SİGORTA SÖZLEŞMELERİ
UFRS 17
SİGORTA SÖZLEŞMELERİ
KARAR GEREKÇELERİ
UFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri
Karar Gerekçeleri
İçindekiler | |
paragraf | |
UFRS 17 SİGORTA SÖZLEŞMELERİ KARAR GEREKÇELERİ | |
ÖNCEKİ MUHASEBELEŞTİRME YÖNTEMİNİ DEĞİŞTİRME İHTİYACI VE PROJENİN TARİHÇESİ | BC1 |
Projenin tarihçesi | BC2 |
Yeni bir yaklaşıma duyulan ihtiyaç | BC7 |
STANDARTTA BENİMSENEN YAKLAŞIMA GENEL BAKIŞ | BC16 |
Sigorta sözleşmelerinin ölçümü ve kârın finansal tablolara alınması | BC18 |
Sigorta hasılatının sunumu | BC27 |
Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu | BC38 |
Yaygın sorunlar | BC50 |
STANDARDIN KAPSAMI VE SİGORTA SÖZLEŞMELERİNİN TANIMI | BC63 |
Sigorta sözleşmesinin tanımı | BC67 |
İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri | BC82 |
Kapsamın dışında kalanlar | BC87 |
SİGORTA SÖZLEŞMESİNİN BİLEŞENLERİNE AYRIŞTIRILMASI | BC98 |
Saklı türev ürünler | BC104 |
Yatırım bileşenleri | BC108 |
Mal veya sigorta dışı hizmetler | BC110 |
Gerekli olmayan durumlarda sigorta dışı bileşenlerin ayrıştırılmasının yasaklanması | BC114 |
SİGORTA SÖZLEŞMELERİNİN TOPLULAŞTIRILMA DÜZEYİ | BC115 |
Genel Bilgiler | BC115 |
Grupların özellikleri | BC119 |
Uygulamaya ilişkin hususlar | BC126 |
FİNANSAL TABLOLARA ALMA | BC140 |
SÖZLEŞMENİN İFASINA İLİŞKİN NAKİT AKIŞLARININ ÖLÇÜMÜ | BC146 |
Gelecekteki nakit akışı tahminleri | BC147 |
Sigorta sözleşmelerinin ölçümünde kullanılan nakit akışları | BC158 |
İskonto oranları | BC185 |
Finansal olmayan riske için risk düzeltmesi | BC206 |
SÖZLEŞMEYE DAYALI HİZMET MARJININ ÖLÇÜMÜ | BC218 |
Gelecekteki kazanılmamış kâr tahminlerindeki değişiklikler | BC222 |
Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri | BC227 |
Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri (değişken ücret yaklaşımı) | BC238 |
Sözleşmeye dayalı hizmet marjında sigorta finansmanı gelir veya giderleri | BC270 |
Yabancı para | BC277 |
Kâr veya zarara yansıtma | BC279 |
Ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler | BC284 |
PRİM DAĞITIMI YAKLAŞIMI | BC288 |
REASÜRANS SÖZLEŞMELERİ | BC296 |
Elde tutulan reasürans sözleşmesi gruplarının finansal tablolara alınması | BC304 |
Dayanak sözleşmelerin finansal tablo dışı bırakılması | BC306 |
Elde tutulan reasürans sözleşmelerinde nakit akışı | BC307 |
Reasürans satın alımından doğan kazanç ya da kayıplar | BC310 |
DEĞİŞİKLİK YAPMA VE FİNANSAL TABLO DIŞI BIRAKMA | BC316 |
Sözleşmenin önemli ölçüde farklı muhasebeleştirilmesiyle sonuçlanabilecek değişiklikler | BC317 |
Sözleşmenin önemli ölçüde farklı muhasebeleştirilmesiyle sonuçlanmayacak değişiklikler | BC320 |
Finansal tablo dışı bırakma | BC321 |
SİGORTA SÖZLEŞMELERİNİN DEVRİ VE İŞLETME BİRLEŞMELERİ | BC323 |
FİNANSAL DURUM TABLOSU VE FİNANSAL PERFORMANS TABLOSU/TABLOLARINDA SUNUM | BC328 |
Sigorta hasılatının sunumu | BC331 |
Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu | BC340 |
AÇIKLAMA | BC347 |
Finansal tablolara alınan tutarların açıklanması | BC350 |
IASB tarafından değerlendirilen ancak UFRS 17'ye dahil edilmeyen açıklamalar | BC367 |
STANDARDIN İLK KEZ UYGULANMASI | BC372 |
Geriye dönük uygulama | BC374 |
Değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım | BC379 |
Gerçeğe uygun değer yaklaşımı | BC385 |
Karşılaştırmalı bilgiler | BC387 |
Diğer geçiş hususları | BC390 |
Geçişe ilişkin açıklamalar | BC399 |
Yürürlük tarihi | BC402 |
Erken uygulama | BC405 |
UFRS’leri ilk kez uygulayan işletmeler | BC407 |
EK A 2013'TEKİ NİHAİ TASLAKTAN BU YANA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN ÖZETİ |
UFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri
Karar Gerekçeleri
Karar Gerekçeleri UFRS 17’nin ekidir ancak bir parçası değildir. Söz konusu Karar Gerekçeleri Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu'nun (IASB) UFRS 17'yi geliştirirken ele aldığı hususları özetlemektedir. IASB üyeleri bazı konulara diğerlerinden daha fazla önem vermişlerdir. IASB UFRS 17'nin olası maliyet ve faydalarını açıklayan bir Etki Analizi de yayımlamıştır.
Önceki muhasebeleştirme yöntemini değiştirme ihtiyacı ve projenin tarihçesi
BC1 Sigorta sözleşmelerine ilişkin önceki UFRS olan UFRS 4, Sigorta Sözleşmeleri, işletmelerin ulusal muhasebe hükümlerini ve bu hükümlerde yer alan çeşitlilikleri yansıtan geniş yelpazede muhasebe uygulamalarını kullanmalarına izin vermiştir. Muhasebeleştirme yöntemlerinin hukuki çevre ve ürünlere göre farklılık göstermesi, yatırımcıların ve analistlerin sigortacıların sonuçlarını anlamasını ve karşılaştırmasını zorlaştırmıştır. Sigortacılar da dahil olmak üzere paydaşların çoğu, olması gerekene ilişkin görüşleri birbirinden farklı olsa da, ortak ve küresel bir sigorta muhasebesi standardına ihtiyaç duyulduğu konusunda hemfikir olmuştur. Uzun süreli ve karmaşık sigorta risklerini sigorta sözleşmelerinin ölçümüne yansıtmak zorluk teşkil etmektedir. Ayrıca sigorta sözleşmeleri genellikle piyasalarda işlem görmemekte ve önemli ölçüde yatırım bileşeni de içermektedir; bu durum ölçümü daha da zorlaştırmaktadır. UFRS 4 kapsamında izin verilen bazı sigorta muhasebesi ilkeleri, bu sigorta sözleşmelerinden doğan temeldeki gerçek finansal durumu veya performansı yeterince yansıtamamaktadır. Bu konuları ele almak için, IASB, sigortacıların finansal tablolarını daha kullanışlı hale getirmek ve sigorta muhasebesi uygulamalarını tabi olunan farklı mevzuatlar arasında tutarlı hale getirmek amacıyla bir proje başlattı. UFRS 17 ile bu proje tamamlanmıştır.
Projenin tarihçesi
BC2 IASB'nin önceki kuruluşu, Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi, 1997 yılında sigorta sözleşmeleri hakkında bir proje başlatmıştır. IASB 2001 yılında kurulmuş, ilk çalışma planına bir sigorta projesini dahil etmiştir. 2005'te UFRS’leri uygulayacak işletmeler için projenin vaktinde tamamlanması mümkün olmadığından, IASB projeyi iki aşamaya ayırmıştır.
BC3 IASB 2004'te UFRS 4'ü yayımlayarak birinci aşamayı tamamlamıştır. UFRS 4:
(a) Sigorta sözleşmelerinin mevcut muhasebeleştirme uygulamalarına sınırlı iyileştirmeler getirmiştir ve
(b) İşletmelerin sigorta sözleşmeleri hakkındaki bilgileri açıklamasını gerekli kılmıştır.
BC4 Ancak IASB, birbirinden çok farklı uygulamalara izin verdiği için UFRS 4'ü en başından beri değiştirmeyi amaçlamıştır. Özellikle, UFRS 4, işletmenin muhasebe politikalarının finansal tablo kullanıcılarının ekonomik karar alma ihtiyaçları ile ilgili olduğunu veya bu muhasebe politikalarının güvenilir olduğunu temin etmek zorunda olmadığını açıkça ifade eden bir 'geçici muafiyet' içermektedir. Sonuç olarak, XXXX’xxxx uygulayan işletmeler arasında ve bazı işletmelerin kendi finansal tablolarında sigorta sözleşmelerinin finansal raporlaması açısından büyük çeşitlilik olmuştur. Ayrıca, bu finansal raporların bir kısmı, söz konusu sözleşmeler hakkında finansal tablo kullanıcılarına faydalı bilgi sağlamamıştır.
BC5 UFRS 17, IASB'nin projesinin ikinci aşamasının sonucudur. UFRS 17, sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesi için kapsamlı bir Standarttır. UFRS 17, daha önce IASB tarafından yayımlanan ve aşağıda belirtilen danışma belgelerindeki önerilerin sonucudur:
(a) Bir şirketin sigorta sözleşmesinden doğan hak ve mükellefiyetleri (varlık ve yükümlülükleri) için muhasebe modelinin ana bileşenleri hakkında IASB'nin ön görüşlerini belirten "2007 Tartışma Belgesi". IASB bu ön görüşlere ilişkin 162 yorum mektubu almıştır.
(b) Sigorta sözleşmelerine ilişkin bir Standart için 2010 Nihai Taslağı. IASB önerilere ilişkin 251 yorum mektubu almıştır.
(c) Önerilen Standardın hedeflenen yönlerine ilişkin revize edilmiş önerileri içeren 2013 Nihai Taslağı. IASB önerilere ilişkin 194 yorum mektubu almıştır.
BC6 UFRS 17 geliştirilirken IASB uzun yıllar çok sayıda paydaşa danışmıştır. IASB, 2007 Tartışma Belgesi, 2010 Nihai Taslağı ve 2013 Nihai Taslağı hakkındaki yorum mektuplarını dikkate almanın yanı sıra, UFRS 17'yi aşağıdaki hususları dikkate alarak geliştirmiştir:
(a) 2004 yılında kurulan ve sigorta şirketlerinin kıdemli finans yöneticileri, analistler, aktüerler, denetçiler ve düzenleyicilerden oluşan bir grup olan Sigorta Çalışma Grubu'nun girdilerini,
(b) 2009, 2011, 2013 ve 2016 yıllarında yapılan ve IASB’nin önerilen sigorta modelinin uygulamadaki bazı zorluklarını daha iyi anlamasına yardımcı olan dört saha çalışmasını ve
(c) Önerileri değerlendirmek ve etkilenen tarafların 2010 ve 2013 Nihai Taslakları ile ilgili düşüncelerini anlamak için bireyler, finansal tabloları kullananlar ve hazırlayanlar, aktüerler, denetçiler, düzenleyicilerle yapılan 900'den fazla toplantıyı.
Yeni bir yaklaşıma duyulan ihtiyaç
BC7 IASB aşağıdaki yaklaşımların sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesinde kullanılıp kullanılamayacağını değerlendirmiştir:
(a) Genel olarak uygulanabilen UFRS’lerin uygulanması (bakınız: BC9–BC12 paragrafları) ve
(b) Sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesi için mevcut bir modelin seçilmesi (bakınız: BC13 – BC15 paragrafları).
BC8 Aşağıdaki paragraflar, IASB’nin bu yaklaşımları neden reddettiğini ve sigorta sözleşmeleri için yeni bir Standart geliştirdiğini açıklamaktadır.
Genel olarak uygulanabilen UFRS’lerin uygulanması
BC9 Sigorta sözleşmeleri, aşağıdaki Standartlar dahil, bu tür sözleşmelere uygulanabilecek mevcut birçok UFRS’nin kapsamı dışında bırakılmıştır:
(a) Hasılat (bakınız: UFRS 15 Müşteri Sözleşmelerinden Hasılat),
(b) Yükümlülükler (bakınız: UMS 37 Karşılıklar, Şarta Bağlı Yükümlülükler ve Şarta Bağlı Varlıklar) ve
(c) Finansal araçlar (bakınız: UFRS 9 Finansal Araçlar ve UMS 32 Finansal Araçlar: Sunum).
BC10 IASB, mevcut UFRS’lerin kapsamını sigorta sözleşmelerini içerecek şekilde genişletseydi, işletmenin aşağıdakileri yapması gerekecekti:
(a) Aldığı her prim dahilinde hizmet bileşenlerini ve yatırım bileşenlerini tanımlamak. IASB, işletmenin bir sigorta sözleşmesinin bileşenlerini rutin olarak ayrıştırmasının zor olacağına ve bunun için hüküm belirlemenin karmaşıklığa yol açacağına karar vermiştir. Bu tür bir ayrıştırma aynı zamanda bileşenler arasındaki bağımlılıkları da göz ardı edecek; bunun sonucunda bileşenlerin değerlerinin toplamı ilk defa finansal tablolara alma sırasında bile sözleşmenin toplam değerine eşit olmayabilecektir.
(b) UFRS 15'i uygularken hizmet bileşenini muhasebeleştirmek. BC26(a) paragrafında belirtildiği gibi IASB, UFRS 17'nin sonuçlarının, ilave yeniden ölçüm yapılması kaydıyla, UFRS 15'in sonuçlarıyla büyük ölçüde tutarlı olduğuna karar vermiştir. Ancak IASB, aşağıdakilere de karar vermiştir:
(i) Sigorta sözleşmelerinin belirli yönlerinin nasıl muhasebeleştirileceğini belirlemek için UFRS 17'nin özel hükümlerine gerek vardır.
(ii) İhtiyaca uygun bilgi (örneğin, birçok sigorta sözleşmesi açısından sigorta sözleşmelerinin finansal yönleri hakkında bilgi, UFRS 15 kapsamındaki sözleşmelerle karşılaştırıldığında, daha önemlidir) vermek için ilave yeniden ölçüm yapılması gereklidir. Özellikle, bazı sigorta sözleşmeleri için finansal varsayımlardaki değişiklikler UFRS 17 uygulanırken, UFRS 15 uygulansaydı muhasebeleştirileceği zamandan daha önce muhasebeleştirilecektir.
(c) UMS 37'yi uygularken gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülüğü muhasebeleştirmek. UMS 37, yükümlülüğe özgü riskleri yansıtacak olan, nakit akışlarının güncel tahminlerini ve cari piyasa bazlı bir iskonto oranını yansıtmak için yükümlülüğün ölçülmesini gerektirecekti. Bu ölçüm, UFRS 17'nin gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülüğün ölçülmesine ilişkin hükümleriyle büyük ölçüde tutarlı olacaktı.
(d) Yatırım bileşenine finansal araçlara ilişkin Standartları uygulamak. İşletme, sigorta sözleşmesinin yatırım bileşenlerini diğer finansal yükümlülüklerle aynı şekilde muhasebeleştirseydi, UFRS 17 ile tutarlı olarak, yatırılan anaparayı hasılat olarak yansıtmayacak ve saklı opsiyonları ve garantileri UFRS 9'a uyarınca ayrı olarak muhasebeleştirecekti. Ancak aşağıdakileri de yapacaktı:
(i) Geçerli olduğu durumlarda, yatırım bileşenlerini gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtarak veya itfa edilmiş maliyetten ölçecekti. IASB, birbiriyle ilişkili olan nakit
akışlarının UFRS 17'nin gerektirdiği aynı cari değer ölçümü kullanılarak ölçülmesinin daha faydalı bilgiler sunduğuna karar vermiştir.
(ii) Yatırım bileşenlerini, yatırım bileşeninin gerçeğe uygun değerinin ödenmesinin talep edilebileceği ilk günden itibaren iskonto edilmiş, talep halinde ödenmesi gereken tutardan düşük olmayacak şekilde ölçecekti (mevduat tabanı). Bu konu BC165-BC166 paragraflarında tartışılmıştır.
(iii) Gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtılarak ölçülen yatırım bileşenleri için, başlangıçtaki sözleşmelerin maliyetlerini gerçekleştikçe gider olarak finansal tablolara alacak, başlangıçta ilgili bir kazanç kaydetmeyecekti. İtfa edilmiş maliyetten ölçülen yatırım bileşenleri için, yatırım bileşeniyle ilişkili ek işlem maliyetleri, o yükümlülüğün başlangıçtaki defter değerini azaltacaktı. UFRS 17'nin sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının muhasebeleştirilmesine uygulanması BC175-BC184 paragraflarında tartışılmıştır.
BC11 Sonuç olarak, genel olarak uygulanabilir UFRS’lerin uygulanması, finansal tabloların kullanıcıları için faydalı bilgiler sağlayacak ve sonuçlarında önemli bir değişkenlik bulunmayan ve önemli bir yatırım bileşeni içermeyen sigorta sözleşmelerine uygulanması nispeten kolay olacaktı. Bunun nedeni, bu durumlarda, yukarıda tartışılan UFRS 15 ve UFRS 9'a ilişkin ortaya çıkan sorunların ortaya çıkmayacak olmasıdır. Bununla birlikte, sadece genel olarak uygulanabilir Standartların uygulanması zor olacaktı ve diğer sigorta sözleşmeleri için sınırlı derecede ihtiyaca uygun bilgiler üretecekti. Buna karşılık, UFRS 17'nin gerektirdiği model her türlü sigorta sözleşmesine uygulanabilecektir.
BC12 IASB, bir sigorta sözleşmesinin bileşenlerinin rutinde ayrıştırılmasını gerektiren bir yaklaşımı reddetmiş olmasına rağmen, UFRS 17 sigorta sözleşmelerinin bazı bileşenlerinin, söz konusu bireysel bileşenlerle ilişkilendirilen nakit akışlarının farklı olması durumunda ayrıştırılmasını gerektirmektedir. Bu durumlarda, birbirine bağımlı olmaktan doğan problemler daha az önem arz etmektedir. Bir sigorta sözleşmesinde sigorta dışı bileşenlerin ayrıştırılması ve ölçülmesine ilişkin hükümler BC98–BC114 paragraflarında tartışılmıştır.
Var olan bir modelin seçilmesi
BC13 Çoğunluğu Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) olmak üzere bazı paydaşlar, IASB’nin sigorta sözleşmeleri için ABD'de var olan genel kabul görmüş muhasebe uygulamalarındakine (US GAAP) dayalı bir yaklaşım geliştirmesini önermiştir. IASB bu öneriyi reddetmiştir, çünkü böyle bir yaklaşım sözleşmeyi düzenleyen işletme tipine ve farklı zamanlarda geliştirilmiş çok sayıda standarda dayalı olacaktı. Ayrıca her ne kadar US GAAP sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilme esası olarak yaygın biçimde kullanılsa da, ABD sigorta ürünleri bağlamında ve ABD'deki düzenleyici ortama göre geliştirilmiştir. Bununla birlikte, UFRS 17 geliştirilirken, ABD Finansal Muhasebe Standartları Kurulu, US GAAP'ı uygulayan işletmeler tarafından düzenlenen uzun vadeli sigorta sözleşmelerinin finansal raporlama hükümlerini iyileştirmek, sadeleştirmek ve geliştirmek için bir proje yürütmekteydi.
BC14 IASB ayrıca, diğer ulusal sigorta muhasebe modellerini kullanarak sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesinin uygun olmadığına karar vermiştir, çünkü bu tür birçok model aşağıdaki özelliklere sahiptir:
(a) Tüm nakit akışlarının güncel tahminlerini kullanmamaktadır,
(b) Xxxxxxxxxx özünde risk olmasına rağmen açık bir risk ölçümü gerektirmemektedir,
(c) Saklı opsiyonlar ve garantilerin bazılarının veya tümünün zaman değerini veya gerçek değerini yansıtamamakta veya zaman değerini veya gerçek değerini bugünkü piyasa fiyatlarıyla tutarsız biçimde ölçmektedir
(d) Küresel çapta kabul görmemektedir ve
(e) İşletmenin finansal performansını, özellikle hayat sigortalarında, finansal tablo kullanıcılarının anlamasının zor olacağı şekilde sunmaktadır.
BC15 IASB hâlihazırda sigorta şirketleri tarafından kullanılan mevzuatın UFRS 17'de yer alan finansal raporlama hükümlerine temel oluşturup oluşturmayacağını değerlendirmiştir. Ancak, IASB aşağıdakileri de dikkate almıştır:
(a) Her ne kadar bazı mevzuat hükümleri, gelecekteki nakit akışlarının cari piyasa verileriyle tutarlı ölçümünü gerektirse de söz konusu hükümler ödeme yeterliliğine odaklanmaktadırlar ve finansal performansı raporlamayı göz önünde bulundurmamaktadırlar. Bu nedenle, örneğin, Avrupa Birliği tarafından kabul edilen bir düzenleme olan Solvency II'nin gerektirdiği ölçüm, UFRS 17'nin gerektirdiği sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümü ile büyük ölçüde tutarlıdır. Ancak Solvency II, işletmenin zaman içindeki finansal performansının belirlenmesi veya raporlanmasını dikkate almamaktadır- bu, UFRS 17'de sözleşmeye dayalı hizmet marjıyla sağlanmaktadır.
(b) Mevzuat hükümleri, geliştirildikleri düzenleyici rejim bağlamında uygun olan, ancak uluslararası finansal raporlama ortamında uygun olmayabilecek sadeleştirmeleri ve pratik uygulamaları içerebilir.
(c) Mevzuat kapsamındaki raporlama sıklıkla tabi olunan mevzuata özgü hükümler içermektedir, bu da politika hedefleri gibi o mevzuata özgü hususları ele almaktadır.
Standartta benimsenen yaklaşıma genel bakış
BC16 UFRS 17, IASB’nin bir sigorta sözleşmesinin hem bir finansal aracın hem de bir hizmet sözleşmesinin özelliklerini birleştirdiği görüşünü yansıtmaktadır. Buna ek olarak, birçok sigorta sözleşmesi uzun bir süre boyunca önemli değişkenlik gösteren nakit akışları üretir. Bu özelliklere ilişkin faydalı bilgiler sağlamak amacıyla, IASB aşağıdaki gibi bir yaklaşım geliştirmiştir:
(a) Gelecekteki nakit akışlarının güncel ölçümü, sözleşme kapsamındaki kârın hizmet sunulduğu dönem boyunca finansal tablolara alınmasıyla birleştirilir (bakınız: BC18–BC26 paragrafları),
(b) Sigorta hizmeti sonuçları (sigorta hasılatının sunumu dahil) sigorta finansmanı gelir veya giderlerinden (bakınız: BC27–BC37 paragrafları) ayrı sunulur ve
(c) İşletmenin tüm sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zararda muhasebeleştirmesi veya söz konusu gelir veya giderlerin bir kısmını diğer kapsamlı gelirde muhasebeleştirmesi konusunda portföy düzeyinde bir muhasebe politikası seçimi yapmasını gerektirir (bakınız: BC38–BC49 paragrafları).
BC17 IASB, gerçeğe uygun değer modeli yerine bu yaklaşımı geliştirmiştir. Gerçeğe uygun değer, piyasa katılımcıları arasında ölçüm tarihinde olağan bir işlemde, bir varlığın satışından elde edilecek veya bir borcun devrinde ödenecek fiyattır (bakınız: UFRS 13 Gerçeğe Uygun Değerin Ölçümü). Ancak pek çok paydaş bu yaklaşımın nadiren meydana gelen farazi işlemlere çok fazla vurgu yaptığını belirtmiştir. Bu nedenle, UFRS 17, işletmenin sigorta sözleşmelerini, sözleşmeleri üçüncü bir tarafa devretmek yerine, genellikle poliçe hamillerine hizmet sunarak sigorta sözleşmelerini zaman içinde doğrudan ifa ettiği gerçeğini yansıtacak şekilde ölçmesini gerektirir.
Sigorta sözleşmelerinin ölçümü ve kârın finansal tablolara alınması
BC18 Bir sigorta sözleşmesi tipik olarak bir finansal aracın ve bir hizmet sözleşmesinin özelliklerini, bu bileşenler birbiriyle ilişkili olacak şekilde birleştirir. Dolayısıyla IASB, BC98-BC114 paragraflarında ele alınan durumlar haricinde, işletmelerin bileşenleri ayrıştırmaması ve ayrı ayrı muhasebeleştirmemesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bunun yerine IASB, hem finansal hem de hizmet bileşenlerini ayrıştırmadan muhasebeleştirmek için hükümler oluşturmuştur. Cari değerden ölçüm, karşılaştırılabilir finansal araçlara ilişkin hükümlerle tutarlıdır. Kârın, hizmet sunumuyla aynı anda finansal tablolara alınması UFRS 15 ile tutarlıdır. Bu nedenle, UFRS 17 işletmenin sigorta sözleşmelerini aşağıdaki şekilde ölçmesini gerektirir:
(a) Gözlemlenebilen piyasa bilgileriyle tutarlı biçimde, gelecekteki nakit akışları hakkında aşırı maliyet veya çabaya katlanılmadan elde edilen tüm makul ve desteklenebilir bilgileri içeren cari riske göre düzeltilmiş bugünkü değer (sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları (bakınız: BC19–BC20 paragrafları)) ve
(b) Sözleşmeler kapsamında henüz sağlanmamış hizmetlere ilişkin kazanılmamış kârı temsil eden bir tutar (sözleşmeye dayalı hizmet marjı (bakınız: BC21 – BC26 paragrafları)).
Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları (UFRS 17'nin 33-37 paragrafları)
BC19 Bir sigorta sözleşmesi grubuna dağıtılan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının cari değerine aşağıdakiler dahildir:
(a) Sigorta sözleşmelerini ifa etmek için beklenen gelecekteki nakit akışlarının güncel, tarafsız bir tahmini. Gelecekteki nakit akışlarının tahmini, ilgili piyasa değişkenlerine ilişkin tahminlerin, söz konusu değişkenlere ilişkin gözlemlenebilir piyasa fiyatları ile tutarlı olması kaydıyla, işletmenin bakış açısını yansıtır (bakınız: BC147-BC184 paragrafları).
(b) Paranın zaman değeri için ve gelecekteki nakit akışlarıyla ilişkili finansal riskler için -finansal riskler gelecekteki nakit akış tahminine dahil edilmediği ölçüde- bir düzeltme. Örneğin, iskonto edilen nakit akışları olasılık ağırlıklı ortalamanın (ortalama/mean) bir tahminiyse; ortalamanın kendisi bir risk düzeltmesi içermiyordur ve her tür finansal risk (diğer bir ifadeyle, nihai nakit
akışının ortalamaya eşit olup olmayacağına dair finansal riske ilişkin belirsizlik) iskonto oranına dahil edilecektir (riske göre düzeltilmiş oran). Bunun aksine, iskonto edilen nakit akışları finansal riske ilişkin belirsizliği yansıtan bir düzeltmeyle birlikte ortalamanın bir tahminiyse; iskonto oranı yalnızca paranın zaman değerini yansıtan (diğer bir ifadeyle riske göre düzeltilmemiş) bir oran olacaktır. İskonto oranları, nakit akış özellikleri sigorta sözleşmelerinin nakit akış tahminleriyle tutarlı olan araçlara ilişkin gözlemlenebilir cari piyasa fiyatları ile tutarlıdır. İskonto oranları aynı zamanda gözlemlenebilir piyasa fiyatlarını etkileyen ancak sigorta sözleşmelerinin nakit akış tahminleriyle ilgili olmayan faktörlerin etkilerini de içermez (bakınız: BC185-205 paragrafları).
(c) Finansal olmayan risklerin etkilerine ilişkin bir düzeltme- finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi olarak atıfta bulunulur. Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi, finansal olmayan riskten kaynaklanan nakit akışlarının tutarı ve zamanlamasına ilişkin belirsizliğe katlanmak için işletmenin talep ettiği tazminat olarak tanımlanır (bakınız: BC206-BC217 paragrafları).
BC20 IASB’nin nakit akışlarının ölçülmesine yönelik yaklaşımının temel amacı, mümkünse cari piyasa koşullarıyla tutarlı bir ölçüm elde etmektir. Piyasa koşullarıyla tutarlı söz konusu ölçüm sigorta sözleşmelerinde saklı tüm opsiyonlar ve garantileri içerir. IASB, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları için piyasayla tutarlı cari değer ölçüm modelinin tercih edilebilir olduğuna karar vermiştir; çünkü bu model aşağıdakiler hakkında ihtiyaca en uygun bilgileri sağlamaktadır:
(a) Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları; aşırı maliyet veya çabaya katlanılmadan elde edilebilen tüm makul ve desteklenebilir bilgiler zamanında dahil edilerek ve böylece,
(b) Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişimler; sigorta sözleşmelerinde saklı opsiyonların ve garantilerin ekonomik değerlerini de içerir. Böylece ayrı bir yükümlülük yeterlilik testine gerek kalmamaktadır.
İlk defa finansal tablolara alma sırasında sözleşmeye dayalı hizmet marjı (UFRS 17'nin 38 ve 47’nci paragrafları)
BC21 İlk defa finansal tablolara alma sırasında, sözleşmeye dayalı hizmet marjı, bir sigorta sözleşmesi grubuna ilişkin olarak talep edilen bedelin söz konusu sigorta sözleşmesi grubu kapsamındaki sözleşmeleri ifa etmek için beklenen nakit çıkışlarının riske göre düzeltilmiş bugünkü değeri ile sözleşme grubunun finansal tablolara alınmasından önce gerçekleşen tüm sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını aşan kısmını yansıtan tutardır. İşletmenin, sigorta sözleşmesi grubundaki sigorta sözleşmeleri kapsamında taahhüt ettiği hizmetleri, grubun teminat dönemi boyunca sundukça kazanmayı beklediği kârı gösterir. Buna göre, UFRS 17, işletmenin bu aşan kısmı ilk defa finansal tablolara alma sırasında kazanç olarak finansal tablolara almasına izin vermez; bunun yerine işletme teminat dönemi boyunca hizmet sunma mükellefiyetini yerine getirdikçe işletmenin bu kazancı finansal tablolara almasını gerektirir. Ancak sözleşme grubu ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlıysa, UFRS 17 işletmenin zararı hemen finansal tablolara almasını gerektirir (bakınız: BC284 paragrafı). Buna göre, bir sözleşme grubu ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlıysa, finansal tablolara sözleşmeye dayalı hizmet marjı hiç alınmayacaktır. Bu, IASB’nin bir grup sigorta sözleşmesinin defter değerinin işletmenin gelecekte hizmet sunma mükellefiyetini yansıtması ve bu tutarın en azından sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarına eşit olması gerektiği görüşünü yansıtmaktadır. Bu UFRS 15'teki müşteri sözleşmelerinden doğan kâr ve zararların finansal tablolara alınması yaklaşımıyla tutarlıdır.
Sonraki ölçüm ve kârın finansal tablolara alınması (UFRS 17'nin 40-46’ncı paragrafları)
BC22 İlk defa finansal tablolara alma tarihinden sonra, BC20 ve BC155 paragraflarında düzenlenen sebeplerle, UFRS 17 güncel varsayımlara dayalı tahminleri yansıtmak için sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçülmesini gerektirmektedir.
BC23 İlk defa finansal tablolara alma tarihinden sonra, UFRS 17 ayrıca işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubu için sözleşmeye dayalı hizmet marjında belirtilen değişiklikleri finansal tablolara almasını da gerektirmektedir. Bu değişiklikler sözleşme dahilinde sunulacak hizmetlerden kazanılacak gelecekteki kârları da göstermektedir ve aşağıdakileri içerir:
(a) Gelecekteki hizmetlerle ilişkili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının tahminindeki değişiklikler (bakınız: BC222–BC269 paragrafları),
(b) Paranın zaman değerinin sözleşmeye dayalı hizmet marjı üzerindeki etkisi (bakınız: BC270–BC276 paragrafları) ve doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri açısından, işletmenin dayanak kalemlerdeki hisselerindeki değişiklikler (bakınız: BC238–BC263 paragrafları),
(c) Döviz kurundaki değişikliklerin sözleşmeye dayalı hizmet marjı üzerindeki etkisi (bakınız: BC277–
BC278 paragrafları) ve
(d) İlgili dönemde hizmet sunumundan kazanılan kârlar (bakınız: BC279–BC283 paragrafları).
BC24 Bir sigorta sözleşmesinin hizmet ve finansal bileşenleri ilk defa finansal tablolara alma sırasında ölçüm için ayrıştırılmasa da; IASB sigorta sözleşmesinin defter değerindeki değişikliklerin, değişikliğin doğasına bağlı olarak farklı bilgi değerine sahip olduğuna karar vermiştir. Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklerin ve sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki değişikliklerin birlikte muhasebeleştirilmesi sonucunda:
(a) Gelecekteki hizmetlerle ilgili tahminlerdeki değişiklikler, toplam yükümlülüğün ölçümünü 1sadece bir sigorta sözleşmesi grubunu ekonomik açıdan dezavantajlı hale getirdiği ölçüde etkiler (BC275 paragrafında tanımlanan durumlar hariç),
(b) Cari dönem ve önceki dönemdeki hizmetlerle ilgili tahminlerdeki değişiklikler yalnızca kâr veya zararlara yansıtılır (bakınız: BC224(c) ve BC232–BC236 paragrafları) ve
(c) İskonto oranlarındaki değişikliklerin etkileri de dahil olmak üzere, finansal risklerle ilişkili varsayımlardan doğan tahminlerdeki değişiklikler; değişikliğin olduğu dönemde kâr veya zarara veya kâr veya zarar veya diğer kapsamlı gelire yansıtılır (doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerinde yapılan bu tür değişiklikler hariç (bakınız: BC238 – BC247 paragrafları)).
BC25 Bir sigorta sözleşmesi grubunun toplam defter değerinin (diğer bir ifadeyle sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları artı sözleşmeye dayalı hizmet marjı) aşağıdaki bileşenlere sahip olduğu kabul edilebilir:
(a) Kalan teminat yükümlülüğü, gelecek dönemlerde sözleşme dahilinde sunulacak teminat yükümlülüğüyle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının bir kısmı ve varsa kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjı ve
(b) Gerçekleşen hasarlarla ilgili yükümlülük, gerçekleşen ama henüz ödenmemiş hasarlar ve harcamalarla ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarıdır.
BC26 Sonuç olarak, UFRS 17'nin gerektirdiği ölçüm aşağıdakilerle sonuçlanır:
(a) Kalan teminat yükümlülüğünün ölçümü ve sonuçta elde edilen kâr ve gelirin finansal tablolara alınması, aşağıdakiler hariç olmak üzere UFRS 15 ile geniş ölçüde tutarlıdır:
(i) Doğrudan katılım özelliği olmayan sigorta sözleşmeleri için - ölçüm finansal varsayımlardaki değişiklikler için güncellenir ve
(ii) Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri için - ölçüm, işletmenin ve poliçe hamilinin katıldığı kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişiklikler için güncellenir ve
(b) Gerçekleşen hasarlarla ilgili bileşenin ölçümü UMS 37 ile geniş ölçüde tutarlıdır.
Sigorta hasılatının sunumu (UFRS 17'nin 83, 85 ve B120–B127 paragrafları)
BC27 Önceki sigorta muhasebesi uygulamaları kapsamında hasılatın tespiti tabi olunan mevzuatlara göre değişiklik göstermiş; çoğu zaman da sigorta sektöründeki veya diğer sektörlerdeki başka işletmeler tarafından raporlanan bilgilerle kolayca karşılaştırılamayan hasılat sunumlarıyla sonuçlanmıştır. Bu karşılaştırılabilirlik eksikliğine neden olan iki yaygın faktör aşağıdakilerdir:
(a) Mevduatların hasılat gibi muhasebeleştirilmesi ve
(b) Hasılatın nakit esasına göre finansal tablolara alınması.
BC28 Buna karşılık, UFRS 17, işletmelerin sigorta sözleşmelerinin hasılatının UFRS 15'in genel ilkelerine geniş ölçüde uygun bir şekilde tespit edilerek sunumunu gerektirir. Söz konusu Standart uyarınca, işletme, taahhüt edilen teminatın devri ve diğer hizmetlerden hasılatını, işletmenin hizmetlere karşılık hak edeceğini beklediği bedeli yansıtan miktarda gösterir. Diğer bir ifadeyle işletme:
(a) Tüm yatırım bileşenlerini sigorta hasılatı dışında tutar ve
(b) Sigorta sözleşmelerindeki edim yükümlülüklerini yerine getirdikçe her dönemde sigorta hasılatını finansal tablolara alır.
1 Sigorta sözleşmeleri, nakit akışlarının zamanlamasına bağlı olarak varlık veya yükümlülük olabilir. Basit olması açısından, bu Dayanak genellikle defter değerini bir yükümlülük olarak tanımlar.
BC29 UFRS 17, UFRS 15 ile tutarlı olarak, finansal durum tablosunun bir sigorta sözleşmesi grubunun varlık veya yükümlülüklerini rapor etmesini ve finansal performans tablosu/tablolarının sözleşmelerdeki edim yükümlülüklerinin yerine getirilmesi yönündeki ilerlemeyi rapor etmesini gerektirir:
(a) UFRS 15, her dönem finansal tablolara alınacak hasılat tutarını belirler ve dönem başlangıcında sözleşme varlığını veya sözleşme yükümlülüğünü, dönem sonunda sözleşme varlığını veya sözleşme yükümlülüğünü ölçmek için finansal tablolara alınan hasılat tutarına göre düzeltir ve
(b) UFRS 17, raporlama dönemi başında ve sonunda sigorta sözleşmesi grubunun varlık veya yükümlülüğünün defter değerini tespit eden bir ölçüm modeli gerektirir. Sunulan sigorta hasılatı tutarı, bu iki ölçüm baz alınarak belirlenir.
BC30 IASB, sigorta hasılatının bu şekilde belirlenmesinin, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin finansal tablolarının diğer işletmeler açısından daha anlaşılır ve daha karşılaştırılabilir hale getirdiğine karar vermiştir. Ayrıca sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmeler arasında da karşılaştırılabilirliği artırmaktadır. Hem bu yaklaşım, hem de daha basit olan prim dağıtımı yaklaşımı (bakınız: BC288-295 paragrafları), müşteri bedellerini sözleşme kapsamında sağlanan hizmetlerin devrini yansıtacak şekilde dağıtır. Sonuç olarak, UFRS 17'deki genel hükümler kullanılarak muhasebeleştirilen sözleşmelerle ilgili sunulan sigorta hasılatı, prim dağıtımı yaklaşımı kullanılarak muhasebeleştirilen sözleşmelerle ilgili sigorta hasılatı ile anlamlı bir şekilde birleştirilebilir. Finansal tabloların pek çok kullanıcısı, iş hacmi ve brüt performansla ilgili bilgi sağlamak amacıyla hasılat ölçümlerini kullanır.
BC31 IASB, sigorta sonuçlarının sunumu ile diğer sektörlerdeki işletmeler tarafından raporlanan hasılat tutarları arasında karşılaştırılabilirlik eksikliğinin, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin finansal tablolarının kullanıcıları için önemli bir dezavantaj olmayacağı görüşünü kabul etmiştir. Bazılarının görüşüne göre, finansal tabloların kullanıcıları, genellikle sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin sonuçlarını diğer işletmelerin sonuçlarıyla karşılaştırmazlar. Bunun yerine, sigortacılık sektöründe uzmanlaşmış birçok finansal tablo kullanıcısının, finansal tablo dipnotlarındaki ayrıştırılmış bilgilere güvendiğini savunmaktadırlar. Bu nedenle, bu görüşe sahip olanlar, finansal tablo kullanıcılarının, finansal performans tablolarında bildirilen bilgilerden çok az değer elde etmesini beklemişlerdir, çünkü:
(a) Hayat sigortası sözleşmelerinin muhasebe modelleri, diğer işlemlerin aksine, genellikle sigorta sözleşmelerinden elde edilen kârı, doğrudan sigorta sözleşmesi yükümlülüğündeki değişiklikler yoluyla ölçer. Buna karşılık, diğer işlemlerden elde edilen kâr, hasılat ve giderler arasındaki fark olarak ölçülür.
(b) Toplam primlerin hem hasılat hem yatırım bileşenlerini içeren ölçümü, bazıları tarafından sigorta sözleşmelerinde hem brüt performansı hem de büyümeyi ölçmenin en anlamlı yolu olarak görülmektedir. Bu tür ölçümler, yönetilen varlıklardaki toplam artış hakkında bilgi verir. Bununla birlikte, bu görüşe sahip olanlar, bu ölçümün olağan hasılat kavramlarıyla tutarsız olduğunu ve bu nedenle bu bilgilerin finansal performans tablolarında sunulmaması gerektiğini kabul eder. UFRS
17 uygulandığında, bunun yerine finansal tabloların dipnotlarında ve başka bir yerde rapor edilecektir.
BC32 IASB bu görüşü reddetmiştir. IASB, UFRS 17'nin getirdiği değişikliklerin daha geniş bir kullanıcı grubunun sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin finansal tablolarını anlamasını ve bunları diğer işletmelerin finansal tabloları ile karşılaştırmasını sağlamasını ummaktadır. IASB tarafından değerlendirilen ancak reddedilen hasılatın sunumuna alternatif yaklaşımlar, BC332 – BC339 paragraflarında verilmiştir.
Yatırım bileşenlerinin sigorta hasılatı ve gerçekleşen hasarların kapsamı dışında bırakılması (UFRS 17'nin 85. paragrafı)
BC33 Yatırım bileşeni, sigorta sözleşmesinin, sigortalanan bir olay meydana gelmese bile işletmenin sigortalıya geri ödemesini gerektirdiği bir tutardır. Bu tür mükellefiyetler, bir sigorta sözleşmesinde yer almıyorsa, UFRS 9 uyarınca ölçülecek ve sunulacaktır. IASB, bir yatırım bileşeninin bir sigorta sözleşmesindeki sigorta bileşenleri ile ilişkili olduğu durumlarda; BC10 (a) ve BC108 paragraflarında belirtilen nedenlerden ötürü, hem yatırım bileşeninin hem de sigorta bileşeninin UFRS 17 uyarınca ölçülmesinin uygun olduğuna karar vermiştir. Ancak, IASB, eğer işletme bu yatırım bileşenlerinin geri ödeme ve tahsilatlarını sigorta hasılatı veya gerçekleşen hasar olarak sunarsa, UFRS 9 kapsamındaki finansal araçlar ile UFRS 17 kapsamındaki sigorta sözleşmelerinde yer alan yatırım bileşenleri arasındaki benzerlikleri gerçeğe uygun olarak temsil etmeyeceğine karar vermiştir. Bunu yapmak, bir bankanın mevduatı hasılat, geri ödemeyi de harcama olarak finansal tablolara almasına eşdeğerdir. Buna göre, Standardın hükümleri, bu tür yatırım bileşenlerini sigorta hasılatından ve gerçekleşen hasarlardan hariç tutar.
BC34 Ölçüm amacıyla yatırım bileşenini ayrıştırmadan bunu başarmak için, IASB, yatırım bileşenlerinin yalnızca hasılat ve gerçekleşen hasarların finansal tablolara alınma anında belirlenmesine ve belirlenen tutarların dışarıda bırakılmasına karar vermiştir. Bunu yaparken, IASB yatırım bileşenini (a) sözleşmenin herhangi bir sigortalanan olay meydana gelmediğinde geri ödenmesi gereken tutar olarak (b) sigortalanan bir olay meydana
gelmese bile geri ödenecek tutar olarak tanımlamıştır. Örneğin, eğer işletme bir poliçe hamilinin ölümü durumunda, (a)'daki tanımı kullanarak hesap bakiyesi veya sabit bir tutarın yüksek olanını öderse, poliçe hamilinin ölümünden doğan ödemenin tamamı, yatırım bileşeniyle değil sigorta bileşeniyle ilişkili sayılacaktır. (a)'daki tanımın kullanılması, işletmenin yatırım bileşeniyle ilgili nakit akışlarını, ancak sigortalanan bir olayın olmaması durumunda ödeme yapması halinde tanımlamasını gerektiren pratik bir avantaja sahiptir. Ancak IASB, bir yatırım bileşeninin bu şekilde tanımlanmasının, poliçe hamilinin mevduatları yoluyla hesap bakiyesinde biriken tutarın, poliçe hamilinin ölümü de dahil olmak üzere her koşulda poliçe hamiline ödenmesi durumunu gerçeğe uygun bir şekilde temsil etmediğine karar vermiştir. IASB’ye göre, sigorta menfaati, sigortalanan olayın meydana gelmesi durumunda işletmenin ödemesi gereken ek tutardır.
İşletme edim yükümlülüklerini yerine getirdiğinde hasılatın finansal tablolara alınması (UFRS 17'nin 83 ve B120-B127 paragrafları)
BC35 IASB, bazı sigorta sözleşmelerinin dönem içindeki edim yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki ilerlemesini belirleme ve ölçme konusundaki, örneğin, hasar oranı fazlası reasüransı sözleşmeleri ve finansal teminatlar içeren sözleşmelerle ilgili yapısal zorlukları kaydetmiştir. Bununla birlikte, kalan teminat yükümlülüğü, gelecek bir dönem için teminat sağlama mükellefiyetini ve sözleşmeyi yerine getirmek için gereken diğer hizmetleri temsil eder. Sonuç olarak, sigorta hasılatının, edim yükümlülüğünün yerine getirilmesi ile ilgili olmayan değişiklikleri ortadan kaldıracak şekilde değiştirilerek, kalan teminat yükümlülüğündeki bir azalma oranında finansal tablolara alması, işletmenin hizmet sunumundaki performansını gerçeğe uygun şekilde temsil edecektir. Kalan teminat yükümlülüğündeki düzeltmeler, toplam sigorta hasılatından, örneğin sigorta finansmanı gelir veya giderleri ve ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme gruplarındaki kayıplar gibi, hasılat getirmesi beklenen nakit akışlarıyla ilişkili olmayan kalan teminat yükümlülüğündeki değişikliğin bir kısmını dışarıda bırakır. Bu düzeltmeler, sigorta sözleşmesi grubu süresince sunulan toplam sigorta hasılatının, bir finansman bileşenine göre düzeltilmiş hizmetler için alınan primlerle aynı olmasını sağlar.
BC36 IASB, her dönemdeki teminatın ayrı bir edim yükümlülüğü olarak ele alınıp alınmayacağını veya sözleşmenin tamamındaki teminatın zaman içinde yerine getirilebilecek tek bir edim yükümlülüğü olarak kabul edilip edilmeyeceğini değerlendirmiştir. UFRS 15'teki ilkeyi dikkate alan IASB, tüm teminat döneminin herhangi bir kısmında teminat sağlama mükellefiyetinin genellikle ayrı bir edim yükümlülüğü olmayacağına; sözleşmenin tüm süresi boyunca sağlanan teminatların ve hizmetlerin genel olarak zaman içinde yerine getirilebilecek tek bir edim yükümlülüğü olarak değerlendirileceğine karar vermiştir. Dolayısıyla, beklenen nakit akışlarının örüntüsünde yapılan değişiklik, işletmenin ilerleme ölçümünü güncellemesine ve finansal tablolara alınan hasılat tutarını buna göre ayarlamasına neden olur. Bu yaklaşım, UFRS 17'deki, gelecekteki hizmetlerle ilgili nakit akış tahminlerindeki değişiklikler için sözleşmeye dayalı hizmet marjını ayarlamaya ilişkin hükümlerle de tutarlıdır (bakınız: BC222-BC226 paragrafları).
BC37 İşletmenin her dönemdeki edim yükümlülüklerini yerine getirmesini, her dönem için kalan teminat yükümlülüğünün ölçümündeki değişikliği kullanarak ölçmesi kararının sonuçlarından biri de, sigorta hasılatının kısmen beklenen hasarlar ve faydalar esasına göre finansal tablolara alınacak olmasıdır. Bazı taraflar bununla ilgili endişelerini dile getirmiştir ve bir sigorta sözleşmesi tarafından sağlanan hizmetin, işletmenin mükellefiyetinin ölçümündeki değişiklikle yeterli şekilde temsil edilip edilmediğini sorgulamışladır. Bunun yerine, hasılatın (brüt tutarın) mükellefiyetteki değişikliklerden (net tutar) bağımsız olarak belirlenmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Bunu yapmanın bir yolu, diğer sözleşmelerde genelde kullanılanlar gibi, ilerlemeyi ölçmek için zamana dayalı yöntemler kullanmaktır. Ancak IASB, zamana dayalı prim dağıtımı yöntemlerinin, her dönemde verilen hizmetlerin değerinin farklı olabileceği gerçeğini yansıtmayacağı sonucuna varmıştır. Bunun yerine IASB, kalan teminat yükümlülüğü olarak bildirilen tutarın hizmet sunma mükellefiyetinin değerini temsil ettiğini kaydetmiştir. Bu nedenle IASB, kalan teminat yükümlülüğündeki azalmanın, dönem içinde yerine getirilen hizmet sunma mükellefiyeti değerinin makul bir temsili olduğu sonucuna varmıştır. Kalan teminat yükümlülüğündeki azalma, sözleşmeye dayalı hizmet marjının dönem içinde sunulan hizmetleri yansıtacak şekilde dağıtılmasını içerir. Bu dağıtım, sağlanan faydaların miktarını ve bir gruptaki sözleşmelerin süresini yansıtır. Döneme ait hasılatı temsil eden kalan teminat yükümlülüğündeki diğer değişiklikler, mevcut varsayımlar kullanılarak ölçülür. Böylelikle, hasılatı temsil eden kalan teminat yükümlülüğündeki toplam değişiklik, işletmenin hak kazandığı sigorta hasılatı miktarını gerçeğe uygun şekilde temsil eder.
Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu (UFRS 17'nin 87-92’nci ve B128–B136 paragrafları)
BC38 Sigorta finansmanı gelir veya giderleri, bir sigorta sözleşmesi grubuna ilişkin varlık veya yükümlülüklerin defter değerinde aşağıdakilerden kaynaklanan değişiklikleri içerir:
(a) Paranın zaman değerinin etkisi ve paranın zaman değerindeki değişiklikler ve
(b) Finansal risklerin etkisi ve finansal risklerdeki değişiklikler fakat
(c) Normalde sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzelten ancak sigorta sözleşmesi grubu ekonomik olarak dezavantajlı olduğu için yapmayan doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmesi gruplarında bu tür etkiler dışarıda tutulur. Bu etkiler, BC247 paragrafında belirtilen nedenlerle sigorta hizmeti sonucunun bir parçası olarak finansal tablolara alınır.
BC39 UFRS 17'deki finansal risk tanımı UFRS 4'tekiyle aynıdır. UFRS 17'yi uygularken enflasyon varsayımlarının muhasebeleştirilmesine açıklık getirmek amacıyla IASB, UFRS 17'nin amaçları doğrultusunda aşağıdakileri netleştirmeye karar vermiştir:
(a) Bir fiyat veya oran endeksine bağlı ya da enflasyonla ilişkili getirileri olan varlıkların fiyatlarına dayalı enflasyon varsayımları, finansal riskle ilgili varsayımlardır ve
(b) İşletmenin belirli fiyat değişikliklerine yönelik beklentisine dayalı enflasyon varsayımları, finansal riskle ilgili varsayımlar değildir.
BC40 IASB bu belirlemenin UFRS 17 dışındaki bağlama uygun olup olmayacağını değerlendirmemiştir.
BC41 UMS 1 Finansal Tabloların Sunumu hükümleri uyarınca, finansman maliyetlerini ayrı biçimde sunmak için, işletmenin sigorta finansmanı gelir veya giderlerini, sigorta hizmeti sonuçlarından ayrı sunması gerekir. Böylelikle, işletmenin performansının farklı yönleri hakkında faydalı bilgiler sağlanmış olur.
