İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
SÖZEL BİLDİRİLER 1
ANABABALARIN ÇOCUK YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN TUTUMLARI VE BİLGİ DÜZEYLERİ İLE 11-18 YAŞ GRUBU ÖĞRENCİLERİN KENDİLERİNİ
DEĞERLENDİRMELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ 2
DR. XXXXX XXXXX, PROF. DR. XXXXXX XXXXXXXXXXX
ÇOCUKLARIN XXXX XXXXXXXX TARAFINDAN TERKEDİLMELERİNİ VE KURUMLARA BIRAKILMALARINI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ? 4
PROF.DR. NEŞE XXXX(PH.D), DOÇ.DR. XXXXXX XXXXXX (PH.D)
TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SOSYAL HİZMET “ MODEL PROJE ÖRNEĞİ” 10
XXXXXX XXXXX, BANU YANGIN, YASEMİN USLUEL, XXX XXXXX, TURGAY BAŞ, XXXXXX XXXXX, XXXXX XXXXX
ÖNLEYİCİ SOSYAL HIZMET ÇALIŞMALARINDA SİVIL TOPLUM KURULUŞLARININ
ROLÜ VE DESTEĞİ 17
ASSOCIATE PROF. XXX XXXXXXXXX ÖZKARDEŞ
MADDE KULLANIMIYLA SAVAŞIMDA AİLE EĞİTİMİ YOLUYLA GENÇTEN GENCE
DESTEK PROJESİ 23
XXXXXX XXXXXX ÇABUK, YRD. DOÇ.DR. XXXXX XXXXX, DOÇ. DR. XXXXXXX XXXXXXXXXX
TÜRKİYEDE UYGULANAN ANNE-BABA EĞİTİM PROGRAMLARI 29
XXXXX XXXXXXX
BABA DESTEK PROGRAMI (BADEP) PROGRAM ADI: BABA DESTEK
PROGRAMI (BADEP) 36
TÜRKİYE’DE EVSİZLER SORUNU VE SOSYAL HİZMET 40
ASSOC. PROF. XXXXX XXXXXXX
ALMAN ÇOCUK VE GENÇLİK YARDIM KANUNU’NA GÖRE GENÇLİK YARDIMININ
ÖNLEYİCİ HİZMETLERİ 48
PROF. DR. XXXXX XXXXX
YASALARLA ÇOCUĞU NASIL KORURUZ?. 58
AV. XXXXXX XXXX
EVLİLİK PROBLEMLERİ, SOSYAL VE FİZİKSEL ÇEVRE İLE ÇOCUK SAĞLIĞI
ETKİLEŞİMİNDE SOSYAL HİZMETLERİN ÖNEMİ 67
ASSOC. PROF. DR. M. XXXXX XXXXX, PROF. DR. ORKİDE DONMA
AİLENİN KORUNMASI VE DESTEKLEMESİNDE VE AİLE İLE İLGİLİ SOSYAL
HİZMETLERDE UYGULAMALI SOSYOLOJİNİN KATKI VE İŞLEVLERİ 74
XXXXX.XXXX. XXXXX XXXXX, PHD
GÖÇ EDEN AİLELERİN İLKOKULA GİDEN ÇOCUKLARININ SOSYAL UYUM VE BECERİLERİNİN İNCELEMESİ 76
UZM. XXXXXX XXXXXX, UZM. XXXXXXXX XXX YAŞAR, PROF. DR. XXXX XXXXXXXX, YRD. DOÇ. DR. ADALET KANDIR
AİLE VE TÜRKİYE DİYANET VAKFI, KADIN FAALİYETLERİ MERKEZİ 110
XXXX XXXX
ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARIN XXXXXXXX ÇOCUK DAVRANIŞ
DEĞERLENDİRME FORMU’NA GÖRE İNCELENMESİ 114
ÖĞR.GÖR.DR. XXXX XXXXXXXX, PROF.DR. XXXXX XXXXXX
KORUNMAYA MUHTAÇ 12 – 36 AYLIK BEBEK VE ÇOCUKLARIN SOSYAL DUYGUSAL GELİŞİMLERİNİN SOSYAL DUYGUSAL DEĞERLENDİRME ARACININ ALT
ÖLÇEKLERİNE GÖRE İNCELENMESİ 125
XXXXX XXXXX, YARD.DOÇ.DR. ADALET KANDIR
ÜNİVERSİTELİ GENÇLERİN BAKIŞ AÇISIYLA “AİLE İÇİ SORUNLAR” 140
ARŞ.GÖR.UZM.XXX XXXXX, PROF.DR.XXXXXX XXXXX
KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR KAPSAMINDA YENİ BİR MODEL ÖNERİSİ:
KORUYUCU OKUL (ELAZIĞ İLİ ÖRNEĞİ, TÜRKİYE) 146
YRD.DOÇ.DR. NURİYE SEMERCİ, PROF.DR. Y. XXXXXXXXXX XXXXXXXXX, YRD.DOÇ.DR. XXXXX XXXXXXX, ARŞ.GÖR. XXX XXXXX XXXXXX
TAM VE PARÇALANMIŞ AİLEYE SAHİP OLAN ÇOCUKLARIN DEPRESYON
DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ 159
PROF. DR. XXXXXXX XXXX, ASSOC. PROF. DR. XXXXX XXXXXX, MA SC. XXXXXX XXXXXX
ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNİN EVLİLİĞE HAZIRLIK İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİN
İNCELENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA 174
YRD.DOÇ.DR. XXXXXX XXXXX, ÖĞR.GÖR. DİLFİRUZ CÖMERT, SHU. XXXXXXX XXXXXX XXXXXX
ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN AİLE ORTAMLARINI ALGILAMALARININ İNCELENMESİ 194
ASSOC. PROF. DR. XXXXX XXXXXX, RES. ASS. MÜDRIYE XXXXXX XXXXXXX
ANNE-BABALARIN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMU SEÇİMLERİ ÜZERİNE
XXXX-XXXXXX İLİŞKİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERİN ETKİSİNİN İNCELENMESİ 211
DOÇ. DR. XXXXX XXXXXX AKYOL, BİL. UZM. XXXXXX XXXX,NESRİN YILGIN
AİLE İÇİ İLETİŞİMDE TELEVİZYONUN ROLÜ. 228
ÖĞR.GÖR.XXXXXX XXXXX XXXXXX
POSTER BİLDİRİLER 239
KÜRESELLEŞMENIN TÜRKIYE’DE YOKSUL AILELERE YÖNELİK HİZMET
SUNAN KURUMLARA YANSIMALARI. 240
DOÇ. DR. XXXXXX XXXXXX XXX, DOÇ. DR. XXXXXXX XXX
AİLE MAHKEMELERİNİN İŞLEYİŞİNDE UZMANLARIN ROLÜ. 247
XXXX MAVI, ASLI ÇERI, XXXXXX XXXXXX ÇABUK
TÜRKİYE’DE SIĞINMACILARA VE MÜLTECİLERE YÖNELİK SOSYAL HİZMETLER. 255
SOCIAL WORKER XXXXX BETER
SOSYAL YAPILANDIRMACILIK VE SOSYAL HİZMET: NE ÇEŞİT BİR İLİŞKİ?. 265
XXXXX XXXXX
SOSYAL POLİTAKALARDA TEMEL ÇÖZÜM ÜNİTESİ OLARAK AİLE. 268
XXXXX XXXXX
KRİZ, KRİZE MÜDEHALE VE KRİZ TERAPİ 278
DR. XXXX XXXXXXX
ÇOCUKLARA DOĞRU BESLENME ALIŞKANLIKLARI KAZANDIRMADA AİLENİN ROLÜ 285
ARŞ. GÖR. DR. XXXXXXX XXXXXXXXXXX, PROF. DR. XXXXXX XXXXXX
BOŞANMIŞ BİREYLERİN, BOŞANMAYA UYUM DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 292
XXXX XXXXXXX, XXXX XXXXX, TALİP YİĞİT, XXXXX XXXXX, XXXXX XXXX KILIÇ
AİLE DEĞERLENDİRMEDE HARİTALAMA. 302
DR. XXXX XXXXXXX
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TOPLUM TEMELLİ BAKIM ANLAYIŞI VE
SOSYAL HİZMET: TÜRKİYE ÖRNEĞİNDE BİR MODEL ÖNERİSİ 307
ARŞ. GÖR. XXXXXX XXXXX XXXXX, XXX XXXXXXX XXXXX
AİLEYİ TEHDİT EDEN YENİ BİR TEHLİKE: SANAL İLİŞKİLER 322
XXXXXX XXXXXX
ÇOCUK VE ADOLESANLARDA GÖRÜLEN YEME BOZUKLUKLARININ
PSİKOLOJİK YÖNDEN İNCELENMESİ 343
ARŞ. GÖR. DR. AYŞE DİLEK ÖĞRETİR, ARŞ. GÖR. DR. XXXXXXX XXXXXXXXXXX ARŞ. GÖR. DR. XXXXXX XXXXXXX
KÜRESEL RİSK TOPLUMUNDA SOSYAL HİZMETLERİN ÖNEMİ 355
YRD.DOÇ.DR. XXXXX XXXXXX
BOŞANMIŞ AİLEDEN GELEN ÇOCUKLAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA. 361
XXXX XXXXXXX, XXXX XXXXX, TALİP YİĞİT, XXXXX XXXXX, XXXXX XXXX KILIÇ
AVRUPA BİRL İĞİNE UYUM SÜRECİNDE ÇIRAKLIK EĞİTİMİ:
ÇALIŞAN ÇOCUKLAR. 368
DOÇ.DR. XXXXXX XXXXXXXX
LÖSEMİ HASTASI OLAN ÇOCUĞA SAHİP ANNELERİN KAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ 384
DR. XXXXX XXXXXXXXX, DOÇ. DR. XXXXX XXXXX
HUZUREVİNDE KALAN YAŞLILARIN CİNSİYET FARKLILIKLARINA BAĞLI
SOSYAL DIŞLANMA SÜREÇLERİ 396
XXXX XXXXXXXXXXX, XXXXX XXXX DÖLEK
KÜRESELLEŞME AİLE VE DEĞİŞEN ALIŞKANLIKLARIMIZ. 400
YRD. DOÇ. DR. SALİH XXXX XXXX
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN AİLE BİRLİĞİNE ETKİLERİ
(AİLE SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME). 401
YRD. DOÇ. DR. XXXXX XXXXX, XXXXX XXXX
KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE SOSYAL POLİTİKALARIN DÖNÜŞÜMÜ. 403
XXXXXX XXXXX XXXXX
KÜRESELLEŞME VE TASARRUF İLİŞKİSİ 414 XXXXX XXXXX
ENGELLİ BİREYLERDE SOSYAL KABULÜN ÖNEMİ BİR ÖRNEK OLAY 415
DR. XXX XXXXXXX
KÜRESELLEŞEN DÜNYADA SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMLARINDA YARATICI DRAMANIN GEREKLİLİĞİ 416
ÖĞR.GÖR. XXXX XXXXXXXX
YABANCI BİLDİRİLER 420
INTERNATIONAL SOCIAL SERVICE: A WITNESS AND AN ACTOR IN THE
SOCIAL DEVELOPMENT IN TODAY’S GLOBALIZING W ORLD… 421
PROF. DR. XXXXXX XXXXX
THE HAGUE CONVENTION OF 1996:
A MAJOR IMPROVEMENT IN THE PROTECTION OF CHILDREN’S RIGHTS,
AN OPPORTUNITY AND A PRIORITY FOR INTERNATIONAL SOCIAL SERVICE 429
XXXXXXX XXXXX
INTERNATIONAL SOCIAL SERVICE
COUNSELLING SERVICES TO CROSS-CULTURAL FAMILIES :
“A TOOL FOR PREVENTATION” 435
XXXXX KONDOYAMİ
THE REPRESENTATIVE OF THE CHILD IN THE GERMAN FAMILY COURT PROCEDURE. 440
THE IMPORTANCE OF PROVIDING ALL THE PARTIES INVOLVED IN ADOPTION,
I.E. THE ADOPTION TRIANGLE, WITH SOCIAL COUNSELLING… 446
XXXX XXX XXXXX
PERMANENCY PLANNING IN INDONESIA POST DECEMBER 26, 2004 SOUTHEAST
ASIA TSUNAMI. 450
XXXXXX XXXXXXXX
PROTECTING CHILDREN WITHOUT PARENTAL CARE
AT GLOBAL AND LOCAL LEVELS… 463
XXXXXXXXX XXXXXXXXX
ISS UK – FAMİLY REUNİON PROJECT 470
XXXXXX XXXXXXX
CONFLICT MANAGEMENT - AN APPROACH TO INTERCOUNTRY FAMILY CONFLICTS? 475
XXXXXXXXX XXXXXX
THE INTERNATIONAL PARENTAL CHILD ABDUCTION SERVICE
OF INTERNATIONAL SOCIAL SERVICE AUSTRALIAN BRANCH 478
XXXXXX DE XXXXX
POST ADOPTION SERVICES IN HUNGARY… 482
XXXXX XXXXXXX DR.
INTERNATIONAL SOCIAL SERVICE, ITS ROLE IN THE CURRENT SOCIAL CONTEXT
AND ITS FUTURE IN THE LIGHT OF THE EXPERIENCE OF THE ITALIAN BRANCH. 484
MRS XXXXXXXXX XXXXXXXX
IMPORTANCE OF PROTECTIVE AND PREVENTIVE SOCIAL SERVICES TO
ELIMINATE DOMESTIC VIOLENCE IN AZERBAIJAN 494
XXXXXXX XXXXXXXX
WE LIVE İN THE AGE OF THE REFUGEE, THAT IS. 501
XXXXX XXXXXXX
HOLLANDA DA GÖÇMENLERDE GÖRÜLEN AİLEVİ SORUNLAR VE BUNLARA
SUNULAN SOSYAL HİZMETLER. 505
XXXXX XXX
K.K.T.C ’DE SOSYAL HİZMETLERİN GELİŞİMİ 509
XXXXXX XXXXXXX
ENGELLİ BİREYLERE SAHİP AİLELERİN TEMEL GEREKSİNİMLERİ İLE ENGELLİ
BEREYLERE YÖNELİK POLİTİKALAR ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ 513
ASSOC. PROF. XXXXXX XXXX
SUNUŞ
Sosyal hizmetler; artan, değişen ve gün geçtikçe çeşitlilik arz eden sosyal sorunları en aza indirgemek, bireylerin gelişimlerine ve toplumun değişen koşullarına uyum sağlamalarına destek olmak, sosyal bilinci geliştirmek, toplumdaki dezavantajlı kesimlere gereksinimleri doğrultusunda katkıda bulunmak gibi amaçlara sahiptir. Bu nedenlerle bir toplumun çağdaş bir görünüme kavuşmasında önemli rol ve işleve sahip olan sosyal hizmetlerin geliştirilmesi her toplum için büyük bir öneme sahip bulunmaktadır.
Yine Sosyal hizmetlerin önem taşıyan amaçlarından biri de, insan haklarını güvence altına almaktır. Eşitlik, güvenlik, özgürlük, bütün insanların bedensel bütünlüğü ve insanlık onuru konusundaki hak ve prensiplerin tüm toplum için de uygulanmasının acil bir gereklilik olduğu gerçeğinden hareketle hizmet veren Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çok önemli görevleri vardır.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan hızlı değişimler sonucunda meydana gelen ve toplumsal yaşamı son derece olumsuz bir şekilde etkileyen köyden kente göç, beraberinde; nüfus artışı, yoksulluk, gecekondulaşma gibi sorunların yoğunlaşmasına sebep olarak ülke kalkınmasına ket vurmaktadır. Tüm bunlar aile kurumunu derinden etkilemekte, var olan değerler sistemini altüst etmektedir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu; Sosyal devlet anlayışının gereklerini yerine getiren temel kurumlardan birisidir. Çocuk, genç, kadın, özürlü ve yaşlılarımıza sürekli koruma ve bakım hizmeti götüren Kurum ayrıca sosyal yardım, evlat edindirme ve koruyucu aile hizmetlerini de yürütmektedir.
Birinci Uluslararası Sosyal Hizmetler Sempozyumunun; yurt içi ve yurt dışından gelen katılımcıların sosyal hizmet alanındaki uygulamalarında farklı bakış açılarını ortaya koymaları, uygulamalarda yaşanan sorunlarını paylaşmaları ve çözüm önerilerini sunmaları açısından büyük yarar sağladığını düşünüyorum.
Birincisini düzenlediğimiz Uluslararası Sosyal Hizmetler Sempozyumu’nun; sosyal hizmetlerin daha etkili bir düzeye kavuşturulmasında önemli katkılar sağlayacağına olan inancımı ifade eder, bu yayımın faydalı olmasını diler hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım.
Xxxxx XXXXXXX Devlet Bakanı
ÖNSÖZ
Küreselleşen dünyamızda özellikle iletişim ve teknoloji alanındaki gelişmeler bir yandan insanlara yeni imkanlar yaratırken diğer yandan yoksulların gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi bir takım sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ekonomide yaşanan büyük değişimler tüm dünyada yoksulluğun gelir dağılımındaki eşitsizliği giderek arttırmaktadır. Yeni ekonomik uygulamalar küreselleşmenin etkisiyle ülkemizdeki var olan sorunların artmasına ve yeni sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu olumsuzluktan etkilenenler başta çocuk olmak üzere kadın, yaşlı ve özürlü gruplardır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü özellikle dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan çocuk, genç, kadın, yaşlı ve özürlü bireylere yönelik koruyucu, önleyici, eğitici, tedavi ve rehabilite edici hizmetleri sunmaktadır. Hizmet alanımıza giren tüm bireylerin kendi aile ve sosyal çevresinde bakımı ve desteklenmesi ana hedefimiz olup, korunmaya muhtaç çocuklar hizmetlerimizin temelini oluşturmaktadır.
Her türlü destek mekanizmalarına rağmen çocuğun aile ortamında bakımının sağlanamadığı durumlarda kuruluş bakımı hizmeti verilmektedir. Bugüne kadar uygulanmış olan koğuş tipi bakım tarzının çocuklarımızın gelişiminde yarattığı olumsuz etkiler nedeniyle 8 ila 10 çocuğun kaldığı sevgi evleri modeli geliştirilmiştir. Kuruluşlarımızda standardizasyonun sağlanması amacıyla 8 çocuğa 1 bakıcı anne uygulaması başlatılmıştır. Sunulan hizmetin niteliğini artırmak amacıyla; hizmet alımı yoluyla sağlanan personelin çocuk gelişimi konusunda eğitim ya da sertifika almış kişiler arasından seçilmesine özen gösterilmiştir.
Sorunların ortaya çıkmadan önlenmesi amacıyla çağdaş sosyal hizmet politikaları bağlamında birey aile ve topluma yönelik sunduğumuz koruyucu-önleyici, eğitici-geliştirici, tedavi ve rehabilite edici hizmet modelleri uygulamasında daha etkili ve verimli olabilmesi için dünyadaki örnek uygulamaların paylaşılması büyük önem taşımaktadır.
Bu bağlamda uluslar arası katkı ve katılımla ilk defa düzenlenen bu sempozyumun sosyal hizmet alanında çalışan her bireyin bilgi ve bilinç düzeyini yükseltmesi dileği ile saygılar sunarım.
Xxxxxx XXXXX Genel Müdür
BİLİM KURULU ÜYELERİ
Prof.Dr.Xxxxx XXXXX Prof.Dr.Xxxxx XXXXXXXX Prof.Dr.Xxxxx XXXXXX AKTAŞ Doç.Dr.Xxxxx XXXXXX
OTURUM BAŞKANLARI
1. Oturum Başkanı : Prof.Dr.Xxxxx XXXXXX AKTAŞ
2. Oturum Başkanı : Prof.Dr.Xxxxx XXXXX
3. Oturum Başkanı : Doç.Dr.Xxxxx XXXXXX
4. Oturum Başkanı : Prof.Dr.Xxxxx XXXXXXXX
5. Oturum Başkanı : Prof.Dr.Xxxxx XXXXX
6. Oturum Başkanı : Prof.Dr.Xxxxx XXXXXX AKTAŞ
7. Oturum Başkanı : Doç.Dr.Xxxxx XXXXXX
Saygıdeğer Bilim Kurulu Üyelerine ve oturum başkanlarına desteklerinden ve çalışmalarından dolayı teşekkürü borç biliyor saygılarımızı sunuyoruz.
SÖZEL BİLDİRİLER
ANABABALARIN ÇOCUK YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN TUTUMLARI VE BİLGİ DÜZEYLERİ İLE 11-18 YAŞ GRUBU ÖĞRENCİLERİN KENDİLERİNİ DEĞERLENDİRMELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ
Dr. Xxxxx XXXXX Prof. Dr. Xxxxxx XXXXXXXXXXX
Bu araştırmada, öncelikle anne-babaların çocuk yetiştirmeye ilişkin tutumları ve anne-babalık bilgi düzeylerinin bazı değişkenlere göre incelenmesi ve çocukların kendilerinde tanımladıkları davranış problemleri ile ilişkisini araştırmak amaçlamıştır.
Çalışma 360 annebaba ve 360 ergen olmak üzere 720 kişilik bir grup üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma gruplarından biri olan anne-babaların çocuk yetiştirmeye ilişkin tutumlarının temel demografik özellikler ve bazı değişkenler (örneğin çocuk sayısı gibi) ile ilişkisi ele alınmıştır. Bu bağlamda anne babalara PARI (Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutum Ölçeği) uygulanmıştır.
Anne babaların, hamilelikten ergenlik dönemi sonuna kadarki süreçte anne babalık bilgi düzeylerini ölçmek amacıyla da bir test geliştirilmesi hedeflenmiş ve XXXX (Annebabalık Bilgi Testi) geliştirilerek anne babalara uygulamıştır. XXXX ile ölçülen anne babaların bilgi düzeyleri de temel demografik özellikler ve bazı değişkenler bakımından incelenmiştir.
Diğer araştırma grubu olarak 11-18 yaş grubu öğrenciler ele alınmış ve bu öğrencilerin kendilerinde değerlendirdikleri davranış problemlerinin neler olduğu YSR (Ergenlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği) ölçeği ile belirlenmeye çalışılmıştır. Bu problemlerin cinsiyet, sosyoekonomik düzey ve kardeş sayısı ile ilişkisine bakılmıştır.
Bunun yanı sıra anne-babaların çocuk yetiştirmeye ilişkin gerek tutumlarının gerekse bilgi düzeylerinin 11-18 yaş grubu öğrencilerin kendilerinde değerlendirdikleri davranış problemleri üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olup olmadığı sorgulanmıştır.
Çalışmada deneysel işlem yapılmayıp var olan durum betimlenmeye çalışıldığı için, İlişkisel Tarama Modeli kullanılmıştır. Anne babaların tutumları ve bilgi düzeylerinin değişkenlerle ilişkisine ilişkin elde edilen veriler, SPSS ortamında aritmetik ortalama ve standart sapma kullanılarak betimlenmiştir. Gruplar arasında, bağımlı değişkenlere ilişkin farklar için; iki grup için t testi, üç ve daha fazla gruplar için de varyans analizi kullanılmıştır. Anne babaların tutumları ve bilgi düzeylerinin 11-18 yaş grubu öğrencilerinin kendilerinde tanımladıkları problem davranışlarla ilişkisini incelemek için ise çoklu regresyon analizi kullanılmıştır.
SPSS ortamında yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonucunda, Anne babaların, bütün tutum alt boyutlarında, PARI ölçeği ortalama puanlarının gerisinde kaldıkları, ağırlıklı olarak koruyucu, ve baskıcı tutum en az olarak da demokratik tutum sergiledikleri görülmüştür.
Anne babalık bilgisi boyutunda ise; xxxx xxxxxxxxx XXXX’ nden vasat (orta) sayılabilecek puanlar aldıkları, bilgi kaynakları bakımından da en fazla geleneksel bilgiye daha sonra magazinsel, en az olarak da bilimsel bilgiye sahip oldukları görülmüştür.
Problem davranış boyutunda ise, 11-18 yaş grubu öğrencilerin kendilerinde değerlendirdikleri problem davranışlar açısından YSR ölçeğine göre hiçbir alt boyutta klinik düzeyde problem davranış puanı elde edilmemiştir.
Anne babaların gerek tutum ögelerinin ve gerekse bilgi düzeyi ögelerinin, çocuklarının kendilerinde değerlendirdikleri davranış problemlerini istatistiksel olarak anlamlı düzeyde belirlemediği görülmüştür.
ÇOCUKLARIN XXXX XXXXXXXX TARAFINDAN TERKEDİLMELERİNİ VE KURUMLARA BIRAKILMALARINI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?
Prof.Dr. Neşe XXXX(Ph.D)* Doç.Dr. Xxxxxx XXXXXX (Ph.D)**
Anne babalarından ayrı, çocuk yuvalarında yaşamak durumunda olan bebek ve küçük çocuklar; gelişimsel gecikme, fiziksel gecikme,bağlılık gelişimi ve nöral atrofi açısından büyük risk altındadırlar. Araştırmacılar, yuvalarda büyüyen çocuklarda psikiyatrik semptomların görülme sıklığının yüksek olduğunu ve ciddi olarak uyaran yoksunluğu çeken bu çocuklarda ‘otizm benzeri’ davranışların da görüldüğünü vurgulamışlardır ( Xxxxx ve ark. 2004; Xxxxxx ve ark. 1999). Xxxx xxxx yerine geçebilecek süreklilik gösteren ve bire bir ilişkinin olmadığı ortamlarda bebeklerin ve küçük çocukların yaşadıkları İHMAL’in şiddet ile eşdeğer olduğu da çalışmalarla ortaya konmuştur (Balbernie 2001; Xxxxx 2002).
Bebekler ve küçük çocuklar, onları koruyan kollayan, öpüp koklayan, kendisiyle konuşan, sinyallerine, mesajlarına uygun yanıtlar veren duyarlı ve onlar için özel olan bir kişiye gereksinim duyarlar. Duyarlı bir bakıcı ve güvenli bağlılıklar beyin gelişimini destekler. Araştırmalar, beyin gelişiminin en hızlı ve duyarlı olduğu dönemin 0-3 yaşlar arasında olduğunu ortaya koymaktadır (Xxxxxx 2000)
Avrupa Birliğinin, Dünya Sağlık Örgütü ve İngiltere de bulunan Birmingham Üniversitesi tarafından 2002/2003 yılları arasında yürütülen ve Türkiye’ nin de içinde bulunduğu 33 ülkeyi kapsayan Daphne Programı kapsamında yaklaşık 23.099 3 yaş ve altı çocuğa yuvalarda bakım verildiği saptanmıştır. Çalışma sonunda, yıllardır yapılan araştırmalarda da ortaya konulduğu gibi “ 3 yaş ve altında olan HİÇBİR çocuk ona bire bir bakım veren bir kişi olmadan yuvada kalmamalıdır” denilmektedir. Acil durumlarda 3 aydan fazla olmamak koşulu ile yüksek-nitelikli yuvaların kullanılabileceği vurgulanmıştır.
Toplum olarak hepimizin; bebeklerin ve küçük çocukların sesi olabilme ve onların haklarına sahip çıkma sorumluluğumuz vardır. Ayrıca bebekleri ve küçük çocukları koruma görevimiz vardır. Riskleri bile bile halen bebek ve küçük çocukları yuvalarda tutacak mıyız? Acil önlemler alma zamanı gelmedi mi? Önleme çalışmalarına hız verme zamanı gelmedi mi? Önleme çalışmalarını nasıl yürütebiliriz? Var olan sistem içerisinde neler yapabiliriz?
Halen yaygın olan hizmet sunum sistemi açısından durum değerlendirildiğinde, hizmetlerin çoğunlukla sorun ortaya çıktıktan sonra verilmeye çalışıldığı, sorunu önlemeye yönelik hizmetlerin etkinliğinin, ulaşılabilirliğinin ve
* Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD
** Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD
kapsamının yetersiz olduğu bilinmektedir. Oysa gerek ulusal, gerekse uluslararası bağlayıcı nitelikteki yasa ve sözleşmelerde ve sahip olunan politikalarda önceliğin koruyucu hizmetlere yönelik olması gerektiği belirtilmektedir. Önleyici/koruyucu çalışmalar arasında; sağlıklı evlilik birlikteliğinin kurulması, evliliği sağlıklı sürdürmenin sağlanması, ailelerin çocuk yetiştirme sorumluluk ve bilincinin yükseltilmesi, ergen gebeliklerin önlenmesi, risk altındaki ailelerin erken dönemde saptanması ve gerekli desteğin verilmesi gibi sıklıkla benimsenen yaklaşımlar yer almaktadır.
Korunmaya muhtaç çocuklar açısından örneklenecek olursa, her çocuğun en temel hakkı kendi öz ailesinin yanında, anne babasıyla birlikte, sağlıklı bir ortamda büyümesidir. Hızla artan korunmaya muhtaç çocuk sayımızı azaltmak ve çocuğun temel haklarını verebilmek için çocuğun korunmaya muhtaç duruma gelmesini önlemek, birincil koruma kapsamında temel yaklaşımdır. Birincil koruma hizmetleriyle, korunmaya muhtaç çocuk sayısını azaltabilirsek, korunmaya muhtaç duruma gelen çocuklar için de sunulan hizmetlerin nicelik ve niteliğini yükseltebiliriz.
Başta Anayasa olmak üzere, tüm hizmet alanlarındaki yasal düzenlemelerde önleyici hizmetler yer almaktadır. 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun 9. maddesi,”b” bendinde de “Öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için aileye eğitim, danışmanlık ve sosyal yardımlarla güçlendirmek, ….” maddesi yer almaktadır. Bunun için “aile danışma merkezleri, toplum merkezleri” gibi kuruluşlar açılmış ve açılmaya devam etmektedir. Ancak ailenin değerlendirilmesine bütüncül yaklaşılıp, topluma dayalı risk yaklaşımı temelinde sorunun çözümlenmesi hedeflendiğinde, sosyal hizmetlerin başta sağlık, eğitim olmak üzere tüm sektörlerle birlikte çalışabilecek yapılanmayı kurması gerekmektedir. Böylece hem iş gücü ve zaman açısından, hem de daha maliyet etkin bir yöntem olacağı düşünülmektedir. Sözü edilen bu model Sağlık Bakanlığı tarafından 1991-1993 yılları arasında proje danışmanı Xxxx Xxxx tarafından pilot çalışma olarak Ankara’da başlatılmış, 1994-1998 yılları arasında ise 9 ilde uygulanmıştır. ‘Temel Sağlık Hizmetleri yoluyla Çocuğun Psiko-Sosyal Gelişiminin Desteklenmesi” adıyla uygulanan bu hizmet modelinde, kurumlar arası işbirliğinin ve çocuğun sağlığına bütüncül yaklaşımın başarılı bir örneği sunulmuştur (Xxxx ve ark. 1997; Xxxx 1999; Şimşek 2001). Temel amacı, öncelikle gebe ruh sağlığını desteklemek, sağlıklı çocuk yetiştirmek ve risk altındaki çocuk sayısını azaltmak olan bu modelde, sağlık ocağı bölgesinde hekim, hemşire, ebe, sosyal hizmet uzmanı ve psikolog’dan oluşan ekip hizmeti oluşturulmuştur. Ekibin her üyesi kendi rolünü yerine getirmiştir. Böylece suça itilmiş, madde kullanan, sokakta yaşayan, engelli duruma gelmiş, ihmal ve istismar edilmiş çocuk sayısının azalmasına yönelik planlı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Benzer modelin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Toplum Merkezleri ve halen işlevselliğini sürdüren Sağlık Ocakları (aile hekimliği sisteminde Toplum Sağlığı Merkezleri adı altında değiştirilmiştir), Ana-Çocuk Sağlığı Merkezleri tarafından sürdürülebilir bir yapıda gerçekleştirilmesinin gelecek için umut vereceği düşünülmektedir. Elbette önleyici amaçlarla gerçekleştirilen, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının uyguladığı bir dizi proje bulunmaktadır. Önemli olan risk gruplarını belirleyerek, ‘erken çocukluk eğitimi, ev ziyaretleri yoluyla ailenin desteklenmesi, hizmetlere ulaşılabilirliği arttıran uyarı sistemlerinin kurulması’ gibi proje niteliğindeki çalışmaların etkisi kesinleşenleri hizmet programına dönüştürmek ve yasal düzenlemelerimizde tanımlanan işlevleri ‘proje’ adıyla başlatmayıp var olan hizmetlerin etkinliğini arttırmaktır. Ne yazık ki proje bittiğinde görevlerimizde beraberinde ortadan kalkmaktadır.
Birincil koruma çalışmalarıyla, korunmaya muhtaç çocuk sorununu tamamen ortadan kaldırmamız mümkün olmamakla birlikte, sorunun kontrol altına alınması sağlanabilir. Sorun ortaya çıktıktan sonra ise, ikincil koruma çalışmalarını planlayıp uygulamamız gerekmektedir. Bu aşamada önceliğin yuva ve yurt bakımına değil, koruyucu aile ve evlat edinme hizmetine verilmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde, koruyucu aile yanında büyüyen çocukların davranışsal sorunlarının yuva ve yurtlarda büyüyenlere göre daha az olduğu
saptanmıştır. Ancak, koruyucu aile sisteminin başarıya ulaşması, düzenli kayıt sisteminin kurulması, aile eğitimlerinin sürekliliği, çocuğu aile yannda izleyebilecek nicelik ve nitelikte meslek elemanı ile sağlanabilmektedir (Şimşek 2004; Xxxx ve ark., 2005; Üstüner ve ark., 2006). İkincil koruma kapsamında, küçük ev modellerinin de uygulanması bir çözüm olabilir. Ancak unutulmaması gereken, çocuğun birebir ilişki içinde anne-baba modelleriyle büyümesinin sağlanmasıdır.
Toplum olarak hepimizin bebeklerin ve küçük çocukların sesi olabilme ve onların haklarına sahip çıkma sorumluluğumuz vardır. Ayrıca bebekleri ve küçük çocukları koruma görevimiz vardır. Sonuç olarak, sosyal sorunlara birincil, ikincil ve üçüncül koruma düzeyinde yaklaşmamız ve önceliği birincil koruma alanına vererek kaynaklarımızı ve hizmet sunum sistemimizi bu yönde yapılandırmamız sorunlarımızla başa çıkma gücümüzü arttıracaktır. Amaçlarımıza ulaşmada önümüzde uzun bir yol var ancak atacağımız her insanca adım bizlere daha zengin ve anlamlı bir yaşam sunacaktır.
Kaynaklar
Balbernie R (2001). Circuits and circumstances: The neurobiological consequences of early relationship experiences and how they shape later behavior. . Journal of Child Psychotherapy, 27, 237-255.
Brown K D (2002). Child Protection. In M.Xxxxxx & E Xxxxxx (Eds). Child and Adolescent Psychiatry (4th Edition p: 1158-1174). Xxxxxxxxx Science.
Xxxxx H D, XxxxxxX.A, Xxxxxxx S (2004). Predictors of disruptive behavior, developmental delays, anxiety, and affective symptomatology among institutionally reared Romanian children. X.Xx. Acad Child Adolesc.Psychiatry,43:1283-1291.
Xxxx N (1996).Xxxx-xxxx el kitabı. “Çocuğun Psikososyal Gelişimi Açısından Xxxxx Xxxxxxxx”. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Xxxx N., Z. Şimşek., X. Erten İ (1997). "Önleyici Çalışmalar: Xxxx-Xxxx-Xxxxx Xxxxxxxxxx Güçlendirme ve Çocuğun Psikososyal Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Destekleme Projesi. Farklılıkla Yaşamak: Aile ve Toplumun Farklı Gereksinimleri Olan Bireylerle Birlikteliği. (Ed: A. N. Karancı), Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara (113-131).
Xxxx, N. (1999). Çocuğun Psikolojik Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Destekleme. Türk Pediatri kurumu
XXXV. Ulusal Pediatri Kongresi “Çocuklarımız İçin Parlak Gelecekler”. Kongre Kitabı, s: 237-249.
Xxxx N (2004). Yuvalar ve yurtlar sorunun mu yoksa çözümün mü parçası? Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Xxxxxx Xxxxxx Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Xxxx Xxxx). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 133-140.
Xxxx N, Şimşek Z, Üstüner S (2005) Çiçekli Dünyamda Elimi Yalnız Bırakma; Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemleri; Kurum Bakımı, Koruyucu Aile ve Evlat Edinme. Ümit Matbaacılık. Ankara.
European Commission Daphne Programme in collaboration with the World Health Organization Regional Office for Europe & The University of Xxxxxxxxxx, UK(2005). Mapping the number and characteristics of children under three in institutions across Europe at risk of harm. Birmingham, UK.
Xxxxxx M, Xxxxxxxx-Xxxx L, Xxxxxxx C, Xxxxxxxxxx D, Xxxxxx J, Xxxxxxxxx C, Xxxxxxxx J, Xxxxxxxx L, Xxxx X, X’Xxxxxx T G & The English and Romanian Adoptees Team (1999). Quasi-autistic patterns following severe early global privation. Journal of Child Psychology & Psychiatry, 40 (4), 537-549.
Xxxxxx, X. Massachusetts Koruyucu Aile Sistemi Deneyimleri, Sosyal Hizmet Sempozyumu (2004). Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 74.
Şimşek Z (2001). Çocuk Hakları Açısından Temel Sağlık Hizmetlerine Yaklaşım ve Sosyal Hizmet”, Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları:Prof. Dr. Xxxxx Xxxxx’a Armağan, Ankara.; 69-80.
Üstüner S, Xxxx N, Xxxxxx Z (2006). Koruyucu Aile Bakımı Altındaki Çocukların Davranış ve Duygusal Sorunları. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi; 12 (3); 130-140.
Xxxxxx X.X (2000). Disturbances of attachment in young children adopted from institutions. Journal of Developmental & Behavioral Pediatrics, 15, 215-22
TOPLUMSAL DUYARLILIK VE SOSYAL HİZMET “ MODEL PROJE ÖRNEĞİ”
Xxxxxx Xxxxx / Banu Yangın Xxxxxxx Xxxxxx / Xxx Xxxxx Turgay Baş / Xxxxxx Xxxxx
Xxxxx Xxxxx*
Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, “tüm çocukların bedensel, bilişsel, ahlaki ve sosyal bakımlardan sağlıklı ve normal biçimde gelişebilmeleri için her türlü olanak ve kolaylık sağlanmalıdır; toplum, kimsesiz ya da geçim kaynaklarından yoksun çocuklara özel ilgi göstermekle yükümlü olmalıdır; çocuk, her ortamda yardım görmeli, sıkıntıdan kurtarılmalıdır”. Bu ifadeler, bildirgenin tamamında da ortaya konan iki özelliği yansıtmaktadır: Çocukların hakları ve toplumun bu konudaki sorumluluğu. toplumun, üzerine düşen sorumluluğu taşıyabilmesi farkındalığına ve duyarlılığına bağlıdır.
Xxxxx (1979)’a göre toplumsal duyarlılık, olumlu sosyal davranışları içeren, başkasının ya da başkalarının ihtiyaçlarına yönelik uygun davranışların üretilmesidir. Bu tanımdan yola çıkarak toplumsal duyarlılıkta, bir kişinin sosyal sorumluluk içeren davranışlarda bulunması için, başkalarının ihtiyaçlarını, hedeflerini anlaması ve buna uygun davranışları üretmesi gerekmektedir. Her bireyin, kendi sınırları ölçüsünde, bulunduğu ortamın gelişimini etkileme potansiyeli ve sorumluluğu vardır. Bu nedenle, bu tür davranışlarda önemli olan büyük ya da küçük bir topluluğa hizmet etmekten çok, destek olunan amaca ne ölçüde hizmet edilebildiğidir.
Toplumsal bir varlık olan insan, çevresine karşı duyarlı olmak zorundadır. Bu noktadan hareketle son yıllarda okullarda, özellikle üniversitelerde toplumsal duyarlılık kazandırmaya yönelik çalışmalar çok büyük bir gelişme göstermiştir. Okullar, aynı anda çok fazla öğrenciye ulaşabilir olma özellikleri nedeniyle, toplumsal hizmet açısından çok uygun ortamlar yaratabilmektedir.
Okullarda çok çeşitli toplumsal hizmet çalışmaları yapılmaktadır. Xxxxxxxx'x (1998) göre özellikle Akran Destek çalışmaları, Akran Danışmanlığı, Akran Öğretmenliği ya da Akran Arabuluculuğu gibi çalışmalar, okul iklimine pozitif etkileri açısından çok popüler çalışmalar arasında sayılmaktadır Tüm bu çalışmaların amacı, öğrencilerin yaşayarak deneyim kazanmalarını, günlük rutinden ayrılarak daha bireysel, kendi farklılıklarını yaşayacakları ve kendilerini tanıyacakları, aynı zamanda bulundukları topluma fayda sağlayacakları bir sistem yaratmaktır. Ayrıca bu deneyimler, öğrencilerin geleceğe ilişkin planlarını oluşturabilmelerine olumlu katkı getirmektedir. Xxxxx (1957)'e göre, bu kazanımların yanında, toplum hizmeti çalışmalarına katılan kişiler de başkalarına yardımcı olmanın, iyi vatandaş olmanın ve bulundukları ortam için iyi şeyler yapabilmenin yarattığı manevi doyumu da yaşamaktadırlar.
