SAĞLIK BİLİMLER ENSTİTÜSÜ CERRAHİ ANABİLİM DALI
TAVŞANLARDA DENEYSEL ALKALİ KORNEA YANIKLARINDA MYRTUS COMMUNİS (MERSİN AĞACI; YAPRAK VE GÖVDE) EKSTRESİ, E-PRP (EYE PLATELET RİCH PLASMA) VE GENTAMİSİN SÜLFAT AJANLARININ YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTES
Arş. Grv. Xxxxx GÖRÜCÜ Doktora Xxxx
Danışman: Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXXXXX Tez No: 2021-008
Afyonkarahisar
SAĞLIK BİLİMLER ENSTİTÜSÜ CERRAHİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
TAVŞANLARDA DENEYSEL ALKALİ KORNEA YANIKLARINDA MYRTUS COMMUNİS (MERSİN AĞACI; YAPRAK VE GÖVDE) EKSTRESİ, E-PRP (EYE PLATELET RİCH PLASMA) VE GENTAMİSİN SÜLFAT AJANLARININ YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Hazırlayan
Arş. Grv. Xxxxx GÖRÜCÜ
Danışman
Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXXXXX
Tez No: 2021-008 AFYONKARAHİSAR
Bu tez çalışması; Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: “120O192”
TEZ KABUL VE ONAY SAYFASI Afyon Kocatepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Anabilim Dalı’nda Xxxxx GÖRÜCÜ tarafından hazırlanan “Tavşanlarda Deneysel Alkali Kornea Yanıklarında Myrtus Communis (Mersin Ağacı; Yaprak Ve Gövde) Ekstresi, E-PRP (Eye Platelet Rich Plasma) Ve Gentamisin Sülfat Ajanlarının Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması” adlı tez çalışması lisansüstü eğitim ve öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca 24/11/2021 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oy birliği ile DOKTORA TEZİ olarak kabul edilmiştir | |
Başkan Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXXX Xxxx | |
Xxx Prof. Dr. Xxxxxxxxx XXXXX İmza | Üye Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXXXXX İmza |
Üye Prof. Dr. Xxxx XXXXXXX İmza | Üye Dr. Öğr. Üyesi Xxxxxx Xxxxx XXXXXXX İmza |
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu‟nun …… / …… / ……… tarih ve …………… sayılı kararıyla onaylanmıştır. Prof. Dr. Xxxx XXXXX Enstitü Müdürü |
BİLİMSEL ETİK BİLDİRİMİ
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bilimsel Yayın Etiği İlkeleri ve Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;
- Tez içindeki bütün bilgi ve belgeleri akademik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,
- Görsel, işitsel ve yazılı tüm bilgi ve sonuçları bilimsel ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu,
- Başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda ilgili eserlere bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunduğumu,
- Atıfta bulunduğum eserlerin tümünü kaynak olarak gösterdiğimi,
- Kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapmadığımı,
- Bu tezin herhangi bir bölümünü Afyon Kocatepe Üniversitesi veya başka bir üniversitede başka bir tez çalışması olarak sunmadığımı beyan ederim.