BC42 UFRS 17, işletmelerin her bir portföy için sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin nasıl sunulacağına ilişkin bir muhasebe politikası seçimi yapmasını gerektirir. Bir sigorta sözleşmesi portföyündeki bu tür gelir veya giderlerin ya hepsi kâr veya zarara dâhil edilir veya kâr veya zarar ile diğer kapsamlı gelir arasında ayrıştırılır. Eğer ayrıştırılırsa, beklenen toplam finansman gelir veya giderlerinin sigorta sözleşmesi grubunun süresine sistematik bir biçimde dağıtılmasıyla belirlenen bir tutarı kâr veya zarara dâhil edilir. Sistematik dağıtım, sözleşmeler kapsamında ortaya çıkması beklenen nakit akışlarını etkilemeyen faktörleri hesaba katmadan, sigorta sözleşmelerinin özelliklerine dayalıdır. Örneğin, varlıkların finansal tablolara alınmış beklenen getirilerinin sözleşmelerin nakit akışlarını etkilemesi durumunda, sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin dağıtımı bu getirilere dayalı olacaktır. (Belirli durumlarda, sistematik dağıtıma dayalı bir tutardan ziyade, muhasebe uyumsuzluklarını ortadan kaldıran bir tutar kar veya zarara dâhil edilir (bakınız BC48 paragrafı).
BC43 IASB, işletmelerin, bazen birbirinden farklı olan anlaşılabilirlik ve karşılaştırılabilirlik taleplerini dengelemek amacıyla, sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu için bir muhasebe politikası seçmesine izin vermeye karar vermiştir. Muhasebe politikası seçimine izin vererek IASB aşağıdakileri yapar:
(a) İşletmenin, sigorta sözleşmesinin özelliklerine dayalı sistematik bir dağıtım yaparak kar veya zarara dâhil edilen sigorta finansmanı gelir veya giderlerini sunması vasıtasıyla, kar veya zarar ve diğer kapsamlı gelir arasındaki finansal risklerle alakalı varsayımlardaki değişikliklerin etkisini ayrıştırmasının uygun olacağını kabul etmektedir,
(b) Fakat ayrıca:
(i) Kâr veya zararın bu tür sistematik dağılımının yapısal bir özelliği olarak muhasebe uyumsuzluklarının meydana gelebileceğini; dolayısıyla, işletmelerin muhasebe politikası seçmesinin cari bir ölçüm esası kullanımıyla sigorta finansmanı gelir veya giderlerini sunmasına izin verip böyle uyumsuzluklardan kaçınılmasını sağladığını kabul etmektedir ve
(ii) İşletmelerin, faydaları maliyetlerden fazla olmadığı sürece, diğer kapsamlı geliri kullanarak maliyetlerden ve karmaşıklıktan kaçınmasına olanak tanır (çünkü işletmelerin bir dönemdeki toplam sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarara dâhil etmesi, işletmelerin kâr veya zarar veya diğer kapsamlı gelire dahil edilmek üzere ayrı tutarlar için ilave hesaplamalar yapmaktan kaçınmasını sağlar).
BC44 IASB, bir muhasebe politikası seçerken, işletmelerin ilgili politikanın göreceli faydaları ve maliyetleri hakkında karar vermeleri gerektiğini kaydetmiştir. IASB, işletmelerden her portföy için muhasebe politikası seçimi yapmalarını talep etmeye karar vermiştir, çünkü seçimde önemli bir faktör, işletmenin sigorta sözleşmelerine dayanak teşkil ederken hangi varlıkları dikkate alacağıdır. IASB birçok işletmenin sigorta sözleşmelerine dayanak teşkil eden varlıklar için strateji seçiminin sigorta sözleşmeleri portföyleri arasındaki farklılıklara göre olduğu geribildirimini almıştır. Dolayısıyla işletme, bir portföyde gerçeğe uygun değer değişimi diğer kapsamlı gelire yansıtılan finansal varlıkları elde tutarken, başka bir portföyde ise gerçeğe uygun değer değişimi kâr veya zarara yansıtılan finansal varlıkları tutabilir. Buna göre, sigorta sözleşmelerinin portföylerinde seçenek olması, işletmelerin muhasebe uyumsuzluklarını azaltmalarını sağlayacaktır. IASB, bir muhasebe politikası seçimine izin verse bile, aynı mevzuata tabi olunan durumlarda işletmelerin birbirine benzer olacağına, zira benzer ürünler düzenleyip, bu ürünler için benzer varlık stratejileri benimseyeceklerine karar vermiştir. Dolayısıyla, işletmelerin benzer muhasebe politikası seçimleri yapması muhtemeldir.
BC45 Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumuna ilişkin IASB tarafından değerlendirilen ancak reddedilen alternatif yaklaşımlar BC340–BC342 paragraflarında verilmiştir.
Ayrıştırma esası (UFRS 17'nin ve B129–B136 paragrafları)
BC46 Sistematik dağıtım kullanılması yoluyla sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kâr veya zararda sunulup sunulmayacağına ilişkin muhasebe politikası seçimine izin vermek, sistematik dağıtıma nelerin dahil olduğu sorusunu gündeme getirmiştir.
BC47 IASB, maliyete dayalı bir sunum yaklaşımını değerlendirmiş, sigorta finansmanı gelir veya giderleri için bir maliyet ölçüm esası belirlemede çeşitli uygulama yöntemlerini tartışmıştır. Ancak IASB, öngörülen kredi yöntemleri gibi bazı potansiyel olarak uygun yaklaşımların maliyet ölçümü olarak tanımlanamayacağı sonucuna varmıştır. Bunun yerine IASB, sigorta sözleşmelerinin özelliklerine dayalı olarak sistematik bir dağıtımın sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin ayrıştırılmasına yönelik bir hedef belirlemeye karar vermiştir. IASB, sözleşmelerin çeşitliliği ve farklı sözleşmelerin özelliklerine göre özel hükümlerin uyarlanması gerektiğinden, bu ayrıştırma hedefinin tek başına yeterli olup olmayacağını değerlendirmiştir. Ancak IASB, belirlenmiş bir yöntem olmayışının, karşılaştırılabilir bilgi eksikliğine neden olabileceği sonucuna varmıştır. Bu nedenle IASB, UFRS 17'nin B130-B133 paragraflarında sistematik bir dağıtımın nasıl belirleneceğine ilişkin kısıtlamalar koymuştur.
BC48 Bir sigorta sözleşmesi grubunun özelliklerine göre sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sistematik olarak dağıtılmasının yapısal bir özelliği, sigorta sözleşmeleri ile işletme tarafından elde tutulan varlıklar üzerindeki finansman geliri veya giderleri arasındaki olası muhasebe uyumsuzluklarıdır. Tüm sigorta sözleşmeleri için bu tür muhasebe uyumsuzluklarını tamamen ortadan kaldırmanın tek yolu, hem sigorta sözleşmelerini hem de varlıkları aynı bugünkü değer ölçümünü kullanarak ölçmek ve tüm finansman gelir veya giderlerini kar veya zarara dahil etmektir. IASB, BC340 paragrafında belirtilen nedenlerle böyle bir yaklaşımı reddetmiştir. Ancak, elde tutulan varlıklarla ekonomik uyumsuzluğun olamayacağı sigorta sözleşmelerinde, cari dönem defter getirisini kullanarak sigorta sözleşmeleri ile varlıklar arasındaki muhasebe uyumsuzluklarını farklı bir şekilde ortadan kaldırmak mümkündür. Cari dönem defter getirisi, dönem içinde kâr veya zararda finansal tablolara dahil edilen, sigorta sözleşmelerine dayanak teşkil ettiği kabul edilen varlıkların defter değerindeki değişikliktir. IASB, bu yaklaşımın sadece elde tutulan varlıklarla ekonomik uyumsuzluğu olmayan sigorta sözleşmesi grupları için uygun olduğu sonucuna varmıştır; diğer bir ifadeyle işletmenin dayanak kalemlerini elinde tuttuğu durumlarda, UFRS 17'de tanımlandığı şekliyle doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmesi grupları. IASB, bu yaklaşımın BC342 paragrafında belirtilen nedenlerle diğer sigorta sözleşmeleri için uygun olmadığı sonucuna varmıştır.
BC49 İşletmenin gruptaki sözleşmeler kapsamındaki mükellefiyetlerini yerine getirmesi durumunda, UFRS 17'nin gerektirdiği sistematik dağıtım, grubun süresi boyunca diğer kapsamlı gelirde finansal tablolara alınan kümülatif tutarın sıfıra eşit olduğu anlamına gelir. Bu sonucu elde etmek için, işletme bir sigorta sözleşmesi grubunu gruptaki tüm sözleşmelerin ifasından önce devrederse, UFRS 17, devir tarihine kadar diğer kapsamlı gelirde finansal tablolara alınan kümülatif tutarın, devir tarihinde kâr veya zararda yeniden sınıflandırılmasını gerektirir. IASB, aynı gerekliliğin cari dönem defter getirisinin uygulandığı sigorta sözleşmesi gruplarına da uygulanıp uygulanmayacağını değerlendirmiştir. Ancak XXXX, devredilmeyen bir grubun süresi boyunca diğer kapsamlı gelirde finansal tablolara alınan kümülatif tutarın, cari dönem defter getirisi altında her zaman sıfıra eşit olmayacağını da kaydetmiştir. IASB, sigorta sözleşmeleri ile elde tutulan varlıklar arasındaki muhasebe uyumsuzluklarını ortadan kaldırmak amacıyla cari dönem defter getirisi hedefine ulaşmak için, diğer kapsamlı gelirden, devir döneminde kâr veya zararda finansal tablolara alınan varlıkların defter değerindeki değişime bağlı olarak ortaya çıkan tutarlar dışında hiçbir tutarın diğer kapsamlı gelir yerine devirden doğan kâr veya zarar olarak yeniden sınıflandırılmaması gerektiğine karar vermiştir.
Yaygın sorunlar
BC50 IASB, BC16 paragrafında belirtilen yaklaşımı geliştirirken, aşağıdaki yaygın sorunları dikkate almıştır:
(a) Toplulaştırma düzeyi,
(b) Muhasebe uyumsuzlukları ve
(c) Standardın karmaşıklığı.
Toplulaştırma düzeyi
BC51 İşletmenin hak ve mükellefiyetleri, poliçe hamilleriyle yapılan bireysel sözleşmelerden doğar. Bununla birlikte, sigorta faaliyetlerinin çoğunun temel bir özelliği, işletmenin bazılarının hasarla sonuçlanacağını ve bazılarının sonuçlanmayacağını bilerek çok sayıda benzer sözleşmeler düzenlemesidir. Çok sayıda sözleşme düzenlenmesi, tüm sözleşmelerdeki sonucun işletmenin beklediğinden farklı olması riskini azaltır. Sigorta
faaliyetlerinin bu özelliği, UFRS 17'nin kazanç ve kayıpların finansal tablolara alınmasında farklı zamanlamalar gerektiren şartları ile birleştirildiğinde (örneğin ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerdeki zararlar, kârlı sözleşmelerdeki kazançlardan daha erken finansal tablolara alınır), sözleşmelerin finansal tablolara alındığı ve ölçüldüğü toplulaştırma düzeyinin işletmenin finansal performansının sunumu açısından önemli bir faktör olduğu anlamına gelir.
BC52 Toplulaştırma düzeyine ilişkin bir karara varırken IASB, sözleşmelerin toplulaştırılmasının sebep olduğu kaçınılmaz bilgi kayıpları ile işletmenin sigorta faaliyetlerinin finansal performansını gösteren bilgiler edinilmesi ve bilgi toplamanın operasyonel yükü arasında bir denge sağlamıştır (bakınız: BC115-BC139 paragrafları).
Muhasebe uyumsuzlukları
BC53 IASB, UFRS 17'nin kapsamını, BC63-BC64 paragraflarında belirtilen nedenlerle sigorta işletmeleri yerine sigorta sözleşmeleri olarak belirlemeye karar vermiştir. IASB, sigorta sözleşmeleri için bir muhasebe modelinin geliştirilmesinin, varlık ve yükümlülüklerin muhasebeleştirilmesinin diğer Standartlarda farklı esaslara dayalı olarak yapılması nedeniyle kaçınılmaz olarak olası muhasebe uyumsuzluklarına yol açacağının bilincinde olmuştur. Bununla birlikte, IASB, bu sınırlamayı kabul ederken, muhasebe uyumsuzluklarını en aza indirmiştir. Aşağıdakilerden kaynaklanan potansiyel veya algılanan muhasebe uyumsuzluklarına özellikle dikkat edilmiştir:
(a) Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu (bakınız: BC38–BC49 paragrafları),
(b) Risk azaltımı faaliyetleri (bakınız: BC54–BC55 paragrafları),
(c) Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerinde dayanak kalemlerin ölçümü (bakınız:
BC56 paragrafı) ve
(d) Reasürans (bakınız: BC298 paragrafı).
BC54 Bazı paydaşlar UFRS 17'deki risk azaltımı faaliyetlerini muhasebeleştirme yaklaşımının muhasebe uyumsuzluklarını tamamen ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Özellikle:
(a) Bazıları IASB’nin doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri için bir finansal riskten korunma muhasebesi çözümü oluşturmasını talep etmiştir,
(b) Bazıları IASB’nin dinamik risk yönetimi için bir model araştırdığını kaydetmiş ve projelerin uyumlaştırılmasını önermiştir ve
(c) Bazıları risk azaltımı hükümlerinin ileriye dönük olarak uygulanmasının, ilk başvuru tarihinden önce başlayan ilişkiler için muhasebe uyumsuzluklarını ortadan kaldırmayacağını belirtmiştir.
BC55 IASB’nin doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerine ilişkin risk azaltma tekniklerine ilişkin kararları, değişken ücret yaklaşımının genel etkisini diğer sigorta sözleşmeleri modeline daha yakın bir şekilde hizalama seçeneği sunarak, değişken ücret yaklaşımı ile ortaya çıkan muhasebe uyumsuzluklarını azaltır. (bakınız: BC250 – BC256 paragrafları). Ancak IASB, sigorta sözleşmeleri açısından tüm finansal riskten korunma faaliyetlerine ısmarlama bir çözüm geliştirmenin uygun olmayacağı sonucuna varmış ve bu tür bir çözümün daha geniş bir projenin parçası olması gerektiğini kaydetmiştir. IASB, UFRS 17'nin yayınlanmasının bu daha geniş projenin tamamlanmasını beklerken ertelenmesini istememiştir. IASB ayrıca, BC393 paragrafında belirtilen nedenlerle, geçiş sürecinde risk azaltma hükümlerinin uygulanması için ileriye dönük olma esasının gerekli olduğu sonucuna varmıştır.
BC56 Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değeri ile ölçülür (bakınız: BC238-BC249 paragrafları). Bu ölçüm, sözleşmelerin yatırımla ilişkili doğasını yansıtmaktadır. UFRS’ler uygulandığında, pek çok dayanak kalem gerçeğe uygun değerleri üzerinden ölçülecektir. IASB ayrıca, ilave dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değer ile ölçülmesini sağlamak için bazı UFRS’leri değiştirmeye karar vermiştir (bakınız: BC65 (c) paragrafı). Bununla birlikte, UFRS’ler uygulanarak gerçeğe uygun değer üzerinden ölçülemeyen dayanak kalemler hala mevcut olabilir; örneğin, diğer sigorta sözleşmeleri veya bir bağlı ortaklığın net varlıkları. IASB, bu tür uyumsuzlukların ancak tüm varlık ve yükümlülüklerin gerçeğe uygun değeri ile finansal tablolara alınması ve ölçülmesi durumunda ortadan kaldırılacağını kaydetmiştir.
Standardın Karmaşıklığı
BC57 IASB, UFRS 17'nin aşağıdaki önemli yönlerinin, 2007 Tartışma Belgesindeki ilk önerilerle karşılaştırıldığında, Standarda karmaşıklık kattığını kabul etmektedir:
(a) Aşağıdakiler de dahil olmak üzere sözleşmeye dayalı hizmet marjının varlığı ve muhasebeleştirmesi:
(i) Sözleşmelerin teminat dönemi boyunca kâr olarak finansal tablolara alınması (bakınız: C59 paragrafı),
(ii) Gelecekteki hizmetlerle ilişkili nakit akış tahminlerindeki değişikliklere göre düzeltme yapılması, farklı sigorta sözleşmeleri için farklı hükümlerin olması (bakınız: C60 paragrafı) ve
(iii) Bunun sonucu olarak belirli bir toplulaştırma düzeyine duyulan ihtiyaç (bakınız: BC51- BC52 paragrafları).
(b) Aşağıdakiler dahil olmak üzere finansal performans tablosu/tablolarının sunumu:
(i) Hasılatın UFRS 15 ile tutarlı bir şekilde sunulması (bakınız: BC61 paragrafı) ve
(ii) Sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarar ile diğer kapsamlı gelir arasında ayrıştırma seçeneği (bakınız: BC62 paragrafı).
BC58 Her bir konuda IASB, UFRS 17'deki hükümlerin işletme tarafından düzenlenen sigorta sözleşmeleri hakkında faydalı bilgiler sağlamak için gerekli olduğu konusunda paydaşların geri bildirimi ile ikna edilmiştir.
BC59 Sözleşmeye dayalı hizmet marjının, sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alma sırasında hemen bir kazanç olarak değil, teminat dönemi boyunca kâr olarak tablolara alınması, sözleşmeye dayalı hizmet marjını izlemeleri ve dağıtmaları gerekeceğinden hazırlayıcılar açısından karmaşıklık teşkil etmektedir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjını finansal tablolara almaya ilişkin bu yöntem, finansal durum tablosunda ve finansal performans tablolarında yer alan tutarları anlamayı gerektirdiğinden, finansal tablo kullanıcıları açısından da karmaşıklığa yol açabilir. Ancak IASB, sigorta sözleşmesi grubundaki kârın teminat süresi boyunca finansal tablolara alınmasının, işletmenin dönem boyunca finansal performansını gerçeğe uygun biçimde yansıtması için gerekli olduğu sonucuna varmıştır.
BC60 Gelecekteki hizmetlerle ilgili tahminlerdeki değişiklikler için sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltme gerekliliği, hem kullanıcılar hem de finansal tabloları hazırlayanlar açısından karmaşıklığı artırır. Finansal tablo kullanıcıları açısından karmaşıklık, önceki yıllardaki olaylardan kaynaklanan kazanç ve kayıpların cari yıl karını veya zararını nasıl etkilediğini anlama ihtiyacından kaynaklanabilir. Finansal tabloları hazırlayanlar açısından karmaşıklık, sözleşmeye dayalı hizmet marjını, sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmeyen tahminlerdeki değişikliklerden ayrı olarak düzelten gelecekteki nakit akışı tahminlerinde meydana gelen değişiklikleri belirleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Her ikisinde de karmaşıklık, özellikle gelecekteki hizmetle ilgili tahminlerdeki değişiklikler ile geçmiş hizmetle ilgili değişiklikler arasındaki ayrımdan kaynaklanmaktadır. Bu ayrım öznel olabilir ve işletmenin tahmindeki değişikliği ne zaman yaptığına göre değişebilir. İşletme, sözleşmeye dayalı hizmet marjını, nakit akışları gerçekleşmeden önce yapılan nakit akış tahminlerindeki bir değişikliğe göre düzeltir. Buna karşılık, işletme, kâr veya zarardaki bir aktüeryal varsayım ile gerçekleşen arasındaki fark düzeltmesini finansal tablolara alır; nakit akışı gerçekleşmeden önce tahminde herhangi bir değişiklik olmazsa, sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmez. Bununla birlikte, alınan geri bildirimler ışığında IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjının gelecekteki hizmette yapılacak değişikliklere göre düzeltilmesinin, sigorta sözleşmesi grubundaki kazanılmamış kar ile ilgili bilgileri sağladığı ve UFRS 15'teki yaklaşımla tutarlı olduğu sonucuna varmıştır (bakınız: BC222-BC224 paragrafları).
BC61 Finansal tablolarda sigorta hasılatının sunulması gerekliliği, hazırlayıcılar için karmaşıklığı artırmaktadır, çünkü işletmeler yatırım bileşenlerini tanımlamalı ve bunları sigorta hasılatına ve kâr veya zarar tablosunda sunulan gerçekleşen hasarlara dahil etmemelidir. Bazı hazırlayıcılar, uyumun operasyonel zorlukları ile ilgili endişelerini dile getirmiştir. Ancak IASB, hükümlerin aşağıdaki faydalarının, bu potansiyel zorluklardan daha fazla olduğuna karar vermiştir:
(a) Sigorta hasılatlarını yatırım bileşenlerinden ayırmak finansal tablo kullanıcıları için önemli faydalar sağlar. Örneğin, birçok kullanıcı, işletmeler yatırım bileşenlerini hasılat olarak raporlarsa, hasılatı olduğundan yüksek göstereceklerini ve bileşik oranlar gibi performans ölçülerini bozabileceklerini belirtmiştir. Bu tür bir raporlama ayrıca sigorta şirketleri ve diğer endüstriler arasındaki karşılaştırılabilirliği de engelleyecektir.
(b) İşletmenin sağladığı hizmet karşılığında almayı beklediği bedeli göstermek için sigorta hasılatının ölçülmesi, sigorta hasılatının ve UFRS 15 kapsamındaki diğer tür müşteri sözleşmelerinden hasılatın ölçümü ve sunumu arasında tutarlılığı artıracaktır. Böyle bir ölçüm, genel olarak finansal tabloların karmaşıklığını azaltacaktır.
BC62 İşletmenin, sigorta finansmanı gelir veya giderlerini nasıl sunacağına ilişkin bir muhasebe politikası seçimi yapmasını gerekli kılmak, hem ne seçim yapması gerektiğini değerlendirmek zorunda olan finansal tablo hazırlayıcıları için, hem de hangi seçeneğin ne olduğunu ve bunun sunulan miktarlar üzerindeki etkilerini anlamak zorunda olan finansal tablo kullanıcıları açısından karmaşıklık yaratmaktadır. İşletme, sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kar veya zarar ile diğer kapsamlı gelir arasında ayrıştırılmasını gerekli kılmayı önermiştir. Ancak IASB, bu tür bir ayrıştırmanın maliyetleri ve faydaları arasındaki dengenin, düzenledikleri sigorta sözleşmelerinin türüne ve finansal tablo kullanıcılarının en yararlı buldukları bilgilere
bağlı olarak işletmeler arasında önemli ölçüde değişeceğine ikna olmuştur. Bu yüzden IASB, bu dengeyi değerlendirmeyi işletmeye bırakmaya karar vermiştir.
Standardın Kapsamı ve sigorta sözleşmelerinin tanımı (UFRS 17'nin 3- 8’inci ve B2-B30 paragrafları)
BC63 Bazıları, UFRS 17'nin, finansal raporlamanın kendi içinde tutarlı olmasını sağlamak amacıyla, sigorta sözleşmeleri düzenleyen işletmelerin finansal raporlamalarının tüm yönlerine değinmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bazı ulusal muhasebe hükümleri gibi yasal hükümlerin işletmenin sigortacılık işinin tüm yönlerini kapsadığını belirtmişlerdir. Bununla birlikte IASB, UFRS 17'nin sadece sigorta sözleşmelerine ve bu sözleşmeleri elinde tutan tüm işletmelere uygulanmasına karar vermiştir. IASB, yaklaşımını işletmenin türü yerine faaliyet türüne dayandırmaya karar vermiştir, çünkü:
(a) Bir sigorta şirketinin sağlam bir tanımını ülkeden ülkeye tutarlı olacak şekilde yapmak zor olacaktır,
(b) Tanıma uyan işletmeler sıklıkla sigortaya ilave olarak diğer alanlarda da önemli faaliyetlere sahiptir ve bu sigorta dışı faaliyetlerin nasıl ve ne ölçüde sigorta faaliyetlerine benzer şekilde veya diğer işletmelerin sigorta dışı faaliyetlerine benzer şekilde muhasebeleştireceklerini belirlemeleri gerekecektir,
(c) Sigorta sözleşmeleri düzenleyen işletmenin bir işlemi muhasebeleştirdiği şekilde, sigorta sözleşmeleri düzenlemeyen işletme aynı işlemi aynı şekilde muhasebeleştirmezse; işletmeler arası karşılaştırılabilirlik azalacaktır.
BC64 Buna göre, UFRS 17, sözleşmeleri düzenleyen işletmenin türüne bakılmaksızın, sözleşmelerin süresi boyunca tüm sigorta sözleşmelerine (UFRS 17'de tanımlandığı şekilde) uygulanır.
BC65 UFRS 17 genel olarak sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin diğer varlık ve yükümlülükleri için herhangi bir hüküm getirmez, çünkü bu varlık ve yükümlülükler diğer UFRS’ler kapsamına girer. Bununla birlikte, UFRS 17 aşağıdaki istisnaları sağlar:
(a) Standart, sözleşme düzenleyen tarafın sigorta sözleşmeleri de düzenlemesi şartıyla, isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri için de geçerlidir. XXXX’xxx görüşüne göre, UFRS 17'deki hükümlerin uygulanması, bu tür sözleşmeler hakkında diğer Standartların uygulanmasıyla sağlanacak bilgilerden daha faydalı bilgiler sağlayacaktır. IASB ayrıca isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmelerinin, neredeyse tamamen sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmeler tarafından düzenlendiğini kaydetmiştir (bakınız: BC82 – BC86 paragrafları).
(b) UFRS 17'de sigorta sözleşmesi tanımını karşılaması, işletmenin bu sözleşmeleri daha önce sigorta sözleşmeleri gibi dikkate aldığını belirtmesi ve işletmenin bu tür finansal teminat sözleşmeleri için sigorta sözleşmelerine uygulanabilecek muhasebeleştirme yöntemini kullandığını belirtmesi şartıyla finansal teminat sözleşmeleri için geçerlidir. IASB, daha önce finansal teminat sözleşmelerine uygun muhasebe modeli hakkında birbiriyle uyuşmayan görüşler duyduğunu ve bu alandaki çalışmaları yüksek öncelik olarak görmediğini kaydetmiştir (bakınız: BC91 – BC94 paragrafları).
(c) Diğer UFRS’lerde değişiklik yaparak (bakınız: UFRS 17 Ek D); yatırımcılara fondaki birimler tarafından belirlenen faydalar sağlayan bir yatırım fonunda tutulduğunda veya işletmenin yatırımı doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerinde dayanak kalem olarak tuttuğu durumlarda işletmenin kendi hisselerini varlık olarak finansal tablolara almasına ve bu varlıkları, kendi borcunu ve sahibi tarafından kullanılan varlıkları gerçeğe uygun değerinden ölçmesine izin vermektedir. IASB, dayanak kalemlerin getirilerine bir bağlantı belirten birçok sözleşmede, bu dayanak kalemlerin neredeyse tamamının gerçeğe uygun değer farkı kar veya zarara yansıtılacak şekilde ölçülen varlıkların bir karışımını içerdiğine karar vermiştir. Özkaynakların, borçların ve sahibi tarafından kullanılan varlıkların gerçeğe uygun değer farkı kar veya zarara yansıtılacak şekilde ölçülmesi, dayanak varlıkların çoğunluğunun ölçümü ile tutarlı olacak ve muhasebe uyumsuzluklarını önleyecektir.
BC66 UFRS 17, poliçe hamillerinin elinde tuttuğu reasürans sözleşmeleri dışında sigorta sözleşmeleri için herhangi bir hüküm getirmez. Diğer UFRS’ler, bu tür sözleşmelerin bazı yönleri için geçerli olabilecek hükümleri içerir. Örneğin, UMS 37, bir karşılık ayırmak için gereken harcamaları karşılayan sigorta sözleşmelerinden yapılan geri ödemelere ilişkin hükümleri düzenler ve UMS 16 Maddi Duran Varlıklar maddi duran varlıkların değer düşüklüğü veya kaybı için teminat sağlayan bir sigorta sözleşmesi kapsamındaki geri ödemenin bazı yönlerine ilişkin hükümleri belirler. Ayrıca, UMS 8, Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerindeki Değişiklikler ve Hatalar bir kaleme özel olarak UFRS uygulanmıyorsa, işletmenin muhasebe politikası geliştirirken kullanması gereken hiyerarşiyi belirtir. Bu doğrultuda IASB, poliçe hamilinin muhasebesi konusundaki çalışmaları yüksek öncelik olarak görmemiştir.
Sigorta sözleşmesinin tanımı (UFRS 17'nin 6’ncı paragrafı, Ek A ve B2–B30 paragrafları)
BC67 Sigorta sözleşmesinin tanımı, hangi sözleşmelerin UFRS 17 kapsamında ve diğer UFRS’lerin kapsamı dışında olduğunu belirler. UFRS 17'de bir sigorta sözleşmesinin tanımı, UFRS 4'teki tanım ile aynıdır ve UFRS 4 Ek B'deki ilgili rehbere yönelik açıklamalar aşağıdakileri gerektirir:
(a) Bir sigorta şirketi herhangi bir senaryoda ödenecek ek faydaların önemli olup olmadığını değerlendirirken paranın zaman değerini dikkate almalıdır (bakınız UFRS 17'nin B20 paragrafı ve BC78 paragrafı) ve
(b) Sigorta şirketinin bugünkü değer esasına göre zarar görebileceği ticari içerikle ilgili bir senaryo yoksa, sözleşme önemli sigorta riskini devretmez (bakınız UFRS 17'nin B19 paragrafı ve BC78 paragrafı).
BC68 Sigorta sözleşmesi tanımının aşağıdaki yönleri takip eden paragraflarda tartışılmaktadır:
(a) Sözleşmenin tanımı (bakınız: BC69–BC70 paragrafları),
(b) Sigorta riski (bakınız: BC71–BC72 paragrafları),
(c) Sigortalanabilir menfaat (bakınız: BC73–BC75 paragrafları),
(d) Sigorta riskinin miktarı (bakınız: BC76–BC80 paragrafları) ve
(e) Sigorta koşullarına bağlı hak ve yükümlülüklerin sona ermesi (bakınız: BC81 paragrafı).
Sözleşmenin tanımı (UFRS'nin 2’nci paragrafı)
BC69 UFRS 17'ye göre, bir sözleşme iki veya daha fazla taraf arasında yapılan, hukuken icra edilebilir hak ve mükellefiyetler doğuran bir anlaşmadır ve sözleşmeler yazılı, sözlü veya işletmenin ticari teamülleri gereği zımni olarak yapılabilir. UFRS 17 işletmenin asli hak ve mükellefiyetlerini, bunların bir sözleşmeden mi yoksa bir mevzuattan mı kaynaklandığını değerlendirmesini gerektirir. O yüzden, sözleşme şartlarına atıfta bulunulurken, mevzuatın etkileri de göz önünde bulundurulur. Bu hükümler UFRS 15 ile tutarlıdır. Söz konusu hükümler, işletme bir sözleşmeyi nasıl sınıflandıracağını değerlendirirken ve bir sözleşmenin sınırını belirlemeye ilişkin önemli hak ve mükellefiyetlerini değerlendirirken geçerlidir. Bununla birlikte, bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümünde UFRS 17, işletmenin takdirine bağlı olan gelecekteki nakit akış tahminlerini dahil etmesini gerektirmektedir; bu yüzden hukuken icra edilebilir olmayabilir. IASB’nin bu nakit akışlarının ölçüme dahil edilmesini gerektirme sebepleri, BC167–BC169 paragraflarında belirtilmiştir.
BC70 UFRS 17, sözleşmelerin özünü raporlamak için gerektiğinde birleştirilmesi gerektiğine ilişkin IASB’nin 2015
Kavramsal Çerçeve'sinin Nihai Taslağındaki ilkeyle tutarlıdır.
Sigorta riski (UFRS 17'nin Ek A ve B7–B25 paragrafları)
BC71 UFRS 17'deki sigorta sözleşmesinin tanımı, sigorta sözleşmelerinin kendine has bir özelliğine odaklanır— sigorta riski.
BC72 Bazı sözleşmeler bir sigorta sözleşmesinin yasal şeklini taşır ancak düzenleyene önemli sigorta riski devretmez. UFRS 17, bu sözleşmeler geleneksel olarak sigorta sözleşmesi olarak tanımlansa ve sigorta denetçileri tarafından düzenlemeye tabi tutulabilse de, bu tür sözleşmeleri sigorta sözleşmesi olarak görmez. Benzer şekilde bazı sözleşmeler önemli sigorta riski taşıyabilir ve her ne kadar sigorta sözleşmesinin yasal şeklini taşımasa da UFRS 17 bağlamında sigorta sözleşmesinin tanımına uyabilir. Dolayısıyla, UFRS 17, sadece yasal şeklini değil, sözleşmenin ekonomik özünü de yansıtan bir sigorta sözleşmesi tanımını kabul eder.
Sigortalanabilir menfaat (UFRS 17'nin B7-B16 paragrafları)
BC73 Belirsiz bir olayın poliçe hamilini olumsuz bir şekilde etkilemesi halinde poliçe hamilini tazmin etmeyi kabul ederek, işletmenin poliçe hamilinden kabul ettiği riski yansıtan sözleşmedir (bakınız: UFRS 17'nin B12 paragrafı). Belirsiz olayın poliçe hamili üzerinde olumsuz bir etkisi olması gerektiği düşüncesi, 'sigortalanabilir menfaat' olarak bilinir.
BC74 IASB, sigortalanabilir menfaat kavramını ortadan kaldırıp kaldırmayacağını ve sigorta risklerinin birlikte yönetilebilecekleri bir havuzda birleştirmeyi içeren bir yaklaşımla değiştirip değiştirmeyeceğini değerlendirmiştir. Bazıları bunu yapmanın, Standart kapsamında aşağıdakileri uygun şekilde içereceğini ileri sürmüştür:
(a) Gelecekte belirsiz bir olayın meydana gelmesi durumunda ödeme gerektiren; diğer tarafın sigortalanabilir menfaati olsa da olmasa da sigorta sözleşmelerine benzer ekonomik risklere yol açan sözleşmeler ve
(b) Sigortalanabilir menfaat kavramını içermeyen ve sigorta olarak kullanılan bazı sözleşmeler, örneğin, iklime dayalı türev ürünler.
BC75 Ancak IASB sigortalanabilir menfaat kavramını korumaya karar vermiştir; çünkü "olumsuz etkiye" atıf olmadığında, tanımı belirsiz maliyetlerle hizmet sunmaya yönelik her tür ön ödemeli sözleşmeyi kapsayabilmektedir. Böyle bir tanım, "sigorta sözleşmesi" teriminin tanımını geleneksel anlamının ötesine taşıyacaktır; IASB bunu istememiştir. Sigortalanabilir menfaat kavramı, sigorta tanımına kumarın dahil edilmesinden kaçınmak için de gereklidir. Ayrıca, özellikle sigorta sözleşmeleri ile finansal riskten korunma amaçlı kullanılan sözleşmeler arasında prensibe dayalı olarak yapılan bir ayrımdır.
Sigorta riskinin miktarı (UFRS 17'nin ve B17–B25 paragrafları)
BC76 UFRS 17'nin B17 – B25 paragrafları, bir sözleşmenin sigorta sözleşmesi olarak nitelendirilmeden önce ne kadar sigorta riskinin var olması gerektiği hakkındadır.
BC77 IASB bu belgeyi oluştururken, US GAAP'ın bir sözleşmenin sigorta sözleşmesi sayılması kriterlerine başvurmuştur; bu kriterler "önemli bir zarar" için "makul bir olasılık" olması gerekliliğini içerir. IASB bazı uygulayıcıların US GAAP'ı uygularken şu yolu izlediğini gözlemlemiştir: Önemli bir zarar için makul olasılık; primin en az %10’unun zarar edeceğine dair en az %10 olasılık bulunmasıdır.
BC78 Bununla birlikte, sayısal rehberler kullanılması; keyfi bir sınır oluşması ve bu sınırın marjinal olarak farklı taraflarına denk gelen benzer işlemlerin muhasebe yöntemlerinde farklılıklar oluşması riskini yaratmaktadır. Sayısal rehberler aynı zamanda sınırın bir tarafında veya diğer tarafında marjinal olarak denk gelen işlemleri teşvik ederek muhasebe arbitrajı için fırsat yaratır. Bu nedenlerden ötürü, UFRS 17 sayısal rehberlik içermemektedir. Bunun yerine, US GAAP'ta uygulanan kriterlere dikkat çeken grup, yalnızca düzenleyenin bugünkü değer esasına göre zarar görebileceği ticari içerikle ilgili bir senaryo olması durumunda sözleşmenin sigorta riskinin devredebileceği gerekliliğini eklemeye karar vermiştir.
BC79 IASB ayrıca Finansal Raporlamaya İlişkin Kavramsal Çerçeve'de aşağıdaki gibi tanımlanan önemlilik kavramına atıfta bulunarak sigorta riskinin önemini tanımlayıp tanımlamayacağını da değerlendirmiştir:
Bir bilginin verilmemesi veya yanlış verilmesi kullanıcıların belirli bir raporlayan işletmeye ilişkin finansal bilgileri sağlayan finansal raporlara dayanarak vereceği kararları etkileyebiliyorsa bu bilgi önemlidir.
Bununla birlikte, tek bir sözleşme, hatta benzer sözleşmelerden oluşan tek bir liste, bir bütün olarak finansal tablolarla ilgili olarak nadiren önemli bir zarar yaratacaktır. İşletmeler sözleşmeleri portföylere göre yönetse de, sözleşmeye dayalı haklar ve mükellefiyetler bireysel sözleşmelerden doğar. Sonuç olarak, UFRS 17 sigorta riskinin önemini bireysel sözleşmelerle bağlantılı olarak tanımlar(bakınız: UFRS 17'nin B22 paragrafı).
BC80 IASB ayrıca, olumsuz sonuçların bugünkü değerlerinin beklenen (diğer bir ifadeyle olasılık-ağırlıklı) ortalamasını, tüm sonuçların beklenen bugünkü değerinin bir oranı veya primin bir oranı olarak ifade ederek sigorta riskinin önemini tanımlama fikrini reddetmiştir. Bu görüş hem miktar hem olasılığı içerdiği için belirli bir sezgisel çekiciliğe sahiptir. Bununla birlikte, böyle bir tanım, bir sözleşmenin başlangıçta finansal yükümlülük olabileceği ve zaman geçtikçe veya olasılıklar yeniden değerlendirildikçe bir sigorta sözleşmesi haline gelebileceği anlamına gelecektir. XXXX’xxx görüşüne göre, işletme açısından, bir sözleşmenin süresi boyunca bir sigorta sözleşmesi tanımını karşılayıp karşılamadığını devamlı olarak izlemesini talep etmek çok külfetli olacaktır. Bunun yerine IASB, sözleşmenin başlangıcında (sözleşmenin şartları değiştirilmedikçe) bir sözleşmenin sadece bir kez sigorta sözleşmesi olup olmadığına karar verilmesini gerektiren bir yaklaşım benimsemiştir. UFRS 17'nin B18-B24 paragraflarındaki hükümler, sigortalanan olayların işletmenin her bir sözleşme için ayrı ayrı değerlendirilecek ek tutarlar ödemesine neden olup olamayacağına odaklanmaktadır. Ayrıca, UFRS 17'nin B25 paragrafı, bir sigorta sözleşmesinin tüm hak ve mükellefiyetler sona erene kadar bir sigorta sözleşmesi olarak kalacağını belirtir.
Sigorta koşullarına bağlı hak ve yükümlülüklerin sona ermesi
BC81 Bazı paydaşlar, sigorta koşullarına bağlı hak ve mükellefiyetlerin çok kısa bir süre sonra sona ermesi durumunda, sözleşmenin sigorta sözleşmesi olarak muhasebeleştirilmemesi gerektiğini öne sürmüşlerdir. UFRS 17 bu hususun farklı yönlerini ele almaktadır: UFRS 17'nin B18 paragrafı ticari özü olmayan senaryoların göz ardı edilmesi gereğini açıklarken, UFRS 17'nin B21(b) paragrafına göre ölüm durumunda iştira ücretlerinden feragat edilen bazı sözleşmelerde önceden var olan riskin önemli bir devri olmayacaktır.
İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri (UFRS 17'nin 4(b) ve 71’inci paragrafları)
BC82 IASB, isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri düzenleyenlerin, aynı zamanda sigorta sözleşmesi de düzenliyor olmaları şartıyla, bu sözleşmelere UFRS 17'yi uygulaması gerektiğine karar vermiştir. İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri sigorta riskini transfer etmediğinden, bu tür sözleşmeler için UFRS 17 hükümleri değiştirilmiştir.
BC83 İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri sigorta sözleşmesi tanımını karşılamasa da, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmeler tarafından düzenlendiklerinde finansal araçlarla değil, sigorta sözleşmeleriyle aynı şekilde muhasebeleştirilmelerinin avantajları aşağıdakilerdir:
(a) İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri ve dayanak kalemlerin getirilerine bir bağlantı belirten sigorta sözleşmeleri bazen aynı dayanak varlıklar havuzuna bağlanır. Bazen isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri sigorta sözleşmelerinin performansından pay alır. Her iki sözleşme türü için de aynı muhasebe yönteminin kullanılması, işletme içinde karşılaştırılabilirliği artıracağından finansal tabloların kullanıcıları için daha faydalı bilgiler oluşturacaktır. Ayrıca bu sözleşmelerin muhasebeleştirilmesini de kolaylaştıracaktır. Örneğin, katılımcı poliçe hamillerine yapılan bazı nakit akışı dağılımları, hem dayanak kalemlerin getirilerine bir bağlantı belirten sigorta sözleşmeleri hem de isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri için toplu olarak yapılır. Bu, toplu katılımın farklı bölümlerine farklı muhasebe modelleri uygulamayı zorlaştırır.
(b) Bu tür sözleşmelerin her ikisi de, genelde çoğu finansal araçlara kıyasla sigorta sözleşmelerinde daha yaygın bulunan uzun vadeler, tekrarlayan primler ve yüksek edinimli nakit akışları gibi özelliklere sahiptir. IASB, özellikle bu özellikleri içeren sözleşmeler hakkında faydalı bilgiler üretmek amacıyla sigorta sözleşmeleri modelini geliştirmiştir.
(C) İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri UFRS 17 uygulanarak muhasebeleştirilmezse, isteğe bağlı katılım özelliklerinden bazıları IASB’nin finansal araçlara ilişkin mevcut hükümleri uyarınca özkaynak bileşenine ayrıştırılabilir. Bu sözleşmelerin farklı muhasebe yöntemleriyle bileşenlere ayrılması, sigorta sözleşmeleri ayrıştırılsa ortaya çıkabilecek sorunların aynılarına neden olacaktır (bakınız: BC10 (a) paragrafı). Ayrıca IASB’nin görüşüne göre, isteğe bağlı nakit akışlarının muhasebesi de dahil olmak üzere sigorta sözleşmeleri için geliştirilen muhasebe modeli (bakınız: BC167-BC170 paragrafları), bu tür sözleşmeler için başka herhangi bir model kullanmaktan daha uygundur.
BC84 Buna göre IASB, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin isteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmelerini muhasebeleştirmek için UFRS 17'yi uygulamasına karar vermiştir.
BC85 IASB, UFRS 17'nin sigorta sözleşmesi de düzenleyen işletme tarafından düzenlenip düzenlenmemesine bakılmaksızın isteğe bağlı katılım özellikli tüm yatırım sözleşmelerine uygulanıp uygulanmayacağını değerlendirmiştir. Ancak IASB, sigorta sözleşmesi yapmayan birkaç işletme için UFRS 17'nin uygulanmasının maliyetinin faydalarından daha fazla olacağını düşünmüştür.
BC86 İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri önemli bir sigorta riski devretmediğinden, UFRS 17, bu sözleşmeler için sigorta sözleşmelerinin genel şartlarında (bakınız: UFRS 17'nin 71. paragrafı) aşağıdaki değişiklikleri yapmıştır:
(a) İlk defa finansal tablolara alma tarihi, işletmenin sözleşmeye taraf olduğu tarihtir, çünkü ön teminat dönemi yoktur ve dolayısıyla BC141 paragrafında belirtilen uygulamaya ilişkin kaygılar ortaya çıkmaz,
(b) Sözleşme sınırı ilkesi, sigorta riskinin varlığından ziyade belirleyici özelliğin, diğer bir ifadeyle isteğe bağlı katılım özelliklerinin varlığı üzerine kuruludur ve
(c) Sözleşmeye dayalı hizmet marjının kâr veya zararda muhasebeleştirilmesi gerekliliği, yatırımla ilgili hizmetlerin sunumunun örüntüsünü ifade eder.
Kapsam dışı bırakılanlar (UFRS 17'nin 7-8 paragrafları)
BC87 UFRS 17'nin kapsamı, sigorta sözleşmelerinin tanımını karşılayabilecek çeşitli kalemleri içermez, örneğin:
(a) Mal veya hizmetin bir müşteriye satışıyla bağlantılı olarak bir üretici, aracı veya perakendeci tarafından sağlanan garantiler (bakınız: BC89 – BC90 paragrafları).
(b) İşverenlerin çalışanlara sağlanan fayda planlarından doğan varlık ve yükümlülükleri (bakınız: UMS 19 Çalışanlara Sağlanan Faydalar ve UFRS 2 Hisse Bazlı Ödemeler) ve tanımlanmış emeklilik
fayda planlarında raporlanmış emeklilik fayda yükümlülükleri (bakınız: UMS 26 Emeklilik Fayda Planlarında Muhasebeleştirme ve Raporlama).
(c) Finansal olmayan bir kalemin gelecekteki kullanımına veya kullanım hakkına bağlı olan sözleşmeye bağlı haklar veya sözleşmeye dayalı yükümlülükler (bakınız: UFRS 15, UFRS 16 Kiralamalar ve UMS 38 Maddi Olmayan Duran Varlıklar).
(d) Bir üretici, aracı veya perakendeci tarafından sağlanan kalıntı değer garantileri ve bir kiralama işleminde yer alan kiracının kalıntı değer garantileri (bakınız: UFRS 15 ve UFRS 16). Ancak sigorta riski devreden tek başına kalıntı değer garantileri diğer UFRS’ler kapsamına girmez ve UFRS 17 kapsamına dahildir.
(e) Bazı finansal teminat sözleşmeleri (bakınız: BC91–BC94 paragrafları).
(f) Bir işletme birleşmesinde alınacak veya ödenecek olan şarta bağlı bedeller (bakınız: UFRS 3 İşletme Birleşmeleri).
(g) Elde tutulan reasürans sözleşmesi niteliği taşımaması durumunda, işletmenin poliçe hamili olduğu sigorta sözleşmeleri (bakınız: BC66 paragrafı).
BC88 UFRS 17 ayrıca bazı sabit ücretli hizmet sözleşmeleri için işletmelere UFRS 17 veya UFRS 15'i uygulama seçeneğini verir (bakınız: BC95–BC97 paragrafları).
Ürün garantileri (UFRS 17'nin 7(a) ve B26(g) paragrafları)
BC89 UFRS 17, daha önce UFRS 4'e dahil edilen mal veya hizmetin bir müşteriye satışıyla bağlantılı olarak bir üretici, aracı veya perakendeci tarafından sağlanan garantileri kapsam dışında bırakmıştır. Bu tür garantiler, bir müşteriye, ilgili ürünün üzerinde anlaşmaya varılan şartnamelere uyduğu için tarafların planladığı şekilde işlev göreceğine dair güvence verebilir veya üzerinde anlaşmaya varılan şartnamelere uygunluğunun güvencesini vermeye ek olarak müşteriye bir hizmet de sağlayabilir. .
BC90 Böyle garantiler bir sigorta sözleşmesinin tanımını karşılamaktadır. Ancak IASB, bunları UFRS 17 kapsamının dışında bırakmaya karar vermiştir IASB, UFRS 17'nin uygulanması halinde, işletmelerin bu tür sözleşmelere genellikle prim dağıtımı yaklaşımını uygulayacağını ve bunun da UFRS 15'in uygulanmasındakine benzer şekilde muhasebeleştirileceğini kaydetmiştir. Ayrıca, XXXX’xxx görüşüne göre, bu tür sözleşmelerin müşterilerle yapılan diğer sözleşmelerle aynı şekilde muhasebeleştirilmesi, söz konusu sözleşmeleri düzenleyen işletmelerin finansal tablo kullanıcıları için karşılaştırılabilir bilgi sağlayacaktır. Dolayısıyla, IASB, bu sözleşmelerin muhasebe yönteminin değiştirilmesinin, önemli bir fayda olmaksızın maliyet ve aksama getireceği sonucuna varmıştır.
Finansal teminat sözleşmesi (UFRS 17'nin 7(e) paragrafı)
BC91 UFRS’ler finansal teminat sözleşmesini, borçlanma aracının başlangıç ya da yapılandırma şartları uyarınca belirli bir borçlunun, poliçe hamiline vadesi gelmiş ödemeleri yerine getirememesi nedeniyle hamilin katlandığı zararları karşılamak amacıyla, düzenleyenin hamile belirli miktarda ödeme yapmasını gerektiren sözleşme olarak tanımlar. Bu sözleşmeler kredi riskini devreder ve teminat, bazı akreditif türleri, kredi temerrüt sözleşmesi veya sigorta sözleşmesi gibi çeşitli yasal biçimlere sahip olabilir.
BC92 Bazıları kredi riskini devreden tüm sözleşmeleri finansal araçlar olarak görür. Bununla birlikte, BC91 paragrafında açıklanan sözleşmelerde ödeme için bir ön koşul, hamilin bir zarara katlanmış olmasıdır - sigorta sözleşmelerinin ayırt edici bir özelliğidir. IASB finansal teminat sözleşmelerine uygun muhasebe modeli hakkında birbiriyle uyuşmayan iki görüş duymuştur.
(a) Finansal teminat sözleşmeleri, sigorta sözleşmesinin tanımını karşılamaktadır, çünkü sözleşmeyi düzenleyen, hamiline olumsuz etki edecek gelecekteki belirsiz bir olay (diğer bir ifadeyle temerrüt) gerçekleştiğinde hamiline tazminat ödemeyi kabul eder. Sonuç olarak, işletme finansal teminat sözleşmelerini diğer sigorta sözleşmeleriyle aynı şekilde muhasebeleştirmelidir.
(b) Finansal teminat sözleşmeleri, UFRS 9 kapsamındaki diğer kredi-ilişkili sözleşmelere iktisadi açıdan benzerdir. Benzer sözleşmelere benzer muhasebe yöntemleri uygulanmalıdır. Sonuç olarak, işletme finansal teminat sözleşmelerini diğer finansal araçlarla aynı şekilde muhasebeleştirmelidir.
BC93 UFRS 4, düzenleyen daha öncesinde sözleşmeyi sigorta sözleşmesi olarak kabul ettiğini belirtmişse finansal teminat sözleşmesi düzenleyenin bu sözleşmeyi sigorta sözleşmesi gibi muhasebeleştirmesine izin veren bir seçenek sunmuştur. Bu seçenek, UFRS 17'nin yayınlanması beklenirken geçici bir çözüm olarak düşünülmüştür. Bununla birlikte, seçeneğin şartları kesin görünmese de, çoğunlukla finansal teminat sözleşmeleri için muhasebe yöntemi seçimi açıktır ve uygulamada herhangi bir problem tespit edilmemiştir. Bu nedenle IASB, herhangi bir önemli değişiklik yapılmaksızın bir finansal teminat sözleşmesini sigorta sözleşmesi gibi muhasebeleştirme seçeneğini UFRS 17'ye taşımaya karar vermiştir, çünkü seçenek
uygulamada işe yaramış ve aynı işletme tarafından çıkarılan iktisadi olarak benzer sözleşmelerin tutarlı bir şekilde muhasebeleştirilmesini sağlamıştır. IASB, finansal teminat sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesinden kaynaklanan tutarsızlıkları ele almayı yüksek bir öncelik olarak görmemiştir.
BC94 Kredi ile ilgili bazı sözleşmelerde, hamilinin bir zarara katlandığında ödeme yapılması ön koşulu bulunmamaktadır. Böyle bir sözleşmeye örnek olarak, belirtilen bir kredi notu veya kredi endeksindeki değişikliklere göre ödeme yapılması gereken sözleşmeler verilebilir. IASB, bu sözleşmelerin türev olduğu ve sigorta sözleşmesi tanımını karşılamadığı sonucuna varmıştır. Bu nedenle, bu tür sözleşmeler türev olarak muhasebeleştirilmeye devam edilecektir. IASB, bu sözleşmelerin UFRS 17'de devam ettirilen UFRS 4'teki muhasebe politikasını seçme kapsamı dışında olduğunu ve dolayısıyla bunların türev olarak muhasebeleştirilmeye devam edilmesinin daha fazla çeşitlilik yaratmayacağını kaydetmiştir.