Toplumsal Duyarlılık Nasıl Kazandırılır?
* Hacettepe Üniversitesi & SHÇEK Atatürk Çocuk Yuvası
Prof.Dr. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi A.B.D.,Yrd.Doç.Dr. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği A.B.D.,Yrd.Doç.Dr. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği A.B.D.,Arş.Gör.Uzm. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi A.B.D.,Arş.Gör.Uzm. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği A.B.D.,Sosyal Hizmet Uzmanı Başbakanlık SHÇEK Atatürk Çocuk Yuvası Md.Yrd.
Xxxxx (1979), beklenen sosyal davranışların belli gelişimsel devrelerin sonucunda kazanıldığı görüşündedir. Buna karşın, toplumsal bilincin içgüdüsel olarak kazanıldığı görüşünde olanlar
da vardır. Bu düşünceye göre insanoğlu, çevresine karşı duyarlı olma ve çevrede oluşturduğu etkinin, yani davranışlarının sonuçlarını düşünme içgüdüsüyle doğmuştur. Doğuştan gelen bu içgüdü, çocukluk ve gençlik yılları boyunca desteklenirse ve gelişirse, davranışlarının sorumluluğunu alan, topluma karşı duyarlı bireyler yetişmekte; bu içgüdünün desteklenmediği ve gelişemediği durumda ise sorumsuz ve duyarsız bireyler yetişmektedir.
Bir temel yaşam becerisi olan toplumsal duyarlılık ilk önce ailede daha sonra bireyin içinde bulunduğu arkadaş ve okul çevresinde gelişir. Bu nedenle erken yaşlardan itibaren çocuklarda bu bilinci geliştirebilmek için şunlar yapılabilir (Shapiro, 1997):
*Çocuklardan beklenen sorumlu ve düşünceli davranış çıtasını yükseltmek
*Çocuklara iyilik etme fırsatı vermek
*Çocukların bir toplum hizmetine katılmalarını sağlamak
*Çocuklarla başkalarının yaşantılarına, sıkıntılarına dair konuşmak
Çocuklarımız, hayatı sadece bizlerin yaşadığı açıdan değil, çok farklı yaşamsal deneyimlerden oluştuğunu bilerek yaşarlarsa, toplumsal duyarlılık bilinci daha da gelişebilir.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ VE SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI – BİLGİSAYAR ve ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ EĞİTİMİ BÖLÜMÜ İLE KEÇİÖREN ATATÜRK ÇOCUK YUVASI İŞ BİRLİĞİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖNÜLLÜ ABLALIK - AĞABEYLİK /EĞİTİCİLİK PROJESİ
PROJENİN AMACI
I. 0-6 Yaş Gurubu Çocuklar İçin
Ankara Keçiören Atatürk Çocuk Yuvasında koruma altında bulunan 0-6 yaş grubundaki çocuklarla Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okulöncesi Eğitimi Ana Bilim Dalı öğrencileri, Uygulama dersleri kapsamında 2005 yılının Şubat ayından itibaren haftada bir tam gün olarak başlayan daha sonra haftada 3 tam güne çıkan erken çocukluk eğitimi günlerinde bir araya gelmektedirler. Bu günlerde koruma altında bulunan çocukların diğer yaşıtlarıyla aralarında oluşan gelişimsel açığı kapatmak amacıyla sistemli bir erken çocukluk eğitimi programı uygulanmaktadır. Yapılan gözlemler sonucu, çocukların uygulanan eğitim programından yarar sağladıkları bununla birlikte en önemlisi oraya giden öğrencilerle veya çocukların deyimiyle “ablalarıyla” bir duygusal bağ oluşturdukları görülmektedir. Öğrencilerimiz de çocuklarla daha fazla birlikte olmak istediklerini, eğitim vermenin yanında sosyal aktivitelere de bu çocukları katmak istediklerini dile getirmişlerdir. Bu istekler doğrultusunda her çocuğa bir gönüllü abla/ağabey fikri ortaya çıkmıştır. Gönüllü ablalar/ağabeyler hem hafta içi hem de hafta sonu seçtikleri çocukla ilgilenecek, sinema, tiyatro, oyun oynama, birlikte yemek yeme v.b gibi etkinliklerde bulunacaklardır. Gönüllü abla/ağabey il dışında olduğu zaman telefon ederek, mektup yazarak yine çocukla iletişimini sürdürecektir. Kurumdan izin alındığı takdirde ev koşulları uygunsa bir akşam gönüllü abla/ağabeyin evinde de yatılabilecektir. Bu projede, çocukların ilgi, sevgi ihtiyacını karşılamak ve çocukların gelişimlerini (bilişsel, dil, sosyal, kişilik, duygusal, motor) oluşturulan sistematik bir erken çocukluk eğitimi programıyla desteklemek ve çocuklara bir kişiye bağlanma fırsatı sunmak amaçlanmaktadır. Bu proje ülkemizde bu kapsamda uygulanan ilk proje olması bakımından da, öncü niteliği taşıması açısından önemlidir.
II. 7-12 Yaş Gurubu Çocuklar İçin
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı, ilköğretim okullarının birinci kademesi olarak bilinen, 7-12 yaşındaki çocukları kapsayan 1.-5. sınıflara sınıf öğretmeni yetiştirmektedir. Toplumdaki tüm bireyler için söz konusu olduğu gibi öğretmen adaylarımızdan da korunmaya muhtaç çocuklar konusunda duyarlı ve onların sorunlarının çözümüne katkı getirmeye gönüllü olmaları beklenmektedir. Devlet tarafından koruma altına alınmış olan çocuklara temel ihtiyaçlarıyla ilgili çeşitli olanakların sunulmaya çalışıldığı bilinmekte; bununla birlikte özellikle bireysel gelişimleri konusunda kendilerine verilecek ek desteğin katkı getireceği düşünülmektedir.
Öğretmen adaylarının, koruma altındaki çocukların öncelikle bireysel eğitim ihtiyaçlarının giderilmesine gönüllü katkı getirebilmeleri amacıyla kurumunuzla iş birliği yapılması amaçlanmaktadır. Bu projenin kapsamında, öğretmen adaylarımızın, hafta içinde ve hafta sonunda belirlenecek “etüt saatleri”nde, yuvada koruma altında bulunan 7-12 yaş grubundaki çocuklarla bir araya gelmeleri planlanmıştır. Bu etüt saatlerinde, öğretmen adaylarının çocukların bireysel ihtiyaçlarına dönük olarak eğitmenlik yapmaları düşünülmektedir. Bireysel farklılıklara bağlı ihtiyaçlardan yola çıkılarak tasarlanan bu çalışmanın çocukların bireysel gelişimlerine katkı getireceği düşünülmektedir. Bu projenin, öğretmen yetiştiren diğer kurumlarla çocuk esirgeme kurumları arasında gönüllülüğe dayalı bir bağın oluşturulmasına ön ayak olması da beklenmektedir.
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nün Amaçları
Yukarıda sayılan etkinlik ve amaçlara ek olarak Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümünün (BÖTE) projeye gönüllü olarak katılacak öğrencileri hafta içi boş zamanlarında ve hafta sonlarında bilgisayar ve internet konusunda çocukların yardım gereksinimlerini karşılayabileceklerdir..
BÖTE bölümü öğrencilerinin katılabilecekleri çalışmalar şu şekilde sıralanabilir;
· Kurum bünyesinde çocukların kullanımı için ayrılmış bilgisayar laboratuarlarının düzenlenmesi, laboratuarda bulunan bilgisayarların bakımı ve eksikliklerinin giderilmesi
· Çocuk yuvalarında kalan çocukların temel bilgisayar becerileri kazanmaları, bilgisayarı daha verimli kullanmaları, diğer dersleri için bilgisayar ve internetten faydalanabilmeleri gibi konularda çocuklara yardım edilmesi
· Eğitsel oyun ve yazılımlar aracılığıyla çocuklar için eğlenceli ve eğitsel etkinliklerin düzenlemesi
· Dersleriyle ilgili ödev ve projelerini yaparken internetten nasıl yararlanabileceklerini
Kısa Vadeli Hedefler
*Korunmaya muhtaç çocukların,
gereksinim duydukları bireysel sevgi ve ilginin sağlanması temel güven duygusu ve ait olma gereksiniminin sağlanması bilişsel yönden bireysel ihtiyaçlarının karşılanması akademik benlik kavramlarının olumlu yönde gelişmesi
öz güvenlerinin gelişmesi
yalnız olmadıklarını hissetmeleri
birey olarak değerli olduklarını hissetmeleri
sosyalleşmeleri
geleceğe dönük olumlu beklentilerin gelişmesi
*Uygulanan erken çocukluk eğitimi ve ilköğretime destek programı ile her gelişim alanının desteklenmesi ve akranları ile oluşabilecek gelişimsel açığın oluşmasının engellenmesi
*Kurum çalışanları ile üniversite arasında işbirliğinin sağlanması
Uzun Vadeli Hedefler
1. Korunmaya muhtaç çocukların her yönden sağlıklı bireyler olarak topluma katılmalarını sağlamak
2. Akranlarıyla aralarındaki farkı kapatmalarına, kişilik gelişiminde önemli olan temel güven duygusunu kazanmalarına yardımcı olmak
3. Bir birey olarak değerli olduklarını hissetmelerini sağlamak
4. Bilişsel, dil, sosyal-duygusal, motor gelişimlerine katkı getirmek
5. Bu gelişimlere destek olmak için bilgisayar ve interneti etkili kullanmalarını sağlayarak, toplumdaki teknolojik değişimin gerisinde kalmalarını engellemek
6. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin amaç ve araç olarak kullanılması
7. Amaç olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı: Okur-yazarlık
8. Araç olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı: Tüm bu gelişim alanlarında iletişim,kendini ifade etme, ilgi alanlarını keşfetme…vb. aracı olarak kullanma
9. Başkaları ile iletişim kurabilme, çevreye karşı olumlu duygular geliştirmelerine yardımcı olmak
10. Çocukların geleceğe ilişkin beklentilerinin olumlu yönde gelişmesine katkı sağlamak
11. Toplumun her bireyinin özellikle eğitimcilerin, toplumsal sorunlara duyarlı ve bu sorunların çözümüne gönüllü olmalarına katkı getirmek
12. Gönüllü eğiticilik sisteminin Türkiye genelinde yaygınlaşmasına destek vermek
13. Gönüllülerin, geleceğe yönelik “bir çocuğa sahip olmanın değerini” anlamalarına ve “iyi anne-baba ve eğitimci olmanın” gereklerinin neler olduğu konusunda bilinç geliştirmelerine yardımcı olmak
Projenin Önemi
Yaşamın ilk yılları, özellikle erken çocukluk dönemi olarak adlandırılan 0-6 yaş gelişimin en hızlı olduğu ve kritik evreleri içeren dönemdir. Bu dönemde çocuğun yaşamsal gereksinimlerine, gelişimine ve eğitimine yönelik yatırımlar, onun geleceğine yapılan yatırımlar olmaktadır. Özellikle küçük yaşlarda kurum bakımı altına alınmış korunmaya muhtaç çocuklar, yaşamlarını nitelikli bir şekilde sürdürebilmek, gelişimlerinin desteklenmesi, bireysel ilgi ve sevgi gereksinimlerinin karşılanması açısından dezavantajlıdırlar. Xxxx-çocuk beraberliğinde fiziksel temas büyük önem taşır. Özellikle 0-3 yaş arasında anne-çocuk arasında olması gereken bu yakın ilişkinin gerçekleşmemesi, gelecekte görülebilen bir takım davranış bozukluklarının nedeni olarak gösterilmektedir. Yine bu dönemde anne yokluğundan kaynaklanan” duygusal yoksunluk”, gerek zihinsel, gerekse duygusal ve sosyal gelişimin gerilemesine ve gecikmesine neden olabilmektedir. Çocukta oluşacak temel güven duygusunun temeli, annenin çocuğun ihtiyaçlarını belirli bir düzen içinde karşılamasıyla ve çocukla kurulan duygusal etkileşimle atılır ve çocukta güven veya güvensizlik duygularının oluşumuna neden olur. Dolayısıyla anne-çocuk arasındaki bağlanma ilişkisi çok önemlidir. Çocuklar davranışları, duygu ve düşünceleri ile gelişim özellikleri bakımından yetişkinlerden farklı, değişime ve yeniliğe açık, algı ve öğrenme potansiyeli yüksek, kendilerine özgü varlıklardır.
Bu nedenle, erken dönemde uyarıcılarla karşılaşmaları için uygun eğitim ortamlarının sağlanması son derece önemlidir.
Bireyin topluma sağlıklı olarak katılabilmesinde etkili olan bazı özellikler vardır. Bu bağlamda kendini güçlü ve toplumun bir parçası olarak hissetme önemlidir. Birey, ait olduğu sosyal çevrenin gerektirdiği yeterliliklere sahip olduğunda kendini güçlü ve o çevreye ait hissedebilir. Bireyin bu anlamda yeterli duruma gelebilmesinde, ülkemizde zorunlu eğitim dönemine karşılık gelen ilköğretimin rolü önemlidir. İlköğretim okullarının birinci kademesi olarak adlandırılan dönem 7-12 yaş grubundaki çocukları kapsamaktadır. Bu, çocukların bilişsel, psiko- motor, duyuşsal ve sosyal yönlerden temel özelliklerinin belirginleştiği bir dönemdir.
Gelişimin her alanında bireysel farklılıkların önemi bilinmektedir. Diğer örgün eğitim kurumları gibi öğretimin toplu olarak yapıldığı kurumlar olmakla birlikte, ilköğretim okullarının öğretim programlarında bireysel farklılıkların dikkate alınmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Öte yandan bunun uygulamalara yeterince yansıyamadığı da bilinmektedir. Bu bağlamda, çocuğu okul dışında desteklemenin gereği ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar sosyo- ekonomik özelliklere bağlı olsa da aile, çocuğu herhangi bir yönden destekleyebilmektedir. Bu bakımdan da korunmaya muhtaç çocukların dezavantajlı durumda olduğu söylenebilir.
Bu projenin iki önemli boyutunun olduğu düşünülmektedir. Bir yandan, devletin koruma altına almış olduğu çocuklar okul dışında bireysel olarak desteklenecek; diğer yandan, geleceğin öğretmenleri bu konuda duyarlı ve sorunun çözümüne katkı getirir duruma geleceklerdir.
ÖNLEYICI SOSYAL HIZMET ÇALIŞMALARINDA SIVIL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ VE DESTEĞI
Doç.Dr. Xxx Xxxxxxxxx ÖZKARDEŞ*
Eğitim, sağlık ve sosyal refah düzeyi ile toplumdaki bireylerin bu olanaklardan yararlanabilme konusunda eşit haklara sahip olmaları gelişmiş bir toplum olmanın en önemli göstergesidir.
Eğitim, sağlık ve sosyal refah düzeyi bir anlamıyla birbiriyle çok yakından ilişkili ve birbirini etkileyen yapılardır. Eğitim düzeyinin iyi olması özellikle bazı hastalıklara maruz kalma riskini azaltmakta ve bireyin gelecekte sosyal refah düzeyinin daha çok artmasına yardımcı olmaktadır. Sosyal refah düzeyleri yüksek olan ailelerdeki bireyler ise daha erken dönemden başlayarak ve daha uzun süreli eğitim almaktadırlar.
Toplumda eğitim alma, sağlıklı olarak yaşama ve sosyal haklardan yararlanma açısından bazı gruplar daha çok risk altındadır. Özellikle de sosyo ekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerden gelen bireyler, çocuklar ve kız çocuklar.
Hepimizin bildiği gibi sorunlar oluşmadan önce risk faktörlerini bilmek ve bunlara yönelik önlemler almak hem daha etkili hem de daha ucuz bir yöntemdir.
* Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Bu açıdan bakıldığında, toplumdaki çocuk grubunun özellikle de sosyo - kültürel açıdan şanssız bölgelerden gelenlerin, eğitime erken dönemde başlamaları için gerekli yatırımların yapılması, özellikle önem taşımaktadır.
Yapılan araştırmalar, erken çocukluk döneminde çocuklara yapılan yatırımın kısa ve uzun dönemli yararlarının olduğunu ortaya koymaktadır.
Erken çocukluk döneminde eğitim alındığında çocuklarda ortaya çıkan kısa dönemli yararlar aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Kısa dönemli yararları:
· Çocuklar zihinsel ve sosyal gelişim açısından daha avantajlı olmaktadır
· Hastalık, ölüm, beslenme bozluklarına daha az rastlanmaktadır
· Bu çocukların ailelerinde çocuk istismarları daha az olmaktadır
· Kişisel hijyen ve bakımları daha iyi olmaktadır.
Uzun Dönemli yararları:
· Çocukken eğitim almış olan çocuklar daha uzun süre okulda kalmaktadır
· Bazı hastalık risklerine karşı daha korumalı olmaktadırlar.
· Yine eğitimli olma; daha iyi boy ve kilo, daha yüksek yaşam süresi, daha iyi bir sağlığının olmasına da yardımcı olmaktadır.
· Yetişkinlik döneminde; kendine saygı, sosyal yetkinlik ve sosyal ilişkiler açısından daha başarılı olmaktadırlar.
· Bu grupta suç işleme oranı da daha düşük olmaktadır. Ayrıca eğitimli olma,
· Gelirin artmasına,
· Çocuk bakımının kalitesinin yükselmesine,
· Sosyal uyumun artmasına,
· Doğurganlığın azalmasına da katkıda bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan sonuçlar, toplumdaki sosyo- kültürel açıdan şanssız bölgelerden gelen bireylere özellikle 0-8 grubu çocuklarına ve kız çocuklarına eğitim olanağı sunmanın ve bu konuda destek vermenin yaşamsal bir önemi olduğunu göstermektedir.
Sivil toplum kuruluşları eğitim alanında ürettikleri projeler ve verdikleri desteklerle devletin bu alandaki çalışmalarının yaygınlaşmasına yardımcı olmak açısından önemli bir rolü üstlenmektedirler.
Bir Örnek Olarak ÇYDD
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin önleyici sosyal hizmet çalışmaları kapsamında ele alınabilecek dört farklı projesi vardır.
· Kız çocukların okula gönderilmesi Projesi:
Bilindiği gibi, ülkemizde kız çocukların okula gönderilmemesi önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. ÇYDD kız çocuklarının okula gönderilmesinin yaygınlaştırılması için farklı isimlerde 7 proje
başlatmıştır. İlki 1996 da başlayan bu projeler halen yürütülmektedir. Başlangıcından bu yana ulaşılan toplam kız öğrenci sayısı 15941 dir.
Başlama Yılı | ULAŞILAN ÖĞRENCİ SAYISI | 2005/2006 ÖĞRENCİ SAYISI | |
ANADOLU'DA BİR KIZIM VAR ÖĞRETMEN OLACAK | 1996 | 2850 | 2000 |
ÇAĞDAŞ TÜRKİYE'NİN ÇAĞDAŞ KIZLARI – KARDELENLER (TURKCELL) | 2000 | 9400 | 4500 + 500 üniversite |
HER KIZIMIZ BİR YILDIZ (MERCEDES) | 2004 | 401 | 401 |
BABA BENİ OKULA GÖNDER ( MİLLİYET) | 2005 | 3000 | 3000 |
BİLGİ TOPLUMU KIZLARI (ERİCSSON) | 2005 | 60 | 60 |
GELECEĞİN SİGORTACILARI (ANADOLU HAYAT SİGORTA) | 2005 | 180 | 180 |
MESLEK LİSELERİNDE EĞİTİM ALAN GENÇLERE DESTEK (SCHNEİDER) | 2005 | 50 | 50 |
Toplam | 15941 | 10691 |
· Yatılı Bölge Okullarını iyileştirme Projesi:
“YİBO’ları İyileştirme” projesi 2004 yılı içinde başlatılmıştır. Bu Proje kapsamında, Hakkari Merkez Kız YİBO pilot okul olarak seçilmiştir. Bu okulun pansiyon binası baştan aşağı onarılmış ve diğer gerekli iyileştirmeler yapılmıştır. Bu proje kapsamında halen 301 adet Yatılı Bölge Okulunun gereksinimleri karşılanmaktadır.
· Okul Öncesi Eğitime Katkı Projesi:
ÇYDD 1997 yılından beri okul öncesi eğitime farklı birkaç kanaldan destek vermektedir. Bu çalışmaları şu başlıklar altında toplamak olasıdır.
A. Anasınıflarının Donatılması ve yeni ana sınıfları açılması:
1997 yılında bağışçı destekleri ile 137 ana sınıfı açılmıştır. Daha sonra 2004 Haziran ayında Danone firması ile “Gülümseyen Gelecek Anasınıfları” protokolü imzalanmıştır. 2004-2005 öğretim yılında 81 ilimizde 250 anasınıfı ve oyun parkı donanımı yapılmış ve hizmete sokulmuştur.
Bu projeler sayesinde bu güne kadar 19.350 çocuğa okul öncesi eğitimi şansı verilmiştir.
B. Okul Öncesi Eğitim Programlarına Destek Verilmesi
Okul öncesi dönemi eğitim programlarına, ÇYDD var olan projelere mali katkı, çocuklara eğitim verme, öğreticileri hizmet içi eğitimden geçirme ve ana-babaları bilgilendirme gibi etkinliklerle ek destek de vermektedir.
1. Erken Çocukluğu Geliştirme Projesine Mali Destek:
Erken Çocukluğu Geliştirme Projesi SHÇEK’in öncülüğü ve fon desteğiyle yürütülmüş bir projedir. Bu proje kapsamında MEB, mevcut ve boş okullarını, (öğretimin yapılmadığı yaz aylarında) çocuk sayısına göre eğitime tahsis etmiştir.
ÇYDD 1999 yılından başlayarak Van, Batman, Diyarbakır, Muş, Bingöl, Hakkari ve Sultanbeyli’de SHÇEK’le Erken Çocukluğu Geliştirme Projesi yürütmüş ve bu yolla ortalama 8500 çocuğa Okul Öncesi Eğitim sağlanabilmiştir.
2. Doğrudan Çocuklara Eğitim Verme Yoluyla Katkı:
a. Erken Çocukluğu Geliştirme Projesi kapsamında 1999 yılında Batman’da, İstanbul Üniversitesi Xxxxx Xxx Xxxxx Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Ana Bilim Dalı işbirliği ile 100 çocuğa 2 ay boyunca tam gün eğitim vermiştir. Projede uygulanan eğitim programı yukarıda adı geçen üniversite tarafından hazırlanmıştır. Yine üniversiteden gelen 2 okul öncesi öğretmeni ve rehberlik psikolojik danışma bölümü öğrencileri, hizmetiçi eğitimden geçirilerek bu programda eğitici olarak çalışmışlardır.
b. 1999 Gölcük depreminin ardından İzmit bölgesinde açılan çadır okullarında yine üniversite işbirliği ile çocukların normalizasyon süreçlerine katkıda bulunmak için programlar gerçekleştirilmiştir. Burada uygulanan programlar İstanbul Üniversitesi Xxxxx Xxx Xxxxx Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Ana Bilim Dalı tarafında hazırlanmış ve uygulayıcı olan gönüllülere süpervizyon yapılmıştır. Bu proje kapsamında okul öncesi dönem çocukları da dahil olmak üzere yaklaşık 3.000 çocuk destek almıştır.
3. Xxx Xxxx Eğitimi:
Yine üniversitelerden uzman desteği alınarak Erken Çocukluğu Geliştirme Projesine katılan çocukların aileleri ile aile planlaması, çocuk gelişimi ve çocuk sağlığı konularında bilgilendirme toplantıları yapılmıştır.
4. Okul Öncesi Öğretmenlerine Hizmetiçi Eğitim Verme:
Erken Çocukluğu Geliştirme Projesi’nde görev alan öğreticilere hizmetiçi eğitim çalışmaları yapılmıştır. ÇYDD’nin ilişkide bulunduğu üniversitelerin ilgili uzmanlarından oluşan bu ekiplerce öğreticilerin bir aylık, bir haftalık ya da iki günlük Hizmetiçi Eğitim almaları bu projenin en önemli kazanımlarından biridir.
Bir aylık hizmetiçi programlarda öğreticiler İstanbul’da ağırlanmış, teorik derslerin yanında İstanbul’daki anaokullarında 1 ay boyunca staj yapmışlardır.
ÇYDD, okul öncesi yaz okulları usta öğreticileri için İstanbul’da ve yerinde hizmetiçi eğitim yoluyla 300 kişiye
ulaşmıştır.
· Ulusal Eğitime Destek Kampanyası Bünyesindeki Okuma Yazma Kursları Projesi
Ulusal Eğitime Destek Kampanyası içerisinde gerçekleştirilen Okuma yazma kursları çalışmalarına 8 Eylül 2001’de başlanmıştır. Bu proje kapsamında okuma yazma öğrenen ve ilköğretim diploması alanların sayısı aşağıda verilmiştir. Aynı zamanda okuma yazma kurslarına katılan ve medeni nikahı olmayan kadınların toplu nikah kıyma törenleri yapılarak çocuklarına nüfus kağıdı çıkartabilmelerine olanak sağlanmıştır.
Okuma yazma kursuna katılanların sayısı | 20.295 |
İlköğretim diploması alanların sayısı | 1000 |
SONUÇ
Bu da toplumdaki bütün bireylerin eğitim ve sağlık alanından eşit ölçüde yararlanmalarını kolaylaştıracak ve gelişmiş bir toplum olma yönündeki adımlarımızı hızlandıracaktır.
KAYNAKLAR
Xxxx,J.V.D. (2006) Erken Çocukluk Eğitimi- Ekonomik Kalkınmada İnsani Gelişme,Toplumsal ve Ekonomik Kalkınma için Erken Çocukluk Eğitimi Konferansı Toplantı Notları,İstanbul.
Kağıtçıbaşı,Ç. (2006) Erken Müdahalenin Erişkinlikte Süren Etkileri,Toplumsal ve Ekonomik Kalkınma için Erken Çocukluk Eğitimi Konferansı Toplantı Notları,İstanbul
MADDE KULLANIMIYLA SAVAŞIMDA AİLE EĞİTİMİ YOLUYLA GENÇTEN GENCE DESTEK PROJESİ
GİRİŞ
Xxxxx Xxxxxx Xxxxxx ÇABUK* Yrd. Doç.Dr. Xxxxx XXXXX**
Doç. Dr. Xxxxxxx XXXXXXXXXX**
Uyuşturucu madde kullanımı bir toplumsal sorun olarak ülkemiz gençliğini tehdit etmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle toplumlarda önemli değişmeler yaşanmaktadır. Değişimin etkileri ülkeden ülkeye, toplumdan topluma farklılıklar göstermekle birlikte, olumlu ve olumsuz etkileri de bulunmaktadır.
* Akdeniz Üniversitesi Sosyal Hizmetler Eğitim Araştırma Merkezi Sosyal Hizmet Uzmanı
** Akdeniz Üniversitesi Antalya Sağlık Yüksek Okulu Öğretim Üyesi
Ülkemizde ailelerin daha iyi yaşamak için kırdan kentte göç etmeleri, özellikle büyük illerde uyum sorunu yaşamalarına neden olmaktadır. Aynı şekilde Antalya’nın son 20 yılda almış olduğu hızlı ve yoğun göçün bireyler üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bunların başında; İşsizlik, kültür erozyonu, yoksulluk, kente uyumsuzluk... gibi konuları sıralayabiliriz. Ailelerin yaşadığı sorunlar kuşkusuz çocukları da önemli ölçüde etkilemektedir. Sorunların, çocuklara yansıması ise; eğitimini tamamlayamama, başarısızlık, sokakta çalışma, madde kullanma, suç işleme, istismar edilme şeklinde olmaktadır.
AMAÇ
Projenin genel amacı, il genelinde yürütülen programlara katkı sağlamak; aile odaklı yürütülecek uygulamanın sonrasında elde edilecek verileri, bu alanda çalışma yürüten uygulayıcıların kullanımına sunmaktır.
Projenin özel amacı, programa dahil edilen aileleri bir bütün olarak kabul edip, ebeveynlerin madde kullanan çocuklarına nasıl yaklaşacakları ve destek olabilecekleri; ailedeki diğer çocuklarını nasıl koruyabilecekleri... konularında eğitim yoluyla uygun yaklaşımlar geliştirmelerini desteklemektir.
MATERYAL METOD
Proje; 01 Haziran – 31 Aralık 2003 tarihleri arasında a)ön hazırlık, b)ailelerin belirlenmesi ve c)uygulama aşaması olmak üzere üç ayrı aşamada gerçekleştirilmiştir.
Yürütülen projede, madde kullanan çocukların ailesi içerisinde desteklenerek daha iyi sonuç alınabileceği, aynı zamanda bu gençlerin aileleri tarafından kontrol ve denetim altına alınabilmeleriyle diğer çocuklara daha az zarar verebilecekleri düşüncesiyle; proje kapsamına bağımlı çocuklar yerine aileleri alınmış ve böylece ailelerle çalışmanın daha anlamlı olacağı öngörülmüştür. Proje kapsamına uyuşturucu madde kullanan ve resmi kurum kayıtlarında yer alan, 18 yaşından küçük ve ailesi Antalya’da yaşayan 20 çocuğun ailesinin alınması hedeflenmiş; yapılan görüşmelerden sonra 12 istekli aile yazılı onayları da alınarak projeye dahil edilmiştir.
Projenin Yürütücüleri
Yerel Gündem 21 Antalya Kent Konseyi ile Akdeniz Üniversitesi Sosyal Hizmetler Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Antalya Sağlık Yüksekokulunun işbirliği; Dünya Bankasının küçük hibeler programı desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Projede; iki danışman, üç süpervizör (biri danışman) yedi uygulayıcı üniversite öğrencisi ve bir sekreter olmak üzere 12 kişi görev almıştır.
UYGULAMA SÜRECİ
Uygulama iki ayrı aşamada gerçekleştirilmiştir.
1.Projede görev alan öğrencilere yönelik eğitim toplantıları yapılmış; bu toplantılarda madde bağımlılığı, proje kapsamındaki ailelerin özellikleri ve projenin nasıl yürütüleceği konularına yer verilmiştir.
2.Proje kapsamına alınan ailelerdeki ebeveynlere yönelik olarak; grup içi etkileşim, madde bağımlılığı konusunda uzman iki öğretim üyesinin bilgilendirmesi ve toplum kaynaklarının kullanımı konularında toplantılar düzenlenmiş, ailede yaşayan diğer çocukların katılımına yönelik de psiko-drama çalışmaları yapılmıştır.
Ebeveynlere yönelik toplantılarda genel olarak; madde kullanımının nedenleri, hangi maddenin ne tür fizyolojik, duygusal, sosyal etkilerinin olduğu, madde kullanımı durumunda gereksinilen acil müdahale yöntemleri ve tedavi kurumları konusunda uzmanlarla bilgilendirme desteği verilmiştir. Aileler, iletişimi kolaylaştırmada kullanabilecekleri yaklaşımlar konusunda bilgilendirilmişler, böylece aile içi etkileşimlerin anlamaya dayalı yönde geliştirilmesine destek olunması amaçlanmıştır. Ayrıca hem madde kullanan çocuk için, hem evdeki diğer çocuklar için, mevcut durumlarına uygun eğitim ve iş olanakları konusunda, uzman katılımıyla, toplum kaynaklarının kullanımı konusunda yönlendirme yapılmıştır. Toplantılar sırasında ailelerin birbirine model olması hedefine yönelik olarak, pozitif yaklaşımların altı çizilerek, daha güçlü vurgulamaları yapılarak, grup içi öğrenme ve değişime yönlendirme ilkesi uygulanmıştır. Başlangıçta ailelerde çaresizlik, ümitsizlik, yalnızlık duygusu egemen ve toplumdaki sorumlu kuruluşlara öfke ön plandayken, son oturumda kendileriyle ilgili değişimin, çocuklarına da olumlu yönde yansıdığına dair değerlendirmeler ve düşüncelerin egemen olduğu görülmüştür.
AİLELERDE BELİRLENEN SORUN VE GEREKSİNİMLER
Ev ziyaretlerinde ve ailelerle yapılan görüşme ve gözlemlere dayalı olarak belirlenmiştir:
· Ailelerin işbirliği yapmaya istekli oldukları,
· Madde kullanımına sigara ve bali ile başlandığı, ancak zamanla alkol, hap, esrar vb. maddelerin de beraberinde kullanıldığı
· Madde kullanan çocukların eğitimlerine devam etmedikleri,
· Çocukların kol, boyun ve göğüslerinde kesik izlerinin olduğu,
· Aile içi ilişkilerde bozulmalar ve kopmalar olduğu,
· Çocukların genellikle evden kaçtığı ve sokakta yaşadığı,
· Çocuğun maddeyi bir arkadaş grubuyla birlikte kullandığı,
· Çocukların maddeyi elde etmek için suç işledikleri (hırsızlık gasp vb.), bu nedenle birçok kez karakola götürüldükleri, hatta cezaevine girdikleri,
· Çocukların anne ve kardeşlerine zarar verdikleri, dövdükleri veya yaraladıkları, evdeki eşyalara zarar verdikleri,
· Üç ailenin dışındaki ailelerin gelir elde etmek üzere düzenli bir işlerinin olmadığı,
· Üç ailenin dışındaki ailelerin, parçalanmış olduğu, ya da birden fazla evliliklerin olduğu,
· Ailelerin, kullanılan maddeler ve bunların etkileri konusunda bilgi eksikliklerinin olduğu,
· Ailelerin bir taraftan çocuklarını kazanmak istedikleri, diğer taraftan (düzeleceği konusunda umutsuz ve inançsız olduklarından) çocuktan kurtulmak istedikleri, hatta ölümünü dahi istemeye kadar varan karmaşık duygular içinde oldukları,
· Toplumun madde kullanan çocuğu reddetmesi, aileyi de kabullenmemesi ve dışlaması nedeniyle, ailelerin sürekli ev ve yerleşim yerini değiştirdikleri, bunu yapamayanların da içe dönük ve izole bir yaşantı sürdürdükleri,
· Bazı ailelerin çocuklarını kazanmak için uzun süre mücadele ettikleri, bunun sonucunda umutsuzluk, tükenmişlik ve öğrenilmiş çaresizlik yaşadıkları,
· Ailelerin madde kullanan çocuğa odaklandıkları ve diğer çocuklarını ihmal ettikleri,
· Ailelerin tedavi kurumlarını yetersiz ve güvensiz buldukları, bu sorunun çözümünün kendilerini aştığına ve yalnız bırakıldıklarına inandıkları,
· Aile bireylerinin çoğunluğunda sigara kullanıldığı, özellikle de babalarda alkol ve sigara kullanımının birlikte olduğu belirlenmiştir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Proje sonunda ortaya çıkan değişimler aşağıdaki gibi gruplandırılarak düzenlenmiştir.
Ailelerin Kendilerine Bakışlarında Ortaya Çıkan Değişimler
· Çocuğun madde kullanmasının nedenlerinden birinin de anne-baba tutumu olabileceğini fark ettiklerini,
· Çocuğa karşı şiddet kullanmanın, çocuklarını kendilerinden uzaklaştırdığını anladıklarını,
· Çocuklarına onu sevdiklerini, ona destek olmak istediklerini doğrudan söylediklerinde, çocuklarının kendilerine daha fazla yaklaştığını,
· Kendilerini çaresiz, mutsuz, umutsuz hissetmenin problemi çözemeyeceğini, madde kullanımını bir hastalık olarak kabul edip, zaman zaman iyileşmeler, zaman zaman yeniden alevlenmeler olacağını bilerek, umutlarını kaybetmemeleri gerektiğini,
· Yalnız olmadıklarını anladıklarını, diğer ailelerle bir araya gelerek sorunları ve çözümleri paylaşmanın yararlı olduğunu belirtmişlerdir.
Madde Kullanan Çocuğa Bakışlarında Ortaya Çıkan Değişimler
· Çocuğun hala ailenin bir üyesi olduğunu ve bunu ona hissettirmek için onunla bağlarını koparmamaları gerektiğini,
· Çocuklarına sahip çıkmanın, onu ihmal etmemenin, reddetmek yerine kabullenmenin daha yararlı olduğunu,
· Onu evden uzaklaştırıcı olmak yerine, evi sevdirecek küçük sorumluluklar vererek kendini eve ait hissetmesini sağlayacak tutum içerisinde olmaları gerektiğini ifade etmişlerdir.
Evdeki Diğer Çocuklara Bakışlarında Ortaya Çıkan Değişimler
· Madde kullanan çocuğa yoğunlaştıklarında diğer çocuklarını ihmal ettiklerini, oysa her bir çocuğun eşit ilgi ve desteğe ihtiyacı olduğunu fark ettiklerini,
· Diğer çocuklarla ilgilenirken, konuşurken, madde kullananı örnek göstermenin, kıyaslama yapmanın yanlış olduğunu gördüklerini belirtmişlerdir.
Maddeye Bakışlarında Ortaya Çıkan Değişimler
· Hangi nedenle, ne tür maddelerin, hangi etkiler için kullanıldığını öğrendiklerini,
· Maddeye bağlı olarak organlarda ve sistemlerde ortaya çıkabilecek sorunları anladıklarını,
· Ne kadar az kullanılır, ne kadar uzun ara verilirse, maddenin vücuda verdiği zararın azalacağını anladıkları, olabildiğince az kullanmasının da bir kazanım olduğunu,
· Hemen ve tümüyle bırakılmasını beklemenin gerçekçi bir hedef olmadığını, olumlu gelişmeleri destekledikleri ve uzun bir zaman dilimini göze aldıkları takdirde, bu hedefe ulaşabileceklerini anladıklarını,
· Madde kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek acil durumda, çocuğa ve kendilerine yönelik oluşabilecek zararları önlemede uygun yaklaşımı geliştirmeyi, öğrendiklerini belirtmişlerdir.
Kurumlara Bakış Açısında Ortaya Çıkan Değişimler
· Tedavi, önleme ve rehabilitasyon sorumluluğunun tümüyle kurumlarda olmadığını anladıklarını, kendilerine düşen payı da fark ettiklerini ve bir şeylerin önce kendilerinden başlayarak değişeceğini gördüklerini ifade ediyorlar.
· Kurumlarında danışmanlık yapmasını, onları ve çocuklarını ret etmemesini, kendi çabalarını da anlamaları ve bunları geliştirmede yol gösterici olmasını bekliyorlar.
Madde Kullanan Çocuğun Geleceğine İlişkin Bakış Açılarında Ortaya Çıkan Değişimler.
· Çocuğun kendi kapasitesi doğrultusunda bir iş edinebileceğini, bunun için zorlamak yerine onun isteğine ve becerilerine uygun olan işleri kendilerinin de destekleyerek, ona yardımcı olabileceklerine inandıklarını belirtmişlerdir.
Projede Görev Xxxx Xxxxxxxxx Madde Kullanımına, Madde Kullanan Gence ve Ailesine Bakış Açılarında Ortaya Çıkan Değişimler
· Yakında meslek yaşamına başlayacak olan gençler, ilgili konularda daha gerçekçi ve bilgiye dayalı bir görüş açısı kazandıklarını, sorunu görmezden gelmek yerine; sorunun varlığını kabullenip, çözüm için yapılabilecek şeyler olduğu inancıyla çalışıldığında, ilerlemeler olabileceğini gördüklerini ve benzer programlarda görev alıp, çalışabilecek bir deneyime sahip olduklarını belirtmişlerdir.
ÖNERİLER
· Madde kullanımıyla savaşım konusunda, Kurumların ailelerin sosyal, kültürel ve ekonomik düzeylerine uygun, ulaşılabilir, gerçekçi hedefleri olan ve içinde yaşadıkları koşulları da dikkate alan, ortak bir yaklaşım modeliyle işbirliği halinde çalışmaların sürdürülmesi, Ailenin ve madde kullananın bulunduğu noktadan başlanması,
· Okullarda veli-öğrenci-öğretmen işbirliğinin daha açık ve ilgili bir şekilde yürütülmesi, çocukların eğitim sürecinde bu konularla ilgili bilgilendirilip güçlendirilmelerinin sağlanması,
· Ailelerin ihtiyaç duyduklarında başvurabilecekleri semt danışma merkezlerinin oluşturulması ve bu merkezlerde aile iletişiminin sürekliliğinin sağlanması,
· Ailede çocuğun istismarı ve ihmali olması durumunda, bundan sorumlu ebeveynlere, yasal yaptırım uygulanmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması ve işletilmesi,
· Toplumda yaşayan tüm aileleri madde kullanımı konusunda bilgilendirecek ve çözümün bir parçası olma duyarlılığı kazandıracak eğitim programlarının düzenlenmesi ve uygulanması yerinde olacaktır.