24/11/2021
Xxxxx GÖRÜCÜ
ÖZET
Tavşanlarda Deneysel Alkali Kornea Yanıklarında Myrtus communis (Mersin Ağacı; Yaprak ve Gövde) Ekstresi, E-PRP (Eye Platelet Rich Plasma) ve Gentamisin Sülfat Ajanlarının Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması
Bu çalışmada, tavşanlarda deneysel alkali kornea yanıklarında Gentamisin sülfat (Kimyasal ajan), Eye platelet rich plasma (E-PRP) ve Oftalmik murt ağacı ekstresinin (OMAE) yara iyileşmesi üzerine etkilerini ortaya koymak amaçlandı. Çalışmanın hayvan materyalini 42 adet erkek Yeni Zelanda tavşanı oluşturdu. Alkali yanık oluşturulduktan sonra tavşanlar kontrol (Grup I, n=7), Gentamisin (Grup II, n=7), E-PRP (Grup III, n=7), OMAE (Grup IV, n=7), E-PRP + Gentamisin (Grup V, n=7), OMAE + Gentamisin (Grup VI, n=7), olmak üzere altı gruba ayrıldı. Yanık oluşturulan sağ gözlere günde dört kez 60 µl damla çalışma süresi boyunca uygulandı. Yapılan klinik muayenelerde prulent akıntı bulgusuna Grup I, Grup III ve Grup IV‟te rastlandı. Gentamisin uygulanan gruplarda prulent gözlenmedi. Göz içi basıncı tüm gruplarda çalışma boyunca dalgalanma gösterdi fakat normal değerlere en yakın ölçümler grup IV‟de elde edildi. Xxxxxxxx gözyaşı testi-I açısından gruplar arası anlamlı farklılıklar saptanmadı (p>0,05). Korneadaki lezyon boyutu tüm gruplarda azaldı fakat gruplar arası istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar görülmedi (p>0,05). Hematoloji ve serum biyokimyası ölçümlerinin tüm gruplarda referans değerler içinde olduğu gözlendi. Humor aközün total antioksidan seviyesi (TAS) değerlendirildiğinde gruplar arası fark olmadığı fakat Grup IV‟te 0. gün ve 42. gündeki ölçümler arasında anlamlı farklılıklar olduğu saptandı (p<0,05), bu farkın
42. gündeki TAS düzeyinin daha yüksek olmasından kaynaklandığı belirlendi. Humor aközdeki total oksidan statü değerleri için gruplar arası fark gözlenmedi (p>0,05). Histopatolojik incelemelerde kornea kalınlığı açısından gruplar arası anlamlı fark gözlenmezken, sağlıklı kornea kalınlığına en yakın değerler Grup IV‟te elde edildi. İmmunohistokimyasal boyamalarda vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) skorlamasında gruplar arası anlamlı farklılıklara rastlanmadı (p>0,05), sayısal olarak en düşük skorlar Grup IV‟te gözlendi. Matriks metalloproteinaz-9 (MMP-9) değerlendirildiğinde gruplar arasında istatistiksel fark görülmedi, sağlıklı korneaya en yakın değerler Grup IV‟te elde edildi. Sonuç olarak OMAE preparasyonunun korneal yanık yarası deney modelinde epitelizasyon, anti- enflamatuar ve antioksidan etkilerinin ön plana çıktığı korneal yara iyileşmesine olumlu katkı sağladığı gözlendi ve alkali kornea defektlerinde alternatif bir ürün olarak değerlendirilebileceği kanaatine varıldı.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: Alkali yanık, E-PRP, Gentamisin, Kornea, Murt ağacı ekstresi
SUMMARY
Comparison of The Effects of Myrtus communis (Myrtle Tree; Leaf and Trunk) Extract, E-PRP (Eye Platelet Rich Plasma) and Gentamycine Sulfate Agents on Wound Healing in Experimental Alkaline Corneal Xxxxx in Rabbits
The purpose of this study was to evaluate the effects of Gentamicin sulfate (chemical agent), eye platelet rich plasma (E-PRP), and ophthalmic myrtle tree extract (OMTE) on wound healing in rabbits with experimentally induced alkaline cornea burn. The animal material of this study consisted of 42 male New Zealand rabbits. After inducing alkaline burn, rabbits were segregated into six groups such as control (Group I, n=7), Gentamicin (Group II, n=7), E-PRP (Group III, n=7), OMTE (Group IV, n=7), E-PRP + Gentamicin (Group V, n=7), OMTE + Gentamicin (Group VI). Drops were administered four times a day, with a volume of 60 µL on the cornea burn-induced right eyes of the animals during the study period. According to the clinical examinations, prulent discharge were detected in Group I, Group III, and Group IV, however in gentamycin administered groups, no prulent discharge were detected. Intra-ocular pressure fluctuated among all groups, nevertheless, Group IV was measured close to the normal values. There were no statistically significant results among groups in terms of Xxxxxxxx tear test I (p>0.05). Corneal lesions were detected to be regressed in all groups, however, there were no significant differences among groups (p>0.05). Hematological and biochemical parameters of all groups were in reference values. When the Total antioxidant status (TAS) of humor aqueous was evaluated, there were no differences among groups. However in Group IV, significant differences were detected on the 0th and 42nd days, and the reason for this difference was determined to be the elevation in TAS levels on the 42nd day. There was no significant difference among groups with regards to total oxidant status in humor aqueous. According to the histopathological examinations, no significant differences were detected among groups, and the obtained results were closest to the healthy corneal thickness in Group IV. There were not any significant differences in vascular endothelial growth factor (VEGF) scoring (p>0.05) according to the immunochemical staining, and the lowest scores were obtained in Group IV. When evaluating matrix metalloproteinase-9 (MMP-9), no statistically significant differences were determined among groups, and in Group IV, the obtained results were the closest to the values of a healthy cornea. As a result, in the experimental model of OMTE preparation on the corneal wound induced by alkaline burn; epithelization, anti-inflammatory, and antioxidant effects were remarkable, and it is concluded that myrtle tree extract can be used as an alternative product in alkaline cornea defects.