Sabit ücretli hizmet sözleşmeleri (UFRS 17'nin 8’inci ve B6 paragrafları)
BC95 Sabit ücretli hizmet sözleşmesi, hizmet düzeyinin belirsiz bir olaya bağlı olduğu bir sözleşmedir. Örnekler arasında, hizmet sağlayıcının bir arızanın ardından belirtilen ekipmanı onarmayı kabul ettiği yol yardımı programları ve bakım sözleşmeleri yer alır. Bu tür sözleşmeler bir sigorta sözleşmesinin tanımını karşılar, çünkü:
(a) Yardım veya onarım gerekip gerekmediği veya ne zaman gerekli olacağı belirsizdir,
(b) Mal sahibi olaydan olumsuz etkilenir ve
(c) Yardım veya onarım gerektiğinde hizmet sağlayıcı ekipmanın sahibini tazmin eder.
BC96 Sabit ücretli hizmet sözleşmeleri, bir sigorta sözleşmesinin tanımını karşılar. Ancak IASB, asıl amacı hizmet sunumu olan sabit ücretli hizmet sözleşmelerini, ilk olarak UFRS 17 kapsamı dışında bırakmayı önermiştir. Bunun yerine işletmelerin bu sözleşmelere UFRS 15'i uygulaması gerekecekti. IASB, UFRS 17'nin uygulanması halinde, işletmelerin bu tür sözleşmelere genellikle prim dağıtımı yaklaşımını uygulayacağını ve bunun da UFRS 15'in uygulanmasındakine benzer şekilde muhasebeleştirileceğini kaydetmiştir. Ayrıca, IASB’nin görüşüne göre, bu tür sözleşmelerin müşterilerle yapılan diğer sözleşmelerle aynı şekilde muhasebeleştirilmesi, söz konusu sözleşmeleri düzenleyen işletmelerin finansal tablo kullanıcıları için faydalı bilgi sağlayacaktır. Dolayısıyla, IASB, bu sözleşmelerin muhasebe yönteminin değiştirilmesinin, önemli bir fayda olmaksızın maliyet ve aksama getireceğini düşünmüştür.
BC97 Bununla birlikte, bazı paydaşlar bazı işletmelerin hem sabit ücretli hizmet sözleşmeleri hem de diğer sigorta sözleşmeleri düzenlediğini belirtmiştir. Örneğin, bazı işletmeler kazalardan kaynaklanan hasarlar için hem yol yardımı sözleşmeleri hem de sigorta sözleşmeleri düzenler. IASB, işletmelerin iki sözleşme türünü de aynı şekilde muhasebeleştirmesine izin verebilmek adına, sabit ücretli hizmet sözleşmeleri için UFRS 17 veya UFRS 15 uygulanması seçeneğini işletmelere bırakmaya karar vermiştir.
Sigorta sözleşmesinin bileşenlerine ayrıştırılması (UFRS 17'nin 10-13 ve B31–B35 paragrafları)
BC98 Sigorta sözleşmeleri, nakit girişleri ve nakit çıkışları oluşturmak için birlikte çalışan hak ve mükellefiyetler oluşturur. Bazı sigorta sözleşmeleri:
(a) Eğer ayrıştırılırsa UFRS 9'un kapsamına girebilecek saklı türev ürünler içerebilir,
(b) Ayrı sözleşme kapsamında sunulması halinde UFRS 9 kapsamında olacak yatırım bileşenlerini içerebilir veya
(c) Ayrı sözleşme kapsamında sunulması halinde UFRS 15 kapsamında olacak mal ve sigorta dışı hizmetler sağlayabilir.
BC99 Bu tür sigorta dışı bileşenlerin bir sigorta sözleşmesinden ayrıştırılması, karşılaştırılabilirliği artırabilir. Bu tür bileşenlerin diğer geçerli UFRS’leri kullanarak muhasebeleştirilmesi, ayrı sözleşmeler olarak düzenlenen benzer sözleşmelerle daha karşılaştırılabilir olmasını sağlar ve finansal tablo kullanıcılarının farklı işletmelerdeki veya sektörlerde işletmeler tarafından üstlenilen riskleri daha iyi karşılaştırmalarını sağlar.
BC100 Ancak bileşenlerin ayrıştırılmasının bazı kısıtlamaları da bulunmaktadır. Tek bir sözleşmenin bileşenlere ayrılması, bileşenlere atfedilebilen birbirine bağımlı nakit akışları için yararlı bilgiler sağlamayan karmaşık muhasebe yöntemleriyle sonuçlanabilir. Ayrıca, nakit akışları birbirine bağımlı olduğunda, özellikle sözleşme bileşenler veya iskontolar arasında çapraz sübvansiyonlar içeriyorsa, her bileşen için nakit akışlarının ayrıştırılması isteğe bağlı olabilir. Ayrıca, BC10 (a) paragrafında belirtildiği gibi, ayrıştırma bileşenler arasındaki karşılıklı bağımlılıkları göz ardı ettiğinde, bileşenlerin değerlerinin toplamı, ilk defa finansal tablolara alma sırasında bile bir bütün olarak sözleşmenin değerine her zaman eşit olmayabilir.
BC101 IASB ilk başta, işletmenin sözleşmede belirtilen sigorta teminatı ile yakından ilgili olmayan bir bileşeni ayırmasını önermiş; bu bileşenlerin bazı yaygın örneklerini tanımlamıştır. "Yakından ilişkili" terimi, UFRS 9'da saklı türev ürünlerin ayrıştırılmasının gerekip gerekmediğini belirleyen kriterlerde kullanılmaktadır. Bununla birlikte bazı paydaşlar, "yakından ilişkili" teriminin sigorta sözleşmelerine dahil olan sigorta dışı bileşenlerde nasıl yorumlanacağından emin olmadığını belirtmiştir. IASB, saklı türev ürünleri ayrıştırma ilkelerinin UFRS 9'da (ve daha önce UMS 39 Finansal Araçlar: Muhasebeleştirme ve Ölçme) uzun süredir bulunduğunu kaydetmiştir. Bununla birlikte, UFRS 17, UFRS 15'teki esaslara göre bir sigorta sözleşmesinden diğer sigorta dışı bileşenlerin ayrıştırılmasına ilişkin esasları açıklığa kavuşturmaktadır.
BC102 Dolayısıyla, UFRS 17 aşağıdaki sigorta dışı bileşenlerin ayrıştırılmasına ilişkin hükümleri içerir:
(a) Saklı türev ürünler (bakınız: BC104–BC107 paragrafları),
(b) Yatırım bileşenleri (bakınız: BC108–BC109 paragrafları) ve
(c) Mal veya sigorta dışı hizmetler (bakınız: BC110–BC113 paragrafları).
BC103 Bu tür sigorta dışı bileşenlerin sigorta bileşenlerinden ayrıştırılması kriterleri, sigorta dışı bileşenlerin farklı özelliklerini yansıtmak açısından farklılıklar göstermektedir. Bu, tek başına muhasebeleştirilen eşdeğer sözleşmelere farklı muhasebe modellerinin uygulanması ile tutarlıdır.
Saklı türev ürünler (UFRS 17'nin 11(a) paragrafı)
BC104 UFRS 9 (ve daha önce UMS 39) uygularken işletmelerin, karma sözleşmelerdeki saklı bazı türev ürünleri ayrı ayrı muhasebeleştirmeleri gerekmektedir. IASB, karma sözleşmelerdeki bazı saklı türev ürünlerin ayrı ayrı muhasebeleştirilmesiyle ilgili aşağıdakileri kaydetmiştir:
(a) Benzer risk maruziyetleri yaratan sözleşmeye dayalı hak ve mükellefiyetlerin, türev ürün olmayan bir ana sözleşmede saklı olup olmadığına bakılmaksızın aynı şekilde muhasebeleştirilmesini sağlar.
(b) İşletmelerin, türev ürün içermeyen bir ana sözleşmeye bir türev ürün ekleyerek, türev ürünleri gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtılacak şekilde ölçme zorunluluğundan kaçınma ihtimalini ortadan kaldırır. IASB’nin görüşüne göre, gerçeğe uygun değer farkının kâr veya zarara yansıtılması, türev ürünler hakkında faydalı bilgi sağlayan tek ölçüm esasıdır. Türev ürünler maliyet veya gerçeğe uygun değer farkı diğer kapsamlı geliri yansıtılacak şekilde ölçülürse, riski azaltma veya artırmadaki rolleri görülemez. Buna ek olarak, türev ürünlerin değeri piyasa hareketlerine göre çoğunlukla orantısız bir şekilde değişir ve gerçeğe uygun değer, risk değişikliklerine verilen bu tür doğrusal olmayan tepkileri en iyi şekilde yakalayan ölçüm esasıdır. Bu bilgiler, türev ürünlerde bulunan hak ve mükellefiyetlerin niteliğini finansal tabloların kullanıcılarına iletmek için esastır.
BC105 UFRS 4, UMS 39'un saklı türev ürünlerine ilişkin hükümlerinin, sigorta sözleşmelerindeki saklı türev ürünlerde geçerli olduğunu kabul etmiştir. IASB, bir sözleşmenin ayrıştırılacak saklı bir türev ürünü içerip içermediğini ve eğer varsa, bu türev ürününü nasıl muhasebeleştirdiğini belirlemek için UFRS 9'u uygulaması amacıyla UFRS 17'deki bu şartı güncellemiştir. IASB’nin yaklaşımı, karma finansal varlıklar dışındaki karma sözleşmeler için benimsediği yaklaşımla tutarlıdır. Bu, UFRS 4 hükümlerinde aşağıdaki değişikliklerle sonuçlanır:
(a) Eğer sözleşme ve saklı türev ürün, işletmenin türev ürünü ayrı ölçemeyeceği kadar birbirine bağımlıysa, UFRS 4 saklı bir türev ürünün ana sözleşmeden ayrıştırılmasını gerektirmez. Bir sözleşmenin ayrıştırılacak saklı bir türev ürün içerip içermediğini belirlemek için UFRS 9'u geçerli kılarak IASB, bu seçeneğin bu tür birbiriyle yakından ilişkili saklı türev ürünleri ana sözleşmeden ayırmasını yasaklayarak değiştirmiştir. IASB, saklı türev ürünlerin ana sigorta sözleşmesiyle yakından ilişkili olduğu durumlarda, saklı türev ürünleri ayırmanın yararlarının maliyetlerden olmadığı sonucuna varmıştır. UFRS 17'nin ölçüm gereksinimleri uygulanarak, bu tür saklı türev ürünler, cari piyasa koşullarıyla tutarlı bilgiler kullanılarak ölçülür ve
(b) UFRS 17, UFRS 4'teki işletmenin, bir sigorta sözleşmesinde belirtilen iştira haklarını ayrıştırmasına gerek olmadığı ifadesini kaldırır. Bunun yerine işletme, iştira hakkını ayrıştırması gerekip gerekmediğine karar vermek için UFRS 9'daki şartları uygular.
BC106 Bazı katılımcılar, saklı türev ürünleri sigorta sözleşmelerinden ayrıştırmanın çok az ek fayda ile aşırı karmaşıklık getirdiğini ileri sürmüştür.
BC107 IASB, saklı türev ürünlerin ana sigorta sözleşmesiyle yakından ilişkili olduğu durumlarda, saklı türev ürünleri ayrıştırmanın faydalarının maliyetlerinden daha fazla olmadığını kabul etmiştir. Ancak IASB, saklı türev ürünlerin ana sigorta sözleşmesiyle yakından ilişkili olmadığı durumlarda, bu faydaların maliyetleri aşacağına karar vermiştir. Önceki uygulama, bu tür saklı türev ürünleri ana sigorta sözleşmelerinden ayrıştırmanın maliyetinin aşırı olmayacağını göstermektedir.
Yatırım bileşenleri (UFRS 17'nin 11(b) ve B31-B32 paragrafları)
BC108 Yatırım bileşeni, sigorta sözleşmesinin, sigortalanan bir olay meydana gelmese bile işletmenin sigortalıya geri ödemesini gerektirdiği bir tutardır. Birçok sigorta sözleşmesi, ayrı bir finansal araç olsa UFRS 9'un kapsamına girecek zımni veya açık bir yatırım bileşenine sahiptir. BC10 (a) paragrafında açıklandığı gibi IASB, bu tür yatırım bileşenlerini rutin olarak sigorta sözleşmelerinden ayrıştırmanın zor olacağına karar vermiştir. Buna göre, UFRS 17 işletmenin aşağıdakileri yapmasını gerektirir:
(a) Sadece farklı olan yatırım bileşenlerini sigorta sözleşmelerinden ayrıştırmak. Sigorta sözleşmesinin nakit akışları, yatırım bileşeninden gelen nakit akışları ile yüksek derecede ilişkili değilse, bir yatırım bileşeni farklıdır. Bu tür bileşenlerin ayrıştırılması, BC10 (a) paragrafında belirtilen sorunları yaratmaz.
(b) UFRS 17'yi uygulayarak nakit akışları sigorta sözleşmesi ile yüksek derecede ilişkili olan tüm yatırım bileşenlerinin muhasebeleştirilmesi; ama, BC33 – BC34 paragraflarında açıklandığı gibi, yatırım bileşenlerinin UFRS 17'nin 85’inci paragrafına göre raporlanan sigorta hasılatları ve sigorta hizmet giderlerinden elimine edilmesi.
BC109 UFRS 17, ayrıştırılmış bir yatırım bileşenine dağıtılan nakit akışlarının, işletme bu yatırım sözleşmesini ayrı düzenlemiş gibi tek başına ölçülmesini gerektirir. Bu hüküm, ayrıştırılan bir bileşenin, benzer özelliklere sahip tek başına sözleşmeler gibi muhasebeleştirildiği ayrıştırma hedefiyle tutarlıdır. IASB, her durumda, işletmelerin UFRS 9'u uygulayarak bir yatırım bileşeninin tek başına değerini ölçebilecekleri sonucuna varmıştır.
Mal veya sigorta dışı hizmetler (UFRS 17'nin 12 ve B33-B35 paragrafları)
BC110 Prensip olarak, işletme, ana sözleşmenin UFRS 17 veya UFRS 15 kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın mal ve sigorta dışı hizmetler sağlanmasına ilişkin performans yükümlülüklerini ana sözleşmeden ayrıştırmak için UFRS 15'tekilere benzer ilkeleri kullanmalıdır. Buna göre, UFRS 17, UFRS 15'teki ayrıştırma kriterleriyle tutarlı bir şekilde, yalnızca sigorta teminatı sunumundan farklı mal ve hizmetlerin ayrıştırılmasını gerektirir.
BC111 Yine UFRS 15 ile tutarlı biçimde, UFRS 17 işletmenin sigorta sözleşmesinin nakit girişlerini, bileşenlerin tek başına satış bedeline göre, ana sigorta sözleşmesi ile farklı mal veya sigorta dışı hizmet arasında dağıtmasını gerektirir. IASB’nin görüşüne göre, çoğu durumda işletmeler, bu bileşenler ayrıştırma kriterlerini karşılıyorsa, sigorta sözleşmesinde birleştirilmiş mal veya hizmetler için gözlemlenebilir bir tek başına satış bedeli belirleyebilir.
BC112 Ancak, tek başına satış bedeli doğrudan gözlemlenebilir değilse, işletmenin işlem bedelini dağıtmak için her bir bileşenin tek başına satış bedellerini tahmin etmesi gerekecektir. Bu durum, eğer işletme sigorta ve mal veya hizmetler bileşenlerini ayrı satmıyorsa, ya da iki bileşen için birlikte alınan bedel, her bir bileşenin toplam fiyatına kıyasla paket sözleşme için daha az ya da daha fazla bedel talep edilmesi sebebiyle tek başına satış bedelinden farklıysa meydana gelebilir. UFRS 15 uygulandığında, iskontolar ve çapraz sübvansiyonlar bileşenlere orantılı olarak veya gözlemlenebilir kanıt esasına göre dağıtılır. IASB’nin görüşüne göre, bu yaklaşım çapraz sübvansiyon ve iskonto/tamamlayıcıların dağıtımının ayrıştırılan bileşenlerin iktisadını yansıtmasını sağlar.
BC113 UFRS 17, nakit çıkışlarının ilgili bileşenlerine dağıtılmasını ve bileşenlerden biriyle açıkça ilişkili olmayan nakit çıkışlarının sistematik ve rasyonel olarak bileşenler arasında dağıtılmasını gerektirir. Sigorta edinimi nakit akışları ve genel giderlerle ilişkili bazı sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları bu bileşenlerin biriyle açık bir şekilde ilişkili değildir. Bu tür nakit akışlarının sistematik ve rasyonel bir şekilde dağıtılması, UFRS 17'deki bireysel sözleşme gruplarına birden fazla sigorta sözleşmesi grubunu kapsayan edinim ve sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının dağıtılmasına ilişkin şartlarla tutarlıdır ve ayrıca UFRS'nin diğer üretim maliyetinin dağıtılmasına ilişkin standartlarıyla da tutarlıdır-örneğin UFRS 15 ve UMS 2 Stoklar'daki hükümler.
Gerekli olmayan durumlarda sigorta dışı bileşenlerin
ayrıştırılmasının yasaklanması (UFRS 17'nin 13’üncü paragrafı)
BC114 IASB, işletmenin UFRS 17 tarafından zorunlu kılınmadığı durumlarda sigorta dışı bir bileşeni ayrıştırmasına izin verip vermemeyi değerlendirmiştir; örneğin, poliçe kredileri gibi birbiriyle ilişkili nakit akışlarına sahip bazı yatırım bileşenleri. Bu bileşenler, önceki muhasebe uygulamaları uygulanırken ayrıştırılmış olabilir. Ancak IASB, sigorta sözleşmesinden farklı olmayan bir bileşenin keyfi olmayan bir şekilde ayrıştırılmasının mümkün olmadığı ve böyle bir uygulamanın da istenmediği sonucuna varmıştır. İşletmenin bu tür bileşenleri ayrıştırmasına izin vermek, işletmenin sözleşmedeki bileşenleri isteğe bağlı olarak ölçmesi anlamına gelir.
IASB ayrıca, ayrıştırma sigorta ve sigorta dışı bileşenler arasındaki karşılıklı bağımlılıkları göz ardı ettiğinde, bileşenlerin değerlerinin toplamının, ilk defa finansal tablolara alma zamanında bir bütün olarak sözleşmenin değerine her zaman eşit olmayabileceğini kaydetmiştir. Bu, finansal tabloların işletmeler arasındaki karşılaştırılabilirliğini azaltacaktır.
Sigorta sözleşmelerinin toplulaştırılma düzeyi (UFRS 17'nin 14-24
paragrafları)
Genel Bilgiler
BC115 UFRS 17'deki sözleşmeye dayalı hizmet marjı için ölçüm gereksinimlerinin geliştirilmesinde kilit bir husus, gereksinimlerin uygulanması gereken sigorta sözleşmelerinin toplulaştırma düzeyidir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjının defter değerinde yapılan düzeltmelerin bazı yönleri, kazançların, cari ve geçmişteki hizmetlerle ilgili tahminlerdeki değişikliklerden, gelecekteki hizmetle ilgili tahminlerdeki değişikliklerden farklı olarak muhasebeleştirilmesine neden olmaktadır (bakınız: BC21 – BC24 paragrafları) . Bu farklı uygulamalar, muhasebeleştirme sonucunun, düzeltmelerin yapıldığı toplulaştırma düzeyine bağlı olduğu anlamına gelir; çünkü bir sigorta sözleşmesi grubundaki birbirini netleştirecek tutarlar, sözleşmeler tek başına ölçülüyormuş gibi farklı muhasebeleştirilecektir (böylelikle birbirini netleştirmeyecektir).
BC116 Örneğin işletmenin, bazı sözleşmelerin diğerlerinden daha fazla hasarla sonuçlanmasını bekleyerek, ancak daha fazla hasarla sonuçlanacak olanların hangileri olduğunu bilmeden bir grup birbiriyle aynı sözleşme düzenlediğini varsayalım. Sonrasında hangi sözleşmelerin hasarla sonuçlanacağı, hangilerinin sonuçlanmayacağı belli olsun, her bir kategorideki sözleşme sayısı da beklendiği gibi çıksın. Sözleşmeler tek başına ölçülmüş olsa, beklenen hasarlar ortaya çıkma ihtimalinin bulunduğu sözleşmeleri ekonomik açıdan dezavantajlı hale getirebilir; diğer sözleşmelerin ifasına ilişkin nakit akışlarında eşit ve tersine bir azaltım meydana gelebilir. İşletme ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerde zararı hemen kar veya zarara yansıtacak; diğer sözleşmelerin sözleşmeye dayalı hizmet marjında artış kaydedecektir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki bu artış hemen kâr veya zarara yansıtılmayacak, onun yerine cari ve gelecekteki teminat döneminde muhasebeleştirilecektir. Buna karşılık, sözleşmeler grup halinde ölçülmüş olsa; finansal tablolara alınması gereken ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme grubunda herhangi bir zarar veya sözleşmeye dayalı hizmet marjında bir artış olmayacaktır.
BC117 Bu husus sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümünde meydana gelmemektedir. Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları, kazanç ya da kayıp olmaları veya geçmiş, bugünkü veya gelecekteki bir hizmetle ilişkili olup olmamalarından bağımsız olarak tahminlerdeki tüm değişiklikleri içerir. Bu nedenle UFRS 17 işletmenin, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını uygulama açısından hangi toplulaştırma düzeyi en uygunsa o düzeyden ölçmesine izin verir. Gerekli olan tek şey, işletmenin bu tür tahminleri sigorta sözleşmesi gruplarına dağıtabilmesi ve böylece grubun sonuçta ortaya çıkan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının UFRS 17 hükümlerine uymasıdır.
BC118 Sözleşmeye dayalı hizmet marjı açısından IASB, ortaya çıkan netleştirme eksikliğine rağmen sözleşmelerin ayrı ayrı ölçülüp ölçülmeyeceğini değerlendirmiştir. Bunu yapmak, UFRS 9 ve UFRS 15'teki genel hükümlerle tutarlı olacaktır ve işletmenin hak ve mükellefiyetlerinin poliçe hamilleriyle yapılan bireysel sözleşmelerden kaynaklandığı gerçeğini yansıtacaktır. Sözleşmelerin ayrı ayrı ölçülmesi de net bir ölçüm hedefi sağlayacaktır. Ancak IASB böyle bir yaklaşımın, riski azaltmak için bir dizi benzer sözleşme düzenleyen işletmelerin sigorta faaliyetleri hakkında faydalı bilgi sağlamayacağına karar vermiştir. IASB, bu nedenle, sözleşmeye dayalı hizmet marjının grup düzeyinde ölçülmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
Grupların özellikleri
BC119 IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjının grup düzeyinde ölçülmesine karar verdikten sonra, grup düzeyinin ne olması gerektiğini değerlendirmiştir. IASB, düzenleyici kurumların oluşturduğu grup hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağını değerlendirmiştir. Ancak BC15 paragrafında da belirtildiği üzere, düzenleyici hükümler finansal performansın raporlamasına değil, ödeme yeterliliğine odaklanmaktadır. UFRS 17'deki gruplandırmaya ilişkin kararlar uygun raporlama dönemlerinde kâr ve zararların raporlamasına ilişkin hususlar tarafından yönlendirilmiştir. Örneğin, bazı durumlarda işletme, ortalama olarak bir gruptaki sözleşmelerin diğer gruptaki sözleşmelerden daha kârlı olmasını beklediği iki grup sigorta sözleşmesi düzenler. Bu gibi durumlarda IASB, prensip olarak, iki sigorta sözleşmesi grubu arasında herhangi bir netleştirme yapılmamasına karar vermiştir, çünkü netleştirme faydalı bilgilerin kaybedilmesine yol açabilir. IASB, özellikle daha az kârlı sözleşme grubunun, tahminlerdeki olumsuz değişikliklere karşı daha az dayanıklı olacağını ve daha kârlı olan gruptan daha önce ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelebileceğini kaydetmiştir. IASB, ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler hakkındaki bilgileri, işletmenin fiyatlandırma sözleşmelerine ilişkin kararları ve gelecekteki nakit akışları hakkındaki bilgiler kadar yararlı görür ve bu
bilgilerin zamanında raporlanmasını ister. IASB bu bilgilerin ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerin kârlı sözleşmelerle netleştirilmesi vasıtasıyla gizlenmesini istememiştir.
BC120 Toplulaştırma düzeyi ayrıca sözleşmeye dayalı hizmet marjının kâr veya zarara yansıtılması açısından da önemlidir. BC279 paragrafı şunu açıklar: IASB’nin sözleşmeye dayalı hizmet marjının dağıtılmasına ilişkin ilkesini uygulayan işletme; sigorta sözleşmeleri tarafından sunulan hizmetlerin devrinin kalanının yansıtılması için, sistematik olarak kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjını bugünkü ve gelecekteki teminat dönemi boyunca kâr veya zararda yansıtmalıdır.
BC121 Çoğu durumda bir gruptaki bireysel sözleşmelerin teminat dönemi, grubun ortalama teminat döneminden farklı olmaktadır. Böyle bir durumda, sözleşmelerin ölçümünde:
(a) Bireysel esasın kullanımı, ortalamadan daha kısa teminat dönemine sahip sözleşmelerle ilişkili sözleşmeye dayalı hizmet marjının, o daha kısa dönemde kâr veya zarara tam olarak yansıtılması anlamına gelecektir,
(b) Grup esasının kullanımı, ortalamadan daha kısa teminat dönemine sahip sözleşmelerle ilişkili sözleşmeye dayalı hizmet marjının, o daha kısa dönemde kâr veya zarara tam olarak yansıtılmayacağı anlamına gelecektir.
BC122 Dolayısıyla sözleşmelerin grup olarak ölçülmesi, işletme sözleşmeye dayalı hizmet marjının dağıtımını aşağıdaki sigorta sözleşmesi gruplarında ayrı ayrı takip etmezse, grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjının grupta kalan teminata ilişkin kârı yansıtmaması riskini yaratacaktır:
(a) Beklenen karlılığı benzer olan, ilk defa finansal tablolara alma zamanında bulunan ve nakit akışlarının tutarı ve zamanlamasının ana risk faktörlerine benzer şekilde tepki vermesi beklenen. Prensip olarak, bu koşul, bir grup içindeki özellikle kârlı bir sözleşmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjının, bireysel sözleşmenin süresi dolduktan sonra ileriye taşınmamasını sağlayacaktır.
(b) Benzer sürelerde bitmesi beklenen teminat dönemleri olan. Prensip olarak, bu koşul, süresi dolmuş bir sözleşmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjının, sözleşmenin süresi dolduktan sonra ileriye doğru taşınmamasını sağlayacaktır.
BC123 IASB, BC119 ve BC121-BC122 paragraflarında tartışılan bilgi kaybı ile BC118 ve BC120 paragraflarında tartışılan sigortacılık faaliyeti hakkında faydalı bilgi ihtiyacı arasında bir denge kurmanın gerekli olduğu sonucuna varmıştır. IASB:
(a) İşletmelerin bir tür sözleşmeyi farklı bir sözleşme türüyle çapraz sübvansiyon olarak göstermesini istememiş, fakat aynı zamanda bir grup benzer sözleşmede beklendiği gibi gelişen hasarların kayıplarının muhasebeleştirilmesini de istememiştir ve
(b) Süresi dolmuş bir sözleşmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjının, sözleşmenin sağladığı teminatın sona ermesinden çok sonra bir grubun ortalama sözleşme hizmet marjının bir parçası olarak var olmasını istememiştir; fakat aynı zamanda bir grup benzer sözleşmede beklendiği üzere süresi geçen sözleşmelerin sözleşmeye dayalı hizmet marjının orantısız miktarda muhasebeleştirilmesini de istememiştir.
BC124 IASB, yukarıda açıklanan dengenin prensipte şu şekilde sağlanabileceği sonucuna varmıştır:
(a) Bir gruptaki sözleşmelerin işletmenin beklediği gelecekteki nakit akışlarına sahip olmasını gerekli kılmak, tutar ve zamanlamadaki temel varsayımlardaki değişikliklere benzer şekilde yanıt verecektir— diğer bir ifadeyle bir sigorta riskine ilişkin sigorta sözleşmelerindeki zararlar, başka bir riske ilişkin kazançlarla netleştirilmeyecek, böylelikle farklı türlerde risklerin sigortalandığı sözleşmelerin performansı hakkında faydalı bilgi sağlayacaktır.
(b) Bir gruptaki sözleşmelerin benzer beklenen kârlılığa sahip olması— diğer bir ifadeyle ilk defa finansal tablolara alma sırasında da, şartlardaki değişikliklerin önceden kârlı bir grubu zarar ettiren duruma getirmesi durumunda da; zarar ettiren sözleşmelerin kârlı sözleşmelerle gruplanamaması. Dolayısıyla, böyle bir hüküm, sigorta sözleşmelerinin zarar ettiren grupları hakkında bilgi sağlayacaktır.
(c) İlk defa finansal tablolara alma sonrasında grupların yeniden ölçülmemesinin gerekmesi.
BC125 IASB ayrıca prensipte, sadece benzer büyüklükteki sözleşmeye dayalı hizmet marjına ve aynı kalan teminat süresine sahip sözleşmeleri gruplandırarak veya sözleşmeye dayalı hizmet marjının dağıtımında grup içindeki sözleşmelerin farklı sürelerini ve kârlılıklarını yansıtarak, BC120 paragrafında belirtilen sözleşmeye dayalı hizmet marjının kâr veya zarara yansıtılması hedefine ulaşabileceğini kaydetmiştir.
Uygulamaya ilişkin hususlar
BC126 IASB işletmelerin BC124–BC125 paragraflarında tanımlanan yaklaşımı portföylerin kapsamlı şekilde ayrıştırılmasının yol açacağı operasyonel yükü gerekçelendirmek için yeterli faydalı bilgi getirmeyecek aşırı sayıda grup gerektirecek biçimde yorumlayabileceklerini kaydetmiştir. Bu doğrultuda IASB, uygun dönemlerde finansal performans tablosunda kâr ve potansiyel zararları ve operasyonel yükü yansıtacak şekilde bir denge aramıştır.
BC127 Bu dengeyi sağlamak için IASB, işletmenin benzer risklere tabi olan ve birlikte yönetilen sözleşme portföylerini tanımlaması ve bir portföyü en azından aşağıdaki gruplara ayırması gerektiği sonucuna varmıştır:
(a) Varsa, ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler,
(b) Varsa ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı olmayan, daha sonra ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelmesine ilişkin önemli bir olasılığa sahip olmayan sözleşmeler,
(c) Varsa, geri kalan tüm sözleşmeler.
BC128 Aynı gruplandırma ilkesi, prim dağıtımı yaklaşımının geçerli olduğu sigorta sözleşmeleri ve elde tutulan reasürans sözleşmeleri için de geçerlidir, ancak ifadeler bunların belirli özelliklerini yansıtacak şekilde uyarlanmıştır.
BC129 İlk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerin belirlenmesi gerekliliğinin hedefi, bireysel olarak ölçülen sözleşmeler arasında ekonomik açıdan dezavantajlı olanları belirlemektir. İşletme genellikle bireysel sözleşmeler yapar ve bunların nasıl gruplandırılacağını belirleyen bireysel sözleşmelerin özellikleridir. Ancak IASB bunun sözleşmelerin ayrı ayrı ölçülmesi gerektiği anlamına gelmediğine karar vermiştir. İşletme, bir sözleşme setinin hepsinin aynı grupta olacağına dair makul ve desteklenebilir bilgiler kullanarak karar verebiliyorsa, işletme, sözleşmelerin ekonomik açıdan dezavantajlı olup olmadığını belirlemek için de bu seti ölçebilir, çünkü setin ölçümünde netleştirme etkileri olmayacaktır. Aynı ilke, ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı olmayan ve daha sonra ekonomik açıdan dezavantajlı olma olasılığı olmayan sözleşmelerin tanımlanması için de geçerlidir - burada amaç, bu tür sözleşmeleri bireysel bir sözleşme düzeyinde tanımlamaktır, ancak işletme, setteki sözleşmelerin hepsinin aynı grupta olacağına dair makul ve desteklenebilir bilgiler kullanarak karar verebiliyorsa, bir sözleşme setini değerlendirerek bu hedefe ulaşılabilir.
BC130 İşletme, sözleşmelerin (veya sözleşme setlerinin) ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı olup olmadığını belirlemek için UFRS 17'nin ölçüm hükümlerini uygulayarak sözleşmeleri (veya sözleşme setlerini) ölçer. IASB, ilk defa finansal tablolara alma sırasında ekonomik açıdan dezavantajlı olmayan sözleşmelerin sonradan ekonomik olarak dezavantajlı olma olasılığının varlığını değerlendirmek için işletmenin iç raporlama sistemi tarafından sağlanan bilgileri kullanması gerektiğine, ancak ek bilgi toplamasına gerek olmadığına karar vermiştir. IASB, bu tür bilgilerin bu değerlendirmeyi yapmak için yeterli bir temel sağlayacağı ve ek bilgi toplama maliyetlerinin yüklenmesinin gerekli olmayacağı sonucuna varmıştır. Bununla birlikte, bazı paydaşlar, ekonomik açıdan dezavantajlı olma ihtimali bulunmayan sözleşmelerin, ekonomik olarak dezavantajlı olmayan diğer sözleşmelerden ayrıştırılmasının külfetli ve gereksiz olduğu görüşünü ifade etmişlerdir. Ancak IASB, böyle bir hüküm olmadığında zarar ihtimali artarsa, UFRS 17'nin ekonomik açıdan dezavantajlı olan sözleşmelerin zamanında muhasebeleştirilmesini gerektirmede başarısız olacağına karar vermiştir.
BC131 Bazı ülkelerde mevzuat, işletmenin farklı özelliklere sahip sözleşmeler veya poliçe hamilleri için farklı bir fiyat veya fayda düzeyi belirleme konusundaki uygulama yeteneğini özellikle kısıtlamaktadır. IASB, sözleşmelerin BC127 paragrafında belirtilen farklı gruplarda yer almalarının tek nedeninin bu tür kısıtlamalardan kaynaklanıyor olması durumunda, söz konusu sözleşmelerin ayrı gruplara ayrıştırılmaktan muaf tutulup tutulamayacaklarını değerlendirmiştir. Genel olarak IASB, hem finansal tabloların kullanıcıları hem de hazırlayıcıları açısından karmaşıklığı arttırdığı ve gelecekteki standart belirleme faaliyetleri için istenmeyen sonuçları olabileceği için muafiyetleri en aza indirmeye çalışır. Ayrıca, mevzuatın fiyatlandırma üzerindeki etkisinden kaynaklanan ekonomik farklılıkların muhasebeleştirilmesinde bir muafiyet uygulanması, bu etkilerin sigorta sözleşmeleriyle sınırlı olmadığı göz önüne alındığında istenmeyen bir emsal oluşturabilir. Ancak, yansıtılan kâr veya zararı tespit etmek için sözleşmelerin gruplandırılması kavramı UFRS 17'deki hükümlere özgü bir özelliktir. IASB, sözleşmelerin uygun şekilde nasıl gruplandırılacağına karar verirken, üretilen bilginin yararlılığını azaltabilecek çok yüksek bir seviyede gruplamaya karşı sigorta sözleşmesi düzenlemenin ekonomisini yansıtacak şekilde gruplama ihtiyacını dengelemeye çalışmıştır (bakınız: BC123 paragrafı).
BC132 IASB, işletmenin belirli bir mevzuat uyarınca faydaların düzeyi veya fiyatlandırmasını belirlemek için birlikte gruplaması gereken sözleşmelerin ayrı gruplanmasının faydalı bilgi sağlamayacağına karar vermiştir. Söz konusu mevzuata tabi tüm piyasa katılımcıları, özellikle de bu tür işletmeler sigorta kapsamını yalnızca bu özellikteki farklılıklara dayanarak sigorta teminatı sunmayı reddedemezlerse, aynı şekilde kısıtlanacaktır.
BC133 IASB, sözleşmeleri ayrı gruplara dahil etme muafiyetinin genişletilip genişletilmeyeceğini değerlendirmiştir, çünkü işletmenin faaliyetinin ne zaman mevzuat ile kısıtlandığı ve IASB tarafından çizilen herhangi bir ayrımın keyfi olarak değerlendirilebileceğini tanımlamak zor olabilir. Aşağıdaki durumlar, işletmenin mevzuatın açık şekilde sözleşme fiyatlandırmasında belirli bir özelliğin değerlendirilmesini yasakladığı (veya sınırladığı) bir mevzuat uyarınca sözleşmeler düzenlemeyi seçtiği durumlara ekonomik açıdan benzer kabul edilebilir:
(a) İşletme belirli bir özellikteki farklılıkları dikkate almadan sözleşmelerin fiyatını belirler; çünkü bu özelliğin fiyatlandırmada kullanılmasının, gelecekte belirtilen özelliğin kullanılmasını yasaklayan bir mevzuata yol açabileceğini ya da bunu yapmanın bir kamu politikası hedefini yerine getirmesinin muhtemel olduğunu düşünür. Bu uygulamalar bazen 'özdenetim uygulamaları' olarak adlandırılır.
(b) İşletme belirli bir özellikteki farklılıkları dikkate almadan sözleşmelerin fiyatını belirler; çünkü komşu yargı alanındaki bir mevzuat, bu belirli özellikteki farklılıkların dikkate alınmasını açıkça yasaklamaktadır.
(c) İşletme belirli bir özellikteki farklılıkları dikkate almadan sözleşmelerin fiyatını belirler; çünkü o belirli özellikteki farklılıkların kullanımı işletmenin marka ve itibarı üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir.
BC134 Ancak IASB, bu şartlar altında sözleşmenin ekonomik açıdan dezavantajlı olması veya ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelmesi olasılığındaki farkın, sigorta sözleşmesi grupları arasında önemli bir ekonomik fark teşkil ettiğine karar vermiştir. Ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelme olasılıkları farklı olan sözleşmeleri gruplandırmak, finansal tabloların kullanıcılarına sağlanan bilgileri azaltır. Bu nedenle UFRS 17'deki bu muafiyet, yalnızca mevzuatın, işletmenin farklı özelliklere sahip poliçe hamilleri için farklı bir fiyat veya fayda düzeyi belirleme konusundaki uygulama yeteneğini özellikle kısıtlıyorsa geçerli olacaktır.
BC135 Paydaşların dile getirdiği uygulamaya yönelik kaygılara cevap vermek için bir yaklaşım geliştirilmiş olmasına rağmen; bazıları, BC127 paragrafında belirtilen toplulaştırma düzeyinin, onlara göre, sigorta işinin özüne aykırı olan aşırı ayrıntılandırmaya yol açabileceğini savunmaya devam etmiştir. Bu paydaşlar, işletme tarafından aynı esasa göre fiyatlandırılan sözleşmelerin farklı gruplarda olması gerektiğini düşünmemektedir. IASB, UFRS 17 uygulandığında normal şartlar altında işletmenin aynı temelde fiyatlandırdığı sözleşmelerin işletme tarafından ayrı ayrı gruplandırmasının beklenmeyeceğini kaydetmiştir. Çünkü:
(a) Sözleşmelerin başlangıçta ekonomik açıdan dezavantajlı olması durumda, bunların ilk defa finansal tablolara alınması sırasında işletmenin sahip olduğu bilgilere göre gruplar başlangıçta belirlenir. Bu durumda grupları belirlemek için kullanılan bilgiler fiyatlandırma amacıyla işletmenin elinde bulunan bilgilerle aynı olacaktır. Sözleşmeler başlangıçta ekonomik açıdan dezavantajlıysa, bu genelde bilerek yapılmış bir fiyatlandırma stratejisinin sonucu olur (ve nispeten seyrek görülür). Sözleşmeler başlangıçta ekonomik açıdan dezavantajlı değilse, ilk defa finansal tablolara alma tarihi başlangıçtan daha sonra olabilir (bakınız: BC140–BC144 paragrafları). Bu nedenle, grupları belirlemek için kullanılan bilgiler, fiyatlandırma amacıyla mevcut olan bilgilerden farklı olabilir. Bununla birlikte, başlangıç ile ilk defa finansal tablolara alınma sırasında mevcut olan bilgiler arasındaki fark genellikle önemli olmayacaktır ve paydaşlar başlangıçta grupların belirlenmesinin (diğer bir ifadeyle sözleşmelerin başlangıçta ölçümünün) her zaman az fayda sağlayıp gereksiz yere maliyetli olacağını belirtmişlerdir (bakınız: BC141 paragrafı).
(b) UFRS 17 bazı ülkelerde mevzuatın, işletmenin farklı özelliklere sahip sözleşmeler veya poliçe hamilleri için farklı bir fiyat veya fayda düzeyi belirlemesi konusundaki uygulama yeteneğini özellikle kısıtladığı durumlar için bir istisna sunmaktadır.
BC136 IASB, BC127 paragrafından belirtilen kararların daimi açık portföylere yol açabileceğini kaydetmiştir. IASB bunun kârlılığın zaman içindeki gelişimine ilişkin bilgi kaybına sebep olabileceği, sözleşmeye dayalı hizmet marjının gruptaki sözleşmelerin süresinin ötesinde de devam edebileceği ve nihayetinde kârın doğru dönemlere yansıtılmamasına yol açabileceğinden kaygı duymuştur. Sonuç olarak, IASB, sözleşmeleri BC127 paragrafında belirtilen gruplara ayırmanın yanı sıra, işletmelerin aynı gruba bir yıldan fazla arayla düzenlenmiş sözleşmeleri dahil etmelerini yasaklamaya karar vermiştir. IASB, bu tür gruplamanın bir sözleşme portföyünün kârlılık trendlerinin zamanında finansal tablolara yansıtılmasını sağlamak için önemli olduğunu gözlemlemiştir.
BC137 IASB, grupların süresini sınırlamak için bir yıllık bir düzenleme dönemi kullanmaya alternatif olup olmadığını değerlendirmiştir. Ancak IASB, IASB’nin amacını karşılayan herhangi bir ilke temelli yaklaşımın, benzer kârlılık için bir testin yeniden sunulmasını gerektireceğini düşünmüştür; bu, BC126 paragrafında belirtildiği üzere operasyonel açıdan külfetli olduğundan reddedilmiştir. IASB, bir yıllık düzenleme döneminin kullanılmasının, maliyet-fayda sebepleriyle verilen operasyonel bir sadeleştirme olduğunu kabul etmiştir.
BC138 IASB, grupların bir yıldan fazla arayla düzenlenen sözleşmeleri dahil etmesinin yasaklanmasının, başka bir gruptaki sözleşmelerin poliçe hamillerine nakit akışlarını etkileyen veya bunlardan etkilenen nakit akışlarına
sahip sözleşmeler için yapay bir ayrım yaratıp yaratmayacağını değerlendirmiştir. Bazı paydaşlar böyle bir bölünmenin söz konusu sözleşmelerin rapor edilen sonucunu bozacağını ve operasyonel olarak külfetli olacağını iddia etmişlerdir. Ancak IASB, bu tür sözleşmelerden oluşan grupların sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını belirlemek için UFRS 17 hükümlerinin uygulanmasının, söz konusu sözleşmelerin sonuçlarının uygun bir tasvirini sağladığı sonucuna varmıştır (bakınız: BC171 – BC174 paragrafları). IASB, riskleri tam olarak paylaşan sözleşmelerde, grupların birlikte tek bir bileşik risk paylaşımı portföyü ile aynı sonuçları vereceğini kabul etmiş ve bu nedenle UFRS 17'nin grupların sadece bir yıl içinde yapılan sözleşmeleri içerecek şekilde kısıtlanması gerekliliğine bir istisna verip vermeyeceğini değerlendirmiştir. Ancak IASB, böyle bir istisna için sınırın belirlenmesinin UFRS 17'ye karmaşıklık katacağı ve sınırın her koşulda sağlam veya uygun olmayacağı riskinin oluşacağı sonucuna varmıştır. Bu sebeple UFRS 17 böyle bir istisna içermemektedir. Bununla birlikte, IASB, hükümlerin bu miktarlara ulaşmak için kullanılacak metodolojiyi değil, raporlanacak miktarları belirttiğini kaydetmiştir. Bu nedenle, işletmenin bazı durumlarda aynı muhasebe sonucunu elde etmek için grupları bu şekilde kısıtlaması gerekli olmayabilir.
BC139 İşletme bir sigorta sözleşmesi grubunu oluşturduktan sonra, söz konusu grup işletmenin UFRS 17 hükümlerini uyguladığı bir hesap birimi haline gelir. Bununla birlikte, yukarıda belirtildiği gibi, işletme tipik olarak bireysel sözleşmeler için işlemlere girecektir. Bu nedenle UFRS 17, birden fazla raporlama döneminde düzenlenen sözleşmeleri içeren grupların nasıl yansıtılacağını ve bir gruptaki sözleşmelerin nasıl finansal tablo dışı bırakılacağını belirleyen hükümleri içerir.
Finansal tablolara alma (UFRS 17'nin 25-28’inci paragrafları)
BC140 IASB, işletmenin, bir grup sigorta sözleşmesinden doğan mükellefiyetleri ve bunlara ilişkin faydaları, riski kabul ettiği tarihten itibaren finansal tablolara alması gerekip gerekmeyeceğini değerlendirmiştir. Bunu yapmak, UFRS 17'nin işletme tarafından kabul edilen mükellefiyetlerini ölçmeye odaklanan yönleriyle tutarlı olacaktır. Bununla birlikte, böyle bir yaklaşım, UFRS 15 kapsamında performansın ölçülmesine odaklanan hasılat sözleşmeleri için gerekenden farklı olacaktır. UFRS 15 uyarınca işletme, bir taraf sözleşme kapsamında yükümlülüklerini yerine getirene kadar herhangi bir hak veya mükellefiyet kabul etmemektedir. Bu model, UFRS 17'nin performansı ölçmeye odaklanan yönleriyle tutarlı olacaktır.
BC141 Ayrıca, bazı paydaşlar, işletmenin riski kabul ettiği andan itibaren sigorta sözleşmesi grubunu finansal tablolara alma zorunluluğunun, işletmenin teminat süresi başlamadan önce bile grubu izlemesi ve muhasebeleştirmesi gerektiği anlamına gelmesinden endişe duymaktadır. Bu görüşü ifade edenler, sigorta sözleşmesi grubunun teminat dönemi başlamadan önce muhasebeleştirilmesinin, yüksek maliyetleri yararlarından daha fazla olan sistem değişiklikleri gerektireceğini, zira özellikle teminat dönemi başlamadan önce finansal tablolara alınan tutarın önemsiz, hatta sıfır olabileceğini belirtmiştir. Bu görüşte olanlara göre, teminat dönemi başlamadan önce finansal tablolara alınan tutarlar önemsiz olsa bile, işletmenin teminat öncesi dönemdeki sigorta sözleşmesi gruplarını finansal tablolara almasının zorunlu kılınması, işletmeye tutarların önemsiz olduğunu göstermek için grupları izleme gerekliliğini getirir.
BC142 IASB bu kaygıları anlayışla karşılamıştır. Buna göre IASB, işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubunu aşağıda belirtilen zamanlardan en erken olanında finansal tablolara almasını gerekli kılarak, BC140 paragrafında belirtilen her iki yaklaşımın yönlerini birleştiren bir yaklaşım benimsemiştir:
(a) Sözleşme grubuna ilişkin teminat süresinin başlangıcı,
(b) Grupta yer alan bir poliçe hamilinin ilk ödemesinin vadesinin geldiği tarih veya
(c) Ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerden oluşan bir grup için, grubun ekonomik açıdan dezavantajlı hale geldiği tarih.
BC143 Tipik olarak, ilk primin teminat süresinin başlangıcında ödenmesi gerekir ve işletme bu noktada sigorta sözleşmesi grubunu finansal tablolara alır. IASB’ye göre:
(a) Sigorta sözleşmesi grubunun teminat öncesi dönemde finansal tablolara alınmamasına ilişkin BC141 paragrafında tanımlanan gerekçe -- diğer bir ifadeyle teminat dönemi öncesinde bilginin izlenmesinin maliyetinin faydasından fazla olması-- yalnızca ödeme vadesi gelmemiş sözleşmeler için geçerlidir ve
(b) Teminat dönemi öncesinde ekonomik açıdan dezavantajlı olan sigorta sözleşmelerinin raporlanmasının faydaları, sözleşmelerin finansal tablolara alınmasının maliyetinden daha fazladır.
BC144 Bazı durumlarda, koşullar bir sigorta sözleşmesi grubunu teminat dönemi başlamadan önce ekonomik açıdan dezavantajlı hale getirir. IASB, işletmelerin teminat dönemi öncesindeki dönemde bu tür ekonomik açıdan dezavantajlı grupları finansal tablolara alması gerektiğine karar vermiştir. Bununla birlikte, UFRS 17, ekonomik açıdan dezavantajlı grupların sadece durum ve gerçekler bir sigorta sözleşmesi grubunun ekonomik olarak dezavantajlı olduğunu gösterdiğinde finansal tablolara alınmasını gerektirir. Bu yaklaşım, işletmelerin
teminat dönemi başlamadan önce grupları izlemeye gerek kalmadan koşullardaki olumsuz değişiklikleri fark etmesini sağlar.
BC145 Sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan maliyetlere genellikle teminat dönemi başlamadan önce katlanılır. BC176 paragrafında belirtildiği üzere, IASB işletmenin bu maliyetleri ayrı varlıklar olarak yansıtmamasına karar vermiştir. Bunun yerine, UFRS 17, bu maliyetlerin, ilk defa finansal tablolara alınmaya uygun hale geldikten sonra, sigorta sözleşmesi grubunun nakit akışlarının bir parçası olarak yansıtılmasını gerektirir. IASB, fiili olarak, işletmelerin grupları sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının gerçekleştiği tarihten itibaren finansal tablolara yansıtacağını gözlemlemiştir. Bununla birlikte, bir varlık veya yükümlülük bu tarihten itibaren finansal tablolara yansıtılsa da, işletmelerin, grubun ilk defa finansal tablolara alınmaya uygun hale geldiği tarihe kadar varsayımları güncellemesi gerekmez ve sözleşmeye dayalı hizmet marjını sadece söz konusu daha sonraki tarihte belirlemeleri gerekir.
Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümü (UFRS 17'nin 29- 37’nci ve B36-B92 paragrafları)
BC146 BC19 – BC20 paragraflarında açıklandığı gibi, UFRS 17, işletmenin sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını riske uyarlanmış bugünkü değerinden ölçmesini gerektirir. Aşağıdaki bölümlerde, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümü özellikle şu açılardan ele alınmaktadır:
(a) İşletmenin nakit akışlarının beklenen değerini nasıl tahmin edeceği (bakınız: BC147–BC157 paragrafları),
(b) Hangi nakit akışlarının nakit akışlarının beklenen değerine dahil edilmesi gerektiği (bakınız: BC158–BC184 paragrafları),
(c) Nakit akışlarının, finansal risklerin gelecekteki nakit akış tahminlerine dahil edilmemesi durumunda, paranın zaman değerini ve finansal riskleri yansıtacak şekilde nasıl düzeltildikleri (bakınız: BC185 – BC205 paragrafları) ve
(d) Nakit akışlarının finansal olmayan riskin etkilerini göstermek için nasıl düzeltildikleri (bakınız: BC206–BC217 paragrafları).
Gelecekteki nakit akış tahminleri (UFRS 17'nin 33-35’inci ve B36- B71 paragrafları)
BC147 Bu bölüm, aşağıdakiler dahil olmak üzere UFRS 17'nin işletmenin gelecekteki nakit akışlarını nasıl tahmin edeceğine yönelik hükümlerini açıklar:
(a) Aşırı maliyet veya çabaya katlanılmadan elde edilebilen tüm makul ve desteklenebilir bilgilerin tarafsız bir biçimde kullanılması (bakınız: BC148–BC152 paragrafları),
(b) Mevcut piyasa bilgileriyle tutarlı tahminler (bakınız: BC153–BC154 paragrafları),
(c) Raporlama tarihi itibariyle güncel tahminler (bakınız: BC155–BC156 paragrafları) ve
(d) Açık tahminler (bakınız: BC157 paragrafı).
