından birbirine benzemekte olsalar da iki kurum yapısal anlamda birbirinden tamamen farklıdır. Alacağın tipik bir devri, devreden ve devralan alacaklı arasında yapıldığı için üçüncü kişi yararına bir sözleşme niteliğinde olmayıp alacak hakkının devralana geçmesi so- nucunu doğuran yazılı şekle tabi bir tasarruf işlemidir.121 Alacağın devri bir hukuki işlem olup tarafların iradesi, alacağın devredenden devralana geçmesi suretiyle borç ilişkisinin taraflarından alacaklıda bir değişim meydana getirmektedir.122 Hukuki işlemler bir veya birden çok kişinin hukuki bir sonuca yönelik özellikle bir hakkı veya hukuki ilişkiyi kur- maya, değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya matuf irade açıklamaları şeklinde ifade edilerek Borçlar hukukundaki irade özerkliği prensibinin içerisinde bir uygulama aracı olmaktadırlar. Alacağın devrinde, alacağı devralan üçüncü kişi, tam üçüncü kişi yararına sözleşmede ise lehdar, söz- leşmenin tarafı olmamakla birlikte sözleşmeden doğan alacak hakkından
118 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 51. 119 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 52. 120 Kocaman, Değerlendirme, s. 536.
121 Kartal, s. 110.
122 Xxxxx Xxxxxxxxxx, Borçlar Kanununa Göre Alacağın Temliki, 5. Bası, Dayınlarlı Hukuk Yayınları, Ankara 2019, s. 73.
istifade etmekte ve diğer yandan onun karşı ediminin borçlusu olmakta- dırlar.123
Alacağın devri bir tasarruf işlemi niteliği taşımakta iken üçüncü kişi yararına sözleşme bir borç sözleşmesidir. Ayrıca alacağın devri işlemi ala- caklı ve alacağı devralan üçüncü kişi arasında yapılmakta iken üçüncü kişi yararına sözleşme vaadeden ve vaadettiren arasında yapılmakta ve lehdar bu hukuki işlemin tarafı olmamaktadır. Alacak devredildiğinde eski ala- caklının alacaklı sıfatı tamamen son bularak o alacak hakkı üzerinde hiçbir tasarruf yetkisine sahip olamamakta alacağa bağlı ifayı talep yetkisi de tamamen yeni alacaklıya geçmektedir. Yani artık devralan, ‘alacaklı’ yet- kilerine sahiptir çünkü artık o alacaklı olmuştur.124 Oysa hem eksik hem tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde vaadettiren alacağın lehdara ifa- sını talebe yetkili olmakta ve alacak geri alınabilir olduğu müddetçe ken- disine ait olmayan bu alacak hakkı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulu- nabilmektedir.125
Türk Borçlar Kanunu md. 188/1 gereği borçlu devri öğrendiği sırada alacaklıya karşı sahip olduğu tüm savunmaları yeni alacaklıya karşı da ileri sürebilir iken üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadeden yalnızca kar- şılık ilişkisinden doğan def’ileri lehdara karşı ileri sürebilecektir. Ayrıca TBK md. 141, vaadedenin lehdara karşı olan borcunu vaadettirenden olan alacağı ile takas edemeyeceğini düzenler ki, bunun sebebi temlik işlemi- nin tarafı olmayan borçlunun durumunun ağırlaşmaması düşüncesinin, üçüncü kişi yararına sözleşmede taraf olan vaadeden bakımından geçerli olmamasıdır.126 Alacağın devri ilişkisinde devreden alacak hakkını kay- betmekte, devralan ise bu hakkı ‘devren kazanılmış bir hak’ olarak kazan- makta olsa da tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadettiren alacaklı, alacak hakkını üçüncü kişiye devretmemekle birlikte üçüncü kişi bu hakkı doğrudan kazandığından vaadeden borçludan alacağın ifasını doğrudan ta- lep edebilmektedir.127
123 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 52. 124 Akyol, İfayı Talep Yetkisi, s. 77.
125 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 53. 126 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 53. 127 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1770.