Keywords: Alkali burn, Cornea, E-PRP, Gentamycine, Myrtle tree extract
ÖNSÖZ
Doktora eğitimim süresince düşüncelerime her zaman önem veren, bana ışık olan, bilgisini, hayat tecrübelerini ve mesleki deneyimlerini bütün içtenliğiyle benimle paylaşan danışmanım Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXXXXX‟a,
Bilgi ve destekleriyle yanımda olan Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zülfükar Xxxxx XXXXXXX‟x ve Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Xxxx XXXXXXX, Doç. Dr. Xxxxxxx XXXXX ve Doç. Dr. Xxxxxxx Xxxxxx XXXXXXXX‟ya, asistanlığa başladığımdan beri ve tez çalışmamın tüm aşamalarında her işimi bölüşen ve kolaylaştıran çalışma arkadaşım Xxx. Grv. Xxxxx XXX‟a,
Tez çalışmamın projesinde görev alan Dr. Öğr. Üyesi Xxxxxx Xxxxx XXXXXXX‟a, Dr. Öğr. Üyesi Durmuş Xxxxx XXXXX‟x, Prof. Dr. Xxxxxx XXXXXXXX‟x, Prof. Dr. Xxxxxxx XXXXX‟a, histoloji laboratuvarındaki çalışmalarımda yardımcı olan Prof. Dr. Xxxxxx XXXX ve Arş. Grv. Elif Xxx XXXXX‟e,
Tezimin deneysel aşamasında yardımlarından ötürü Vet. Hek. Xxxxx XXXXXX‟e, Vet. Hek. Xxxx XXXXXX‟x, Vet. Hek. Xxxx XXXX‟ya, Vet. Hek. Xxxxxx Xxx XXXXXXXXXX‟na, Vet. Hek. Oğulcan Xxxxx XXXXXXXX‟ya, Vet. Hek. Xxxxxx XXXXXX‟ya, Vet. Hek. Xxxxx Xxx XXXXXXX‟a, Vet. Hek. Xxxx Xxxxxxx XXXXXX‟e,
Bu günlere gelmemde bana olan inanç ve desteklerini her zaman hissettiğim, her şeyimi borçlu olduğum sevgili annem, babam, abim ve en çok da hayatımın her aşamasında özellikle tez çalışmam boyunca yar ve yardımcım olan varlığı hediye canım kardeşim Mehmet GÖRÜCÜ‟ye,
Hayallerimi gerçekleştirmemde büyük payı olan nişanlım Dr. Öğr. Üyesi Xxxxxxx XXXXX‟x,
Tez çalışmamın gerçekleştirilmesinde finansal destek veren TÜBİTAK‟a teşekkür ediyorum.