TÜRKİYEDE UYGULANAN ANNE-BABA EĞİTİM PROGRAMLARI
Xxxxx XXXXXXX*
Toplumların çekirdeğini oluşturan aile, neslin devamı, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi, yeni nesillere kültürel kimliğin, dinî ve ahlakî değerlerin kazandırılması, tarihsel ve toplumsal bilincin aktarılması, sevgi, saygı ve hoşgörü esasına dayanan tutum ve değerlerin yerleştirilmesi gibi temel fonksiyonları üstlenen ve yerine getiren evrensel bir kurum olma özelliliğiyle toplumda ikamesi olmayan hayati öneme haiz bir birim olarak, her çağın ve her toplumun en temel sosyal bir kurumu olarak varlığını sürdürmektedir.
* Aile ve Sosyal Araştırmalar Uzmanı Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
21. yüzyılda yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler, sanayileşme, büyüyen şehirleşme, iç ve dış göç hareketleri, toplumsal hayatta birçok sorunu çözerken, birçoğunu da beraberinde getirmektedir. Aile kurumu bu değişimler karşısında yer yer zayıflama eğilimi bazı koşullarda da parçalanma süreci yaşamaktadır. Temel fonksiyonlarını yerine getiremeyecek kadar zayıflayan aile yapısının toplumsal yapıya olan etkilerinden bahsetmemek mümkün değildir. Ailelerin parçalanması, tek ebeveynli ailelerin artması, boşanma oranlarının yükselmesi, evlilik dışı beraberliklerin çoğalması, nesebi gayrî sahih çocukların artması, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması, kültürel ve ahlakî değerlerde yozlaşma, suç oranlarının artması, bireysel ve toplumsal şiddetin yaygınlaşması, kimlik bunalımı, psikolojik rahatsızlıklar gibi, insanı, aileyi ve dolayısıyla toplumu tehdit eden sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Toplumun refahı, barışı ve kalkınmasını derinden etkileyen aile sorunlarına somut, somut olduğu kadar işlevsel ve gereksinimlerini önceden görebilen ve koruyucu, önleyici, rehabilite edici, yönlendirici ve tedavi edici bir müdahaleyi yapabilecek uzmanlık grubuna ihtiyacın belirdiği günümüzde, tüm bu sorumluluğu üstlenecek bir mekanizmanın bütüncül bir yapıda bir arada bulunmaması büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunlar karşısında bulunan çözüm yolları ise daha çok parçaları birleştirerek bütüne ulaşmak şeklinde cereyan etmektedir.
Son yirmi yıldır evlilik kurumunun sağlıklı işleyişi konusunda çok sayıda kitap ve makale yayınlanmaktadır. “Aile Okulu, Aile Eğitimi, Ana-Baba Okulu” diye adlandırılan yaygın eğitim programları aile üyelerinin ihtiyaçlarını, taleplerini, sorunlarını karşılayabilecek bir çerçevede hazırlanarak sunulmaktadır. Benzer programlar, radyo ve televizyonlarda gazete köşelerinde ve eklerinde de periyodik olarak sürdürülmektedir. “Bilinçli Evlilik, Bilinçli Ebeveynlik” temasını hedefleyen bu programlar, seminerler ve kitaplar, aile bireylerinin aile olmanın bilinciyle karşılaştıkları sorunları en aza indirebilmeleri, gerekli bilgi ve beceriye sahip olmaları için kamu kurumlarınca, yerel yönetimlerce, sivil toplum kuruluşlarınca ve kişisel gelişim sektöründe hizmet veren şirketler aracılığıyla ailelere sunulmaktadır.
Ülkemizde sistemli ve programlı Anne-Baba Okulu modeli 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü tarafından başlatılmıştır. İstanbul Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü'nün 23 yıldır sürdürdüğü "Ana-Baba Okulu" projesi, 1989 yılından itibaren 27 ilde gerçekleştirilerek toplam 17 000 aileye ulaşmıştır. Ülkemizde, ortalama hane halkı büyüklüğü 5 olarak kabul edilmektedir. 2000 xxxx xxxxx nüfus sayımı kesin sonuçlarına göre yaklaşık 68 milyon (67.803.927) olan nüfusumuzda yine yaklaşık 14 milyon aile bulunmaktadır. 23 yıldır sürdürülen "Ana-Baba Okulu" projesi ile ulaşılan toplam rakama bakıldığında 14 milyon ailenin halen ulaşılmayı beklediği gerçeği de ortaya çıkmaktadır.
Tüm dünyada bireylerin bilinçli evlilikler ve bilinçli aile oluşturmasına, ailenin uyum becerileri ve düzeninin sağlanmasında yardımcı ve destek olacak uzmanlaşmış danışmanlara ihtiyaç artmaktadır. Aile bağlarını güçlendirmek, boşanmaları ve kuşaklar arası çatışmayı önlemek için 1880 yılından beri ABD’de, 1929’dan beri ise Xxxxxx’xx xxxxxxxxx ‘Xxx-Xxxx Xxxxx Xxxxxxx’ Xxxxxxx, Xxxx xx Xxxxxxxxx’da devlet politikası haline getirilmiştir. Malezya, Kore ve Endonezya gibi ülkelerde 2 ay süren eğitimlere katılmayan gençler evlendirilmemektedir. Toplumumuzun yaşadığı hızlı toplumsal değişme; sosyal, politik, ekonomik ve eğitimle ilgili pek çok şeyi değiştirmektedir. Dolayısıyla ailelerin gereksinimleri de farklılaşmaktadır. Bu nedenle hızlı değişim içerisinde ailelerin gereksinimlerini karşılayacak ve toplumun her kesimine kolayca ulaşabilecek farklı aile eğitim programlarının geliştirilmesine ve bu programların işlerlik kazanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca toplumumuzun bu konuda bilinçlendirilmesi ve programların yaygınlaştırılması da önem kazanmaktadır. Geleceğin ve toplumun temeli olan ailelerin eğitimden geçirilmesinin sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum
yapısına ulaşmada son derece önemli olduğu yapılan bilimsel çalışmalarda da kanıtlanmıştır. (Xxxxxx, 1987; Xxxxxxxxx, 1991; Öztop ve Telsiz, 1996). Eğitim alan anne babalarla eğitim almayan ve bu tür eğitim programları dışında kalanlar arasında çocuk yetiştirme metotları ve sonuçları açısından yapılan değerlendirmeler de bu tür programların sağladığı olumlu katkılara ışık tutmaktadır. (Kağıtçıbaşı, 1989; Sucuka ve diğerleri, 1997; Kağıtçıbaşı, 1990).
Türkiye’de gerçekleştirilen programlara bakıldığında dört ana başlıkta toplayacağımız programların yanında çeşitli dernek, vakıf ve belediyelerce uygulanan programların da varlığından söz etmek mümkündür.
Tüm bu programlarda hedefler ve amaçların ortak olduğu bulgusuyla birlikte, her bir programın modülleri ve temel aldığı teorik yaklaşımları itibariyle farklılaştığı görülmektedir. Bunları uygulama yöntemleri açısından dört ana grupta toplayabiliriz (Temel ve Ömeroğlu, 1993; Temel, 1998):
1. Evde aile eğitimi yaklaşımı,
2. Eğitim merkezlerinde aile eğitimi yaklaşımı,
3. Kurumsal okulöncesi eğitim ile kaynaştırılmış aile eğitimi yaklaşımı,
4. Basın yayın araçları ile uzaktan öğretim yoluyla aile eğitimi yaklaşımı.
Bu programlarda bilinçli ebeveynlik ve bilinçli evlilik ana başlığı etrafında temel hedefler şunlardan oluşmaktadır:
· Ailelerin çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda bilgilendirilmelerini sağlamak,
· Her yaşın gelişim özelliğine göre çocuklarını tanımalarında yardımcı olmak,
· Çocuğun her alandaki gelişimini desteklemelerine ve hızlandırmalarına doğrudan katılımlarını sağlamak, özellikle zihinsel ve dil gelişimlerini desteklemek,
· Xxx xxxxxx; aile ile çocuk arasında sağlıklı bir iletişim kurmanın önemi ve çocuk yetiştirme tutumları konusunda bilgilendirmek,
· Çocukların davranış ve alışkanlıklarını değiştirme yollarını öğretmek,
· Xxx xxxx adaylarını eğitmek,
· Evlat edinen ailelere, üstlendikleri xxx xxxx rollerini benimsetmek,
· Ailelere çocuk sağlığı ve beslenmesi konusunda yardımcı olmak,
· Aileleri kendi hakları ile ilgili olarak bilinçlendirmek,
· Sağlıklı ve güçlü bir aileye sahip olmanın önemli bir ayrıcalık olduğu, ailenin yerinin doldurulamayacağı ve taşıdığı değerlerin başka hiçbir kurum tarafından ikame edilemeyeceği gibi gerekçelerle toplumun ailenin önemine dikkatini çekmek
· Ailede bireyler arası ilişkilerin sağlamlaştırılması, sorunların çözümü ve muhtemel sorunların ortaya çıkmasını engellemek için rehberlik etmek,
· Aileleri yeni toplumsal şartlar içinde çeşitli konularda bilgilendirmek ve hangi bilgi ve hizmetleri nerelerden edinebilecekleri konusunda rehberlik etmek,
· Ailelere, çocuğunu kendi kendine kararlar alabilen ve aldığı bu kararların sorumluluğunu taşıyabilecek, özdenetim sahibi girişken, hem kendi haklarına saygılı, duygu ve düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilen
yeteneklerini kullanabilen, kültür değerlerine sahip, ruhsal ve bedensel bakımdan sağlıklı bir kişi olarak yetiştirmeleri için gerekli bilgileri vermek (Xxxxxxxxx, 1990).
Türkiye’de gerçekleştirilen en önemli ve yaygın uygulamalara bakıldığında bunları da dört ana başlıkta özetleyebiliriz:
1. Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Okulöncesi Eğitimi Anabilim Dalı, Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü, UNICEF İşbirliği ile yürütülen 0-4 Yaş Erken Çocukluk Gelişimi Anne Eğitimi Programı.
Bu program 1988 yılında yürütülen bir araştırmanın ilk sonuçlarına dayanmaktadır. 1993 yılından bu yana ise halk eğitim merkezlerinde “Anne Eğitim Kursları” şeklinde yürütülmektedir. Program iki bölümden oluşmaktadır. 1. Anne Eğitim Programı (AEP) 2. Gelişimsel Eğitim Programı (GEP) (Turan ve Diğ., 1996; Turan ve Diğ., 1997).
2. Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) işbirliği ile yürütülen Anne Çocuk Eğitim Programı.
Bu program 1982-1986 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden oluşan bir ekiple gerçekleştirilen Erken Destek Projesinin bir ürünüdür. 1991-1993 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı, UNICEF işbirliği ile yürütülen program, 1993 yılından bu yana Anne Çocuk Eğitim Vakfının (AÇEV) destekleriyle Milli Eğitim Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) işbirliğinde uygulanmaktadır. Bu programın Türkiye genelinde yürütülmesinden ise Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) sorumludur. Halk Eğitim Merkezlerinde yapılan grup toplantıları 3 bölüm şeklinde düzenlenmektedir. Birinci bölüm “Xxxx Xxxxxx Programı”, ikinci bölüm “Üreme Sağlığı ve Aile Planlaması”, son bölümü ise “Zihinsel Eğitim Programı (ZEP)” oluşturmaktadır. (Özkök ve Sucuka, 1994; Kağıtçıbaşı ve Diğ., 1995; Sucuka ve Diğ., 1997).
3. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Elemanları tarafından gerçekleştirilen Xxx Xxxx Okulu Projesi.
Xxx Xxxx Okulu 1989 yılında ilk çalışmalarına başlamıştır. 33 saatlik bir eğitim dönemi içinde xxxx xxxxxxx, Bebeklik Dönemi (0-2 yaş), Okulöncesi Dönemi, Temel ihtiyaçların kazanılmasında Ailenin Rolü, Son Çocukluk Dönemi (6-12 yaş), Ergenlik Dönemi, Çocuğun Cinsel Eğitimi, Yaygın Xxxx Xxxx Tutumları, Çocuklarla İletişim Nasıl Kurulur, Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları, Eğitim Başarısını Yükseltmede, Sağlıklı ve Mutlu İnsanlar Yetiştirmede Ailenin Rolü, Karıkoca İlişkilerinden Doğan Sorunlar, Eşlerde Problem Çözme, Çalışan Xxxx ve Çocuğu, Baba Çocuk İlişkisi konularında bilgilendirilmişlerdir (Yavuzer, 1992).
3. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen Aile Okulu Projesi.
Program toplam 16 modülden oluşturulmuş ve 2004 yılından itibaren tüm valilikler ve belediyelerin kullanıma sunulmuştur. Aile okulu programının, valilikler, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla ülke genelinde daha yaygın ve etkili bir biçimde uygulanması hedeflenmektedir. Programın uygulanmasında; Genel Müdürlük, aile konusundaki bilgi birikimi ile aile okulu, ana-baba okulu uygulamaları arasında deneyimlerin paylaşılması, eğitim programlarının oluşturulması konularında destek sağlayacaktır. Programlar, ailelerin yoğun katılımının sağlanması amacıyla hafta içi ve hafta sonu seçenekleriyle 25 saatlik programı kapsamaktadır.
Bu temel uygulama projelerinin yanı sıra belediyelerce, üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından, dernek ve vakıflarca ve kişisel gelişim konusunda danışmanlık veren şirketlerce uygulandığı da görülmektedir. Basın yayın aracılığıyla yapılan radyo ve televizyon programları ve yayınlanan kitaplarda da ayrıca bilgi ve eğitim verilmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde bu konuda yayınlanan kitapları ve verilen seminerleri incelediğinizde hepsinde gözlenen ortak eksiklik, insanı bir parça olarak ele almaları ve bu parçalı insan anlayışından yola çıkılarak problemler ve çözümler parçalar üzerinden genel geçer tavsiyeler şeklinde sunulmaktadır. Aile ve evlilik kurumu aslında bir sistemdir ve her aile ve evlilikte farklı sistemler bir araya gelmekte ve etkileşime girmektedir. Aile ve evlilik olgusuna parçadan ziyade sistemci bakış açısıyla bütüncül olarak yaklaşma mecburiyeti vardır. Çünkü bu bakış açısına göre her bir evlilik iki farklı sistemin bir araya gelerek yeni bir etkileşim sistemidir. Dolayısıyla her bir aile kendi içinde özgün bir sistem oluşturur. Xxxx-xxxx ve çocuktan oluşan çekirdek aile de en az üç sistem, sürekli etkileşim halindedir.
Çok faktörlü ve etkileşimli bir sistem dinamiği içinde kurulan aile ve evliliğin sağlıklı işlemesi ve sağlıklı temeller üzerinde devam etmesi için ne sadece iletişime ne sadece ekonomik faktörlere ne kültüre ne denkliğe ne yetiştirilme tarzına indirgemeden bu programların değerini kabul etmek ve bunları yürütmek için kişisel ve kurumsal çözümlerin geliştirilerek uygulamanın yaygınlaştırılması üzerinde durulmalıdır. Bu gerçeklerden hareketle, sihirli, ucuz ve 3-5 saatlik eğitimler verilerek, evlilik problemlerini çözmeyi ve sağlıklı ilişkiler kurmayı amaçlayan programlar yerine evlilik ve aile hakkında birkaç kitap okumanın, bir iki seminere katılmanın faydalı olabileceği ama sürekliliğinin sağlanması konusunda ortak bir akıl geliştirilerek uzun soluklu bir çalışma ve öğrenme sürecine girilmesi gerekliliği üzerinde duran bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi acil ve öncelikli bir amaçtır.
KAYNAKLAR
Kağıtçıbaşı, Ç. 1989. “Okulöncesi Eğitimi ve Bir Erken Destek Modeli Olarak Anne Eğitimi” YA-PA 6. Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, İstanbul, s.23-28.
Kağıtçıbaşı, Ç. 1990. “Çocuk Gelişiminde Erken Destek Projesi: Türkiye Örneği” Erken Çocukluk Eğitiminde Farklı Modeller Semineri. Editör: Xxxxx Xxxxxxx. Eylül 10-14, İstanbul, s.41-59.
Kağıtçıbaşı, Ç., Xxxxxx, S., Kuşçul, H., Xxxxx, Ü.S., Sucuka, N., 1995. Zihinsel Eğitim Programı. Xxxx Xxxxx Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul.
Kağıtçıbaşı, Ç., Xxxxxx, S., Xxxxx, Ü.S., Kuşçul, H., 1995. Xxxx Xxxxxx Programı El Kitabı. Xxxx Xxxxx Eğitim Vakfı Yayınları I, İstanbul.
Xxxxxx, X. 1987. “Çağdaş Xxxx Xxxx Eğitimi Neleri Kapsayabilir?”. YA-PA 5. Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, 7-12 Eylül, s.43-47.
Öztop, H. ve Telsiz, M. 1996. “Ana-Baba Eğitimi” Yaşadıkça Eğitim. 46, s.4-7.
Özkök, S., Sucuka, N., 1994. “Anne Çocuk Eğitim Programının Okulöncesi Eğitim Sistemi İçindeki Yeri.” 10.YA- PA Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri. Ankara, s. 307-312.
Sucuka, N., Xxxxx, S.Ü. ve Xxxxxx, B. 1997. “Xxxx Xxxxx Eğitim Programı: Uygulama ve Değerlendirme” Okulöncesi Eğitim Sempozyumu “Okulöncesi Eğitimde Yeni Yaklaşımlar” 00-00 Xxxxx 0000, Xxxxxx, s.51-83.
Temel, F. ve Xxxxxxxx, E. 1993. “Türkiye’de Okulöncesi Eğitimin Yaygınlaştırılmasında Aile Eğitimine Dayalı Modeller”. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Okulöncesi Eğitim Genel Mdr. Okulöncesi Eğitimi, Nisan, Ankara.
Temel, F. 1998. “Anne-Çocuk Eğitim Programı ve Yaygınlaştırılması” Çağdaş Eğitim. 247, Ekim, s.8-10. Xxxxx, X., Xxxxx, F., Xxxxx, A., 1996. “Okulöncesi Eğitimin Yaygınlaştırılmasında Bir Model Önerisi: 0-4 Yaş
Çocuk Gelişiminde Anne Eğitimi Projesi.” II. Ulusal Eğitim Sempozyumu, İstanbul.
Xxxxx, X.X., Xxxxx, F.T., Xxxxx, A. ve Can, M. 1997. “Çocukluk Döneminde Ev Ortamının Çocuğun Eğitimine Etkisi”. I. Ulusal Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Kongresi. 00-00 Xxxxx, Xxxxxx, s.316-335.
Xxxxxxxxx, Ü. 1990. “Ailelerin Okulöncesi Dönemin Xxxxx Xxxxxxxxx Bilinçlendirilmesi”. Türkiye Aile Yıllığı. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları Genel Yayın No:10, Ankara, s.49-55.
Xxxxxxxxx, Ü. 1991. “Aile Eğitiminde Farklı Yaklaşımlar”. Aile Eğitimi. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları. Ankara, s.80-89.
Xxxxxxx, X., 1992. Xxx Xxxx Okulu. Remzi Kitabevi, İstanbul.
BADEP
BABA DESTEK PROGRAMI (BADEP) Program Adı: Baba Destek Programı (BADEP)
Programı Geliştiren ve Uygulayan Kurum: Xxxx Xxxxx Eğitim Vakfı (AÇEV) Program Danışmanları: Prof. Dr. Xxxxx XXXXXX *, Prof. Dr. Xxxxxx XXXXXXXXXXX** Programı Geliştiren/Hazırlayanlar: Xxxxx Xxxxx XXXXXX, Xxxxxx XXXXXXXXX Program Koordinatörü: Xxxxx XXXXX
Baba Destek Programı; babaya destek vererek çocuğun çok yönlü gelişimine katkıda bulunmayı hedefleyen bir yetişkin eğitim programıdır. Baba Destek Programı, kısaca BADEP bir Anne Çocuk Eğitim Vakfı programıdır. Programın amacı babalara destek vererek demokratik bir aile ortamının yaratılması ve bu sayede çocukların varolan kapasitelerini en üst düzeyde gerçekleştirmelerini sağlamaktır. Katılımcı ve yüzyüze eğitim tekniklerinin kullanıldığı program, babaların çocukla iletişimini sağlıklı kurmasını ve çocukların gelişimlerini desteklemeleri için babalarda davranış değişikliği oluşturmayı hedeflemektedir. BADEP’in hedef kitlesi 2-10 yaşları arasında çocukları olan okuma yazma bilen babalardır. Program 15’er kişilik baba grupları oluşturularak, haftada bir gün 2-
2.5 saatlik 13 oturum halinde uygulanmaktadır.
Baba Destek Programı ilk olarak 1997 yılında pilot olarak uygulanmıştır. Programın yaygın olarak uygulanmasına ise 1999 yılından itibaren Eğitim-Sen’le yapılan işbirliği sonucunda başlanmıştır. 2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ve Özle Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müğdürlüğü ile yapılan protokolle Halk Eğitim Merkezlerinde, İlköğretim Okullarında ve Rehberlik Araştırma Merkezlerinde uygulanmaktadır. BADEP’in yaygınlaşması amacıyla 2004 yılında Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP) kapsamında SHÇEK’le işbirliğine gidilerek SHÇEK bünyesindeki toplum merkezlerinde ve aile danışma merkezlerinde BADEP uygulanmaya başlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı ve SHÇEK işbirliği ile yaygınlaşmada önemli adımlar atılarak, şu anda 22 ilde 7000 baba BADEP’e katılmıştır. BADEP grupları genelde öğretim yılına bağlı olarak birinci döneminin başlangıcı olan Eylül ayında ve ikinci döneminin başlangıcı olan Şubat ayında olmak üzere yılda iki kez oluşturulmaktadır.
BADEP NASIL UYGULANIYOR?
BADEP grup uygulaması şeklinde üçer saatlik 13 oturum olarak planlanmıştır. XXXX tarafından açılan seminerlerle eğitilen gönüllü öðretmenler tarafından uygulanan kurslarda katılımcı bir yaklaşım izlenmekte, babaların kendi deneyimlerini grupla paylaşması özendirilmekte ve sorunlara birlikte çözüm bulma imkanı
* Boğaziçi Üniversitesi
** Koç Üniversitesi
yaratılmaktadır. BADEP'in bu özelliği nedeniyle, gruplar 15 kişi ile sınırlı tutulmaktadır. Her bir oturumda işlenen konuları ve yaklaşımı ayrıntılı olarak içeren bir eğitici kitabının yanı sıra, katılımcılara dağıtılan çok sayıda eğitim materyali bulunmaktadır.
PROGRAMIN AMACI
Ailenin anne, baba ve çocuklardan oluşan bir bütün olduğu düşünülerek, çocuğun gelişiminde anne kadar önemli rol oynayan :
· Babanın çocuk gelişimindeki öneminin farkına varması,
· Babanın çocuk gelişimi konusunda bilgi edinmesi,
· Babanın edindiği bilgiler ışığında çocuğun gelişimine uygun beklentiler içine girmesi,
· Çocuk istismarının önlenmesi,
· Babanın çocuğun gelişiminde daha etkin bir rol oynayabilmesi için gerekli desteği alması,
· Babanın çocuk eğitimine katılarak cinsiyetler arası dengenin sağlanması,
· Babanın demokratik yöntemler hakkında bilgi edinip bunları evde eşi ve çocuklarıyla yaşama geçirmesi, böylece daha demokratik, daha mutlu bir aile ve toplum yapısının desteklenmesi,
· Babanın uygulama sonucu edindikleri becerilerin bazılarını iş ve diğer toplumsal ilişkilerinde de kullanması (‘iletişim becerileri’, ‘çatışma çözme yöntemleri’ vb.).
PROGRAMIN KONULARI
1. Kontrat / Tanışma
2. Babanın Rolü, Önemi ve Çocuğa Olan Etkisi
3. Aile Tutumları
4. Çocuğun Davranışlarını Kabul Etme ve Etkin Dinleme
5. Ben Dili
6. Olumlu Disiplin Yöntemleri I
7. Olumlu Disiplin Yöntemleri II
8. Çocuğun gelişim alanları ve Bedensel Gelişim
9. Zihinsel Gelişim ve Kitap Okumanın Önemi
10. Sosyal Gelişim
11. Duygusal Gelişim
12. Oyunun Önemi
13. Genelleme
PROGRAMIN UYGULAMA ÖZELLİKLERİ
· Programa katılacak kişilerin, 2-10 yaş arasında çocuğunun olması ve okur-yazar olması gerekmektedir.(lise ya da üniversite eğitimi almış olmak bir sorun oluşturmaz).
· Gruplar 15 kişiyle sınırlıdır. BADEP grup tartışması şeklinde işlenir. Katılımcılar birbirleriyle sorun ve deneyimlerini paylaşırlar. Babaların belki de daha önce kimseye anlatmadıkları duygu ve düşüncelerini paylaşma ortamı yaratılarak, sorunlara birlikte çözüm üretmeleri sağlanır.
· BADEP grup çalışması şeklinde haftada ikibuçuk saatlik 13 oturum olarak uygulanır
· Uygulama zamanı katılımcıların koşullarına göre karşılıklı görüşülerek tesbit edilir. Uygulamalar hafta içi gündüz/akşam veya hafta sonu yapılabilir.
· Uygulama 15 kişinin daire şeklinde oturabileceği bir odada yapılabilir. Çalışmanın yapılacağı odada bir adet yazı tahtasına ihtiyaç vardır.
· Uygulamada üyelere yazılı vb. materyal AÇEV tarafından sağlanmaktadır.
· “Baba Destek Programı” Prof.Dr.Xxxxxx Xxxxxxxxxxx ve Prof.Dr.Xxxxx Xxxxxx’xx danışmanlığında, baba eğitimi konusunda eğitilmiş bir uzman tarafından uygulanacaktır.
· Programın uygulanması bittiğinde Xxxx Xxxxx Eğitim Vakfı tarafından katılımcılara katılım belgesi verilecektir.
GRUP LİDERLERLERİNE YÖNELİK EĞİTİCİ EĞİTİMİ SÜRECİ
Milli Eğitim Bakanlığı Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü, Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı işbirliği ile uygulanan Baba Destek Programı uygulayıcı adayları programın uygulama özelliklerinden dolayı erkek, psikolojik danışman ve rehber öğretmenler ile Halk Eğitim Merkezleri bünyesinde çalışan erkek sınıf öğretmenleri arasından belirlenmektedir. SHÇEK işbirliği kapsamında ise BADEP eğitimci adayları toplum merkezleri ve aile danışma merkezlerinde görevli sosyal hizmet uzmanları arasından belirlenmektedir.
BADEP Grup Lideri olmak için iki aşamalı eğitici eğitimi modeli planlanmıştır.
Birinci aşamada, eğitimci adaylarının AÇEV eğitimcileri tarafından ve program danışmanlarının gözetiminde yoğunlaştırılmış bir eğitime katılmaktadır. 10 gün, 90 saat süren eğitimde grup yönetimi, grupla etkili iletişim, BADEP’in temel özellikleri ve uygulama yöntemleri, örnek uygulamalar, sunum becerileri, yeti şkin eğitimi becerileri, uygulamalara yönelik riskler ve materyallerin tanıtımı, kullanımı gibi konular ele alnımaktadır.
İkinci aşamada da her adayın eğitim programı çerçevesinde kendi okullarında bir grup oluşturması ve uygulama yapması planlanmaktadır. Bu uygulamalar sırasında eğitici adaylarının uygulamaları AÇEV gözlemcileri tarafından takip edilerek süpervizyon çalışmaları yapılmaktadır. Eğitim sürecinin tamamlayan adaylara “Baba Destek Programı Eğitimcisi sertifikası” verilmektedir. Sertifikasına alan eğitimcilerden her öğretim döneminde en az bir uygulama yapması istenmektedir. Grup uygulamaları esnasında ve devamında AÇEV bünyesinde değerlendirme ve süpervizyon toplantıları devam edecektir.
TÜRKİYE’DE EVSİZLER SORUNU VE SOSYAL HİZMET
Doç. Dr. Xxxxx XXXXXXX*
* Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Öğretim Üyesi
ÖZET
Kent merkezlerimizde yoksulluk nedeniyle bir konuta sahip olamayan, ruh hastalığı, uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlısı, uhu, bali ve tiner koklayan, sokakta çalışan ve yaşayanlarla sürekli bir artış gösteren evsizler bugün yaşamsal birçok sorunla karşı karşıyadır. Evsizlere yönelik hizmet kurumlarının ve sivil toplum girişimciliğinin yetersizliği, evsiz sayısının sürekli artış göstermesi, örgütlenmede yaşanan sorunlar, bu alanda acil olarak mikro, mezzo ve makro düzeyde sosyal hizmet müdahalelerini zorunlu hale getirmektedir.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: Evsiz, evsizlik, sosyal hizmet, sosyal hizmet müdahalesi.
GİRİŞ
Bugün, evsizlik A.B.D., İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda gibi gelişmiş ülkelerdeki kamuoyunun, uzmanların, politikacı ve medyanın ilgi odağı durumundadır. Genelde “geceleri yatacak uygun ve düzenli yeri olmayan, terminal, metro, gar, köprü altları ve parklarda, toplumun marjinal bölgelerinde yaşayan kişi ve gruplar” evsiz olarak tanımlanabilir. Evsizlik, 1980’lerde gittikçe artan bir sorun olarak kendisini hissettirirken, bu olguyu özellikle ruh hastası ve madde bağımlısı çocuk ve kadınlar yoğun bir şekilde yaşamaktadır.
Aşağıdaki çalışmada, evsiz ve evsizliğin tanımı, evsizliğin nedenleri, evsizler konusunda ülkemizde yapılan araştırma sonuçları ve evsizlere yönelik ne tür sosyal hizmet müdahalelerinin uygulanabileceği tartışılmaktadır.
1. EVSİZ ve EVSİZLİĞİN TANIMI
ABD’de 250,000’den fazla insan evsiz grubu içinde yer almaktadır (1). Yine A.B.D.’de liberal görüşü savunanların tahminlerine göre yaklaşık 3 milyon insan barınacak bir yere sahip değildir. Bu evsiz nüfusa 55 yaş üzeri insanlar dahil edilmiştir. Şimdiye kadar A.B.D’de yaşlı evsizlerle ilgili kesin bir sayı bilinmemektedir (2,3,4,5,6). Genel olarak evsiz denilince aklımıza aşağıdaki tanım gelmektedir:
“Kişiler, geleneksel konutların dışında, yani, ya evsiz barınaklarında ya da konut olarak tasarlanmamış yerlerde - sokaklar, terkedilmiş evler, otobüs durakları ve hastanelerin bekleme odalarında - gecelerini geçirip yaşıyorlarsa, onlara evsiz denir”.
Evsizlikle ilgili cinsiyet farklılıkları, literatürde fazlasıyla görülmeye başlanmıştır. Kadınlar, erkeklere oranla daha çok evsiz kalmaktadır. Çünkü ailenin stresleri özellikle ev içi (domestic) şiddetle ilgilidir. Görüşülen evsiz kadınların üçte biri bir istismarla karşılaştıkları için evden ayrılıp evsiz kaldıklarını ifade etmiştir. Erkeklerden daha çok kadınların kurumsal tedaviye ihtiyaçlarının arttığı, çocukların cinsel veya fiziksel istismara uğradığı saptanmıştır (7).
2. EVSİZLİĞİN NEDENLERİ
Literatüre (7,8) ve Ankara’da yapılan araştırmaya dayanılarak (9) evsizliğin nedenlerini şu şekilde ifade etmek mümkündür. Evsizlik ;
· İşsizliğin ve yoksulluğun artması,
· gelirlerinin ve satın alma gücünün giderek düşmesi,
· asgari ücreti yükseltmede yaşanan başarısızlıklar ve sosyal yardım kuruluşlarınca yapılan yardımların minimum düzeyde bir yaşam standartı sağlaması,
· hükümetlerin sosyal güvenlik harcamaları ve hepsinden önemlisi konut yapımı alanındaki katkılarını azaltması ve ödenebilir (affordable) konut açığı yani, ülke çapında özellikle düşük gelirli grupların erişebileceği ödenebilir konut açığının sonunda,
· akıl hastalığı, uyuşturucu alışkanlığı, kişisel varoluş ya da kendini gerçekleştirme yetersizliği,
· uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve zihinsel özürlü hasta sayısının artması,
· ciddi zihinsel bozuklukların genç yaşlarda görülmeye başlanması,
· ev fiyatlarının artması ve ekonomik şartların olumsuz etkileri,
· yoksul grupların, gelirlerinin büyük bir kısmını kira olarak ödemeleri sonucunda oluşmaktadır. Ayrıca açık işsizlik ve boşanmaların giderek artması dolayısıyla ailelerin parçalanmasını da evsizliğin nedenleri arasında sayılabilir. Bu durum, boşanmanın mali yüklerinin, giderek kadınların omuzlarına binmesine neden olmaktadır.
Evsiz zihinsel özürlü kişiler arasındaki şizofren [zihinsel kopukluk, dış dünya ile iletişimin bozulması] hasta sayısı manik depresif davranış gösteren kişilerden 38 kat, genel popülasyon içerisinde ise 25 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Onların bu durumları sokak yaşamı ve yoksulluğun getirdiği zararlarla birleştiğinde yüksek riskli bir durum teşkil etmektedir. Wolch ve Xxxxx (1988) gözlemlerinde zihinsel, sosyal ve fiziksel durumların evsizler üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Bunların, kendilerine yardım edemeyen, yardımı reddeden veya kendilerine uymayan yardımı reddeden, ailelerinden kopmuş, sağlık ve fiziksel görünümleri gittikçe kötüleşen evsizlerin olduğunu gözlemlemişlerdir. Bu durumlar, yeni bir kronik evsiz insan topluluğunun oluşmasına neden olmaktadır. Bu yeni alt kültürde, ciddi oranda zihinsel özürlülük en önemli sorundur. Bu durum çok özel ilgi gerektiren ruh sağlığı hizmetlerine olan ihtiyacı arttırmaktadır (8).
Yapılan son araştırmalarda, evsizlerde üst düzeyde sosyal izolasyon, yabancılaşma, korku ve kendine güvensizlik yaşandığı görülmüştür. Bu koşullar altında evsizler ile iletişime girmek, bir tedavi veya yardım programı uygulamalarının kapsamlı sonuçlarına varmak oldukça güçtür. Çünkü evsizler arasında yoğun olarak görülen zihinsel özürlülük, önemli bir engeldir. Gelecekte bu topluluğun gereksinimlerine yönelik daha fazla çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür evsizlere yönelik özellikle toplum modeli psikiyatrik tedavi modeli vaka yönetimleri uygulanmaktadır (9).
3. ÜLKEMİZDE EVSİZLERLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR
Evsizlerle ilgili yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde iki araştırma sonucunun ülkemizde yaşanan evsizlik olgusunun anlaşılmasına katkıda bulunduğunu göstermektedir (9,10):
A- Bu çalışma, Ankara’da 1995 yılında Eylül-Kasım ayları arasında 21.00 ile 01.00 saatleri arasında terminal, gar ve bankaların bankamatik bölümlerinde yaşayan 58 evsizle derinlemesine görüşme (deep interview) yöntemiyle gerçekleştirilmiştir (9). Elde edilen önemli sonuçlar aşağıda sunulmuştur:
3.1. Evsizlerin Sosyo - Demografik Özellikleri
· Evsizlerin büyük bir kısmı (%60) kadınlardan oluşmaktadır. Bunu kimsesiz ve sokakta yaşayan çocuklar izlemektedir.
· Evsizlerin büyük bir kısmı okuryazar > ilk > ortaokul mezunudur. Bu grup içinde evsiz kalan çocukların büyük bir kısmı okullarını yarıda bırakmıştır. Okulu bırakma nedenleri arasında; ailelerinin yetersiz gelire sahip olması, babanın sürekli gelir getirecek bir işe sahip olamaması ve çalışmak zorunda olmaları gibi nedenler gelmektedir.
· Evsizlerin yaşları 9 ile 65 yaş arasında değişmektedir. Evsizlerin yaş ortalaması 21 olarak bulunmuştur.
· Ankara’da sürekli ikamet ettikleri bir yer bulunmadığı; gecelerini genelde sıcak ve kısmen tehlikesiz olan bankamatik, apartman girişleri ve terminalde geçirdiği; bunun yanında çok az bir kısmının, kendileri gibi yoksul olan yakın akraba ve arkadaşlarının yanında kaldığı belirlenmiştir.
· Evsiz kadınların büyük bir kısmı eşlerinden boşanmıştır. Boşanma nedenleri arasında şiddet, ruh sağlığı bozukluğu, evi terk, yetersiz gelir ve aşırı geçimsizlik olduğu bulunmuştur.
3.2. Evsizlerin Kullandığı Bağımlılık Yaratıcı Maddeler ve Önemli Sağlık Sorunları
· Evsizlerin % 83’ünün alkol, sigara, uyuşturucu (hap); çocukların yoğun olarak (%92) bali ve tiner kullandığı belirlenmiştir.
· Evsizlerin en önemli sağlık sorunları arasında soğuk algınlığı, romatizma, bel ağrısı, ülser ve astım yer almaktadır. Yaşamsal umutları olmadığı ve kendilerini bu topluma ait hissetmediği; toplumdan soyutlandıkları zaten kentin uzak ve sakin yerlerinde yalnız yaşadığını ifade etmişlerdir.
· Hiç bir gelire sahip olmayanların oranının yüksek olduğu (%89); evsiz kadın ve çocukların çok az bir kısmının (%29) el arabaları ve çuvallarla kağıt, plastik, metal kutu, karton ve artıkları toplayarak gelir elde ettiği saptanmıştır.
· bazıları, yaşamlarını çöp ve sokaklardaki artıklardan topladığı ve bulduğu besin maddeleriyle sürdürdüğü; hiç bir evsizin sosyal yardımdan yararlanmadığı saptanmıştır. Ayrıca birçoğunun ruh sağlıklarının bozuk olduğu, bilinçlerinin yerinde olmadığı ve dengesiz davranışlarda bulunduğu gözlenmiştir
B- 3 Xxxx –0 Xxxxx 0000 xxxxxxxxx xxxxxxxx Xxxxxx’da evsizlere ait bir kurum olmadığı için SHÇEK Xxxxxx Xxxx Çocuk ve Gençlik Merkezi’ne geçici olarak yerleştirilen 95 evsizle (dosya taraması) ilgili yapılan araştırma sonunda elde edilen bulgular ise aşağıda sunulmuştur (10):
1. Cinsiyet ve Yaş: 95 evsizle yapılan araştırma sonunda 71 evsizin erkek olduğu ve 53 evsizin 32 yaş üstü olduğu, evsizler arasında en düşük yaşın 12 ve en yüksek yaşın 83 olduğu saptanmıştır.