Alacağın devri ile üçüncü kişi yararına sözleşme arasındaki en önemli fark, alacak hakkının kazanım türü olup alacağın devrinde alacağı devra- lanın kazanımı devren, üçüncü kişi yararına sözleşmede ise lehdarın ala- cak hakkını kural olarak aslen kazanmasında kendisini göstermekte olsa da sıradan bir sözleşmeye sonradan üçüncü kişi yararına bir kayıt konula- rak üçüncü kişi yararına sözleşme kurulduğunda bu farklılık ortadan kal- kar. Xxxxxx’x göre bu durumda üçüncü kişi yararına gerçek olmayan tem- lik işlemi gerçekleşmekte ve iki kurum birbirine çok yakınlaşmaktadır.128 Fakat üçüncü kişi yararına sözleşme bu halde dahi gerçek anlamda bir ala- cağın devri niteliğine sahip olamayacaktır. Zira alacağın devri işlemi ala- cağı devreden ve devralan arasında gerçekleşmektedir.
3. Temsil ile Karşılaştırılması
Bir kimsenin, hüküm ve sonuçları başka bir kişinin hukuk alanında doğmak üzere o kişinin ad ve hesabına hukuki işlem yapma yetkisine tem- sil denilmektedir. Temsil yetkisi, tek taraflı ve karşı tarafa varması gerekli bir irade beyanı ile verilir ve bu bakımdan bir sözleşme niteliğini haiz ol- mayıp, taraflar dilerse temsil yetkisini, vekâlet yahut hizmet sözleşmesi gibi bir zemine de dayandırabilirler.129 Üçüncü kişi yararına sözleşme ise doğrudan temsil yetkisine dayanan bir sözleşme olamaz. Zira alacaklının vaadettiren sıfatı ile üçüncü kişi adına bir hukuki işlem kurması söz ko- nusu değildir.130 Temsil yetkisinin kullanılması doğrudan temsilde üç kö- şeli bir hukuki ilişki meydana getirmemektedir.
Temsilci, yetkisini kullanarak temsil olunana temsilci sıfatıyla kazan- dırmada bulunduğunda temsil olunan sözleşme tarafı sıfatıyla hak kazanır ve borç altına girer. Dolayısıyla, kavramsal anlamda üçüncü kişi sayılma- maktadır.131 Üçüncü kişi yararına sözleşmede alacaklı sıfatını lehdar, ta- raf sıfatını ise vaadettiren haiz iken doğrudan temsilde sözleşmenin tarafı temsilci değil temsil olunan olup bunun bir sebebi de doğrudan temsilde temsilcinin başkası adına ve hesabına hareket etmesi, üçüncü kişi yararına sözleşmede ise vaadettirenin sözleşmeyi kurarken her zaman kendi adına hareket etmesi olduğundan, bu anlamda vaadettiren lehdarın temsilcisi sa- yılmayacaktır.
128 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 54. 129 Kartal, s. 112-113.
130 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 59-60.
131 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 55.
Dolaylı temsilde ise TBK md. 40/2 hükmü gereği temsilci kendi adına ve başkası hesabına hareket ettiği için kurulan sözleşmenin tarafı olur an- cak bu sözleşmeden doğan alacak ve borçlar bakımından alacağın devri yahut borcun üstlenilmesi işlemlerinin gerçekleştirilmesi gerektiğinden, borçlu kural olarak üçüncü kişiye karşı değil alacaklıya (dolaylı temsil- ciye) karşı borç altına girmekte olup temsil olunan işlem açısından üçüncü kişi sayılsa da onun konumu lehdarınkinden çok farklıdır.132
Bunun yanında, hem dolaylı hem doğrudan temsil ilişkisiyle üçüncü kişi yararına sözleşmenin geçerli olarak kurulabilmesinde gerekli şartlar bakımından çok önemli bir farklılık mevcuttur ki, temsil ilişkisinde kural olarak temsil olunanın temsilciyi yetkilendirmesi yahut temsile sonradan icazet göstermesi gerekirken üçüncü kişi yararına sözleşmede bu yararla- nım için bir yetkilendirmeye, izne veya sözleşmeye katılıma ihtiyaç bu- lunmamaktadır.