Tüm makul ve desteklenebilir bilgilerin aşırı maliyet veya çabaya katlanılmadan tarafsız bir biçimde kullanılması (UFRS 17'nin 33(a) ve B37-41 paragrafları)
BC148 Sigorta sözleşmeleri risk devrettiği için, sigorta sözleşmelerinin yarattığı nakit akışları belirsizdir. Bazıları, sigorta sözleşmelerinin ölçümünde, nakit akışlarının tek bir tahminin, örneğin zımni veya açık bir güven düzeyinde "yeterli" olduğunu kanıtlaması muhtemel bir sonuç veya en olası sonucun kullanılması gerektiğini savunur. Bununla birlikte, IASB, sigorta sözleşmelerinin ölçümünün, olası tüm sonuçlar ve bu sonuçların olasılıkları hakkında bilgi yakalayabilmesi durumunda en yararlı olduğuna karar vermiştir.
BC149 Sonuç olarak IASB, sigorta sözleşmelerinin ölçümünün sözleşmelerden doğan nakit akışlarının beklenen bugünkü değerinin bir tahminiyle başlaması gerektiği sonucuna varmıştır. Beklenen bugünkü değer, olası nakit akışlarının bugünkü değerinin olasılık-ağırlıklı ortalamasıdır. IASB ayrıca, UFRS 17 ölçüm için olası nakit akışlarının bugünkü değerinin olasılık ağırlıklı ortalamasını gerektirdiği için; işletme bu tutarı belirlerken, her bir nakit akışı senaryosuyla ilişkili olasılıkların tahmininin tarafsız da olması gerektiğini kaydetmiştir. Başka bir deyişle, tahminler, önceden belirlenmiş bir sonuca ulaşmak veya belirli davranışları teşvik etmek amacıyla taraflı olmamalıdır. Tarafsız olunması önemlidir, çünkü taraflı finansal raporlama bilgileri ekonomik olayları gerçeğe uygun şekilde yansıtamaz. Tarafsızlık, nakit akış tahminlerinin ve ilişkili olasılıkların ne tutucu ne de iyimser olmasını gerektirir.
BC150 Prensip olarak, beklenen bugünkü değerin belirlenmesi aşağıdaki adımları içerir:
(a) Olası her tür senaryonun belirlenmesi,
(b) O senaryodaki nakit akışlarının bugünkü değerinin ölçülmesi — BC185-BC205 paragrafları iskonto oranına değinmektedir ve
(c) O senaryonun meydana gelme olasılığı.
UFRS 9'da benimsenen yaklaşımla uyumlu olarak IASB, işletmenin, beklenen bugünkü değeri belirlerken aşırı maliyet veya çabaya katlanmadan elde edilebilen makul ve desteklenebilir bilgileri kullanması gerektiğine karar vermiştir.
BC151 Beklenen bugünkü değer, belirli bir sonucun bir tahmini değildir. O yüzden, nihai sonuç ile önceki beklenen değer tahmini arasındaki farklar “hata” veya “başarısızlık” değildir. Beklenen değer öngörülebilir tüm sonuçları bir araya getiren bir özettir. Bu sonuçlardan biri ya da daha fazlası meydana gelmediğinde, bu durum beklenen değerin önceki tahminini geçersiz kılmaz.
BC152 Çoğu sigorta sözleşmesi önemli ölçüde saklı opsiyon ve garantiler içerir. Önceki sigorta muhasebesi modellerinin çoğu "gerçek değeri" olmayan saklı opsiyon veya garantileri herhangi bir değerle ilişkilendirmemiştir (diğer bir ifadeyle "zararda olunduğunda"). Ancak böyle saklı opsiyon ve garantiler, süreleri dolduğunda "kârlı" olabileceklerinden bir zaman değeri de taşımaktadırlar. Bu opsiyonların ve garantiler sigorta sözleşmesinde saklı kaldığı sürece (bakınız BC104 – BC107 paragrafları), gelecekteki nakit akışlarının beklenen bugünkü değeri, nakit akışları ile ilgili tüm olası sonuçlara dayalı bir tahmindir. UFRS 17 ayrıca ölçümün, gelecekteki nakit akış tahminlerine veya iskonto oranına finansal riskin etkisinin de dahil edilmesini gerektirir. UFRS 17'deki bu ölçüm yaklaşımı, bu nedenle, saklı opsiyon ve garantilerin hem gerçek değerini hem de zaman değerini içerir. UFRS 17 yaklaşımının kullanılması, sigorta sözleşmelerine dahil olan her türlü opsiyon ve garantinin ölçülmesinin, gözlemlenebilir piyasa değişkenleriyle tutarlı olduğu anlamına gelecektir (bakınız: UFRS 17'nin B48 paragrafı). IASB, bu ölçüm yaklaşımının saklı opsiyonlar ve garantiler hakkında en uygun bilgiyi sağladığı sonucuna varmıştır.
Mevcut piyasa bilgileriyle tutarlı tahminler (UFRS 17'nin 33(b) ve B42-B53 paragrafları)
BC153 IASB, ölçümlerin gözlemlenebilir piyasa fiyatlarıyla tutarlı oldukları sürece ihtiyaca en uygun olacaklarına, daha az ölçüm belirsizliği yaşanacağına ve daha anlaşılabilir olacaklarına karar vermiştir; çünkü bu ölçümler şu özellikleri taşır:
(a) Piyasa mutabakatından farklılaşan ve işletmeye özgü olan beklentileri kullanan ölçümlerden daha az öznellik içerir,
(b) Piyasa katılımcılarının erişebildiği tüm kanıtları yansıtır ve
(c) Finansal tablo kullanıcılarının özel, dahili bir kıyaslama noktası kullanılarak geliştirilen bilgilerden daha kolay anlayabilecekleri, ortak ve herkes tarafından erişilebilir bir k kıyaslama noktası kullanılarak geliştirilmişlerdir.
BC154 Bu görüşün aşağıdaki sonuçları olmaktadır:
(a) İşletmenin, faiz oranları gibi gözlemlenebilir cari piyasa değişkenlerini, mümkün olduğu durumlarda düzeltmeden doğrudan girdi olarak kullanması gerekir ve
(b) Değişkenler piyasa fiyatlarında gözlemlenemiyorsa veya doğrudan piyasa fiyatlarından türetilemiyorsa, tahminler cari piyasa değişkenleriyle çelişmemelidir. Örneğin, gelecekteki enflasyon oranı senaryolarının olasılık tahminleri, piyasa faiz oranlarından zımni olarak anlaşılan olasılıklarla çelişmemelidir.
Raporlama tarihi itibariyle güncel tahminler (UFRS 17'nin 33(c) ve B54-B60 paragrafları)
BC155 IASB, nakit akış tahminlerinin her raporlama dönemi sonunda güncellenen güncel bilgilere dayandırılması gerektiği sonucuna varmıştır. UFRS 17 öncesi sigorta ölçümü modelleri, işletmelerin genellikle ilk defa finansal tablolara alma sırasında tahminleri yapmasını ve sözleşme süresi boyunca daha sonra ortaya çıkan bilgileri içerecek şekilde güncelleme yapmadan, aynı tahminleri kullanmasını gerektirmiştir. Ancak IASB güncel tahminlerin kullanımına ilişkin aşağıdaki sonuçlara varmıştır:
(a) Sözleşmeye dayalı mükellefiyetler ve haklardan kaynaklanan nakit akışlarının tutarları, zamanlaması ve belirsizliği hakkındaki bilgileri daha iyi yansıtarak işletmenin söz konusu mükellefiyetleri ve haklarına ilişkin daha alakalı bilgiler verir. Sigorta sözleşmesi yükümlülükleriyle ilgili belirsizlikler ve birçok sigorta sözleşmesinin uzun süreli olması nedeniyle,
nakit akışlarının tutarını, zamanlamasını ve belirsizliğini yansıtan güncel bilgiler finansal tablo kullanıcıları açısından özellikle önemlidir.
(b) Aşırı maliyet veya çabaya katlanılmadan elde edilebilen, tüm makul ve desteklenebilir bilgileri dahil eder; böylelikle yükümlülüğün az gösterilmediğinden emin olmak için ayrı bir test yapılması gerekmez ("yükümlülük yeterlilik testi" olarak da bilinir). Herhangi bir yükümlülük yeterlilik testinin bazı keyfi bileşenleri içermesi muhtemeldir. Örneğin, her bir raporlama tarihinde güncel bilgi gerekmedikçe, böyle bir test için belirtilen herhangi bir zamanlama kaçınılmaz olarak keyfi olacaktır.
(c) Karşılıklar (UMS 37) ve finansal yükümlülükler (UFRS 9) hakkındaki diğer UFRS’ler ile büyük ölçüde tutarlıdır. Diğer bir ifadeyle, sigorta sözleşmesi yükümlülüklerine benzer özelliklere sahip yükümlülükler için, hem UMS 37 hem de UFRS 9, gelecekteki nakit akışlarının mevcut tahminlerine dayalı ölçümler gerektirecektir.
BC156 IASB, UMS 37'nin yükümlülüklerin ölçülmesinde olası yeni mevzuatın etkisini ancak mevzuatın yürürlüğe gireceği neredeyse kesin olduğunda içerdiğini ve UMS 12 Gelir Vergileri’nin yalnızca esasen yürürlüğe giren mevzuattaki değişiklikleri gelir vergilerinin ölçümüne dahil ettiğini kaydetmiştir. Bu Standartlara uygun olarak IASB, işletmenin mevzuattaki olası değişikliklerin gelecekteki nakit akışları üzerindeki etkisini ancak mevzuattaki değişiklik esasen yürürlüğe girdiğinde içermesi gerektiği sonucuna varmıştır.
Açık tahminler (UFRS 17'nin 33(d) ve B46 paragrafları)
BC157 IASB, işletmenin aktif olarak koşulların değişip değişmediğini dikkate almasını gerektiren nakit akışlarının açık tahmininin, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi veya paranın zaman değeri ve finansal riskleri yansıtmak amaçlı düzeltmeyle nakit akışlarını birleştiren tahminlere kıyasla, işletmenin poliçe hamillerine mükellefiyetleri hakkında daha faydalı bilgilerle sonuçlandığına karar vermiştir. Açık tahminler ayrıca işletmenin koşullardaki bazı değişiklikleri belirlememesi ihtimalini azaltmaktadır. Bununla birlikte, UFRS 17, nakit akışlarının açık tahminlerini paranın zaman değeri ve finansal riskleri yansıtmak için yapılan düzeltmeden ayrı kullanma gerekliliğine bir istisna içermektedir. Bu istisna, işletmenin sigorta sözleşmelerinden doğan nakit akışlarının bazılarını ölçmek için bir temsili varlık portföyünün gerçeğe uygun değerini kullanırsa geçerlidir - bu nakit akışlarını, paranın zaman değeri ve finansal riskleri yansıtacak şekilde yapılan düzeltmeleri birleştirmektedir. Bir temsili varlık portföyünün gerçeğe uygun değeri, hem varlık portföyünden kaynaklanan nakit akışlarının beklenen bugünkü değerini hem de bu nakit akışlarıyla ilişkili riskleri yansıtmaktadır (bakınız: UFRS 17'nin B46 paragrafı).
Sigorta sözleşmelerinin ölçümünde kullanılan nakit akışları (UFRS 17'nin 34-35’inci ve B61–B71 paragrafları)
BC158 Bu bölüm, aşağıdakiler de dahil olmak üzere nakit akışlarının beklenen değerine hangi nakit akışlarının dahil edilmesi gerektiğini açıklamaktadır:
(a) Gelecekteki primlerden kaynaklanan nakit akışları (bakınız: BC159–BC164 paragrafları),
(b) Mevduat tabanları (bakınız: BC165–BC166 paragrafları),
(c) İşletmenin takdir yetkisinin olduğu nakit akışları (bakınız: BC167–BC170 paragrafları),
(d) Başka sözleşmelerin poliçe hamillerine yönelik nakit akışlarını etkileyen veya bunlardan etkilenen nakit akışları (bakınız: BC171–BC174 paragrafları) ve
(e) Sigorta edinimine ilişkin nakit akışları (bakınız: BC175–BC184 paragrafları).
Gelecekteki primlerden kaynaklanan nakit akışları (UFRS 17'nin 34-35 ve B61- B66 paragrafları)
BC159 Bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümü gruptaki sözleşmelerden kaynaklanması beklenen tüm nakit akışlarını içerir ve poliçe hamillerinin davranış tahminlerini yansıtır. Bu nedenle, işletme yükümlülüklerini ifa ederken ortaya çıkacak gelecekteki nakit akışlarını belirlemek için; gelecekteki primler ile fayda ve hasarların aşağıdakilerden hangisinden kaynaklanacağını belirlemek amacıyla bir sözleşme sınırı çizmesi gerekir:
(a) Var olan sigorta sözleşmeleri. Bu durumda, gelecekteki primler ve ortaya çıkan fayda ve hasarlar, sigorta sözleşmesi grubunun ölçümüne dahil edilir veya
(b) Gelecekteki sigorta sözleşmeleri. Bu durumda, gelecekteki bu primler ve ortaya çıkan fayda ve hasarlar, var olan sigorta sözleşmesi grubunun ölçümüne dahil edilmez.
BC160 Bir sözleşme, özü itibariyle taraflardan biri veya her ikisi için bağlayıcıdır. Eğer iki taraf için de eşit ölçüde bağlayıcıysa, sözleşmenin sınırı genellikle nettir. Benzer şekilde tarafların ikisi için de bağlayıcı değilse, gerçek bir sözleşme olmadığı açıktır. Bu sebeple:
(a) Mevcut sözleşmenin dış sınırı, işletmenin artık teminat sağlamak zorunda olmadığı ve poliçe hamilinin yenileme hakkının olmadığı noktadır. Bu dış sınırın ötesinde bu sözleşme iki taraf için de bağlayıcı değildir.
(b) İşletme artık mevcut sözleşmeyle bağlı değildir, bu noktada sözleşme işletmeye poliçe hamilinin taşıdığı riski yeniden değerlendirme ve sonrasında bu riski tam olarak yansıtan bir fiyat belirleme hakkı verir. Bu noktanın ötesindeki her tür nakit akışı, var olan sözleşmenin sınırlarının ötesinde meydana geldiği için; var olan sözleşmeyle değil gelecekteki bir sözleşmeyle ilişkilidir.
BC161 Bununla birlikte işletme, poliçe hamilinin taşıdığı riski yeniden değerlendirmeye yönelik pratik kabiliyete sahipse ancak yeniden değerlendirilen bu riski tam olarak yansıtan bir fiyat belirleme hakkına sahip değilse, sözleşme işletme için hala bağlayıcı demektir. Bu durumda, işletmenin sözleşmeyi yeniden fiyatlandırma kabiliyetine yönelik bu kısıtlamanın ticari bir öneme sahip olmadığının beklendiği durumlar (diğer bir ifadeyle kısıtlamanın işlemin ekonomisi üzerinde fark edilir etkisi olmaması) hariç, bu nokta var olan sözleşmenin sınırları içinde yer alır. IASB'ye göre ticari önemi olmayan bir kısıtlama işletmeyi bağlayıcı değildir.
BC162 Ancak sözleşme bir taraf için diğerinden daha bağlayıcıysa, sözleşme sınırını belirlemek daha zor olabilir.
Örneğin:
(a) İşletme bir sözleşmeyi, her ne kadar sözleşme her primin eşdeğer teminat dönemiyle ilişkili olacağını belirtse de, erken dönemdeki primler sonraki dönemlerde alınacak primleri sübvanse edecek şekilde fiyatlandırabilir. Bu husus, sözleşmenin değişmeyen primler tahsil ettiği ve sözleşmenin teminat verdiği risklerin zamanla arttığı bir durumunda da söz konusu olabilir. IASB, sonraki dönemlerde tahsil edilen primlerin sözleşmenin sınırları içinde olacağı sonucuna varmıştır; çünkü, ilk teminat döneminden sonra, poliçe hamili değerli bir şey, diğer bir ifadeyle artan riske rağmen değişmeyen fiyattan teminat alabilme kabiliyeti elde etmiştir.
(b) Bir sigorta sözleşmesi işletme için bağlayıcı olabilir ama poliçe hamili için olmayabilir-- işletmenin primleri kabul etmesini ve teminat sunmasını zorunlu kılarak, ancak poliçe hamilinin, muhtemel bir cezaya katlanmasına rağmen, primleri ödemeyi durdurmasına izin vererek. IASB’ye göre, işletmenin almak zorunda olduğu primler ve karşılığında sağladığı teminat sözleşme sınırları içinde kalmaktadır.
(c) Bir sigorta sözleşmesi, işletmenin, bireysel poliçe hamilinin risk profilini (örneğin poliçe hamilinin sağlığı) yeniden değerlendirmesine izin vermeden, sözleşmeyi genel pazar deneyimi (örneğin, ölüm oranı deneyimi) esasına göre yeniden fiyatlandırmasına izin verebilir. Bu durumda, sigorta sözleşmesi işletme için poliçe hamiline değerli bir şey sunmasını zorunlu kılarak bağlayıcı olur: yeniden sigorta etmeye gerek kalmadan devam eden sigorta teminatı. Sözleşme şartları, poliçe hamilinin sözleşmenin yenilenmesinden yarar sağlayacağı biçimde olsa, bu nedenle işletme yenilemelerin meydana geleceğini beklese de, sözleşme poliçe hamilinin sözleşmeyi yenilemesini gerektirmez. IASB ilk olarak, işletmenin yenileme beklentisinin göz ardı edilmesinin, sözleşmenin işletme açısından yarattığı ekonomik koşulları yansıtmayacağına karar vermiştir. Nihayetinde IASB ilk başta, işletme var olan bir sözleşmeyi poliçe hamilinin risk profilindeki bireye özgü değişimlere göre değil, genel bağlamda yeniden fiyatlandıracaksa, bu şekilde yeniden fiyatlandırılan yenilemelerden kaynaklanan nakit akışlarının var olan sözleşmenin sınırları içinde kalmasını önermiştir.
BC163 Birçok paydaş, BC162 (c) paragrafındaki ilk önerinin, işletmenin bazı sözleşmelerin sınırları dahilinde bağlı olmadığı bazı nakit akışlarına neden olduğunu ileri sürmüştür. İşletmenin, bireysel bir poliçe hamilinin risk değerlendirmesini kullanarak mevcut bir sözleşmeyi yeniden fiyatlandırması engellense bile, işletme yine de bir bütün olarak portföy için tahsil edilen fiyatın portföy riskini tam olarak yansıtması sonucuyla sözleşmenin dahil olduğu bir portföyü yeniden fiyatlandırabilir. Sonuç olarak, bu paydaşlar, bu gibi durumlarda, işletmenin artık mevcut sözleşme portföyüyle bağlı olmadığını ve bu yeniden fiyatlandırma noktasının ötesinde ortaya çıkan nakit akışlarının mevcut sözleşmenin sınırlarının ötesinde kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. İşletmenin, portföyün bir bütün olarak risklerini tam olarak yansıtan bir fiyat talep edememesi durumunda, mevcut sözleşmeye bağlı kalacaktır. IASB, bu görüşe ikna olmuş; risklerin yeniden değerlendirildiği tarihe kadar olan teminat için primlerin fiyatlandırılmasının, yeniden değerlendirme tarihi sonrasındaki dönemlerle ilişkili riskleri hesaba katmaması koşuluyla sözleşme sınırını bu nakit akışları sözleşme sınırı dışında kalacak şekilde değiştirmiştir.
BC164 İşletme, her raporlama döneminde bireysel sözleşmenin ait olduğu sigorta sözleşmesi grubunun ve dolayısıyla sözleşme portföyünün ölçümünü güncellediğinden, sözleşme sınırının değerlendirmesi her raporlama döneminde yapılır. Örneğin, bir raporlama döneminde işletme, bir sözleşme portföyü için yenileme priminin sözleşme sınırının dışında olduğuna karar verebilir, çünkü işletmenin sözleşmeyi yeniden fiyatlandırma
kabiliyetine ilişkin kısıtlamanın ticari önemi yoktur. Ancak, şartlar, işletmenin portföyü yeniden fiyatlandırma kabiliyetine ilişkin aynı kısıtlamaların ticari önem arz edeceği şekilde değişirse, söz konusu sözleşme portföyüne ilişkin gelecekteki yenileme primlerinin sözleşme sınırları içinde olduğu sonucuna varabilir.
Mevduat tabanları
BC165 IASB ayrıca, sigorta sözleşmelerini ölçerken mevduat tabanlarının nasıl değerlendirildiğini de ele almıştır. "Mevduat tabanı", UFRS 13'ün 47’nci paragrafında yer alan aşağıdaki koşulu tanımlamak için kullanılan bir terimdir:
Talep halinde ödenmesi gereken finansal borcun (örneğin, vadesiz mevduat gibi) gerçeğe uygun değeri, talep halinde ödenmesi gereken tutardan düşük olmamak üzere ödenmesinin talep edilebileceği ilk günden itibaren iskonto edilmiş tutardır.
BC166 Sigorta sözleşmeleri ölçülürken bir mevduat tabanı uygulanacaksa, ortaya çıkan ölçümün poliçe hamilinin opsiyonlarının işletme için en az elverişli şekilde kullanılmasını içeren senaryolar dışındaki tüm senaryolar göz ardı edilecektir. Bu tür bir hüküm, işletmenin gelecekteki nakit akışlarının olasılık ağırlıklı bir esasa dayanarak sigorta sözleşmesinin ölçümüne dahil edilmesi ilkesiyle çelişir. Sonuç olarak, UFRS 17 sigorta sözleşmelerini ölçerken mevduat tabanı uygulanmasını gerektirmez veya buna izin vermez. Bu, hem UFRS 17'nin genel ölçüm hükümleri için hem de UFRS 17'nin gerçeğe uygun değerin kullanılmasını gerektirdiği durumlarda geçerlidir (bakınız: BC327 ve BC385 paragrafları). Ancak, UFRS 17'nin 132 (c) paragrafı, işletmelerin talep halinde ödenmesi gereken tutarı, söz konusu tutarlar ile ilgili sözleşmelerin defter değeri arasındaki ilişkiyi vurgulayacak şekilde açıklamasını gerektirir.
İşletmenin takdir yetkisinin olduğu nakit akışları (UFRS 17'nin B65 paragrafı)
BC167 Bazı sigorta sözleşmeleri poliçe hamillerine belirli dayanak kalemlerin getirilerinden pay alma hakkı verir. Bazı durumlarda sözleşme, poliçe hamillerine yapılan ödemelerin zamanlaması veya tutarı konusunda takdir yetkisi verir. Bu takdir yetkisi genellikle mevzuat ve pazar rekabeti kısıtlamaları da dahil olmak üzere bazı kısıtlamalara tabidir.
BC168 UFRS 17, bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümünün, sözleşmelerin beklenen nakit çıkışlarının tarafsız bir tahminini içermesini gerektirir. Beklenen nakit çıkışları, işletmenin takdir yetkisine sahip olduğu çıkışları içerir. IASB bunun gerekli olduğuna karar vermiştir, çünkü:
(a) İşletmenin ödemeleri zorunluluktan mı yoksa tek başına bir yükümlüğün yansıtılmasını gerekçelendirmeyen başka bir sebepten mi yaptığını belirlemek zor olacaktır. Bu sebepler, işletmenin rekabetçi konumunu korumak amaçlı olabilir veya işletmenin bazı ahlaki baskılar altında olduğuna inanmasından kaynaklanabilir. Bu nedenle, işletmenin, poliçe hamillerine ödeme yapma veya yapmamaya karar vermesinin serbest olduğunu ileri sürdüğü düşük olasılığa sahip bir durumda, nihayetinde uygulanabilecek dağıtım düzeyinin makul bir tahminini yapmak zor olabilir.
(b) İsteğe bağlı olmayan nakit akışlarının makul bir tahminini yapmak mümkün olsa bile, finansal tablo kullanıcıları işletmenin işletme ve poliçe hamilleri faydaların ödeneceğini beklerken işletmenin bu ödemeleri yapmaktan kaçınacağı son derece ihtimal dışı bir durumda bile ne kadar uygulanabilir olduğunu bilmekten bir fayda görmeyecektir. Bu tutar gelecekteki nakit akışlarının miktarı, zamanlaması ve belirsizliği hakkında önemli bilgi sağlamamaktadır. Öte yandan finansal tabloların kullanıcıları aşağıdakileri bilmek isteyecektir:
(i) İşletme poliçe hamillerine ödeme yapacağı için nakit akışlarının ne kadarının yatırımcılar için mevcut olmayacağı. UFRS 17'deki hükümler, bu nakit akışlarını yükümlülüğün ölçümüne dahil ederek bu bilgileri sağlar.
(ii) Sözleşmelerdeki riskin ne kadarının katılım mekanizması aracılığıyla poliçe hamilleri tarafından ve ne kadarının hissedarlar tarafından karşılanacağı. Bu bilgiler riskle ilgili gerekli açıklamalar ile sağlanır.
BC169 IASB işletmenin takdir yetkisine tabi olan ödemelerin, yükümlülüğün Finansal Raporlamaya ilişkin Kavramsal Çerçeve'deki (Kavramsal Çerçeve) tanımına uyup uymadığını değerlendirmiştir. Sözleşme, bütün olarak düşünüldüğünde bariz biçimde yükümlülüğün Kavramsal Çerçeve’deki tanımına uymaktadır. Ayrı ayrı bazı bileşenlerine bakıldığında, bunlar yükümlülük tanımına uymayabilmektedir. Ancak IASB’ye göre, bu bileşenlerin sigorta sözleşmelerinin ölçümüne dahil edilmesi, finansal tablo kullanıcıları açısından daha faydalı bilgiler oluşturacaktır.
BC170 IASB, katılım fonlarında on yıllardır birikmiş olan ve "mülkiyeti" hissedarlar ve poliçe hamilleri arasında net bir şekilde belirlenemeyebilecek tutarlara ilişkin spesifik rehberlik sağlayıp sağlamayacağını değerlendirmiştir. Sağlamayacağına karar vermiştir. Prensip olarak UFRS 17 işletmenin her bir senaryodaki nakit akışlarını tahmin etmesini gerektirir. Eğer bu zor kararlar gerektiriyorsa veya olağan dışı düzeyde
belirsizlik içeriyorsa, işletme bu hususları UFRS 17'deki açıklama hedeflerine ulaşmak için hangi açıklamaları sunacağına karar verirken göz önünde bulundurur.
Başka sözleşmelerin poliçe hamillerine yönelik nakit akışlarını etkileyen veya bunlardan etkilenen nakit akışları (UFRS 17'nin B67-B71 paragrafları)
BC171 Bazen bir gruptaki sigorta sözleşmeleri, farklı bir gruptaki sözleşmelerin poliçe hamillerine olan nakit akışlarını etkiler. Bu etkiye bazen "karşılıklılık" denir. Bununla birlikte, bu terim pratikte, belirli sözleşme şartlarının etkilerinden genel risk çeşitlendirmesine kadar çeşitli etkilere atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Sonuç olarak IASB bu terimi kullanmamaya; onun yerine UFRS 17'ye herhangi bir grubun sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının, farklı grupların nakit akışlarının birbirini ne ölçüde etkilediğini dikkate alarak, sözleşmeye dayalı hizmet marjını bozmayacak şekilde belirlenmesini sağlayacak hükümleri dahil etmeye karar vermiştir. Dolayısıyla bir grubun sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları:
(a) Diğer gruplardaki sözleşmelerin poliçe hamillerine yönelik mevcut sözleşme hükümlerinden kaynaklanan ödemeleri (söz konusu ödemelerin mevcut poliçe hamillerine ya da gelecekteki poliçe hamillerine yapılmasının beklenip beklenmediğine bakılmaksızın) içerir ve
(b) (a) bendi uyarınca, diğer bir grubun sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarına dahil edilmiş olan, gruptaki poliçe hamillerine yönelik ödemeleri içermez.
BC172 Gelecekteki poliçe hamillerine atıf yapılması gereklidir, çünkü bazen mevcut bir sözleşmenin şartları, işletmenin dayanak kalemlere göre poliçe hamillerine ödeme yapmasını zorunlu kılarken, ödemelerin zamanlaması açısından takdir yetkisi vermektedir. Bu, dayanak kalemlere dayalı tutarların bir kısmının mevcut poliçe hamillerine ödenmekten ziyade, aynı dayanak kalemlerin getirilerini paylaşan gelecekte düzenlenecek sözleşmelerin poliçe hamillerine ödenebileceği anlamına gelir. İşletme açısından, mevcut sözleşmenin şartları, işletme ödemeleri ne zaman ya da kime yapacağını henüz bilmemesine rağmen, işletmenin ödemeleri yapmasını şart koşmaktadır.
BC173 IASB, UFRS 17'de, başka bir gruptaki sözleşmelerin poliçe hamillerine nakit akışlarını etkileyen veya bunlardan etkilenen nakit akışlarına sahip sigorta sözleşmeleri için sözleşmeye dayalı hizmet marjının belirlenmesine ilişkin hükümlerin değiştirilmesinin gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir. IASB, BC171 paragrafında tanımlanan gruba dağıtılan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları; gruptaki sözleşmelerden kazanılması beklenen gelecekteki kârları ve başka sözleşmelerden kaynaklanan gelecekteki kârlar üzerinde beklenen etkileri de uygun şekilde yansıtan sözleşmeye dayalı hizmet marjıyla sonuçlanacağı için, gerekli olmadığına karar vermiştir.
BC174 IASB ayrıca, UFRS 17 kapsamında yer alan bir gruptaki sözleşmelerin bir yıldan fazla arayla düzenlenmesini sınırlayan hükümleri değiştirmeye gerek olup olmadığını değerlendirmiştir ancak gerekli olmadığı sonucuna varmıştır (bakınız: BC138 paragrafı).
Sigorta edinimine ilişkin nakit akışları (UFRS 17'nin B65(e) ve B125 paragrafları)
BC175 İşletmeler sıklıkla yeni sigorta sözleşmeleri satma, düzenleme ve başlatma maliyetlerine katlanmaktadır. Bu maliyetlere yaygın olarak "sigorta edinimine ilişkin nakit akışları" denir. Sigorta sözleşmeleri genellikle bu maliyetleri primler veya iştira ücretleri ya da her ikisi vasıtasıyla geri alınacak şekilde fiyatlandırılır.
Ölçüm yaklaşımı
BC176 UFRS 17'nin gerektirdiği ölçüm yaklaşımı, sigorta sözleşmesi yükümlülüklerini başlangıçta alınan primler tutarında ve sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını erteleyerek ölçen önceki birçok muhasebe modelinden farklıdır. Bu tür modeller sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını, modele bağlı olarak bir sözleşme varlığı veya müşteri ilişkilerinden kaynaklanan maddi olmayan varlık olarak tanımlanabilecek bir yansıtılabilir varlığın maliyetini temsil eder şekilde görmektedir. IASB, işletme daha önce alınmış primlerden sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını geri kazanırsa veya sözleşmenin ölçümüne dahil edilecek gelecekteki nakit akışları ile ilişkilendirirse, böyle bir varlığın mevcut olmayacağı sonucuna varmıştır. IASB, işletmenin poliçe hamilinden genellikle sigortalanan zararlar için ödeme yapma yükümlülüğünü yerine getirmesi ve sözleşmelerin başlangıç maliyetini karşılaması için yeterli gördüğü bir bedeli talep eder. Bu nedenle, sigortalanan zararlar için ödeme yükümlülüğünün gerçeğe uygun bir şekilde temsil edilmesi, primin sözleşmenin başlangıç maliyetini telafi etmek amacıyla alınan kısmını içermemelidir.
BC177 Sonuç olarak IASB, işletmenin sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını gider olarak muhasebeleştirmesi ve primin sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının geri kazanılmasıyla ilgili kısmına eşit bir gelir tutarı yansıtması gerektiği sonucuna varmıştır. UFRS 17 bunu, bir sigorta sözleşmesi grubunun nakit akışlarının, sözleşme grubuyla alakalı sigorta edinimine ilişkin nakit çıkışları veya girişlerini (işletme tarafından yeni
sigorta sözleşmeleri edinmek için alınan veya alınacak tutarlar dahil) içermesini zorunlu tutarak başarır. Bu yaklaşım, sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınacağı sırada sözleşmeye dayalı hizmet marjını azaltır ve sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının, sözleşmeleri ifa ederken katlanılan diğer nakit akışlarıyla aynı şekilde muhasebeleştirilmesi avantajına sahiptir.
BC178 Birçok durumda, sigorta edinimine ilişkin nakit akışları, bir sigorta sözleşmesi grubunun teminat döneminin başlangıcında, herhangi bir teminat veya başka bir hizmet sunulmadan önce meydana gelir. Sigorta hasılatı, kalan teminat yükümlülüklerindeki diğer değişikliklerle aynı şekilde yansıtıldığından; bu durum bazı sigorta hasılatının sigorta edinimine ilişkin nakit akışları ödendiğinde çoğunlukla da teminat dönemi başında yansıtılacağı anlamına gelir.
BC179 IASB sigorta hasılatının teminat döneminin başlangıcında yansıtılması, UFRS 15'teki ilkelere aykırı olacağından endişe duymuştur, çünkü teminat döneminin başlangıcında işletme, sözleşme kapsamındaki poliçe hamiline karşı herhangi bir mükellefiyetini yerine getirmemiştir olmaktadır. Buna karşılık, UFRS 15, işletmenin müşteriden aldığı bedeli, sözleşme kapsamındaki performans yükümlülüklerini yerine getirdikçe hasılat olarak yansıtmasını gerektirir. Buna göre IASB, sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarıyla ilgili primlerin sigorta edinimine ilişkin nakit akışları meydana geldiğinde hasılat olarak değil, ayrı tanımlanarak teminat dönemi boyunca yansıtılması için sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının muhasebeleştirilmesi konusunda UFRS 17'ye bir istisna eklemeye karar vermiştir. UFRS 17 ayrıca sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının aynı dönem boyunca gider olarak yansıtılmasını da gerektirir.
BC180 Sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının teminat süresi boyunca gider olarak finansal tablolara alınması şartı, bir varlığın veya sigorta sözleşmesi grubunun defter değerindeki açık veya zımni bir azalmanın yansıtılmasından farklıdır. Grup için yükümlülük her zaman, beklenen gelecekteki sigorta edinimine ilişkin nakit akışları ve sözleşmeye dayalı hizmet marjı dahil olmak üzere, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının toplamı olarak ölçülür. Sözleşmeye dayalı hizmet marjı sıfırdan az olamayacağından, işletmenin meydana gelen ancak henüz gider olarak kaydedilmeyen sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını geri kazanıp kazanmayacağını ayrıca test etmesi gerekmez. Ölçüm modeli, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını yeniden ölçerek geri kazanılabilirlik olmayan durumları otomatik olarak yakalar.
Ölçüme dahil edilen sigorta edinimine ilişkin nakit akışları
BC181 IASB, sadece sözleşme düzeyinde artan sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının sigorta sözleşmesinin ölçümüne dahil edilmesi gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir. Bu nakit akışları, net bir şekilde spesifik olarak sözleşme ile ilgili olarak tanımlanabilir. Birden fazla sözleşmeyle ilişkili nakit akışlarının dahil edilmesi, hangi nakit akışlarının dahil edileceğini belirlemek için daha öznel bir karar gerektirir.
BC182 Ancak IASB c kaydetmiştir:
(a) Yalnızca sözleşme düzeyinde artan sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının dahil edilmesi, işletmelerin, edinim faaliyetlerini yapılandırma şekline bağlı olarak farklı sözleşmeye dayalı hizmet marjlarını ve giderlerini yansıtacağı anlamına gelir. Örneğin, işletme dış temsilciler vasıtasıyla satış yapmak yerine dahili bir satış departmanına sahip olsa, raporlanan farklı yükümlülükler olacaktır. IASB'ye göre, sigorta edinimi faaliyetlerinin yapısındaki farklılıklar, işletmelerin düzenlediği sigorta sözleşmeleri arasındaki farkları her zaman yansıtmamaktadır.
(b) İşletme, sigorta sözleşmelerini tipik olarak sadece ek maliyetleri değil, aynı zamanda diğer doğrudan maliyetleri ve sigorta sözleşmelerinin başlatılmasında ortaya çıkan dolaylı maliyetlerin bir kısmını (sigortalama, tıbbi testler ve muayene maliyetleri ve poliçenin düzenlenmesi gibi) karşılayacak şekilde fiyatlandırır. İşletme bu maliyetleri bireysel sözleşmeler değil portföy için ölçer ve yönetir. Buna göre, sigorta sözleşmelerinin ifasına ilişkin nakit akışlarına portföy düzeyinde artan sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının dahil edilmesi, sözleşmelerin ölçümünde yer alan diğer nakit akışlarının tanımlanması ile tutarlı olacaktır.
BC183 IASB ayrıca, bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümüne dahil edilecek sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının, yeni veya yenilenmiş sigorta sözleşmelerinin başarılı bir şekilde edinimiyle doğrudan ilgili olan nakit akışlarıyla sınırlayıp sınırlamayacağını değerlendirmiştir. UFRS 17'deki bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçülmesine yaklaşım, grubun süresi boyunca edinilmesi beklenen kârı tahmin etmektir. Bu bağlamda, bir sözleşme portföyü düzenlemekle alakalı bazı sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının hariç tutulması, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının az gösterilmesine ve portföydeki grupların sözleşmeye dayalı hizmet marjlarının fazla gösterilmesine neden olacaktır. Ayrıca IASB, BC182 (a) paragrafında açıklandığı üzere, işletmenin sigorta edinme faaliyetlerini nasıl yapılandırdığına bağlı olarak yükümlülük ve giderlerin farklı tutarlarda ölçülmesini önlemek istemiştir.
BC184 IASB ayrıca şunu da kaydetmiştir: UFRS 17'deki ölçüm yaklaşımı sözleşme portföyünün nakit akışlarından geri kazanılamayacak herhangi bir sigorta edinimine ilişkin nakit akışını otomatik olarak hemen gider olarak finansal tablolara yansıtır, çünkü bu tür nakit akışları sözleşmeye dayalı hizmet marjını sıfırın altına düşürür
ve bu yüzden gider olarak finansal tablolara alınması gerekir. Bu nedenle, geri kazanılamayan sigorta edinimine ilişkin nakit akışları için finansal durum tablosunda herhangi bir tutar yansıtılamaz.
İskonto oranları (UFRS 17'nin 36 ve B72–B85 paragrafları)
BC185 Bu bölümdeki konular aşağıdaki gibidir:
(a) Tüm sigorta sözleşmelerinin ölçümünün iskonto edilip edilmeyeceği (bakınız: BC186–BC191 paragrafları),
(b) Gelecekteki nakit akış tahminlerine dahil edilmediği sürece, paranın zaman değerinin ve finansal risklerin güncel, piyasaya uygun tahminleri (bakınız: BC192 paragrafı),
(c) Bir sigorta sözleşmesi grubu için iskonto oranının belirlenmesinde likidite ve kendi kredi risk faktörleri ile ilgili yaklaşım (bakınız: BC193 – BC197 paragrafları),
(d) Xxxxxx eğrisinin açıklanması (bakınız: BC198 paragrafı) ve
(e) İskonto oranındaki dayanak kalemlere bağımlılığın yansıtılması (bakınız: BC199–BC205 paragrafları).
Tüm sigorta sözleşmelerinde uygulanan iskonto (UFRS 17'nin 36’ncı ve B72 paragrafları)
BC186 Yarın ödenecek bir tutarın, 10 yıl sonra ödenecek tutardan farklı bir değeri vardır. Başka bir deyişle paranın bir zaman değeri vardır. IASB, tüm sigorta sözleşmelerinin ölçümünün nakit akışlarının zamanlamasının etkisini yansıtması gerektiği sonucuna varmıştır, çünkü böyle bir uygulama işletmenin finansal durumu hakkında daha önemli bilgiler vermektedir.
BC187 Önceki muhasebe uygulamalarını uygularken, işletmeler hayat dışı (mal ve kaza) sigorta sözleşmesi yükümlülüklerini iskonto etmemişlerdir. Bazıları, hayat dışı sigorta sözleşmelerinin iskontolu tutardan ölçülmesinin, hayat dışı sigorta sözleşmelerinin hayat sigortası sözleşmelerinden aşağıdakiler bağlamında daha belirsiz (diğer bir ifadeyle daha fazla ölçüm belirsizliği) olduğu için, iskonto edilmeyen tutardan ölçmekten daha az güvenilir bilgi üreteceğini öne sürmüştür:
(a) Sigortalanan olayın meydana gelip gelmeyeceği, diğer taraftan bazı hayat sigortası sözleşmelerinde sigortalanan olayın gerçekleşeceği poliçe sonlanmadığı sürece kesindir,
(b) Sigortalanan olayın meydana gelmesi durumunda gelecekte ödenmesi gerekecek tutar, diğer taraftan gelecekteki ödeme yükümlülüğü genellikle bir hayat sigortası sözleşmesinde belirtilir veya kolaylıkla sözleşmeden belirlenebilir ve
(c) Sigortalanan olay meydana geldiğinde yapılacak gelecekteki ödemelerin zamanlaması, diğer taraftan bir sigorta sözleşmesindeki gelecekteki ödemelerin zamanlaması genellikle daha öngörülebilirdir.
BC188 Bu belirsizlikler, hayat dışı birçok sigorta sözleşmesinin nakit akışlarının, birçok hayat sigortası sözleşmesi nakit akışlarından daha fazla değişkenliğe sahip olduğu anlamına gelir. Bazı paydaşlar, ödemelerin zamanlamasını tahmin etmenin ve bir iskonto oranı hesaplamanın, sigorta sözleşmelerinin ölçülmesine ek bir öznellik getireceğini ve bunun karşılaştırılabilirliği azaltabileceğini ve kazanç yönetimine izin verebileceğini savunmuştur. Ayrıca, bu paydaşlar hayat dışı sigorta sözleşmelerinin iskontolu bir ölçümünü sunmanın faydalarının söz konusu uygulamanın hazırlanmasının maliyetlerini gerekçelendirmeyebileceğini belirtmiştir. Bu paydaşlar, nakit akışlarının zamanlamasının ve ortaya çıkan faizin, hayat sigortası sözleşmelerinin fiyatlandırılması ve kârlılığının önemli bir bileşeni olduğunu belirtmiştir; ancak paydaşların sigortalama sonuçlarının fiyatlandırma ve kârlılığın en kritik bileşeni olarak gördüğü hayat dışı sigorta sözleşmeleri açısından daha az önemlidir.
BC189 Bu argümanlar IASB’yi ikna etmemiştir. Bir sigorta sözleşmesi grubunun iskonto edilmemiş nakit akışlarını kullanarak ölçülmesi, işletmenin finansal durumunu gerçeğe uygun bir şekilde temsil edemeyecek ve finansal tabloların kullanıcıları için iskonto edilmiş tutarları içeren bir ölçümden daha az faydalı olacaktır. IASB ayrıca, iskonto oranları ile gelecekteki nakit akışlarının tutar ve zamanlamasının, makul bir maliyetle aşırı ölçüm belirsizliği olmadan tahmin edilebileceği sonucuna varmıştır. Mutlak bir kesinliğe ulaşmak mümkün değildir, ayrıca gerekli de değildir. IASB, iskonto nedeniyle oluşan ölçüm belirsizliğinin, işletmenin yükümlülüklerinin ölçümünün öneminden daha fazla olmadığı görüşündedir. Ayrıca, birçok işletme, hem yatırım kararlarını desteklemek hem de finansal araçlar, çalışanlara sağlanan faydalara ilişkin yükümlülükler ve uzun vadeli finansal yükümlülükler gibi diğer UFRS’lerin iskonto gerektirdiği kalemleri ölçmek açısından iskonto deneyimine sahiptir. Dahası, IASB, şirket içi yönetim amacıyla bazı sigorta şirketlerinin hayat dışı sigorta portföylerinden veya sigorta sözleşmesi gruplarından bazılarında iskonto uyguladığını öğrenmiştir.
BC190 Bazı paydaşlar, hayat dışı sigorta sözleşmelerinin gelecekteki enflasyonu göz ardı eden iskonto edilmemiş tutarlarla ölçülmesinin, özellikle kısa kuyruklu yükümlülükler açısından, yükümlülüğün değerinin makul bir tahminini; bu sözleşmelerin açıkça iskonto edilmiş tutarlarla ölçümüne kıyasla daha az maliyetle ve karmaşıklıkla verebileceğini öne sürmüştür. Bununla birlikte, yükümlülüğü zımnen iskonto etme yaklaşımı, iki değişkenin (hasar enflasyonu ve zamanlamanın etkisi) her durumda birbirini aşağı yukarı netleştireceğine ilişkin gerçekçi olmayan varsayım içerir. Bu olası olmadığından IASB, işletmeler bu etkileri ayrı ayrı tahmin ederse finansal raporlamanın daha iyi olacağı sonucuna varmıştır.
BC191 BC292(a) ve BC294 paragraflarında tartışıldığı üzere, işletmenin daha basit prim dağıtımı yaklaşımını uyguladığı sözleşmeler için IASB işletmenin, etkilerin genellikle önemsiz olması beklenen bazı durumlarda bu iskonto etkilerini yansıtmasına gerek olmadığına karar vermiştir.
Cari piyasa fiyatlarıyla tutarlı iskonto oranları (UFRS 17'nin 36 ve B74–B85 paragrafları)
BC192 BC20 ve BC146 – BC156 paragrafları, IASB’nin cari piyasa fiyatlarıyla tutarlı nakit akış tahminlerini kullanma nedenini açıklar. Bu yaklaşım söz konusu nakit akışlarının iskonto oranları için de geçerlidir. Buna göre UFRS 17 işletmelerin nakit akışlarını iskonto ederken paranın zaman değerini, nakit akışlarının özelliklerini ve sigorta sözleşmelerinin likidite özelliklerini yansıtan cari piyasa fiyatlarıyla tutarlı iskonto oranları kullanmalarını gerektirir.
İskonto oranlarına dahil edilecek faktörler (UFRS 17'nin B78-B85 paragrafları)
Likidite
BC193 Paranın zaman değerine ilişkin tartışmalarda genellikle risksiz oranlar kavramı kullanılır. Birçok işletme yüksek oranda likit, yüksek kaliteli tahvilleri risksiz oranların temsilcisi olarak kullanır. Ancak hamil bu tahvilleri piyasada genellikle önemli maliyetlere katlanmadan ya da piyasa fiyatlarını etkilemeden kısa sürede satabilir. Bu da bu tahvillerin hamilinin iki şeyi elinde tuttuğu anlamına gelir:
(a) İşlem gören tahvilin gözlemlenen getirisinden daha yüksek bir getiri ödeyen, işlem görmeyen bir dayanak yatırımda hisse,
(b) Hamilin toplam getiride bir azaltma yoluyla zımni bir prim ödediği, yatırımı bir piyasa katılımcısına satmak amaçlı saklı bir opsiyon.
Buna karşılık, çoğu sigorta sözleşmelerinde işletme, sigorta konusu olaylar meydana gelmeden veya sözleşmede belirtilen tarihlerden önce ödeme yapmaya zorlanamaz.
BC194 IASB, prensipte bir sigorta sözleşmesi grubunun iskonto oranının, ölçülen kalemlerin likidite özelliklerini yansıtması gerektiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla, iskonto oranı, işlem görmeyen dayanak yatırımın getirisine eşit olmalıdır (bakınız: BC193 (a) paragrafı), çünkü işletme sözleşme yükümlülüğünü önemli bir maliyet olmadan satamaz veya çıkaramaz. Saklı satım opsiyonunun zımni prim oranında herhangi bir azaltım olmamalıdır; zira böyle bir satım opsiyonu yükümlülükte yer almamaktadır.
BC195 IASB, ilke temelli bir yaklaşımda aşağıdakilerin uygun olmadığı sonucuna varmıştır:
(a) Ölçülen kalemin likidite özelliklerinin göz ardı edilmesi, ya da ölçülen kalemin spesifik likidite özelliklerini ölçmek için bir temsilci geliştirmek çabasıyla keyfi bir kıstas kullanılması (örneğin yüksek kaliteli şirket tahvilleri) veya
(b) Likidite düzeltmelerinin nasıl tahmin edileceği konusunda ayrıntılı rehberlik sağlamak.
BC196 Bununla birlikte IASB, likidite primlerinin ayrı şekilde belirlenmesinin zor olabileceğini belirten görüşlere yanıt olarak, likidite düzeltmelerinin tahmininde işletmenin aşağıdakilerden birini uygulayabildiğini gözlemlemiştir:
(a) Likidite azlığı için bir prim içerecek şekilde düzeltilmiş, yüksek oranda likit, yüksek kaliteli tahvillere dayalı "aşağıdan yukarı" bir yaklaşım.
(b) Piyasa ve kredi riski gibi yükümlülükle ilgili olmayan faktörleri ortadan kaldıracak şekilde düzeltilmiş, bir referans portföyün beklenen getirilerine dayanan bir 'yukarıdan aşağıya' yaklaşım. IASB bir referans portföyün likidite özelliklerinin, yüksek oranda likit ve yüksek kaliteli tahvillerden ziyada bir sigorta sözleşmesi grubunun likidite özelliklerine daha yakın olmasını beklemektedir. Likidite primlerini değerlendirmedeki zorluklar nedeniyle IASB, yukarıdan aşağıya bir yaklaşım uygularken işletmenin referans portföyü ile sigorta sözleşmeleri arasındaki likidite özelliklerinde kalan farklar için bir düzeltme yapması gerekmediğine karar vermiştir.
İşletmenin kendi kredi riski (UFRS 17'nin 31’inci paragrafı)
BC197 UFRS 17, işletmenin sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını ölçerken kendi kredi riskini dikkate almamasını gerektirir. Bazı paydaşlar, düzenleyen tarafından yerine getirilmesi gereken bir yükümlülükle ilgili kendi kredi riski ve düzenleyenin kendi kredi riskindeki değişikliklerden kaynaklanan kazanç ve kayıplar hakkındaki bilgilerin finansal tablo kullanıcıları için uygun olmadığı görüşünü ifade etmişlerdir. IASB, bir sigorta sözleşmesi yükümlülüğünün ölçümüne işletmenin kendi yerine getirmeme riskindeki bir değişikliğin etkisinin dahil edilmesinin faydalı bilgi vermeyeceği sonucuna varmıştır. IASB, kendi kredi riskini hariç tutmanın muhasebe uyumsuzluklarına yol açabileceği yönündeki endişeleri dikkate almıştır, çünkü sigorta sözleşmelerine dayanak teşkil ettiği kabul edilen varlıkların gerçeğe uygun değeri bu varlıkların kredi riskindeki değişiklikleri içerirken, bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümü sözleşme grubunun kredi riskindeki değişiklikleri dışarıda bırakacaktır. IASB’nin görüşüne göre, bu tür uyumsuzluklar genellikle ekonomik olacaktır, çünkü sigorta sözleşmeleriyle ilişkili kredi riski, işletmenin elinde tuttuğu varlıkların kredi riskinden farklıdır.
Getiri eğrisinin açıklanması (UFRS 17'nin 120’nci paragrafı)
BC198 UFRS 17'nin B80 ve B81 paragrafları, IASB’nin iskonto oranının belirlenmesi için izin verdiği farklı yaklaşımların farklı oranlara yol açabileceğini belirtmektedir. Buna göre IASB, işletmenin iskonto oranlarını tahmin etmek için kullanılan yöntemleri ve girdileri açıklamasına ilişkin UFRS 17'nin 117'nci paragrafındaki gerekliliği desteklemek için dayanak kalemlerin getirilerine göre değişkenlik göstermeyen nakit akışlarını iskonto etmek için kullanılan getiri eğrisini veya getiri eğrilerini açıklaması gerektiğine karar vermiştir. IASB, kullanılan getiri eğrilerinin açıklanmasının finansal tablo kullanıcılarının bu getiri eğrilerinin işletmeden işletmeye nasıl farklı olabileceğini anlamalarını sağlayacağına karar vermiştir.