2. Eğitim Durumu= İlkokulu Mezunu= 8 evsiz, (okuma yazması olmayan = 2, ilkokul terk= 4, ortaokul terk= 3, lise terk= 3, lise mezunu= 3 evsiz)
3. Medeni Durum= Eşinden Ayrılan= 14 evsiz, (eşi ölen= 3, bekar= 8, evli= 6 evsiz)
4. meslek= muavinlik/otoparkçılık yapan= 5 evsiz (işsiz= 2, ocakçı, işportacı= 1, aşçı= 2, amelelik= 1, kepçeci= 1, hurdacılık yapan= 2, dul ve yetim aylığı alan= 1, özürlü maaşı alan= 1)
5. Şimdiye Kadar Nerede Kaldığı= Otelde kalan= 1 evsiz, (yakınları yanında= 1, çalıştığı işyerinde= 1, huzurevinde = 1 evsiz)
6. Kuruma Geliş Nedeni= İş aramak /çalışmak için gelen ancak parasız kalan= 9 evsiz (otel parası
olmadığı için=2, aile geçimsizliği= 4, eşinden şiddet gördüğü veya eşiyle anlaşamadığı için= 1, tekerlekli sandalye almak için= 1, tedavi amacıyla gelen= 1, emeklilik işlemleri için gelen ve bu sürede evsiz kalan= 1, havalar düzelince yeniden çalışmaya başlayacak olan= 2, huzurevine yerleşmek için gelen= 2 evsiz)
7. Sağlık Durumu= İyi= 24 evsiz, (kas erimesi= 1, kronik şizofren, [psikiyatrist raporu olan= 7], vücudunda darp izleri olan= 1, şeker hastası= 1, bel fıtığı, sırt ve göğüs ağrısı var= 2, saralı olan= 1, romatizma başlangıcı= 1, karaciğer ameliyatı olan= 1, tüberküloz= 1, işitme ve konuşma özürlü (%40 özürlü)= 1, ifadeleri sağlıklı olmayan= 6, kaza geçiren= 2, epilepsi= 1, böbreklerinde sorunu olan= 2, akli dengesi yerinde olmayan=2, görme özürlü= 3, fiziksel özürlü= 9 evsiz)
8. Geçimi Nasıl Sağladığı= Kutu, hurda kağıt işleriyle uğraşan= 5 evsiz, (pazarcılık= 1, yeşil kart sahibi= 1, sosyal yardım alan= 1 evsiz)
9. Kaç Yıldır Sokakta Kaldığı= 1 Haftadır evsiz= 10 kişi, (geçici sürelerle 2 yıldır sokakta kalan= 1, zaman zaman = 1, şimdiye kadar hiç sokakta kalmayan= 1, 15 gündür= 5, 1-5 aydır= 7, 2-4 yıldır= 15, 1 yıldır hastanelerde kalan (numune hastanesi )= 1, 5-8 yıldır= 3, 16 yıldır= 1, 30-40 yıldır= 2 evsiz)
10. Xxxxxxx Xxx mı ? = Kimsesi olmayan (hiçbir yakını olmayan)= 7 evsiz, (ailesinden ayrı yaşayan= 2, xxxx xxxx ayrı olduğu için yalnız yaşayan= 4 evsiz)
11. Kuruma Geliş Şekli= Kendisi gelen= 20 evsiz, (arkadaşlarından duyup bu kuruma gelen= 7, ulus çocuk ve gençlik merkezinden gelen= 2, yakını tarafında getirilen= 4, polis karakolu gönderdi= 14, polis/zabıta getirdi= 12, aşti’den geldi= 2, bu merkezi bilen çocuklar aracılığıyla gelen= 1, valilikçe gönderilen= 5, SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen= 1, sığınmacılar ve göçmenler derneği tarafından gönderilen= 1, sokakta kalmayan= 1 evsiz)
12. İşlenen Suç Türleri= Uyuşturucu suçundan cezaevinde yatan= 1 evsiz, (cinayet suçundan cezaevinde yatan= 2, 3413 sayılı yasadan yararlanan ve cezaevine giren y.y çocuğu= 3, bali tiner koklayan çocuk= 1, alkol kullanan= 4, sigara= 2, hap= 1, merkezde çocuklarıyla kalan= 1, çete kurma, hırsızlık, adam yaralama= 2, diğer suçlardan hapis yatan= 1 evsiz)
13. Destek Veren Kurumlar= Valilik, işsiz evsizlere iş bulunması için belediyeler, İş Bulma Kurumu ve Sanayi ve Ticaret Odasının desteği alınmış.
14. Destek Vermeyen Kurumlar= S.B= Psikiyatri Desteği Vermemektedir. [Bunların Büyük Bir Kısmı Xxxxxx Edilmek Zorunda]. Emniyet= Güvenlik İçin Personel Vermemektedir.
Evsizlere sunulan bu hizmetler “gece barınağı” şeklinde düzenlenmiştir. Üç aylık sürede, bu kurumdan geçici-günlük hizmet alan evsiz sayısı toplam 500’e ulaşmıştır. Bu kuruluşlar, tampon kurumların görevlerini yerine getirmektedir. Bu kurumda görevli sosyal hizmet uzmanları (SHU) tarafından çeşitli mesleki müdahaleler yapılmıştır (sosyal yardıma ihtiyacı olanlara gerekli yardımın sağlanması, iş arayan evsizlere iş bulunması gibi).
Bu kurumda kamu kurum ve kuruluşlarından, özel kişilerden bağış yöntemi ile alınan yatak ve yorganlar, parkenin üzerine serilme yoluyla evsizlerin barınma ihtiyacı karşılanmıştır. Kurumda 24 saat sıcak su mevcut olup, evsizler bu kurumu “yıldızı olmayan turistik otel” olarak tanımlamaktadır. Bu kurumda, sabah-öğle-akşam yemeği verilmekte, evsizlerin banyo, öz bakım hizmetlerine yardımcı olunmakta, giysisi olmayanlara giysi yardımı yapılmaktadır (10).
4. EVSİZLERE YÖNELİK SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ
Literatürde evsizlerin ihtiyaçlarıyla ilgili Xxxxxxx (1)’ın kullandığı üç kategorili bir model bulunmaktadır. Bu hizmetler, acil yardım hizmetleri, geçiş hizmetleri ve dengeleme hizmetleridir. Aşağıda bu hizmetler hakkında bilgi sunulmuştur.
4.1. Acil Yardım Hizmetleri
Acil yardım hizmetleri; barınma, yemek, giysi ve parasal yardımlardan oluşmaktadır. Bu birim, evsizlerin özel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Acil yardım hizmetleri, evsizlerin kötü durumuna karşın; geçici bir dinlenme, barınma ve korunma sağlamaktadır. Ancak, birçok acil yardım hizmeti, akşam yemeğiyle birlikte açılmakta, kahvaltıdan sonra kapanmaktadır. Evsizlere herhangi bir soru sorulmadan bu hizmetlerin sağlanması gerekmektedir.
Evsizler, çok önemli bir sorun olarak algılanmadığı ve mevsimsel (özellikle kışın) bir sorun olarak ortaya çıktığı için, evsizlerin sürekli yararlanabileceği bir kurum bulunmamaktadır. Mevcut uygulamalar kışın, dondurucu soğuk sırasında sokakta yaşayan talihsiz evsizlerin donarak bulunması, bu konunun medyada yer alması, kapalı spor salonlarının evsizlerin kullanımına sunulması ve havalar ısındığında buraların boşaltılması şeklindedir. Bu hizmetler günübirlik, gelişigüzel, profesyonel olmayan ve geçici hizmetler niteliğindedir. Evsizlerle çalışıldığında,
evsiz grupların buzdağının görünen kısımları –yalnızlık, içe kapanma, yabancılaşma, yaşanılan toplumsal adaletsizlik- olduğu görülecektir.
Evsizlerin ihtiyaçlarının karşılanması çabasında, acil yardım hizmetleri; değişik yaş grupları için çeşitli kaynak ve hizmetler sağlamaktadır. Örneğin, yeterli derecede parasal yardım, giyinme ve yiyecek sağlama. Acil yardım hizmetleri sadece ilk adım olan evden ayrılma kısmına müdahale edebilmektedir. Diğer hizmetler ise geçici hizmetler ya da geçici yerleşmeler başlığı altında evsizlere verilmektedir.
4.2. Geçiş Hizmetleri/Geçici Yerleşmeler
Geçiş hizmetleri, evsizlere iş yardımı, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri, ruh sağlığı hizmetleri ve eve geçiş yardımlarını kapsamaktadır. Geçici yerleşmeler, evsizlik sorununun çözümünde önemli bir yer tutmaktadır. Acil yardım hizmetleri sadece krize müdahalede bulunmakta probleme sürekli çözümler bulamamaktadır. Geçici yerleşmeler, birçok evsiz için bağımsızlığa ilk adım olmaktadır (1).
4.3. Dengeleyici Hizmetler
Dengeleyici hizmetler; ev hazırlık programı, iş ve destekleme hizmetlerinden oluşmaktadır. Bu hizmetlerin ana hedefi, bireyleri, yaşam döngüsü çerçevesinde dengeye ulaşıncaya kadar desteklemektir. “Ev yaşamına hazırlık”, evsizlere yönelik dengeleyici hizmetlerin sadece birisini oluşturmaktadır. Vaka yönetimine ihtiyaç, dağıtım hizmetlerinde sürekliliğin sağlanması ve diğer yardımlar bu dönemde gerçekleştirilen diğer hizmetlerdir. Rife ve Diğerleri(6)’nin 176 evsiz üzerinde yaptığı araştırmada, vaka yönetimi servislerinde, vaka yönetimi sıklığının kişiler üzerinde anlamlı etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bir işe sahip olma veya sosyal aktivite programlarına katılmanın bireyin hayatı algılamasını etkilediği belirtilmiştir.
5. SONUÇ
Kent merkezlerinde, sokaklarda, yemek, para ve uyuyacak yer ararken gördüğümüz evsizlere yönelik hizmet modellerini ivedilikle hayata geçirmek sosyal hizmet kurumlarının en önemli görevleri arasındadır. Evsizlerin büyük bir kısmı psikiyatrik bir özgeçmişe sahiptir. Bu durum ve bulgular evsizlik olayına disiplinlerarası bir yaklaşımla müdahale etmemizi gerektirmektedir. Ruhi ve akli yönden güçlükleri nedeniyle sosyal ve mental işlevlerini tam olarak yerine getiremeyen kişilere hizmet veren hastaneler, ruh ve akıl sağlığı klinikleri, toplum ruh sağlığı programları, çocuk rehberlik büroları gibi psikiyatrik ortamlarda uygulanacak sosyal hizmetlerde SHU aktif rol üstlenebilmelidir.
Hizmeti sunanlar ve kamu kuruluşlarının, problemi hafifletmek için hazırlık yapması ve evsizliğin varlığını kabul etmesi gerekir. Sosyal hizmet örgütlerinin kuruluş amacı olan, müracaatçıların bakımı, koruma ve tedavi etme amaçlarını dolayısıyla onların yaşam kalitelerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi görevlerini yerine getirebilmelidir. Sorunun çözümü için sosyal politikalara, somut düzeyde program ve projelere ihtiyaç vardır. Sivil toplum örgütlerinin, evsizlere yönelik hizmet sunumunda aktif rol üstlenmesi gerekir. Çoğu ruh sağlığını yitirmiş durumda olan evsizlere yönelik [kış mevsimini ya da soğuk havaları beklemeden] geçici konutlar oluşturulmalıdır. Bunun için organizasyon yeteneği gelişmiş ve toplumsal kaynakları maksimum düzeyde kullanabilecek SHU’na büyük ihtiyaç vardır.
ALMAN ÇOCUK VE GENÇLİK YARDIM KANUNU’NA GÖRE GENÇLİK YARDIMININ ÖNLEYİCİ HİZMETLERİ
Prof. Dr. Xxxxx XXXXX*
Bu sunumun amacı, Almanya’da çocuğun haklarını ve aile içerisinde korunmasını odak noktasına yerleştiren; ailenin çocuğu yetiştirme ve koruma görevlerini yerine getirebilmesi için oldukça kapsamlı, önleyici ve toplum tabanlı destek hizmetleri öngören Alman Çocuk ve Gençlere Yardım Kanunu’nu ve bu Kanun’un düzenlediği önleyici hizmetleri kısaca tanıtmaktır.
Sunu üç xxx xxxxxx altında ele alınmıştır. Birinci başlık altında; çocuk ve gençlik yardım kurumları, ikinci başlık altında; çocuk ve gençlik yardımının amaç ve görevleri, üçüncü başlık altında da gençlik yardımının genel ve bireysel hizmetleri kısaca özetlenmiştir.
Almanya’da çocuk ve gençlik yardım hizmetleri ve kurumları oldukça gelişmiştir. Bu modern yapının yasal dayanağı 1.1.1991 tarihli Çocuk ve Gençlere Yardım Kanunu’dur (ÇGYK). Bu Kanunla, eski kanunların bakış açısı olan çocuk ve gençlerin kontrolüne yönelik yaklaşım terk edilerek, onların gereksinimlerini, haklarını ve aile içinde korunmalarını ön plana alan yaklaşım benimsenmiştir. Bu Xxxxx’x göre çocuk ve gençlik yardımı, çocukların ve gençlerin tehlikeye düşmelerini önlemeye, tehlikeyle karşılaşmış olanları korumaya; çocuklara, gençlere, genç yetişkinlere ve onların ailelerine topluma uyum sağlamaları için yardım etmeye yönelmiş; etkinlik, hizmet ve tedbirlerin bütünüdür.
I. Çocuk ve Gençlik Yardım Kurumları
Alman Federal Devlet sistemi içerisinde çocuklara ve gençlere yardım kurumları; federal devlet, eyaletler, şehirler ve ilçeler olmak üzere merkezi ve bölgesel düzeylerdeki yapılar içerisinde konumlandırılmıştır.
Çocuk ve gençlik koruma ile ilgili kanun yapma yetkisi federal devletin sorumluluk alanındadır. Federal Gençlik Bakanlığı, federal devletin çocuk ve gençlik plânı çerçevesinde, gençlik yardımı konusunda devlet genelindeki etkinlikleri, eyalet üstü sosyal hizmet sunan kurum ve kuruluşları, girişimleri ve model projeleri destekler.
Federal eyaletler; Çocuk ve Gençlik Yardım Kanunu’nun çerçevesi içerisinde, kendi özelliklerine uygun ek yasalar çıkararak, çocuk ve gençlik yardımını düzenler, tanımlar ve genişletir. Tüm federal eyaletlerde gençlik dairesi bulunur.
Çocuk ve Gençlik Yardım Kanunu, şehirler ve ilçeleri gençlik dairesi kurmakla yükümlü kılmakta, belediyeleri de gençlik yardımının geliştirilmesinden sorumlu tutmaktadır. Gençlik Dairesi, sosyal pedagojik içerikli uzman bir kurumdur. (ÇGYK.m.70-71). Bu daire resmi gençlik yardım görevlerini üstlenmiş bir yönetim ile, yerel gençlik politikasının ana hatlarını belirleyen gençlik yardım komisyonu’ndan oluşur.
Gençlik daireleri, farklı uzmanlık alanları olan ve resmen tanınmış özerk gençlik yardım kuruluşları ile ortak çalışırlar. Xxxxx, özerk yardım kurumlarını destekleme ve resmen tanınma şartlarını ayrıntılı biçimde düzenlemiştir (ÇGYK.m.74-78).
* Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
Resmi gençlik yardımının üstlenicisi kurumlar, Kanun’da belirtilen görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli kurumların, hizmetlerin ve etkinliklerin zamanında ve yeterli miktarda mevcut olmasını sağlamakla yükümlüdürler. Bu ihtiyaca yanıt verebilecek sayıda uzman (sosyal hizmet uzmanı, psikolog, pedagog, psikiyatrist) bulundurmakta dahildir.
II. Çocuk ve Gençlik Yardımının Temel Amacı ve Görevleri
Xxxxx, çocuk ve gençlik yardımının temel amacını şöyle belirlemiştir: Her çocuğun gelişimini, eğitimini, bağımsız ve topluma uyumlu kişiliğinin oluşumunu desteklemek. Kanun; bu temel amaç doğrultusunda gençlik yardımına aşağıdaki görevleri vermiştir:
· Genç insanların sosyal ve kişisel gelişimlerini desteklemek, mağduriyetlerine neden olan ortamı değiştirmek,
· Xxx xxxx ve diğer yetiştirme sorumlularına yardımcı olmak ve rehberlik yapmak,
· Çocukları ve gençleri tehlikelerden korumak,
· Çocuklar, gençler ve aileleri için olumlu yaşam ortamları oluşturmak (ÇGYK. m.1).
· Bu temel amaç ve görevler çerçevesi içerisinde hizmetleri sunan yardım kurumlarının çalışma ve müdahale alanları aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
· Aileyi destekleyen yardım,
· Özel yaşam biçimine yardım,
· Ailenin yerini alan yardım.
Doğru yardım türü seçilirken farklı hizmet seçeneklerini veya birleştirilmiş yardımı gözönünde bulunduran bireysel yaklaşım önemlidir. Kanun bireysel yardımı eğitim, gençlik veya aile danışma birimlerinde bireysel ve ailevi sorunların çözümüne yönelik açıklayıcı, değerlendirici ve önleyici ilk müracaat noktası olarak tanımlamaktadır (ÇGYK m.16,17,28).
III. Çocuk ve Gençlik Yardım Hizmetleri
Çocuk ve gençlik yardımı, Kanun’un 17-41 maddeleri arasında çeşitlendirilmiş hizmet sunumları olarak ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.
A. Gençlik Yardımının Genel Hizmetleri
1. Gençlik Çalışması
Gençlik çalışması hizmetinin amacı, gençlerin kendilerini ilgilendiren kararları alma, toplumsal sorumluluk üstlenme, toplumsal etkinliklerde bulunma yetenek ve becerilerini geliştirmektir. Bu nedenle; hizmetin hedef grubunu herhangi bir şarta bağlı olmaksızın tüm çocuklar ve gençler oluşturur.
Şu alanlarda gençlik çalışması yapılabilir:
· Genel, politik, toplumsal, kültürel, sağlıksal doğa bilimsel okul dışı eğitim etkinlikleri,
· Spor, oyun ve toplumsal eğlencelere yönelik etkinlikler,
· İş yaşamını, okulu ve aileyi kapsayan etkinlikler,
· Uluslararası gençlik etkinlikleri,
· Çocuk ve gençlerin dinlenmelerine yönelik etkinlikler,
· Çocuk ve gençler için danışma hizmetleri (ÇGYK m.17).
Kanun, gençlik çalışması hizmetlerini sunacak birimler arasında özellikle gençlik birlik ve gruplarını ön plana çıkararak onların gençlik yardım kurumlarınca desteklenmelerine önem vermektedir. Çünkü, gençlik birliklerinin amacı, üyelerini devlette ve toplumda bağımsız yaşama hazırlamak, onlara demokratik kurumları tanıtmak ve onların ilerde kamusal yaşama ilgi duymalarını sağlamaktır. Gençlik birliği kurmak için herhangi bir örgütlenme yapısı gerekmemektedir. Gençlerin bir araya gelmeleri, gençlik birliğin oluşması için yeterli sayılmaktadır.
2. Gençlik Sosyal Çalışması
Bu hizmet; tüm çocuk ve gençlere değil, sosyal ve bireysel bakımdan zor durumda olanlara yönelik bir gençlik yardım hizmetidir. Bu durumdaki çocuk ve gençlere, okul ve meslek eğitimlerini, iş yaşamına kazandırılmalarını ve toplumla bütünleşmelerini sağlamayı hedefleyen, sosyal pedagojik yardımlar sunulur (ÇGYK. m.13). Diğer kurumlar tarafından verilen benzer nitelikteki hizmetler ile eşgüdümsüzlügü önlemek için, Kanun; gençlik dairesinin okul idaresi, federal iş dairesi ve meslek veya meslek dışı eğitim veren kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm sağlaması gerektiğini vurgulamaktadır.
3. Yetiştirmeye Yönelik Çocuk ve Gençlik Koruma
Çocuklara, gençlere ve onları yetiştirmekle görevli kişilere, gençlik koruma hizmetleri sunulur. Bu hizmetlerin amacı, çocuklara ve gençlere,
· Kendilerini tehlikeli etkilerden koruma becerisi, eleştirme, karar verme, kendisinden sorumlu olma ve başka insanlara karşı sorumluluk duyma yetenekleri kazandırmak;
· Xxx xxxx ve diğer yetiştirme sorumlularına da gençleri tehlikeli etkilerden korumalarına katkıda bulunacak eğitim vermektir.
4. Ailedeki Yetiştirmeyi Destekleyen Yardımlar
Bu hizmetlerden bazıları ailedeki yetiştirmeyi genel anlamda destekleyen yardımlardır; Bazıları ise özel yaşam biçimlerinde aileye sağlanan desteklerdir..
a. Aileyi Destekleyen Genel Yardımlar
Çocuk ve gençlik yardımının önemli görevlerinden biri, ailelerin desteklenmesidir. Yalnızca parçalanan ailelerde değil, görünürde uyumlu ailelerde bile çocuk yetiştirmeye ilişkin sorunlar ve yetersizlikler ortaya çıkabilir. Bu yetersizlikleri ve sorunları önlemek ve gidermek için ailedeki yetiştirmeyi destekleyici hizmetler sunmak gerekmektedir.
Bu hizmetler; çocuk yetiştirme sorumluluğunu taşıyan kişilerin, sorumluluklarının gereklerini çocuğun üstün yararına uygun biçimde yerine getirmelerine katkı vermek amacını taşır. Bu nedenle de hizmetin verilmesi, herhangi bir eğitim eksikliği şartına bağlı değildir. Bu hizmetlere aile eğitimi ve danışmanlığı, gençlere yönelik sosyal pedagojik çalışma, birlikte yaşamı güçlendirmeye yönelik diğer yardımlar örnek gösterilebilir (m.16).
b. Yaşam Ortaklığı, Ayrılık ve Boşanmada Danışma Hizmeti
Burada öncelikli amaç; aileyi bir arada tutmaya yönelik hizmetler vermektir. Fakat bu mümkün olmaz da aile dağılırsa, bu durumda xxx xxxx sorumluluğunun çocuğun sağlıklı gelişimi doğrultusunda yerine getirilmesini sağlamaya yönelik hizmetler sunulur. Bu bağlamda, ayrılık ve boşanma sırasında ve sonrasında oluşan bireysel ve ailevi sorunların çözümüne katkı sağlayan yardımlar yapılır. Aile mahkemesi, çocuklu bir boşanma davası açıldığında bunu gençlik dairesine bildirmekle yükümlüdür. Gençlik dairesi, taraflarının velâyetle ilgili bir talepte bulunmuş olup olmadıklarına bakmaksızın, ana babaya yapabileceği hizmetleri bildirir (ÇGYK. m.17).
c. Velâyetin Kullanılmasında Danışma ve Destek Hizmeti
Çocuğu veya genci tek başına yetiştiren ana ve babalar gençlik dairesinden danışma ve destek hizmeti talep edebilirler. Evlilik dışı çocuğun doğması söz konusu olduğunda, ananın; doğumdan önce babalığın belirlenmesini talep etme hakkı vardır. Ana, çocuğa nafaka ödenmesini ve diğer masrafları talep ettiğinde, gençlik dairesinden danışma ve destekleme hizmetleri isteyebilir.
Gençlik dairesinin bu durumdaki ana babalar için vermesi gerekli önemli bir hizmet de, çocukla velâyete sahip olmayan ebeveyn ve diğer ilgililer arasındaki kişisel ilişkilerin kurulması ve uygulanmasında danışma ve destekleme yardımı sunmaktır. Bu son durum özellikle; gözetimli ve korumalı kişisel ilişki uygulamasında söz konusu olur (ÇGYK.m.18).
d. Günlük Bakımın Desteklenmesi
Günlük bakım, aileyi tamamlayıcı bir yardım türüdür. Günün belli bir bölümünde veya tamamında, çocuğa evde ya da kurumda bakılmasını, yetiştirilmesini sağlamaya yönelik hizmetleri kapsar.
Çocukların günlük bakımının desteklenmesi, gençlik yardımının önemli ve ağırlıklı bir hizmet alanıdır. Bu hizmet; herhangi bir eğitsel eksiklik şartı aranmaksızın 0-6 yaş arasındaki, hatta daha büyük yaşlardaki tüm çocukları kapsar.
e. Sosyal Pedagojik Aile Yardımı
Bu yardım çeşidinde ailenin tümü odak noktasına alınır. Uzman; yetiştirmeyle ilgili görevlerin yerine getirilmesinde, günlük yaşamdaki sorunlarla baş edilmesinde, çatışmaların ve krizlerin çözülmesinde, resmi daire ve kurumlarla olan ilişkilerde aileye yardım eder.
Burada esas amaç, çocuğun aileden alınmasını önlemek veya alınmışsa en kısa süre içerisinde aileye dönmesini sağlamaktır. Bu amaç, ailenin ekonomik durumunu iyileştirmek aile üyelerinin birbirleri ile ilişkilerini uyumlu hale getirmek, ana babanın çocuk yetiştirme yeteneklerini tavsiye ve yardımlarla geliştirmek ve gerektirdiğinde onların sosyal çevreleri ile bütünleşmelerini sağlamak ile gerçekleştirilebilir.
B. Bireysel Yetiştirme Yardımları
Bireysel çocuk ve gençlik yardım hizmetleri, yetiştirme sorumluluğuna sahip kişi; çocuğu veya genci esenliğine uygun biçimde yetiştiremiyor ve yardım onun gelişmesi için “uygun” ve “gerekli” ise sunulur.
Uygun ve gerekli yardım nedir? Burada hareket noktası “eğitsel ihtiyaç” tır. Eğitsel ihtiyaca göre gençlik yardımından sorumlu kurum, Kanun’un 28-35 maddeleri arasında düzenlenmiş yardım türlerinden birini sunar.
Kanun, bireysel olaylarda uygun yardıma karar verilirken aşağıdaki noktaların göz önünde tutulmasını istemektedir.
· Yetiştirme hakkına sahip kişi, çocuk veya genç herhangi bir yardıma karar verilmeden önce, bu yardımın onun gelişmesinde yol açabileceği olası sonuçlar hakkında bilgilendirilmelidir.
· Uzun süreli bir yetiştirme yardımı gerekli görünüyorsa, çeşitli alanların uzmanları, yetiştirme hakkı sahibi, çocuk ve diğer ilgililerin katılımıyla bir yardım planı oluşturulmalıdır.
· Yardım ailenin dışında yapılacaksa, yukarıda belirtilen kişilerin, kurumun veya bakım yerinin seçimine katılmaları sağlanmalıdır (m.36/1).
Kanunda yapılabilecek yardımlar, sınırlayıcı olmayarak sayılmıştır (CGYK. M.27-35).
1. Yetiştirme Danışması
Yetiştirme danışması çocuklara, gençlere ve yetiştirmeden sorumlu kişilere ailevi sorunların çözümünde, ayrılma ve boşanma durumlarında destek sunar. Hizmet gerçekleştirilirken çeşitli alanların uzmanları birlikte çalışırlar. Hizmet, yetiştirme sorumlusu ve çocuk veya gencin onayı ile verilir. Ailenin diğer üyeleri ve yakın çevresinin de sorunun çözümüne katkı vermeleri sağlanır (m.28).
2. Grup Sosyal Çalışması
Grup sosyal çalışması; görünür biçimde gelişim ve davranış problemleri olan ileri yaşlardaki gençlere sunulan bir hizmettir. Gence; bir grup içerisinde yoğun bir sosyal öğrenme süreci sağlayarak, gelişim zorluklarını aşmasında ve çevresindeki sorunlarla başa çıkmasında yardım edilir. Bu süreç içerisinde gençlerle; okul, iş yaşamı ve eğitim konularından yola çıkarak işsizlik, barınma, boş zaman ve karşı cinsle ilişkiler gibi problem odaklı çalışmalar yapılır.
3. Yetiştirme ve Gözetme Yardımcısı
Yetiştirme ve gözetme yardımcısı, çocuğa veya gence gelişme sorunlarının yenilmesinde destek olur, onun ailesi ile yaşam bağlarını koruyarak, bağımsızlaşmasını teşvik eder. Bu yardım, yetiştirme, gözetme, koruma, bakım iyileştirme, danışma ve rehberlik gibi destek hizmetlerini kapsar. Burada amaç, çocuğun veya gencin içinde bulunduğu güç yaşam koşullarının değiştirilmesi, sorunlara karşı dayanıklılığının artırılması, karar verme ve bağımsızlık yeteneğinin kazandırılmasıdır (ÇGYK. m.30).
4. Günlük Grup İçinde Yetiştirme
Günlük grup içinde yetiştirme yardımı, çocuğun veya gencin grup içinde sosyal öğrenme yoluyla gelişmesine, okul ve meslek eğitimine, xxx xxxx etkinliklerine destek verir. Burada amaç, çocuğun ailesiyle birlikte yaşamasını tehlikeye düşüren eğitimsel eksiklikleri ve gelişim güçlüklerini gidermektir. Bu yardım, çocuğun yabancı bir yere yerleştirilmesini önleyen yoğun biçimdeki gözetme hizmet türüdür. Çocuk veya genç aile içinde kalır, fakat hafta boyunca gözetme ve yardım düzenlenir (ÇGYK.m.32).
5. Aile Dışında Düzenlenen Hizmetler
Aile dışında düzenlenen hizmetler, koruyucu aileye, kuruma, barınma guruplarına yerleştirmeden bireysel gözetmeye kadar çeşitlilik göstermektedir (ÇGYK.m.33,34.).
Bu yerleştirme sürekli olabileceği gibi, belli süreli de olabilir, süreli yerleştirmede hedef, öz ailenin şartları iyileştiğinde çocuğun aileye geri dönmesidir. Fakat tedbir süreci içerisinde bu hedefe ulaşılamayabilir. Bu takdirde aile dışında sürekli bir yaşam şekli söz konusu olur (m.33,37). Bu yaşam şekli çocuğun yaşına ve gelişim durumuna göre;
· Evlat edinme,
· Uzun süre geçerli olacak bir yaşam biçimi sunma,
· Daha büyük yaştaki gençler için bağımsız yaşama hazırlama olabilir.
Bu süreç içerisinde gence, bağımsız yaşam sürmede, mesleki eğitimde ve çalışma yaşamında danışmanlık yapılır ve destek verilir.
Bu hizmetler için kural olarak müracaatçının ödeme yapması gerekmez, fakat ailenin ekonomik durumu uygun ise bazı hizmetler için katkı payı talep edilebilir (ÇGYK.m.89-90). Çocuk ve gençlik yardımıyla ilgili sosyal veriler koruma altındadır ve gizlilik ilkesi esastır. Xxxxxxxx, verilen bilgilerin karşılıklı güvene dayalı kullanılacağını garanti ederler (ÇGYK.m.61).
SONUÇ
Görülüyor ki Almanya’da 1.1.1991 tarihli “Çocuklara ve Gençlere Yardım Kanunu” ile modern bir gençliğe yardım hukukunun ana çizgileri belirlenmiştir. Şöyle ki, çocuklara ve gençlere yardım bütünsel bir yapı içine alınmış, gençliğe yardıma ilişkin bütün hizmetler ve tedbirler hem önleyici hem de tepkisel olmak üzere tek elde toplanmış, önleyici hizmetlere ağırlık verilmiştir. Gençlere, hizmetlere ulaşmada dava edilebilir haklar tanınmış, onların katılım ve karar verme haklarına önem verilmiştir. Hizmet biçimleri çeşitlendirilmiş, gençlere ve ailelere sunulacak danışma ve destek hizmetleri genişletilmiştir; aile dışında yerleştirme biçimleri çeşitlendirilmiş; özerk toplumsal kuruluşlara yer verilmiştir.
Çocuk ve gençlerin korunması, kişiliklerinin geliştirilmesi gibi iki temel amaca yönelmiş olan bu sistem kendine özgü bir yargılama düzenini de getirmiştir. Şöyle ki gençlik dairesi, çocuk ve gençleri ilgilendiren davalarda vesayet, aile ve çocuk mahkemelerini çocukları korumaya yönelik tüm önlemlerde destekler, bu mahkemelerle çocuğun yararına işbirliği yapar, bu mahkemelere uygun kayyımlar ve xxxxxxx xxxxxx, bunlara danışmanlık yapar, eksikliklerini gördüğünde mahkemeyi durumdan bilgilendirir.
Türk Medeni Kanunu ile sosyal ve kamu hukukunda çocukların korunmasına yönelik kanunların uygulanabilmesi, resmi ve özel sosyal yardım kuruluşları arasında işbirliği ve eşgüdümün sağlanabilmesi, mevcut kaynakların çocuk yararına kullanılabilmesi için ülkemizde de benzer bir çocuk ve gençlik yardımı yapılanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Yeni bir Çocuk Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girdiği ve ayrı bir sosyal hizmetler yasa tasarısının gündemde olduğu ülkemizde, çocuk koruma ve yardım sistemi oluşturulurken, Alman çocuk ve gençlik sosyal yardım hukukundan ve bu hukuku uygulamaya geçiren yapılardan yararlanılabilir. Ancak; şu hususu da belirtmek gerekir ki, bu sistemin Türkiye’de aynen oluşturulabileceğini değil, bu sistemden yararlanılarak kendi toplumumuza uygun biçimde düzenlenebileceğini düşünüyorum. Oldukça kapsamlı olan bu gelişmiş sistemi özetleyen incelememiz, bu konudaki yaklaşım tartışmalarına katkı sağlayabilir.
Kaynaklar
Xxxxx, X. / Xxxxxxx, X.X. / Xxxxxx, X. : Recht und Familie, Xxxxxxxxxxx, 2001. Bindzus, D./Xxxxxx, K.H: Grundzüge des Jugendrechts, Saarbrücken 1999.
Xxxxxxxx, X. / Xxxxxxxx, X.: Recht der Familie und Jugendhilfe, Netherlands, 2000. Münder, J. : Das neue Kinder-und Jugendhilfegesetz, in: Soziale Xxxxxx, X.00, x.000.
Xxxxxxxxxxx, X. / Xxxxx, X.: Jugendhilferechtliche Fälle Für Studium und Praxis, Köln 2001. Xxxxxxxxxxx, X.: Kindschaftliche Fälle für Studium und Praxis, Neuwied 1998.
Tekin, U. : Almanya’da Suça Yönelen Çocuk ve Gençlik İçin Yardım Kurumları, III. Ulusal Çocuk ve Suç Sempozyumu, s.185-194, Ankara, 2005.
Textor, M. : Algemeine Förderung der Erzienung in der Familie, m.16 SBG VIII, München, 1996.
Xxxxxxx, X. / Xxxxxxxxxx, X. / Xxxxxxxxxxx, X. / Xxxxx, X., : SGBVIII Kinder und Jugendhilfe, München, 2000. XXXXXXX, R. / XXXXXXXXXX, X./ XXXXXXXXXXX, X. / STUCK, J., : SGBVIII Kinder und Jugendhilfe,
München, 2000.
YASALARLA ÇOCUĞU NASIL KORURUZ?
Çocuğun korunması disiplinler arası çalışmayı ve eş güdümü gerektirir.
Çocuğun korunması haklarını kullanabilmesiyle mümkündür.
Haklarını kullanamayan çocuğu doğal olarak koruyamayız da.
Bu durumda çocuğun hakları nelerdir?Bu hakları ulusal yasalar ve uluslararası sözleşmelerle nasıl koruyor ve yasaları nasıl uyguluyoruz
Tüm bunları sizerle paylaşmak istemekteyim.
Av. Türkay ASMA
YASALARLA ÇOCUKLARIN KORUNMASI
Çocuklarımızın çocuk hakları sözleşmesinde belirlenen 4 ana grupta toplanan; Yaşama
Gelişim Korunma
Katılım haklarını nasıl koruyacağız.
Bu hakların korunmasındaki temel ilkeyi sözleşmenin 3. maddesi;
Kurumsal yada özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler yada idari makamla veya yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yararı temel düşüncedir, diyerek koymuştur.
Özellikle 2000 yılından sonra yayınlanan, yürürlüğe giren yasalarda bu ilkeye uyulmaya başlanmıştır.
Mk, Aile Mahkemeleri yasası, TCK,CMK,Çocuk Koruma Yasası,Xxxxx Xxxxxx gibi çocuğun yaşamını ilgilendiren yasalarda, çocuğun öncelikli yararı ilkesi yer almıştır.
En son yürürlüğe giren yasalardan biri olan Çocuk Koruma Yasasının amaç maddesine baktığımızda; 1)Korunma gereksinimi olan çocukların,
2)Suça sürüklenen çocukların korunmasını, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlendiğini görürüz.Xxxx, çocuğu; daha erken yaşta ergin olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış birey olarak tanımlamıştır.
Korunma gereksinimi olmayı da;
Duygusal, Bedensel, Zihinsel, Ahlaki
Sosyal gelişimi ve kişisel güvenliği tehlikede olan ihmal veya istismar edilen çocuk olarak tanımlamıştır.
Yasada suça sürüklenen çocuğu,
Yasaların suç olarak tanımladığı bir fiili işlediği gerekçesiyle hakkında soruşturma veya kavuşturma açılan yada hakkında tedbir uygulanmasına karar verilen çocuk olarak tanımlanmıştır.
Yasa,temel ilkeler olarak çocuğun yukarıda saydığımız 4 ana temel haklarının;
-Yaşama,gelişim,korunma ve katılım güvence altına alınmasını,
-Çocuğun öncelikli yarar ve esenliğinin gözetilmesini;
-Çocuk ve ailesinin ayrımcılığa tabi tutulmamasını,
-Çocuk ve ailesinin soruşturma ve kovuşturmanın her evresinde bilgilendirerek yargılama ve -karar süresine katılımların sağlanması ,
-Adil etkili ve sürekli bir yargılama usulü izlenmesini,
-Soruşturma ve kavuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ihtimam gösterilmesi
-Kararların alınmasında ve uygulanmasında çocuğun yaşamı ve gelişimine uygun eğitimi öğretimi ve toplumsal sorumluluğunun desteklenmesini,geliştirilmesi,çocuk hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasının en son çare olarak verilmesi,
Yine tedbir kararları verilirken kurum bakımı ve kurumda tutulmanın en son çare olarak görülmesi,
-Çocukların bakılıp gözetildiği tedbir kararlarını kurumlarda yetişkinlerden ayrı tutulması,
-Çocukların damgalanmasının yargılamanın ve uygulamanın gizliliğine onam verilmesi, Yasada gerek korunma gereksinimi olan gerekse suça sürüklenen çocuklara uygulanacak tedbirler;
a)Xxxxxxxx
b)Destekleyici tedbirler olmak üzere 2 ana bölümde toplanmıştır. Bunlarda;
Danışmanlık, Eğitim, Sağlık, Bakım,
Barınma tedbiri olarak gruplandırılmıştır.
Tedbirlerde genel ilke öncelikle; çocuğun kendi aile ortamında korunmasını sağlamaktır. Bu nedenle aileye yada çocuğun bakımından sorumlu olanlara;
a)Çocuk yetiştirme konusunda, çocuklara da
Yaşam ve gelişim sorunları ile ilgili yol göstermek çözüm önerileri üretmek şeklinde danışmanlık eğitimi verilmesi öngörülmektedir.
b)Eğitim tedbirlerinde amaç ise çocuğun bir eğitim kurumuna devamını sağlamak iş ve meslek edinmesine katkı sunmayı amaçlayan gündüzlü veya yatılı okullarda verilen iş meslek sahibi olmayı sağlayan kurs yada sanat alanlarına yöneltmek, bir usta yanına yerleştirmeyi amaçlar.
Sağlık Tedbiri
Çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbi bakım ve rehabilitasyonu kapsayan bağımlılık tedavisi öngören tedbirlerdir.
Bakım tedbiri
Çocuğun bakımından sorumlu kişilerin görevlerini yapmaması halinde çocuğun resmi yada özel bakım yurdu yada koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesi tedbirlerini kapsar.
Barınma tedbiri
Barınma yeri olmayan çocuklu veya hayati tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya yönelik tedbirlerdir.
Bu tedbirlerin uygulanması istemiyle kimler nerelere başvurabilirler?
a)Adli ve İdari merciiler
b)Kolluk (güvenlik) görelileri
c)Sağlık ve eğitim kuruluşları
d)Sivil topum kuruluşları
Korunma gereksinimi olan herhangi bir çocuğu SHÇEK’na bildirmekle yükümlüdürler.
Çocuk ve çocuğun bakımından sorumlu kişilerde bu bildirimi yapabilirler. Koruyucu ve destekleyici tedbir kararı ;
a)SHÇEK ve Cumhuriyet Savcısı istemi üzerine çocuk hakimi tarafından alınır.
Karardan önce;
Çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılabilir.
Tedbirin tümü kararda gösterilir.Birden fazla tedbire karar verebilir. Tedbirle birlikte çocuğu denetim altına alınmasına da karar verilebilir. Çocuğun gelişimini olumsuz etkilediği durumlarda tedbir kaldırılır.
18 yaşın dolmasıyla xxxxxx xxxxxx. Çocuğun görüşü alınarak tedbirin devamını da istiyorsa öğretim ve eğitiminin sonuna kadar uzatabilinir.Tedbir kararı verilirken TMK’nun çocuğun korunmasına ve haklarına ilişkin hükümleriyle paralellik kurulabilir.Tedbir kararları üçer aylık sürelerle denetlenir.
Acil korunma kararı alınması;
Çocuğun derhal korunma altına alınmasını gerektiren bir durumla karşılaşılması halinde çocuk derhal SHÇEK tarafından bakım ve gözetim altına alınır.
Kurum çocuğun kendisine teslim edildiği tarihten itibaren en geç 5 gün içinde çocuk hakimine başvurulur.Hakim 3 gün içinde karar verir. Bu kararla birlikte çocuğun bulunduğu yerin gizli tutulmasına yada kişisel ilişki kurulmasına da karar verebilir.
Acil koruma kararı 30 günle sınırlıdır. Bu süre içinde kurumca çocuk hakkında sosyal inceleme yapılır.Kurum bu incelemede çocuğa uygulanacak koruma şekillerini ve tedbir uygulanmasının şekil ve konumunu yasanın öngördüğü ilkeler doğrultusunda hakime sunar.Hakim bu bilgileri değerlendirerek kararını verir.