4. Havale ile Karşılaştırılması
İsviçre doktrininde Xxxxxxxx, üçüncü kişinin edimi kendi adına talep edebilmesi, sözleşme karakterinde ve özellikle de üçüncü kişi yararına vekâlet karakterinde mevcuttur ifadesiyle, havalenin üçüncü kişi yararına hukuki işlemler yapmak için temsil yetkisi olduğunu belirtmektedir.133 Türk hukukunda da Tunçomağ, Xxxxxxxx’xxx etkisinde olarak havalede bir üçüncü kişi yararına sözleşme niteliği bulunduğunu ifade eder. Xxxxxxx Xxxxxxxx’xxx vardığı bu sonuç havaleyi Vor Art. 466.madde metninin Fransızca metnindeki ‘sözleşme’ (contrat) ifadesinden yola çıkarak an- lamlandırması ile uyumludur.134
Havale TBK md.555 vd. da düzenlenmiş olup, havale edenin havale edilene, havale alıcısı olan üçüncü kişiye ödemede bulunması ve üçüncü kişi olarak da havale alıcısına bu ödemeyi kabul etmesi için verdiği çifte yetki olarak belirlenmiştir.135 Yani havale, bir sözleşme değil bir tek ta- raflı yetki vermedir ki yetki iki ayrı şahsa tevcih edilmekte olup kaynak
132 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 56-57.
133 Xxxx Xxxxxxxxxxx Xxxxxxx, Türk Borçlar Hukukunda Havale, 2. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2020, s. 38.
134 Kocaman, Havale, s. 38.
135 Xxxxxxxxx Xxxxxx, s. 1770; Oser/Xxxxxxxxxxxxx, Art. 466, N. 9, s. 1704; Xxxxxx,
Art. 466, N. 2, s. 727; Schneider/Fick, Art. 466, N. 7, s. 896; Bilge, s. 240-241;
OR’ nin 1911’deki gözden geçirilme çalışmalarında da yetki görüşü des- teklenerek havalenin mahiyetinin akit olmadığı eski dönemde çoğunluğun görüşünün buluştuğu zemindi.136 Doktrinde havalenin hukuki niteliğinin değerlendirilmesinde farklı görüşler de ortaya atılmıştır. Temelde havale- nin bir sözleşme olup olmadığı doğrultusunda ilerlemiş olan bu tartışmada bir görüşe137 göre havalenin etkilerini göstermesi havale ödeyicisinin ka- bulüne bağlı olduğundan bir üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğini haiz kabul edilir. Baskın olan diğer görüşe138 göre ise, havale bir çifte yetki teşkil eder (Doppelermaechtigung) ve havale eden, belirli bir meblağı ha- vale alıcısına ödemesi için havale ödeyicisine ödeme yetkisi, bu meblağın kabulü için de havale alıcısına kabz yetkisini tek taraflı bir hukuki işlemle temin eder. Havalede, havale eden, havale ödeyicisi ve havale alıcısı ol- mak üzere üç taraf mevcut olup bu taraflar arasında üçüncü kişi yararına sözleşmeye benzer şekilde bir üç köşeli ilişki söz konusudur. Bu yönden ele alındığında bu üç köşeli ilişkide, havale eden ve havale ödeyicisi ara- sında karşılık ilişkisi, havale eden ve havale alıcısı arasında değer ilişkisi ve havale ödeyicisi ve havale alıcısı arasında ise havale ilişkisi mevcut- tur.139
Havale ile tam üçüncü kişi yararına sözleşme arasında üçüncü kişinin, vaadeden borçlunun edimini kendi adına kabul etmesi/kabzetmesi yönün- den benzerlik bulunsa da havale alıcısının havale ödeyicisi karşısında hiç- bir talep hakkı elde edememesi yönüyle de ayrılmakta olduğunu belirtile- bilir. Havale, bir eksik üçüncü kişi yararına sözleşme olarak da addedile- mez çünkü havale ödeyicisi, havale alıcısına bir edimde bulunmakla yü- kümlü değildir. Diğer yandan vaadeden borçlu, üçüncü kişi yararına söz- leşmede vaadettiren alacaklı karşısında mevcut itiraz ve def’ilerini üçüncü kişiye karşı da ileri sürebildiği halde havalede bu mümkün değildir.140
Oğuzman, Borçlar, s. 16; Xxxx görüş: Xxxxxxxx, Vorbem. Art. 466 3a, s. 487 ve BGE 73 II 46; Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 61 dn.17’den naklen.