Xxxxx GÖRÜCÜ Afyonkarahisar
2021
İÇİNDEKİLER
SAYFA | |
ÖZET | i |
SUMMARY | ii |
ÖNSÖZ SAYFASI | iii |
İÇİNDEKİLER | iv |
SİMGELER VE KISALTMALAR | vi |
ŞEKİLLER | vii |
ÇİZELGELER | viii |
RESİMLER | x |
1. GİRİŞ | 1 |
1.1. Kornea Anatomisi | 2 |
1.2. Kornea Histolojisi | 5 |
1.3. Kornea Embriyolojisi | 9 |
1.4. Korneal Metabolizma ve İnnervasyon | 9 |
1.5. Kornea Hastalıklarında Korneada Gelişen Reaksiyonlar | 11 |
1.5.1. Korneada Skar Oluşması (Fibrozis) | 11 |
1.5.2. Korneal Vaskülarizasyon | 12 |
1.5.3. Korneal Ödem/Şişkinlik | 12 |
1.5.4. Korneal Melanozis (Pigmentasyon) | 14 |
1.5.5. Stromaya Lökosit İnfiltrasyonu | 14 |
1.5.6. Korneada Anormal Madde Birikimi | 15 |
1.5.7. Stromal Malasi (Erime) | 15 |
1.6. Korneal Yara İyileşmesi | 16 |
1.6.1. Epitelyal İyileşme | 16 |
1.6.2. Stromal İyileşme | 18 |
1.6.3. Endotel ve Descemet Katın İyileşmesi | 20 |
1.7. Korneanın Kimyasal Yaralanmaları | 20 |
1.7.1. Alkali Yanıklar | 21 |
1.7.2. Asit Yanıkları | 28 |
1.7.3. Kornea Yanıklarında Oksidatif Stres ve Antioksidan Savunma Mekanizmaları | 29 |
1.8. Myrtus communis | 34 |
1.9. Eye Platelet Rich Plasma (E-PRP) | 40 |
1.10. Gentamisin | 43 |
2. MATERYAL ve METOT | 44 |
2.1. Deney Hayvanları | 44 |
2.2. Çalışmada Kullanılan Alet ve Cihazlar | 45 |
2.3. Çalışmada Kullanılan Kimyasal Maddeler ve Xxxxxx | 46 |
2.4. Oftalmik Mersin Ağacı Ekstresinin (OMAE) Hazırlanması | 47 |
2.5. Eye Platelet Rich Plasma (E-PRP) Damlanın Hazırlanması | 47 |
2.6. Deneysel Alkali Kornea Yanık Modeli | 51 |
2.7. Ajanların Uygulanması | 54 |
2.8. Klinik Muayene ve Değerlendirme | 55 |
2.9. Hematolojik ve Biyokimyasal İncelemeler | 60 |
2.10. Patolojik İncelemeler | 62 |
2.10.1. Histopatolojik Yöntem | 64 |
2.10.2. İmmunohistokimyasal Yöntem | 64 |
2.11. İstatistiksel Analizler | 65 |
3. BULGULAR | 66 |
3.1. Klinik Muayene Bulguları | 66 |
3.2. Hematolojik ve Biyokimyasal Bulgular | 76 |
3.3. Histopatolojik Bulgular | 106 |
3.4. İmmunohsitokimyasal Bulgular | 110 |
4. TARTIŞMA | 116 |
5. SONUÇ ve ÖNERİLER | 125 |
6. KAYNAKLAR | 127 |
7. EKLER | 138 |
7.1. Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul Kararı | 138 |
ÖZGEÇMİŞ | 139 |
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
%: Yüzde
ANOVA: Analysis of Variance (ANOVA)
ELISA: Enzyme-Linked ImmunoSorbent Assay (Enzim ilintili immun test)
E-PRP: Eye platelet rich plasma GAG: Glikoz aminoglikan GİB: Göz içi basıncı
HE: Hematoksilen eozin HEC: Hidroksietil selüloz µm: mikrometre
mmHg: milimetre civa
MMP: Matriks metalloproteinaz MNH: Mononükleer hücre NaOH: Sodyum hidroksit
NV: Neovaskülarizasyon
OMAE: Oftalmik Murt ağacı ekstresi
p: Anlamlılık (önemlilik) testine ilişkin olasılık değeri
PDGF: Trombosit kaynaklı büyüme faktörü pH: Power of Hydrogen (hidrojenin gücü) Plt: Platelet
PMNL: Polimorfnükleer lökosit ROS: Reaktif oksijen türleri SS: Standart sapma
TAS: Total antioksidan statü
TOS: Total oksidan statü
VEGF: Vasküler endotelyal büyüme faktörü
X¯ : Ortalama
ŞEKİLLER
SAYFA | |
Şekil 3.1. Gruplardaki prulent akıntı bulgusunun karşılaşılma yüzdesi | 68 |
Şekil 3.2. GİB ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 70 |
Şekil 3.3. Çalışma süresi boyunca GİB değerlerinin değişim grafiği | 70 |
Şekil 3.4. STT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 72 |
Şekil 3.5. Çalışma süresi boyunca STT değerlerinin değişim grafiği | 72 |