Suça sürüklenen çocuklar;
Çocuk koruma yasası ile hakları korunan 2. grup çocuklar suça sürüklenen çocuklardır. Bu çocukları da yine 2 ana grupta inceleyebiliriz.
a)Suç işlediği sırada 12 yaşını doldurmamış yada 12 yaşını doldurmuş olmakla birlikte işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamayan ve 15 yaşını doldurmamış çocuklar
b)Suç işlediği sırada 12 yaşından büyük ve işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayan ve 15 -18 yaş arası çocuklar
1. gruptaki çocuklara koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanır.Bunlar soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulamazlar.Yasa bu tedbirleri çocuklara özgü tedbirler olarak tanımlamaktadır.
Genellikle bu tür çocuklara duruşma yapılmaksızın tedbir kararı verilir.Ancak hakim gerek görürse duruşmada yapabilir.
Tedbir kararlarından önce idrak gücüne sahip çocuğun görüşü alınır.Xxxxxxxxx dinlenir.Xxxxxx inceleme raporu alınabilir.
Tedbir kararlarına taraflar itiraz edebilirler. İtiraz en yakın çocuk hakimine yapılır.
Soruşturma
Suça sürüklenen çocuğun soruşturması sadece görevli C. Savcıları tarafından yürütülür. Soruşturma sırasında çocuğun avukatı hazır bulunur.Ayrıca sosyal hizmet uzmanı bulundurulabilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
Çocuk daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış ise, Yeniden suç işlemeyeceği kanısı oluşmuş ise,
Çocuğun davranışları nedeniyle ceza hükmedilmesine gerek görülmeyen hallerde;
Kamunun yada mağdurun uğradığı zararın giderilmesi (ekonomik koşulları uygunsa koşulların gerçekleşmesi halinde üst sınırı 3 yıla kadar hapis yada adli para cezası gerektiren fiillerde hükmün açıklanması 5 yıl süre ile ertelenebilir.
Bu durumda çocuk 5 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulur.Bu süre içinde çocuğun; Eğitim kurumuna devam etmesine,
Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına,
Belli yerlere gitmeye veya kişilerle ilişki kurmasına karar verilebilir.(yada başka bir yükümlülüğe)
UZLAŞMA
Suça sürüklenen çocuklarla ilgili olarak Kovuşturulması veya soruşturulması şikayete bağlı
Kasten işlenen 15 yaşından küçükler için üst sınırı 2 yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren yada taksirli suçlarda uygulanır.
TCK 31. maddesi fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu olmadığını kabul etmiştir.Aynı madde çocuklara (12-18 yaş çocuklara ağırlaştırıcı müebbet hapis cezası verilemeyeceğini, 12-15 yıl arası hapis gerektiren hallerde 9-11 yıla kadar hapis verileceğini,diğer cezaların yarı oranında indirileceğini, her fiile verilen cezanın 7 yıldan fazla olamayacağı hususları yer almıştır.
Çocukların cinsel istismarı;
Yeni TCK da bu başlıkla yer almıştır. Maddeye göre çocuğa cinsel istismarda bulunan 3-8 yıl arası hapis cezası alır.
15 yaşından küçük yada kendisine karşı yapılan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayamayan çocuklara karşı yapılan her tür cinsel davranış,
Diğer çocuklara karşı cebir şiddet-tehdit-hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı cinsel davranışlar bu tanımın kapsamına girmektedir.
Bu suçun aile bireyleri üstsoy-2. ve 3. derecede kan hısımları üvey baba evlat edinen vasi eğitici-öğretici-bakıcı sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfus kötüye kullanmak suretiyle bir veya birden çok kişi tarafından gerçekleştirilmesi halinde ceza yarı oranında artırılır.
Koruma-gözetim yardım veya bildirim yükümlülüğü madde 97,
Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan bu nedenle kuruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişiye 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir.
Terk nedeniyle, mağdur; hastalanmış, yaralanmış veya ölmüş ise ağırlaşmış suç hükümlerine göre ceza verilir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenler
Yaşı, hastalığı veya fiziksel durumu nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye, hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen kişi, bir yıla kadar hapis yada adli para cezası ile cezalandırılırlar.
Ceza yargılamaları Kanunu:
Ceza yargılamaları yasası ile kendisine karşı suç işlenen çocuklara yönelik (mağdur konumunda) yeni haklar tanınmıştır.(madde 234 ve devamı)
Avukatı yoksa kendisine Baro tarafından avukat atanması veya avukat atanmasını isteme: Tanık sıfatıyla ifadesine başvurulurken;
Suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk bu suça ilişkin soruşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir.Bu tür çocuklara dinlenirken psikoloji,psikiyatr tıp ve eğitim alanında uzmanlaşmış bir kişinin bulundurulması hükümleri yer almıştır.
Türk Medeni Yasası ve küçüğün katılım hakkı
Yeni Medeni Yasasında çocuğun haklarının korunması yönünden hakime geniş takdir hakkı tanınmıştır.Çeşitli tedbirlerle çocukların ve varsa mallarının korunması ilkesi getirilmiştir.
Bu yasanın paralelinde yürürlüğe giren Aile Mahkemeleri yasası ile çocuğun haklarının korunması sırasında mahkeme yargıcına yol gösterecek önünü açacak uzman yardımı ve raporlarına yer verilmiştir.
Yine çocuk haklarının uygulanmasına yönelik Avrupa Sözleşmesi hükümleri uyarınca; velayet-vesayet-kişisel ilişki evlat dinme gibi çocuğu birebir ilgilendiren davalarda, görüşüne saygı duyulması ve haklarının korunabilmesi için özel temsilci atanması ilkeleri getirilmiştir.
Tüm bu bilgileri toparlayacak olursak 2000 yılından sonra yürürlüğe giren ve birbirini takip eden yasalar zinciri ile çocuklarımızın hakları sözleşmedeki 4 temel ilke doğrultusunda korunmuştur.
Türk Yargısının bu konudaki en büyük esikliği bu yasaları uygulayan ve uygulatan hukukçu ve uzmanların çocuk hakları konusunda gereken eğitimi almamış olmalarıdır.Bu nedenledir ki bu hükümler yeterince ve çocuğun öncelikli yararı doğrultusunda uygulanmamaktadır.
EVLİLİK PROBLEMLERİ, SOSYAL VE FİZİKSEL ÇEVRE İLE ÇOCUK SAĞLIĞI ETKİLEŞİMİNDE SOSYAL HİZMETLERİN ÖNEMİ
Doç. Dr. M. Xxxxx XXXXX* Prof. Dr. Orkide DONMA **
Günümüzde teknolojinin ilerlemesi, beraberinde nüfus artışı, medya organlarının yaygınlaşması, her bireyin insanoğlunun kullanımına sunulan olanaklardan yararlanma isteği, aileyi kuran bireylerin her ikisinin de çalışma hayatına atılmalarını zorunlu hale getirmektedir. Bu bağlamda aileye yeni katılan bireyler eskiyle kıyaslandığında çok daha değişik bir aile ortamında fiziksel ve zihinsel gelişimlerini tamamlamak durumunda kalmaktadırlar. Bireylerin beklentilerine göre her gelir düzeyinde karşılaşılabilen geçim sıkıntısı ve tahammülsüzlük güzel umutlarla kurulan bu sosyal çatının çökmesine ve bir sonraki nesil olarak adlandırılabileceğimiz çocuklarımızın, kişiliklerini etkileyebilecek güçlü travmalarla bir anda yüz yüze kalmalarına neden olmaktadır. Bu nedenlere, günümüzde giderek artan çevre kirliliği, beslenme ile ilgili doğru bilinen yanlışlar da katıldığında, ebeveynler ve çocukların beraberce oluşturdukları ailelerin sosyal hizmetler ve desteklerden ne denli geniş kapsamlı biçimde yararlanabilecekleri açıkça ortaya çıkar.
Aile oluşumundaki değişikliklerin çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal sağlığı üzerindeki etkileri günümüzde üzerinde halen önemle durulan konulardır. Evde hem annesi hem de babası ile yaşayan çocukların, ebeveynlerinden yalnızca biri ile beraber yaşayan çocuklardan nasıl farklı oldukları araştırıldığında evli çiftlerin yanlarında büyüyen çocukların yalnızca çocukluk çağında değil yetişkin olduklarında da zihinsel, sosyal ve duygusal problemlerle çok daha az karşılaştıkları ifade edilmektedir. Kararlı bir aile yapısı içinde yetişen çocuklar, daha yüksek bir yaşam standardına sahip olmakta, daha etkili bir biçimde korunup gözetilmekte, birlikte yaşama ve çalışma deneyimi yaşamakta, duygusal olarak her iki ebeveyne de yakınlaşabilmekte, daha az stresli olay ya da şartlarla karşılaşmaktadırlar. Evlilik problemlerinin adolesanlardaki uyumluluğu etkilediği, evlilikle ilgili sıkıntı ve üzüntülerin evlilikteki anlaşmazlıklar kadar zararlı oldukları bildirilmektedir (2,8).
Ebeveynlerin ailede üstlendikleri görevlerle ilgili memnuniyetsizlikleri ne kadar fazla ise çocuğun umudu da o kadar az olmaktadır. Uzmanlar yardımıyla, çocuklara bir amaç edinmelerinde ve bu amaçlarına ulaşabilmeleri konusunda stratejiler geliştirmelerinde yardımcı olunarak, onların yaşama umut dolu bakmaları kolaylaştırılabilmektedir. Uzmanların anne ve çocukları ziyaretleri de yararlı olabilmektedir. Bu tip programlar
* Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
T.C. Sağlık Bakanlığı, Süleymaniye Doğum, Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
** İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul
özellikle, psikolojik açıdan alt düzeyde olan annelerin çocukları üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bilindiği gibi anne ruh sağlığı ile çocuğunki arasında doğrudan ve önemli bir ilişki söz konusudur (6,7,13,15,23).
Maternal depresyon ve evlilik ile ilgili anlaşmazlıklara tanık olan çocukların ilerideki yaşamlarında gözlenen akıl sağlığı ile ilgili semptomlar üzerindeki etkiler konusunda kız çocuklar ile erkek çocuklar arasında farklılıklar görüldüğü saptanmıştır. Bu durumda, çocuklara yaklaşılırken cinsiyet farklılıkları da göz önünde tutulmalıdır (18).
Ebeveynlerden birinden daha az ilgi görmenin, yetişkinlikte artmış endişe, korku, huzursuzluk ve depresyon riski ile beraber olduğu, daha çok sevgi ve ilgi görenlerde ise bu semptomların daha az olduğu bilinmektedir. Bununla beraber, babanın daha fazla annenin ise daha az sevgi gösterdiği ailelerde çocuğun akıl sağlığının kötü olması söz konusu olabilmektedir. Bu tip ailelerin bir takım problemleri olduğu, çiftler arasında duygusal problemlerin ve çatışmaların yaşandığı, ebeveynlerin birbirlerine kötü davrandıkları, çiftlerin ayrı yaşadıkları ya da boşanmış oldukları aileler oldukları ifade edilmektedir. Sonuç olarak, babanın daha fazla sevgi göstermesi her zaman daha az huzursuzluk ya da depresyon riski anlamına gelmemektedir. Babanın anneden daha fazla sevgi dolu olduğu ailelerde, aile problemlerinin daha fazla olması söz konusu olabilmektedir. Aile problemleri, babaların, çocuklarına daha fazla ilgi göstermelerine yol açarken, annelerde ilgi azalması gözlenebilmektedir. Doğum sırasında babanın sosyal sınıfının da çocukluk zekasının önemli belirleyicilerinden olduğu bildirilmiştir (19,20).
Ailenin komşuluk ilişkilerini geliştirmesi, çocuğun gelişimi açısından yararlı olabilmektedir. Komşuluk anlayışının önemsenmediği ailelerin çocuklarının aşırı kilolu olma riskinde artış olduğu bildirilmiştir. Annelerin komşuluk anlayışının çocukların televizyon izlemesi üzerinde etkili olduğu, bu anlayışın az olduğu ailelerde çocukların çok daha fazla televizyon izlediği gözlenmiştir. Bu durumun, son yılların en önemli sağlık problemlerinden olan obesite üzerinde etkili olduğu da rapor edilmiştir. Çocuklardaki klinik olarak anlamlı davranış problemleri ile aşırı kilo arasında bir ilişkiden söz edilmektedir (5,10,11,21,22).
Aile, akrabalar ve arkadaşlar arasındaki fikir ayrılıkları da akıl sağlığının bozulmasına yol açabilmektedir. Özellikle kardeşler arasındaki anlaşmazlıklar, ebeveynler ile çocuk arasındaki çekişmelerden daha güçlü bir biçimde akıl sağlığı hakkında önceden fikir verebilen etkenlerden birini oluşturmaktadır (3).
Bir çok durumda boşanma kaçınılmaz olduğu için, boşanmış çiftlerin çocuklarının yaşadığı psikolojik travmanın en aza indirilmesi için yollar aranması ve çözümlerin bulunması önemlidir. Çocuklar önünde kavga edilmemeli, sonraki yaşam sistematik bir biçimde planlanmalı, çocuğun hem anne hem de baba ile güçlü ve sağlıklı ilişkiler kurması ve bu ilişkileri sürdürmesinin sağlanması amaçlanmalı, gerekirse bu konuda bir uzmanın danışmanlığına başvurulmalıdır (4).
Boşanmamış çiftlerinki ile kıyaslandığında, boşanmış çiftlerin çocuklarının daha fazla akıl sağlığı problemleri olmakta, bu çocuklar okulu bırakma vb sorunları daha fazla yaşamaktadırlar. Bu problemler, planlanan anne+çocuk programları ile çözülmeye çalışılmaktadır. Ebeveynler ile yapılan görüşmelerde, boşanma sürecinde geçen zamanın kalitesinin artırılması ve boşanmanın aile üzerindeki potansiyel olarak yıkıcı etkilerinin iyileştirilmesi için hukuk sisteminde reformların en iyi nasıl yapılandırılabileceği konularında değerli görüşler sağlandığı bildirilmektedir. Çocuğun kendini güvende ve daha az yalnız hissetmesi, ebeveynleri ile iletişiminin sürdürülmesi için çocuğun arzuları önemsenmelidir. Boşanma sürecinin psikolojik ve hukuki yönleri hakkında, çocuğun yaşına uygun açıklamalar yapılarak çocuğun olumlu bir biçimde düzene uyum sağlaması sağlanabilir ve akıl sağlığı desteklenebilir (24,25,27).
Aile bireyleri arasındaki etkileşimin çocukların davranışları üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada, ebeveynler arasındaki iyi etkileşimin ve açıklığa kavuşturulmuş aile sınırlarının çiftlerin ayrı yaşamaları sırasında ya da boşanmaları sonrasında çocuğun akıl sağlığını koruyan faktörler oldukları sonucuna varılmıştır (26).
Prematüre bebeklerin ebeveynleri; genellikle bebeklerinin tıbbi açıdan yara almış olduklarını düşünürler. Ebeveynlerin hissettikleri çocuklarının incindiği düşüncesinin prematüre bebeklerdeki kötü gelişme ile beraberliğinin olup olmadığı araştırıldığında, ebeveynlerdeki bu düşüncenin yoğunluğu ile çocukların şartlara uyum sağlayamayışı ve kötü gelişimi arasındaki ilişkinin gerçekte hiçbir biçimde tıbbi açıdan yaralanma belirtisi olmayan çocuklarda çok yüksek olduğu gözlendi. İlk doğum sonrasındaki doğumlar, uzun süre hastanede kalma, annenin endişeli oluşu, annenin iyimser olmayışı, yaşam memnuniyetsizliği, düşük sosyal destek gibi faktörler, ebeveynlerde çocuklarının tıbbi açıdan yaralandığı düşüncesinin yoğun olacağını önceden haber veren özelliklerdir. Xxxxxxx bu düşüncesinin prematüre bebekleri üzerindeki kötü etkilerini azaltmaya ve arzu edilmeyen sonuçları önlemeye yönelik girişimler ile bu tip annelere yardım programları düzenlenebilir (1).
Beslenme ve çevre kirliliğinin etkileri de çocuk ve anne sağlığı açısından gözardı edilemez. Çevre kirliliğinin direkt sağlık üzerine etkilerinin yanısıra günümüzde yararlı yanları ön plana çıkarılarak bolca tüketilmeleri tavsiye edilen gıdalar üzerindeki zararlı etkileri de üzerinde yeterince durulması gereken ve sosyal hizmetlerin danışmanlık hizmeti verebileceği çok önemli konulardır (9,12,16,17).
Sonuç olarak, çocuklar geleceğin yapı taşlarıdır. Olabildiğince sorunsuz aileler güzel bir gelecek için zorunludur. Kültürümüzün bir bölümünü oluşturan dayanışma, aileyi kuran bireylerin en fazla üzerinde durması gereken bir konu olmalı, aile bireyleri kolay yol olan yıkmayı değil biraz fedakarlık ve hoşgörü gerektiren yapmayı seçmelidirler. Sosyal, psikolojik, tıbbi, teknik konularda yardım alabilecekleri kurumlar teşkilatlandırılmalı ve bu kurumlarda da danışmanlık hizmeti verebilecek uzmanlar bulundurulmalıdır. Doğum öncesi ve sonrasında anne ve çocuk, çiftlerin dayanışma ve sevgi içinde olabildikleri ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmeli; beslenme, sorunlu gebelikler vb (14) çevre kirliliği ile ilgili olabilen çocuğun fiziksel, sosyal ve zihinsel gelişimlerini etkileyen önemli konular derinlemesine araştırılmalıdır. Koruyucu, önleyici sosyal hizmetlerin, aile büyükleri ile bir arada yaşama kültüründen uzaklaşmış, günümüzün çekirdek ailelerine verebilecekleri çok fazla destek olduğuna kesin gözü ile bakılabilir.
KAYNAKLAR
1. Xxxxx EC, Xxxxxx JC, Xxxxxxx C, Xxxxxxxx MJ, Xxxxx C, O'Shea TM. Perception of child vulnerability among mothers of former premature infants. Pediatrics 113:267-73, 2004.
2. Amato PR. The impact of family formation change on the cognitive, social, and emotional well-being of the next generation. Future Child 15:75-96, 2005.
3. Xxxxxx EL, Xxxxxxxxx KD, Xxxxxxx HD, Xxxxxxx JN. Role of kin and nonkin support in the mental health of low- income women. Am J Orthopsychiatry 72:39-49, 2002
4. Xxxxxx X. Child custody evaluations. Child Adolesc Psychiatr Clin N Am 11:781-804, 2002.
5. Xxxxxxxx HL, Xxxxxxxx RC. A national study of neighborhood safety, outdoor play, television viewing, and obesity in preschool children. Pediatrics 116:657-62, 2005.
6. Xxxxxxxx XX Xx. Family functioning and hope in children with juvenile rheumatoid arthritis. MCN Am J Xxxxxx Child Nurs 30:245-50, 2005.
7. Xxxxx XX. Mental illness in women who have young children: current literature. Aust J Midwifery 16:5-9, 2003.
8. Cui M, Xxxxxx RD, Xxxxxx FO. Predicting change in adolescent adjustment from change in marital problems. Dev Psychol 41:812-23, 2005.
9. Donma M, Donma O. Arsenic and nickel: Unavoidable constituents of our everyday diet. Med Hypotheses 66: 681, 2006.
10. Donma MM. Effects of dietary habits and physical activity on weight in 4 to 12 years old children. (OP) 9th World Congress on Clinical Nutrition, Abstract Book 91, 24- 26 June 2002, London, United Kingdom.
11. Donma MM, Donma O. Obesity, children, youth and media. (OP) 2nd International Children and Communication Congress, April 4-6, 2005, İstanbul University, İstanbul.
12. Donma MM, Donma O. Phytonutrients and Children : The other side of the medallion. Food Res Int 38: 681- 92, 2005.
13. Donma MM, Donma O, Sonmez S. What is the contribution of breast feeding to maternal mental health? Is it important? Program and Abstract Book pp. 58-9, 2nd Annual International Mental Health at the Institute of Psychiatry Conference Aug 31 – Sept 2 2005, King’s College London, London, United Kingdom.
14. Donma MM, Savan K, Xxxma O, Yıldırım A. Environmental factors, preterm delivery and low birth weight infants in southeastern Turkey. International Symposium on Children’s Health and Environment, Proceedings & Abstracts P-19, 18-20 October 2002, Cerrahpaşa Medical Faculty, İstanbul. (Publication of Turkish Medical Association and Association of Physicians for the Environment, pp. 78-84).
15. Donma MM, Xxxxxx S, Xxxxx A, Xxxxx MT, Xxxxx P, Xxxxxx S, Xxxxx Z, Yorulmaz E, Donma O. Macrominerals and trace elements in preeclampsia: A risk factor for schizophrenia? Program and Abstract Book pp. 55, 2nd Annual International Mental Health at the Institute of Psychiatry Conference Aug 31 – Sept 2 2005, King’s College London, London, United Kingdom.
16. Donma O, Donma MM. Cadmium, lead and phytochemicals. Med Hypotheses 65: 699-702, 2005.
17. Donma O, Donma MM. Dietary metals, phytochemicals and cancer. J Nutr 133: 3866S, 2003.
18. Xxxxx MJ, Xxxxx MH, Xxx E, Xxxxxxx HC. Exposure to maternal depression and marital conflict: gender differences in children's later mental health symptoms. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 42:728-37, 2003.
19. Xxxx AF, Dear KB, Xxxxxxx B, Xxxxxxxxxxx H. Interaction between mother's and father's affection as a risk factor for anxiety and depression symptoms--evidence for increased risk in adults who rate their father as having been more affectionate than their mother. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 38:173-9, 2003.
20. Xxxxxx DA, Xxxxx GD, Xxxxxx SM, Xxxxx IJ, Xxxxxxxxx S, Xxxxxxx X, Xxxx XX. Early life predictors of childhood intelligence: evidence from the Aberdeen children of the 1950s study. J Epidemiol Community Health 59:656-63, 2005.
21. Xxxxxx JC, Xxxxxxxxxx D, Xxxxxx HJ, Xxxxxxx RH, Xxxxxxxxx X. Neighborhood safety and overweight status in children. Arch Pediatr Adolesc Med 160:25-31, 2006.
22. Xxxxxx JC, Xxxxxx K, Xxxxxx HJ, Xxxxx DA, Xxxxxxxxx X. Association between clinically meaningful behavior problems and overweight in children. Pediatrics 112:1138-45, 2003.
23. Xxxx DL, Xxxxxxxx J, Xxxxxxx L, Xxxxxx DW, Xxxxxxxx J, Xx RK, Xxxxxx K, Xxxxx K, Xxxxxxxxx XX Xx. Effects of home visits by paraprofessionals and by nurses: age 4 follow-up results of a randomized trial. Pediatrics 114:1560-8, 2004.
24. Xxxxxx KD, Xxxxxx MK. "Only God decides": young children's perceptions of divorce and the legal system. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 38:1544-50, 1999.
25. Xxxxxx MK, Xxxxxxx TD. Perspectives on the divorce process: parental perceptions of the legal system and its impact on family relations. J Am Acad Psychiatry Law 29:18-28, 2001.
26. Taanila A, Xxxxxxxx E, Xxxxxxxx I, Xxxxxxxx MR. Effects of family interaction on the child's behavior in single- parent or reconstructed families. Fam Process 41:693-708, 2002.
27. Wolchik SA, Xxxxxxx IN, Xxxxxxx RE, Xxxxxxx BA, Xxxxxx SM, Xxxxxxxx ER, Xxxxxx-XxXxxxx SR, Xxxxx K, Haine RA. Six-year follow-up of preventive interventions for children of divorce: a randomized controlled trial. JAMA 288:1874-81, 2002.
AİLENİN KORUNMASI VE DESTEKLEMESİNDE VE AİLE İLE İLGİLİ SOSYAL HİZMETLERDE UYGULAMALI SOSYOLOJİNİN KATKI VE İŞLEVLERİ
Doç. Dr. Xxxxx XXXXX*
Bu bildiride, aile sorunlarının ve bu bağlamda aile bireylerinin karşılaştıkları güçlük ve sorunların aşılmasında uygulamalı sosyolojinin ne tür katkıları olabileceği ve bu alandaki çalışmalarda ne tür işlevler üstlenebileceği tartışılmaktadır.
Ailenin yapı ve işlevlerinde modernleşme çerçevesinde meydana gelen köklü dönüşümler, kabaca “geniş aileden çekirdek aileye geçiş” süreci olarak betimlenmektedir. Türkiye’de, hukuksal ve siyasal modernleşme çabaları ile başlayan aile alanındaki dönüşümler, sadece dar anlamda ailesel rol ve ilişkiler ile sınırlı değildir. Siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda, doğrudan aile ile ilgili olmayan makro dönüşümler yanında, bu alanlardaki yetersizlikler, artan işsizlik, yoksulluk gibi makro sorunlar, ailenin yapı ve işleyişi üzerinde bir dizi dışsallıklar yaratmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, aile alanında bir pastiş oluşturan geleneksel beklentilerle modern
* Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
beklentiler, ailede gerginliklere, uzlaşmazlıklara, çelişki ve çatışmalara ve hatta ailenin dağılmasına ve aile bireylerinin bir dizi ardıl sorunlarla yüz yüze gelmesine yol açmaktadır.
Aile sorunlarının giderek ağırlaşması karşısında, anayasal ve diğer yasal düzenlemelere ilaveten ailenin korunması 1998’de çıkarılan 4320 Sayılı Kanun ile bir kamu görevi haline gelmiştir. Türkiye’de doğrudan ya da dolaylı olarak ailede yaşanan bu sorunlarla ilgili hizmet veren çeşitli meslekler bulunmaktadır. Bu mesleklerde, ailesel sorunların aile grubu ya da aile bireyleri ile sınırlı ve daha ziyade psikolojik, sosyal psikolojik, eğitsel ve/ya da psiko-terapik psikiyatrik tarzlarda tanımlanıp teşhis edildiği ve uygulanan koruyucu, destekleyici hizmetlerin de geniş ölçüde bu yaklaşımlar tarafından karakterize edildiği söylenebilir. Oysa, ailenin sosyal bir kurum, ailelerin sosyal gruplar ve sosyal aktörler olarak aile bireyleri arasındaki ilişkilerin de sosyo-kültürel yapı ve değişim zemininde şekillendiği göz ardı edilemez. Ailedeki gerilim ve çatışmalar, sadece aile bireylerinden ya da o ailedeki o bireylerin sadece psişik/psikiyatrik anlamda sorunlu olmasından kaynaklanmaz. Hatta aksine, çoğu durumda, ailesel sorunlar, sosyo-kültürel yapı ve işleyişten, toplumdaki değişim ve gerilimlerden kaynaklanması nedeniyle, “uygulamalı sosyoloji”lerin sorun alanında yer alır.
“Uygulamalı sosyoloji” (applied sociology), sosyal sorunların tanımlanmasında, çözüm için izlenen yol ve yöntemler ile kullanılan araçlarda, çözümlerin etkinliğinin saptanması ve geliştirilmesinde sosyolojik bilgi birikimi ve yöntembilimden yararlanılması, kısaca sorun-çözmede sosyolojinin kullanılması anlamına gelmektedir. Günümüz dünyasında bir hayli gelişme göstermiş olan ve endüstri, kentleşme, sağlık, halkla ilişkiler, kitle iletişimi gibi alanlarda olduğu kadar, aile alanında da uygulamanın bizzat içinde yer alarak katkıda bulunan uygulamalı sosyoloji, ülkemizde yeni gelişmeye başlamış bir alandır. Türkiye’de aile alanındaki meslek mensuplarının yetiştirilmesinde, sosyoloji dersleri sadece giriş düzeyinde kalmakta; ne eğitimde uygulamalı sosyolojiden ne de aileye dönük hizmetlerde uygulamalı sosyologlardan yararlanılmaktadır.
Bu bildirinin amacı, Türkiye’de ailede yaşanan sorunların ve bu bağlamda bireylerin ailesel problemlerinin, bunların kaynaklarının ve çözümünde izlenen yöntemlerin saptanmasında, daha etkin yeni çözüm yöntem ve araçlarının geliştirilmesinde uygulamalı sosyolojinin katkıda bulunup işlev görme olanaklarının irdelenmesidir.
Anahtar sözcükler : ailesel sorunlar, aile hayatında beklentiler, ailenin korunması, aile hizmetlerİ, uygulamalı sosyoloji
GÖÇ EDEN AİLELERİN İLKOKULA GİDEN ÇOCUKLARININ SOSYAL UYUM VE BECERİLERİNİN İNCELEMESİ
Uzm. Xxxxxx XXXXXX* Uzm. Xxxxxxxx XXX YAŞAR* Prof. Dr. Xxxx XXXXXXXX* Yrd. Doç. Dr. Adalet KANDIR*
ÖZET
Göç olgusu, toplumsal değişimin göstergelerinden biridir. Bir ülkenin sanayileşme ve kentleşme oranı modernleşme süreci ile belirginleşmektedir. Endüstrinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan kentleşme olgusu ekonomik ve sosyal yapıdaki değişimlerde ifadesini bulur. Endüstriyel gelişme sonucu kentlerde ortaya çıkan işgücü ihtiyacı, köyden kente göçün başlıca nedenini oluşturur. Köyden kente göç, sanayileşmenin bir gereği olduğu kadar modernleşme sürecinin bir simgesi olarak da değerlendirilmektedir.
Kente göç eden aile üyeleri, bildikleri çevre ve ilişkilerden kopar, sosyal rollerini kaybederler. Ait olma, yeterlilik ve denetim duygularından uzaklaşırlar. Bütün bu olumsuzluklar, uyum sorunlarını da beraberinde getirir. Kente uyum sürecinde yaşanan tüm olumsuzluklar öncelikle ve özellikle çocukların gelişimlerini ve buna bağlı olarak sosyal uyumlarını etkiler. Bu nedenle, göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyumlarının kente entegrasyonlarında önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
Bu araştırma, göç eden ailelerin ilköğretim çağındaki çocuklarının sosyal uyum becerilerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Çocukların sosyal uyum sorunlarının ortaya konularak, çözümleri üzerinde durulması, onların sağlıklı kişilik özellikleri geliştirmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.
Araştırmanın evrenini, Bursa ili merkez ilçelerindeki 1.-3.-5. sınıf öğrencilerinin öğretmenleri ve anne babaları oluşturmaktadır. Örneklemi ise, tabakalı örneklem seçim tekniğine göre Bursa ili ve merkez ilçelerde en fazla göç alan bölgelerde bulunan ilköğretim okullarına devam eden 1.-3.-5. sınıf çocuklarının öğretmenleri ve anne babaları oluşturmaktadır.
Araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu ve “Sosyal Uyum ve Beceri Ölçeği” kullanılmıştır.
Sonuç olarak, çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin bilgileri incelendiğinde; anne babalar ile öğretmenlerin çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin algıları arsında anlamlı bir farklılığın olmadığı ortaya koyulmuştur.
* G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
* G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
* G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
* G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
Göç eden ve etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerini öğretmen ve anne babaların algıları arasında faktör 1 ve faktör 2 düzeyinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Ancak faktör 3 düzeyinde anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır.
Göç eden ailelerde 30- 34 yaş grubu annelerin 35 yaş ve üzeri yaş grubundaki annelere göre çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine dair algılarının istatistiksel olarak farklılık gösterdiği, babaların yaşlarının ise anlamlı bir farklılık yaratmadığı bulunmuştur.
Xxxx ve babaların eğitim durumunun yüksek olması çocukların sosyal uyum ve becerilerinde özellikle faktör 1 ve faktör 2 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.
Öğretmen ve anne babaların aile yapısına göre, çocukların sosyal uyum ve becerileri ile ilgili algıları anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
Genel ve faktör boyutunda “iş bulma” amacıyla göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum becerileri xxxx xxxx ve öğretmenleri tarafından daha düşük olarak nitelendirilmiştir.
Göç eden ailelerin memlekete gitme durumlarının ve gitme sıklıklarının çocukların sosyal uyum ve becerileri üzerinde etkili olmadığı saptanmıştır.
Göç eden ailelerden kendilerini kentli olarak kabul etmeyenler, çocuklarının sosyal uyumsuzluklarının daha düşük düzeyde olduğunu değerlendirmiştir.
Göçten pişmanlık duymayan ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri anne-baba ve öğretmenleri tarafından daha olumlu olarak değerlendirilmiştir.
Araştırmada tespit edilen sonuçlar doğrultusunda ailelere, öğretmenlere ve eğitimcilere gerekli öneriler sunulmuştur.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: Göç, sosyal uyum, sosyal beceri ve ilköğretim.
GİRİŞ
Toplumsal yaşam, bireylerin ortak sorunlarını birlikte çözebilme gereksinimi nedeniyle oluşmuştur. Toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve yönetsel gereksinimlerini karşılamaları, bireylerin birbirleri ile etkileşim halinde olmaları sonucunda gerçekleşir. Toplumlar, dinamik yapılardır ve değişim en önemli özelliklerindendir.
Göç olgusu, toplumsal değişimin göstergelerinden biridir. Bir ülkenin sanayileşme ve kentleşme oranı modernleşme süreci ile belirginleşir. Endüstrinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan kentleşme olgusu ekonomik ve sosyal yapıdaki değişimlerde ifadesini bulur.Endüstriyel gelişme sonucu kentlerde ortaya çıkan işgücü ihtiyacı, köyden kente göçün başlıca nedenini oluşturur. Köyden kente göç, sanayileşmenin bir gereği olduğu kadar modernleşme sürecinin bir simgesi olarak da değerlendirilmektedir.
Göç olgusunu gerçekleştiren bireyler, kentli olmayan gruplar içerisinde değerlendirilmekte, çözüm de onların kente entegrasyonunda görülmektedir. Kente entegrasyon ise göç edenlerin uyum yeteneği ile doğru orantılıdır.
Kente göç eden aile üyeleri, bildikleri çevre ve ilişkilerden kopar, sosyal rollerini kaybederler. Ait olma, yeterlilik ve denetim duygularından uzaklaşırlar. Bütün bu olumsuzluklar, uyum sorunlarını da beraberinde getirir. Kente uyum sürecinde yaşanan tüm olumsuzluklar öncelikle ve özellikle çocukların gelişimlerini ve buna bağlı olarak sosyal uyumlarını etkiler.
Bu nedenle, göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyumlarının kente entegrasyonlarında önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ
Göç sonucu çocuklar, yeni bir doğal ve toplumsal çevre ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Çocukların göç nedeniyle uyum sürecinde yaşadıkları sosyo-kültürel dezavantajlar onların kişilik gelişimleri üzerinde kalıcı izler bırakabilmektedir. Çocuklar kendilerini olumsuz dış etkilerden koruyamayacak yaşta olduklarından, göçten çok yönlü etkilenmektedirler.
Çocukların yaşadığı güvensizlik, kaygı ve çaresizlik duygularının, onların sosyal uyumlarında önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Çünkü göç, var olan sorunlara yeni sorunlar ekleyen bir olgudur. Buna rağmen, dünyada ve ülkemizde bu konu üzerinde yoğunlaşmış az sayıda araştırma bulunmaktadır. Çalışmaların büyük bir bölümü, yetişkinlerin kente uyumu ya da göçün çocukların fiziksel gelişimleri üzerine etkilerine yöneliktir.
Bu nedenle, bu araştırma göç eden ailelerin ilköğretim çağındaki çocuklarının sosyal uyum becerilerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Çocukların sosyal uyum sorunlarının ortaya konularak, çözümleri üzerinde durulması, onların sağlıklı kişilik özellikleri geliştirmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.
YÖNTEM
Bu araştırma, göç etme durumuna bağlı olarak ilköğretim çağında çocuğu olan anne babaların ve öğretmenlerin çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin görüşlerini ortaya koyduğundan yapılan çalışma betimsel nitelikte olup, tarama modeli tipindedir.
Çalışma verileri; aileler ve öğretmenler için araştırmacılar tarafından geliştirilen anket ve Sosyal Uyum ve Beceri Ölçeği ile toplanmıştır.
Geliştirilen anket iki bölümden oluşmaktadır; birinci bölümde; aileye ilişkin kişisel bilgilerini içeren sorular, ikinci bölümde ise ailenin göçe ilişkin bilgilerini içeren sorular yer almaktadır.
Sosyal Uyum ve Beceri Ölçeği” ise, üç faktör ve toplam 32 maddeden oluşmaktadır. Faktör 1 de Sosyal Uyum’a, Faktör 2’de Sosyal Uyumsuzluk’a, Faktör 3 de Sınırlı Sosyal Uyum’a ilişkin maddeler yer almaktadır.
Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması Sosyal Uyum ve Beceri Ölçeği Ömeroğlu ve Kandır (2004) tarafından geliştirilmiş olup, ölçeğin Alpha değeri toplamda .90 düzeyindedir. Bu da ölçeğin güvenirliğinin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
Evren ve Örneklem Seçimi
Bu araştırma Türkiye’nin en fazla göç alan sanayi kentlerinden birisi olan Bursa ilinde yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Bursa ili merkez ilçelerindeki 1-3-5. sınıf öğrencilerinin öğretmenleri ve anne babaları oluşturmaktadır.
Örneklem seçiminde tabakalama yöntemi kullanılmıştır. Örneklem, kente göçle gelen ve yerleşik olan toplam 167 çocuk ve bu çocukların anne - babaları ile öğretmenlerinden oluşmuştur.
Verilerin Toplanması
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden gerekli izinler alındıktan sonra, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün eğitim birimindeki görevli kişiler aracılığı ile veriler toplanmıştır.
Verilerin Analizi
Anne babaya ilişkin bilgiler frekans ve yüzde dağılımları tablolar şeklinde verilmiştir. Öğretmen ve anne babaların çocukların sosyal uyum ve beceri algıları arasında, göç etme durumuna göre sosyal uyum ve beceri ölçeği puanları arasında farklılık olup olmadığı t-testi ile analiz edilmiştir.
Çocukların sosyal uyum ve beceri ölçeği puanlarında xxxx ve babanın yaşının, eğitim durumunun, nereden göç edildiğinin, etkili olup olmadığı Kruskal-Xxxxxx testi ile değerlendirilmiştir.
Çocukların sosyal uyum ve beceri ölçeği puanlarında aile yapısının, memlekete gidiş durumunun, gidiş sıklığının, ailenin kendini kentli olarak kabul etme durumunun, göçten pişmanlık duyma durumunun etkili olup olmadığı Xxxx-Xxxxxxx testi ile analiz edilmiştir.
BULGULAR VE TARTIŞMA
Araştırma verilerinin analizi sonucunda elde edilen sayısal verileri göstermek amacıyla tablolarda düzenlenmiştir. Sayısal veriler üç bölümde toplanmıştır; Birinci bölümde aileye ilişkin kişisel bilgiler, İkinci bölümde çocuğa ilişkin kişisel bilgiler, Üçüncü bölümde çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin bilgiler yer almaktadır.