136 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 61-62.
137 Xxxxx, s. 170; Xxxxxxxx, Xxxxxx. XX 000-000, N. 3 b; Xxxxxxxx, s. 723; Kartal,
s. 116, dn. 160’dan naklen.
138 Xxx Xxxx, JheringsJb, s. 17; Xxxxx, Üçüncü Şahıs, s. 61; Xxxxxxx, s. 261; Xxxxxxx, Havale, s. 298; Friz, Art. 466, N. 1; Beyeler, Art. 466, N. 1; Xxxxxx, s. 116, dn. 161’den naklen.
139 Kartal, s. 116.
140 Kocaman, Havale, s. 38.
İki ilişkinin yapısındaki tüm farklılıklara rağmen TBK md.557 hükmü gereği havale ödeyicisinin ödemeyi kabul ettiği veya havale edene borçlu olduğu için ödeme yükümlülüğünün bulunduğu banka havalesi gibi du- rumlarda iki kurumun somut olayda birbirinden ayırdedilmesi zorlaşmak- tadır. Banka ve müşterisi arasındaki ilişkide, müşteri bankadan alacaklı olduğu için ve taraflar arasındaki bankacılık sözleşmesi gereği, banka onun belirlediği kişiye yine onun belirlediği miktar parayı ödemekle yü- kümlü olup bu hallerde Xxxxxxx’ a göre tam üçüncü kişi yararına sözleşme değil havale söz konusu olmaktadır. Zira durum yapısal anlamda havaleye daha yakındır, banka bu durumda müşteri adına ödeme yaptığı için somut olayda banka havalesi, hukuken de havale işlemi olarak nitelendirilmeli- dir.141
5. Vekâletsiz İş Görme ile Karşılaştırılması
Henüz üçüncü kişi yararına sözleşmenin, kanuni zeminine kavuşma- dığı dönemlerde gerek Fransız gerek Alman hukukunda bu müessesenin açıklanması için vekâletsiz iş görmeye başvurulmaktaydı. Vekâletsiz iş görmenin, iş sahibinin menfaatine olması veya olmaması ile onun üçüncü kişi yararına sözleşme olması farklı hususlardır. Alacaklının üçüncü kişi- nin vekâletsiz iş göreni sayılmasına, yararına sözleşme kurulan şahsın ret yetkisine karşın vekâletsiz iş görmede menfaati bulunan iş sahibinin mas- rafları ödeme konusunda bir serbestiye sahip olmaması kuralı engel olur.
Üçüncü kişi yararına sözleşmede, alacaklı ile üçüncü kişi arasında ön- ceden mevcut bulunan ‘causa’ ilişkisi vekâletsiz iş görmede bulunmamak- tadır. Şöyle ki, alacaklı satım bedelinin kendisine ödenmesi yerine kredi açmak için anlaştığı üçüncü kişiye tediyesini kararlaştırırsa yapılan ödeme alacaklı bakımından ‘causa credendi’ etki doğurur iken borçlu bakımın- dan alacaklıya yapılan bir ‘causa solvendi’ söz konusudur.
Vekâletsiz iş görmede, işi görenin iş sahibi yararına ve onun adına borçludan edimi talep etmesi imkânı bulunmamakta iken üçüncü şahıs ya- rarına sözleşmede ise bunun imkân dâhilinde oluşu ise iki müessese ara- sındaki bir diğer farktır.142
141 Çilenti Konuralp, Üçüncü Kişi, s. 61. 142 Akyol, Üçüncü Şahıs, s. 66- 67.