İskonto oranındaki varlıklara bağımlılığı yansıtmak (bakınız: UFRS 17'nin 36’ncı ve B74–B85 paragrafları)
BC199 Önceki bazı muhasebe yaklaşımları, yükümlülükten kaynaklanan nakit akışları, dayanak kalemlerin nakit akışlarına göre değişkenlik göstermese bile, yükümlülüklere dayanak teşkil eder görülen varlıkların beklenen getirisinden elde edilen sigorta sözleşmesi yükümlülüklerine iskonto oranları uygulamıştır. Bu tür yaklaşımları savunanlar, böyle yapmanın aşağıdakileri getireceğini belirtmiştir:
(a) Genel olarak kârlı olması beklenen sigorta sözleşmesi gruplarının ilk defa finansal tablolara alınması sırasında ortaya çıkan zararları önler ve böylelikle sigorta etme ve yatırım fonksiyonlarını birlikte dikkate alarak sigorta faaliyetinin bir bütün olarak en olası sonucunu yansıtır.
(b) Varlık farklarındaki kısa vadeli dalgalanmaların varlıkların ölçümünü etkilemesi, ancak yükümlülüklerin ölçümünü etkilememesi durumunda ortaya çıkabilecek oynaklığı önler. İşletmenin bu varlıkları uzun vadeli olarak düzenlediği sigorta sözleşmeleri kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için elinde tutması nedeniyle, bazıları bu dalgalanmaların finansal tablo kullanıcılarının işletmenin uzun vadeli performansını değerlendirmesini zorlaştırdığını söyler.
BC200 Ancak IASB bu yaklaşımlara katılmamıştır. IASB, poliçe hamili tarafından ödenen tutarın poliçe hamillerinin fayda ve hasarlarının beklenen bugünkü değerini karşılamanın yanı sıra, faydanın beklenen primleri sonuçta aşabileceği riskini taşıdığı için işletmeyi tazmin etmek açısından da yetersiz olması durumunda sözleşme başlangıcında zarar yansıtmanın uygun olacağına karar vermiştir. Ayrıca IASB, piyasa farklılıklarının varlıkları ve sigorta sözleşmelerini farklı ölçüde etkilediği ölçüde, ekonomik uyumsuzluklar, özellikle süre uyumsuzlukları hakkında faydalı bilgiler sağlandığını kaydetmiştir.
BC201 IASB, sigorta sözleşmesi grubundan kaynaklanan nakit akışları, varlıkların getirilerine göre değişkenlik göstermediği zaman, varlığa dayalı bir iskonto oranı uygulanmasını reddetmiştir, çünkü bu oranlar nakit akışlarıyla ilişkili değildir. İskonto oranının amacı gelecekteki tahmini nakit akışlarını, tahmini nakit akışlarına dahil edilmediği ölçüde, paranın zaman değeri ve finansal risklere (örneğin, likidite riski) göre, sözleşmenin özelliklerini yansıtacak şekilde düzeltmektir. Sözleşmenin özelliklerini yansıtabilmesi için:
(a) Varlıklardan kaynaklanan nakit akışlarının (veya diğer dayanak kalemlerden) yükümlülüklerden doğan nakit akışlarını etkilemesi halinde, uygun iskonto oranı dayanak kalemlere bağımlılığı yansıtmalıdır ve
(b) Sözleşmeden doğan nakit akışlarının dayanak kalemlerin getirilerine göre değişkenlik göstermemesinin beklenmesi halinde, uygun iskonto oranı sözleşmeyle ilişkili olmayan dayanak kalemleri etkileyen her tür faktörü dışarıda bırakmalıdır. Bu faktörler sözleşmede var olmayan ancak piyasa fiyatlarının gözlemlendiği finansal araçlarda var olan riskleri içerir. Dolayısıyla, işletme bu varlıkları bu sözleşmeleri dayanak teşkil eder görse bile, iskonto oranı bu varlıkların tüm özelliklerini yansıtmamalıdır.
BC202 Bazıları bir sigorta sözleşmesindeki saklı garantilerden doğan nakit akışlarını aşağıdaki gibi görmektedir:
(a) Garanti tutarının poliçe hamiline vaat edilen dayanak kalemlerin getirilerinin oranından düşük olduğu senaryolarda değişken ve
(b) Garanti edilen tutarın poliçe hamiline vaat edilen dayanak kalemlerin getirisi oranından daha yüksek olduğu senaryolarda sabit.
BC203 Ancak, garantilerden kaynaklanan nakit akışları, dayanak kalemlerin getirileriyle doğrudan değişkenlik göstermez, çünkü bunların tüm senaryolarda bu getirilerle doğrudan değişkenlik göstermesi beklenmez. Buna göre, varlığa dayalı bir iskonto oranı (değişken getirili varlıklardan) bu tür nakit akışları için uygun değildir.
BC204 IASB, nakit akışları ile dayanak kalemler arasında bir bağlantının, temsili portföy teknikleri veya benzer sonuçları olan portföy teknikleri kullanılarak yakalanabileceğini kaydetmiştir (bakınız: UFRS 17'nin B46 – B48 paragrafları). Temsili portföy, tüm senaryolarda yükümlülükten kaynaklanan nakit akışlarıyla tam olarak eşleşen nakit akışları sağlayan teorik bir varlık portföyüdür. Eğer böyle bir portföy var olsa, temsili portföye uygun iskonto oranları aynı zamanda yükümlülük için de uygun iskonto oranları olurdu. Eğer bir temsili portföy mevcut olsa ve doğrudan ölçülebilse, nakit akışlarını ve yükümlülüğün o portföy tarafından temsil edilen kısmı için iskonto oranını ayrı ayrı belirlemeye gerek olmazdı. Temsili portföyün ve sözleşmelerden kaynaklanan temsili nakit akışlarının ölçümleri birbirinin aynı olurdu.
BC205 Bununla birlikte IASB, aynı şekilde, bir temsili portföy tekniğinin kullanılmasının, sigorta sözleşmelerinin nakit akışlarının varlık portföyünden gelen nakit akışlarıyla eşleşen ve eşleşmeyenlere bölünmesini gerektirebileceğini kaydetmiştir. BC261 paragrafında tartışıldığı gibi, birçok paydaş nakit akışlarının bu şekilde bölünmesinin imkansız olduğunu savunmuştur. Bu nedenle, UFRS 17, temsili bir portföy tekniğinin kullanılmasına izin verir, ancak bunu zorunlu tutmaz ve riske duyarsız modelleme gibi diğer yaklaşımlara izin verir.
Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi (UFRS 17'nin 37’nci ve B86-B92 paragrafları)
BC206 UFRS 17, işletmelerin sigorta sözleşmelerinde var olan riski, söz konusu sözleşmelerin ölçümünde finansal olmayan riske ilişkin bir risk düzeltmesine dahil ederek göstermelerini zorunlu tutmaktadır. Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi sözleşmedeki finansal olmayan riski doğrudan ölçmektedir.
BC207 Bu bölümdeki konular aşağıdaki gibidir:
(a) Bir sigorta sözleşmesi grubunun ölçümüne finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin dahil edilmesinin nedenleri (bakınız: BC208 – BC212 paragrafları),
(b) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini tahmin etme teknikleri (bakınız: BC213 – BC214 paragrafları) ve
(c) Bir güven aralığı eşdeğeri açıklama gerekliliği (bakınız: BC215-BC217 paragrafları).
Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin sigorta sözleşmelerinin
ölçümüne dahil edilmesinin sebepleri (UFRS 17'nin 37 ve B86-B89 paragrafları)
BC208 UFRS 17 finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin, işletmenin finansal olmayan riskten kaynaklanan nakit akışlarının tutarı ve zamanlamasına ilişkin belirsizliğe katlanmak için talep ettiği tazminatı yansıtmasını gerektirir.
BC209 Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi hedefini geliştirirken IASB, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin aşağıdakileri temsil etmemesi gerektiği sonucuna varmıştır:
(a) Piyasa katılımcısının sözleşmeyle ilişkili finansal olmayan riski taşımak için talep edeceği tazminat. BC17 paragrafında belirtildiği gibi, ölçüm modeli, yükümlülüğün bir piyasa katılımcısına transferini yansıtan cari çıkış değerini veya gerçeğe uygun değerini ölçmeyi amaçlamaz. Sonuç olarak, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi, bir piyasa katılımcısının değil, işletmenin gerektireceği tazminat miktarı olarak belirlenmelidir.
(b) İşletmenin sözleşmeyi ifa edebileceğine dair yüksek derecede kesinlik sağlayacak bir tutar. Böyle bir tutar bazı düzenleyici amaçlar için uygun olsa da, IASB’nin finansal tablo kullanıcılarının işletmeye kaynak sağlama konusunda karar vermelerine yardımcı olacak bilgiler sunma hedefiyle uyumlu değildir.
BC210 IASB, aşağıdaki sebeplerle sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarında finansal olmayan riske ilişkin bir risk düzeltmesi eklememesi gerektiğini ileri süren argümanları değerlendirmiştir:
(a) BC208 paragrafında açıklanan hedefi karşılayacak ve sonuçların tutarlılığını ve karşılaştırılabilirliğini sağlayacak finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmeleri geliştirmek amaçlı iyi tanımlanmış tek bir yaklaşım bulunmamaktadır.
(b) Bazı tekniklerin finansal tabloların kullanıcılarına açıklanması zordur ve bazı tekniklerdeki finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmelerinin ölçümüne ilişkin onlara iç görü verecek net açıklamalar sunmak da zor olabilir.
(c) Belirli bir düzeltmenin makul olup olmadığını geriye dönük olarak değerlendirmek imkansızdır, ancak finansal tablo hazırlayıcıları zaman içinde finansal olmayan riske ilişkin bir risk düzeltmesi tutarının belirli bir durum örüntüsü için uygun olup olmadığını değerlendirmelerine yardımcı olacak araçlar geliştirebilirler. Zaman içinde işletme, takip eden sonuçların önceki olasılık dağılım tahminlerine uygun olup olmadığını değerlendirebilir. Ancak, işletmenin, örneğin, belirli bir yüzdelik değerde güven aralığı belirleme kararının uygun olup olmadığını değerlendirmesi zor olacaktır.
(d) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini belirlemek için sistemler geliştirmek maliyet getirecektir ve bazı paydaşlar bu sistemlerin faydalarının bu maliyeti haklı çıkarmak için yeterli olup olmayacağından şüphe etmektedir.
(e) İlk defa finansal tablolara alma sırasında bir zararın belirlenmesine finansal olmayan riske ilişkin açık bir şekilde ölçülen risk düzeltmesinin dahil edilmesi UFRS 15 ile tutarlı değildir.
(f) Mevcut bir sigorta sözleşmesi grubu için finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin yeniden ölçülmesi zararla sonuçlanırsa, işletme bu riskten kurtuldukça bu zarar ilerleyen dönemlerde iptal edilecektir. Bir zararı raporlamak ve ardından bu zararı beklenen şekilde iptal etmek, bazı finansal tablo kullanıcıları için karmaşık olabilir.
(g) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi, bir sigorta sözleşmesinin ölçümünde taraflılık oluşturmak için kullanılabilir.
BC211 Bununla birlikte, yukarıda belirtilen bazı sınırlamalar göz önünde bulundurulduğunda bile, UFRS 17 finansal olmayan riske ilişkin ayrı bir risk düzeltmesi gerektirmektedir, çünkü IASB böyle bir düzeltme hakkında aşağıdakilere karar vermiştir:
(a) Finansal olmayan riskin, sigorta sözleşmelerine daha net bir bakış açısı sağlayacak açık bir şekilde ölçülmesin sağlayacaktır. Özellikle risk yaratan yükümlülükleri risksiz yükümlülüklerden ayırmaktadır. Finansal tablo kullanıcılarına, işletmenin sigorta sözleşmeleriyle ilişkili finansal olmayan riskin getirdiği ekonomik yük hakkındaki görüşü bağlamında faydalı bilgiler sunacaktır.
(b) Hem risk taşıyarak hem de hizmet sunarak yansıtılan kârı gösteren bir kâr muhasebeleştirme örüntüsüyle sonuçlanacaktır. Sonuç olarak bu örüntü sözleşmenin ekonomik faktörlerine daha duyarlı olacaktır.
(c) İşletmenin, hasarların nihayetinde beklenen primleri aşabileceği riskini üstlenmek için yeterli prim tahsil etmediği koşulları gerçeğe uygun olarak temsil edecektir.
(d) Risk tahminlerindeki değişiklikleri derhal ve anlaşılır bir şekilde rapor edecektir.
BC212 UFRS 17, işletmelerin finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini, paranın zaman değeri ve finansal risklere göre düzeltmeden ayrı olarak dikkate almasını gerektirir. IASB, bazı önceki muhasebe modellerinin finansal olmayan riske göre düzeltilmiş iskonto oranlarını kullanarak bu iki düzeltmeyi birleştirdiğini gözlemlemiştir. Ancak, IASB, riskin hem yükümlülük tutarıyla hem de kalan vade süresiyle doğrudan orantılı olmadığı sürece, iki düzeltmenin birleştirilmesinin uygun olmadığı sonucuna varmıştır. Sigorta sözleşmesi yükümlülükleri genellikle bu özelliklere sahip değildir. Örneğin, bir hasar yükümlülüğü grubundaki ortalama risk zamanla artabilir çünkü gerçekleşen daha karmaşık hasarların çözülmesi daha uzun sürebilir. Benzer şekilde, iptal etme riski nakit girişlerini nakit çıkışlarını etkilediğinden daha fazla etkileyebilir. Riske göre düzeltilmiş tek bir iskonto oranının riskteki bu farklılıkları yakalama ihtimali düşüktür. IASB bu sebeple finansal olmayan risk için ayrı bir risk düzeltmesi gerektirmeye karar vermiştir.
Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini ölçme teknikleri (UFRS 17'nin B90-B92 paragrafları)
BC213 IASB, belirli teknikleri tanımlamak yerine finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini ölçmek için ilke temelli bir yaklaşımın, IASB’nin UFRS 13'teki finansal olmayan risk için benzer bir risk düzeltmesinin nasıl belirleneceğine ilişkin yaklaşımı ile tutarlı olacağına karar vermiştir. Ayrıca IASB aşağıdaki sonuçlara varmıştır:
(a) Risk düzeltme tekniklerinin sayısının sınırlandırılması, IASB’nin ilke temelli UFRS’leri oluşturma arzusuyla çelişecektir. Belirli durumlarda, bazı teknikler daha geçerli olabilir veya bunların
uygulanması daha kolay olabilir ve bir UFRS’nin her bir durum için hangi belirli tekniklerin uygun olacağını ayrıntılı olarak belirtmesi mümkün olmayacaktır. Dahası teknikler zaman içinde gelişebilir. Belirli tekniklerin tanımlanması, işletmenin tekniklerini geliştirmesini engelleyebilir.
(b) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin hedefi işletmenin finansal olmayan risklerin ekonomik yüküne ilişkin algısını yansıtmaktır. Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin belirlenmesi için, işletmenin finansal olmayan riskin yüküne ilişkin görüşüyle tutarlı olmayan bir toplulaştırma düzeyi belirlenmesi, işletmenin finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi algısını yansıtma hedefiyle çelişecektir.
BC214 Sonuç olarak, UFRS 17 yalnızca finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin, işletmenin sigorta sözleşmesi grubunu ifa ederken ortaya çıkan nakit akışlarındaki finansal olmayan riskten doğan belirsizliklere katlanmak için gerek duyduğu tazminat olması ilkesini belirtmektedir Buna göre, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi, işletmenin bu belirsizliğe katlanmak için gerek duyduğu tazminat tutarını belirlerken dikkate aldığı çeşitlendirmeden ortaya çıkan her tür faydayı yansıtmaktadır.
Güven aralığının açıklanması (UFRS 17'nin 119’uncu paragrafı)
BC215 UFRS 17 ve UFRS 13 arasındaki önemli bir fark, UFRS 17'deki finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin, işletmenin piyasa katılımcısının algısına değil, riskten kaçınma derecesine ilişkin kendi algısına dayanmasıdır. Bu durum, işletmelerin benzer sigorta sözleşmesi gruplarında finansal olmayan riske ilişkin farklı risk düzeltmeleri belirlemesiyle sonuçlanabilir. Buna göre, finansal tablo kullanıcılarının, riskten kaçınma konusunda işletmelere özgü değerlendirmenin işletmeden işletmeye ne kadar farklı olabileceğini anlamalarını sağlamak için UFRS 17, işletmelerin finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin karşılık geldiği güven aralığını açıklamasını şart koşmaktadır.
BC216 IASB, güven aralığının açıklanmasının külfetli olacağı ve doğrudan karşılaştırılabilir bilgi sağlayamayabileceğine ilişkin endişeleri kabul etmektedir. Ancak IASB, finansal tablo kullanıcılarının finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmelerini işletmeler arasında tutarlı bir metodoloji kullanarak karşılaştırmasına olanak sağlayacak niceliksel bir açıklama sunan başka herhangi bir yaklaşım belirlememiştir. IASB özellikle bu hedefe aşağıdaki yollarla ulaşılamayacağını kaydetmiştir:
(a) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini ölçmek için kullanılan kilit girdilerin değer aralığının piyasa katılımcısının bakış açısından açıklanması veya
(b) Toplam sigorta sözleşmesi yükümlülüklerine kıyasla finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin göreceli büyüklüğü hakkında bilgi sağlanması.
BC217 IASB ayrıca, karşılaştırmaya temel olarak sermaye maliyeti yaklaşımı gibi farklı bir tekniğin kullanılması gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir. Güven aralığı tekniğinin kullanışlılığı, genel olarak sigorta sözleşmelerinde olasılık dağılımı istatistiksel olarak normal olmadığında azalsa da; sermaye maliyeti yaklaşımını hesaplamak güven aralığını açıklamaktan daha karmaşık olacaktır. Ayrıca, güven aralığı tekniğinin finansal tabloların kullanıcılarına anlatılması ve onlar tarafından anlaşılması nispeten kolaydır. IASB, birçok işletmenin sermaye maliyeti tekniğini uygulamak için gerekli bilgiye sahip olmasını beklemektedir, çünkü mevzuat hükümlerine uymak için bu bilgiler lazım olacaktır. Ancak IASB, daha basit bir yaklaşımın yeterli olacağı durumlarda işletmelere ekonomik açıdan daha dezavantajlı şartlar getirmemeye karar vermiştir.
Sözleşmeye dayalı hizmet marjının ölçümü (UFRS 17'nin 38, 43-46’ncı ve B96-B119 paragrafları)
BC218 Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubundan elde etmeyi beklediği kazanılmamış kârı gösterir (bakınız: BC21 paragrafı). Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, bir grubun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında ortaya çıkan kazançları elimine eden tutar olarak belirlenir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjının defter değerinde sonradan yapılan düzeltmeler ve kâr veya zarara yansıtılması, grubun teminat süresi boyunca kâr ve hasılatın nasıl finansal tablolara alınacağını belirler.
BC219 Sözleşmeye dayalı hizmet marjı kazanılmamış zararları gösteremez. Bunun yerine, UFRS 17, işletmenin riske göre düzeltilmiş şekilde gelecekteki nakit girişlerinin beklenen bugünkü değerini aşan gelecekteki nakit girişlerinin beklenen bugünkü değerinin fazlası için kâr veya zarara zarar yansıtmasını gerektirir (bakınız: ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelere ilişkin zararlar hakkında BC284-BC287 paragrafları)
BC220 UFRS 17, sözleşmeye dayalı hizmet marjının defter değerinin aşağıdakilere göre düzeltilmesini gerektirir (bakınız: UFRS 17'nin 44 ve 45 inci paragrafları):
(a) Gelecekteki kazanılmamış kâr tahminlerindeki değişiklikler (bakınız: BC222–BC269 paragrafları),
(b) Sigorta finansmanı gelir veya giderleri (bakınız: BC270–BC276 paragrafları) ve
(c) Kur farkları (bakınız: BC277–BC278 paragrafları).
BC221 Raporlama döneminin sonunda ortaya çıkan defter değeri, cari dönem ve gelecek dönemlere dağıtılır ve cari döneme ilişkin tutar kâr veya zarara yansıtılır (bakınız: BC279-BC283 paragrafları).
Gelecekteki kazanılmamış kâr tahminlerindeki değişiklikler (UFRS 17'nin 44, 45’inci ve B96–B118 paragrafları)
BC222 Sigorta sözleşmeleri tarafından sağlanan temel hizmet sigorta teminatıdır; ancak sözleşmeler yatırımla ilişkili hizmetler veya başka hizmetler de sağlayabilir. Bir sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınma sırasında ölçümü, işletmenin riske katlanmaya ek olarak sunduğu hizmetler için talep ettiği marjı temsil eden sözleşmeye dayalı hizmet marjını içerir. Riske katlanmaya karşılık talep edilen beklenen marj, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesiyle temsil edilir (bakınız: BC206-BC214 paragrafları).
BC223 UFRS 17 işletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjını; belirsizliğe ve ilk defa finansal tablolara alınmadan önce veya alınma sırasında tahsil edilen veya ödenen her tür nakit akışına göre düzeltildikten sonra, nakit girişlerinin beklenen bugünkü değeri ile nakit çıkışlarının beklenen bugünkü değeri arasındaki fark olarak sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında ölçülmesini gerektirir. UFRS 17 ayrıca, işletmenin aşağıdaki sebeplerden dolayı, sözleşmeye dayalı hizmet marjının ölçümünü gelecekteki hizmetlerle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişikliklere göre güncellemesini gerektirir:
(a) Gelecekteki hizmetlerle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişiklikler, sigorta sözleşmesi grubunun gelecekteki kârlılığını etkiler. Dolayısıyla, sözleşmeye dayalı hizmet marjının bu değişiklikleri yansıtacak şekilde düzeltilmesi, ilk defa finansal tablolara alma sonrasında sigorta sözleşmesi grubunda kalan kazanılmamış kâr hakkında, sözleşmeye dayalı hizmet marjının düzeltilmemesine kıyasla daha faydalı bilgiler sağlar. BC227 – BC237 paragrafları, tahminlerdeki hangi değişikliklerin doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerindeki gelecekteki hizmetle ilgili olduğunu ve BC238 – BC256 paragrafları hangi değişikliklerin doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerindeki gelecekteki hizmetle ilgili olduğunu tartışmaktadır.
(b) İlk defa finansal tablolara alma sırasındaki ölçüm ile sonraki ölçümler arasındaki tutarlılık artar. Eğer sözleşmeye dayalı hizmet marjı, gelecekteki hizmetlerle ilgili tahminlerdeki değişikliklere göre düzeltilmemişse, ilk defa finansal tablolara alma sırasında yapılan tahminler sözleşmeye dayalı hizmet marjını belirleyecektir, ancak tahminlerdeki daha sonraki değişiklikler belirlemeyecektir.
BC224 Gelecekteki hizmetlerle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişikliklerin sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmesi gerektiğine karar veren IASB, aşağıdakilere de karar vermiştir:
(a) Sözleşmeye dayalı hizmet marjının artırılabileceği tutarı sınırlandırmayacaktır. Tahminlerdeki olumlu değişiklikler -- beklenenden düşük nakit çıkışları, beklenenden yüksek nakit girişleri veya finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinde azalış -- işletmenin gruba ilişkin finansal tablolara yansıtacağı kârı artırır.
(b) Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, düzenlenen bir sigorta sözleşmesi grubunda negatif olamaz. Dolayısıyla, sözleşmeye dayalı hizmet marjı sıfıra indirildikten sonra, gruptan kaynaklanan beklenen zararlar hemen kar veya zarara yansıtılır. Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının, sözleşmeye dayalı hizmet marjını aşması, grubun gelecekte kârda değil, ekonomik açıdan dezavantajlı (diğer bir ifadeyle zararda) olmasının beklendiği anlamına gelir. Bu tür zararlar, dönem içerisinde yükümlülükte ve karşılık gelen giderlerde artış olarak yansıtılır.
(c) Yalnızca gelecekteki hizmetle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları, sözleşmeye dayalı hizmet marjında bir düzeltmeye yol açar. Sözleşmeye dayalı hizmet marjını gelecekteki kazanılmamış kar olarak görmeye uygun biçimde, cari veya geçmiş dönemlerle ilgili değişiklikler sözleşmeye dayalı hizmet marjını etkilemez. BC227-BC247 paragraflarında tahminlerdeki hangi değişikliklerin gelecekteki hizmetle ilgili olduğu tartışılmaktadır.
(d) Gelecekteki hizmete ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin tahminlerdeki değişiklikler, gelecekteki hizmetlerle ilgili finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesindeki değişiklikleri içerir.
(e) Sözleşmeye dayalı hizmet marjında yapılan düzeltmeler, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının en son tahminleri kullanılarak ileriye yönelik biçimde yansıtılır. (b) bendinde açıklanan ekonomik açıdan dezavantajlı sigorta sözleşmesi grupları haricinde; sözleşmeye dayalı hizmet marjı cari dönemde ve kalan teminat döneminde düzeltmeler yapıldıktan sonra yansıtıldığında meydana gelen her tür değişiklik kâr veya zarara yansıtılır. Sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzelten tahminlerde yapılan değişiklikler, yükümlülüğün toplam defter değerinde herhangi bir değişiklik
yapılmaksızın sigorta sözleşmesi yükümlülüğünün bileşenleri arasında bir devirle sonuçlanır. Bu nedenle, toplam sigorta sözleşmesi yükümlülüğü, beklenen nakit akış tahminlerindeki değişiklikler açısından, yalnızca gelecekteki hizmetle ilgili olarak sözleşmeye dayalı hizmet marjının kalan bakiyesini aşan olumsuz bir değişiklik olması durumunda, diğer bir ifadeyle sigorta sözleşmesi grubu ekonomik olarak dezavantajlı hale gelirse, yeniden ölçülür. Bu yeniden ölçüm şartı, bir sözleşme ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelmedikçe gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişikliklere dayalı edim yükümlülüklerini yeniden ölçmeyen UFRS 15'deki sözleşme yükümlülüklerinin ölçümü ile tutarlıdır.
Değerlendirilen ancak reddedilen diğer yaklaşımlar
Gelecekteki nakit akışlarında sonradan meydana gelen değişiklikler ve finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi için sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmemek
BC225 IASB ilk başta, ilk defa finansal tablolara alma sırasında finansal tablolara yansıtılan sözleşmeye dayalı hizmet marjının, sonradan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişikliklerin etkilerini yansıtacak şekilde düzeltilmemesi gerektiğini önermiştir. Bu görüşün altında yatan sebepler aşağıdakilerdir:
(a) Bir raporlama dönemi sırasında tahminlerdeki değişiklikler, gelecekteki hizmetle ilgili olsalar bile, o dönemde bir sigorta sözleşmesi grubunu ifa etmenin maliyetindeki ekonomik değişikliklerdir. Tahminlerdeki değişikliklerin hemen kâr veya zarara yansıtılması, sigorta sözleşmelerinin koşullarındaki değişiklikler hakkında önemli bilgi sağlayacaktır.
(b) Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, sözleşmeleri ifa etmek için gereken ödemeleri yapma yükümlülüğünden ayrı bir hizmet sağlama yükümlülüğünü temsil eder. Sözleşmelerin ifası için gereken ödemelerin tahminlerindeki değişiklikler, hizmet sağlama yükümlülüğünü artırmaz veya azaltmaz ve sonuç olarak bu yükümlülüğün ölçümünü değiştirmez.
(c) Sigorta sözleşmesi yükümlülüklerine dayanak teşkil eden varlıkların gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtılacak şekilde ölçülürse ve sözleşmeye dayalı hizmet marjı kâr veya zarara yansıtılmak yerine değişikliklere göre düzeltilirse, iskonto oranları ve hisse fiyatları gibi finansal piyasa değişkenlerinin tahminindeki değişikliklerde muhasebe uyumsuzlukları meydana gelecektir.
BC226 Bununla birlikte birçok paydaş, sözleşmeye dayalı hizmet marjı, ilk defa finansal tablolara alma sonrası yapılan tahminlerdeki değişiklikleri yansıtacak şekilde düzeltilmezse, sigorta sözleşmesi yükümlülüğünün ölçümünün kalan teminat süresi boyunca yansıtılacak kazanılmamış kâr hakkında önemli bilgi vermeyeceğini belirtmiştir. Bu görüşe sahip olanlar, kazançların ilk defa finansal tablolara alma sırasında finansal tablolara alınmasının yasaklamanın, ama sonradan kazançların daha sonra finansal tablolara alımını ilk defa finansal tablolara alımdan hemen sonra yapılan tahminlerdeki değişikliklere dayalı olarak yapmayı gerektirmenin tutarsızlık olacağını savunmuştur. Bu görüşlere ikna olan IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjının gelecekteki hizmetle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminindeki değişikliklere göre düzeltilmesine karar vermiştir.
Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri (UFRS 17'nin 44’üncü ve B96–B100 paragrafları)
BC227 Tahminlerde hangi değişikliklerin gelecekteki hizmetle ilgili olduğunu belirlerken UFRS 17 sigorta sözleşmelerini ikiye ayırır: doğrudan katılım özelliği bulunmayanlar ve doğrudan katılım özelliği bulunanlar. Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri BC238-BC269 paragraflarında tartışılmaktadır.
Paranın zaman değeri ve finansal riske ilişkin varsayımlardaki değişiklikler (UFRS 17'nin B97(a) paragrafı)
BC228 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri için IASB, paranın zaman değerinin ve finansal riskin etkilerindeki değişikliklerin kazanılmamış kâr miktarını etkilemediği sonucuna varmıştır. BC229 – BC231 paragraflarında belirtilen nedenlerden ötürü, poliçe hamillerine yapılan ödemeler bir katılım mekanizması aracılığıyla dayanak kalemlerin getirileriyle farklılık gösterse bile bu durum söz konusudur. Buna göre işletme, sözleşmeye dayalı hizmet marjını bu varsayımlardaki değişikliklerin etkilerini yansıtacak şekilde düzeltmemektedir.
BC229 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerinde sigorta etme sonucu, işletmenin tahsil ettiği prim tutarı (eksi herhangi bir yatırım bileşeni) ile işletmenin sigortalanan olayın gerçekleşmesi nedeniyle yaptığı ödemeler arasındaki fark olarak kabul edilir. Sigorta finansmanı sonucu, zamanın geçmesi ve finansal
riske ilişkin varsayımlardaki değişikliklerin etkisi nedeniyle sigorta sözleşmesi grubunda oluşan faizi yansıtır. Finansal performans tabloları primlerin yatırıldığı yatırımlardan kaynaklanan kazanç ve zararları da yansıtır. Bu tür kazanç ve zararlar, yürürlükteki diğer UFRS’ler uyarınca kâr veya zarara yansıtılır.
BC230 Dolayısıyla, doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerinde, işletmenin finansman faaliyetlerinden elde ettiği kâr, aşağıdakiler arasındaki farktan kaynaklanır:
(a) Yatırımlardan kazançlar (ya da zararlar) ve
(b) İşletmenin herhangi bir dolaylı katılım mekanizması aracılığıyla poliçe hamiline verdiği kazançlar (veya zararlar) dahil olmak üzere, sigorta finansmanı gelir veya giderleri ile gösterilen sigorta sözleşmesi yükümlülüğündeki değişiklik.
BC231 Finansman faaliyetlerinden kaynaklanan kârı belirlemeye yönelik bu yaklaşım, sigorta sözleşmelerine katılım mekanizmalarına bakılmaksızın, aşağıdakiler ile tutarlı olarak, yatırım portföyü ve sigorta sözleşmesi grubu için ayrı bir muhasebeleştirmeyi yansıtır:
(a) İşletme, poliçe hamiline sorumlu sıfatıyla hareket etmesi gerektiğinde bile yatırımların nakit akışlarını kontrol eder.
(b) Çoğu durumda, yatırım portföyü işletmenin yükümlülüğüyle tam olarak eşleşen varlıklara yatırılsa bile, işletmenin yatırım portföyü ile sigorta sözleşmesi yükümlülüğünü mahsup etmeye dair yasal bir hakkı olması muhtemel değildir; çünkü işletmenin, yatırım stratejisinden bağımsız olarak, poliçe hamillerine portföydeki yatırımlara göre belirlenen tutarları ödeme mükellefiyeti devam etmektedir.
Aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmeleri ve finansal riskle ilişkili olmayan varsayımlardaki değişiklikler (UFRS 17'nin Ek A bölümü ve B96–B97 paragrafları)
BC232 IASB, gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük tahminlerindeki tüm değişikliklerin, önceki teminat dönemleriyle ilgili oldukları için, mevcut veya geçmiş hizmetle ilgili olduğuna karar vermiştir.
BC233 IASB aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmelerini şöyle tanımlar: (a) dönemde gerçekleşmesi beklenen prim tahsilatları (ve ilgili nakit akışları) ile gerçekleşen nakit akışları arasındaki farklar veya (b) bir dönemde olması beklenen gerçekleşen hasar ve giderler ile gerçekleşen asıl tutarlar arasındaki farklar. IASB, kalan teminat yükümlülüğü açısından genel olarak aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmelerinin mevcut veya geçmiş hizmetle ilgili olduğunu varsaymanın makul olduğuna karar vermiştir. Buna karşılık, gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişikliklerin genel olarak gelecekteki hizmetle ilgili olduğu varsayılabilir. IASB, gelecekteki teminat için alınan primlere ilişkin aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmelerinin gelecekteki hizmetle ilgili olduğunu ve bunların genel kurala bir istisna olduğunu kaydetmiştir.
BC234 IASB, aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmelerinin gelecekteki nakit akış tahminlerinde doğrudan değişikliğe neden olduğu durumlar için genel kurala bir istisna getirilip getirilmeyeceğini değerlendirmiştir. Bu gibi bazı durumlarda, aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmesi ve gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişiklik büyük ölçüde birbirini netleştirir ve sözleşmeye dayalı hizmet marjını sadece bir etkiye göre düzeltmek, tek bir olayın uygun bir tasviri gibi görünmeyebilir. Bununla birlikte, diğer durumlarda aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmeleri ve gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişiklik birbirini netleştirmez ve cari dönemde aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmesi kâr veya zarara yansıtılırken sözleşmeye dayalı hizmet marjını gelecekteki nakit akışlarının tahminindeki değişikliğe göre düzeltmek iki etkiyi de uygun şekilde gösterir. IASB, BC233 paragrafında açıklanan genel kural için başka bir istisna oluşturulmamasının, çoğu durumda uygun bir sonuç verdiği ve aşırı karmaşık hükümlerden kaçınmayı sağladığı sonucuna varmıştır.
BC235 IASB ayrıca yatırım bileşenlerinin muhasebeleştirilmesini de değerlendirmiştir. IASB, örneğin, sözleşmeye dayalı hizmet marjını daha sonra beklenen bir geri ödemeye göre düzelten bir zararla birlikte bir yatırım bileşeninin geri ödenmesini kazanç olarak yansıtmayı faydalı bilgi olarak değerlendirmez. Yatırım bileşenlerinin geri ödemelerindeki hızlanma veya gecikme, geri ödeme tutarının zamanlamasından etkilendiği ölçüde işletme için kazanç ya da zarara yol açar. Ayrıca UFRS 17, işletmenin bir hasar gerçekleşene kadar yatırım bileşeninin miktarını belirlemesini gerektirmez (bakınız: BC34 paragrafı). Buna göre, bir hasar gerçekleştiğinde, UFRS 17 işletmenin bu hasarın ne kadarının bir yatırım bileşeni olduğunu ve o dönemde ödenmesinin beklenip beklenmediğini belirlemesini gerektirir. UFRS 17 bir yatırım bileşeninin her türlü beklenmeyen geri ödemesine göre sözleşmeye dayalı hizmet marjının düzeltilmesini gerektirir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjı ayrıca, yatırım bileşenlerinin gelecekteki geri ödemelerindeki azalışı da içeren (ama ayrı şekilde belirtilmez) nakit akışlarının gelecekteki tahminlerindeki değişikliklere göre de düzeltilecektir. Bu, sözleşmeye dayalı hizmet marjı üzerindeki net etkinin, yatırım bileşeninin geri ödemesinin zamanlamasındaki değişikliğin etkisi olduğu arzu edilen sonucu sağlar.
BC236 Sözleşmeye dayalı hizmet marjının, aktüeryal varsayımla gerçekleşen arasındaki fark düzeltmelerine göre değil de sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişikliklere göre düzeltilmesi, muhasebeleştirmenin raporlama tarihinin zamanlamasına bağlı olması sonucunu doğurur. UMS 34 Ara Dönem Finansal Raporlama'nın önceden raporlanmış tutarların yeniden hesaplanmasını gerektirdiği şeklinde yorumlanmasından kaçınmak için IASB, UFRS 17'nin işletmelere, müteakip ara dönem finansal tablolarda veya yıllık raporlama döneminde UFRS 17'yi uygularken önceki ara dönem finansal tablolarında yapılan tahminlerin muhasebeleştirilmesini değiştirmeyi özellikle yasaklamasına karar vermiştir.
İsteğe bağlı nakit akışları (UFRS 17'nin B98–B100 paragrafları)
BC237 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri, genellikle poliçe hamillerine yönelik, işletmenin tutar veya zamanlama konusunda bir miktar takdir yetkisine sahip olduğu nakit akışlarına yol açar (bakınız: BC167 – BC170 paragrafları). UFRS 17, işletmenin finansal risklerle ilişkili varsayımlardaki değişikliklerin etkisi ile (sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmeyen) takdir yetkisindeki değişikliklerin (sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzelten) etkisi arasında ayrım yapmasını gerektirir. IASB, işletmenin bu ayrımı yapmasının potansiyel olarak birçok yolu olduğunu kaydetmiştir. IASB, tutarlı bir yaklaşım sağlamak için, işletmenin sözleşme başlangıcında sözleşme kapsamındakini taahhüdünü hangi esasa göre, örneğin, sabit bir faiz oranına veya belirli bir varlık getirilerine göre değişkenlik gösteren getirilere bağlı olarak, belirlemeyi beklediğini tanımlamasını gerekli kılmaya karar vermiştir.
Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri (değişken ücret yaklaşımı) (UFRS 17'nin 45’inci ve B101-B118 paragrafları)
BC238 Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri başlangıçta aşağıdaki özelliklere sahip sigorta sözleşmeleridir:
(a) Sözleşme hükümleri poliçe hamilinin, açık bir şekilde tanımlanmış dayanak kalem havuzundaki bir paya sahip olduğunu belirtir,
(b) İşletme, poliçe hamiline, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değer getirilerinin önemli bir payına eşit bir tutar ödemeyi bekler ve
(c) İşletme, poliçe hamiline ödenecek tutarlardaki herhangi bir değişikliğin önemli bir oranının, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişime göre değişkenlik göstermesini bekler.
BC239 IASB, bu sözleşmelerin poliçe hamillerine, belirtilen dayanak kalemlere eşit değerden, bir hizmet bedelinin düşüldüğü tutarın ödenmesi yükümlülüğünü yarattığını düşünmektedir. Bu ücret, işletmenin dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki payından, dayanak kalemlere göre doğrudan değişkenlik göstermeyen beklenen nakit akışlarının düşüldüğü tutara eşittir.
BC240 UFRS 17, doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerinin sözleşmeye dayalı hizmet marjının, diğer sigorta sözleşmelerinin sözleşmeye dayalı hizmet marjını etkileyenlerden daha fazla değişiklik için güncellenmesini zorunlu kılmaktadır. Diğer sigorta sözleşmelerinde yapılan düzeltmelere ek olarak, doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerindeki sözleşmeye dayalı hizmet marjı aşağıdaki değişikliklere göre de düzeltilir:
(a) İşletmenin dayanak kalemlerdeki payı ve
(b) Dayanak kalemlerden kaynaklanmayan finansal riskler, örneğin finansal garantilerin etkisi.
BC241 IASB, bu farklılıkların, söz konusu sözleşmelerdeki ücretin farklı özelliklerinin gerçeğe uygun biçimde sunulması için gerekli olduğuna karar vermiştir. BC228-BC231 paragraflarında açıklandığı gibi IASB, birçok sigorta sözleşmesi için sözleşmelerle ilgili herhangi bir yatırım portföyündeki kazanç ve kayıpları, sigorta sözleşmeleriyle ilgili olmayan bir yatırım portföyündeki kazanç ve kayıplarla aynı şekilde tasvir etmenin uygun olduğu sonucuna varmıştır. Bununla birlikte IASB, bazı sözleşmelerde işletmenin bir dayanak kalem havuzundan edindiği getirilerin; ilişkisiz bir yatırımın getirilerinden bir pay olarak değil de, o işletmenin poliçe hamilinden sigorta sözleşmesi kapsamında sunduğu hizmetlere karşılık aldığı tazminat olarak görülmesi gerektiğini belirten karşıt bir görüşü de değerlendirmiştir. Bu karşıt görüşe göre, işletmenin getirilerden payının tahminindeki değişiklikler, işletmenin sözleşme için tazminatında bir değişiklik olarak görülecektir. İşletmenin tazminatındaki bu tür değişiklikler, işletmenin sözleşmede taahhüt ettiği hizmetleri sunduğu dönemde, sözleşmenin sağlanması maliyetlerinin tahminlerindeki değişikliklerle aynı şekilde finansal tablolara alınmalıdır.
BC242 Bu görüşü destekler biçimde IASB, işletmenin dayanak kalemler havuzundaki payından elde ettiği her fayda, işletmenin poliçe hamiline faydalar sağlamak için bu kalemleri elinde tutmasının bir sonucu olarak görülebileceğini kaydetmiştir. Ayrıca IASB, işletmenin dayanak kalemler üzerindeki kontrolünü kullanırken genellikle kısıtlandığını gözlemlemiştir, çünkü:
(a) Dayanak kalemlerin miktarı tamamen poliçe hamili tarafından ödenen primlerle belirlenir,
(b) İşletmenin genellikle poliçe hamillerinin yatırım primlerini, poliçe hamillerinin yararına olacak şekilde yönetmesi ve bunlar için sorumlu sıfatıyla hareket etmesi beklenir ve
(c) İşletmenin dayanak kalemleri yönetmesinin bazı yönleri sözleşmede belirtilebilir.
BC243 Bu özellikler nedeniyle bazıları, bazı durumlarda işletmenin dayanak sigorta kalemlerinden menfaatinin, özü itibariyle, varlıkların doğrudan elde tutulmasına eşdeğer olmadığı; işletmenin poliçe hamilinden tahsil ettiği ve dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerinden pay olarak ifade edilen değişken bir ücrete eşdeğer olduğuna inanmaktadır Bu görüş uygulanırken:
(a) İşletmenin poliçe hamiline karşı mükellefiyetinin aşağıdakilerin net tutarı olduğu düşünülür:
(i) Poliçe hamiline dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerine eşit bir tutarı ödeme mükellefiyeti ve
(ii) İşletmenin sigorta sözleşmesi kapsamında sunulan hizmetler karşılığında düştüğü değişken bir ücret.
(b) Poliçe hamiline, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerine eşit bir tutarı ödeme mükellefiyetinin tahminindeki değişiklikler, çoğu dayanak kalemin gerçeğe uygun değerindeki değişiklikte olduğu gibi, kâr veya zarar veya diğer kapsamlı gelire yansıtılır.
(c) Gelecekteki hizmet için değişken ücretin tahminindeki değişiklikler ve gelecekteki hizmetle ilgili nakit akışlarının tahminindeki değişiklikler, tutarlı şekilde muhasebeleştirilir. Buna göre, işletmenin dayanak kalemlerdeki payındaki değişiklikler sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltir, böylece değişiklikler teminat dönemi boyunca kâr veya zarara yansıtılır.
(d) İşletmenin finansal tabloları, işletmenin elinde tuttuğu varlıkların getirisinin (gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtılıyorsa) taahhüt edilen dayanak kalemlerin getirileriyle eşleşmediği ölçüde net yatırım getirisi raporlar.
BC244 IASB, işletmenin dayanak kalemler üzerinden getirisinin, ilgili olmayan bir yatırımdan kaynaklanan getirilerin bir payı olarak değil, daha ziyade, poliçe hamilinin dayanak kalemlerin getirisine doğrudan katılımda bulunduğu sınırlı bir dizi koşulda, işletmenin poliçe hamilinden sigorta sözleşmesi kapsamında sunduğu hizmetler için tahsil ettiği tazminatın bir parçası olarak görülmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu gibi durumlarda, sözleşme ücretinin, dayanak kalemlerdeki getirilerinin payına istinaden belirlenmesi, ücret olarak doğası gereği arızi olmaktadır. IASB, bu nedenle, işletmenin dayanak kalemlerdeki payından kazançların ve kayıpların, hizmet karşılığı değişken bir ücretin bir parçası olarak gösterilmesinin, sözleşmeye dayalı anlaşmanın doğasını gerçeğe uygun biçimde yansıttığına karar vermiştir.
BC245 IASB, daha sonra, işletmenin dayanak kalemdeki payının, ne zaman hizmet karşılığı değişken bir ücretin bir parçası olarak görüleceğini nasıl belirleyeceğini değerlendirmiştir. IASB, dayanak kalemlerin bir finansal varlık portföyü olması gerekmediğine karar vermiştir. İşletmenin net varlıkları veya raporlayan işletme olan grup içindeki bir bağlı ortaklık gibi kalemler içerebilirler. IASB ayrıca aşağıdaki tüm koşulların yerine getirilmesi gerektiğine karar vermiştir:
(a) Sözleşme belirlenebilir bir ücret belirtir. Bunun için, sözleşmenin poliçe hamilinin açık bir şekilde tanımlanmış dayanak kalem havuzundaki bir paya sahip olduğunu belirtmesi gerekir. Yalnızca parasal bir tutardan ziyade portföy getirilerinin veya portföy varlık değerlerinin yüzdesi olarak ifade edilebilecek belirlenebilir bir ücret olmadan, işletmenin elinde tuttuğu dayanak kalemlerdeki getirilerin payı tamamen işletmenin takdirine bağlıdır ve IASB’nin görüşüne göre, bu durum o tutarın bir ücrete eşdeğer olması ile tutarlı olmayacaktır.
(b) İşletmenin birincil mükellefiyeti, poliçe hamiline dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerine eşit bir tutar ödemektir. Bunun gerçekleşebilmesi için:
(i) İşletmenin poliçe hamiline dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değer getirilerinin önemli bir payına eşit bir tutar ödemeyi beklemesi gerekir. Poliçe hamili, dayanak kalemlerdeki gerçeğe uygun değer getirilerinin önemli bir kısmını almayı beklemiyorsa, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerine eşdeğer bir tutarda ödeme mükellefiyetini göstermek güvenilir bir sunum olmayacaktır.
(ii) İşletmenin poliçe hamiline ödenecek tutarlardaki herhangi bir değişikliğin önemli bir oranının, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişime göre değişkenlik göstermesini beklemesi gerekir. İşletme, ödenecek tutardaki değişikliklerin dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişime göre değişkenlik göstermesini beklemiyorsa, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerine eşdeğer bir tutarda ödeme mükellefiyetini göstermek güvenilir bir sunum olmayacaktır.
BC246 IASB bu koşulları, BC238 paragrafında açıklandığı gibi doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerini tanımlamak için kullanmıştır. IASB ayrıca, işletmenin dayanak kalemleri elinde tutmasına gerek olmadığına karar vermiştir, çünkü sigorta sözleşmelerinin ölçümü işletmenin elinde tuttuğu varlıklara bağlı olmamalıdır. IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjında yapılan düzeltmeleri, işletmenin dayanak kalemlerden aldığı payın hizmet karşılığı alınan değişken ücretin bir parçası olduğu görüşünü yansıtacak şekilde BC239-BC240 paragraflarında açıklandığı şekilde genişletmiştir. Bu gibi durumlarda ücretteki değişkenlik, finansal riske ilişkin varsayımlardaki değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, IASB dayanak kalemlerin getirilerine dayalı olarak değişkenlik göstermeyen sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının finansal riskine ilişkin varsayımlardaki değişikliklerin etkisini, ücretin bir parçası olarak görmenin de uygun olacağına karar vermiştir.
BC247 Dolayısıyla, BC246 paragrafında açıklanan sözleşmeye dayalı hizmet marjında yapılacak ilave düzeltmeler, finansal riske ilişkin varsayımlardaki değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, sözleşmeye dayalı hizmet marjı yalnızca eksiye düşmeyeceği kadar düzeltilebilir. Bunun ötesinde, varsayımlarda meydana gelen değişiklikler, bir kazanç veya zararın finansal performans tablosunda/tablolarında yansıtılmasına neden olur. IASB, bu kazanç ve kayıpların, sigorta hizmeti sonucu ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme gruplarında zarar olarak mı yoksa sigorta finansmanı gelir veya giderleri olarak mı dahil edilmesi gerektiğini değerlendirmiştir. IASB ilk önermenin, bu değişikliklerin hizmet karşılığı değişken bir ücretin parçası olarak muhasebeleştirmeyle tutarlı bilgiler sağladığı sonucuna varmıştır.
BC248 İşletmenin elinde tuttuğu reasürans sözleşmelerinde, işletme ve reasürör dayanak kalemlerin getirisini paylaşmaz; dolayısıyla düzenlenen dayanak sigorta sözleşmeleri doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri olsa bile BC238 paragrafındaki kriterler karşılanmamış olur. IASB değişken ücret yaklaşımının, düzenlenen dayanak sözleşmeler doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri ise, elde tutulan reasürans sözleşmelerini içerecek şekilde kapsamını değiştirip değiştirmeyeceğini değerlendirmiştir. Ancak böyle bir yaklaşım IASB’nin elde tutulan reasürans sözleşmelerinin düzenlenen dayanak sözleşmelerden ayrı muhasebeleştirilmesini gerektiren görüşüyle tutarsız olacaktır.
BC249 Bazı reasürans sözleşmeleri BC238 paragrafında yer alan kriterleri karşılasa da IASB, düzenlenen reasürans sözleşmelerinin değişken ücret yaklaşımı için uygun olmadığına karar vermiştir. Bunun nedeni, işletmenin bir dayanak kalemler havuzundan getirisinin, işletmenin poliçe hamilinden sigorta sözleşmesi kapsamında sunduğu hizmetlere karşılık aldığı tazminatın bir bölümü olarak görülmesine ilişkin görüşün (bakınız: BC241 paragrafı) düzenlenen reasürans sözleşmeleri için geçerli olmamasıdır.
Riskin azaltılmasının etkisi (UFRS 17'nin B115–B118 paragrafları)
BC250 Poliçe hamillerine ödenecek tutarlar, özellikle de bu tutarlar işletmenin yatırımlardan aldığı tutarlardan bağımsızsa, örneğin sigorta sözleşmesi garantiler içeriyorsa, işletme açısından risk yaratır. İşletme ayrıca dayanak kalemlerdeki gerçeğe uygun değer getirilerinden payındaki olası değişikliklerden de etkilenmektedir. İşletme bu gibi riskleri azaltmak için türev ürünler satın alabilir. UFRS 9 uygulanırken, bu türev ürünler gerçeğe uygun değerden ölçülür.
BC251 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sözleşmelerde, sözleşmeye dayalı hizmet marjı, türev ürünlerin azaltmayı amaçladığı sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklere göre düzeltilmez. Dolayısıyla hem sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının defter değerindeki değişiklik, hem de türev ürünün değeri finansal performans tablosunda/tablolarında yansıtılacaktır. İşletme tüm sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarara yansıtmayı seçerse, türev ürünün değerindeki değişikliğin yansıtılması ile sigorta sözleşmesinin defter değerindeki değişikliğin yansıtılması arasında herhangi bir muhasebe uyumsuzluğu olmayacaktır.
BC252 Ancak, doğrudan katılım özelliği bulunan sözleşmelerde, sözleşmeye dayalı hizmet marjı, türev ürünlerin azaltmayı amaçladığı değişiklikleri de içeren sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklere göre düzeltilir. Sonuç olarak türev ürünün değerindeki değişiklik kâr veya zarara yansıtılacak, ama, sigorta sözleşmesi grubu ekonomik açıdan dezavantajlı olmadığı müddetçe, defter değerinde yansıtılacak eşdeğer bir değişiklik olmayacaktır, bu da bir muhasebe uyumsuzluğu yaratır.
BC253 İşletme, dayanak kalemlerdeki gerçeğe uygun değerdeki getirisindeki payından kaynaklanan riski azaltmak için türev ürünler kullanıyorsa, benzer bir muhasebe uyumsuzluğu ortaya çıkar.