A. Xxxxxx Xxxxxxx Kişisel Bilgiler
Tablo 1. Aileye İlişkin Kişisel Bilgilerin Dağılımı
Kişisel Bilgiler | Grup | Göç Etme Durumu | ||||||
Evet | Hayır | Toplam | ||||||
n | % | n | % | n | % | |||
Ailedeki Kişi Sayısı | 2 – 3 | 20 | 17,4 | 12 | 24 | 32 | 19,4 | |
4 – 5 | 66 | 57,4 | 29 | 58 | 95 | 57,6 | ||
6 – 7 | 29 | 25,2 | 9 | 18 | 38 | 23 | ||
Ailede Yaşayan Bireyler | Xxxx | Var | 114 | 99,1 | 48 | 92,3 | 162 | 97 |
Yok | 1 | 0,9 | 4 | 7,7 | 5 | 3 | ||
Baba | Var | 112 | 97,4 | 45 | 86,5 | 157 | 94 | |
Yok | 3 | 2,6 | 7 | 13,5 | 10 | 6 |
Kardeş | Var | 98 | 85,2 | 40 | 76,9 | 138 | 82,6 | |
Yok | 17 | 14,8 | 12 | 23,1 | 29 | 17,4 | ||
Babaanne | Var | 30 | 26,1 | 8 | 15,4 | 38 | 22,8 | |
Yok | 85 | 73,9 | 44 | 84,6 | 129 | 77,2 | ||
Dede | Var | 27 | 23,5 | 11 | 21,2 | 38 | 22,8 | |
Yok | 88 | 76,5 | 41 | 78,8 | 129 | 77,2 | ||
Xxxxxxxx | Xxx | 6 | 5,2 | 5 | 9,6 | 11 | 6,6 | |
Yok | 109 | 94,8 | 47 | 90,4 | 156 | 93,4 | ||
Amca | Var | 5 | 4,3 | 4 | 7,7 | 9 | 5,4 | |
Yok | 110 | 95,7 | 48 | 92,3 | 158 | 94,6 | ||
Teyze | Var | 1 | 0,9 | 4 | 7,7 | 5 | 3 | |
Yok | 114 | 99,1 | 48 | 92,3 | 162 | 97 | ||
Dayı | Var | 4 | 3,5 | 4 | 7,7 | 8 | 4,8 | |
Yok | 111 | 96,5 | 48 | 92,3 | 159 | 95,2 | ||
Hala | Var | 3 | 2,6 | 4 | 7,7 | 7 | 4,2 | |
Yok | 112 | 97,4 | 48 | 92,3 | 160 | 95,8 | ||
Diğer | Var | 1 | 0,9 | 3 | 5,8 | 4 | 2,4 | |
Yok | 114 | 99,1 | 49 | 94,2 | 163 | 97,6 | ||
Xxxxxxx Yaşı | 29 ve altı | 22 | 19,1 | 18 | 36 | 40 | 24,2 | |
30 – 34 | 55 | 47,8 | 22 | 44 | 77 | 46,7 | ||
35 ve üstü | 38 | 33 | 10 | 20 | 48 | 29,1 | ||
Xxxxxxx Yaşı | 29 ve altı | 12 | 10,5 | 5 | 10,4 | 17 | 10,5 | |
30 – 34 | 50 | 43,9 | 21 | 43,8 | 71 | 43,8 | ||
35 ve üstü | 52 | 45,6 | 22 | 45,8 | 74 | 45,7 | ||
Annenin Eğitim Durumu | İlkokul ve altı | 56 | 50 | 31 | 62 | 87 | 53,7 | |
Ortaokul | 23 | 20,5 | 5 | 10 | 28 | 17,3 | ||
Xxxx ve üstü | 33 | 29,5 | 14 | 28 | 47 | 29 | ||
Babanın Eğitim Durumu | İlkokul ve altı | 33 | 30,3 | 17 | 34,7 | 50 | 31,6 | |
Ortaokul | 21 | 19,3 | 12 | 24,5 | 33 | 20,9 | ||
Xxxx ve üstü | 55 | 50,5 | 20 | 40,8 | 75 | 47,5 | ||
Ebeveynin Çalışma Durumu | Xxxx | Xxxxxxxxx | 52 | 53,6 | 16 | 34,8 | 68 | 47,6 |
Çalışmıyor | 45 | 46,4 | 30 | 65,2 | 75 | 52,4 | ||
Baba | Çalışıyor | 96 | 92,3 | 39 | 83 | 135 | 89,4 | |
Çalışmıyor | 8 | 7,7 | 8 | 17 | 16 | 10,6 | ||
Çalışan Annenin Mesleği | Ücretli çalışan | 52 | 81,3 | 13 | 81,3 | 65 | 81,3 | |
Serbest | 12 | 18,8 | 3 | 18,8 | 15 | 18,8 | ||
Çalışan Babanın Mesleği | Ücretli çalışan | 85 | 76,6 | 36 | 75 | 121 | 76,1 | |
Serbest | 26 | 23,4 | 12 | 25 | 38 | 23,9 | ||
Evlilik Süresi | 6 – 10 | 31 | 27,2 | 23 | 44,2 | 54 | 32,5 | |
11 – 15 | 52 | 45,6 | 14 | 26,9 | 66 | 39,8 | ||
16 ve üstü | 31 | 27,2 | 15 | 28,8 | 46 | 27,7 |
Aile Yapısı | Çekirdek aile | 80 | 70,8 | 39 | 78 | 119 | 73 |
Geniş aile | 33 | 29,2 | 11 | 22 | 44 | 27 | |
Ailedeki Çocuk Sayısı | Bir | 17 | 14,8 | 11 | 21,6 | 28 | 16,9 |
İki | 67 | 58,3 | 25 | 49 | 92 | 55,4 | |
Üç ve üstü | 31 | 27 | 15 | 29,4 | 46 | 27,7 |
Tablo 1’de ailelerindeki kişi sayısı sorulmuş ve göç eden ve etmeyen ailelerden alınan yanıtlar yüzdelere çevrilerek tabloda verilmiştir. Buna göre; göç eden ailelerin %17.4’ü ailelerinde 2-3 kişinin, %57.4’ü 4-5 kişinin,
%25.2’si 6-7 kişinin yer aldığını belirtmiştir. Buna karşılık; göç etmeyen ailelerin %24’ü ailelerinin 2-3 kişiden,
%58’i 4-5 kişiden, %18’i 6-7 kişiden oluştuğunu ifade etmiştir. Elde edilen veriler ışığında göç eden ve göç etmeyen ailelerin ortalama 4-5 kişiden oluştuğu söylenebilir. Ailedeki kişi sayısının ardından katılımcılardan ailede yaşayan bireyleri belirtmeleri istenmiştir. Göç eden ailelerin %99.1’i anne, %97.4’ü baba, %85.2’i kardeş, %26.1’i babaanne, %23.5’i dede, %5.2’si anneanne, %4.3’ü amca, %0.9’u teyze, %3.5’i dayı ve %2.6’sı ise halayla birlikte yaşadıklarını belirtmiştir. Bununla birlikte; göç etmeyen ailelerin %92.3’ü anne, %86.5’i baba, %16.9’u kardeş, %15.4’ü babaanne, %21.2’si dede, %9.6’sı anneanne, %7.7’si amca, %7.7’si teyze, %7.7’si dayı, %7.7’si hala ile birlikte yaşadığını ifade etmiştir. Ailelerin yapısı incelendiğinde, göç eden ailelerin %70.8’inin çekirdek aile,
% 29.2’sinin ise geniş aileden oluştuğu görülmektedir. Diğer taraftan göç etmeyen ailelerin %78’i çekirdek aile,
%22 ise geniş aile yapısına sahiptir. Xxxx ve babaların yaşları sorulduğunda göç eden ailelerde annenin yaşının büyük ölçüde 30 ve üstü yaş grubunda yer aldığı görülmektedir. Göç eden ailelerin %19.1’inde anne 29 yaş ve altında, %47.8’i 30-34 yaşları arasında, %33’ü ise 35 ve üstü yaş grubundadır. Göç etmeyen ailelerde ise annelerin %00’xx 00 xxx xx xxxxxxx, %00’ü 30-34 yaşları arasında, %20’si ise 35 ve üstü yaş grubunda yer almaktadır. Aynı şekilde göç eden ailelerin %10.5’inde babanın 29 yaş ve altında, %43.8’inin 30-34 yaşları arasında, % 45.8’inin ise 35 ve üstü yaş grubunda yer aldığı görülmüştür. Ailelere eğitim düzeyleri sorulduğunda, göç eden ailelerin %50’sinde annelerin ilkokul ve altı, %20.5’inin ortaokul, %29.5’inin de lise ve üstü eğitim düzeyine sahip olduğu bulunmuştur. Göç etmeyen ailelerde ise, annelerin %62’si ilkokul ve altı, %10’u ortaokul,
%28’i ise lise ve üstü eğitim düzeyine sahiptir. Babaların eğitim düzeyi sorulduğunda, göç eden ve göç etmeyen ailelerin tümünde babaların eğitim düzeylerinin annelere göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Buna göre; göç eden ailelerde babaların %30.3’ü ilkokul ve altı, % 19.3’ü ilkokul, %50.5’i lise ve üstü eğitim düzeyine sahiptir. Benzer biçimde göç etmeyen ailelerde ise babaların %34.7’si ilkokul ve altı, %24.5’i ortaokul, %40.8’inin ise lise üstü düzeyde eğitime sahip olduğu görülmüştür. Xxxx-xxxxxxxx çalışma durumları sorulmuş ve göç eden ailelerde annelerin %53.6’sı, babaların ise %92.3’ünün çalıştığı; göç etmeyen ailelerde ise annelerin %34.8’inin, babaların ise %83’ünün çalıştığı bulunmuştur. Göç eden ve göç etmeyen ailelerde annelerin %81.3’ü ücretli çalışan, geri kalanın ise serbest çalışan olduğu, göç etmeyen ailelerde babaların %76.6’sının, göç eden ailelerde ise %75’inin ücretli çalışan olduğu belirlenmiştir. Ailelere evlilik süreleri sorulduğunda, göç eden ailelerin göç etmeyen ailelere göre daha uzun süreli evliliklerinin olduğu bulunmuştur. Buna göre; göç eden ailelerin %27.2’si 0-00 xxxxxx, %00.0’xx 00-00 xxxxxx, %27.2’si 16 yıl ve daha fazla evli olduklarını belirtmiştir. Buna karşılık; göç etmeyen ailelerin %44.2’sinin evlilik süresi 6-10 yıl, %26.9’u 11-15 yıl, %28.8’i 16 yıl ve üstüdür. Göç eden ailelerin %14.8’inin tek çocuğa, %58.3’ünün iki, %27’sinin ise üç ve üstünde çocuğa sahip olduğu görülmüştür. Göç etmeyen ailelerin ise %21.6’sı tek çocuklu, % 49’u iki, %29.4’ü üç ve daha fazla çocukludur.
B. Çocuğa İlişkin Kişisel Bilgiler
Tablo 2. Çocuğa İlişkin Kişisel Bilgilerin Dağılımı
Kişisel | Grup | Göç Etme Durumu |
Bilgiler | Evet | Hayır | Toplam | ||||
N | % | N | % | N | % | ||
Okuduğu Sınıf | 1 | 41 | 35,7 | 21 | 40,4 | 62 | 37,1 |
2 | |||||||
3 | 36 | 31,3 | 19 | 36,5 | 55 | 32,9 | |
4 | 31 | 27 | 5 | 9,6 | 36 | 21,6 | |
5 | 7 | 6,1 | 7 | 13,5 | 14 | 8,4 | |
Yıl Kaybetme Durumu | Var | 11 | 9,6 | 4 | 7,7 | 15 | 9 |
Yok | 104 | 90,4 | 48 | 92,3 | 152 | 91 | |
Yıl Kaybetme Xxxxxx | Xxxxx geç başlama | 4 | 50 | 0 | 0 | 4 | 36,4 |
Sağlık nedenleri | 1 | 12,5 | 1 | 33,3 | 2 | 18,2 | |
Derslerinde başarısız olması | 0 | 0 | 1 | 33,3 | 1 | 9,1 | |
Ekonomik nedenler | 1 | 12,5 | 0 | 0 | 1 | 9,1 | |
Diğer | 2 | 25 | 1 | 33,3 | 3 | 27,3 | |
Başarılı olduğu alanlar | Xxxxxxx | 86 | 74,8 | 31 | 59,6 | 117 | 70,1 |
Kurallara uyma | 79 | 68,7 | 26 | 50 | 105 | 62,9 | |
Arkadaşlarıyla ilişkiler | 66 | 57,4 | 27 | 51,9 | 93 | 55,7 | |
Eğitsel kol faaliyetleri | 45 | 39,1 | 17 | 32,7 | 62 | 37,1 | |
Sanatsal faaliyetler | 43 | 37,4 | 11 | 21,2 | 54 | 32,3 | |
Öğretmenle ilişkisi | İstenilen düzeyde | 94 | 82,5 | 29 | 60,4 | 123 | 75,9 |
İstenilen düzeyde değil | 20 | 17,5 | 19 | 39,6 | 39 | 24,1 | |
Xxxx-Xxxx ile ilişkisi | İstenilen düzeyde | 89 | 78,1 | 27 | 52,9 | 116 | 70,3 |
İstenilen düzeyde değil | 7 | 6,1 | 5 | 9,8 | 12 | 7,3 | |
Kısmen istenen düzeyde | 18 | 15,8 | 19 | 37,3 | 37 | 22,4 |
Tablo 2 incelendiğinde, tümü ilkokul öğrencisi olan göç eden ailelerin çocuklarının %35.7’sinin 1. sınıfta, % 31.3’ünün 3. sınıfta, % 27’sinin 4. sınıfta, geri kalan % 6.1’inin de 5.sınıfta okuduğu görülmektedir. Aynı şekilde göç etmeyen ailelerin çocuklarının %40.4’ü 1. sınıf, %36.5’i 3.sınıf, %9.6’sı 4.sınıf ve % 13.5’i 5. sınıf öğrencisidir. Örneklem genelinde ise, çocukların %37.1’i 1.sınıf, %32.9’u 3. sınıf, %21.6’sı 4. sınıf ve %8.4’ü 5.sınıf öğrencisidir. Örneklemde ilkokul 2. sınıf öğrencisi yer almamaktadır. Göç eden ailelerin çocuklarının % 9.6’sının, göç etmeyen ailelerin çocuklarının ise % 7.7’sinin öğrenimleri sırasında yıl kaybettiği görülmektedir. Bu ailelere
çocuklarının yıl kaybetme nedenleri sorulduğunda, göç eden ailelerin %50’si çocuklarının okula geç başlamasını,
%12.5’si sağlık sorunlarını, %12.5’i ekonomik sıkıntıları, %25’i ise bunların dışında kalan şeyleri neden olarak ileri sürmüştür. Göç eden ailelerin ileri sürdüğü nedenler arasında derslerde başarısız olma yer almazken; göç etmeyen ailelerin %33.3’ü derslerde başarısızlığı, %33.3’ü sağlık sorunlarını, %33.3’ü bunların dışındaki faktörleri neden olarak öne sürmüştür. Göç eden ailelerin tersine, bu ailelerin ileri sürdüğü nedenler arasında okula geç başlamanın yer almadığı göze çarpmaktadır. Xxxx-xxxxxxxx .ocukların başarılı olduğu alanlar sorulmuş ve göç eden ailelerin % 74.8’i çocuklarının derslerde, %68.7’si kurallara uymada, %57.4’ü arkadaşlarıyla ilişkilerinde,
%39.1’i eğitsel kol faaliyetlerinde, %37.4’ü ise sanatsal faaliyetlerde başarılı olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık; göç etmeyen ailelerin %59.6’sı çocuklarının derslerde, %50’si kurallara uymada, %51.9’u arkadaşlarıyla ilişkilerinde, %32.7’si eğitsel kol faaliyetlerinde, %21.2’si ise sanatsal faaliyetlerde başarı gösterdiğini ifade etmiştir. Anne-babalara çocuklarının öğretmenleriyle ilişkilerinin istenilen düzeyde olup olmadığı sorulduğunda; göç eden ailelerin %82.5’i çocuklarının öğretmenleriyle ilişkilerini istenilen düzeyde olduğunu söylerxxx, %17.5’i bunun tersini belirtmiştir. Göç etmeyen ailelerin %60.4’ü ise çocuklarının öğretmenleriyle ilişkilerinin istenilen düzeyde olduğunu, % 39.6’sı ise söz konusu iletişimin istenilen düzeyde olmadığını ifade etmiştir. Bu durum göç eden ailelerin çocuklarının daha iyi bir sosyal uyum ve becerisine sahip olduğunun bir göstergesi olarak ele alınabilir. Aynı şekilde ailelere çocuklarının onlarla olan ilişkilerinin ne düzeyde olduğu sorulmuş ve göç eden ailelerin %78.1’i çocuklarıyla aralarındaki ilişkiyi istenilen düzeyde, %6.1’i istenilen düzeyde değil, %15.8’i ise kısmen istenilen düzeyde şeklinde değerlendirmiştir. Göç etmeyen ailelerin %52.9’u ise çocuklarıyla ilişkilerinin istenilen düzeyde olduğunu, %9.8’i istenilen düzeyde olmadığını, %37.3’ü ise kısmen istenilen düzeyde olduğunu belirtmiştir. Bu oranlar; göç eden ailelerin çocuklarıyla iletişiminin daha iyi olduğunu göstermektedir.
C. Çocukların Sosyal Uyum ve Becerilerine İlişkin Bilgiler
Tablo 3. Öğretmen ve Xxxx-Xxxxxxxxx Çocukların Sosyal Uyum ve Beceri Algıları Arasındaki Farkların t- testi Sonuçları
Ölçek | Ölçüm | n | X | SS | sd | t | p |
Faktör1 | Öğretmen | 167 | 40.03 | 5.96 | 166 | .04 | .968 |
Xxxx-Xxxx | 40.01 | 5.44 | |||||
Faktör2 | Öğretmen | 167 | 25.97 | 3.96 | 166 | .46 | .646 |
Xxxx-Xxxx | 25.88 | 3.47 | |||||
Faktör3 | Öğretmen | 167 | 10.28 | 1.80 | 166 | .54 | .585 |
Xxxx-Xxxx | 10.20 | 1.43 | |||||
Toplam | Öğretmen | 167 | 76.29 | 9.60 | 166 | .32 | .747 |
Xxxx-Xxxx | 76.09 | 8.14 |
Xxxx-xxxx ve öğretmenlerden ayrı ayrı çocuklarda sosyal uyum ve beceri ölçeğini doldurmaları istenmiş ve her iki grubun çocuklardaki sosyal uyum ve beceri algılarının birbirinden farklı olup olmadığına bakılmıştır. Bu amaçla elde edilen verilere üç faktör üzerinden t testi uygulanmış ve anlamlılık düzeyi 0.05 olarak kabul edilmiştir. Ancak Tablo 3’de t testi sonuçları; xxxx-xxxx ve öğretmenlerin, çocukların sosyal uyum ve becerilerine dair algıları arasında anlamlı bir farkın olmadığını ortaya koymuştur (t (165) = .32, p>.747). Başka bir deyişle; xxxx-xxxx ve öğretmenler, çocukların sosyal uyum ve becerilerini benzer biçimde değerlendirmiştir.
Tablo 4. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Ailenin Göç Etme Durumuna Göre t-Testi Sonuçları
Ölçek | Göç durumu | N | X | SS | sd | t | P |
Faktör1_O | Göç Eden | 115 | 41.03 | 5.36 | 165 | 3.31 | .001 |
Göç Etmeyen | 52 | 37.82 | 6.66 | ||||
Faktör1_A | Göç Eden | 115 | 40.87 | 4.86 | 165 | 2.85 | .005 |
Göç Etmeyen | 52 | 38.26 | 6.25 | ||||
Faktör2_O | Göç Eden | 115 | 26.60 | 3.77 | 165 | 3.10 | .002 |
Göç Etmeyen | 52 | 24.59 | 4.05 | ||||
Faktör2_A | Göç Eden | 115 | 26.58 | 3.35 | 165 | 4.14 | .000 |
Göç Etmeyen | 52 | 24.28 | 3.21 | ||||
Faktör3_O | Göç Eden | 115 | 10.40 | 1.74 | 165 | 1.29 | .198 |
Göç Etmeyen | 52 | 10.01 | 1.93 | ||||
Faktör3_A | Göç Eden | 115 | 10.09 | 1.31 | 165 | 1.53 | .127 |
Göç Etmeyen | 52 | 10.46 | 1.65 | ||||
Toplam_O | Göç Eden | 115 | 78.04 | 8.88 | 165 | 3.61 | .000 |
Göç Etmeyen | 52 | 72.44 | 10.09 | ||||
Toplam_A | Göç Eden | 115 | 77.48 | 7.63 | 165 | 3.38 | .001 |
Göç Etmeyen | 52 | 73.01 | 8.46 |
Çocuklarda sosyal uyum ve beceri ölçeğini yanıtlayan aileler, göç eden ve göç etmeyen aileler olarak ikiye ayrılmıştır. Daha sonra hem öğretmen hem de anne-babaların çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine dair algıları arasında, ailenin göç durumuna göre anlamlı bir farkın olup olmadığı t-testi ile incelenmiştir. T testi sonuçları, göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerinin, göç etmeyen ailelerin çocuklarınınkine kıyasla xxxx-xxxx ve öğretmenler tarafından farklı algılandığını ve bu farkın istatistiksel olarak da anlamlı olduğunu göstermiştir (tanne-baba (165) =3.38, p<0.05; töğrt. (165) = 3.61, p<0.05, Bakınız Tablo 4). Tablo 4 incelendiğinde, Faktör 1 ve Faktör 2 düzeyinin her ikisinde de söz konusu farkın anlamlı olduğu görülmektedir.Buna göre göç eden ailelerin çocukları, anne-babaları ve öğretmenleri tarafından sosyal uyum ve becerilerinin daha yüksek olduğu şeklinde değerlendirilmiştir. Faktör 3 düzeyinde göç eden ve göç etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. Toplam xxxx-xxxx ve öğretmenlerde ise, göç eden ve göç etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri açısından anlamlı
bir fark bulunmuştur.
Sır ve arkadaşları (1998), Diyarbakır il merkezine göç etmiş ve o bölgede yaşayan 100 aile ile görüşme yapmışlardır. Araştırmada, uzman tarafından uygulanan TSSB Ölçeğini (CAPS) kullanmışlar (Xxxxx ve ark., 1990) ve göçmen grubunda %66 oranında Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) saptamışlardır.
Xxxxxx ve Xxxxx (2000), problemleri nedeniyle kliniğe başvurmuş olan 30 göçmen çocuk ve ailesine ait dosyalar ile, 30 İngiliz çocuk ve ailesinin dosyalarını geriye dönük olarak taramışlardır. Göçmen çocuklarda nörolojik bozukluklardan çok psikososyal kaynaklı bozukluklar olduğunu saptamışlardır (Akt: Ekşi, 2002). Bu bulgular araştırma bulgularını destekler niteliktedir.
Bu sonuçlar, araştırmanın göç eden ailelerin çocuklarında sosyal uyum ve becerilerinin algılanması ile ilgili, göç etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerinin algılanmasına nazaran belirgin farkın sosyal kaynaklı olduğunu destekler niteliktedir.
Tablo 5. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Ailedeki Kişi Sayısına Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
Göç eden ve göç etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri ile bazı değişkenler arasında bir ilişkinin olup olmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Bu amaçla öncelikle, göç eden ve göç etmeyen ailelerin çocuklarının, sosyal uyum ve beceri ölçeğinden aldıkları puanların ailedeki kişi sayısına göre değişip değişmediğine bakılmıştır. Göç eden ve göç etmeyen ailelerdeki çocuk sayılarına göre oluşturulan alt grupların görece küçük olması ve puanların dağılımının normal olmaması nedeniyle ölçek puanları arasında ailedeki çocuk sayısına göre anlamlı fark olup olmadığı parametrik olmayan Kruskal-Xxxxxx testi ile incelenmiştir. Kruskal Xxxxxx analizi sonuçları Tablo 5’te verilmiştir. Analiz sonuçları, ailedeki çocuk sayısı ile çocukların sosyal uyum ve becerileri arasında anlamlı ilişki olmadığını göstermiştir.
Tablo 6. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Annenin Yaşlarına Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
n | Sıra Ort. | Sd | c2 | p | n | Sıra Ort. | Sd | c2 | P | ||
FAK1_O GT | 29 ve az | 2 2 | 42, 41 | 2 | 6,6 4 | ,03 6 | 18 | 29,7 2 | 2 | 2,42 | ,297 |
30-34 | 5 5 | 59, 35 | 22 | 23,5 5 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 65, 08 | 10 | 22,2 0 | |||||||
FAK2_O GT | 29 ve az | 2 2 | 51, 82 | 2 | 2,1 1 | ,34 7 | 18 | 23,0 0 | 2 | ,83 | ,658 |
30-34 | 5 5 | 56, 36 | 22 | 26,9 1 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 63, 95 | 10 | 26,9 0 | |||||||
FAK3_O GT | 29 ve az | 2 2 | 58, 11 | 2 | ,12 | ,93 9 | 18 | 25,6 9 | 2 | ,16 | ,920 |
30-34 | 5 5 | 56, 98 | 22 | 24,7 0 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 59, 41 | 10 | 26,9 0 | |||||||
TOP_OG T | 29 ve az | 2 2 | 44, 45 | 2 | 5,5 3 | ,06 3 | 18 | 27,5 8 | 2 | ,63 | ,728 |
30-34 | 5 5 | 58, 28 | 22 | 24,7 5 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 65, 43 | 10 | 23,4 0 | |||||||
FAK1_A B | 29 ve az | 2 2 | 55, 41 | 2 | ,80 | ,66 8 | 18 | 28,4 2 | 2 | 2,34 | ,310 |
30-34 | 5 5 | 56, 32 | 22 | 21,9 5 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 61, 93 | 10 | 28,0 5 | |||||||
FAK2_A B | 29 ve az | 2 2 | 53, 02 | 2 | 2,5 7 | ,27 6 | 18 | 24,1 7 | 2 | 2,96 | ,227 |
30-34 | 5 5 | 55, 17 | 22 | 23,4 1 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 64, 97 | 10 | 32,5 0 |
FAK3_A B | 29 ve az | 2 2 | 53, 11 | 2 | 6,9 0 | ,03 2 | 18 | 25,9 4 | 2 | 2,89 | ,236 |
30-34 | 5 5 | 66, 16 | 22 | 22,3 6 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 49, 01 | 10 | 31,6 0 | |||||||
TOP_AB | 29 ve az | 2 2 | 54, 59 | 2 | ,62 | ,73 4 | 18 | 27,2 5 | 2 | 2,78 | ,248 |
30-34 | 5 5 | 57, 15 | 22 | 21,8 4 | |||||||
35 ve üstü | 3 8 | 61, 21 | 10 | 30,4 0 |
Benzer biçimde annenin yaşıyla, göç eden ve göç etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine dair algılar arasında bir ilişkinin olup olmadığına da bakılmıştır. Bu noktada Kruskal Xxxxxx testi sonuçları ilginç bir bulgu ortaya koymuştur. Göç eden ailelerde 35 yaş ve üzerindeki anneler ile 30-34 yaş arasındaki annelerin, çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine dair algılarının istatistiksel açıdan anlamlı bir biçimde farklılık gösterdiği bulunmuştur ( c2 (2) = 6.90, p<0.05, Bakınız Tablo 6). Göç eden ailelerdeki 30-34 yaşları arasındaki anneler, 35 yaş ve üzerindeki annelere göre çocuklarının sınırlı da olsa daha yüksek bir sosyal uyum ve beceriye sahip olduğunu belirtmiştir. Diğer bir deyişle, bu yaştaki anneler, çocuklarının belirli bir çevre ve arkadaş grubu içinde sosyal uyum ve beceri davranışları sergilediğini, ancak yeni bir çevre ve gruba bu uyum ve beceriyi taşımakta güçlük çektiğini ifade etmiştir.
Xxxx ve arkadaşlarının (2002), farklı göçmen ailelerle yaptıkları çalışmaya katılan annelerin yaşları (%85) 30 yaş civarındadır.
Araştırma sonuçlarında da araştırmaya katılan göç eden ailelerdeki 30-34 yaşları arasındaki anneler, çocuklarının daha yüksek sosyal uyum ve beceriye sahip olduğunu belirtmişlerdir. Bu sonuç da, Xxxx ve arkadaşlarının örnekleme aldıkları annelerin yaş gruplarıyla benzerlik göstermektedir. Ayrıca Xxxx ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, göç eden ailelerin 2. ve 5. sınıfa devam eden çocuklarına olan ilgilerinin çok düşük olduğu görülmüştür. Bu da, çocukların sosyal uyum becerilerini etkilemektedir. Sonuçta göçün, göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine ailenin büyük etkisinin olduğunu ortaya koymuştur.
Tablo 7. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Babanın Yaşlarına Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
n | Sıra Ort. | S d | c2 | p | N | Sır a Ort. | S d | c2 | P | ||
FAK1_O GT | 29 ve az | 12 | 49,7 9 | 2 | 1,2 1 | ,5 44 | 5 | 20, 90 | 2 | ,67 | ,714 |
00-00 | 00 | 00,0 9 | 21 | 26, 12 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 60,6 3 | 22 | 23, 77 | |||||||
FAK2_O GT | 29 ve az | 12 | 49,1 3 | 2 | 1,0 4 | ,5 93 | 5 | 13, 50 | 2 | 3,8 8 | ,143 |
00-00 | 00 | 00,0 9 | 21 | 24, 40 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 59,8 3 | 22 | 27, 09 | |||||||
FAK3_O GT | 29 ve az | 12 | 66,5 0 | 2 | 1,0 7 | ,5 85 | 5 | 28, 70 | 2 | 1,0 3 | ,597 |
00-00 | 00 | 00,0 4 | 21 | 25, 55 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 56,8 3 | 22 | 22, 55 | |||||||
TOP_OG T | 29 ve az | 12 | 49,5 4 | 2 | 1,1 2 | ,5 70 | 5 | 18, 50 | 2 | 1,7 1 | ,425 |
00-00 | 00 | 00,4 8 | 21 | 27, 00 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 60,3 2 | 22 | 23, 48 | |||||||
FAK1_A B | 29 ve az | 12 | 61,4 6 | 2 | 1,4 4 | ,4 86 | 5 | 21, 90 | 2 | 1,3 5 | ,509 |
00-00 | 00 | 00,3 1 | 21 | 27, 14 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 60,6 2 | 22 | 22, 57 | |||||||
FAK2_A B | 29 ve az | 12 | 52,3 8 | 2 | 1,6 7 | ,4 32 | 5 | 22, 70 | 2 | ,09 | ,953 |
00-00 | 00 | 00,2 4 | 21 | 24, 62 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 61,8 2 | 22 | 24, 80 | |||||||
FAK3_A B | 29 ve az | 12 | 50,7 5 | 2 | 3,6 6 | ,1 60 | 5 | 24, 50 | 2 | ,16 | ,923 |
00-00 | 00 | 00,9 8 | 21 | 23, 64 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 52,8 3 | 22 | 25, 32 | |||||||
TOP_AB | 29 ve az | 12 | 57,6 7 | 2 | ,54 | ,7 43 | 5 | 21, 20 | 2 | ,99 | ,607 |
00-00 | 00 | 00,9 1 | 21 | 26, 69 | |||||||
35 ve üstü | 52 | 59,9 5 | 22 | 23, 16 |
Tablo 7’de göç eden ve göç etmeyen ailelerde babaların yaşlarının, çocukların sosyal uyum ve becerilerinin değerlendirilmesinde etkili olup olmadığı incelenmiştir. Ancak uygulanan Kruskal-Xxxxxx testi sonuçları, babaların yaşları ile çocukların sosyal uyum ve becerileri arasında anlamlı ilişkili olmadığını göstermiştir.
Tablo 8. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Annenin Eğitimine Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
n | Sıra Ort. | S d | c2 | P | n | Sır a Ort. | S d | c2 | p | ||
FAK1_ OGT | ilkokul ve altı | 56 | 47,8 2 | 2 | 8,4 0 | ,0 15 | 31 | 25, 21 | 2 | ,06 | ,967 |
ortaokul | 23 | 62,0 4 | 5 | 27, 00 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 67,3 6 | 14 | 25, 61 | |||||||
FAK2_ OGT | ilkokul ve altı | 56 | 48,5 2 | 2 | 7,7 6 | ,0 21 | 31 | 27, 56 | 2 | 5,32 | ,070 |
ortaokul | 23 | 59,4 6 | 5 | 32, 80 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 67,9 8 | 14 | 18, 32 | |||||||
FAK3_ OGT | ilkokul ve altı | 56 | 51,1 3 | 2 | 3,2 5 | ,1 96 | 31 | 24, 15 | 2 | ,73 | ,692 |
ortaokul | 23 | 61,2 6 | 5 | 28, 20 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 62,2 9 | 14 | 27, 54 | |||||||
TOP_ OGT | ilkokul ve altı | 56 | 46,6 7 | 2 | 11, 51 | ,0 03 | 31 | 25, 74 | 2 | ,88 | ,642 |
ortaokul | 23 | 60,5 9 | 5 | 30, 30 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 70,3 3 | 14 | 23, 25 | |||||||
FAK1_ AB | ilkokul ve altı | 56 | 45,7 8 | 2 | 12, 54 | ,0 02 | 31 | 26. 71 | 2 | 1,46 | ,482 |
ortaokul | 23 | 69,9 3 | 5 | 28, 80 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 65,3 3 | 14 | 21, 64 | |||||||
FAK2_ AB | ilkokul ve altı | 56 | 47,0 1 | 2 | 9,7 6 | ,0 08 | 31 | 26, 84 | 2 | 4,84 | ,089 |
ortaokul | 23 | 64,2 6 | 5 | 34, 60 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 67,2 0 | 14 | 19, 29 | |||||||
FAK3_ AB | ilkokul ve altı | 56 | 50,6 7 | 2 | 3,8 9 | ,1 43 | 31 | 25, 19 | 2 | ,54 | ,763 |
ortaokul | 23 | 63,7 2 | 5 | 29, 90 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 61,3 6 | 14 | 24, 61 | |||||||
TOP_A B | ilkokul ve altı | 56 | 44,3 3 | 2 | 15, 93 | ,0 00 | 31 | 26, 84 | 2 | 3,27 | ,194 |
ortaokul | 23 | 70,8 5 | 5 | 32, 30 | |||||||
xxxx ve üstü | 33 | 67,1 5 | 14 | 20, 11 |
Tablo 8 de çocukların sosyal uyum ve becerilerinin değerlendirilmesinde, göç eden ve göç etmeyen ailelerdeki annelerin eğitiminin etkili olup olmadığı incelenmiştir. Yapılan istatistik analizleri sonucunda göç eden ailelerde annelerin eğitim düzeyinin, çocukların sosyal uyum ve beceri ölçeğinden aldıkları puanlarda etkili olduğu bulunmuştur. Buna göre; göç eden ailelerde ortaokul mezunu anneler, okur-yazar, ilkokul, lise ve yüksek okul mezunu olan annelere göre, çocuklarının sosyal uyum ve becerilerini daha olumlu değerlendirmiştir (c2 (2) = 15.93, p<0.05). Buna karşılık öğretmenler, anneleri lise ya da yüksek okul mezunu olan göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerinin daha yüksek olduğunu belirtmiştir (c2 (2) = 11.51, p<0.05). Elde edilen veriler, birinci ve ikinci faktörlerde anlamlıdır. Xxxx-xxxx ve öğretmenlerin çocukların sosyal uyum ve becerilerine dair algılarındaki bu farklılığın nedeni; lise ve yüksek okul mezunu annelerin çocuklarını değerlendirirken daha yüksek kriterler kullanmasına bağlanabilir. Göç etmeyen ailelerde annenin eğitim düzeyi ile çocukların sosyal uyum ve becerileri arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır.
Tablo 9. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Babanın Eğitimine Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
n | Sır a ort. | S d | c2 | p | n | Sır a ort . | Sd | c2 | P | ||
FAK1_OG T | ilkokul ve altı | 33 | 43, 32 | 2 | 7,7 4 | ,02 1 | 1 7 | 20, 88 | 2 | 2,55 | ,278 |
ortaokul | 21 | 53, 55 | 1 2 | 29, 21 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 62, 56 | 2 0 | 25, 98 | |||||||
FAK2_OG T | ilkokul ve altı | 33 | 39, 03 | 2 | 12, 36 | ,00 2 | 1 7 | 25, 38 | 2 | 1,35 | ,509 |
ortaokul | 21 | 59, 40 | 1 2 | 28, 54 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 62, 90 | 2 0 | 22, 55 | |||||||
FAK3_OG T | ilkokul ve altı | 33 | 44, 06 | 2 | 6,1 6 | ,04 6 | 1 7 | 25, 59 | 2 | ,09 | ,955 |
ortaokul | 21 | 61, 86 | 1 2 | 25, 38 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 58, 95 | 2 0 | 24, 28 | |||||||
TOP_OGT | ilkokul ve altı | 33 | 38, 80 | 2 | 13, 18 | ,00 1 | 1 7 | 21, 53 | 2 | 2,29 | ,318 |
ortaokul | 21 | 57, 05 | 1 2 | 29, 67 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 63, 94 | 2 0 | 25, 15 | |||||||
FAK1_AB | ilkokul ve altı | 33 | 39, 05 | 2 | 12, 12 | ,00 2 | 1 7 | 22, 97 | 2 | ,75 | ,685 |
ortaokul | 21 | 61, 31 | 1 2 | 27, 63 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 62, 16 | 2 0 | 25, 15 | |||||||
FAK2_AB | ilkokul ve altı | 33 | 37, 45 | 2 | 15, 60 | ,00 0 | 1 7 | 25, 24 | 2 | ,24 | ,884 |
ortaokul | 21 | 57, 14 | 1 2 | 26, 46 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 64, 71 | 2 0 | 23, 93 | |||||||
FAK3_AB | ilkokul ve altı | 33 | 46, 80 | 2 | 4,6 8 | ,09 6 | 1 7 | 27, 97 | 2 | 1,79 | ,408 |
ortaokul | 21 | 52, 02 | 1 2 | 25, 96 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 61, 05 | 2 0 | 21, 90 | |||||||
TOP_AB | ilkokul ve altı | 33 | 35, 77 | 2 | 17, 63 | ,00 0 | 1 7 | 23, 59 | 2 | ,60 | ,740 |
ortaokul | 21 | 61, 64 | 1 2 | 27, 67 | |||||||
xxxx ve üstü | 55 | 64, 00 | 2 0 | 24, 60 |
Tablo 9’da benzer şekilde çocukların sosyal uyum ve becerilerinin değerlendirilmesinde, göç eden ve göç etmeyen ailelerdeki babaların eğitiminin etkili olup olmadığı incelenmiştir. Yapılan istatistik analizleri sonucunda göç eden ailelerde babaların eğitim düzeyinin, çocukların sosyal uyum ve becerilerinin değerlendirilmesinde etkili olduğu bulunmuştur. Buna göre; göç eden ailelerdeki lise ve yüksek okul mezunu babalar, okur-yazar, ilkokul ve ortaokul mezunu babalara göre çocuklarının sosyal uyum ve becerilerini daha olumlu değerlendirmiştir (c2 (2) = 17.63, p<0.05). Faktör düzeyinde yapılan anlamlılık testlerinde ise, sosyal uyum boyutunda lise ve yüksek okul mezunu babalara ek olarak ortaokul mezunu babaların da okur-yazar ya da ilkokul mezunu olan babalara göre, çocuklarını daha olumlu değerlendirdiği bulunmuştur (c2 (2) = 12.12, p<0.05). Bu bulgularla paralel olarak, öğretmenler de göç eden ailelerde babaları lise ya da yüksek okul mezunu olan çocukların sosyal uyum ve becerilerinin daha yüksek olduğunu belirtmiştir (c2 (2) = 13.18, p<0.05).
Kolaitis ve arkadaşları (2003), yaptıkları araştırmada, Yunanistan’dan Eski Sovyetler Birliği’ne göç ettikten sonra 1980’li yılların başında tekrar Yunanistan’a geri dönüş yapan ailelerin 8-12 yaşlarındaki çocuklarının sosyal uyum ve akademik becerilerine bakmışlardır. Bu çalışmada, 65 göç eden, 41 göç etmeyen ailelerin çocukları örneklemi oluşturmuştur. Göç eden aileler Atina’nın dışında yüksek sosyo-ekonomik bölgelerde yaşamaktaydılar. Sonuçta öğretmenler göç eden çocukların diğer gruba nazaran daha endişeli, daha dikkati dağınık olduklarını söylemişlerdir. Anne babalar ise, çocuklarının olgunlaşmamış davranışlar gösterdiklerini kabul etmişlerdir.
Tablo 8 ve 9’da, lise ve yüksek okul mezunu anne babaların çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine değerlendirirken daha yüksek kriterler kullandıkları sonucu, yukarıdaki araştırma sonuçlarıyla paralellik göstermektedir.
Tablo 10. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Aile Yapısına Göre Xxxx-Xxxxxxx Test Sonuçları
n | Sıra Ort. | U | p | n | Sıra Ort. | U | P | ||
çekirde k aile | 8 0 | 57,1 6 | 1307 ,00 | ,93 4 | 39 | 26,60 | 171 ,50 | ,313 | |
geniş aile | 3 3 | 56,6 1 | 11 | 21,59 | |||||
FAK2_ OGT | çekirde k aile | 8 0 | 60,1 1 | 1071 ,00 | ,11 4 | 39 | 27,09 | 152 ,50 | ,145 |
geniş aile | 3 3 | 49,4 5 | 11 | 19,86 | |||||
FAK3_ OGT | çekirde k aile | 8 0 | 57,1 6 | 1307 ,00 | ,93 2 | 39 | 25,56 | 212 ,00 | ,953 |
geniş aile | 3 3 | 56,6 1 | 11 | 25,27 | |||||
TOP_O GT | çekirde k aile | 8 0 | 58,7 1 | 1183 ,00 | ,38 6 | 39 | 27,00 | 156 ,00 | ,170 |
geniş aile | 3 3 | 52,8 5 | 11 | 20,18 | |||||
FAK1_ AB | çekirde k aile | 8 0 | 55,1 8 | 1174 ,50 | ,35 7 | 39 | 25,62 | 210 ,00 | ,916 |
geniş aile | 3 3 | 61,4 1 | 11 | 25,09 | |||||
FAK2_ AB | çekirde k aile | 8 0 | 58,1 3 | 1229 ,50 | ,56 6 | 39 | 25,78 | 203 ,50 | ,795 |
geniş aile | 3 3 | 54,2 6 | 11 | 24,50 | |||||
FAK3_ AB | çekirde k aile | 8 0 | 57,4 7 | 1282 ,50 | ,80 7 | 39 | 23,50 | 136 ,50 | ,063 |
geniş aile | 3 3 | 55,8 6 | 11 | 32,59 | |||||
TOP_A B | çekirde k aile | 8 0 | 56,4 7 | 1277 ,50 | ,78 8 | 39 | 25,09 | 198 ,50 | ,707 |
geniş aile | 3 3 | 58,2 9 | 11 | 26,95 |
Tablo 10’da xxxx-xxxx ve öğretmenlerden elde edilen verilere uygulanan Xxxx-Xxxxxxx U testi sonuçları; göç eden ve göç etmeyen ailelerin mevcut yapılarının, çocukların sosyal uyum ve becerilerinin değerlendirilmesinde etkili olmadığını belirtmektedir. Başka bir deyişle; xxxx-xxxx ve öğretmenlerin çocukların sosyal uyum ve becerilerine dair algıları, ailenin çekirdek ya da geniş aile olmasına göre bir farklılık göstermemiştir.