6. Sözleşmenin Xxxxx ve Sözleşmeye Katılma ile Karşılaştırılması
Sözleşmenin devri ile bir borç ilişkisinin taraflarında değişiklik yapıl- makta olup, TBK md. 205/ I hükmüne göre, sözleşmeyi devreden, devra- lan ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devreden tarafı borç iliş- kisi içerisinden tamamen çıkarmak suretiyle yerine devralanı koyan bir anlaşma niteliğini haiz üç taraflı bir hukuki işlemdir. Üçüncü kişi yararına sözleşmede ise borç ilişkisinde bir taraf değişikliği mevzu bahis edilmeyip salt üçüncü kişiye karşı bir borç altına girilmesi ve ona bir alacak hakkı tanınması durumu söz konusudur.
Türk Borçlar Kanunu md. 206/ I143 düzenlemesinde sözleşmeye ka- tılma hususunda, bir tarafın borç ilişkisinden çıkması gibi bir durum söz konusu olmayıp bilakis onun yanına taraf sıfatı kazanan yeni bir kişinin eklenmesi hali mevcuttur. Burada üçüncü bir kişi borç ilişkisine dâhil ol- makta ve yanında katıldığı tarafın tüm hak ve borçlarına da sahip olmak- tadır. Oysa üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişi, konum itibariyle borç ilişkisine taraf olarak dâhil olmamakta ve borçluya karşı bir borç yü- kümü altına girmemektedir.144
SONUÇ
Sözleşmenin etkisinin prensip olarak Roma hukukundan kaynaklanan şekliyle salt onun tarafları ile sınırlı olması kuralı sözleşmeye yabancı olan kişiler yararına haklar doğmasını önlemekte olup borcun doğumu için bir hukuki bağ (iuris vinculum) aranmaktaydı. Roma ‘da sadece bir sözleş- menin üçüncü kişiler hakkında hüküm ve etki doğurması değil sözleşme- lerin üçüncü kişinin yararını amaçlaması da alteri stipulari nemo potest kuralı ile yasaktı. Sözleşmenin nisbiliği ilkesi kapsamında sözleşmede ta- raflarca kararlaştırılan haklar ve borçların, yalnızca sözleşmenin tarafları arasında (inter partes) hüküm doğurması kabul edilmişti.
Roma hukukundan günümüze uzanan süreç içerisinde üçüncü kişi ya- rarına sözleşme müessesesi üç köşeli bir borç ilişkisi olarak hukuki zemi- nine artık kavuşmuş olan bir borç sözleşmesidir. Bu sözleşmenin tarafla- rından birisi kararlaştırılan edimi üçüncü bir kişiye ifa etmeyi taahhüt et- mekte olduğundan isimli, isimsiz, her tür sözleşme için artık üçüncü kişi
143 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 206/I, “Sözleşmeye katılma, mevcut bir sözleşmeye taraflardan birinin yanında yer almak üzere, katılan ile bu sözleşmenin tarafları arasında yapılan ve katılanın, yanında yer aldığı tarafla birlikte, onun hak ve borçlarına sahip olması sonucunu doğuran bir anlaşmadır.’’.
144 Kartal, s. 111-112.
yararına sözleşme kurulabilmesi kabul edilmektedir. Sözleşmelerin nisbi- liği genel ilkesinin bir istisnası olan TBK md.129 genel düzenlemesinin yanında TBK md.130’da sorumluluk sigortalarına ilişkin olmak üzere özel bir düzenleme de bulunmaktadır.
Üçüncü kişi yararına sözleşmede taraflar arasında aksine anlaşma yoksa alacaklının ifanın üçüncü kişiye yapılmasını talep etme hakkı bu- lunduğundan tam sözleşmede üçüncü kişinin alacak hakkı ile alacaklını alacak xxxxx xxxx bir durum yaratmaktadır. Ancak bunu müteselsil alacak- lılık olarak anlamamak gerekir. Alacaklının alacak hakkı fer’i niteliktedir zira alacaklının ifanın kendisine değil üçüncü kişiye yapılmasını talep hakkı vardır.
Üçlü ilişki dolayısıyla sözleşmeye taraf olmayan üçüncü kişi üzerinde hükümlerini doğuran sözleşmeler üçüncü kişinin yalnızca yararına olacak şekilde yani üçüncü kişiyi borç altına sokmayacak şekilde düzenlenebilir- ler. Eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve çalışmamızın konusunu oluş- turan tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmak üzere üçüncü kişiye ifayı talep yetkisi verip vermemesine göre ikili bir ayrıma tabi tutulan bu mü- essese detaylıca Alman hukukunda inceleme alanı bulmuştur.