BC254 IASB, değişken ücret yaklaşımının yarattığı bu tür muhasebe uyumsuzluklarından kaçınmak için, işletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjını, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklere göre ve türev ürünlerin azaltması hedeflenen dayanak kalemlerin getirisinin defter değerinde işletmenin payına göre düzeltmemesine izin verilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
BC255 Böyle bir seçenek, sigorta sözleşmelerinin ölçümünün karşılaştırılabilirliğini azaltır, çünkü sözleşmeye dayalı hizmet marjı, işletmenin bu yaklaşımı uygulamayı seçip seçmediğine ve ne ölçüde uyguladığına bağlı olarak farklı bir tutara göre düzeltilecektir. IASB, karşılaştırılabilir olma özelliğindeki azalmayı sınırlamak için, işletmenin bu seçimi ancak sözleşmenin ifasına ilişkin aşağıdaki nakit akışlarından doğan finansal piyasa
risklerini azaltmak amaçlı türev ürün kullanımına dair, daha önceden belgelenmiş bir risk yönetimi hedefi varsa yapabileceğine karar vermiştir:
(a) İşletme, sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan finansal riski azaltmak için bir türev ürün kullanır.
(b) Sigorta sözleşmeleri ile türev ürün arasında ekonomik bir netleştirme olur. Diğer bir ifadeyle, sigorta sözleşmelerinin ve türev ürünün değerleri, azaltılan riskteki değişikliklere benzer şekilde tepki vermeleri nedeniyle, genellikle zıt yönde hareket eder. İşletme, ekonomik netleştirmeyi değerlendirirken muhasebe ölçüm farklılıklarını dikkate almaz.
(c) Kredi riski, ekonomik netleştirme üzerinde belirleyici olmaz.
BC256 IASB bu türev ürünlerden doğan muhasebe uyumsuzluklarını azaltmak için alternatif bir yaklaşım düşünmüştür. Bu yaklaşım, işletmenin, sözleşmenin ifasına ilişkin belirtilen nakit akışlarının kritik şartlarına veya işletmenin dayanak kalemlerdeki gerçeğe uygun değer getirisindeki payına uyan, varsayımsal bir türev ürünün gerçeğe uygun değerindeki değişikliği kar veya zarara yansıtmasına izin verirdi. Gerçeğe uygun değer ölçümü kâr veya zararda hem "finansal riskten korunan" sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları hem de "finansal riskten koruma amaçlı" türev ürünler için kullanılabileceğinden; bu yaklaşım UFRS 17'de sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları için kullanılan ölçüme kıyasla muhasebe uyumsuzluklarında daha fazla bir azalışla sonuçlanabilirdi. Ancak IASB, böyle bir yaklaşımın çok fazla ek karmaşıklık içereceği sonucuna varmıştır.
Karmaşıklık
BC257 Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerinin, doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerinden farklı şekilde muhasebeleştirilmesi, finansal tablo kullanıcıları ve hazırlayıcıları açısından karmaşıklık yaratmaktadır. Hazırlayıcılar, sigorta sözleşmelerinin ait olduğu kategoriyi belirlemelidir ve kullanıcıların farklı muhasebe hükümlerinin sonuçlarını anlamaları gerekir. IASB, iki sözleşme türü için de sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümünün aynı olduğunu; farklı yönlerin yalnızca sözleşmeye dayalı hizmet marjının muhasebeleştirilmesiyle sınırlı olduğunu kaydetmiştir. IASB, bu farklılıkların, söz konusu sözleşmelerdeki ücretin farklı özelliklerinin gerçeğe uygun biçimde sunulması için gerekli olduğuna ikna olmuştur.
Değerlendirilen ancak reddedilen diğer yaklaşımlar
Tüm sözleşmelerde dayanak kalemlerin defter değerindeki değişikliklere göre sözleşmeye dayalı hizmet marjının düzeltilmesi
BC258 Bazı paydaşlar, sigorta sözleşmelerinin poliçe hamillerine ödenecek tutarların dayanak kalemlerin getirilerine göre değişkenlik göstermesini gerektirdiği durumlarda, sözleşmeye dayalı hizmet marjının dayanak kalemlerin defter değerindeki değişikliklere göre düzeltilmesini savunmuştur. Ancak IASB, yalnızca önemli oranda yatırımla ilişkili hizmet sözleşmeleri olan sigorta sözleşmeleri için faydalı olduğuna karar verdikten sonra değişken ücret kavramının geniş bir şekilde uygulanmasını reddetmiştir.
"Yansıtma" yaklaşımı
BC259 2013 Xxxxx Xxxxxx metninde IASB, işletmenin dayanak kalemleri elinde tutmasını gerektiren ve bu dayanak kalemlerin getirilerine bir bağlantı belirten sözleşmelerin ölçümü ve sunumu için bir "yansıtma yaklaşımı" önermiştir. Yansıtma yaklaşımına göre, işletmenin, poliçe hamillerine varlıklar veya elinde tuttuğu diğer dayanak kalemlerle ödeyeceği sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını netleştirmeyi beklediği ölçüde, işletmenin bu sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını dayanak kalemleri ölçtüğü gibi ölçecektir. Benzer şekilde işletme yansıtma yaklaşımına tabi olan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişiklikleri (dayanak kalemlerin getirilerine göre doğrudan değişkenlik göstermesi beklenenler), dayanak kalemlerin değerindeki değişikliklerin yansıtılmasıyla aynı esasa göre kâr veya zarar veya diğer kapsamlı gelire yansıtacaktır. Diğer tüm nakit akışları genel hükümler kullanılarak ölçülecektir.
BC260 Yansıtma, sözleşme şartlarının işletmenin ekonomik uyumsuzluğa katlanmayacağı anlamına geldiğinde, bir sigorta sözleşmesinden doğan nakit akışları ile dayanak kalemler arasındaki ekonomik uyumsuzlukları değil, muhasebe uyumsuzluklarını elimine edebilecektir. Ancak, bir sigorta sözleşmesindeki tüm nakit akışları, dayanak kalemlerin getirileriyle doğrudan değişkenlik göstermez.
BC261 Çoğu paydaş IASB’nin bazı katılım sözleşmelerindeki muhasebe uyumsuzluklarını elimine etme niyetini desteklemiştir. Ancak, birçoğu IASB’nin yaklaşımını aşırı derecede karmaşık olduğu için eleştirmiş, tekliflerin uygulanabilir hale getirilip getirilemeyeceğini sorgulamıştır. Özellikle birçok paydaş, işletmelerin sigorta sözleşmesinin farklı bileşenlerini ayırmasının ve bunları ayrı ayrı ölçmesinin zor olacağını ifade
etmiştir. Bazıları birbiriyle ilişkili nakit akışlarının ayrıştırılmasının keyfi olacağını; bu ayrı ölçümün keyfi kararlara bağlı olarak sigorta sözleşmesinin değerlemelerinde farklılıklara yol açacağını öne sürmüştür.
BC262 Bazı katılım sözleşmelerinin ölçüm sonuçları diğer sigorta sözleşmelerinin ölçüm sonuçlarından, yalnızca sözleşmelerin özelliklerindeki küçük farklılıklar sebebiyle önemli ölçüde farklı olabileceğinden, pek çok paydaş yansıtma önerileri konusunda bu yönden de endişelerini dile getirmiştir. Buna ek olarak, bazı hazırlayıcılar ve düzenleyiciler, dayanak kalemler maliyet bedelinden ölçüldüğünde sigorta sözleşmesinin defter değerinin cari bir değer olmayacağından endişe duymaktadır. Sonuç olarak yansıtma, finansal raporlama amacıyla ölçülen yükümlülük ile düzenleyici amaçlar için yansıtılan yükümlülük arasındaki farklılıkları artıracaktır.
BC263 Bu geribildirim ışığında IASB yansıtma yaklaşımını reddetmiş, onun yerine değişken ücret yaklaşımını geliştirmiştir.
Sigorta kooperatifi olan sigortacılar
BC264 Bazı paydaşlar, özellikle sigorta kooperatifi olan sigortacılar için yansıtma yaklaşımını desteklemiştir. Bu sigortacılar için yansıtmanın gerekli olduğunu, çünkü gerçeğe uygun değerinden ölçülemeyen varlıklar ile cari değerinden ölçülen sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları arasındaki muhasebe uyumsuzluklarının, özellikle raporladıkları finansal durum ve finansal performansları üzerinde anlamlı bir etkisi olabilmektedir.
BC265 Bir sigortacının bir sigorta kooperatifi olarak belirleyici özelliği, işletmenin kalıntı payının en çok hissedardan değil bir poliçe hamilinden kaynaklanmasıdır. UFRS 17 uygulanırken, poliçe hamillerine yapılan ödemeler, bu ödemelerin bugünkü ya da gelecekteki poliçe hamillerine yapılmasının beklenmesinden bağımsız olarak, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının bir parçasını oluşturmaktadır. Bu nedenle sigorta kooperatifi olan bir sigortacının sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları, genellikle poliçe hamillerinin varlıkların yükümlülüklerden fazlasının tamamı üzerindeki haklarını içerir. Diğer bir ifadeyle sigorta kooperatifi olan bir sigortacı için prensip olarak, normalde, herhangi bir hesap döneminde rapor edilmiş özkaynak kalmamalı ve hiç net kapsamlı gelir rapor edilmemelidir.
BC266 Bununla birlikte, sigorta sözleşmelerinin ölçümü ile sigorta kooperatifi olan bir sigortacının diğer net varlıklarının ölçümü arasında muhasebe uyumsuzlukları olabilir. Sigorta sözleşmeleri cari değerinden ölçülür; sigorta kooperatifi olan bir sigortacı açısından bu ölçüm, işletmenin diğer varlık ve yükümlülüklerinin gerçeğe uygun değeri hakkında bilgileri de içerir. Bu diğer varlık ve yükümlülüklerinin birçoğunun UFRS’leri uygulandığında gerçeğe uygun değeri ile ölçülmesi gerekmez; örneğin, finansal varlıkların itfa edilmiş maliyeti, ertelenmiş vergi bakiyeleri, bağlı ortaklıklarda şerefiye ve emeklilik planı fazlaları ve açıkları. Dahası, gerçeğe uygun değerinden ölçülmeyen varlıkların defter değerlerinin, değer düşüklüğünü yansıtma gerekliliği sebebiyle gerçeğe uygun değerden yüksek değil daha düşük bir değerden ölçülme ihtimali daha fazladır.
BC267 Dolayısıyla UFRS 17 uygulandığında yükümlülükler ölçülürken, sigorta kooperatifi olan sigortacılar her ne kadar düzenlemeler bağlamında borçlarını ödeyebilir olsalar ve ekonomik olarak hiç özkaynakları olmasa da (negatif özkaynaktan ziyade) finansal tablolarında yansıttıkları varlıklardan daha fazla yükümlülük raporlayabilirler. Sigorta kooperatifi olan sigortacıların negatif özkaynak raporlamasını önlemek için, bazı paydaşlar bu işletmelerde yansıtma yaklaşımının uygulanmasının, muhasebe uyumsuzluklarının etkisini azaltacağını veya ortadan kaldıracağını öne sürmüştür.
BC268 Ancak IASB, sigorta kooperatifi olan sigortacılar için yansıtma yaklaşımının tutulmasının sonuçlarından birinin, birbirinin aynısı sigorta sözleşmelerinin yalnızca biri sigorta kooperatifi olan sigortacı tarafından düzenlendiği için farklı bir esasa göre ölçülmesi olacağını kaydetmiştir. Ekonomik olarak benzer ürünler, ürünü elinde tutan veya düzenleyen işletmenin yasal biçimine bakılmaksızın benzer bir şekilde muhasebeleştirilirse, işletmeler arasındaki karşılaştırılabilirlik artar. Buna ek olarak IASB, yansıtma yaklaşımının uygulanmasının, sigorta kooperatifi olan bir sigortacının sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının bir kısmının cari değerden ölçülmeyeceği anlamına geldiğini ve bunun da bazı düzenleyiciler için yansıtma yaklaşımı ile ilgili önemli bir endişe kaynağı olduğunu belirtmiştir (bakınız: BC262 paragrafı). Bu nedenle IASB, sigorta kooperatifi olan sigortacılar için yansıtma yaklaşımını sürdürmemeye karar vermiştir.
BC269 IASB sigorta kooperatifi olan bir sigortacının, finansal durumu ve finansal performansı hakkında faydalı bilgi sağlamak için aşağıdakiler arasında bir ayrım yapabileceğini belirtmiştir:
(a) Finansal durum tablosunda, poliçe hamilleriyle poliçe hamili sıfatıyla ilişkilendirilebilen yükümlülük ile işletmede en fazla kalıntı pay sahibi olan poliçe hamilleriyle ilişkilendirilebilen yükümlülük arasında ve
(b) Finansal performans tablosunda/tablolarında, işletmede en fazla kalıntı pay sahibi olan poliçe hamilleriyle ilişkilendirilebilen tutarların belirlenmesinden önce, poliçe hamilleriyle poliçe hamili sıfatıyla ilişkilendirilebilen gelir veya giderler.
Sözleşmeye dayalı hizmet marjında sigorta finansmanı gelir veya giderleri (UFRS 17'nin 44(b) ve 45(b) paragrafları)
BC270 UFRS 17 sözleşmeye dayalı hizmet marjının finansman etkisine göre düzeltilmesini gerektirir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, sigorta sözleşmelerinin genel ölçümünün bir parçasıdır ve buna bir finansman etkisi dahil edilmesi, diğer kısmın ölçümü ile tutarlıdır (sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları); bu da paranın zaman değeri ve finansal risklerin etkisine göre düzeltilir. Bazıları sözleşmeye dayalı hizmet marjının kolaylık olsun diye bir finansman etkisine göre düzeltilmemesi gerektiğini, sözleşmeye dayalı hizmet marjını, bir mükellefiyetin bileşenini temsil eden bir unsur olarak değil daha ziyade ertelenmiş bir kredi olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Ancak sözleşmeye dayalı hizmet marjının finansman etkisine göre düzeltilmesi UFRS 15 ile tutarlıdır.
BC271 Finansman etkisinin sözleşmeye dayalı hizmet marjına dahil edilme şekli, doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmelerİ ve doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri arasında farklılık gösterir.
BC272 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri için UFRS 17, işletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjının faizini hesaplamasını gerektirir. IASB’ye göre, ilk defa finansal tablolara alma sırasında sözleşmeye dayalı hizmet marjı; poliçe hamili tarafından ödenen veya ödenecek bedel olan işlem bedelinin bir kısmının dağıtımı olarak görülebilir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjına ilişkin faizin hesaplanması; sözleşmenin önemli bir finansman bileşenine sahip olması durumunda, işletmenin taahhüt edilen bedeli paranın zaman değerini yansıtacak şekilde düzeltmesini gerektiren UFRS 15 ile tutarlıdır. Bu düzeltmenin bir sonucu olarak, işlem fiyatı, müşterinin söz konusu mal veya hizmet için mal veya hizmeti aldığında nakit olarak ödeyeceği tutarı yansıtacaktır. Sonuç olarak işletme, hasılatı mal veya hizmetin nakit satış fiyatına karşılık gelen bir tutarda yansıtır; finansmanın etkileri hasılattan ayrı olarak sunulur (faiz gideri veya faiz geliri olarak).
BC273 Sözleşmeye dayalı hizmet marjı sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında ölçüldüğü için, IASB, doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerinin sözleşmeye dayalı hizmet marjına faiz eklemek için kullanılan faiz oranının, ilk defa finansal tablolara alma sırasında sabitlenmesine ve sonrasında düzeltilmemesine karar vermiştir. IASB ayrıca, kolaylık olması açısından, oranın varlık getirilerine göre değişkenlik göstermeyen nominal nakit akışları için geçerli bir oran olması gerektiğine karar vermiştir. Oranın sabitlenmesi, ilk defa finansal tablolara alma sırasında sözleşmeye dayalı hizmet marjının belirlenmesi ve finansal riske ilişkin varsayımlardaki değişikliklerde herhangi bir düzeltme yapılmaması ile tutarlıdır.
BC274 Bazı paydaşlar, cari oran sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümüyle tutarlı olacağından, eklenecek faizin cari orandan eklenmesini savunmuştur. Ayrıca sabit bir oran kullanılması, sigorta finansmanı gelirini veya giderlerini sistematik bir esas kullanarak kâr veya zarara dahil etme seçeneğini kullanmayan işletmeler için başka durumlarda gerekli olmayacak tarihi oranlar hakkında bilgi gerektirir (bakınız: BC42 – BC44 paragrafları). Ancak IASB, bir hesap dönemi için sözleşmeye dayalı hizmet marjına cari orandan faiz eklenmesinin, nakit akışlarının cari orandan ölçülmesinden farklı olduğunu kaydetmiştir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjı gelecekteki nakit akışlarını temsil etmez; sözleşmedeki ilk defa finansal tablolara alma sırasında ölçülen ve sadece belirlenmiş tutarlara göre düzeltilen kazanılmamış kârı temsil eder. Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmelerinde, sözleşmeye dayalı hizmet marjı BC228-BC231 paragraflarında belirtilen nedenlerle faiz oranlarındaki değişikliklere göre düzeltilmez (yeniden ölçülmez). Dönem başında sözleşmeye dayalı hizmet marjını yeniden ölçmeden cari bir orandan faiz eklemek, sözleşmeye dayalı hizmet marjının kendi içinde tutarsız bir ölçümüne yol açacaktır.
BC275 Doğrudan katılım özelliği bulunmayan sigorta sözleşmeleri için UFRS 17, sözleşmeye dayalı hizmet marjının, gelecekteki hizmetlerle ilgili gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişikliklere göre düzeltilmesini gerektirir. Sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını ölçerken, tahminlerdeki bu değişiklikler, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının diğer tüm yönleriyle tutarlı bir şekilde ve geçerli bir iskonto oranı kullanılarak ölçülür. Ancak sözleşmeye dayalı hizmet marjı ilk defa finansal tablolara alma sırasında geçerli olan iskonto oranı kullanılarak belirlenir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjının kendi içinde tutarlı olmasını sağlamak amacıyla IASB, gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişikliklere göre yapılan düzeltmelerin de ilk defa finansal tablolara alma sırasında geçerli olan orandan ölçülmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu durum sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişiklik ve sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki düzeltme arasında bir farka yol açar -- cari orandan ölçülen gelecekteki nakit akışlarındaki değişiklik ve ilk defa finansal tablolara alma sırasında uygulanan orandan ölçülen gelecekteki nakit akışlarındaki değişiklik arasındaki fark. Bu fark, işletmenin sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu için seçtiği muhasebe politikasına bağlı olarak, kâr veya zarara veya diğer kapsamlı gelire dahil edilen bir kazanç veya zarara yol açar.
BC276 Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri için, UFRS 17, işletmenin dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişiklikteki payı için sözleşmeye dayalı hizmet marjını yeniden ölçmesini gerektirir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjının yeniden ölçümü cari oranları ve alınan bedelin değerindeki değişiklikleri yansıtır. Sözleşmeye dayalı hizmet marjının bu şekilde yeniden ölçülmesi, işletmenin sözleşmeden değişken
bir ücret - dayanak kalemlerin değerini poliçe hamiline iade etme mükellefiyetinden düştüğü tutar -- kazandığı görüşüyle tutarlıdır (bakınız: BC238-BC247 paragrafları). Bunun bir sonucu olarak, sigorta hasılatı, işletmenin dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişiklikten payındaki değişiklikleri içermektedir. UFRS 17'nin B121-B124 paragraflarında belirtildiği üzere, sigorta hasılatı, dönem içinde verilen hizmetler için döneme dağıtılan sözleşmeye dayalı hizmet marjı tutarını içerir. Sözleşmeye dayalı hizmet marjı tutarının dağıtımı, yeniden ölçülen sözleşmeye dayalı hizmet marjına dayalıdır. Dolayısıyla, döneme ilişkin sigorta hasılatı da bu yeniden ölçülen tutara bağlıdır. IASB, bunun, bu sözleşmelerdeki ücretlerin değişken niteliğini uygun şekilde yansıttığına karar vermiştir.
Yabancı para birimi (UFRS 17'nin 30’uncu paragrafı)
BC277 UMS 21 Kur Değişiminin Etkileri uygulanırken, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları net bir şekilde parasal kalemlerdir. Ancak, sözleşmeye dayalı hizmet marjı bileşeni, mal ve hizmetler için ön ödemelere benzer olduğundan, parasal olmayan kalem olarak sınıflandırılabilir. IASB, bir sigorta sözleşmesinin ölçümünün tüm bileşenlerini, tek bir para birimi cinsinden parasal veya parasal olmayan biçiminde muhasebeleştirmenin daha kolay olacağına karar vermiştir. UFRS 17'de ölçüm büyük ölçüde gelecekteki nakit akış tahminlerine dayalı olduğundan, IASB bir sigorta sözleşmesini bütünü itibariyle parasal bir kalem olarak değerlendirmenin daha uygun olacağı sonucuna varmıştır.
BC278 Buna göre, UFRS 17, UMS 21'in uygulanmasındaki yabancı para çevrimi için bir sigorta sözleşmesinin parasal bir kalem olarak muhasebeleştirilmesini öngörmektedir. Bu hem sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları hem de sözleşmeye dayalı hizmet marjı için geçerlidir. IASB’nin sigorta sözleşmesinin parasal bir kalem olduğuna ilişkin vardığı sonuç; işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubunu kalan teminat yükümlülüğünün ölçümü için basitleştirilmiş yaklaşımı kullanarak ölçmesi durumunda değişmemektedir.
Kâr veya zarar yansıtma (UFRS 17'nin 44(e), 45(e) ve B119 paragrafları)
BC279 BC21 paragrafında tartışıldığı üzere IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjının teminat için kazanılmamış kârı ve teminat süresi boyunca sağlanan diğer hizmetleri gösterdiği görüşündedir. Sigorta teminatı, sigorta sözleşmelerinin sağladığı belirleyici hizmettir. IASB, işletmenin bu hizmeti sadece bir hasara katlandığında değil, tüm teminat süresi boyunca verdiğini kaydetmiştir. Sonuç olarak, UFRS 17, sözleşmeye dayalı hizmet marjının, teminat süresi boyunca, sözleşmenin gerektirdiğine uygun teminat sunumunu yansıtan bir biçimde muhasebeleştirilmesini gerektirir. Bunu başarmak için, (herhangi bir dağıtımdan önce) raporlama dönemi sonunda kalan bir sigorta sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjı, cari dönemde sağlanan teminat ve gelecekteki beklenen kalan teminat üzerinden, teminat birimleri esasına göre dağıtılır; gruptaki sözleşmelerin sağladığı faydaların beklenen süresini ve miktarını yansıtır. IASB aşağıdakileri değerlendirmiştir:
(a) Sözleşmeye dayalı hizmet marjının beklenen nakit akışlarının biçimine göre mi yoksa riskin ortadan kalkmasının yol açtığı finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesindeki değişime göre mi dağıtılacağı. Ancak IASB, beklenen nakit akışlarının biçiminin ve riskin ortadan kalkmasının yol açtığı finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin, işletmenin edim yükümlülüğünün yerine getirilmesinde belirleyici olmayacağına karar vermiştir. Bunlar halihazırda sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarına dahildir ve sözleşmeye dayalı hizmet marjının dağıtımında dikkate alınması gerekmemektedir. Bu nedenle IASB, teminat birimlerinin sigorta teminatı sunumunu daha iyi yansıttığı sonucuna varmıştır.
(b) Gelecekteki hizmetle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişimler sebebiyle, sözleşmeye dayalı hizmet marjının herhangi bir düzeltme yapılmadan önce mi dağıtılması gerektiği. Ancak IASB, en güncel varsayımlara göre düzeltilmiş sözleşmeye dayalı hizmet marjı tutarının dağıtımının, dönemde sağlanan hizmetten kazanılan kâr ve gelecekteki hizmetten kaynaklanan gelecekte kazanılacak kâr hakkında en faydalı bilgileri sunduğuna karar vermiştir.
BC280 IASB, sözleşmeye dayalı hizmet marjının teminat birimlerine göre dağıtılmasının, dayanak kalemlerin getirilerine göre belirlenen ücretlerin olduğu sigorta sözleşmelerinde kârın çok erken finansal tablolara alınmasıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını değerlendirmiştir. Bu tür sözleşmeler için UFRS 17, sözleşmeye dayalı hizmet marjının, zaman içinde yatırım getirileri ve ek poliçe hamili katkı paylarından kaynaklanan dayanak kalemlerin artması nedeniyle ücret beklenen artış da dahil olmak üzere, sözleşmelerin süresi boyunca beklenen toplam ücrete göre belirlenmesini gerektirir. IASB, teminat birimlerine dayalı dağıtımın kârın erken yansıtılmasına yol açtığı görüşünü reddetmiştir. IASB, bu tür sözleşmelerin yatırım bileşeninin, yalnızca bu yatırım bileşeninden ve sigortadan ve diğer hizmetlerden kaynaklanan nakit akışlarının birbiriyle yüksek derecede ilişkili olduğu ve ayrı bileşenler olarak muhasebeleştirilemeyeceği durumlarda sigorta bileşeninin bir parçası olarak muhasebeleştirildiğini kaydetmiştir. Böyle durumlarda işletme, sözleşmelerin beklenen süresine bağlı olarak beklenen ücret karşılığında birden fazla hizmet sunar ve IASB işletmenin bu ücreti,
dayanak kalemlerin getirileri gerçekleştiğinde değil, sigorta hizmetleri sunuldukça, teminat dönemi boyunca finansal tablolara almasına karar vermiştir.
BC281 IASB, UFRS 15'in hasılatın finansal tablolara alınmasını kısıtladığı gibi, bir hesap döneminde finansal tablolara alınan sözleşmeye dayalı hizmet marjının tutarını kısıtlama önerisini de dikkate almıştır. Yaklaşım, işletmenin kâr veya zarara yansıttığı sözleşmeye dayalı hizmet marjının kümülatif tutarını, işletmenin makul güvenceyle hak kazandığı tutar ile sınırlamayı içermektedir. Ancak IASB’ye göre, sözleşmeye dayalı hizmet marjı tutarını "makul güvence" esasına göre sınırlamak, UFRS 17'nin diğer yönleriyle tutarsız olacaktır. UFRS 17 tüm olası senaryoları olasılık-ağırlıklı bir ortalamasına dayanan cari bir ölçüm gerektirir ve sözleşmeye dayalı hizmet marjı bu ölçüm modeliyle tutarlı şekilde, hizmetlere ilişkin kazanılmamış kârın cari bir görünümünü sunmaktadır.
BC282 UFRS 17, raporlama dönemi sonunda kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjının, dönem içinde sağlanan teminat birimlerine ve beklenen kalan teminat birimlerine eşit olarak dağıtılmasını gerektirir. UFRS 17, işletmenin, eşit dağıtımı belirlerken paranın zaman değerini dikkate alıp almayacağını belirtmez ve sonuç olarak, bu eşit dağıtımın teminat birimlerinin beklenen zamanlamasını yansıtıp yansıtmadığını belirtmez. IASB bunun işletmenin karar vereceği bir konu olduğu sonucuna varmıştır.
BC283 UFRS 15'teki hükümlere uygun olarak, bir yükümlülüğün netleştirilmesi işletme tarafından sağlanan bir hizmet olarak görülmemektedir. Dolayısıyla, sözleşmeye dayalı hizmet marjının finansal tablolara alınma dönemi, yükümlülüğün netleştirilmesi beklenen dönemden ziyade, işletmenin sigorta sözleşmesinde taahhüt edilen teminatı sağladığı teminat dönemidir. İşletmenin riske katlandığı için finansal tablolara aldığı marj, işletme hem teminat döneminde hem de netleştirme döneminde riskten kurtuldukça kar veya zarara yansıtılır.
Ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler (UFRS 17'nin 00-00’xxx paragrafları)
BC284 Sözleşmeye dayalı hizmet marjı, bir sigorta sözleşmesi grubundan doğan kazanılmamış kârı temsil eder. UFRS 17 sözleşmeye dayalı hizmet marjının negatif olmasını yasaklar (elde tutulan reasürans sözleşmeleri ile ilişkili durumlar hariç), çünkü IASB sigorta sözleşmesi gruplarından beklenen zararların hemen kâr veya zarara yansıtılması gerektiğine karar vermiştir. Böyle yapmak sigorta sözleşmelerinin zarardaki grupları hakkında zamanında bilgi sağlar ve UFRS 15 ve UMS 37 uyarınca ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmelerin zararlarının finansal tablolara alınmasıyla tutarlıdır.
BC285 İşletme, ekonomik açıdan dezavantajlı bir sözleşme grubunun zararını yansıttıktan sonra, gelecekteki hizmetlerle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerinde olumlu değişiklikler meydana gelebilir. IASB, söz konusu değişikliklerin daha önce yansıtılan zararları tersine çevirdiği ölçüde kâr veya zarara yansıtılması gerekip gerekmediğini veya değişikliklerin sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmesi veya yeniden yapılandırması gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir. 2013'te çıkarılan Nihai Taslak'ta IASB, olumlu değişikliklerin önceki zararları ne ölçüde tersine çevirdiğini değerlendirmenin karmaşıklığından dolayı, değişikliklerin kâr veya zarara yansıtılması yerine, sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmelerini önermiştir. Bununla birlikte, bazı paydaşlar, genel olarak zararda kabul edilen sözleşmelerden kaynaklanan gelecekteki kâr için bir sözleşmeye dayalı hizmet marjının yeniden yapılandırılmasının mantıksız olacağını belirtmiştir.
BC286 IASB, 2013 Xxxxx Xxxxxx'xx yer alan teklifler uyarınca, sigorta hasılatının belirlenmesinin, işletmelerin ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme grupları için zararları dışarıda tutmasını gerektirdiğini belirtmiştir (bakınız: BC35 paragrafı). Ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme gruplarındaki zararlarla ilişkili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarında sonradan meydana gelen değişikliklerin de sigorta hasılatından dışarıda bırakılması gerekmektedir; aksi halde sigorta hasılatı olduğundan ya fazla ya da az beyan edilecektir. Dolayısıyla, IASB, kalan teminat yükümlülüğünün zarar bileşeninin bir miktar izlenmesi gerektiğine karar vermiştir. Ayrıca IASB; olumlu değişikliklerin etkisi, daha önce kâr veya zarara yansıtılmış zararları tersine çevirdiği ölçüde kâr veya zarara yansıtılırsa, finansal tabloların kullanıcılarına performansın daha gerçeğe uygun bir şekilde sunulmasının yararlarının, bu izleme gerekliliğinin ortaya çıkardığı karmaşıklıktan fazla olduğu sonucuna varmıştır. Buna göre UFRS 17, gelecekteki hizmetle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki olumlu değişikliklerin önceden kâr veya zarara yansıtılmış zararları tersine çevirmesi halinde, bu değişikliklerin de kâr veya zarara yansıtılmasını gerektirmektedir.
BC287 IASB, zarar bileşenini izlemek için belirli yöntemlerin gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir, ancak bu yöntemlerin doğası gereği keyfi olacağı sonucuna varmıştır. Bu nedenle IASB; işletmenin, zarar bileşenini veya yükümlülüğün geri kalanını etkilediği düşünülebilecek kalan teminat yükümlülüğü için sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişiklikleri sistematik olarak dağıtmasını gerekli kılmaya karar vermiştir.
Prim dağıtımı yaklaşımı (UFRS 17'nin 53-59’uncu paragrafları)
BC288 UFRS 17, işletmenin prim dağıtımı yaklaşımı uygulayarak bazı sigorta sözleşmesi gruplarının ölçümünü basitleştirmesini sağlar.
BC289 UFRS 17'de izin verilen prim dağıtım yaklaşımı, UFRS 15'teki müşteri bedeli yaklaşımına benzer. Prim dağıtımı yaklaşımında, yükümlülüğün ilk ölçümü alınan prime eşittir ve sigorta sözleşmesi grubu ekonomik açıdan dezavantajlı olmadığı sürece işletme, sigorta sözleşmesinin ölçümünü, diğer bir ifadeyle gelecekteki nakit akışlarının tahminini, paranın zaman değerini ve riskin etkilerini oluşturmak için UFRS 17'de başka şekilde kullanılan bileşenleri açıkça tanımlamaz. Bununla birlikte, bu ilk ölçüm, sigorta sözleşmesi grubunun ölçümünü zımni olarak oluşturan bileşenleri içerir, söz konusu bileşenler aşağıdaki şekilde tanımlanabilir:
(a) İlk defa finansal tablolara alma sırasında yapılan gelecekteki nakit akışlarının bir tahmini,
(b) İlk defa finansal tablolara alma sırasında ölçülen paranın zaman değerinin ve finansal risklerin etkisi,
(c) İlk defa finansal tablolara alma sırasında ölçülen, finansal olmayan riskin etkisi ve
(d) Varsa ilk defa finansal tablolara alma sırasında ölçülen sözleşmeye dayalı hizmet marjı.
BC290 Daha sonra kalan teminat yükümlülüğü, riskin beklenen ortadan kalkma biçimi zamana dayalı ölçüm esasından önemli ölçüde farklılık göstermediği müddetçe, zamana dayalı esas üzerinden teminat süresi boyunca yansıtılır; farklılık göstermesi durumundaysa katlanılan hasarların ve faydaların beklenen zamanlamasına göre yansıtılır.
BC291 IASB, işletmenin UFRS 17'nin genel hükümlerine makul bir yakınlık gösterdiği müddetçe prim dağıtımı yaklaşımını uygulamasına izin verilmesine ancak bunun zorunlu olmamasına karar vermiştir. IASB, prim dağıtımı yaklaşımını bu genel hükümlerin basitleştirilmesi olarak görür. IASB, uygulamayı basitleştirmek için, işletmenin, daha fazla araştırma yapmadan, gruptaki her bir sözleşmenin teminat dönemi bir yıl veya daha az ise, yaklaşımın UFRS 17’nin genel hükümlerine makul bir yakınsama sağladığını varsayabileceğine yönelik rehberlik sağlamaya karar vermiştir.
BC292 Yaklaşımı basit tutmak adına, IASB işletmeler açısından aşağıdakileri kararlaştırmıştır:
(a) Yalnızca önemli bir finansman bileşenine sahip sigorta sözleşmesi grupları için kalan teminat yükümlülüğüne faiz eklemelidirler. Primlerin vadesi ile teminatın sağlanması arasında geçen süre bir yıl veya daha az olduğunda, grubun önemli bir finansman bileşeni içermediği kabul edilir.
(b) Sigorta sözleşmesi gruplarının ekonomik açıdan dezavantajlı olup olmadığını yalnızca durum ve gerçekler bir sigorta sözleşmesi grubunun ekonomik açıdan dezavantajlı hale geldiğini gösterdiğinde değerlendirmeleri gerekir.
(C) Her biri bir yıl veya daha kısa bir teminat dönemine sahip sigorta sözleşmesi gruplarında tüm sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarını katlanıldığında gider olarak yansıtabilirler.
BC293 Prim dağıtımı yaklaşımı, sigorta sözleşmesi grubunu ilk defa finansal tablolara alma sırasında yapılan tahminleri kullanarak ölçer ve bu tahminleri, grup ekonomik açıdan dezavantajlı olmadıkça veya ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelmedikçe kalan teminat yükümlülüğünün ölçümünde güncellemez. Buna göre UFRS 17, işletmelerin kalan teminat yükümlülüğüne faiz eklerken, grubun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında iskonto oranını belirlemelerini zorunlu kılar.
BC294 UFRS 17 ayrıca, gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülüğün ölçülmenin basitleştirilmesine izin verir - işletmenin bir yıl içinde ödenmesi beklenen hasarları iskonto etmesi gerekmez. IASB, gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülüğün ölçülmesi için başka basitleştirmelere gerek olmadığı sonucuna varmıştır, çünkü sadece sözleşmeye dayalı hizmet marjı olmaksızın gerçekleşen hasar ve masrafların netleştirilmesi için sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarını içermektedir. Ancak, sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kâr veya zarar ile diğer kapsamlı gelir arasında nasıl ayrıştırılacağı konusunda (bakınız: BC42-BC44 paragrafları), IASB, gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük için faiz giderinin aşağıdaki yöntemlerden birini kullanarak ölçmesini şart koşmayı değerlendirmiştir:
(a) Sözleşmenin ilk defa finansal tablolara alınması sırasındaki iskonto oranı veya
(b) Gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük dahilindeki hasarların meydana geldiği tarihteki iskonto oranı.
BC295 2013'teki Xxxxx Xxxxxx'xx IASB, kalan teminat yükümlülüğünün ölçümü ile tutarlılık sağlamak için ilk defa finansal tablolara alınma sırasındaki iskonto oranının kullanılmasını önermiştir. Bununla birlikte, finansal tabloların hem hazırlayıcıları hem de kullanıcıları, hasara katlanıldığı tarihteki iskonto oranının kullanılmasının, sözleşmenin başlangıcındaki oranı kullanmaktan daha az karmaşık olacağı görüşünü ifade etmişlerdir. Bir sigorta sözleşmesi grubu ilk defa finansal tablolara alındığında gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük sıfırdır ve işletme o noktada bir iskonto oranı belirlememiş olabilir. IASB, basitleştirme amacıyla
geliştirilen prim dağıtımı yaklaşımının, yüksek maliyetler ve operasyonel karmaşıklıklar yaratarak işletmelere yük olmaması gerektiği sonucuna varmıştır. Nihayetinde UFRS 17, işletmelerin gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük için faiz giderini, sigorta sözleşmesi grubu ilk defa finansal tablolara alındığı zamandaki değil, gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük ilk defa finansal tablolara alındığında uygulanan oranı kullanarak ölçmesine karar vermiştir.
Reasürans sözleşmeleri (UFRS 17'nin 60-70’inci paragrafları)
BC296 Reasürans sözleşmesi, bir tür sigorta sözleşmesidir. IASB reasürans sözleşmelerine, işletmenin düzenlediği diğer sigorta sözleşmelerine uygulananlardan farklı hükümler uygulamak için herhangi bir gerekçe belirlememiştir. Sonuç olarak, UFRS 17, reasürans sözleşmeleri düzenleyen işletmelerin, diğer sigorta sözleşmeleri için kullandıkları aynı finansal tablolara alma ve ölçüm yaklaşımını kullanmasını şart koşmaktadır.
BC297 Hem doğrudan sigorta sözleşmeleri düzenleyen işletme hem de bu sözleşmelerin reasürörü sözleşmeye dayalı hak ve mükellefiyetlerini aynı esasa dayalı olarak ölçecek olsa da, uygulamada aynı tutara ulaşamayabileceklerdir. Reasürans sözleşmesi ile dayanak sözleşmelerin tahminleri arasındaki farklar, dayanak sigorta sözleşmelerini düzenleyen işletme ile reasürör tahminlerini farklı bilgilere göre yaptıkları için ortaya çıkabilir; çeşitlendirme etkisine göre farklı düzeltmeler de yapabilirler.
BC298 UFRS 17 işletmenin elinde tuttuğu reasürans sözleşmeleri için de geçerlidir (diğer bir ifadeyle işletmenin poliçe hamili olduğu sözleşmeler). UFRS 17 elde tutulan bir reasürans sözleşmesinin, ilişkili olduğu dayanak sigorta sözleşmelerinden ayrı muhasebeleştirilmesini gerektirir. Bunun amacı, reasürans sözleşmesi elde tutan işletmenin normalde dayanak poliçe hamiline borçlu olduğu tutarları reasürörden almayı beklediği tutarlarla azaltma hakkına sahip olmamasıdır. IASB, reasürans sözleşmeleri ve bunların dayanak sözleşmelerine farklı muhasebe yöntemleri uygulanmasının, bazılarının tam anlamıyla muhasebeye ilişkin olarak gördüğü uyumsuzluklara yol açabileceğini kabul etmiştir, örneğin finansal tablolara alımın zamanlaması (bakınız: BC304-305 paragrafları), reasürans sözleşmelerinin ölçümü (bakınız: BC310-312 paragrafları) ve kârın finansal tablolara alınması (bakınız: paragraf BC313). Ancak IASB, elde tutulan bir reasürans sözleşmesinin dayanak sigorta sözleşmelerinden ayrı muhasebeleştirilmesinin, işletmenin hak ve mükellefiyetlerinin ve iki sözleşmeden de kaynaklanan gelir ve giderlerin gerçeğe uygun sunumunu sağlayacağı sonucuna varmıştır.
BC299 İşletmenin reasürans teminatı için ödediği tutar, reasürör tarafından işletmeye, işletmenin katlandığı sigorta etme veya edim giderleri ("sedan komisyonları" adıyla yaygın kullanılır) gibi masraflarını karşılamak için ödediği tutarlar düşüldükten sonra işletmenin ödediği primlerden oluşur. İşletmenin reasürans teminatı için ödediği tutar aşağıdakiler için ödeme olarak görülebilir:
(a) Dayanak sigorta sözleşmesi / sözleşmelerinden kaynaklanan nakit akışlarının beklenen bugünkü değerinden reasürörün payı. Bu tutar, reasürörün teminata itiraz etmesi veya elde tutulan reasürans sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirememe riskine ilişkin bir düzeltmeyi içermektedir.
(b) Reasürans varlığının ilk ölçümünü ödenen prime eşit yapan sözleşmeye dayalı hizmet marjı. Bu marj, elde tutulan reasürans sözleşmesinin fiyatlandırmasına bağlıdır ve sonuç olarak dayanak sigorta sözleşmesi / sözleşmelerinden kaynaklanan sözleşmeye dayalı hizmet marjından farklı olabilir.
BC300 Nakit akışları ve bunlarla ilişkili olarak elde tutulan reasürans sözleşmelerinden kaynaklanan paranın zaman değerine ve finansal riske göre düzeltmelerin tahmini yapılırken, işletme, dayanak sözleşmelerde kullandığı varsayımlarla tutarlı varsayımlar kullanacaktır. Sonuç olarak, elde tutulan reasürans sözleşmelerini ölçmek için kullanılan nakit akışları, bu nakit akışlarının kapsadıkları sözleşmelerin nakit akışlarına ne ölçüde bağlı olduğunu yansıtacaktır.
BC301 İşletmenin düzenlediği sigorta sözleşmelerinin ölçümüne ilişkin hükümlerle tutarlı olarak, ortaya çıkan ölçümün, UFRS 17'nin genel hükümlerini uygulayarak edinilebilecek sonuçlara makul ölçüde yakın olması şartıyla, işletme elde tutulan reasürans sözleşmelerinin ölçümünü basitleştirmek için prim dağıtımı yaklaşımını da kullanabilir. İşletme ayrıca, gruptaki elde tutulan her reasürans sözleşmesinin teminat dönemi bir yıl veya daha az ise prim dağıtımı yaklaşımını uygulayabilir. Reasürans sözleşmesi grupları, dayanak sigorta sözleşmesi gruplarından ayrı olduğu için, bir reasürans sözleşmesi grubunun prim dağıtımı yaklaşımını uygulamak için koşulları karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi, dayanak sigorta sözleşmesi gruplarının koşulları karşılayıp karşılamadığının değerlendirmesinden farklı olabilir.
BC302 UFRS 17, elde tutulan reasürans sözleşmelerinin hükümlerini aşağıdakileri yansıtmak için değiştirmiştir:
(a) Elde tutulan reasürans sözleşmesi grupları genellikle yükümlülük değil, varlıktır ve
(b) Elde reasürans sözleşmelerine sahip olan işletmeler, reasürans sözleşmelerinden kâr etmek yerine, genellikle reasüröre primin zımni bir kısmı olan bir marj öder.
BC303 Aşağıdaki paragraflarda UFRS 17'deki reasürans sözleşmesi gruplarına ilişkin genel ilkelerin özellikleri tartışılmaktadır:
(a) Elde tutulan reasürans sözleşmesi gruplarının finansal tablolara alınması (bakınız: BC304–BC305 paragrafları),
(b) Finansal tablo dışı bırakma (bakınız: BC306 paragrafları),
(c) Nakit akışları (bakınız: BC307–BC309 paragrafları) ve
(d) Sözleşmeye dayalı hizmet marjı (bakınız: BC310–BC315 paragrafları).
Elde tutulan reasürans sözleşmesi gruplarının finansal tablolara alınması (UFRS 17'nin 62’nci paragrafı)
BC304 Birçok reasürans sözleşmesi, belirli bir dönemde düzenlenen dayanak sigorta sözleşmeleri kapsamında katlanılan hasarları teminat altına alacak şekilde tasarlanmıştır. Bazı durumlarda elde tutulan reasürans sözleşmesi, ayrı sözleşmelerden zararları orantılı bir esasa göre teminat altına almaktadır. Diğer durumlarda, elde tutulan reasürans sözleşmesi, belirli bir tutarı aşan bir dayanak sigorta sözleşmesi grubundan kaynaklanan toplu zararları teminat altına alır.
BC305 IASB, işletmenin reasürans sözleşmeleri için riske maruz kaldığı tarihten itibaren finansal tablolara alma ilkesinin uygulanmasını aşağıdaki şekilde basitleştirmeye karar vermiştir:
(a) Elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun bir sigorta sözleşmesi grubunun zararını orantılı olarak teminat altına aldığı durumda, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubu, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun teminat dönemi başlangıcı veya her türlü dayanak sözleşmenin ilk defa finansal tablolara alma tarihinden geç olanında finansal tablolara alınır. Bu da işletmenin bir reasürans sözleşmesi grubunu, dayanak sözleşmelerin en az bir tanesini finansal tablolara almadan, finansal tablolara almayacağı anlamına gelir.
(b) Elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun, bir sigorta sözleşmesi grubundan kaynaklanan belirli bir tutarı aşan toplam zararı teminat altına aldığı durumda, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubu, reasürans sözleşmesi grubunun teminat dönemi başlangıcında finansal tablolara alınır. Bu sözleşmelerde işletme, dayanak zararların eşiği aşması durumunda, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun başlangıcından itibaren teminattan yararlanır; çünkü bu tür zararlar teminat dönemi boyunca birikir.
Dayanak sözleşmelerin finansal tablo dışı bırakılması (UFRS 17'nin 74-75’inci paragrafları)
BC306 İşletme, sözleşmeye dayalı yükümlülüklerin ortadan kalkması, ifa edilmesi veya iptal edilmesi yoluyla (veya sözleşmede özel değişiklikler yapılmasıyla) sona erene kadar bir sigorta sözleşmesini finansal tablo dışı bırakmaz. Bir reasürans sözleşmesi, genellikle tanımlanmış bazı zararların, dayanak sigorta sözleşmesi grubu üzerindeki etkilerinden işletmeyi korur; ancak işletmenin bu sözleşmeler kapsamındaki mükellefiyetlerini yerine getirme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sonuç olarak, işletmenin reasürans sözleşmesi yaptıktan sonra ilgili dayanak sigorta sözleşmelerini finansal tablolardan çıkarmayacağı sonucuna varılır.
Elde tutulan reasürans sözleşmelerinde nakit akışı (UFRS 17'nin 63’üncü paragrafı)
BC307 UFRS 17'nin 63’üncü paragrafı uyarınca, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubundan kaynaklanan nakit akışlarının tahmini; dayanak sigorta sözleşmesi grubunda/gruplarında kullanılan varsayımlarla tutarlı varsayımlar kullanılarak yapılmalıdır. Ayrıca UFRS 17 işletmelerin, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının ölçümündeki beklenen kredi zararlarını da yansıtmasını gerektirir. Bu konu BC308-BC309 paragraflarında tartışılmıştır.
BC308 Elde reasürans sözleşmeleri tutan bir şirket, reasürörün temerrüde düşmesi veya sigortalanan bir olay için geçerli bir hasar olduğuna itiraz etmesi riskiyle karşı karşıyadır. UFRS 17, beklenen kredi zararları tahminlerinin beklenen değerlere dayandırılmasını gerektirir. Dolayısıyla, nakit akışlarının tutarları ve zamanlaması ile ilgili tahminler, kredi zararlarının etkisinin hesaplanmasından sonraki olasılık ağırlıklı sonuçlardır.
BC309 UFRS 17 sözleşmeye dayalı hizmet marjının beklenen kredi zararlarına göre düzeltilmesine izin vermez. IASB’nin görüşüne göre, beklenen kredi zararlarındaki farklılıklar gelecekteki hizmetlerle ilişkili değildir. Buna göre, beklenen kredi zararlarındaki herhangi bir değişiklik, IASB’nin meydana geldiğinde kazanç ve
zarar olarak kâr veya zarara yansıtılmasına karar verdiği ekonomik olaylardır. Bu, elde tutulan ve satın alınan reasürans sözleşmeleri ile UFRS 9 uyarınca muhasebeleştirilen kredi değer düşüklüğü olan finansal varlıklar arasında beklenen kredi zararlarının tutarlı bir şekilde muhasebeleştirilmesini sağlayacaktır.
Reasürans satın alımından doğan kazanç ya da kayıplar (UFRS 17'nin 65’inci paragrafı)
BC310 İşletmenin reasürans sözleşmeleri satın almak için ödediği tutar, genel olarak elde tutulan reasürans sözleşmelerinden kaynaklanan nakit akışlarının beklenen bugünkü değeri artı finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini aşacaktır. Dolayısıyla, reasürans satın alımının net giderini temsil eden borçta bir sözleşmeye dayalı hizmet marjı, genellikle, bir elde tutulan bir reasürans sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında yansıtılır. IASB, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjının, işletme tarafından ödenen tutarın nakit akışlarının beklenen bugünkü değeri artı finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinden az olması gibi nadir durumlarda alacak olup olamayacağını değerlendirmiştir. Bu tür bir kredi sözleşmesine dayalı hizmet marjı, reasürans satın alımı üzerinden net bir kazancı temsil edecektir. Böyle bir net kazancın en olası nedenleri aşağıdakilerden biri olabilir:
(a) Dayanak sigorta sözleşmesi/sözleşmelerinin fazla gösterilmesi. İşletme bunu dayanak sigorta sözleşmesinin/sözleşmelerinin ölçümünü inceleyerek değerlendirecektir.
(b) Reasürör tarafından uygun fiyatlandırma; örneğin işletme için mevcut olmayan çeşitlendirme faydalarının bir sonucu olarak.
BC311 IASB başlangıçta böyle bir negatif fark ortaya çıktığında işletmelerin finansal tablolara bir kazanç yansıtmaları gerektiğini önermiştir. IASB, bunu dayanak sigorta sözleşmesi grubunun modeliyle simetri içinde olması ve IASB’nin dayanak sigorta sözleşmesi grubuna ilişkin sözleşmeye dayalı hizmet marjının negatif olmaması gerektiği sonucuyla tutarlı olması için önermiştir. Ancak UFRS 17 işletmelerin, bunun yerine, negatif farkı elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun teminat dönemi boyunca yansıtmasını gerekli kılmaktadır. IASB, ilk defa finansal tablolara alma sırasındaki belirgin kazancın, reasürans satın alma maliyetinde bir azalmayı temsil ettiği ve işletmenin teminat dönemi boyunca hizmet alındıkça maliyetteki azalmayı finansal tablolara almasının uygun olacağı görüşüne ikna olmuştur.
BC312 IASB ayrıca, reasürans satın alımına ilişkin net giderin, reasürans halihazırda meydana gelen olayları teminat altına almadığı sürece, teminat dönemi boyunca hizmetler alındıkça muhasebeleştirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Elde tutulan bu reasürans sözleşmeleri için IASB, reasürans satın alımına ilişkin net giderin sigortalanan bir olay gerçekleşmeden önce muhasebeleştirmesiyle tutarlı olmak adına, işletmelerin net giderin tamamını ilk defa finansal tablolara alma sırasında yansıtmasına karar vermiştir. IASB bu yaklaşımın, bazı sigorta sözleşmelerinde sigortalanan olayın sözleşmenin başlamasından önce meydana gelen bir olaydan kaynaklanması halinde, sözleşme vadesi boyunca keşfedilen bir zarar olduğu görüşüyle tutarlı bir şekilde reasürans sözleşmesinin teminat dönemini muhasebeleştirmediğini kabul etmiştir. Ancak IASB, elde tutulan tüm reasürans sözleşmelerinde net giderin muhasebeleştirilmesinde tutarlı olunmasının daha faydalı bilgiler sağlayacağı sonucuna varmıştır.