Erman (1997) Türkiye’de kırdan kente ekonomik göç sürecine katılan kadınlar ile ilgili yaptığı çalışmada, Türkiye’deki köylü kadınların çocuğunun şehirde yaşamayı köyde yaşamaya tercih ettiklerini belirtmiştir. Şehirde çekirdek aile olarak yaşama şansı kadının bağımsızlığını artırmakta ve çocuklarının sosyal uyum becerilerini desteklemelerini sağlamaktadır.
Buna karşın Xxxxxxxx (1993) ABD’ne göç etmek zorunda kalan Şilili ailelerle yaptığı araştırmada, göç eden kadınların yaşam standartlarında ciddi bir düşüş olduğunu belirtmiştir. Çekirdek aile birimi içinde yaşamak kadınların kamu yaşamından izole olmalarına neden olmakta ve sosyal uyumlarını etkilemektedir (Akt: İlkkaraca ve İlkkaraca, 1998).
Tablo 11. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Nereden Gelindiğine Göre Kruskal-Xxxxxx Test Sonuçları
n | Sıra Ort. | Sd | c2 | P | ||
FAK1_OGT | kent | 45 | 57,47 | 2 | 5,60 | ,061 |
köy | 33 | 47,05 | ||||
yurtdışı | 35 | 65,79 | ||||
FAK2_OGT | kent | 45 | 59,04 | 2 | 5,72 | ,057 |
köy | 33 | 46,15 | ||||
yurtdışı | 35 | 64,60 | ||||
FAK3_OGT | kent | 45 | 57,44 | 2 | 4,82 | ,090 |
köy | 33 | 48,02 | ||||
yurtdışı | 35 | 64,90 | ||||
TOP_OGT | kent | 45 | 59,60 | 2 | 9,56 | ,008 |
köy | 33 | 42,95 | ||||
yurtdışı | 35 | 66,90 | ||||
FAK1_AB | kent | 45 | 57,66 | 2 | 8,57 | ,014 |
köy | 33 | 44,64 | ||||
yurtdışı | 35 | 67,81 |
FAK2_AB | kent | 45 | 59,73 | 2 | 7,61 | ,022 |
köy | 33 | 44,35 | ||||
yurtdışı | 35 | 65,41 | ||||
FAK3_AB | kent | 45 | 58,08 | 2 | ,23 | ,890 |
köy | 33 | 54,76 | ||||
yurtdışı | 35 | 57,73 | ||||
TOP_AB | kent | 45 | 58,84 | 2 | 10,50 | ,005 |
köy | 33 | 42,68 | ||||
yurtdışı | 35 | 68,13 |
Tabloda göç eden ailelerin geldikleri yerin, çocukların sosyal uyum ve becerileri üzerinde bir etkiye sahip olup olmadığı sorgulanmış ve bu durum Kruskal-Xxxxxx testiyle sınanmıştır. Test sonuçları, xxxx-xxxx ve öğretmenlerin değerlendirmelerinde hem genel olarak, hem de faktör boyutunda anlamlı sonuçlar vermiştir. Tablo 11’e göre; köyden göç eden ailelerin çocuklarının, kentten ya da yurt dışından göç eden ailelerin çocuklarına göre, sosyal uyum ve becerilerinin daha düşük olduğu bulunmuştur (anne-baba yanıtları için, c2 (2) = 10.50, p<0.05, öğretmenlerin yanıtları için (c2 (2) = 9.56, p<0.05).
Takac’ın İsviçre’de yaptığı araştırmada, Xxxxxxxxx kentinde göçmen çocukları ile, İsveç çocuklarının uyum durumlarını karşılaştırdığında göçmen çocuklarının İsveçli çocuklara göre daha kaygılı, saldırgan güçsüz ve bağımlı olduklarını ve de akranları ile zayıf ilişkiler kurduklarını, benlik saygılarının düşük düzeyde olduklarını bulmuştur (Hakan, 2004).
Yapılan araştırmalar kırdan kente göç sonrasında yaşanan uyum sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Göç sonunda gelinen yeni yerleşim yerinde uygun yaşam koşullarının sağlanması ve bir kentli olarak yaşamın sürdürülmesi, çoğu zaman kırın iticiliği ve çeşitli nedenlerle kente gelmiş, kısa sürede sağlıklı bir yaşam ortamı oluşturma imkanından uzak göçerler için hiç de kolay olmamaktadır. Çünkü kentlileşme; kentleşme sonucunda, toplumsal değişmenin insanların davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, ahlaki ve kişisel yaşam biçimlerinde değişiklikler yaratması sürecidir (Keleş, 1983).
Tablo 12. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Geliş Nedenine Göre Xxxx-Xxxxxxx Test Sonuçları
GÖÇ EDEN | |||||
N | Sıra Ort. | U | P | ||
iş bulma | 37 | 40,38 | 791,00 | ,070 | |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 50,62 | |||
FAK2_OGT | iş bulma | 37 | 36,19 | 636,00 | ,002 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 53,44 | |||
FAK3_OGT | iş bulma | 37 | 39,81 | 770,00 | ,043 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 51,00 | |||
TOP_OGT | iş bulma | 37 | 38,09 | 706,50 | ,013 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 52,15 |
FAK1_AB | iş bulma | 37 | 44,50 | 943,50 | ,555 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 47,85 | |||
FAK2_AB | iş bulma | 37 | 38,11 | 707,00 | ,013 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 52,15 | |||
FAK3_AB | iş bulma | 37 | 40,62 | 800,00 | ,075 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 50,45 | |||
TOP_AB | iş bulma | 37 | 39,27 | 750,00 | ,033 |
daha iyi koşulda yaşama | 55 | 51,36 |
Tablo 12’de ailelere göç etme nedenleri sorulmuş ve örneklemin genelinde “iş bulma” ve “daha iyi yaşam koşulları” temel neden olarak belirtilmiştir. Tablo’12 ye göre, örneklemden elde edilen verilere uygulanan Xxxx- Xxxxxxx U testi sonuçlarında, göç etme nedenlerinin, çocukların sosyal uyum ve beceri ölçeğinden aldıkları puanlarda etkili olduğu görülmüştür. Genel ve faktör boyutunda, iş bulma amacıyla göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri, anne-baba ve öğretmenleri tarafından daha düşük olarak nitelendirilmiştir.
İlkkaraca ve İlkkaraca (1998), Türkiye’nin Xxxxxx’xx xx Xxxxxx’xx 0000’lı yıllarda göç etmiş 15-64 yaş arası Batı’dan 530, Doğu’dan 599 kadına göç etme nedenlerini sormuşlardır. Göçün nedenleri arasında birinci sırayı ekonomik nedenler almaktadır. Bu oran Türkiye’nin Batısı’na göç edenlerde %51.2, Türkiye’nin Doğusu’na göç edenlerde %44.5’dir.
Yapılan araştırmada da, ailelerin “daha iyi koşullarda yaşamak için” göç ettikleri (öğretmenlere göre toplam sıra ortalama 52.15, annelere göre toplam sıra ortalama 51.36) ortaya çıkmıştır. Bu sonuç yukarıdaki araştırma ile paralellik göstermektedir.
Tablo 13. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Memlekete Gidiş Durumuna Göre Xxxx-Xxxxxxx Test Sonuçları
GÖÇ EDEN | |||||
n | Sıra Ort. | U | p | ||
gitmiyor | 20 | 50,83 | 806,50 | ,512 | |
gidiyor | 89 | 55,94 | |||
FAK2_OGT | gitmiyor | 20 | 56,40 | 862,00 | ,826 |
gidiyor | 89 | 54,69 | |||
FAK3_OGT | gitmiyor | 20 | 48,50 | 760,00 | ,293 |
gidiyor | 89 | 56,46 | |||
TOP_OGT | gitmiyor | 20 | 50,23 | 794,50 | ,454 |
gidiyor | 89 | 56,07 | |||
FAK1_AB | gitmiyor | 20 | 65,30 | 684,00 | ,106 |
gidiyor | 89 | 52,69 | |||
FAK2_AB | gitmiyor | 20 | 52,40 | 838,00 | ,683 |
gidiyor | 89 | 55,58 | |||
FAK3_AB | gitmiyor | 20 | 52,80 | 846,00 | ,723 |
gidiyor | 89 | 55,49 | |||
gitmiyor | 20 | 63,08 | 728,50 | ,206 | |
gidiyor | 89 | 53,19 |
Tablo 13’de göç eden ailelere memleketlerine gidip gitmedikleri sorulmuş ve göç eden ailenin memlekete gitme durumunun, çocukların sosyal uyum ve becerilerine etki edip etmediğine bakılmıştır. Bu amaçla uygulanan Xxxx- Xxxxxxx U testi sonuçları, söz konusu değişkenin çocukların sosyal uyum ve becerileri üzerinde etkili olmadığını göstermiştir.
Tablo 14. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Memlekete Gidiş Sıklığına Göre Xxxx-Xxxxxxx Test Sonuçları
GÖÇ EDEN | |||||
n | Sıra Ort. | U | P | ||
yılda birden fazla | 29 | 46,05 | 839,50 | ,789 | |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 44,49 | |||
FAK2_OGT | yılda birden fazla | 29 | 47,83 | 788,00 | ,471 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 43,63 | |||
FAK3_OGT | yılda birden fazla | 29 | 39,69 | 716,00 | ,165 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 47,57 | |||
TOP_OGT | yılda birden fazla | 29 | 46,10 | 838,00 | ,779 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 44,47 | |||
FAK1_AB | yılda birden fazla | 29 | 46,81 | 817,50 | ,645 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 44,13 | |||
FAK2_AB | yılda birden fazla | 29 | 47,84 | 787,50 | ,468 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 43,63 | |||
FAK3_AB | yılda birden fazla | 29 | 43,74 | 833,50 | ,743 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 45,61 | |||
TOP_AB | yılda birden fazla | 29 | 47,21 | 806,50 | ,575 |
yılda bir veya daha uzun sürede | 60 | 43,93 |
Tablo 14’e göre, memlekete giden ailelere, ne sıklıkta gittikleri sorulmuş ve ailelerden temel olarak “yılda birden fazla” ya da “yılda bir veya daha uzun sürede” yanıtları alınmıştır. Ancak yapılan istatistiksel analizler neticesinde, memlekete gidiş sıklığının çocukların sosyal uyum ve becerileri üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı görülmüştür.
Tablo 15. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Ailenin Kendini “Kentli” Olarak Kabul Etme Durumuna Göre Xxxx-Xxxxxxx Test Sonuçları
GÖÇ EDEN | |||||
n | Sıra Ort. | U | P | ||
FAK1_OGT | evet | 83 | 55,70 | 1104,00 | ,909 |
hayır | 27 | 54,89 | |||
FAK2_OGT | evet | 83 | 58,36 | 883,00 | ,098 |
hayır | 27 | 46,70 | |||
FAK3_OGT | evet | 83 | 55,56 | 1115,50 | ,971 |
hayır | 27 | 55,31 | |||
TOP_OGT | evet | 83 | 56,93 | 1001,50 | ,408 |
hayır | 27 | 51,09 | |||
FAK1_AB | evet | 83 | 57,54 | 951,50 | ,239 |
hayır | 27 | 49,24 | |||
FAK2_AB | evet | 83 | 59,17 | 815,50 | ,033 |
hayır | 27 | 44,20 | |||
FAK3_AB | evet | 83 | 56,10 | 1071,00 | ,724 |
hayır | 27 | 53,67 | |||
TOP_AB | evet | 83 | 58,43 | 877,50 | ,091 |
hayır | 27 | 46,50 |
Tablo 15’de ailelere kendilerini “kentli” olarak kabul edip etmedikleri sorulmuş ve bu durumun çocuklarının sosyal uyum ve becerileriyle ilişkili olup olmadığı incelenmiştir. Göç eden ailelerden kendilerini kentli olarak kabul etmeyenler çocuklarının sosyal uyumsuzluklarının daha düşük düzeyde olduğunu değerlendirmiştir. Uygulanan Xxxx-Xxxxxxx U testi sonuçları bu farkın anlamlı olduğuna işaret etmektedir (U= 815.50, p<0.05).
Xxxxxxxxxx (1973), Kanada’da, Motreal’e yeni göç etmiş 264 çocuğu içeren bir çalışma yürütmüştür. Çalışma sonunda, çocukların % 41’inde bazı sosyal ve duygusal uyum problemleri olduğunu saptamıştır (Akt. Gün, 2002:78).
Tablo 16. Çocukların SUB Ölçeği Puanlarının Ailenin Göçten Pişmanlık Duyma Durumuna Göre Xxxx- Xxxxxxx Test Sonuçları
GÖÇ EDEN | |||||
n | Sıra Ort. | U | P | ||
FAK1_OGT | evet | 10 | 26,15 | 206,50 | ,002 |
hayır | 99 | 57,91 | |||
FAK2_OGT | evet | 10 | 37,95 | 324,50 | ,072 |
hayır | 99 | 56,72 |
FAK3_OGT | evet | 10 | 26,00 | 205,00 | ,002 |
hayır | 99 | 57,93 | |||
TOP_OGT | evet | 10 | 22,60 | 171,00 | ,001 |
hayır | 99 | 58,27 | |||
FAK1_AB | evet | 10 | 25,50 | 200,00 | ,002 |
hayır | 99 | 57,98 | |||
FAK2_AB | evet | 10 | 27,40 | 219,00 | ,004 |
hayır | 99 | 57,79 | |||
FAK3_AB | evet | 10 | 50,10 | 446,00 | ,597 |
hayır | 99 | 55,49 | |||
TOP_AB | evet | 10 | 23,40 | 179,00 | ,001 |
hayır | 99 | 58,19 |
Tablo 16’da göç eden ailelere, göçten pişmanlık duyup duymadıkları sorulmuş ve ailelerden alınan yanıtlarla çocukların sosyal uyum ve becerilerinin birbiriyle ilişkili olup olmadığına bakılmıştır. Yapılan Xxxx-Xxxxxxx U testi sonuçları; göçten pişmanlık duymayan ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerinin anne-baba ve öğretmenleri tarafından daha olumlu olarak değerlendirildiğini göstermiştir (Anne-baba yanıtları için U=179, p<0.05, öğretmenlerin yanıtları için, U=171, p<0.05).
İlkkaraca ve Xxxxxxxxx (1998) yaptıkları araştırmada, kadınların seçme şansı olsaydı %54.5’inin yine yaşamak için İstanbul’a (metropol) geleceğini belirttikleri ortaya çıkmıştır. Bunun nedenini de, şehirde yaşamanın sağladığı sosyal olanaklar olarak açıklamışlardır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu araştırmanın amacı, göç eden ailelerden gelen ilkokul 1-2-3-4-ve 5. sınıflarda öğrenim gören çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin öğretmenlerinin ve anne babalarının görüşlerini ortaya koymaktır.
Öğretmenlerin ve anne babaların çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin görüşlerinden elde edilen sonuçlar aşağıda sunulmuştur :
Araştırmada yer alan ailelerin demografik bilgileri incelendiğinde; göç eden ailelerin %57.4’ünün 4-5 kişiden oluştuğu, büyük çoğunluğunun anne (%99.1) ve babası (%97.4) ile birlikte yaşadığı, %78 inin çekirdek aileden oluştuğu, büyük çoğunluğunun anne yaşının 30 ve üzeri, babaların ise % 45.8’inin 35 ve üzeri yaş grubunda yer aldığı, eğitim durumlarına göre annelerin %50’sinin ilkokul ve altı, %20.5’inin ortaokul mezunu,babaların ise
%50.5’inin lise üzeri eğitim durumuna sahip olduğu, annelerin %53.6’sının çalıştığı, babaların ise %92.3’ünün çalıştığı, annelerin %81.3’ünün, babaların %75’inin ücretli bir işte çalıştıkları,göç eden ailelerin %45.6‘sının 11-15 yıllık evli olduğu, %58.3’ünün iki çocuklu olduğu belirlenmiştir.
Çocuklara ilişkin elde edilen demografik bilgiler incelendiğinde; göç eden ailelerin çocuklarının %9.6’sının öğrenimleri sırasında yıl kaybettikleri,yıl kaybetme nedenleri sorulduğunda % 50 sinin “okula geç başlama” nedenini ileri sürdüğü, çocukların %74.8’inin dersleri %68.7’sinin kurallara uymada başarılı olduğu, %82.5’inin öğretmenleri ile ilişkileri istenilen düzeyde olduğu, %78.1’inin aileleriyle ilişkilerinin istenilen düzeyde olduğu, öğretmen ve ailelerin görüşleri ile saptanmıştır.
Çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin bilgileri incelendiğinde;
Xxxx xxxxxxx ile öğretmenlerin çocukların sosyal uyum ve becerilerine ilişkin algıları arsında anlamlı bir farklılığın olmadığı ortaya koyulmuştur.
Göç eden ve etmeyen ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerilerini öğretmen ve anne babaların algıları arasında faktör 1 ve faktör 2 düzeyinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Ancak faktör 3 düzeyinde anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır.
Göç eden ailelerde 30- 34 yaş grubu annelerin 35 yaş ve üzeri yaş grubundaki annelere göre çocuklarının sosyal uyum ve becerilerine dair algılarının istatistiksel olarak farklılık gösterdiği, babaların yaşlarının ise anlamlı bir farklılık yaratmadığı bulunmuştur.
Xxxx ve babaların eğitim durumunun yüksek olması çocukların sosyal uyum ve becerilerinde özellikle faktör 1 ve faktör 2 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.
Öğretmen ve anne babaların aile yapısına göre, çocukların sosyal uyum ve becerileri ile ilgili algıları anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
Genel ve faktör boyutunda “iş bulma” amacıyla göç eden ailelerin çocuklarının sosyal uyum becerileri xxxx xxxx ve öğretmenleri tarafından daha düşük olarak nitelendirilmiştir.
Göç eden ailelerin memlekete gitme durumlarının ve gitme sıklıklarının çocukların sosyal uyum ve becerileri üzerinde etkili olmadığı saptanmıştır.
Göç eden ailelerden kendilerini kentli olarak kabul etmeyenler, çocuklarının sosyal uyumsuzluklarının daha düşük düzeyde olduğunu değerlendirmiştir.
Göçten pişmanlık duymayan ailelerin çocuklarının sosyal uyum ve becerileri anne-baba ve öğretmenleri tarafından daha olumlu olarak değerlendirilmiştir.
Araştırmanın sonuçları doğrultusunda aşağıdaki öneriler sıralanmıştır:
· Devlet Politikaları ile Xxxxxx Xxxxxxxx
1. Öncellikle göçü doğuran işsizlik, yaşam koşullarının elverişsizliği, eğitim ve sağlık olanaklarının yetersizliği gibi nedenlerin ortadan kaldırılmasına ilişkin gerekli önlemler alınabilir,
2. Kırsal kesimden kente en fazla göçün yaşandığı sanayinin geliştiği kentlerde, yetişkinlere, gençlere ve çocuklara yönelik sosyal-kültürel uyum kursları düzenlenebilir. Ayrıca yetişkinler ve gençler için mesleki eğitim kursları düzenlenebilir,
3. Devlet bu kursların düzenlenmesinde sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapabilir.
· Milli Eğitim Bakanlığına Yönelik Öneriler
1. Göç eden çocukların gençlerin ve ailelerin eğitim gereksinimlerini tespit etmek amacıyla özellikle en fazla göç alan illerde araştırma merkezleri kurması önerilebilir,
2. Tespit edilen sorunlara çözüm getirmek amacıyla çocukların ve ailelerin uyum sürecine katılmaları için, sosyal uyum etkinlikleri düzenlenebilir,
3. Gençlik merkezi sayıları arttırılabilir ve buralarda gençlere ve ailelerine yönelik sosyal uyum çalışmaları yapılabilir,
4. Toplumun ailenin çocukların gençlerin kısacası toplumda yaşayan her bireyin faydalanabileceği sosyal uyum merkezleri açılabilir,
5. Öğretmenlere sosyal uyum konusunda hizmet içi eğitim çalışmaları düzenlenebilir,
6. Hizmet içi eğitimlerde özellikle çocukların gençlerin ve ailelerin sosyal uyumla ilgili karşılaştıkları problemler üzerinde durulabilir.
· Okullara Yönelik Öneriler
1. Okul yönetimi tarafından göç eden anne babalara yönelik olarak sosyal uyumlarını kolaylaştırmak amacıyla xxxx xxxx eğitimi bilgilendirme toplantıları düzenlenebilir,
2. Okul yönetimi tarafından anne babaların uzun süre o ilde yaşayan anne babalarla kaynaşmaları için kermes, partiler, piknik, geziler düzenlenebilir,
3. Okul yönetimi tarafından kültürel farklılıklara saygıyı desteklemek için kendi yöresinin kültürel özelliklerini tanıtıcı sınıf ortamında etkinlikler düzenlemesi sağlanabilir,
4. Sınıf öğretmenleri tarafından göç eden çocukların evlerine ev ziyaretleri düzenlenerek, ev ortamları gözlenebilir,
5. Öğretmenler tarafından sınıf içi eğitim ortamlarını gözlemlerine dayanarak çocukların birbirleriyle kaynaşmalarını sağlayacak şekilde düzenlenebilir,
6. Çocukların birbirleriyle kaynaşmalarını sağlayacak etkinlikler düzenlenebilir.
· Sivil Toplum Kuruluşlarına Yönelik Öneriler
1. Sivil Toplum Kuruluşları, Devlet Kurumları ile işbirliği yaparak sosyal uyum merkezlerinin açılmasında ekonomik destek sağlayabilirler,
2. Bu merkezlerin donanımını( Materyal ve mobilya techizat vb.) sağlanmasında destek olabilirler,
3. Toplum bilincinin oluşturulması için medya kuruluşlarını harekete geçirebilirler.
· Üniversitelere Düşen Görevler
1. Bugüne kadar göçle ilgili olarak yetişkinler üzerinde göçün nedenleri etkisi konusunda çalışmalar yapıldığı göz önüne alınırsa ,erken çocukluk döneminde çocuğun gelişimine göçün etkilerine ilişkin araştırma sayısının arttırılması önerilebilir,
2. Göç eden ailelerin çocuklarının eğitimleri sırasında karşılaştıkları sorunların tespit edilmesine yönelik araştırmalar yapılabilir,
3. Milli Eğitim Bakanlığı, Sivil Toplum kuruluşları işbirliği ile uygulamaya dönük çözümler üreten sosyal uyum projeleri planlayabilir,
4. Göç alan illerde bulunan üniversitelerin bünyelerinde sosyal uyum araştırma merkezleri açılabilir.
KAYNAKLAR
XXXX, C.G., XXXXX, D., XXXXXXXX, N., XXXXXX, B., XXXXXX, X., XXXXXXXXX, L. And CHIN, C., 2002.
“Parental Involvement in Children’s Education: Lessons from Three Immigrant Groups.” Parenting: Science and Practice, July-September, volume 2, number3, pages 3003-304.
XXXXX, X ., 1994. Örnekleme Kuramı. H.Ü. Fen Fakültesi Basımevi. Beytepe, Ankara.XXXXX, D.D., XXXXXXXX, F.W., XXXX, X.X. VE ARK., 1990. A Clinician Rating Scala for Assessing Curent and Lifetime PTSD. The CAPS-I. Behaviour Therapist, 13:187-188.
EKŞİ, A., 2002. “Sığınmacı ve Göçmenlerde Psikopatoloji.” Türk Psikiyatri Dergisi, 13(3):215-221.
XXXXX, X., 1997. “The Meaning of City Living for Rural Migrant Women and Their Role in Migration: The Case of Turkey.” Women’s Studies International Forum, 20(2): 263-273.
XXX, X, 2002. “Çocuk ve Göç”. İzmir: Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
XXXXX, X., 1996. “Göç ve Metodolojik Tartışmalar.” II.Ulusal Sosyoloji Kongresi (Toplum ve Göç) T.C. Devlet İstatistik Enstitüsü, Mersin.
XXXXX, X.,0000. “Anadolu Lisesi Öğrencileri İle Yurt Dışı Yaşantısı Geçiren ve Anadolu Liselerine Gelen Öğrencilerin Benlik Tasarımı Açısından Karşılaştırılması”, Milli Eğitim Dergisi, Bahar, sayı:162.
İLKKARACA, P. ve İLKKARACA, İ., 1998. “0000’xxx Xxxxxxx’sinde Kadın ve Göç.” Bilanço 98: 75 Yılda Köylerden Şehirlere. Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. s.305-322.
KAĞITÇIBAŞI, Ç., 2003.Yeni İnsan ve İnsanlar. Sosyal Psikoloji Dizisi 1, Evrim Yayınevi, İstanbul.
KAĞITÇIBAŞI, Ç., 2003. Kültürel Psikoloji. Sosyal Psikoloji Dizisi 2, Evrim Yayınevi, İstanbul.
XXXXX, X., 1983. Türkiye’de Şehirleşme, Konut ve Gecekondu. Gerçek Yayınları, Ankara.
KÖKLÜ, N., ve BÜYÜKÖZTÜRK, Ş., 2000. Sosyal Bilimler İçin İstatistiğe Giriş. Pegem Yayıncılık. Ankara.
XXXXXXXX, G., XXXXXXXX, J., XXXXXXXX, M. And XXXXXXXXXXX, X., 2003. “Psychosocial Adaptation of
Immigrant Grek Children from The Former Soviet Union.” European Child and Adolescent Psychiatry, 12:67-74. XXX, X., XXXXXX, X., XXXXX, M., 1998. “Zorunlu İç Göç Yaşamış Bir Grupta Travma Sonrası Stres Bozukluğu Üzerine Ön Çalışma.” Türk Psikiyatri Dergisi, 9:173-180.
XXXXXXXXXX, K., ve XXXXXXXXXX, V., 1997. Biyoistatistik. Xxxxxxxxx Xxxxxxxx, Ankara.
TEZCAN, M., 1996. “Göç ve Eğitim” II.Ulusal Sosyoloji Kongresi (Toplum ve Göç). T.C. Devlet İstatistik Enstitüsü, Mersin.
XXXXXX, X., 2000. Dış Göç ve Eğitim. Anı Yayıncılık. Ankara
XXXXXX, X., 2004. Göç Sosyolojisi. Anı Yayıncılık. Ankara.
AİLE ve TÜRKİYE DİYANET VAKFI, KADIN FAALİYETLERİ MERKEZİ
Xxxx XXXX
Toplumsal hayatın temel birimi ve çekirdeği olan aile her toplumun ve kültürün en eski sosyal kurumlarından biridir ve insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Toplumun idamesinin ve ayakta kalmasının olmazsa olmazı olan aile kurumu sosyolojik anlamda evrensel nitelikler taşımasına rağmen toplumdan topluma, kültürden kültüre hatta zamana ve şartlara bağlı olarak toplumların kendi içinde de farklılaşmaktadır. Ancak “toplumsal yükümlülük” dediğimiz toplumsal yaşamadan doğan ve sosyal ilişkilerimize bağlı bulunan yükümlülük ve ödevler gelişigüzel olmayıp belli bir düzene ve belli bir takım kurallara bağlı bulunmaktadır.
İnsanın kadın ve erkek olarak yaratılıştan getirdiği birbirini tanıma, tamamlama ve beraber olma ihtiyacı, yine yaratılıştan gelen düzen kurma düşüncesini yasal bir zemine oturtma eğilimi aile kurumunun insanî gerekçelerini oluşturur. Ailenin farklılaşması, sözü edilen ihtiyaç ve eğilimlerin zaman içindeki değişimiyle ilgilidir. Mevcut
unsurların değişimi, kurumun yapısında ve fonksiyonlarında birtakım farklılaşmalara sebep olur. Kuşkusuz bu da gelişme sürecinin bir gereğidir.
Aile kurumunun oluşumunda insanî gerekçelerin ötesinde sosyal ve kültürel yapıya dayalı özellikler de belli ölçüde bir paya sahiptir. Bu sebeple biyolojik boyutu aşan ve psikososyal bir gerçeklik niteliği kazanan aile, mikrososyal çevre olarak toplumun ilk örgütlü unsurlarından biri hâline gelir. Böylece insanın düzen kurma düşüncesi, aile içinden devletler arası hukuka kadar oldukça geniş kapsamlı bir alanda yasal bir zemine kavuşmuş olur.
Modern toplumlarda, başta eğitim ve meslek hayatı olmak üzere birçok alanda ailenin üstlendiği sorumluluklar, giderek devletin hizmet alanında yer almaya başlar. Geleneksel aile düzenindeki dayanışma, yardımlaşma, gelecek tasarımı vs. kollektif ve merkezî iradeyle ortaya çıkarken, modern ailelerde bunlar, bireysel tercihler kapsamına girmekte ve sorumluluk alanı aileden devlete kaymaktadır. Böylece modern aile üyeleri daha çok birey, daha az sorumluluk çizgisine doğru bir evrilme sürecine girmektedirler. Bu durum ailenin geleneksel yapıdaki açılımlarını daraltmakta, onu, çekirdek aile sınırlarına çekmektedir.
Türk ailesi bütün bu değişimleri elbette kendi dinamikleri içinde yaşamaktadır. Aile kurumunu küçültülmüş devlet gibi işleten ve devlete aile kutsallığı nosyonuyla bakan (devlet baba kavramında olduğu gibi) geleneksel Türk ailesi, sınırların daralması dönüşümünü şeklî olarak yaşamasına rağmen, dinamiklerinin işlevselliği yönünden alan genişlemesine uğramaktadır. Evet, Türk ailesinde çekirdek aileye doğru bir gidiş vardır. Çocukların evlenmesi, yeni bir yuva kurup ayrı evde yaşamaları, hem merkez ailenin delâlet ve desteğiyle gerçekleşmekte hem de maddî, manevî ve ahlakî ilişkiler bağlamında birliktelikte ve sorumlulukta herhangi bir daralmaya meydan verilmemektedir. Aksine, yeni birliktelik ve sorumluluk alanları doğurmaktadır. Örneğin aile şirketi olgusu gibi. Bu olgu ticarî ve meslekî alanda aile kavramına yeni açılım imkânları sağlamaktadır. Ayrıca olağanüstü şartlarda, yakın aileler arası dayanışma ve sorumluluk duygusu had safhaya ulaşmakta, bunun sonuçları devletin sorumluluğuna büyük katkılar sağlamaktadır.
Elimizde bütün bunların sebeplerini açıklayabileceğimiz somut/nesnel veriler olmamakla birlikte, öznel deneyimlerimiz; yaşantı ve tanıklıklarımız Türk aile yapısının tarihsel karakteristik özelliğinin öz dinamiklerine bağlı kalarak kendini sürekli yenilediği, değişime ve gelişime bir kuşaktan diğerine geçen bir dirençle karşılık vermediği, dolayısıyla esnek sınırlara sahip olduğu, zamana ve şartlara uyumluluk özelliğini koruduğu yönünde bir anlayışı kuvvetlendirmektedir. Yani aile içindeki geleneksel değer yargıları, hayata bakış tarzı, estetik eğilimleri niteliksel olarak değil, fonksiyonel açıdan bir değişime uğramaktadır. Bu bağlamda çocuklar, anne ve babalarıyla benzer hassasiyetleri taşımakla birlikte, bunların ortaya konuluşunda farklı tepkiler vermektedirler.
Günümüzde Türk ailesinin kapsamı daralma eğilimi göstermiş olmakla birlikte işlevsel açıdan giderek yeni açılımlar kazanmaktadır. Eğitim politikalarımıza, din hizmetlerimize ve aile eksenli çalışan sivil toplum örgütlerimize bu yönde işlerlik kazandırılması, reel strateji açısından bir zorunluluk olsa gerektir.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sivil toplum kuruluşlarının şüphesiz kendileri için belirledikleri hedefler, doldurmayı planladıkları boşluklar var. Bu hedefler ve aynı zamanda bu kuruluşların varlık nedenidir de. Bunun için de milli ve manevi değerlerin öğrenilmesi, korunması ve yaşatılması konusunda aktif rol oynayan burada eski adıyla Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları yeni adıyla ise Türkiye Diyanet Vakfı kadın Faaliyetleri Merkezi kurulduğundan itibaren sadece ‘kadın’ için değil, ‘aile ve toplum’ için çalışmayı kendine şiar edinmiş bir kuruluş olmasından dolayı önemine binaen çalışmalarından bahsetmek istiyorum.
Sosyal ve kültürel faaliyetleri dengeli bir şekilde yürütmeye çalışan bu kuruluşun üyeleri, yaş, meslek ve eğitim düzeyi açısından geniş bir yelpaze oluşturmaktadır.
Kadın Faaliyetleri Merkezi hem bir kadın kuruluşu olması hem de Dini bir organizasyon içinde yer alması sebebiyle diğerlerine kıyasla daha geniş bir sorumluluk ve işlev alanına sahiptir. Bu kuruluş, öncelikli olarak, genelde ülkemiz
insanını özelde de kadınımızı, beslenebileceği ve sahip olmakla gurur duyacağı bir dini ve kültürel mirasın farkında kılmayı arzu etmektedir.
Böyle bir dini ve kültürel mirası canlı tutma ihtiyacı son yıllarda kendini daha yoğun bir şekilde hissettirmektedir. Zira, globalleşen dünyada, farklı dini ve kültürel hareketler, ‘her yere yuva yapmaya, her yere yerleşmeye ve her yerde ilişkiler ağı kurmaya’ başlamıştır.
Böyle bir mirasın yokluğunun, başka kültür ve hareketlerin beslenebileceği en münbit zemini oluşturduğunun farkında olan Kadın Faaliyetleri Merkezi hem yetişkinlere hem de ailenin bütün fertlerine yönelik programlarını oluştururken bu durumu hep dikkate almıştır.
Bütün anılan bu çerçevede, aile ve toplum içindeki etkinlik alanları gittikçe artan kadınlara düşen görevin ne olduğu ve geleceğe hangi değerleri taşıyacakları, gibi sorular kadınların bir yol haritası oluşturmasıyla sonuçlanacaktır.
Bu yol haritası çıkarılırken halen yaşanmakta olan kadın sorunlarının doğru ve objektif tespiti şarttır. Zira, kadınların pek çoğu bir çok şeyden mahrum bırakılmakta, kendisine izin verilen dar bir çerçevede yaşatılmakta, eğitimden uzaklaştırılmakta, gün gelip törelere kurban edilmektedir.
21. yüzyıla damgasını vuran globalleşme ya da küreselleşme kavramı ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasî açıdan tüm dünyayı etkilemektedir. Dünyanın küçük bir köy haline dönüşmesi insanları nasıl etkileyecektir? Bu değişime kayıtsız kalmak mümkün müdür? Bununla birlikte Avrupa Birliği’ne katılma noktasında emin adımlarla yürüyen Türkiye’nin ABD ve AB ülkeleri tarafından model olacak bir ülke olarak görülmesi ve gösterilmesi bizim için çok önemlidir. Gerçekten Türkiye hassas dengelere sahip bir coğrafyada bulunmakta ve Avrupa ile Asya arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Türkiye laik-demokratik ve halkının çoğunluğunun Müslüman olmasıyla diğer İslam ülkelerine model olarak gösterilmektedir. Bu açıdan bakıldığında Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde toplum tabanında köklü değişikliklerin olması kaçınılmaz gibi görülmektedir. Bu sebeple hedeflerin iyi tespit edilmesi ve buna göre çözüm üretecek köklü adımların atılması ve yapısal değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Değişimin en çok etkileyeceği kurum olarak toplumumuzun çekirdeğini oluşturan aile kurumu ön plana çıkmaktadır. Sağlamlığıyla, toplumu ayakta tutan değer olarak gördüğümüz aile kurumu acaba parçalanacak mı, sorusu sıkça gündeme getirilmektedir.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan gurbetçilerimizin ikinci ve üçüncü nesillerinin içinde bulunduğu durum bu konuda örnek olarak gösterilmekte ve bir karamsarlık havası yaratılmaktadır. Bu tür endişe ve sorunlar mutlaka dile getirilecek ve çözüm yolları aranacaktır. Ama inanıyoruz ki çözümün xxx xxxxx noktasında kadın bulunmaktadır. İyi eğitilmiş, her yönden donanımlı, ailenin önemine vakıf olmuş ve değerlerine bağlı kadınların üstleneceği rol, ailenin ve toplumun ayakta kalmasında ve sağlam temeller üzerine inşa edilmesinde var olan karamsarlık havasını dağıtmaya yetecektir.
1911 yılında İstanbul’da kadınlara yönelik konferanslar düzenleyen Xxxxx Xxxxxx Xxxxx vatanın geleceğinde kadının üstleneceği rol hakkında fikrini açıklarken özellikle anne olarak yeni bir nesil yetiştirmede kadının etkisi üzerinde durur ve şöyle der: “Vatan, yarınki nurunu bizden alacaktır. Çünkü kadın mazi ve istikbal demektir. Kadınlar gümüş iğnelere benzerler, onun akislerinde maziden istihaleye çalışan bir istikbal çehresi vardır.”
Görülmektedir ki; yüzlerce yıldır kadınlar ülkenin geleceğinin belirlenmesinde aynı hassasiyeti taşımışlardır.
İşte Kadın Faaliyetleri Merkezinin hedefi, toplumsal dönüşümü maddi ve manevi değerlerimize zarar vermeden sağlayacak donanımlı ve iyi yetişmiş kadınlarımızın sayısını çoğaltmak ve dolayısıyla toplumumuz çekirdeğini oluşturan aile kurumunun sağlam temeller üzerine inşa edilmesine katkıda bulunmaktır.
ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARIN XXXXXXXX ÇOCUK DAVRANIŞ DEĞERLENDİRME FORMU’NA GÖRE İNCELENMESİ
Öğr.Gör.Dr. Xxxx XXXXXXXX* Prof.Dr. Xxxxx XXXXXX*
ÖZET
Yapılmış olan bu araştırma zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarının Xxxxxxxx ÇDDF’na göre incelenmesi amacıyla planlanmıştır.
Araştırmanın örneklemini Ankara ili merkez ilçelerinde bulunan özel eğitim kurumları arasından seçilen on iki kurum ve bu kurumlara devam eden 4-18 yaş grubundaki toplam 156 zihinsel engelli çocuğun xxxx-xxxx ve öğretmenleri oluşturmaktadır. Karşılaştırmalı tipte tanımlayıcı nitelikli araştırmada, örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların gelişimsel düzeylerini belirlemede Xxxxxxxxx Xxxxxxxxxxx Koppitz’in “Bir Adam Çiz” testi; sosyal yeterlilik ve problem davranışların değerlendirilmesinde ise Xxxxxxxx Çocuk Davranış Değerlendirme Formu (Xxxxxxxx ÇDDF)’nun anne-baba uyarlaması ve öğretmen uyarlaması kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde, zihinsel engelli çocukların Xxxxxxxx ÇDDF’ndan elde edilen sosyal yeterlilik ve problem davranış değerleri tek yönlü varyans analizi kullanılarak yaş grupları karşılaştırılmıştır. Varyansları homojen ve istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) bulunan alt ölçekler ikişerli olarak post-hoc testlerinden TUKEY-HSD ile, varyansları homojen olmayan alt ölçekler ise ikişerli olarak Xxxx-Xxxxxxx U testi ile karşılaştırılmıştır.
Xxxxxxxx ÇDDF’nin anne-baba ve uyarlamaları üzerinde cinsiyet değişkeninin incelenmesinde t testi kullanılmış ve cinsiyetin her iki uyarlamadaki alt ölçeklerden elde edilen sonuçlar üzerinde etkisinin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı (p>0.05) bulunmuştur.