Şekil 3.6. Korneal yanık yarası boyutunun gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 75 |
Şekil 3.7. WBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 77 |
Şekil 3.8. LYM ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 79 |
Şekil 3.9. GRA ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 81 |
Şekil 3.10. RBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 83 |
Şekil 3.11. Hb ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 85 |
Şekil 3.12. HCT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 87 |
Şekil 3.13. Plt ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 89 |
Şekil 3.14. BUN ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 91 |
Şekil 3.15. Kreatininin ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 93 |
Şekil 3.16. AST ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 95 |
Şekil 3.17. ALT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 97 |
Şekil 3.18. GGT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 99 |
Şekil 3.19. TAS ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 101 |
Şekil 3.20. TOS ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği | 103 |
Şekil 3.21. Dördüncü dereceden polinom fit standart eğrisi | 104 |
Şekil 3.22. Kornea kalınlığının gruplar arası karşılaştırması grafiği | 108 |
Şekil 3.23. VEGF skorlamasının gruplar arası karşılaştırması grafiği | 111 |
Şekil 3.24. MMP-9 değerlerinin gruplar arası karşılaştırması | 114 |
ÇİZELGELER
SAYFA | |
Çizelge 1.1. Prekorneal gözyaşı filmi, Humor aköz ve Korneanın Antioksidan Savunmaları | 31 |
Çizelge 1.2. Korneanın toksik ajanlara maruz kalması sonucu oksidatif stres şekillenmesi | 33 |
Çizelge 2.1. Çalışmada kullanılan alet ve cihazlar | 45 |
Çizelge 2.2. Çalışmada kullanılan kimyasal maddeler ve kitler | 46 |
Çizelge 2.3. Deney grupları, gruplara uygulanan ajanlar ve yapılan işlemler | 55 |
Çizelge 2.4. Korneal opasite skorlama skalası | 59 |
Çizelge 2.5. Damarlaşma skalası | 59 |
Çizelge 2.6. Ödem düzeyi | 59 |
Çizelge 3.1. Gruplardaki prulent akıntı bulgusunun karşılaşılma yüzdesi | 68 |
Çizelge 3.2. GİB ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mmHg) | 69 |
Çizelge 3.3. STT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mm/dk) | 71 |
Çizelge 3.4. Korneal damarlaşma skorlarının gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması | 73 |
Çizelge 3.5. Korneal yanık yarası boyutunun gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mm2) | 74 |
Çizelge 3.6. WBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l) | 76 |
Çizelge 3.7. LYM ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l) | 78 |
Çizelge 3.8. GRA ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l) | 80 |
Çizelge 3.9. RBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (1012/l) | 82 |
Çizelge 3.10. Hb ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (g/dl) | 84 |
Çizelge 3.11. HCT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (%) | 86 |
Çizelge 3.12. Plt ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l) | 88 |
Çizelge 3.13. BUN ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mg/dl) | 90 |
Çizelge 3.14. Kreatininin ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mg/dl) | 92 |
Çizelge 3.15. AST ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (U/l) | 94 |
Çizelge 3.16. ALT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (U/l) | 96 |