TBK md.129’un temel norm olarak düzenlediği genel bir kavram ola- rak tam üçüncü kişi yararına sözleşmenin bu genel yapısı onun dogmatik yapısının bir bütün olarak gelişmesini de engellemiştir. Genel norm olma karakterinden mütevellit hukuki sorunlar karşısındaki yetersizliği doktrin tarafından genel hükümle ve diğer üçlü borç ilişkilerinin kıyasen uygulan- ması suretiyle doldurulmaktadır. Bu sebeple de sözleşmenin kuruluşunda ve sıhhatinde, tarafların ehliyet durumlarının değerlendirilmesinde ve içerdiği edim yükümlülüğünün türünde tüm sözleşmelere uygulanabilecek genel hükümlerin uygulanması isabetli görülmektedir. Bu noktada sözleş- menin tarafı olmayan lehdarın, sözleşmenin kuruluşu sırasında hak ve fiil ehliyetlerine sahip olmasının koşul olarak belirlenmemiş olması da öğre- tinin ulaştığı yerinde çözümlerdendir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşme- lerde lehdar, alacak hakkını aslen ve kendiliğinden kazanmakta olduğun- dan vaadettirenin uhdesinden lehdara bir devir söz konusu değildir.
Türk Borçlar Kanunu md. 130, üçüncü kişi yararına ayrı bir sözleşme türü düzenlememiş olup sadece işçi yararına yapılan sorumluluk sigorta- larının hukuki sonuçlarına ilişkin bir kural getirmiş olduğundan, ilk olarak söz konusu düzenlemenin bir yorum kuralı olduğunu ifade etmek gerekir. Hükmün lafzından emredici olup olmadığı netleştirilemese de koruma amacına binaen TBK md. 130 ‘un emredici bir hüküm olduğunu da belirt- mek gerekir. Ancak buradaki emredicilik ifadesinden burada zorunlu bir
sigortanın düzenlendiği anlamı da çıkartılmamalıdır. Genel düzenlemenin haricinde kanun koyucunun özel olarak düzenlemiş olduğu üçüncü kişi yararına sözleşme türlerine ait hükümlerin TBK md. 129 genel düzenle- mesinden sapma göstermesi olağan olup hayat sigortası, hastalık sigortası, kaza sigortası, işçinin yararına yapılan sorumluluk sigortası ve taşıma söz- leşmelerinde olduğu gibi gerektiğinde özel sözleşme hükümlerinin uygu- lanması bu müessesenin işlerliğinin zorunlu bir sonucudur.
KAYNAKÇA
Xxxxxx, Xxxxxx/Küçükgüngör, Erkan. Sözleşmeler Rehberi. 2. Bası, Yetkin Yayınevi, Ankara 2002.
Akyol, Şener. Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme. Vedat Kitapçılık Basım Yayın Dağıtım, İstanbul 2008. (Üçüncü Şahıs)
Akyol, Şener. Üçüncü Şahsın İfayı Kendi Adına Talep Yetkisi. Vedat Ya- yıncılık, İstanbul 2007. (İfayı Talep Yetkisi)
Xxxxx, Xxxxx Xxx. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme. 1. Bası, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2020.
Xxxxxxx, Xxxxxxx. “Borç İlişkisinin Nisbilik Özelliğine Getirilen İstisnalar Işığında İş Hukukunda İşçi-İşveren İlişkilerinin Değerlendirilmesi”. Ça- lışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi. 2008/1(16).
Çilenti Konuralp, Ayşen. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme. 1.Bası, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2020. (Üçüncü Kişi)
Çilenti Konuralp, Ayşen. “Türk Hukukunda Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme ve Hukuki Niteliği Konusunda Bir Değerlendirme”, TBB Dergisi. S. 146, Y. 2020, s. 158, xxxx://xxxxxxxxxx.xxxxxxxxxx.xxx.xx/x0000-
146-1896. (Değerlendirme).