BC313 IASB, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun ölçümünde yer alan sözleşmeye dayalı hizmet marjı tutarının, reasürans primine istinaden ayrı ayrı ölçülmek yerine, dayanak sözleşmeler grubundaki sözleşmeye dayalı hizmet marjı ile orantılı olması gerektiği görüşündedir. Bu yaklaşım çerçevesinde, dayanak sigorta sözleşmesi grubu için yansıtılan tutar ile reasürans primi arasındaki her fark, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubu ilk defa finansal tablolara alınırken kâr veya zarara yansıtılır. Bu yaklaşım, işletmenin poliçe hamilinden aldığı primin üzerinde veya altında bir tutardan reasüröre ödediği reasürans priminin eksik veya fazlasına eşit kazanç veya zararı gösterir. Bundan sonra, dayanak sözleşmeler grubundan kaynaklanan kazanılmamış kar, reasürans primi için eşit ve karşıt giderlerle mahsup edilir. Ancak IASB’ye göre, primin elde tutulan reasürans sözleşmesi grubundan kaynaklanan nakit akışlarını doğrudan etkilemediği durumda, işletmenin dayanak sözleşmeler için aldığı prime dayalı olarak elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun ölçülmesi; elde tutulan reasürans sözleşmesi grubu ve dayanak sözleşmelerin ayrı sözleşmeler olarak görülmesi yaklaşımına ters düşecektir. Böyle bir ölçüm yaklaşımı aynı zamanda işletmenin elde tuttuğu reasürans sözleşmesi grubunun ekonomisini yansıtmaz - reasürans sözleşmesi grubunu satın alma giderinin (teminat dönemi boyunca yansıtılması gerekir) reasürans sözleşmesi grubu için ödenen bedelin tamamına eşit olması.
BC314 UFRS 17, işletmenin düzenlediği sigorta sözleşmesi grubunun ölçümünde sözleşmeye dayalı hizmet marjının hiçbir zaman negatif olamayacağını belirtmektedir. UFRS 17, bir reasürans sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjının, nakit akış tahminlerindeki değişikliklerin bir sonucu olarak düzeltilebileceği tutarlar için bir limit belirtmemektedir. IASB’ye göre, bir reasürans sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjı, bir sigorta sözleşmesinden farklıdır - elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjı, sigorta sözleşmesi kapsamında hizmet sunarak elde edeceği kârdan ziyade işletmenin reasürans teminatı satın alırken katlandığı gideri gösterir. Buna göre IASB, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun
sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki düzeltmenin tutarı için, reasüröre ödenen prim miktarına tabi hiçbir limit belirlememiştir.
BC315 IASB, gelecekteki hizmetle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki olumsuz değişiklikler nedeniyle, dayanak sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınmasından sonra ekonomik olarak dezavantajlı hale gelmesi sonucu ortaya çıkan durumu dikkate almıştır. Böyle bir durumda işletme, dayanak sigorta sözleşmesi grubunda bir zarar yansıtır. IASB, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubundan kaynaklanan nakit girişlerine denk gelen değişikliklerin, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubunun sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmemesi gerektiği sonucuna varmıştır; işletme dönemin kâr veya zararında, zarar ya da kazancın hiçbir net etkisini yansıtmayacaktır. Bu, dayanak sözleşmeler grubunun sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliğin, elde tutulan reasürans sözleşmesi grubundaki sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki bir değişiklikle eşleşmesi durumunda, kâr veya zarar üzerinde net bir etki bulunmadığı anlamına gelir.
Değişiklik yapma ve finansal tablo dışı bırakma (UFRS 17'nin 72-77’nci
paragrafları)
BC316 Ayrıca, UFRS 17'nin B25 paragrafı, sigorta sözleşmesi olma koşullarını yerine getiren bir sözleşmenin, tüm hak ve mükellefiyetler sona erene kadar bir sigorta sözleşmesi olarak kalacağını belirtir. Bir mükellefiyet, ortadan kalktığında, ifa veya iptal edildiğinde sona erer. Bununla birlikte, bazı durumlarda, işletme mevcut bir sözleşmenin şartlarında, yeni şartlar her zaman mevcut olmuşsa, sözleşmenin muhasebesini önemli ölçüde değiştirecek şekilde değişiklik yapabilir. UFRS 17, bu ve diğer değişiklikler için farklı hükümler belirtir. Bazı durumlarda, sigorta sözleşmesi değişiklikleri sigorta sözleşmesinin finansal tablo dışı bırakılmasına neden olacaktır.
Sözleşmenin önemli ölçüde farklı muhasebeleştirilmesiyle sonuçlanabilecek değişiklikler (UFRS 17'nin 72, 76 ve 77’nci paragrafları)
BC317 Bir sigorta sözleşmesinde değişiklik yapılması, sözleşmenin asıl hüküm ve koşullarını değiştirir (örneğin, teminat süresini uzatmak veya kısaltmak veya daha yüksek prim karşılığında faydaları arttırmak). Taraflardan birinin sözleşmenin asıl hüküm ve koşullarının sunduğu bir hakkını kullanmasından doğan bir değişiklikten farklıdır. Bir sigorta sözleşmesi değişikliği belirli kriterleri karşılıyorsa (bakınız: UFRS 17'nin 72’nci paragrafı), sözleşme, yeni şartlar her zaman mevcutmuş gibi sözleşmenin muhasebesini önemli ölçüde değiştirecek şekilde değiştirilir. Bu nedenle UFRS 17, asıl sözleşmenin finansal tablolardan çıkarılmasını ve değiştirilen şartlara dayalı yeni bir sözleşmenin finansal tablolara alınmasını gerektirir. Yeni sözleşmenin (diğer bir ifadeyle zımni primin) bedeli, işletmenin, değişiklik tarihinde eşdeğer şartlara sahip bir sözleşmeye girmiş olması durumunda poliçe hamilinden tahsil edeceği fiyat olarak kabul edilir. Bu kabul edilen bedel aşağıdakileri belirler:
(a) Mevcut sözleşmenin finansal tablo dışı bırakılması sırasında, mevcut sözleşmenin ait olduğu grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki düzeltme ve
(b) Yeni sözleşmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjı.
BC318 IASB, finansal tablolardan çıkarılmayı gerektiren sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin, işletmenin sözleşmenin değiştirildiği tarihte, değiştirilmiş sözleşme ile eşdeğer şartlarda bir sözleşmeye girmiş olması durumunda alınacak prim kullanılarak ölçülmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Böyle bir yaklaşım değiştirilen sözleşmeyi diğer sigorta sözleşmesi yükümlülüklerinin ölçümü ile tutarlı bir şekilde ölçer.
BC319 IASB, mevcut sözleşmenin ait olduğu grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjının, mevcut sözleşmenin finansal durum tablosu dışı bırakılmasından ve değiştirilmiş sözleşmenin finansal tablolara alınmasından kaynaklanan kazanç veya zarar için düzeltilip düzeltilmeyeceğini dikkate almıştır (BC317 (a) paragrafı). Aksi durum (sözleşmeye dayalı hizmet marjının düzeltilmemesi) bir kazanç ya da zararın kâr veya zarara yansıtılmasıyla sonuçlanır. Ancak IASB şu sonuca varmıştır: (a) mevcut sözleşmenin finansal tablolardan çıkarıldığı grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjında düzeltme yapılmaması ve (b) yeni, değiştirilmiş sözleşmeyi içeren grup için, söz konusu yeni sözleşmede tahsil edilecek primlere dayalı olarak sözleşmeye dayalı hizmet marjının oluşturulması, iki grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjının sözleşmeden gelecekte kazanılacak kârı iki kere hesaplamasına neden olacaktır. Dolayısıyla IASB, mevcut sözleşmenin finansal tablolardan çıkarıldığı grubun sözleşmeye dayalı hizmet marjının düzeltilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Sözleşmenin önemli ölçüde farklı muhasebeleştirilmesiyle sonuçlanmayacak değişiklikler (UFRS 17'nin ve 73’üncü paragrafı)
BC320 IASB, sözleşmenin önemli ölçüde farklı muhasebeleştirilmesiyle sonuçlanmayacak tüm değişikliklerin, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının tahminindeki değişikliklerle aynı şekilde muhasebeleştirilmesine karar vermiştir. Bunu yapmak, hak ve mükellefiyetleri ortadan kaldıran sözleşme değişikliklerinin ve hak ve mükellefiyet ekleyen sözleşme değişikliklerinin simetrik bir biçimde muhasebeleştirilmesini sağlar. Bu da sözleşme değişikliği vasıtasıyla muhasebe arbitrajı oluşma potansiyelini azaltır.
Finansal tablo dışı bırakma (UFRS 17'nin 74-75’inci paragrafları)
BC321 UFRS 17 işletmenin bir sigorta sözleşmesi yükümlülüğünü, sadece sözleşme BC317 paragrafında belirtilen şekilde sona erdiğinde veya değiştirildiğinde finansal durum tablosu dışı bırakmasını gerektirir. Bir sigorta sözleşmesi, sigorta sözleşmesinde belirlenen mükellefiyetin ortadan kalkması, ifa edilmesi veya iptal edilmesi durumunda sona erer. Bu hüküm, UFRS 9'daki finansal yükümlülüklerin finansal durum tablosu dışı bırakılması hükümleri de dahil olmak üzere diğer UFRS’lerdeki hükümlerle tutarlıdır. Bu hüküm ayrıca sigorta sözleşmelerinin finansal tablolara alınması ve finansal tablo dışı bırakılmasında simetrik bir uygulama da sağlar.
BC322 IASB, işletmenin bir yükümlülüğün sona erip ermediğini bilemeyeceği endişelerini dikkate almıştır; çünkü hasarlar bazen teminat süresi bittikten yıllar sonra rapor edilmektedir. Ayrıca, işletmenin bu yükümlülükleri finansal durum tablosu dışı bırakamayacağı endişelerini de dikkate almıştır. Bazıları, bazı durumlarda, finansal tablo dışı bırakmanın gecikmeli yapılmasının makul olmayan ve gereksiz yere külfetli muhasebe uygulamalarıyla sonuçlanacağını ileri sürmüştür. IASB’ye göre, varlığını sürdüren ve geçerli hasarlar doğurabilecek sözleşmeye dayalı doğan yükümlülükleri göz ardı etmek, işletmenin finansal pozisyonunu gerçeğe uygun bir şekilde temsil etmemektedir. Ancak IASB, işletmenin teminat süresi dolmuş bir sözleşmede talep edilmemiş hasarlar olduğunu gösteren hiçbir bilgiye sahip olmadığı durumda, işletmenin sigorta sözleşmesi yükümlülüğünü çok düşük bir miktarda ölçmesini bekler. Buna göre, çok düşük bir miktarda ölçülen bir sigorta yükümlülüğünün finansal tablolara alınması ile yükümlülüğün finansal tablo dışı bırakılması arasında uygulamada çok az fark olabilir.
Sigorta sözleşmelerinin devri ve işletme birleşmeleri (UFRS 17'nin
39’uncu ve B93-B95 paragrafları)
BC323 UFRS 17, işletmenin sigorta sözleşmelerinin devri veya işletme birleşmesi sırasında edinilen sigorta sözleşmelerinin bedelini, netleştirme dönemindeki sözleşmeleri de içerecek şekilde, alınan primlerin bir temsilcisi olarak muhasebeleştirmesini gerektirir. Bu, işletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjını, UFRS 17'nin genel hükümlerine uygun olarak, sözleşmeler için ödenen bedeli yansıtacak şekilde belirleyeceği anlamına gelir.
BC324 Dolayısıyla işletme UFRS 17'nin B95 paragrafını uygularken; sigorta sözleşmelerinin devri veya işletme birleşmesi yoluyla edinilen bir sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında kalan teminat yükümlülüğünün sözleşmeye dayalı hizmet marjı veya zarar bileşenini; tahsil edilen primleri temsil edecek şekilde sözleşmeler için alınan veya ödenen bedelleri kullanarak belirler. Düzenlenen bir sigorta sözleşmesi grubu ekonomik açıdan dezavantajlıysa, sözleşmeye dayalı hizmet marjı olmaz. Bu durumlarda, ekonomik açıdan dezavantajlı grubun ilgili tutarı, finansal tablolara aşağıdaki gibi alınır:
(a) Sigorta sözleşmelerinin devri için, işletmenin düzenlediği sigorta sözleşmeleri gibi, kâr veya zarara hemen gider olarak yansıtılır.
(b) Bir işletme birleşmesi için şerefiyenin ilk ölçümüne ya da bir pazarlıklı satın alımdan elde edilen kazanca düzeltme olarak yansıtılır. Bu, UFRS 3'teki gerçeğe uygun değer ölçümü ilkesine yeni bir ölçüm istisnası gerektirmesine rağmen, bu Standartta emeklilik yükümlülükleri gibi yükümlülüklerin gerçeğe uygun değer olmayan bir cari değer esasına göre ölçüldüğü diğer durumlar için benzer istisnalar söz konusudur.
BC325 BC323-BC324 paragraflarında açıklanan hükümler, işletmenin, aşağıdaki durumlarda, sigorta sözleşmelerinin devrinde ya da işletme birleşmelerinde edindiği sigorta sözleşmelerini, bedel tutarından ziyade (işletme birleşmesinde gerçeğe uygun değere eşittir) sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları tutarında yansıtacağı anlamına gelir:
(a) Sigorta sözleşmeleri, devir veya işletme birleşmesi tarihinde bir yükümlülük durumundadır ve sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları gerçeğe uygun değerden daha yüksektir veya
(b) Sigorta sözleşmeleri, devir veya işletme birleşmesi tarihinde varlık konumundadır ve sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları gerçeğe uygun değerden düşüktür.
BC326 IASB, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının miktarının, BC325 paragrafında açıklandığı gibi, alınan bedel tutarından, diğer bir ifadeyle gerçeğe uygun değerden nasıl farklı olabileceğini değerlendirmiştir. Sigorta sözleşmelerinin devri açısından, farkın en olası nedeni gerçeğe uygun değerin işletmenin yerine getirmeme riskini içermesidir. IASB, yükümlülük konumundaki devirde edinilen sözleşmeler için, zararın hemen yansıtılması, işletmenin ifa etmeyi beklediği ancak karşılığında ifa edememesi riski sebebiyle daha düşük bir ücret aldığı mükellefiyete ilişkin varsayımını gerçeğe uygun şekilde yansıtmaktadır.
BC327 İşletme birleşmeleri için IASB, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarının gerçeğe uygun değerden farklı olmasının en muhtemel nedeninin, sözleşmenin ifasında ortaya çıkabilecek diğer sinerjiler nedeniyle, edinenin sözleşmeler için daha fazla ödeme yapmaya istekli olabilmesi olduğu sonucuna varmıştır. Sonuç olarak, bu farkın işletme birleşmesi veya şerefiyeye ilişkin bir düzeltme olarak yansıtılması, işletme birleşmesindeki benzer etkilerin muhasebeleştirilmesi ile tutarlıdır. IASB, bir sigorta sözleşmesi grubunun gerçeğe uygun değerini belirlerken, işletmenin UFRS 13'te belirtilen bir mevduat tabanı kavramını uygulamaması gerektiğine açıklık getirmeye karar vermiştir (bakınız: BC165 – BC166 paragrafları).
Finansal durum tablosu ve finansal performans tablosu/tablolarında sunum (UFRS 17'nin 00-00’xxx ve B120-B136 paragrafları)
BC328 UFRS 17, işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubundan doğan hak ve mükellefiyetlerin birleşimini, finansal durum tablosunda tek bir sigorta sözleşmesi varlığı veya yükümlülüğü olarak sunmasını gerektirir. Bu hüküm, bir sigorta sözleşmesi grubunun nakit girişleri ve nakit çıkışları paketi olarak ölçülmesiyle tutarlıdır. UMS 1'de, işletmenin varlık ve yükümlülüklerini netleştirmemesi yükümlülüğüyle tutarlı olarak, UFRS 17, işletmelerin varlık konumundaki sigorta sözleşmesi gruplarını, yükümlülük konumundaki sigorta sözleşmesi gruplarıyla netleştirmelerine izin vermemektedir.
BC329 UFRS 17, işletmenin finansal durum tablosunda sunulması gereken hesap kalemlerini belirten UMS 1'de değişiklik yaparak, işletmenin düzenlenen sigorta sözleşmesi gruplarını ve elde tutulan reasürans sözleşmesi gruplarını ayrı ayrı sunmasını şart koşmuştur. IASB, bu tür sözleşmelerin finansal durum tablosunda ayrı bir sunum yapılmasını gerektirecek kadar farklı olduğu sonucuna varmıştır.
BC330 BC27 – BC37 paragrafları sigorta hasılatının sunumunu ve BC38 – BC49 paragrafları sigorta finansmanı gelir ve giderlerinin sunumunu tartışır. IASB aşağıdakileri değerlendirmiştir ve reddetmiştir:
(a) Sigorta hasılatının sunumuna ilişkin diğer yaklaşımlar, örneğin:
(i) Özetlenmiş-marj yaklaşımı ve
(ii) Prim yaklaşımları ve
(b) Sigorta finansmanı gelir ve giderlerinin sunumuna ilişkin diğer yaklaşımlar:
(i) Kâr veya zarara tüm sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin dâhil edilmesi ve
(ii) Tüm sözleşmelerde cari dönem defter getirisinin kullanımı.
Sigorta hasılatının sunumu
BC331 BC61 paragrafında belirtildiği gibi, UFRS 17'nin hükümlerindeki bazı karmaşıklıklar, yatırım bileşenlerini sigorta gelirinden dışarıda bırakma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Yatırım bileşenleri bazı sözleşmelerde diğerlerinden daha belirgin olabilir. Örneğin, birçok uzun vadeli hayat sigortası sözleşmesinde ve bazı büyük uzun vadeli veya ısmarlama hayat dışı sigorta veya reasürans sözleşmelerinde önemli yatırım bileşenleri bulunmaktadır. Bazıları, ayrıştırılmamış yatırım bileşenleri ile sigorta ve diğer hizmetler için tahsil edilen primin birbirinden ayırt edilmeye çalışılmasının keyfi ve karmaşık olacağını savunmuştur.
BC332 IASB, bu konuyu önleyen bir yaklaşımı değerlendirmiştir: Kâr veya zararda “özetlenmiş marj-yaklaşımı”. Bu yaklaşım, teminat süresi bir yıldan fazla olan çoğu sigorta sözleşmesi için geçerli olacaktır. Özetlenmiş marj yaklaşımı, kâr veya zararda brüt performans ölçümü sağlayan herhangi bir sunumdan operasyonel olarak daha az karmaşık olacaktır. Bunun nedeni, özetlenmiş marj yaklaşımının yatırım bileşenleri ile sağlanan hizmetlere ilişkin primler arasında ayrım yapmamasıdır. Ayrıca, IASB, işletmenin teminat sağlanmadan önce sigorta gelirini finansal tablolara almasından kaçınmak için, sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının muhasebeleştirilmesi açısından bir istisnaya ihtiyaç duymayacaktır (bakınız: BC175-BC180 paragrafları).
BC333 Bununla birlikte, özetlenmiş marj yaklaşımı, önceki uygulamadan önemli ölçüde farklı olurdu, çünkü hasılat türü ana hesap kalemlerinin kâr veya zararda sunulmasını engellemiş olurdu. Dahası:
(a) Özetlenmiş marj yaklaşımı, işletmenin bir sigorta sözleşmesi kapsamında ne ölçüde hizmet sağladığı hakkında faydalı bilgi vermeyecektir çünkü kâr veya zararda gelir veya gider olarak herhangi bir tutar sunmayacaktır.
(b) Özetlenmiş marj yaklaşımı, sigorta sözleşmelerine özgü diğer hasılat ikamelerinde olduğu gibi, sigorta sözleşmelerinin finansal raporlaması ile diğer sözleşmelerin finansal raporlaması arasındaki karşılaştırılabilirliği azaltacaktır.
(c) Xxxxxxxx ölçümler raporlayan, kullanan ve alıntılayanların çoğu, bu finansal ölçümlerin brüt performans ölçümü içermesini beklemektedir. UFRS 17, müşterilerle yapılan sözleşmelerden doğan hasılat için geçerli olan prensipler kullanılarak ölçülen bir tutarın sunulmasını gerektirmeseydi; finansal tabloların hazırlayıcıları ve kullanıcıları, bunların yerine diğer tutarsız olarak hesaplanan ölçümleri kullanabilirdi.
BC334 Bu nedenle IASB özetlenmiş marj yaklaşımını reddetmiştir.
BC335 IASB ayrıca, önceki uygulamalarda sıklıkla kullanılan sigorta hasılatının sunumuna ilişkin iki yaklaşımı dikkate almıştır:
(a) Beklenen toplam sigorta hasılatını, sözleşmelerin ilk defa finansal tablolara alındığı (yazılı) döneme dağıtan yazılı prim yaklaşımı. Aynı zamanda, söz konusu sözleşmelerde beklenen toplam hasar ve giderler için bir gider sunulmaktadır.
(b) Bir dönemdeki primlerin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın, beklenen toplam sigorta hasılatını, primin koşulsuz şekilde işletmeye ödenme vadesinin geldiği dönemlere dağıtan bir vadesi gelen prim yaklaşımı. Aynı zamanda işletme, gerçekleşen hasarlarla mahsup edilmesi gereken giderleri de finansal tablolara alır (bakınız BC343-BC344 paragrafları).
BC336 Yazılı prim yaklaşımı, dönem içinde yeni işlere ilişkin alınacak tutarların beklenen bugünkü değeri ve üstlenilen yükümlülükler hakkında bilgi sağlayacaktır. IASB bu yaklaşımı reddetmiştir çünkü kâr veya zararda sunulan primler, hasarlar ve giderler, genel olarak kabul gören gelir ve gider kavramları uygulanarak ölçülmez. Özellikle hasılat, işletme bir hizmeti sunmadan önce finansal tablolara alınır ve hasar ve giderler de katlanılmadan önce finansal tablolara alınır.
BC337 Uzun süreli sigorta sözleşmeleri düzenleyen birçok işletme, daha önce kâr veya zararda vadesi gelen prim yaklaşımı uygulamıştır. Bu yaklaşım aşağıdakileri sunabilirdi:
(a) İşletmenin koşulsuz bir hakkı olduğu hizmetlere ilişkin ek primleri hakkında bilgi sağlardı ve
(b) Sigorta hasılatından daha nesnel, bu amaç için yeterli ve sağlanması daha basit olan hasar ve gider oranları için bir büyüme ölçütü ve payda sağlardı.
BC338 Ancak IASB bu yaklaşımı da reddetmiştir, çünkü:
(a) Bu yaklaşım kullanılarak sunulan brüt performans ölçümü, yaygın hasılat kavramlarının anlayışıyla tutarsız olacaktır ve muhtemelen finansal tabloların uzman olmayan kullanıcılarını yanıltacaktır. Özellikle, vadesi gelen prim yaklaşımında:
(i) Hasılat genellikle işletme ilgili hizmeti yerine getirmeden önce finansal tablolara alınır.
(ii) Hasılat ve hasar, fayda ve gider olarak sunulan tutarlar, bir sözleşmenin primin ödenmesini gerektirdiği zamana göre değişiklik gösterir. Örneğin, primin sözleşmenin başında ödenmesi gerekiyorsa, tüm gelir ve giderler sözleşmenin düzenlendiği dönemde sunulur. Prim yıllık ödeniyorsa, gelir ve giderler her yıl o zaman noktasında sunulur. Dolayısıyla, gelir ve giderler işletmenin hizmeti ne zaman gerçekleştirdiğini göstermeyebilir.
(b) Vadesi gelen prim yaklaşımı, genellikle dönem içinde faturalandırılan tutarları rapor eder ve gelecekteki hasarlarla ilgili olması beklenen primleri temsil eden tutarı giderlere dahil eder. IASB, hasar ve giderlerin bunlara katlanıldığında raporlanmasının, BC343-BC344 paragraflarında tartışıldığı gibi finansal tablo kullanıcılarına faydalı bilgiler sağlayacağına karar vermiştir. BC344 paragrafında belirtildiği gibi, hasılat prime dayalı bir yaklaşım kullanılarak ölçüldüğünde, gerçekleşen hasarlar, dönem içinde sunulan giderlerin tutarı ile mahsup edilmeli ve bir denkleştirme rakamı kâr veya zararda sunulmalıdır. Finansal tablo kullanıcılarının geri bildirimleri, sigorta şirketlerinin dönemdeki performansını analiz ederken bu denkleştirme rakamının yorumlama açısından zor olduğunu düşündürmektedir.
BC339 IASB, yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı vadesi gelen prim yaklaşımını reddetmesine rağmen, vadesi gelen prim yaklaşımı ile sağlanan bilgilerin bir kısmının yararlı olabileceğini kaydetmiştir. Bu nedenle UFRS 17, brüt performansla ilgili diğer ölçümlerin açıklanmasını gerektirir (bakınız: BC358-BC362 paragrafları).
Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu
BC340 IASB, işletmelerin tüm sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarara dahil etmesini zorunlu kılmıştır. Bu, gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtılan varlıklardan finansal gelir ile muhasebe uyumsuzluklarını önleyecek ve aynı zamanda yükümlülüklerdeki değişikliklerin ayrıştırılmasındaki karmaşıklığı azaltabilecektir. Bununla birlikte, pek çok paydaş, sigortalama ve yatırım faaliyetlerinden kaynaklanan kazanç ve kayıpların, sigorta sözleşmelerinde nakit akışlarına uygulanan cari iskonto oranındaki değişikliklerden kaynaklanan daha değişken kazançlar ve zararlar tarafından gizleneceğine dair endişelerini dile getirmiştir. Ayrıca, birçok finansal tablo hazırlayıcısı, muhasebe uyumsuzluklarından kaçınmak için finansal varlıklarını gerçeğe uygun değer farkı kâr veya zarara yansıtarak ölçmek zorunda kalacakları endişesini dile getirmiştir. Bu hazırlayıcılar, IASB’nin itfa edilmiş maliyetin ve diğer kapsamlı gelir yoluyla gerçeğe uygun değerin, bazı durumlarda finansal varlıklar için uygun ölçümler olduğunu ve UFRS 9'un genellikle işletmenin finansal yükümlülüklerini itfa edilmiş maliyetten ölçmesini gerektireceğini belirtmiştir. Buna göre, bu hazırlayıcılar, sigorta sözleşmelerinin cari değer ölçümünden kaynaklanan kâr veya zarardaki oynaklığın, finansal performanslarının gerçeğe uygun bir şekilde sunulmasını engelleyeceğini ve finansal tablo kullanıcılarının önemli oranda sigorta sözleşmesi düzenlemeyen işletmelerle, sigorta şirketlerini karşılaştırmakta zorluklarla karşılaşacaklarını belirtmektedir. IASB, sigorta sözleşmeleri cari değerden ölçülecekse, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmelerin dezavantajlı hale geleceğine ikna olmamıştır. Bununla birlikte, IASB, finansal tablo kullanıcılarının, bazı sözleşmeler açısından, sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kâr veya zararda sistematik bir dağılımına dayalı sunumunun, toplam sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kâr veya zararda sunumundan daha yararlı olacağını düşünebileceğine ikna olmuştur.
BC341 IASB ayrıca tüm sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin, bu gelir veya giderlerin bazıları veya tamamı ayrı sunulacak şekilde kâr veya zarara dahil edilmesini talep etmiştir. Böyle bir sunum, sigorta sözleşmesi varlık ve yükümlülüklerindeki değişimin kâr veya zarardaki etkileri hakkında ayrıştırılmış bilgi sağlayacaktır. Ancak IASB, bu yaklaşımı BC340 paragrafında verilen aynı nedenlerle ve BC43 (b) (ii) paragrafında tartışılana benzer operasyonel karmaşıklık getireceği için reddetmiştir.
BC342 IASB ayrıca tüm sigorta sözleşmeleri için cari dönem defter getirisi gerektirmeyi değerlendirmiştir. Cari dönem defter getirisi, dönem içinde kâr veya zararda finansal tablolara dahil edilen, sigorta sözleşmelerine dayanak teşkil ettiği kabul edilen varlıkların defter değerindeki değişikliktir. IASB, BC48 paragrafında tartışılanlar dışında, bu yaklaşımı reddetmiştir; çünkü sigorta sözleşmelerini ölçmek için kullanılan oranla hiçbir ilişkisi olmayan bir iskonto oranı kullanarak sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin kâr veya zarara yansıtılması faydalı bilgi sağlamamaktadır. Ayrıca, bazı durumlarda işletmelerin sigorta sözleşmesi yükümlülüklerine dayanak oluşturması için elde tuttuğu varlıkları tanımlamak zor olabilir.
Gerçekleşen hasarların finansal tablolara alınması (UFRS 17'nin 84’üncü paragrafı)
BC343 Hasar ve giderlerin (sigorta edinimine ilişkin giderler hariç) gerçekleştiğinde rapor edilmesi, diğer sözleşme türleri için yapılan giderlerin raporlanması ile tutarlıdır ve IASB bunun finansal tabloların kullanıcılarına faydalı bilgiler sağladığına karar vermiştir.
BC344 Hasarların ve giderlerin bu şekilde raporlanması ancak sigorta hasılatı, bir mükellefiyetin yerine getirilmesi yönündeki ilerlemenin bir ölçüsü olarak kalan teminat yükümlülüğündeki değişiklikler kullanılarak ölçülürse mümkündür. Sigorta hasılatı başka bir şekilde ölçüldüğünde, gerçekleşen hasarların dönem içinde sunulan giderlerin tutarı ile mutabakatı yapılmalıdır. Bunun nedeni, hem sigorta hasılatının hem de gerçekleşen hasar ve faydaların, sigorta sözleşmesi grubunun teminat dönemi ile ilgili yükümlülüğündeki değişikliklerin ölçüsü olmasıdır.
Elde tutulan reasürans sözleşmeleri (UFRS 17'nin 78, 82 ve 86’ncı paragrafları)
BC345 IASB elde tutulan reasürans sözleşmelerindeki varlıklar ve dayanak sigorta sözleşmelerindeki yükümlülüklerin, finansal varlıkların finansal yükümlülüklerle netleştirilmesine ilişkin UMS 32 kriterlerine nadiren uyduğunu kaydetmiştir. IASB, bu kriterleri UFRS 17'ye dahil etmek yerine, işletmenin ilgili sigorta sözleşmesi yükümlülükleri ile elde tutulan reasürans sözleşmesi varlıklarını netleştirmesini yasaklamanın daha kolay olduğuna karar vermiştir.
BC346 Reasürans sözleşmesi varlıklarını sigorta sözleşmesi yükümlülükleriyle mahsup etme yasağına uygun olarak, UFRS 17, işletmenin elde tutulan reasürans sözleşmelerinden kaynaklanan gelir veya giderleri, düzenlenen sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan giderlerden veya gelirlerden ayrı olarak sunmasını gerektirir. Bununla birlikte, UFRS 17, işletmenin, elde tutulan reasürans sözleşmelerinden gelir veya giderleri, ya tek bir net tutar, ya da reasürörden geri kazanılan ve ödenen primlerin dağıtımından gelen ayrı tutarlar olarak sunmasına olanak tanır. Eğer işletme ayrı tutarlar sunarsa, UFRS 17 işletmenin aşağıdaki şekilde muhasebeleştirmesini gerektirir:
(a) Sedan komisyonları da dahil olmak üzere, dayanak sözleşmelerdeki hasar veya faydalara bağlı nakit akışlarını; bu nakit akışlarının yatırım bileşeni olarak muhasebeleştirilmesi gerekmedikçe, tazmin edilmesi beklenen hasarların bir parçası olarak. IASB’ye göre, bu nakit akışlarındaki değişikliklerin ekonomik etkisi, beklenenden farklı miktarda hasarın geri ödenmesinin etkisine eşdeğerdir.
(b) Dayanak sözleşmelerdeki hasarlara bağlı olmayan, reasüröre ödenecek primlerdeki bir azalma olarak sedan komisyonları. Bu tür sedan komisyonlarının ekonomik etkisi, hiçbir sedan komisyonu olmaksızın daha düşük prim alma etkisine eşdeğerdir.
Açıklama (UFRS 17'nin 93-132’nci paragrafları)
BC347 IASB, finansal tablola kullanıcılarına, sözleşmelerin UFRS 17 kapsamında işletmenin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akışları üzerindeki etkisini değerlendirebilmeleri için finansal tablo kullanıcılarına bir dayanak oluşturması amacıyla işletmenin gereken bilgileri açıklamasına karar vermiştir. Bu açıklama amacına ulaşmak için, finansal tablolara alınan tutarlar, UFRS 17 uygulanırken kullanılan önemli yargılar ve bu yargılardaki değişiklikler ve UFRS kapsamındaki sözleşmelerden kaynaklanan risklerin niteliği ve derecesi hakkında bilgi gerekmektedir. Açıklama amacı, işletmenin bu amaca ulaşmasına yardım etmek için tasarlanmış bazı spesifik açıklama yükümlülükleriyle desteklenir. IASB, açıklama amacını belirterek, işletmelerin kendi durumlarıyla en alakalı bilgileri vermelerini sağlamayı, ayrıntılı ve kurallı açıklama yükümlülüklerine uymak yerine finansal tabloların kullanıcılarıyla iletişimin önemini vurgulamayı amaçlamaktadır. Özel açıklama yükümlülüklerini karşılamak için sağlanan bilgilerin açıklama amacını karşılamak için yeterli olmadığı durumlarda, UFRS 17'nin 94’üncü paragrafı, işletmenin bu amaca ulaşmak için gerekli ek bilgileri açıklamasını gerektirir.
BC348 IASB, UFRS 4'teki açıklama yükümlülüklerine ek olarak, UFRS 7 Finansal Araçlar: Açıklamalar'da UFRS 4'e çapraz referans olarak dahil edilen açıklama yükümlülüklerini UFRS 17'deki hükümler için temel almıştır. Bunun nedeni, paydaşların bu tür açıklamaların, finansal tabloların kullanıcılarına, sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan gelecekteki nakit akışlarının tutarını, zamanlamasını ve belirsizliğini anlamak için faydalı bilgiler sunduğunu belirtmeleridir. UFRS 4'ten getirilen açıklama yükümlülükleri aşağıdakiler hakkında bilgi içerir:
(a) Standart kapsamındaki sözleşmeleri ölçmek için kullanılan yöntemlerin açıklanması, bu yöntemlere ilişkin girdileri tahmin etme süreçleri ve bu yöntem ve süreçlerdeki değişiklikler dahil olmak üzere,
Standardın uygulanmasındaki önemli yargılar (bakınız: UFRS 17'nin 117’nci paragrafı) ve
(b) Aşağıdakiler de dahil olmak üzere sözleşmelerden kaynaklanan risklerin niteliği ve derecesi:
(i) Sigorta riskine maruz kalma ve her tür finansal risk ve bunların nasıl ortaya çıktığı ve işletmenin risk yönetimindeki amaç, politika ve süreçleri ile risklerin ölçümü için kullanılan yöntemler (bakınız: UFRS 17'nin 121–125’inci paragrafları),
(ii) Riskin yoğunluğu (bakınız: UFRS 17'nin 127’inci paragrafı),
(iii) Sigorta riskine ve her bir piyasa riski türüne duyarlılık (bakınız: UFRS 17'nin 128– 129’uncu paragrafları),
(iv) Hasar gelişimine ilişkin bilgi (bakınız: UFRS 17'nin 130’uncu paragrafı),
(v) Elde tutulan reasürans sözleşmelerinin kredi kalitesi de dahil olmak üzere, sigorta sözleşmelerinden doğan kredi riskine ilişkin bilgi (bakınız: UFRS 17'nin 131’inci paragrafı) ve
(vi) Sigorta sözleşmelerinden doğan likidite riskine ilişkin bilgi (bakınız: UFRS 17'nin 132’nci paragrafı).
BC349 Buna ek olarak, UFRS 17'yi geliştirirken IASB, her bir raporlama tarihinde sigorta sözleşmesinin ölçümünün güncellenmesi gerekliliği ışığında, sigorta sözleşmeleri düzenleyen işletmelerin finansal tablolarını anlamak için kritik açıdan önemli gördüğü unsurları belirlemiştir. IASB işletmelerin aşağıdaki kalemleri açıklayacağına karar vermiştir:
(a) Aşağıdakilerden her birinin açılış bakiyesi ile kapanış bakiyesi arasındaki mutabakat:
(i) Sigorta hasılatının belirlenmesi ve finansal durum ve finansal performans tablolarındaki tutarlar arasındaki bağlantı hakkında bilgi sağlamak amacıyla analiz edilen, sigorta sözleşmesi yükümlülüklerindeki (veya varlıklarındaki) değişiklikler (bakınız: UFRS 17'nin 100’üncü paragrafı) ve
(ii) Ölçüm modeli hakkında bilgi sağlamak amacıyla analiz edilen, sigorta sözleşmesi yükümlülüklerindeki (veya varlıklarındaki) değişiklikler (bakınız: UFRS 17'nin 101’inci paragrafı).
Bu mutabakatlar BC350 – BC356 paragraflarında tartışılmıştır.
(b) Sigorta hasılatının analizi (bakınız: UFRS 17'nin 106’ncı paragrafı ve BC352-BC353 paragrafları).
(c) Sigorta sözleşmelerinin finansal durum tablosuna ilk defa alınmasına ilişkin bilgi (bakınız: UFRS 17'nin 107–108’inci ve BC358–BC362 paragrafları).
(d) İşletmenin raporlama dönemi sonunda kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjını ne zaman kâr veya zarara yansıtmayı beklediğine ilişkin açıklama (bakınız UFRS 17'nin 109’uncu paragrafı ve BC363 paragrafı).
(e) Raporlama dönemi içindeki toplam sigorta finansmanı gelir veya gideri tutarı (bakınız: UFRS 17'nin 110’uncu ve BC364-BC366 paragrafları) ve doğrudan katılım özelliği bulunan sözleşmeler için dayanak kalemlerin kompozisyonuna ve gerçeğe uygun değerine ilişkin açıklama (bakınız: UFRS17'nin 111’inci ve BC238-BC247 paragrafları).
(f) UFRS 17'nin 117 (a) paragrafında yer alan hükümlerin karşılanmasına henüz dahil edilmemiş olması durumunda, işletmenin aşağıdakileri belirleme yaklaşımı hakkında bilgi (bakınız: UFRS 17'nin 117 (c) paragrafı):
(i) Takdir yetkisinin kullanılmasından kaynaklanan gelecekteki nakit akış tahminlerindeki değişiklikleri, gelecekteki nakit akışı tahminlerindeki diğer değişikliklerden ayırt etmek (bakınız: BC237 paragrafı),
(ii) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi (bakınız: BC213–BC217 paragrafları),
(iii) İskonto oranları (bakınız: BC193–BC205 paragrafları) ve
(iv) Yatırım bileşenleri (bakınız: BC33–BC34 paragrafları).
(g) Finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesini belirlemede kullanılan güven aralığı (bakınız: UFRS 17'nin 119’uncu paragrafı ve BC215–BC217 paragrafları).
(h) Dayanak kalemlerin getirilerine bağlı olarak değişkenlik göstermeyen nakit akışlarını iskonto etmek için kullanılan getiri eğrisi (bakınız: UFRS 17'nin 120’nci ve BC198 paragrafı).
(i) İşletmenin faaliyet gösterdiği alandaki düzenleyici çerçevelerin etkisine ilişkin bilgiler (bakınız: UFRS 17'nin 126’ncı paragrafı ve BC369–BC371 paragrafları).
Finansal tablolara alınan tutarların açıklanması (UFRS 17'nin 97– 116’ncı paragrafları)
Sigorta sözleşmesi yükümlülüğünün bileşenlerinin mutabakatı (UFRS 17'nin 98-105’inci paragrafları)
BC350 UFRS 17, işletmenin sigorta sözleşmesi yükümlülüklerini bileşenlerine aşağıdaki gibi ayrıştırmasını gerektirir (bakınız: UFRS 17'nin 40’ncı paragrafı):
(a) Aşağıdaki (b) bendindeki tutarlar hariç, kalan teminat yükümlülüğü. Prim dağıtımı yaklaşımı kullanılarak ölçülen yükümlülükler için bu, itfa edilmemiş sigorta edinimine ilişkin nakit akışları kazanılmamış primden düşüldükten sonraki tutardır.
(b) Kalan teminat yükümlülüğünün zarar bileşeni (bakınız: UFRS 17'nin 49’uncu paragrafı). Prim dağıtımı yaklaşımı kullanılarak ölçülen yükümlülükler için bu, ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler için ek bir yükümlülüktür (bakınız: UFRS 17'nin 58’inci paragrafı).
(c) Gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülük.
BC351 UFRS 17 işletmenin, sigorta hasılatının nasıl belirlendiğini açıklamak ve finansal durum ve finansal performans tabloları arasındaki tutarların nasıl birbirine bağlı olduğunu göstermek için açılış ve kapanış bakiyeleri arasındaki mutabakatı, BC350 paragrafında listelenen her bir bileşen için ayrı ve düzenlenen sigorta sözleşmeleri ile elde tutulan reasürans sözleşmeleri için ayrı olacak şekilde açıklamasını gerektirir.
BC352 IASB sigorta hasılatının, işletmenin karşılığında bedel almayı beklediği teminat veya diğer hizmetlerle ilgili olan dönem içinde kalan teminat yükümlülüğündeki değişikliklerin toplamı olarak da analiz edilebileceğini kaydetmiştir. Bu değişiklikler, dönem içinde gerçekleşen sigorta hizmet giderlerini, finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesindeki değişikliği ve döneme dağıtılan sözleşmeye dayalı hizmet marjının miktarını içerir.
BC353 IASB, dönem içinde finansal tablolara alınan sigorta hasılatının böyle bir analizini gerekli kılmanın, sigorta hasılatını sağlayan etmenler hakkında faydalı bilgi sunduğu ve finansal tablo kullanıcılarının sigorta hasılatının daha bilinen ölçütlerle nasıl ilişkili olduğunu anlamalarına yardımcı olduğu sonucuna varmıştır.
BC354 Buna ek olarak IASB, işletmenin UFRS 17'nin 53-59 veya 69-70’inci paragraflarında açıklanan prim dağıtımı yaklaşımını uyguladığı sigorta sözleşmeleri hariç olmak üzere, işletmenin UFRS 17'nin 101. paragrafında belirtilen mutabakatı açıklaması gerektiğine karar vermiştir; bu açıklama dönemdeki kâr kaynaklarını, açılış bakiyeleri ve kapanış bakiyeleri arasında aşağıdakilere ilişkin ayrı mutabakatlar açıklanmasını içerir:
(a) Gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerine ilişkin tahminler,
(b) Finansal olmayan risk için risk düzeltmesi ve
(c) Sözleşmeye dayalı hizmet marjı.
BC355 IASB kâr kaynaklarını gösteren mutabakatın finansal tablola kullanıcıları açısından faydalı bilgiler sağlayacağı sonucuna varmıştır. Dahası, IASB’ye göre, sigorta sözleşmelerinin ölçümünde kullanılan bileşenlerdeki değişikliklere ilişkin bilgiler; IASB’nin, sözleşmeye dayalı hizmet marjını gelecekteki hizmetlerle ilgili sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerinin etkisine göre düzeltme kararı ışığında önemli olacaktır. Bu karar, bu etkilerin doğrudan finansal performans tablosunda/tablolarında görünmeyebileceği anlamına gelmektedir.
BC356 BC350 ve BC354 paragraflarında belirtildiği üzere, işletmelerin, UFRS 17'nin 53-59 veya 69-70’inci paragraflarında açıklanan prim dağıtımı yaklaşımının uygulandığı sigorta sözleşmeleri hariç olmak üzere, açılış defter değeri ile kapanış defter değeri arasındaki iki mutabakatı finansal durum tablosunda açıklaması gerekmektedir. IASB, her iki mutabakatı talep etmeye karar vermiştir çünkü paydaşlardan alınan geri bildirimler genellikle iki mutabakattaki bilgilerin de faydalı olacağı yönündedir. IASB, iki mutabakatı da gerektirmenin hem maliyetlerini hem de yararlarını göz önünde bulundurmuş ve bu tür bilgileri sağlamanın faydalarının iki mutabakatı hazırlama maliyetlerinden daha fazla olduğu sonucuna varmıştır. IASB bazı durumlarda gereken bilgilerin tek bir mutabakatta toplanabileceğini belirtmiştir.
Sigorta hasılatı (UFRS 17'nin 85’inci paragrafı)
BC357 UMS 1, işletmenin finansal performansı hakkında anlayış sağlaması durumunda, işletmenin finansal performans tablolarında ilave ana kalemler sunmasını gerektirir. Bununla birlikte, UFRS 17 işletmenin UFRS 17 uygulanarak belirlenen sigorta hasılatıyla tutarsız olması durumunda, kâr veya zarardaki primler hakkında bilgi sunmasını yasaklar. Önceki sigorta muhasebesi uygulamaları kapsamında sunulan farklı tutarlar göz önüne alındıktan sonra (bakınız: BC335-BC339 paragrafları), IASB, işletmenin finansal performans tablolarındaki ek ana kalemlerde, sigorta hasılatıyla tutarsız primler hakkında bilgi sunmasını yasaklamaya karar vermiştir.
Dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan yeni sözleşmelerin etkisi (UFRS 17'nin 107 ve 108’inci paragrafları)
BC358 IASB, işletmelerin dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan yeni sözleşmelerin etkisi hakkında bilgi açıklamalarının yararlı olacağı yönündeki argümanları dikkate almıştır. Bu bilgiler hasılattan farklıdır. Sigorta hasılatının ölçümü, tek başına yalnızca finansal tablo kullanıcılarının aradıkları bilgileri sağlar ve işletmenin sigorta sözleşmeleri işinin büyümesini veya daralmasını ölçmeyi amaçlamaz. Özellikle birçok finansal tablo kullanıcısı, işletmenin geleceğe yönelik durumunu değerlendirirken her bir dönemde yazılan yeni işlerin tutarı ve karlılığı hakkında bilgiyi faydalı bulmaktadır.
BC359 BC28-BC29 paragraflarında belirtildiği gibi, sigorta hasılatının amacı, işletmenin dönem içinde sunulan hizmetler karşılığında hak kazanmayı beklediği bedeli ölçmektir. Bu bedel oluşturulan yeni sözleşmelerden alınan primlerden veya tahsil edilen nakitlerden farklı olabilir. IASB, bu nedenle, sunulan hizmetlerden önce başlatılan herhangi bir sözleşme için (diğer bir ifadeyle sözleşmenin yazıldığı dönemde edim yükümlülüklerinin yerine getirilmemiş olduğu her sözleşme) tahakkuk esaslı muhasebe kullanımının, çıkarılan yeni sözleşmelerin hacmi azalsa bile hasılat artışıyla sonuçlanabileceğini kaydetmiştir. IASB, bu etkinin sigorta sözleşmelerine özgü olmadığını kaydetmiştir ve işletmenin büyümesi hakkında faydalı bilgiler sağlamanın başka yollarını belirlemeye çalışmıştır.
BC360 IASB, dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan yeni sözleşmelerin etkisi hakkındaki bilgilerin, finansal tablo kullanıcıları için faydalı bilgiler sağlayacağı konusunda anlaşmıştır. Özellikle, dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi ve sözleşmeye dayalı hizmet marjı hakkındaki bilgiler, dönem içinde çıkarılan yeni sözleşmelerin karlılığı hakkında faydalı bilgiler sağlayacaktır. Buna göre, işletme UFRS 17'nin 53-59 veya 69-70’inci paragraflarında açıklanan prim dağıtımı yaklaşımını uygulamadığı sürece, UFRS 17'nin 107’nci paragrafı, işletmenin dönem içinde ilk defa finansal tablolara aldığı yeni sözleşmelerin etkisini, aşağıdakiler üzerindeki etkisini ayrı gösterecek şekilde açıklamasını gerektirmektedir:
(a) Gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerine ilişkin tahminler,
(b) Finansal olmayan risk için risk düzeltmesi ve
(c) Sözleşmeye dayalı hizmet marjı.
BC361 Gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerine ilişkin tahminler, gelecekteki nakit çıkışlarının bugünkü değerinin tahminlerine ayrıştırılır ve ayrıca sigorta edinimine ilişkin nakit akışlarının tutarını ve gelecekteki nakit girişlerinin bugünkü değerine ilişkin tahminleri de gösterir. Herhangi bir yatırım bileşeni de dahil olmak üzere gelecekteki nakit girişlerinin bugünkü değerine ilişkin tahminlerin ayrıca açıklanması:
(a) Finansal performans tablolarında sunulan sigorta hasılatlarını tamamlayan satış hacmi hakkında yararlı bilgiler sağlar ve
(b) Finansal tabloların kullanıcılarının önceki yıllarda yazılan iş hacmini, cari yıl içinde yazılan sözleşme hacmiyle karşılaştırmasını sağlar.
BC362 Dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan yeni sözleşmeler, işletme tarafından düzenlenen sözleşmeleri ve diğer işletmelerden sigorta sözleşmelerinin devri veya işletme birleşmeleri yoluyla edinilen sözleşmeleri içerebilir. UFRS 17, işletmenin sigorta sözleşmelerinin devri veya işletme birleşmeleri yoluyla diğer işletmelerden edinerek dönemde ilk defa finansal tablolara aldığı yeni sözleşmelerin etkilerini ayrı olarak açıklamasını gerektirir; böylece dönem içinde düzenlenen ve edinilen sözleşmelerin gelecekteki karlılık ve sigorta hasılatı üzerindeki etkileri ayrı ayrı elde edilerek finansal tablo kullanıcılarına sunulmuş olur. UFRS 17 ayrıca, işletmenin dönem içinde ilk defa finansal tablolara alınan ve ekonomik açıdan dezavantajlı olan yeni sözleşmelerin etkisini ayrıca açıklamasını gerektirir.
Sözleşmeye dayalı hizmet marjının finansal tablolara alınması (UFRS 17'nin 109’uncu paragrafı)
BC363 Birçok paydaş, sözleşmeye dayalı marjının gelecek dönemlerde ne zaman kar veya zarara yansıtılmasının beklendiğini bilmek istediklerini belirtmişlerdir, çünkü bu bilgiler gelecekteki kârlılığın değerlendirilmesinde yardımcı olacaktır. IASB, bu bilgilerin finansal tablo kullanıcıları için yararlı olacağına karar vermiştir. UFRS 17, işletmelerin raporlama dönemi sonunda kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjını kâr veya zarara, nicel olarak, uygun zaman aralıklarında veya nitel bilgi vererek ne zaman yansıtmayı beklediklerini açıklamalarını gerektirir.
Sigorta finansmanı gelir veya giderleri (UFRS 17'nin 110-113 ve 118’inci paragrafları)
BC364 Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin, özellikle uzun vadeli sözleşmeler düzenliyorsa, sigorta şirketinin performansı üzerinde önemli bir etkisi olması beklenir. UFRS 17, işletmenin sigorta finansmanı gelir veya giderlerini nasıl sunacağını seçmesine izin verir; bu nedenle IASB, işletmenin aşağıdakileri açıklamasının veya belirtmesinin önemli olduğuna karar vermiştir:
(a) Her dönemde sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin toplam tutarı,
(b) Toplamın kâr veya zarara yansıtılan tutarlar ile diğer kapsamlı gelir arasında ayrıştırılması esası ve
(c) Sigorta finansmanı gelir veya giderleri ile işletmenin elinde tuttuğu ilgili varlıklardan kaynaklanan yatırım geliri arasındaki ilişki.
BC365 Doğrudan katılım özelliği bulunan sözleşmelerde, UFRS 17 işletme finansal riski azaltmak için bir türev ürün kullanıyorsa ve UFRS 17'nin B116 paragrafındaki kriterler karşılanıyorsa, işletmenin finansal riskin etkisindeki değişiklikleri (örneğin bir sigorta sözleşmesi grubundaki finansal teminatların değeri veya işletmenin dayanak kalemlerdeki payı) nasıl finansal tablolara alacağını seçmesine olanak sağlar. Bu değişiklikler ya kâr veya zarara yansıtılarak ya da sözleşmeye dayalı hizmet marjında düzeltme yapılarak finansal tablolara alınabilir. Bu muhasebe politikası seçiminin yarattığı karşılaştırılabilirlik eksikliğinin farkında olan IASB, bu tür değişiklikleri kâr veya zarara yansıtmayı seçen işletmenin, bu seçimin cari dönemdeki sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki düzeltmeye etkisini açıklamasını gerekli kılmaya karar vermiştir.