Çizelge 3.17. GGT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (U/l) | 98 |
Çizelge 3.18. TAS ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (μmol Trolox eq/L) | 100 |
Çizelge 3.19. TOS ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (μmol H2O2 eq/l) | 102 |
Çizelge 3.20. PDGF-BB düzeylerinin gruplar arası karşılaştırması (pg/ml) | 105 |
Çizelge 3.21. Gruplardaki epitelizasyon skorlarının gruplar arası karşılaştırılması | 106 |
Çizelge 3.22. Kornea kalınlığının gruplar arası karşılaştırması (µm) | 107 |
Çizelge 3.23. VEGF skorlamasının gruplar arası karşılaştırması | 110 |
Çizelge 3.24. MMP-9 değerlerinin gruplar arası karşılaştırması | 113 |
RESİMLER
SAYFA | |
Resim 1.1. Gözün anatomik yapıları | 2 |
Resim 2.1. Tavşanların bireysel olarak barındırıldığı tel kafes | 44 |
Resim 2.2. E-PRP için kan toplanması. Vena auricularis marginalis punksiyonu | 48 |
Resim 2.3. Pıhtılaşamayı önlemek için tüplerin karıştırıcıya yerleştirilmesi | 49 |
Resim 2.4.Santrifüj cihazı | 49 |
Resim 2.5. E-PRP‟lerin hazırlanması, şişelenmesi | 50 |
Resim 2.6. Santrifüj sonrası plazmanın fraksiyonları (1. Trombositten fakir plazma, 2. Trombositten zengin plazma, 3. Alyuvar hücreleri) | 50 |
Resim 2.7. NaOH emdirilmiş disklerin görüntüsü | 52 |
Resim 2.8. NaOH emdirilmiş diskin cornea merkezine yerleştirilmesi | 53 |
Resim 2.9: Litmus kağıdı ile pH ölçümü | 53 |
Resim 2.10: Tavşanların tespit aparatına yerleştirilmesi ve ajanların uygulanması | 54 |
Resim 2.11. Muayene formu | 56 |
Resim 2.12. Direkt oftalmoskopi (plusMED, 6040-40-51/097, Pakistan), Rebound tonometre (Tonovet) (RBT, Icare VET, Helsinki, Finland), yarık lamba biyomikroskopisi (Shın-Nippon XL-1, Japan) | 57 |
Resim 2.13. Fluorescein (ERC, Türkiye) boya ve Xxxxxxxx-I testi (ERC, Türkiye) | 58 |
Resim 2.14. A: Fluorescein boya uygulaması, B: Xxxxxxxx-I testinin uygulanması | 58 |
Resim 2.15. Humar aköz örneklerinin toplanması | 61 |
Resim 2.16. Humor aköz örneklerinin bulunduğu 96 kuyucuklu plate | 62 |
Resim 2.17. Enükleasyon uygulanmış göz | 63 |
Resim 2.18. Kornea dokusunun histopatolojik muayeneler için küçültülmesi | 63 |
Resim 3.1. Grupların fluorescein boyama görüntüleri | 67 |
Resim 3.2. Kornea dokusunun ışık mikroskopundaki görünümü | 109 |
Resim 3.3. VEGF boyaması yapılan kornea dokularının ışık mikroskopundaki görünümü | 112 |
Resim 3.4. MMP-9 boyaması yapılan kornea dokularının ışık mikroskopundaki görünümü | 115 |
1. GİRİŞ
Göz, görme görevini yüklenmiş önemli bir organdır ve diğer duyu organları arasında dış etkenlere ve hastalıklara karşı en dayanıksız olanıdır. Görme organı göz küresi de denilen bulbus oculi‟dir ve orbitada yer alır. Biri önde, küçük (bulbus oculi‟nin 1/6 kısmını oluşturur), aynı zamanda saydam kornea; diğeri arkada, büyük (bulbus oculi‟nin 5/6 kısmını oluşturur) ve saydam olmayan skleradan oluşur (Xxxxxx, 2001; Xxxxx ve Xx Xxxxxxx, 2013).
Bulbus oculi birbiri üzerine yaslanmış üç kattan oluşur. Dıştan içe doğru bu katmanlar tunica fibrosa bulbi, tunica vasculosa bulbi, tunica interna (nervosa) bulbi‟dir (Resim 1.1). Tunica fibrosa bulbi, kornea ve sklera olmak üzere iki kısımdan oluşur. Tunica vasculosa bulbi, choroidea, corpus ciliare ve iris‟ten oluşur. Tunica interna bulbi retina ve discus opticus‟tan oluşur (Xxxxxx, 2001; Xxxx ve Xxxxxx, 2005; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017).