Anahtar Sözcükler: Zihinsel Engelli Çocuklar, Sosyal Yeterlilik,Problem Davranışlar
GİRİŞ
Toplumda genel olarak sosyal kabul yönünden güçlük yaşayan engelli bireylerin sosyal beceriler yönünden de yeterli olmaması onların sosyal kabulünü biraz daha zorlaştırmaktadır. Zihinsel engelli bireyler gerek aile gerek yakın çevre ile olan etkileşimlerinde gerekse akran etkileşimlerinde problem durumlarla karşı karşıya kalabilmektedirler. Erken tanılama sonrasında erken müdahale programlarının uygulanmasıyla bilişsel, dil, motor, özbakım ve sosyal gelişim alanlarında desteklenen çocuklar olumlu yönde ilerleme gösterebilecekler, kendilerine
* Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
* Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü
olan saygıları, özgüvenleri artacak dolayısıyla başta aileleri ve yakın çevreleri olmak üzere toplum tarafından kabul edilebileceklerdir.
Zihinsel engelli çocuklar kendi yaş gruplarındaki normal gelişim gösteren akranlarıyla aynı gelişim özelliklerine sahip olamadıkları için akran etkileşiminde güçlük çekmektedirler. Bunun temelinde sosyal beceriler yönünden yetersiz olmalarının yanı sıra dil ve bilişsel gelişim alanlarında sahip oldukları yetersizlikler de yer almaktadır. Özellikle okulöncesi dönem zihinsel engelli çocuklar için bu yaş grubuna göre ben merkezci yaklaşım ve henüz gelişmekte olan süperego dikkate alındığında akran etkileşimi bu dönem için bir kat daha güçleşmektedir.
Zihinsel engelli çocukların sosyal kabulüne engel olan önemli bir diğer faktör de problem davranışlardır. Sosyal beceriler yönünden yetersizliği bulunan zihinsel engelli çocukların saldırganlık, içekapanıklık, hiperaktivite, güvensiz, kaygılı ve kendine zarar verme gibi problem davranışlar göstermeleri onları toplumdan uzaklaştırmakta, daha çok kendi hallerinde izole bir yaşam sürmelerine neden olmaktadır. Çünkü bu ve benzeri davranışlar sergileyen zihinsel engelli bireylerin akranları, okul ortamı veya diğer sosyal çevrelerde uyum içerisinde etkileşimde bulunabilmeleri oldukça güçtür.
YÖNTEM
Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
Yapılmış olan bu araştırma zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarının Xxxxxxxx ÇDDF’na göre incelenmesi amacıyla planlanmıştır.
Araştırmanın evrenini, Ankara il merkezinde bulunan SHÇEK ve MEB’na bağlı özel özel eğitim kurumlarına devam eden zihinsel engelli çocukların anne-baba ve öğretmenleri oluşturmaktadır.
Araştırmanın örneklemini, Ankara ili Çankaya, Yenimahalle, Keçiören, Altındağ, Sincan ve Etimesgut merkez ilçelerinde bulunan SHÇEK ve MEB’na bağlı özel özel eğitim kurumları arasından seçilen oniki kurum ve bu kurumlara devam eden 4-18 yaş grubundaki toplam 156 zihinsel engelli çocukların anne- baba ve öğretmenleri oluşturmaktadır.
Araştırmaya alınan çocukların %32’sini kız, %68’ini erkek çocuk oluşturmaktadır.
Örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların yaş gruplarına göre dağılımına bakıldığında, 4-8 yaş grubunda
%27, 9-13 yaş grubunda %49 ve 14-18 yaş grubunda %24 zihinsel engelli çocuğun olduğu görülmektedir.
Araştırmanın örneklemini belirleme aşamasında öncelikle Ankara il merkezinde bulunan altı ilçede SHÇEK ve MEB’na bağlı özel özel eğitim kurumlarına devam eden Zihinsel Engel tanılı 4-18 yaş grubundaki çocukların sayıları öğrenilmiştir. İlçelere göre elde edilen bu sayılardan tabakalı rastgele örnekleme yöntemi uygulanarak her ilçeden kaç çocuğun anne, baba ve öğretmeni ile çalışılacağı saptanmıştır. Buna göre Çankaya ilçesinden 91, Yenimahalle’den 20, Keçiören’den 17, Altındağ’da 8, Sincan’dan 12, Etimesgut’dan 8 zihinsel engelli çocuk örneklem grubunu oluşturmuştur. Son aşamada basit rastgele örnekleme yöntemiyle hangi ilçeden hangi çocuğun anne, baba ve öğretmeniyle çalışılacağı belirlenmiştir.
Araştırmanın örneklem grubunu oluşturan çocukların anne, babalarının boşanmış ve ayrı yaşıyor olmamaları ve anne veya babalarının ölmemiş olması durumları dikkate alınmıştır.
Araştırmaya alınan 4-18 yaş grubu zihinsel engelli çocukların hafif derecede engelli (IQ puanı 50-55’den 70’e kadar) ve orta derece engelli (IQ puanı 35-40 ile 50-55 arası) oldukları eğitim aldıkları kurumlardan öğrenilmiştir. Xxxxxxxx (1983) ve DSM IV’e göre bu aralıklarda yer alan zihinsel engelli çocuklar eğitilebilir durumdaki zihinsel engeli çocuklar olarak tanımlanmaktadır (Akt.Xxxxxx, 1996).
Veri Toplama Araçları
Yapılan çalışma, karşılaştırmalı tipte tanımlayıcı nitelikli bir araştırmadır. Örneklemi oluşturma aşamasında ilçelere göre belirlenen okullardaki 4-18 yaş grubundaki zihinsel engel tanılı çocuklara öncelikle Koppitz’in “Bir Adam Çiz” testi uygulanarak zihinsel gelişimleri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonuçlarına göre örnekleme seçilen zihinsel engelli çocukların anne-baba ve öğretmenlerine Xxxxxxxx Çocuk Davranış Değerlendirme Formu (Xxxxxxxx ÇDDF) uygulanmıştır. Xxxx-xxxx uyarlaması ve öğretmen uyarlamasına ait değerlendirme sonuçları karşılaştırılarak istatistiksel olarak incelenmiştir.
Örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların xxxx-xxxx ve öğretmenlerini belirleme aşamasında bu çocuklara Koppitz’in (1968) “Bir Xxxx Xxx” testi, zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarını belirleme aşamasında da Xxxxxxxx Çocuk Davranış Değerlendirme Formu’nun Xxxx-Xxxx Uyarlaması ve Öğretmen Uyarlaması kullanılmıştır.
Xxxxxxxx Çocuk Davranış Değerlendirme Formu gelişimsel yetersizliği bulunan, yaşları 4-18 arasında değişen çocukların sosyal yeterliliklerini ve problem davranışlarını ölçmektedir .
Zihinsel engelli çocukların sosyal yeterliliklerini ve problem davranışlarını ölçmede kullanılan bu form prososyal veya uyum davranışı olarak tanımlanan 10 sosyal yeterlilik itemi ile dışa yönelik ve içe yönelik problem davranışlar olarak tanımlanan 66 problem davranış itemini içermektedir.
Xxxxxxxx ÇDDF’nun anne-baba uyarlaması ve öğretmen uyarlamasında sosyal yeterliliğe yönelik olumlu sosyal bölümüne ait alt ölçekler İtaatkar/Sakin ve Uyumsal Sosyal; problem davranış bölümüne ait alt ölçekler ise Davranış Problemi, Güvensiz/Kaygılı, Hiperaktif, Kendine Zarar Verme/Sterotipik, Kendini İzole Eden/Ritualistik şeklindedir. Problem davranışlara ait son alt ölçek xxxx-xxxx ve öğretmen uyarlamasında birbirinden farklıdır. Xxxx-xxxx uyarlamasında problem davranışlara ait altıncı alt ölçek “Aşırı Duyarlı”, öğretmen uyarlamasında ise “Sinirli”dir.
Veri Toplama İşlemi
Belirlenen kurumlarda eğitim alan zihinsel engel tanılı 4-18 yaş grubu tüm çocuklara Koppitz’in (1968) “Bir Adam Çiz” testi uygulanarak gelişim düzeyleri saptanmıştır.
Toplanan resimlerin değerlendirilmesi aşamasında “Bir Adam Çiz” testinden en yüksek “1” puan olmak üzere “0” ve daha düşük puan alan zihinsel engelli çocuklar örneklem grubuna alınmışlardır. Xxxxxxx’xx (1968) “Bir Adam Çiz” testine göre 1 veya 0 puan zihinsel engel durmunu (IQ 70’in altı) ifade etmektedir. Ancak örneklem grubuna alınan zihinsel engelli çocukların büyük çoğunluğunun bu testten 0’ın altında bir puan aldığı görülmüştür. Çankaya ilçesinden altı, Yenimahalle ilçesinden iki, Keçiören, Altındağ, Etimesgut ve Sincan ilçelerinden birer özel özel
eğitim kurumundan 50’si kız, 106’sı erkek toplam 156 zihinsel engelli çocuğun xxxx-xxxx ve öğretmeni örneklem grubunu oluşturmuştur. Xxxxxxxx ÇDDF’nun öğretmen uyarlaması zihinsel engelli çocuk listeleri belirlenmiş kurumlara uygulanmaya başlanmıştır. Bir hafta süre sonrasında öğretmen tarafından doldurulan formlar kurumdan teslim alınmıştır. Ailelerin farklı sosyo-kültürel düzeyde olmaları ve benzer uygulamalarla sık karşılaşmadıkları dikkate alınarak Xxxxxxxx ÇDDF’nun anne-baba uyarlaması anne- babaya verilerek onların değerlendirmelerini sağlamak yerine daha doğru değerlendirme yapılabileceği düşünülerek araştırmacı tarafından bire bir görüşme yapılarak değerlendirilmiştir. Tassé ve Lecavalier (2000) Xxxxxxxx ÇDDF’yi kullanarak yaptıkları benzer araştırmada, veri toplama aşamasında anne-baba uyarlamaları ile öğretmen uyarlamalarını aynı zamanda toplayamadıklarını, 1 ay veya daha fazla süreyle toplanan veriler arasında özellikle karşılaştırmaya yönelik araştırmalarda az da olsa bir etki olacağını belirtmişlerdir. Ancak yapılan araştırmada bu süre iki üç hafta arasında değişmiş olup, bu etkiye maruz kalınmaması sağlanmıştır. Tassé ve Xxxxxxxxxx (2000) tarafından belirtilen veri toplama aşamasındaki diğer bir problem durum ise değerlendirme formlarının posta yoluyla anne-baba ve öğretmene ulaştırılmasından kaynaklanan bir durumdur. Formların postalanması sonuçların hassasiyetinde taraf tutmayı içerebileceği gibi posta aşamasında da bazı denek kayıplarına yol açtığı vurgulanmaktadır. Bu saptamalardan yola çıkılarak araştırmanın veri toplama işlemi yukarıda belirtildiği şekilde yapılmış ve değerlendirme aşamasında 130 anne, 18 baba ve 8 abla ya da ağabey ile görüşülmüştür. Kurumların genel isteği doğrultusunda bu değerlendirme işlemi zihinsel engelli çocuk ve adölesanların eğitim aldıkları sürelerde yapılmıştır.
Verilerin İstatistiksel Değerlendirilmesi
Zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarının Xxxxxxxx ÇDDF anne-baba uyarlaması ve öğretmen uyarlamasına göre değerlendirilmesinde cinsiyetlerinin etkisi t testine göre incelenmiştir.
Zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarının Xxxxxxxx ÇDDF xxxx-xxxx ve öğretmen uyarlamasına göre değerlendirilmesinde yaş gruplarının etkisi Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ile değerlendirilmiştir. Xxxxxxx analizine göre önemli bulunan değerler ikişer ikişer Post-Hoc testlerinden “TUKEY HSD” testi ile karşılaştırılmıştır. Varyansları homojen olmayan değerler için uygulanan Kruskall-Xxxxxx Varyans Analizi’ne göre önemli bulunanlar ikişer ikişer “Xxxx Xxxxxxx U Testi” ile karşılaştırılmıştır.
BULGULAR VE TARTIŞMA
Xxxxxxxx ÇDDF anne-baba uyarlamasının örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların cinsiyetlerine göre t testi ile karşılaştırılmasının incelendiği Tablo 1’de, olumlu sosyal bölümünün itaatkar/sakin (t=0.478, p>0.05) ve uyumsal sosyal (t=0.439, p>0.05) alt ölçeklerinde kız ve erkek cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Xxxx-xxxx uyarlamasının problem davranış bölümünün alt ölçeklerine bakıldığında davranış problemi (t=1.532, p>0.05), güvensiz/kaygılı (t=1.019, p>0.05), hiperaktif (z=-0.792, p>0.05), kendine zarar verme/sterotipik (t=0.805, p>0.05), kendini izole eden/ritualistik (t=0.396, p>0.05) ve aşırı duyarlı (t=1.603, p>0.05) alt ölçeklerinde kız ve erkek cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir.
Xxxxxxxx ÇDDF öğretmen uyarlamasının örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların cinsiyetlerine göre t testi ile karşılaştırılmasının incelendiği Tablo 2’de de Tablo 1’de olduğu gibi olumlu sosyal bölümünün itaatkar/sakin (t=0.411, p>0.05) ve uyumsal sosyal (t=0.101, p>0.05) alt ölçeklerinde kız ve erkek cinsiyetleri arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Öğretmen uyarlamasının davranış problemi (t=0.770, p>0.05),
güvensiz/kaygılı (t=0.593, p>0.05), hiperaktif (z=-0.130, p>0.05), kendine zarar verme/sterotipik (t=0.770, p>0.05), kendini izole eden/ritualistik (t=1.023, p>0.05) ve sinirli (t=0.184, p>0.05) alt ölçeklerinde de kız ve erkek cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Xxxxxx (1989) öğrenme güçlüğü bulunan ve cinsiyeti kız olan adölesanların sosyal yeterliliği ve problem davranışlarını değerlendirmeye yönelik yaptığı çalışmada, öğrenme güçlüğü bulunan adölesan erkeklerde olduğu gibi kızların da herhangi bir gelişimsel problemi bulunmayan akranlarına ve hemcinslerine göre sosyal yeterliliklerinin daha zayıf, problem davranışlarının ise daha fazla olduğunu belirtmiştir.
Tablo 1 ve Tablo 2’deki sonuçlara göre, gerek anne-baba değerlendirmesinde gerekse öğretmen değerlendirmesinde tüm alt ölçeklerde kız ve erkekler arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmaması, zihinsel engelli çocuklarda sosyal yeterlilik ve problem davranışların üzerinde cinsiyetin önemli bir değişken olmadığının bir göstergesi olarak düşünülebilir. Cinsiyet tek başına bir değişken olarak zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışları üzerinde etkili olmayabilir. Dolayısıyla bağımsız diğer değişkenlerin de incelenmesi gerekebilir. Xxxxx ve arkadaşları (1996) Xxxxxxxx ÇDDF üzerinde yaş ve cinsiyetin etkilerini incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, yapılan araştırmaya benzer şekilde cinsiyetin Xxxxxxxx ÇDDF anne-baba uyarlaması ve öğretmen uyarlamasında bulunan alt ölçek puanlarının hiçbirinde herhangi bir etkisi bulunmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Dikkat çekici bir saptama ile gelişimsel yetersizliği bulunan çocuklarla ilgili pek çok önemli araştırmada cinsiyetin problem davranışlar üzerinde az ya da çok hiçbir etkisinin olmadığı görülmüştür (Xxxxxxx & Xxxxx, 1994; Xxxxxx & Xxxxx, 1991; Xxxxxxxxx & Xxxx, 1992; Xxxxxxx & Xxxxxx, 1965). Bunun yanı sıra Eyman ve Call (1977) farklı ortamlarda (psikiyatri kliniği, toplum merkezi, yaşadıkları ev) yaşamını sürdüren çocuklarla yaptıkları bir araştırmada ise AAMD Adaptive Behavior Scale (Nihira, Xxxxxx, Shellhaas ve Leland, 1974)’in ikinci bölümünde cinsiyet-akrabalık etkilerine yönelik istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde etmişlerdir.
Tablo 3’da, Xxxxxxxx ÇDDF’nin örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların yaş gruplarına göre tek yönlü varyans analizinde incelendiği görülmektedir. Xxxxxxxx ÇDDF anne-baba uyarlamasının olumlu sosyal bölümünün itaatkar/sakin ve uyumsal sosyal alt ölçeklerinin her ikisinde de yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Problem davranış bölümünde ise sadece hiperaktif alt ölçeğinde (p=0.001, p<0.05) yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer alt ölçeklerde ise yaş grupları arasında farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı (p>0.05) görülmektedir. Öğretmen uyarlamasında hem olumlu sosyal bölümde yer alan alt ölçeklerde hem de problem davranış bölümünde yer alan alt ölçeklerin hiçbirinde yaş grupları arasında fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Xxxxx ve arkadaşları (1996) 3-16 yaş arası zihinsel engelli çocukların sosyal yeterlilik ve problem davranışlarını değerlendirmeye yönelik olarak Xxxxxxxx ÇDDF’yi kullanarak yaptıkları araştırmada, öğretmen uyarlamasında sadece güvensiz/kaygılı alt ölçeği puanları üzerinde yaşın etkisi olduğunu saptamışlardır. Buna göre yaş büyüdükçe güvensiz/kaygılı alt ölçeğine ait puanlarda artış olduğu görülmüştür. Xxxxxx ve Xxxxx (1991) ağır derecede ve sınırda zihinsel engeli bulunan çocuk, adölesan ve yetişkinlerin problem davranışlarını xxxx-xxxx ve öğretmen yönünden inceledikleri araştırmalarında, anne-baba uyarlamasından elde edilen verilerde içekapanık alt ölçeği ile yaş arasında bir ilişki olduğunu belirtmişlerdir (Akt. Tassé ve ark., 1996).
Tablo 4’de Xxxxxxxx ÇDDF anne-baba uyarlamasında örneklemi oluşturan zihinsel engelli çocukların yaş gruplarına göre TUKEY-HSD ile ikişerli olarak karşılaştırılması incelenmiştir. Xxxxxxxx ÇDDF xxxx-xxxx uyarlamasında tek yönlü varyans analizine göre istatistiksel olarak anlamlı bulunanlar ikişer ikişer Post-Hoc testlerinden TUKEY-HSD ile karşılaştırılmıştır. Buna göre problem davranış bölümünün hiperaktif alt ölçeğinde sadece 4-8 yaş grubu ile 14-18 yaş grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu (p=0.001, p<0.05) görülmektedir. 4-8 yaş grubu ile 9-13 yaş grubu ve 9-13 yaş grubu ile 14-18 yaş grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Xxxxxxx ve Holland (1997) gelişimsel gecikmesi olan okulöncesi yaş çocuklar ile önemli bir gelişimsel problemi bulunmayan aynı yaş grubu çocukların sosyal-duygusal davranışlarının
xxxx-xxxx ve öğretmen yönünden farklılıklarını incelemişlerdir. Örneklem grubundaki çocukların sosyal duygusal davranışlarının xxxx-xxxx ve öğretmen yönünden algılanmasını değerlendirmede Preschool and Kindergarten Behavior Scale (PKBS) kullanılmıştır. Gruplar arasında sosyal beceriler ve problem davranış puanlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Sonuç olarak gelişimsel gecikmesi olan okulöncesi yaş grubu çocukların önemli bir gelişimsel problemi bulunmayan diğer okulöncesi yaş grubu çocuklarına göre sosyal becerilerinin daha zayıf ve problem davranışlarının daha fazla olduğu saptanmıştır . İpek (1998) tarafından zihinsel engelli çocukların sosyal gelişimleri üzerinde eğitimde dramanın etkisinin incelendiği araştırmada çocukların sosyal gelişimlerini değerlendirmede ön test ve son test aşamasında Vineland Sosyal Olgunluk Ölçeği kullanılmış, uygulanan drama eğitiminin bu çocukların sosyal gelişimleri üzerinde olumlu etkisi olduğu bulunmuştur.
KAYNAKLAR
1.Xxxxxx, X. X. (1996). Exceptional Children. An Instruction to Special Education (5th Ed.), Xxxxxxx Publishing Company, USA.
2. Xxxx, X. (1998). Eğitimde dramanın zihinsel engelli çocukların sosyal gelişimleri üzerindeki etkisinin incelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
3. Xxxxxxx, X. X. (1968). Psychological Evaluation of Children’s Human Figure Drawings. Grune & Stratton, Inc, 380 Xxxx Xxxxxx Xxxxx, Xxx Xxxx, XXX.
4. Xxxxxxx, X., Xxxxxxx, M. L. (1997). Social-emotional behavior of preschool age children with and without developmental delays. Research and Developmental Disabilities, 18 (6), 393-405.
5.Xxxxxx, D. R. (1989). Social competence and problem behavior of adolescents girls with learning disabilities. Journal of Learning Disabilities, 22 (7), 460-461.
6. Xxxxx, M. J., Xxxx, M. G., Xxxxxx, D., Xxxxxx, X. (1996). The Xxxxxxxx Child Behavior Rating Form: Age and gender effects and norms. Resrach and Developmental Disabilities, 17 (1), 59-75.
7.Xxxxx, M. J., Xxxxxxxxxx, X. (2000). Comparing parent and teacher ratings of social competence and problem behaviors. American Journal on Mental Retardation, 105, (4), 252-259.
KORUNMAYA MUHTAÇ 12 – 36 AYLIK BEBEK VE ÇOCUKLARIN SOSYAL DUYGUSAL GELİŞİMLERİNİN SOSYAL DUYGUSAL DEĞERLENDİRME ARACININ ALT ÖLÇEKLERİNE GÖRE İNCELENMESİ
Xxxxx Xxxxx* Yard.Doç.Dr. Adalet KANDIR**
ÖZET
Çocukların tüm gelişim alanlarında olduğu gibi sosyal ve duygusal gelişimlerinin de temeli büyük oranda ilk yıllarda atılmaktadır.Bu nedenle erken çocukluk yılları yaşamın en kritik dönemini ifade etmektedir.Özellikle bebeklik yıllarında çocuğun ihmal edilmesi, yadsınması onun başkaları ile olan ilişkilerini ve gelecek yaşamını olumsuz etkilemektedir.Bu nedenle ilk yıllarda sosyal ve duygusal yönden doyum sağlayacağı ilişkiler kurulmalı, onun sağlıklı bir duygu durumu oluşturabilmesi için gereken özen ve ihtimam gösterilmelidir.
Bu araştırma; 12 -36 aylık korunmaya muhtaç çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerini değerlendirmek üzere geliştirilmiş olan “12-36 Aylık Bebek ve Çocuklar için Sosyal Duygusal Değerlendirme Aracı”nın “Dışsallaştırma Semptomları, İçselleştirme Semptomları, Deregulasyon, Yeterlilik-Yetenek, Kötü Adaptasyon, Sosyal İlişkililik, A- Tipik İndeks ve Klinik Önem Taşıyan Bireysel Maddeler” alt alanları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla planlanmıştır.
* Sosyal Hiz. Çoc.Esirgeme Kur.Bursa İli Sırameşeler Çoc.Yuvası Çocuk Gelişimcisi
** Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çoc.Gel.Eğt.Böl
Araştırmanın temel alt evrenini, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Bursa ili Sırameşeler Çocuk Yuvası, Ankara ili Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası ve Ankara ili Bahçelievler İhsan Yazman Çocuk Yuvalarında kalan korunmaya muhtaç 12- 36 aylık çocukların bakımından sorumlu kişiler oluşturmuştur.Araştırmada korunmaya muhtaç çocukların betimsel karşılaştırmasının yapılabilmesi için sosyo-ekonomik düzeyi düşük 12-36 aylık çocukların anne babalarından oluşan ikinci bir alt evren de seçilmiştir.Araştırma evren üzerinde yapılmış olup ayrıca bir örneklem seçiminde bulunulmamıştır.
Araştırmada veri toplama aracı olarak; çocuklara, korunmaya muhtaç çocukların bakıcılarına ve karşılaştırma grubundaki anne babalara ilişkin kişisel bilgilere ulaşmak için “Kişisel Bilgi Formu” ile Dr. A. Xxxxxx ve M. J. Xxxxxx-Xxxxx(1998) tarafından geliştirilen geçerlik güvenirliği Solak ve Kandır (2006) tarafından yapılan “ 12-36 Aylık Çocuklar için Sosyal Duygusal Değerlendirme Aracı” (The Infant – Toddler Social and Emotional Assestment –Revised) kullanılmıştır.
.
Veriler uygun istatistiksel yöntemlerle analiz edilmiştir.
Sonuç olarak; korunmaya muhtaç çocukların Dışsallaştırma, deregulasyon, Kötü Adaptasyon, ve Klinik Önem Taşıyan Bireysel Maddelerden oluşan alt ölçek puanlarının ortalamaları, karşılaştırma grubundaki anne babaların çocuklarından anlamlı bir şekilde düşük bulunmuştur.Bununla birlikte karşılaştırma grubundaki anne babaların çocuklarının Sosyal İlişkililik alt ölçeği puanlarının ortalaması korunmaya muhtaç çocuklarınkinden anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur.İçselleştirme, Yeterlilik-Yetenek, ve A Tipik indeks alt ölçek puanları arasında anlamlı farklılıklar bulunamamıştır.
Anahtar kelimeler: Sosyal Gelişim, Duygusal Gelişim, Korunmaya Muhtaç Çocuklar
GİRİŞ
İnsan biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır. Bu kültürel koşullar içinde sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün, hem de bireyin yapısını etkilemektedir. Bireyin tüm yaşantısı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçmektedir. Bu uyum çabası doğumdan başlayarak bir gelişim göstermektedir. Çocukların tüm gelişim alanlarında olduğu gibi sosyal ve duygusal gelişimlerinin de temeli büyük oranda ilk yıllarda atılmaktadır. Bu nedenle erken çocukluk dönemi, yaşamın en kritik dönemini oluşturmaktadır.
Çocuğun toplum içinde yer alma sürecine “Sosyalleşme” adı verilmektedir. Çocuk dünyaya geldiğinde yalnızca reflekslere sahiptir. Sosyal tepkileri ise (sevgi, nefret, aşk, korku vb.) yaşamın içinde, zamanla öğrenir. Çocuğun yaşamının ilk yıllarında insanlarla olan ilişkisi onun sosyal ve duygusal tepkilerinin temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden çocukluk yılları diye tanımlanan yıllar, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Bu dönemde özellikle bebeklik yıllarında, çocuğun ihmal edilmesi, yadsınması (yok sayılması) onun başkaları ile olan ilişkilerini ve gelecek yaşantısını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle çocuğun ilk yıllarında sosyal ve duygusal yönden doyum sağlayacağı ilişkiler kurulmalı, onun sağlıklı bir duygu durumu oluşturabilmesi için ise gereken özen ve ihtimam gösterilmelidir.
Erken çocukluk gelişimi çocukların yaşamın erken dönemlerindeki (0-8 yaş) motor, bilişsel, dil ve duygusal gelişimini kapsamakta beslenme, sağlık, zihinsel gelişim ve çocukların sosyal iletişimleri için gerekli tüm girişimleri içermektedir. Erken çocukluk gelişimi programlarının amacı; tüm çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal
potansiyellerini geliştirmelerini sağlayacak şekilde çocuk haklarının korunmasıdır(xxxx://xxx.xxxxxxx.xxx/xxx/xxx_XXX_000.xxx).
Çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi çok önemli olduğundan, bu gelişim alanlarının bilinmesi, destekleyici eğitim programlarının planlanması ve uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır (Xxxxxxx, 1999:309-310).
Ayrıca risk altındaki çocuk grubu içinde yer alan korunmaya muhtaç çocuklar açısından durum bir kat daha önem kazanmaktadır.
Korunmaya muhtaç çocukların yaşadıkları ortamdaki yetersiz uyarım eksikliği, farklı bakıcıların ilgilenmesi, personelin yetersiz ve eğitimsiz, teke tek ilişkinin yetersiz olması korunmaya muhtaç çocukların tüm gelişim alanlarında geriliklerin ve duraksamaların olmasına neden olabilmektedir.
Bu yaşlarda çocukların çok fazla şefkate, sevgiye, vücut yakınlığına, yani teke-tek ilişkiye gereksinimleri olduğu bilinmektedir. Ancak korunmaya muhtaç çocuklar, bütün bunları sağlayacak bir anne varlığından yoksun oldukları gibi, onların yalnızca beslenme ve temizlik gibi fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabilen bakıcılarla da anlamlı ve yakın bir ilişki kurma olanağından yoksun olmaktadırlar. Çünkü yuvalarda bir çocuk ne kadar ilgi görürse görsün, günün belli saatlerinde değişen ve aynı zamanda başka çocuklarla da ilgilenmek zorunda kalan değişik bakıcı annelerle birlikte olmaktadırlar. En iyi koşullarda bile bir bakıcı anneye 8-10 çocuk düşmekte ve olanakları daha kısıtlı olan yuvalarda ise bu sayı 20’nin üzerine yükselmektedir (Yıldırım, 1985: 37).
Xxxxxxxxx ve yetiştirme yurtlarında xxxx-xxxx sevgisinden yoksun olarak büyütülen çocukların gösterdiği kişilik bozuklukları, xxxx-xxxx sevgisinin çocuklara ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. Sevgiden yoksun olarak yetişen çocuklar, zekaları yüksek olmalarına karşın, geriymiş gibi davranmakta, etkin olamamakta, aşırı derecede içe kapanık, çekingen olabilmektedirler. Küçük yaşlarda sevgi yoksunluğu nedeniyle çocuklarda görülen kişilik bozuklukları, yetişkin yaşlarına kadar etkisini sürdürebilmektedir (Özmen, 1989:15-16).
Kurum bakımı altında kalan çocukların sosyal ve duygusal gelişim yönünden yetişkinlere karşı sözel tepkilerde bulunmakta, tanıdık ve yabancı kişileri ayırt etme, yüz ifadelerini taklit etme, belirli kişiye bağlılık geliştirme, yetişkinlerle sosyal oyunlar oynama, sosyal ilişkide inisiyatif kurma davranışını yaşıtlarından daha geç kazandıkları saptanmıştır. Bu çocukların yabancılardan korkma belirtilerini de uygun yaşta çıkmadığı bulunmuştur. Aynı zamanda kurumda kalan çocukların ağrısı olduğunda ya da bir problemi çözmeleri gerektiğinde yetişkinleri aramadıkları ve yetişkinlere karşı güven geliştirmede başarısız oldukları, zihinsel gelişim yönünden de yaşıtlarından farklı özellikler gösterdikleri saptanmıştır. Zihinsel gelişimin önemli öğeleri olan problem çözme ve algısal ayırt etme becerilerinde kurum bakımının olumsuz etkileri olduğu bulunmuştur. Bununla beraber deneysel çalışmalarda kurum koşulları düzeltildiğinde çocukların IQ puanlarının da yükseldiği ortaya çıkmıştır (Gürvardar, 2001: 26).
Sonuç olarak; korunmaya muhtaç çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerinin seyrinin belirlenmesi, buna bağlı olarak tespit edilen yetersizliklere erken tanı konulabilmesi ve bu yönde desteklenebilmesi için “12-36 Aylık Bebek ve Çocuklar için Sosyal Duygusal Değerlendirme Aracı”nın yararlı olacağı düşünülmektedir.
Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın amacı; Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan 12 -36 aylık korunmaya muhtaç çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerini değerlendirmek üzere geliştirilmiş olan “12-36 Aylık Bebek ve Çocuklar için Sosyal Duygusal Değerlendirme Aracı”nın “Dışsallaştırma Semptomları, İçselleştirme Semptomları, Deregulasyon, Yeterlilik-Yetenek, Kötü Adaptasyon, Sosyal İlişkililik, A-Tipik İndeks ve Klinik Önem Taşıyan Bireysel Maddeler” alt alanları arasındaki ilişkiyi incelemektir.Bu çalışma, durum tespitinden elde edilecek bulgular doğrultusunda yuva ve aile çocuklarının eğitim ihtiyaçlarına yönelik olarak daha etkili eğitim programları hazırlayarak, sosyal ve duygusal gelişim yönünden desteklenmelerini sağlayabilmesi açısından önem taşımaktadır.
YÖNTEM
Bu bölümde, araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, veri toplama araçları ve teknikleri ile toplanan verilerin analizine ilişkin bilgiler yer almaktadır.
Araştırmanın Modeli
Bu araştırma kurum bakımı altında yaşayan çocukların eğitimlerinden sorumlu kişilerin ve sosyal yönden dezavantajlı bölgelerde yaşayan anne babaların demografik özelliklerini, çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerini değerlendirmek için eğitim ihtiyaçlarını betimlemeye yönelik olduğundan genel tarama modelindedir.
Evren ve Örneklem
Araştırmanın temel alt evrenini, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Bursa ili Sırameşeler Çocuk Yuvası, Ankara ili Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası ve Ankara ili Bahçelievler İhsan Yazman Çocuk Yuvalarında kalan korunmaya muhtaç 12- 36 aylık çocuklar oluşturmuştur.Araştırmada korunmaya muhtaç çocukların betimsel karşılaştırmasının yapılabilmesi için sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin 12-36 aylık çocukları ikinci bir alt evren olarak seçilmiştir.Araştırma evren üzerinde yapılmış olup ayrıca bir örneklem seçiminde bulunulmamıştır.
Veri Toplama Araç ve Teknikleri
Araştırmanın amaçlarına uygun gerekli ön veriler literatür taraması ile elde edilmiştir. Elde edilen ön veriler doğrultusunda araştırmada veri toplama aracı olarak çocuğun eğitiminden sorumlu kişilere ve karşılaştırma grubundaki anne-babalara ilişkin kişisel bilgi formu, ile Dr. A. Xxxxxx ve M.J. Xxxxxx-Xxxxx tarafından 1998 yılında ilk kez U.S.A’de 7488 çocuğun katıldığı (rasgele seçilmiş) bir gruba uygulanarak geliştirilen,Türkiye’de Kandır ve Solak tarafından geçerlik ve güvenirliği yapılmış olan “12-36 Aylık Çocuklar İçin Sosyal Duygusal Gelişimi Değerlendirme Aracı” kullanılmıştır.
Verilerin Analizi
Kişisel bilgi formundan, Denver Gelişim Tarama Testinden ve Sosyal Duygusal Gelişimi Değerlendirme Aracı ile toplanan veriler, bilgisayar ortamında ve “SPSS 11.5 for Windows” istatistik paket programı kullanılarak çözümlenmiştir.
Ayrıca yuvada kalan korunmaya muhtaç çocuklar ile karşılaştırma grubunda yer alan ve anne babalarıyla birlikte yaşayan çocukların Sosyal Duygusal Değerlendirme Aracı alt ölçek puanları arasındaki farklılıkları incelemek amacıyla t testi kullanılmıştır.
Toplanan verilerin analizinde frekans (f), yüzde (%)değerleri kullanılmıştır.
BULGULAR VE TARTIŞMA
Bu bölümde araştırmaya alınan eğitimden sorumlu kişiler ve anne-babaların kişisel bilgileri, yuva ve aile çocuklarının alt ölçek puanları ile ilgili tablolara yer verilmiştir.
Tablo 1. Çocukların Eğitiminden Sorumlu Kişilerin ve Karşılaştırma Grubundaki Anne-Babaların Yaşlarına Göre Dağılımı
Yaş | Eğitimden Sorumlu Kişi | Xxxx | Xxxx | |||
N | % | N | % | N | % | |
15-20 | 0 | 0 | 4 | 13,3 | 1 | 3,3 |
21-30 | 2 | 33,3 | 20 | 66,7 | 16 | 53,4 |
31-40 | 3 | 50,0 | 5 | 16,7 | 12 | 40,0 |
41+ | 1 | 16,7 | 1 | 3,3 | 1 | 3,3 |
Toplam | 6 | 100,0 | 30 | 100,0 | 30 | 100,0 |
Tablo 1 incelendiğinde çocukların eğitiminden sorumlu kişilerin % 50,0’ının 31-40 yaşları arasında, % 33,3’ünün 21-30, % 16,7’sinin 41 yaş ve üstü, karşılaştırma grubundaki annelerinin, % 66,7’sinin 21-30, % 16,7’sinin 31-40 yaşları arasında, % 13,3’ünün 15-20, % 3,3’ünün 41 yaş ve üstü, karşılaştırma grubundaki babaların, % 53,4’ünün 21-30, % 40,0’ının 31-40 yaşları arasında, % 3,3’ünün 15-20, % 3,3’ünün 41 yaş ve üstü oldukları görülmektedir.
Tablo 1’de çocukların eğitiminden sorumlu kişilerin 31-40 ve anne-babaların yaşlarının çoğunlukla 21-30 yaş arası olduğu görülmüştür.
Tablo 2. Çocukların Eğitiminden Sorumlu Kişilerin ve Karşılaştırma Grubundaki Anne-Babaların Öğrenim Durumlarına Göre Dağılımı
Öğrenim Durumu | Eğitimden Sorumlu Kişi | Xxxx | Xxxx | |||
% | N | % | N | % | ||
Okur-Yazar Değil | 0 | 0 | 1 | 3,3 | 0 | 0 |
İlkokul Mezunu | 2 | 33,3 | 13 | 43,4 | 8 | 26,7 |
Ortaokul Mezunu | 0 | 0 | 7 | 23,3 | 5 | 16,7 |
Xxxx Xxxxxx | 1 | 16,7 | 8 | 26,7 | 11 | 36,6 |
Üniversite Mezunu | 3 | 50,0 | 1 | 3,3 | 6 | 20,0 |
Diğer | 0 | 0 | 0 | 0 | 0 | 0 |
Toplam | 6 | 100,0 | 30 | 100,0 | 30 | 100,0 |
Tablo 2 incelendiğinde çocukların eğitiminden sorumlu kişilerin, % 50,0’nın üniversite mezunu, % 33,3’ünün ilkokul, % 16,7’ sinin lise mezunu oldukları, karşılaştırma grubundaki çocukların annelerinin eğitim durumuna bakıldığında, % 43,3’ünün ilkokul, % 26,7’sinin lise, % 23,3’ünün ortaokul, % 3,3’ünün okumamış, % 3,3’ünün üniversite mezunu, karşılaştırma babalarının eğitim durumuna bakıldığında. % 36,7’sinin lise, % 26,7’sinin ilkokul,
% 20,0’sinin üniversite mezunu, % 16,7’sinin ortaokul mezunu olduğu görülmektedir.
Tablo 2’de çocukların eğitiminden sorumlu kişiler çoğunlukla üniversite mezunuyken, karşılaştırma grubundaki çocukların annelerinin çoğunlukla ilkokul, karşılaştırma grubundaki çocukların babalarının ise lise mezunu olduğu görülmektedir.
Yaşar (1996) yaptığı “Elazığ ve Malatya İllerindeki Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurtlarında Kalan Korunmaya Muhtaç Çocukların Fiziksel ve Psiko-Sosyal Sorunlarının Araştırılması” konulu çalışmada ebeveynlerin eğitim düzeylerini incelediğinde annelerin % 42,2’si, babaların % 25,6’sının okumadığı, annelerin % 22,8’inin, babaların
% 22,2’sinin ilkokul mezunu olduğunu bulmuştur.
Tablo 2’de görüldüğü üzere, çocukların eğitiminden sorumlu kişilerin, % 33,3’ünün ilkokul mezunu oldukları, karşılaştırma grubundaki aile çocuklarının çocukların annelerinin öğrenim durumuna bakıldığında, % 43,3’ünün ilkokul mezunu, % 3,3’ünün okur-yazar olmadığı,karşılaştırma grubundaki çocukların babalarının öğrenim durumuna bakıldığında, % 26,7’sinin ilkokul mezunu veya mezun bile olmadığı görülmektedir. Bu sonuçlar Xxxxx’xx bulduğu ebeveynlerin eğitim düzeyleri ile paralellik göstermektedir.
Ülkemizde erken çocukluk döneminde, anne-babaları destekleyen programların çok sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Oysa, çocuğun gelişiminde ve eğitiminde belirleyici etkileri olan aile bireylerinin çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilgilendirilmeleri, bilinçlendirilmeleri ve öğrendiklerini davranışa dönüştürebilmeleri için belli bir program çerçevesinde eğitilmeleri gerektiği kabul edilen bir gerçektir.Bunun yanında, dezavantajlı bölgelerde yetişen çocukların sayısının oldukça fazla olması, geleneksel aile yapısının halen geçerli olması, okuma yazma düzeyinin yeterli düzeyde olmaması, xxxx xxxx tutumlarının, sağlıklı çocuk yetiştirmede istenen düzeyde olmaması, okulöncesi eğitimin çoğunlukla kurumsal olması nedeniyle tüm çocukların okulöncesi eğitim programlarından yararlanamaması gibi nedenlerden dolayı xxxx xxxx eğitiminin gerekliliğini ortaya koymaktadır (Şahin ve Ersoy, 1999: 101).