BC366 Doğrudan katılım özelliği bulunan sözleşmelerde, sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarar ve diğer kapsamlı gelir arasında ayrıştırmayı seçen işletme, kâr veya zarara dahil edeceği tutarları belirleme esasını, sistematik dağıtımdan cari dönem defter getirisi olarak (bakınız: BC48 paragrafı) ya da tersi olarak değiştirebilir. İşletme, bir grup sigorta sözleşmesinin dayanak kalemlerini elinde tutmaya başladığı veya elde tutmayı bıraktığı için cari dönem defter getirisini uygulamaya uygun hale gelirse veya uygun olmaktan çıkarsa, esasın değiştirilmesi gerekir. Bu gibi durumlarda UFRS 17, işletmenin daha önce diğer kapsamlı gelire yansıttığı birikmiş tutarı, belirli bir yöntemle kâr veya zarara dahil etmesini gerektirir. IASB, işletmenin, sadece dayanak kalemleri satın almayı veya satmayı seçerek, kazanç ve zararları kalıcı olarak kar veya zarara dahil etmesini veya hariç tutmasını önlemek için belirli bir yöntem gerektirir. IASB ayrıca, esastaki değişikliğin meydana geldiği dönemde işletmelerin aşağıdakileri açıklamasını gerektirir:
(a) İşletmenin ayrıştırma esasını neden değiştirdiği,
(b) Etkilenen her bir finansal tablo kalemi için her türlü düzeltme tutarı ve
(c) Değişikliğin uygulandığı sigorta sözleşmesi gruplarının defter değeri.
IASB tarafından değerlendirilen ancak UFRS 17'ye dahil edilmeyen açıklamalar
Prim tahsilatları ve sigorta hasılatıyla mutabakatı
BC367 IASB ilk başta işletmenin sigorta hasılatıyla prim hasılatları arasında her bir dönem için mutabakat yapmasını önermiştir, çünkü işletmelerin sigorta hasılatının önceden bilinen ölçütlerden nasıl farklı olduğunu açıklamasını istemiştir. Ancak IASB, bu tür bilgilerin UFRS 17'nin 100’üncü paragrafında öngörülen sigorta sözleşmesi bakiyesinin mutabakatında sağlanacağını tespit etmiştir. Dolayısıyla, izin verilmesine rağmen ayrı bir mutabakat gerekli değildir. BC27 – BC37 ve BC337 – BC339 paragrafları, UFRS 17'nin sigorta hasılatının bir ölçüsü olarak vadesi gelen primlerin kullanımını neden yasakladığını açıklamaktadır.
Ölçüm belirsizliği analizi
BC368 IASB başlangıçta, ölçüm üzerinde önemli etkisi olan girdilerdeki ölçüm belirsizliğinin analizinin açıklanmasını önermiştir. Bu, UFRS 13'ü geliştirirken IASB tarafından değerlendirilen gerçeğe uygun değer ölçümündeki gözlemlenemeyen girdilerin açıklanmasına benzer olacaktır (UFRS 13 Karar Gerekçeleri'nin BC202-BC210 paragraflarında tanımlandığı gibi). UFRS 13'ün sonuçlandırılması sırasında IASB, fayda- maliyet dengesiyle ilgili kaygılar nedeniyle, UFRS 13'te, gözlemlenemeyen girdiler için böyle bir açıklama talep etmemeye karar vermiştir; bunun yerine girdiler hakkında daha nicel bilgi ve bu girdilerin ölçümü nasıl etkilediğine ilişkin anlatı bilgisi talep etmiştir. (UFRS 13 Karar Gerekçeleri'nin BC188 – BC195 ve BC206 – BC208 paragraflarında tanımlandığı gibi). Dolayısıyla, UFRS 13'e ilişkin kararıyla tutarlı olarak IASB, UFRS 17'ye böyle bir açıklama zorunluluğu getirmemiştir.
Düzenleyici sermaye
BC369 UFRS 17 işletmenin asgari sermaye hükümleri veya zorunlu kılınan faiz oranı garantileri gibi faaliyet gösterdiği alandaki mevzuatın etkisine ilişkin bilgileri açıklamasını gerektirmektedir (bakınız: UFRS 17'nin 126’ncı paragrafı). Birçok finansal tablo kullanıcısı, bu etkileri anlamalarına ve analiz etmelerine yardımcı olacak ek açıklama istediklerini belirtmiştir; özellikle:
(a) İşletmenin, dönem içinde yazılan yeni sözleşmeler için elde ne kadar düzenleyici sermaye tutması gerektiğine ve o sermayenin artık ne zaman gerekli olmayacağına ilişkin bilgiler ve
(b) Düzenleyici sermaye hükümleri için ihtiyaç duyulmayan, bir raporlama döneminde üretilen özkaynak tutarı hakkında bilgiler. Bu tutara bazen 'serbest nakit akışı' denir.
BC370 Gerekli düzenleyici sermayenin açıklanması, finansal tablo kullanıcılarına aşağıdakiler hakkında bilgi verebilir:
(a) İşletmenin kârlılığı, devam eden sermaye ihtiyaçları ve dolayısıyla finansal esnekliği,
(b) Elde tutulan düzenleyici sermayenin fazlalığı gelecekteki yeni işleri desteklemek için kullanılabileceğinden, işletmenin gelecek dönemlerdeki yeni iş yazma kapasitesi ve
(c) Raporlama döneminde finansal durum, finansal performans ve nakit akışlarının daha iyi anlaşılması.
BC371 Ancak, sigorta sözleşmesi düzenleyen işletmeler, mevzuat çevresinde faaliyet gösteren tek işletme değildir. Bu tür açıklamalar, mevzuat çevresinde faaliyet gösteren tüm işletmeler için yararlı olabilir. IASB, sigorta sözleşmelerinin muhasebeleştirilmesine ilişkin bir projede, UMS 1'in 134-136’ncı paragraflarındaki halihazırda var olan hükümlerin ötesine geçecek bu tür açıklamaları ayrı şekilde geliştirme konusunda endişe duymuştur. Bu doğrultuda IASB, düzenleme ile ilgili açıklamaları UFRS 17'nin 126’ncı paragrafında belirtilenlerle sınırlandırmaya karar vermiştir.
Standardın ilk kez uygulanması (UFRS 17 Ek C)
BC372 UFRS 17, Standardın ilk kez uygulanması için özel hükümler içermektedir. İşletmenin UMS 8 Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerindeki Değişiklikler ve Hatalar'daki genel hükümler yerine, UFRS 17'nin geçiş yükümlülüklerini uygulaması gerekmektedir. Önceki sigorta muhasebesi uygulamalarının farklılıkları ve çoğu sigorta sözleşmesi türünün uzun süreli olması ışığında IASB, UFRS 17'nin geriye dönük olarak
uygulanmasının, standardın ilk uygulama tarihinden önce ve sonra yazılan sözleşmeler arasında karşılaştırma yapılmasına izin vererek finansal tabloların kullanıcılarına en faydalı bilgileri sunacağına karar vermiştir. IASB, uygulanamaz olduğu durumlar dışında yeni bir muhasebe politikasının geriye dönük olarak uygulanmasını gerektiren UMS 8 ile tutarlı olarak ; işletmelerin UFRS 17'yi geriye dönük olarak uygulamalarına (bakınız: BC374-BC378 paragrafları) ve yalnızca UFRS 17'nin geriye dönük uygulanamadığı durumlarda alternatifleri kullanabilmelerine karar vermiştir.
BC373 IASB, geriye dönük uygulama uygulanamaz olduğunda kullanılabilecek iki alternatif geçiş yöntemi geliştirmiştir ('değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım' olarak adlandırılan alternatif geçiş yöntemi için BC379- BC384 paragraflarına ve "gerçeğe uygun değer yaklaşımı" olarak adlandırılan alternatif geçiş yöntemi için BC385-BC386 paragraflarına bakınız.). IASB, işletmenin UFRS 17'yi geriye dönük olarak uygulayamaması durumunda, değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım ile gerçeğe uygun değer yaklaşımı arasında seçim yapmasına izin vermeye karar vermiştir. IASB, bir geçiş yöntemi seçiminin, geçiş tutarlarının karşılaştırılabilirliğinde eksikliklere yol açtığını kabul etmiştir; ancak aşağıdaki nedenlerle uygun olduğuna karar vermiştir. Değiştirilmiş geriye dönük yaklaşımın amacı, Standardın geriye dönük uygulanmasına en yakın sonucu elde etmektir. IASB, değiştirilmiş bir geriye dönük yaklaşım ile tam geriye dönük bir uygulama arasındaki benzerliğin, işletmenin elindeki makul ve desteklenebilir bilgi miktarına bağlı olacağını kaydetmiştir. İşletmenin nispeten az makul ve desteklenebilir bilgiye sahip olması ve bu nedenle izin verilen değişikliklerin çoğunu kullanması gerekirse, değiştirilmiş geriye dönük yaklaşımın maliyeti faydalarını aşabilir.
Geriye dönük uygulama (UFRS 17'nin C3-C5 paragrafları)
BC374 UFRS 17'nin geriye dönük olarak uygulanması için, geçiş tarihinde işletmenin aşağıdakileri yapması gerekir:
(a) Her bir sigorta sözleşmesi grubunu, UFRS 17 baştan beri uygulanıyormuş gibi finansal tablolara alıp ölçmek,
(b) UFRS 17 baştan beri uygulanmış olsaydı var olmayacak olan mevcut bakiyeleri finansal tablo dışı bırakmak ve
(c) Ortaya çıkan herhangi bir net farkı özkaynağa yansıtmak.
Geriye dönük uygulamayla tutarlı olarak IASB, işletmenin Standardı ilk kez uygularken sadece sigorta sözleşmelerinin ölçümünü düzeltmekle kalmayıp, ertelenmiş edinme maliyetleri ve sadece mevcut sözleşmelerle ilgili olan bazı maddi olmayan duran varlıklar gibi kalemleri de elimine etmesi gerektiğini kaydetmiştir. Ortaya çıkan net farkların özkaynağa yansıtılması gerekliliği, önceki işletme birleşmelerinden kaynaklanan şerefiyenin defter değerinde herhangi bir düzeltme yapılmaması anlamına gelir.
BC375 UFRS 17'deki ölçüm modeli iki bileşenden oluşur:
(a) Gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerine ilişkin tahminlere ve finansal olmayan riske ilişkin açık bir risk düzeltmesine dayanan doğrudan bir ölçüm ve
(b) Sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınması sırasında ölçülen, daha sonra gelecekteki hizmetle ilgili tahminlerdeki değişikliklere ve gelecekteki hizmetlerle ilgili sonraki tahminlerdeki değişikliklere ve bir finansman bileşenine göre düzeltilip, teminat döneminde kâr veya zarara yansıtılan sözleşmeye dayalı hizmet marjı.
BC376 IASB, sigorta sözleşmelerinde doğrudan ölçüm bileşeninin uygulanması için, BC381-BC382 paragraflarında açıklanan ilk defa finansal tablolara alınma sırasında yapılan değerlendirmeler dışında, spesifik bir geçiş problemi tanımlamamıştır. Bu ölçüm yalnızca ölçüm tarihindeki koşulları yansıtır. Sonuç olarak, işletmenin gerekli sistemleri kurmak için yeterli süresi olması kaydıyla, doğrudan ölçümün geçiş tarihinde uygulanması, daha sonraki bir tarihte uygulanmasından daha zor olmayacaktır.
BC377 Sözleşmeye dayalı hizmet marjının kalan miktarının geçiş tarihinde, finansal performans tablolarında sunum için gerekli bilgilerin ise sonraki dönemlerde ölçülmesi daha zordur. Bu tutarlar, sigorta sözleşmesi grubunun ilk defa finansal tablolara alınmasından sonraki tüm dönemlere ilişkin tahminlerin bir revizyonunu yansıtır.
BC378 IASB, geriye dönük uygulama için gerekli olan aşağıdaki miktarların ölçülmesinin genellikle uygulanamayacağı sonucuna varmıştır:
(a) İlk defa finansal tablolara alınma tarihinde nakit akış tahminleri,
(b) İlk defa finansal tablolara alınma tarihinde finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesi,
(c) Gelecekteki hizmetlerle ilgili olmadıkları için her hesap dönemi için kar veya zarara yansıtılabilecek tahminlerdeki değişiklikler ve sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklerin zarar bileşenine ne ölçüde dağıtılabileceği,
(d) İlk defa finansal tablolara alınma tarihindeki iskonto oranları ve
(E) Finansal varsayımlardaki değişikliklerin poliçe hamillerine ödenen tutarlar üzerinde önemli etkisi olduğu sözleşmeler için, iskonto oranlarındaki değişikliklerin gelecekteki nakit akış tahminleri üzerindeki etkisi.
Bu nedenle IASB, UFRS 17'nin geriye dönük uygulanmasının uygulanamayacağı sigorta sözleşmesi grupları için işletmelerin kullanabileceği iki geçiş yöntemi geliştirmiştir.
Değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım (UFRS 17'nin C6-C19 paragrafları)
BC379 Birçok işletme UFRS 17'nin geriye dönük uygulaması için yeterli bilgiye sahip olmasa da, IASB’ye, birçok durumda işletmelerin ihtiyaç duyulan bilgilerin çoğuna sahip olabileceği ve bazı işletmelerin geriye dönük uygulama konusunda sadece az sayıda sınırlama ile karşılaşabileceği söylenmiştir. Bu gibi durumlarda IASB, işletmenin değiştirilmiş geriye dönük uygulamayı sadece tam geriye dönük uygulamayı uygulamak için gereken bilgilere sahip olmadığında uygulamasının, sigorta sözleşmelerine ilişkin daha karşılaştırılabilir bilgiler sağlayacağına karar vermiştir. Dahası IASB, işletmenin aşağıdakileri yapması gerektiği sonucuna varmıştır:
(a) Makul ve desteklenebilir bilgiler kullanılarak geriye dönük uygulamaya mümkün olan en yakın sonucu elde etmek için gereken minimum değişiklikleri kullanmalıdır ve
(b) UFRS 17'nin geriye dönük uygulamasında kullanılabilecek makul ve desteklenebilir herhangi bir bilgiyi, eğer bu bilgi aşırı maliyet veya çaba gerektirmeden mevcutsa, göz ardı etmemelidir.
BC380 IASB, UMS 8'de tanımlandığı haliyle geriye dönük uygulamanın uygulanamadığı durumlarda, BC378 paragrafında belirtilen hususları ele almak için uygulanabilecek bazı değişiklikler belirlemeye karar vermiştir. Bu değişikliklere işletmenin geriye dönük yaklaşımı uygulamak için makul ve desteklenebilir bilgilere sahip olmaması durumunda, yalnızca gerekli olduğu ölçüde izin verilir. Bu değişiklikler:
(a) İşletmenin başlangıç tarihinde veya ilk defa finansal tablolara alma sırasında sigorta sözleşmeleri veya sigorta sözleşmesi grupları hakkında değerlendirme yapması için gerek duyduğu bilgileri basitleştirmek (bakınız: BC381–BC382 paragrafları).
(b) İşletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjı ile ilgili tutarları belirleme şeklini basitleştirmek (bakınız: BC383 paragrafı).
(c) İşletmenin sigorta hasılatını belirleme şeklini basitleştirmek (bakınız: BC 383 paragrafı).
(d) İşletmenin, sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarara dahil olan bir tutara ve diğer kapsamlı gelire dahil olan bir tutara ayrıştırmayı seçmesi durumunda; kâr veya zarara dahil olan sigorta finansmanı gelir ve giderlerini geçiş tarihindeki iskonto oranlarını kullanarak belirlemesine izin vermek. Ayrıca değişiklik, sigorta finansmanı gelir ve giderlerine ilişkin özkaynaklar içerisinde birikmiş bakiyenin tutarının belirlenmesine yönelik bir yarar sağlar (bakınız: BC384 paragrafı).
Sigorta sözleşmelerinin başlangıçtaki veya ilk defa finansal tablolara alma sırasındaki değerlendirmeleri (UFRS 17'nin C9-C10 paragrafları)
BC381 UFRS 17 bir sözleşmenin başlangıç veya ilk defa finansal tablolara alma tarihinde bazı değerlendirmelerin yapılmasını gerektirir:
(a) Sözleşmenin değişken ücret yaklaşımına uygun olup olmadığı,
(b) Sözleşmelerin nasıl gruplandırılacağı ve
(c) Genel modele tabi sözleşmelerde takdir yetkisinin tahmini nakit akışları üzerindeki etkisinin nasıl belirleneceği.
BC382 Kurul, işletmelerin bu tür değerlendirmeleri başlangıçtaki veya ilk defa finansal tablolara alma tarihindeki varsayımları kullanarak yapmasının genellikle mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Bu değerlendirmeleri geçmişte geçmiş dönemden sonra öğrenilmiş olan bilgiler kullanılmadan yapmak mümkün olmayabilir (diğer bir ifadeyle işletmenin geçmişte neyi bekleyebileceğine ilişkin bir varsayım yapmak). Değerlendirmeler sözleşmenin başlangıç veya ilk defa finansal tablolara alma tarihi yerine geçiş tarihinde yapılsa, geçmiş dönemden sonra öğrenilmiş olan bilgilere ihtiyaç duyulmasından kaçınılabilecektir. Ancak IASB, sözleşmelerin yalnızca geçiş tarihinde değerlendirilmesinin, sözleşmenin başladığı veya ilk defa finansal tablolara alındığı tarihteki değerlendirmeden önemli ölçüde farklı olduğu işletmeler için gruplandırmayı gerektirebileceğini kaydetmiştir. Bu doğrultuda IASB, işletmelerin değerlendirmeleri şu iki zamandan birinde yapmasına izin verilmesi gerektiğine karar vermiştir:
(a) Eğer söz konusu değerlendirmeler, o tarihteki sözleşmenin şartları ve o sıradaki piyasa koşulları göz önüne alındığında işletmenin neye karar vereceği konusunda makul ve desteklenebilir kanıtlara
dayanılarak yapılabilirse, sözleşmenin başlangıç veya ilk defa finansal tablolara alınma tarihinde veya
(b) Geçiş tarihinde.
Sözleşmeye dayalı hizmet marjı ve sigorta hasılatına ilişkin tutarların belirlenmesi (UFRS 17'nin C11-C17 paragrafları)
BC383 Birçok durumda, BC378 paragrafında açıklanan tahminler, yalnızca geçmiş dönemden sonra öğrenilmiş olan bilgiler kullanılarak belirlenebilir; bu da işletmenin, UFRS 17'yi geriye dönük olarak uygulayamayacağı anlamına gelir. Bu doğrultuda IASB, bu tahminleri yapmak için kullanılabilecek değişiklikleri belirlemeye karar vermiştir. Bu değişiklikler:
(a) Gelecekteki hizmetle ilgili olmadığı için kâr veya zarara yansıtılabilecek tahminlerdeki değişikliklerin ölçülmesi gerekliliğinden kaçınır veya tahminlerdeki değişikliklerin hasarlara katlanıldıkça ne ölçüde geri döndürülebileceğini değerlendirir,
(b) İşletmelerin finansal olmayan riske ilişkin risk düzeltmesinin ilk defa finansal tablolara alma tarihinde ne olabileceğini tahmin etmeleri için nesnel bir yol sağlar,
(c) İşletmelerin ilk defa finansal tablolara alma tarihindeki iskonto oranlarını tahmin etmeleri için bir yol sağlar ve
(d) İşletmenin ilk defa finansal tablolara alma tarihindeki tahmini sözleşmeye dayalı hizmet marjının ne kadarının geçiş tarihinde kalması gerektiğini belirlemesi konusunda rehberlik sağlar.
Sigorta finansmanı gelir ve giderlerinin belirlenmesi (UFRS 17'nin C18 ve C19 paragrafları)
BC384 İşletmenin bazı sigorta finansmanı gelir veya giderlerini diğer kapsamlı gelire dahil etmeyi seçmesi durumunda, UFRS 17'yi geriye dönük olarak uygularken, işletmenin diğer kapsamlı gelire yansıtılmış birikmiş bakiyeyi belirlemesi için; geçmişteki bilgileri takip etmesi ve diğer kapsamlı gelirden kaynaklanan tutarların her bir dönemde kâr veya zarara dağıtılması hakkında değerlendirmeler yapması gerekecektir. UFRS 17'nin C10 paragrafıyla tutarlı olarak, işletme bir yıldan fazla arayla düzenlenmiş sigorta sözleşmelerini gruba dahil ettiyse, bu bilginin belirlenmesi özellikle zor olacaktır. Buna göre IASB, işletmenin bu tutarları geçiş tarihinde belirlemesini sağlayacak değişiklikler yapmaya karar vermiştir.
Gerçeğe uygun değer yaklaşımı (UFRS 17'nin C20-C24 paragrafları)
BC385 IASB, bazı durumlarda, işletmenin değiştirilmiş geriye dönük yaklaşımı uygulamak için aşırı maliyet veya çabaya katlanmadan makul ve desteklenebilir bilgilere sahip olamayabileceğini kaydetmiştir. Buna göre IASB, bu gibi durumlarda işletmenin UFRS 13 uyarınca, geçiş tarihindeki sözleşmeye dayalı hizmet marjının sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışları ile sigorta sözleşmesi grubunun gerçeğe uygun değeri arasındaki fark olarak belirlendiği gerçeğe uygun değer yaklaşımını uygulaması gerektiğini belirtmiştir. IASB ayrıca, geriye dönük uygulama mümkün olmadığında gerçeğe uygun değer yaklaşımının kullanılmasına izin vermeye karar vermiştir (bakınız: BC373 paragrafı). IASB, bir sigorta sözleşmesi grubunun gerçeğe uygun değerini belirlerken, işletmenin bir mevduat tabanı kavramını uygulamaması gerektiğine açıklık getirmeye karar vermiştir (bakınız: BC165 – BC166 paragrafları).
BC386 Gerçeğe uygun değer yaklaşımı, aşağıdakilerle ilgili olarak değiştirilmiş geriye dönük yaklaşımla aynı değişikliklere izin verir:
(a) Normalde başlangıç ya da ilk defa finansal tablolara alma tarihinde yapılacak olan, sigorta sözleşmelerine ya da sigorta sözleşmesi gruplarına yönelik değerlendirmeler ve
(b) Sigorta finansmanı gelir ve giderlerini belirlemek için gereken iskonto oranları ve iskonto oranlarındaki değişikliklerin etkisinin belirlenmesi.
Karşılaştırmalı bilgiler (UFRS 17'nin C25-C28 paragrafları)
BC387 UFRS 17, UFRS 17'nin ilk uygulama tarihinden hemen önceki dönemde uygulanması öngörülen hükümleri uyarınca; işletmeler arasında karşılaştırmalara olanak sağlayarak ve trend bilgilerini kullanarak finansal tablo kullanıcılarına en faydalı bilgileri sağlamak için işletmelerin karşılaştırmalı bilgi sunmasını gerektirir. Ancak, işletme daha önceki dönemler için karşılaştırmalı bilgi sunarsa, karşılaştırmalı bilgilerin UFRS 17 hükümleri uygulanarak yeniden düzenlenmesi gerekmez.
BC388 IASB, önceki muhasebe yöntemlerindeki farklılıklar ve UFRS 17 tarafından getirilen değişikliklerin kapsamı nedeniyle en az bir raporlama dönemi için karşılaştırmalı bilgilerin yeniden düzenlenmesinin gerekli olduğu sonucuna varmıştır. UFRS 17, geçiş zamanında yalnızca uygulanabilir olduğunda geriye dönük uygulama gerektirdiğinden ve geriye dönük uygulamanın mümkün olmadığı durumlar için basitleştirilmiş yaklaşımlar belirlediğinden, IASB, karşılaştırmalı tutarların belirlenmesinin, UFRS 17'yi ilk kez uygulamak için gerekenlerin ötesinde çok fazla zaman ve kaynak gerekliliğine yol açmayacağını beklemektedir. IASB, yeniden düzenlenmiş karşılaştırmalı bilgilerin bir raporlama dönemi için gerekli tutulacağı ışığında, hazırlanması için gerekli süre hakkında verilen bilgilere dayanarak UFRS 17'nin yürürlük tarihini belirlemiştir.
BC389 Bir raporlama dönemi için karşılaştırmalı bilgilerin yeniden düzenlenmesi gerekliliği, finansal araçların gerçeğe uygun değeri de dahil olmak üzere, geçiş esnasında karşılaştırmalı tutarların yeniden düzenlenmesini gerektirmeyen UFRS 9'un geçiş şartlarından farklıdır (geçmiş dönemden sonra öğrenilmiş bilgiler kullanılmasını gerektirdiği durumlarda söz konusu standart yeniden düzenlemeye izin vermemiştir). Bununla birlikte IASB, UFRS 9'un yürürlük tarihinden önce gönüllü olarak uygulanmasına yönelik engelleri en aza indirgemek amacıyla geliştirilen UFRS 9 için geçiş şartlarını geliştirirken farklı koşulların var olduğunu kaydetmiştir. Ek olarak, UFRS 9'un bu geçiş hükümlerini uygulayan işletmelerin tümü daha önce aynı hükümleri uygulamışlardır (UMS 39'daki şartlar). Buna karşılık IASB, çoğu işletmenin UFRS 17'yi yürürlük tarihinden önce uygulamayacağını öngörmektedir ve BC388 paragrafında belirtilen nedenlerle karşılaştırmalı tutarların yeniden düzenlenmesinin özellikle önemli olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle IASB, UFRS 17'nin erken uygulanmasını kolaylaştırmak için karşılaştırmalı bilgilerin yeniden düzenlenmesinin kaldırılmamasına karar vermiştir.
Geçişe ilişkin diğer hususlar
Geçiş tarihinden önce finansal tablo dışı bırakılan sözleşmeler
BC390 IASB, geçiş tarihinden önce finansal tablo dışı bırakılan sözleşmeler için bir basitleştirme yapılmayacağına karar vermiştir. IASB, sigorta sözleşmesi grubunun kalan kârının gerçeğe uygun bir şekilde sunumunu sağlamak için; geçiş tarihinden önce finansal tablo dışı bırakılan sözleşmelerin kalan sözleşmeye dayalı hizmet marjı üzerindeki etkisini yansıtmanın gerekli olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca işletmeler, finansal tablo dışı bırakılmış tüm sözleşmeler için nakit akışlarının detaylarını elde etmekte güçlük çekebilse de, IASB, işletmenin finansal tablo dışı bırakılmış sözleşmelerin etkisinin belirlemek amacıyla makul ve desteklenebilir bilgiler kullanarak tahmin ve çıkarımlar yapabileceği sonucuna varmıştır. Son olarak IASB, işletme bu tahminleri ve çıkarımları yapamadığında gerçeğe uygun değer yaklaşımının kullanılabilir olacağını gözlemlemiştir.
Toplulaştırma düzeyi (UFRS 17'nin C9(a) ve C10 paragrafları)
BC391 Standardı geriye dönük olarak uygulamak için, işletmenin ilk defa finansal tablolara alma sırasında bireysel sözleşmelerin ait olacağı sigorta sözleşmesi grubunu belirlemesi gerekir. Standart, işletmelerin yalnızca bir yıl içinde düzenlenen sözleşmeleri gruplandırmasını gerektirir.
BC392 IASB, işletmelerin aynı bir yıllık dönemde düzenlenen sözleşmeleri geriye dönük olarak gruplandırmasının her zaman mümkün olamayabileceğini kaydetmiştir. Buna göre IASB, işletmelerin sözleşmeleri bir yıl içinde yazılan sözleşme gruplarına bölmesine gerek kalmaması için bir geçiş kolaylığı sağlamaya karar vermiştir. Buna ek olarak, işletmeler geçiş sonrasında ortaya çıkan sözleşmeye dayalı hizmet marjını, geçiş tarihindeki iskonto oranlarını kullanarak artırabilir ve düzeltebilirler. Ayrıca IASB, sigorta finansmanı gelir veya giderlerini, kâr veya zarar ve diğer kapsamlı gelirler arasında UFRS 17'nin 88 (b) ve 89 (b) paragrafları uyarınca ayrıştırmayı seçen işletmelerin, kâr veya zarara dahil edilen sigorta finansmanı gelir veya giderlerini geçiş tarihindeki iskonto oranlarını kullanarak belirlemelerine izin verilmesi gerektiğine karar vermiştir. Her ne kadar bu, tam geriye dönük bir uygulamadan ortaya çıkacak tutara kıyasla özkaynakta biriken bakiyenin farklı olmasına ve dolayısıyla gelecekte kâr veya zarara dahil edilen farklı sigorta finansmanı gelir veya gider tutarlarına yol açsa da; IASB açıklamalar vasıtasıyla finansal tablo kullanıcılarının bu farklara karşı uyarılabileceklerine karar vermiştir.
Finansal riski azaltmak için kullanılan türev ürünler (UFRS 17'nin C3(b) paragrafı)
BC393 UFRS 17'nin B115 paragrafı, işletmelerin sözleşmeye dayalı hizmet marjındaki değişikliklerde, işletmenin finansal risklerini azaltmak için türev ürünleri kullandığı dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerden getirilerindeki payı ve sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişikliklere göre bir düzeltme yansıtmamasına izin vermektedir. Bununla birlikte, bu seçeneği uygulayan işletmenin, risk yönetimi hedefini ve bunu yapmadan önce riski azaltma stratejisini belgelemesi gerekmektedir. Bu dokümantasyon gerekliliği, UFRS 9'daki finansal riskten korunma muhasebesinin dokümantasyon hükümlerine benzerdir. UFRS 9'daki
finansal riskten korunma muhasebesi için geçiş hükümleri uyarınca IASB, risk azaltmanın geriye dönük uygulanmasının, geçmiş dönemden sonra öğrenilmiş bilgiler kullanılması riskini doğuracağı sonucuna varmıştır. IASB, özellikle bu yaklaşımın uygulanması isteğe bağlı olduğu için, olaydan sonra belgelemenin işletmenin bu seçeneği uygulayacağı risk azaltma ilişkilerini seçmelerine olanak sağlayabileceğinden endişe duymuştur. Sonuç olarak, UFRS 17, UFRS 9'daki finansal riskten korunma muhasebesi için geçiş hükümleriyle tutarlı olarak, standardın ilk uygulanması tarihinden itibaren risk azaltma opsiyonunun ileriye yönelik olarak uygulanmasını gerektirmektedir.
Finansal varlıkların yeniden tanımlanması (UFRS 17'nin C29-C33 paragrafları)
BC394 UFRS 17'nin ilk uygulamasında işletme:
(a) Ya halihazırda UFRS 9'u uygulamıştır ya da
(b) UFRS 9'u da ilk kez uygulayacaktır.
BC395 UFRS 9 finansal varlıkların sınıflandırması için hükümler içerir. UFRS 9, aynı zamanda, bir muhasebe uyumsuzluğunu azaltmaya yaradığı durumlarda, işletmelerin finansal varlıklarını UFRS 9'un ilk uygulama tarihinde gerçeğe uygun değer farkını kâr veya zarara yansıtılarak ölçülen olarak tanımlama opsiyonunu da içerir (gerçeğe uygun değer opsiyonu). Hem UFRS 9 hem de UFRS 17'yi ilk kez uygulayan işletme, finansal varlık sınıflandırmalarını, seçimlerini ve tanımlamalarını değerlendirirken, aynı zamanda UFRS 17'nin hükümlerinin sonuçlarını da değerlendirebilecektir.
BC396 IASB, daha önce UFRS 9'u uygulayan işletmenin, UFRS 17'yi uygularken UFRS 9'a göre finansal varlıkların sınıflandırılması, seçilmesi ve tanımlanması uygulamalarını tekrar gözden geçirmesine izin verilip verilmeyeceğini değerlendirmiştir. UFRS 9, bir finansal varlığın sözleşmeye dayalı nakit akışı özelliklerine ve elde tutulduğu iş modeline dayanarak sınıflandırılmasını belirler. UFRS 9 uygulandıktan sonra, sınıflandırmadaki değişiklikler ancak işletmenin iş modeli değiştiğinde gerçekleşebilir; IASB bu değişikliklerin seyrek olmasını beklemektedir. Buna ek olarak, UFRS 9, özkaynak araçlarının gerçeğe uygun değer opsiyonuna göre sonradan yeniden tanımlanmasına veya ilk defa finansal tablolara alındıktan sonra gerçeğe uygun değer değişimi diğer kapsamlı gelire yansıtılan finansal araçlar kategorisine yeniden girecek veya çıkacak şekilde tanımlanmasına izin vermez.
BC397 Finansal varlıkların sınıflandırılması ile sigorta sözleşmesi yükümlülüğündeki değişikliklerin sunumu arasındaki etkileşim, kâr veya zararda muhasebe uyumsuzluklarına neden olabilir. İşletme, UFRS 9 uyarınca daha önceki bir tarihte sınıflandırılan finansal varlıkların sınıflandırmasını yeniden değerlendiremezse, ilk defa UFRS 17'nin uygulanmasında yeni muhasebe uyumsuzlukları ortaya çıkabilir. IASB, işletmelerin UFRS 17'yi ilk kez uygulamaları sırasında, UFRS 9'u ilk kez uygularken yapabildikleri ölçüde gerçeğe uygun değer seçeneğini kullanarak finansal varlıkları tanımlayabilmeleri gerektiği sonucuna varmıştır. Buna ek olarak IASB, UFRS 9'un erken uygulanmasından sonra işletmenin ticari amaçla elde tutulmayan özkaynak yatırımlarının bir kısmının veya tamamının gerçeğe uygun değerindeki değişiklikleri finansal tablolara almak için diğer kapsamlı geliri kullanmayı seçmesine veya bu tür bir seçimi iptal etmesine izin verilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu sınıflandırma seçeneğinin kriteri muhasebe uyumsuzluklarına atıfta bulunmamaktadır; bu nedenle IASB UFRS 17 uygulandığında muhasebe uyumsuzlukları üzerinde bir etkisi olup olmadığına bakılmaksızın işletmelerin bu seçimi yeniden değerlendirebilmeleri gerektiğine karar vermiştir. Muhasebe uyumsuzlukları bu sınıflandırma seçeneğinin mevcudiyetini belirlemese de IASB işletmelerin uygulamada opsiyonu uygulayıp uygulamayacaklarına karar verirken muhasebe uyumsuzluklarını dikkate alabileceklerini kaydetmiştir.
BC398 Finansal varlıkların UFRS 9'a göre sınıflandırılmasındaki temel faktörlerden biri işletmenin iş modelidir. UFRS 17'nin uygulanmasının, işletmenin UFRS 9 uyarınca iş modelinde bir değişikliğe tek başına yol açması muhtemel değildir. Ancak IASB, işletmelerin finansal varlıklarını nasıl yönettiği ile sigorta sözleşmesi yükümlülükleri arasında bir ilişki olduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle, IASB, muhasebe uyumsuzlukları riskini azaltmak için, işletmenin daha önce UFRS 9'u uygulamışsa, UFRS 17'nin ilk uygulanması sırasında iş modellerini yeniden değerlendirmesine izin vermeye karar vermiştir.
Geçişe ilişkin açıklamalar (UFRS 17'nin 114–116 paragrafları)
BC399 IASB, UFRS 17'de izin verilen farklı geçiş yaklaşımlarını uygularken sigorta sözleşmelerinin ölçümünde bazı farklılıklar olmasını beklemektedir. Buna göre IASB, işletmenin geçiş tarihinde, değiştirilmiş geriye dönük yaklaşıma veya gerçeğe uygun değer yaklaşımına göre ölçülen sigorta sözleşmesi gruplarının sözleşmeye dayalı hizmet marjı ve sigorta hasılatı üzerindeki etkisini, finansal tablo kullanıcılarının sonraki dönemlerde belirlemesini sağlayan açıklamalar sunması gerektiğine karar vermiştir. Ayrıca IASB, finansal tablo kullanıcılarının kullanılan yöntemlerin ve varılan yargıların niteliği ve önemini anlamasını sağlamak için açıklama gereken tüm dönemler için işletmelerin, geçiş tarihinde sigorta sözleşmelerinin ölçümünü nasıl
belirlediğini açıklamaları gerektiğine karar vermiştir.
Etkilenen her bir finansal tablo kalemi için her türlü düzeltme tutarına ilişkin açıklama (UMS 8'in 28(f) paragrafı)
BC400 Başka bir Standart aksini belirtmedikçe, işletmenin UMS 8'in açıklama hükümlerini uygulaması gerekmektedir. IASB, işletmelerin cari dönem ve sunulan her önceki dönem için, UMS 8'in 28 (f) paragrafı uyarınca, etkilenen her bir finansal tablo kalemi için düzeltme tutarını açıklamasına gerek olmadığına karar vermiştir. IASB’ye göre, paralel sistemlerin yürütülmesini içerecek olan bu açıklamanın sağlanmasının maliyeti, özellikle UFRS 4 işletmenin çok çeşitli uygulamalar kullanmasına izin verdiği için, faydalarını aşacaktır.
Hasar gelişimine ilişkin açıklama (UFRS 17'nin 130’uncu paragrafı)
BC401 UFRS 4'ün 44’üncü paragrafı, işletmeleri, söz konusu Standardın ilk uygulama tarihinde, önceki dönemlerdeki hasar gelişimi hakkında bazı bilgileri açıklamaktan muaf tutmuştur. IASB, UFRS 17'de maliyet-fayda nedenlerinden dolayı benzer bir muafiyet uygulamaya karar vermiştir.
Yürürlük tarihi (UFRS 17'nin C1 ve C2 paragrafları)
BC402 IASB, yeni bir Standardın yayınlanması ile zorunlu yürürlük tarihi arasında genellikle en az 12-18 aylık bir süre tanır. Bununla birlikte, UFRS 17 gibi işletmeler üzerinde yaygın bir etkiye sahip olan önemli Standartlar söz konusu olduğunda IASB, işletmelere bu Standartların uygulanmasındaki operasyonel zorlukları çözmeleri için daha fazla zaman tanımak amacıyla daha uzun uygulama süreleri vermiştir. Aynı zamanda IASB, hazırlayıcılar açısından bu uzun uygulama döneminin sağladığı avantaja karşı, UFRS 4'ten kaynaklanacak düşük seviye muhasebe uygulamalarının devam etmesinin dezavantajlarını dengelemelidir.
BC403 IASB, işletmeler açısından UFRS 17'yi uygulamanın karmaşık olacağını kaydetmiştir. Buna göre IASB, UFRS 17'nin, Standardın yayımlanmasından itibaren yaklaşık üç buçuk yıllık bir süre sonraki 1 Xxxx 2021 tarihinde veya bu tarihten sonra, yıllık dönemler halinde tüm işletmeler tarafından uygulanmasına karar vermiştir. Bu, işletmelerin karşılaştırmalı bilgileri yeniden düzenleme ihtiyacını dikkate alarak onlara hazırlanmak için iki buçuk yıllık bir süre verir.
BC404 IASB, bu uzun uygulama süresinin, bazı ülkelerde beklenen yüksek düzeydeki yükümlülüklerin raporlanmasını takiben artan düzenleyici sermaye gereksinimlerini karşılamak açısından işletmelere yardımcı olabileceğini kaydetmiş olsa da, düzenleyici sermaye hükümleri ve UFRS’ler farklı hedeflere sahiptir. IASB, düzenleyici sermaye hükümlerinin olası etkilerinin, işletmenin finansal durumu hakkında şeffaflık sağlamayı amaçlayan bir Standardın uygulanmasını geciktirmemesi gerektiğine karar vermiştir.
Erken uygulama (UFRS 17'nin C1 ve C2 paragrafları)
BC405 UFRS 4, yapılan değişikliğin daha faydalı veya güvenilir bilgi ile sonuçlandığını göstermesi durumunda, işletmenin sigorta sözleşmeleri için muhasebe politikalarını değiştirmesine izin vermiştir. Sonuç olarak, UFRS 4 işletmenin diğer kapsamlı gelir ve geçişten muafiyet ile ilgili yükümlülükler haricinde UFRS 17'deki yükümlülükleri uygulamasına izin verecektir. Buna göre IASB, UFRS 17'nin erken uygulanmasının yasaklanmasının uygun olmadığı sonucuna varmıştır.
BC406 Bununla birlikte, UFRS 17; UFRS 15 ve UFRS 9 kapsamında geliştirildiği için; IASB’nin UFRS 17'yi uygulanması için ihtiyaç duyulmasını beklediği değişiklikler de göz önüne alındığında, IASB işletmenin UFRS 17'yi yalnızca UFRS 15 ve UFRS 9'u da uygulaması şartıyla uygulamasına izin verilmesi sonucuna varmıştır.
UFRS’leri ilk kez uygulayan işletmeler (UFRS 17 Ek D)
BC407 IASB, UFRS’leri ilk kez uygulayan işletmelere, diğerlerinden farklı geçiş yaklaşımları sunmak için hiçbir neden görmemektedir. Sonuç olarak, IASB UFRS 17'nin geriye dönük uygulanmadığı durumlarda, işletmelerin UMS 8'de tanımlandığı haliyle, UFRS 17'deki değiştirilmiş geriye dönük yaklaşımı veya gerçeğe uygun değer yaklaşımını uygulamasını gerektirecek şekilde UFRS 1 Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarının İlk Uygulaması'nı değiştirmiştir. IASB, UFRS 1'de yer alan karşılaştırmalı tutarların yeniden düzenlenmesi konusunda ek bir kolaylık sunulmamasına karar vermiştir.
Ek A
2013'teki Nihai Taslaktan bu yana yapılan değişikliklerin özeti
Aşağıdaki Tablo 2013 Nihai Taslağı ve UFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri arasındaki temel farkları özetlemektedir.
Değişiklik yapılan alan | Değişikliğin tanımı |
Kapsam | |
Sabit ücretli hizmet sözleşmeleri | • İşletmenin, sigorta sözleşmesi tanımını karşılayan sabit ücretli hizmet sözleşmelerine UFRS 15 Müşteri Sözleşmelerinden Hasılat’ı uygulaması şartı kaldırılmıştır. İşletmenin bu sözleşmeler için UFRS 15'i uygulamasına izin verilir, ancak uygulaması zorunlu değildir. |
Sözleşmelerin birleştirilmesi | • Sigorta sözleşmelerinin birleştirilmesine ilişkin hükümler; yalnızca karşı tarafı aynı veya birbiriyle ilişkili olan bir sigorta sözleşmesi setinin toplam bir ticari etki yaratabileceği veya böyle bir etki yaratacak şekilde tasarlandığı ve bu tür sözleşmelerin özünü raporlamak için söz konusu sözleşmelerin birleştirilmesinin gerekli olduğu durumlarda sigorta sözleşmelerinin birleştirilebileceği, şeklinde revize edilmiştir. |
Ölçüm | |
Toplulaştırma düzeyi | • Buna ilişkin hükümler; bir sigorta sözleşmesi portföyünün ilk defa finansal tablolara alma sırasında; ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşmeler grubu, daha sonra ekonomik açıdan dezavantajlı hale gelmesine ilişkin önemli bir olasılık bulunmayan sözleşmeler grubu ve diğer kârlı sözleşmeler grubu olarak ayrıştırılmasını gerektirecek ve fiyatlandırma üzerinde mevzuattan kaynaklanan kısıtlamaların etkisine yönelik dar bir muafiyet içerecek şekilde revize edilmiştir. Gruplar bir yıldan daha uzun arayla düzenlenmiş sözleşmeleri içeremez. Sigorta sözleşmeleri portföyü, benzer risklere sahip olan ve birlikte yönetilen sigorta sözleşmeleri olarak tanımlanır. |
İskonto oranı | • Gözlemlenebilen piyasa verileri olmadığında veya çok az olduğunda neler yapılacağına ilişkin açıklık getirilmiştir. |
Sözleşmeye dayalı hizmet marjı | • İsteğe bağlı katılım özelliği bulunan yatırım sözleşmeleri dışındaki sözleşmeler için, işletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjını teminat birimlerine göre kâr veya zarara yansıtmasını gerektiren ilkeye açıklık getirilmiştir. • İşletmenin sözleşmeye dayalı hizmet marjını, gelecekteki hizmetlerle ilgili riskteki değişikliklere göre, nakit akış tahminlerindeki değişikliklerle tutarlı olarak, düzeltmesini gerektirecek şekilde revize edilmiştir. • Zararlar, önceden kar veya zarara yansıtıldıktan sonra ortaya çıkan tahminlerde meydana gelen olumlu değişikliklerin, önceden yansıtılmış zararları tersine çevirecekleri ölçüde kâr veya zarara yansıtılması gerekli tutulacak şekilde revize edilmiştir. • Sözleşmeye dayalı hizmet marjında düzeltme yapılmasını gerektiren hususlara açıklık getirildi. Örneğin, işletme tarafından belirlenen isteğe bağlı nakit akışlarındaki değişiklikler, gelecekteki hizmetlerle ilgili olarak kabul edilir. |
Değişiklik yapılan alan | Değişikliğin tanımı |
Katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri | • İşletmenin dayanak kalemleri elinde tutmasını ve dayanak kalemlerin getirileriyle ilgili bir bağlantı belirtmesini gerektiren 2013 Nihai Taslağı'nda önerilen sigorta sözleşmeleri için yansıtma yaklaşımı kaldırılmıştır. • Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmesine bir tanım getirmiştir – diğer bir ifadeyle şu özelliklere sahip bir sözleşmedir: (a) Sözleşme hükümleri, poliçe hamilinin, açık bir şekilde tanımlanmış dayanak kalem havuzundaki bir paya sahip olduğunu belirtir, (b) İşletme, poliçe hamiline, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değer getirilerinin önemli bir payına eşit bir tutarı ödemeyi bekler ve (c) işletme, poliçe hamiline ödenecek tutarlardaki herhangi bir değişikliğin önemli bir oranının, dayanak kalemlerin gerçeğe uygun değerindeki değişimlere göre değişkenlik göstermesini bekler. • Doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmeleri için, işletmenin bir sigorta sözleşmesi grubundan kazanmayı beklediği ücretin tahminindeki değişikliklerin (işletmenin doğrudan dayanak kalemlere dayalı olarak değişkenlik göstermeyen her tür nakit akışları düşüldükten sonra dayanak kalemlerin getirilerinden alması beklenen payı) sözleşmeye dayalı hizmet marjını düzeltmesi gerekliliği eklenmiştir. • İşletmenin, sözleşmeye dayalı hizmet marjını, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akışlarındaki değişiklikler veya işletmenin, belirli durumlarda finansal risklerini azaltmak için türev araçlarını kullandığı dayanak kalemlerden aldığı paylar için düzeltmemesi seçeneğini getirmiştir. |
Prim dağıtımı yaklaşımı | |
Ölçüm | • Hasılatın teminat dönemi boyunca finansal tablolara alınması; zamana dayalı esasa göre veya riskin beklenen ortadan kalkma biçimi zamana dayalı esastan önemli ölçüde farklılık gösterdiğinde, gerçekleşen sigorta hizmeti giderlerinin beklenen zamanlamasına göre yapılacak şekilde revize edilmiştir. • İşletmenin, gerçekleşen hasarların yükümlülüğü için kâr veya zarardaki sigorta finansmanı gelir veya giderlerini, gerçekleşen hasarlar için yükümlülüğün finansal tablolara alındığı tarihte belirlenen iskonto oranlarını kullanarak belirlemesini gerektirecek şekilde revize edilmiştir. Bu durum, işletme gerçekleşen hasarlara ilişkin yükümlülükte iskonto yaptığı ve iskonto oranlarındaki değişikliğin etkisini diğer kapsamlı gelirde sunmayı seçtiği sözleşmelere prim dağıtımı yaklaşımını uyguladığında ortaya çıkar. |
Elde tutulan reasürans sözleşmeleri | |
Ölçüm | • Bir reasürans sözleşmesi grubunu elde tutan işletmenin, hemen kâr veya zarara yansıtılan dayanak sigorta sözleşmesi grubu için, sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki değişikliklerden doğan sözleşmenin ifasına ilişkin nakit akış tahminlerindeki herhangi bir değişikliğin hemen kâr veya zarara yansıtmasını gerektirecek şekilde değiştirilmiştir. |
Sunum ve açıklama | |
Sigorta hasılatının sunumu | • UFRS uygulanarak belirlenen sigorta hasılatıyla tutarsız olması durumunda, kâr veya zarara dahil edilen primler hakkında bilgi sunulmasını yasaklayan düzeltme yapılmıştır. |
Değişiklik yapılan alan | Değişikliğin tanımı |
Sigorta finansmanı gelir veya giderlerinin sunumu | • İşletmenin şunları yapabilmesi için muhasebe politikası seçimi sunmuştur: (a) döneme ilişkin sigorta finansmanı gelir veya giderlerini kâr veya zarara dahil etmek veya (b) dönem içindeki sigorta finansmanı gelir veya giderlerini, kâr veya zarara yansıtılan tutarlar ve diğer kapsamlı gelire yansıtılan tutarlar olarak ayrıştırmak. • İşletmenin, sigorta finansmanı gelir veya giderlerini, kâr veya zarara dahil edilen bir tutara ve diğer kapsamlı gelire dahil edilen tutara ayırması durumunda aşağıdakiler belirtilmiştir: • Çoğu durumda, beklenen toplam finansman gelir veya giderlerinin sigorta sözleşmesi grubunun süresine sistematik bir biçimde dağıtılmasıyla belirlenen bir tutar kâr veya zarara dahil edilir. • Sözleşmelerin doğrudan katılım özelliği bulunan sigorta sözleşmesi olması ve işletmenin dayanak kalemleri elde tutması durumunda (diğer bir ifadeyle sigorta sözleşmesi grubu ve ilgili dayanak kalemler arasında bir ekonomik uyumsuzluk olmaması durumunda), elde tutulan dayanak kalemlerden kaynaklanan sigorta finansmanı gelir veya giderlerindeki muhasebe uyumsuzluklarını ortadan kaldırmak için kâr veya zarara dahil edilen tutar belirlenir. |
Geçiş | |
Geriye dönük yaklaşımın uygulanamadığı durumlarda | • Geriye dönük yaklaşımın uygulanamadığı sigorta sözleşmesi grupları için, işletmelerin değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım ve gerçeğe uygun değer yaklaşım arasında seçim yapmalarına da izin veren basitleştirmeler sunmak için değişiklik yapılmıştır. Değiştirilmiş geriye dönük yaklaşım, işletmenin geriye dönük uygulama için belirlenmiş basitleştirmeleri gerekli ölçüde kullanmasına olanak tanır, çünkü işletme, UFRS 17'yi geriye dönük olarak uygulamak için makul ve desteklenebilir bilgilere sahip değildir. Gerçeğe uygun değer yaklaşımı, işletmenin, sigorta sözleşmesi grubunun geçiş tarihindeki gerçeğe uygun değerine dayanarak sözleşmeye dayalı hizmet marjını belirlemesini gerektirir. |
UFRS 9 Finansal Araçlar kullanılarak finansal araçların tanımlanması. | • İşletmenin, UFRS 9'u uyguladıktan sonra ilk olarak UFRS 17'yi uygularken, ilk uygulama tarihinde geçerli mevcut durum ve şartlara dayalı olarak, uygun finansal varlıkları için yeni bir iş modeli değerlendirmesine izin verecek şekilde değişiklik yapılmıştır. • İşletmenin, UFRS 17'deki geçiş kolaylıklarından herhangi birinin uygulanması sonucu finansal varlıkların sınıflandırılması ve ölçümü değiştiğinde, finansal tablo kullanıcılarının bu değişiklikleri anlamalarına yardımcı olacak ek açıklamalar sunmasını gerektirecek şekilde revize edilmiştir. |
Karşılaştırmalı bilgiler | • Geçiş halinde UFRS 17 uygulanarak, sadece bir karşılaştırmalı dönemin yeniden belirtilmesi gerekecek şekilde revize edilmiştir. |