Tavşanların gözleri büyük, belirgin ve başın yan tarafında konumlanmıştır. Gözlerin bu şekildeki lokalizasyonu tavşanlara yaklaşık 360 derecelik bir görüş alanı sağlar (Maini ve Xxxxxxx, 2019). Ancak, görüş açılarının geniş olmasına rağmen akomodasyon yetenekleri zayıftır (Xxxxx, 2014).
Konjunktiva, palpebral ve bulbar konjunktiva olarak ikiye ayrılır ve nispeten incedir (10-40 μm). Yetişkin bir tavşanın korneasının ışığı kırma gücü 40-43 diyoptridir. Lens büyük ve küreseldir ve siliyer cisimleri zayıftır. Retina meranjiotiktir. Dış oftalmik arter, bulbus oculi de dâhil olmak üzere orbital yapıların ana arteriyel kaynağıdır. Venöz sinüs, kas konisini tamamen çevreler ve Harder bezini kaplar. Tavşanlar saatte yaklaşık 10-12 kere göz kırpar ve gözyaşı filmleri çok stabil olduğu için uzun süre göz kırpmamaya karşı dayanıklılık sağlar (Xxxxx, 2014). Tavşan
gözyaşının elektrolit konsantrasyonu plazmaya benzerlik gösterir. Gözyaşı, ortalama pH'sı 7,5 olan berrak ve hafif alkali bir çözeltidir. Tavşanda her göz için tek bir nazolakrimal punktum vardır (Jekl, 2012).
Resim 1.1: Gözün anatomik yapıları (Xxxxx, 2008).
1.1. Kornea Anatomisi
Gözün en dış katmanı olan tunica fibrosa bulbi anteriorda şeffaf kornea ile posteriorda opak yapıdaki skleradan oluşur (Lim, 2015). Skleranın anterioru yarı saydam özellikteki bulbar konjunktiva ile örtülüdür. Xxxxxx, sklera ve bulbar konjunktivanın birleştiği noktaya limbus adı verilir (Gonzales–Adrades vd., 2019;
Xxxxx, 2019). Evcil hayvanlarda korneanın horizontal çapı vertikal çapından daha büyüktür. Korneanın kalınlığı türler arasında değişkenlik gösterse de genellikle 0,5 ile 0,8 mm arasındadır (Xxxxx, 2008). Tavşanlarda kornea bulbus oculi‟nin yaklaşık
%30‟unu oluşturur, göz küresinin horizontal uzunluğu 15 mm vertikal uzunluğu ise 14 mm‟dir. Yapılan çalışmalarda kornea kalınlığının kedi ve köpeklere kıyasla daha az ve yaklaşık 407±20 µm olduğu bildirilmiştir (Xxxxxx, 2002).
Korneayı prekorneal gözyaşı filmi tabakası örter ve bu tabaka üç ana bileşenden oluşur (Alkan vd., 2004).
1. Lipid katman: Meibomian bezleri tarafından üretilir.
- Prekorneal gözyaşı filminin erken buharlaşmasını engeller.
2. Aköz katman: Üçüncü göz kapağı gözyaşı bezi ile orbital lakrimal bez tarafından salgılanır.
- Gözün yüzeyini nemlendirir.
- Göz kapaklarının oküler yüzeydeki hareketini kolaylaştırır.
- İmmunolojik fonksiyonu vardır (antimikrobiyal ajanların çözünmesini sağlar).
- Korneanın beslenmesinde görev alır.
- Kornea yüzeyinden atık maddeleri uzaklaştırır.
3. Müsin katman: Konjunktivadaki goblet hücreleri ve kornea epitel hücreleri tarafından üretilir.
- Gözyaşını korneaya bağlar.
- Kornea yüzeyindeki bozuklukları düzenler.
- Yüzeydeki yabancı cisimleri uzaklaştırır.