Xxxxxxxxxx, Xxxxx. Borçlar Kanununa Göre Alacağın Temliki. Dayınlarlı Hukuk Yayınları, Ankara 2019.
Xxxx, Xxxxx. Türk Ticaret Kanunu Gerekçeli – Karşılaştırmalı. Seçkin Yayınları, Ankara 2017.
Eren, Xxxxxx. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. 25.Baskı, Yetkin Yayın- ları, Ankara 2020. (Genel Hükümler)
Eren, Xxxxxx. Borçlar Hukuku Özel Hükümler. 8. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2020. (Xxxx Xxxxxxxx)
Karabağ Bulut, Nil. Üçüncü Kişiyi Koruyucu Etkili Sözleşme. Xxxxxxxx Xxxxxxxxxxxx XXX Xxxx Xxxxx XXX Xxxxxx xxxxxx Xxxx, Xxxxxxxx 0000, xxxxx://xxx.xxx.xxx.xx/XxxxxxXxxXxxxxxx/xxxXxxxxXxxxxXxxx.xxx.
Kartal, Dilşah Buşra. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme. 1. Baskı, Oniki Levha Yayınları, İstanbul 2021.
Xxxxxxxxx Xxxxxx, Kumru. Tam Üçüncü Kişi Yararına Sözleşme. Xxxxxx Xxxxx’x Armağan, s. 1761, (xxxxx://xxxxxxxxx.xxx.xx/xx/xxxxxxxx/xxxxxxx- file/372513).
Kocabaş, Gediz. Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmede Yararlananın Edimi Ret Hakkı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi (Xxxxxx Xxxxx'x Xxxxxxx Xxxx Sayısı). İstanbul 2016, C. 22, s. 1798. (xxxxx://xxxxxxxxx.xxx.xx/xx/xxxxxxxx/xxxxxxx-xxxx/000000).
Xxxxxxx, Xxxx Xxxxxxxxxxx. Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun Üçlü İlişki- ler Konusundaki Düzenlemeleri Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara Ba- rosu Yayınları, Erzurumluoğlu Armağanı, Ankara 2012. (xxxx://xxx.xxxxxxxxxxxx.xxx.xx/Xxxxxxx/0000xxxxx/0000xxxxxxxxxxxx/xxx urumluoglu-armagani.pdf). (Değerlendirme)
Xxxxxxx, Xxxx Xxxxxxxxxxx. Türk Borçlar Hukukunda Havale. 2. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2020. (Havale)
Kocayusufpaşaoğlu, Xxxxx. Borçlar Hukuku Genel Bölüm Birinci Cilt. Filiz Xxxxxxxx, 0. Xxxxxxx 0. Xxxxx Xxxx, Xxxxxxxx 0000.
Koç, Xxxxxx/Ulusoy, Xxxx/Akipek, Şebnem. 6098 sayılı Türk Borçlar Ka- nunu ve Yürürlük Kanunu. 1. Baskı, Türkiye Adalet Akademisi Yayınları, Ankara 2012.
Xxxxxxx, X. Xxxxx/Xx, X. Xxxxxx. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt- 1-2. 12. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2015.
Xxxxx, Xxxxx. Emsal İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu. Olgaç Matbaası, Ankara 1976.
Xxxxxxx, Xxxx. Borçlar Hukuku Genel Bölüm Üçüncü Cilt. Filiz Yayın- cılık, İstanbul 2014.
Xxxxxx, Xxxxx. Borçlar Hukuku Genel ve Özel Hükümler. Ekin Yayın- ları, 9. baskı, Bursa 2018.
von Xxxx, Xxxxxxx. Borçlar Hukuku Cilt 1-2. Çev. Xxxxx Xxxxx, Olgaç Matbaası, Ankara 1983.
Xxxxx Xxxxxx, Gamze. “Türk Borçlar Kanunuyla Getirilen Yeni Bir Mü- essese: Borca Katılma”. AÜHFD. C. 63, S. 2, Y. 2014, (xxxxx://xxxxxxxxx.xxx.xx/xx/xxxxxxxx/xxxxxxx-xxxx/000000).