- Buharlaşmayı önlemek için gözyaşı filmini dengede tutar.
Gözyaşı filminin eksikliği veya işlevini yerine getirememesi durumunda kornea kurur, göz kapakları ve kornea arasında sürtünme şekillenir. Bu sebeple, gözyaşı filminin eksikliği veya fonksiyon bozukluğu durumunda diğer oküler yüzey yangılarında gözlenen klinik belirtiler şekillenir. Bunlar;
- Blefarospazm
- Konjunktival hiperemi
- Süperfisial korneal vaskülarizasyon
- Korneal ödem
- Korneal fibrozis
- Xxxxxxx xxxxxxxxx
- Kornea yüzeyinde kuruma ve düzensizleşme
- Mukoid veya mukoprulent gözyaşı akıntısıdır (Xxxxxx, 2002; Xxxx ve Xxxxxx, 2005; Lim, 2015).
- Korneanın görevleri
Kornea şeffaftır ve göz ile çevre arasında sert, fiziksel ve geçirimsiz bir bariyer sağlarken önemli bir xxxx xxxxx fonksiyonuna sahiptir. Korneanın saydamlığı, ışığın kırılmasında ve retinada görüntünün oluşması için göze yeterli miktar ve kalitede ışığın girmesinde önemli rol oynar. Retinada görüntü oluşması için korneanı dış yüzeyinin pürüzsüz olması gerekir. Bu kısmen yüzey epitelinin sürekli değiştirilmesi
ve sağlıklı bir prekorneal gözyaşı filminin devamlılığı ile sağlanır (Ledbetter ve Xxxxxx, 2013).
- Korneal dehidratasyon
Hipertonik özellikteki prekorneal gözyaşı filmi, sıvıları korneanın dışına doğru çeker. Hidrofobik kornea epiteli korneaya sıvı girişini engelleyen bir bariyer olarak görev yapar. Kornea endotelindeki pompa kornea stromasındaki sıvıyı aktif olarak humor aköze aktarır (Xxx, 2015).
1.2. Kornea Histolojisi
Kornea beş katmandan oluşmaktır. Bunlar dıştan içe doğru sırasıyla;
- Epithelium anterioris cornea
- Lamina limitans anterior (Epitel katın bazal membranı)
- Substansia propria cornea (Kollajen stroma)
- Lamina limitans posterior (Descemet membranı)
- Endotelium camera anterioris‟dir (Xxxx ve Xxxxxx, 2005; Xxxxxxxx vd., 2014; Xxxxx, 2019). Ayrıca Dua vd. (2013) tarafından Descemet ile stroma arasında daha önce tanımlanmamış, aselüler, hava geçirmez, ince ve güçlü bir katman (Dua Tabakası) daha olduğunu bildirilmiştir.
Tavşan korneasındaki en dıştaki epitel, 30 ila 40 µm kalınlığında non-keratinize bir katmandır (Xxxxxx, 2002). Kornea epiteli çok katlı (5-11), yassı ve hidrofobik özelliktedir (Xxx, 2015; Xxxxx, 2019). İçten dışa doğru bazal membran, bazal epitel hücreleri, kanat hücreleri ve yassı yüzey epitel hücrelerinden oluşmaktadır (Xxxxxxxxxx vd., 2017; Xxxxxxxx–Adrades vd., 2019). Bazal hücreler
hemidezmozomlar aracılığıyla bazal membrana bağlanmaktadır. Bazal hücreler bölünmeye uğradıklarında yeni oluşan hücreler yüzeye doğru itilir, bu hücreler düzleşir ve kanat hücrelerine dönüşür ve büyük bir kısmı organellerini kaybeder. Bazal hücreler limbustaki kök hücrelerin mitoz geçirip merkeze doğru göç etmesi ile yerine konulmaktadır. Yüzeydeki yassı epitel hücreleri prekorneal filmin müsin katmanına bağlanmaya ve stabil tutmaya yarayan çok sayıda glikokalisklerle kaplı mikrovillus ve mikroplikalara sahiptir (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
Stromada keratositler, kollajen ve ekstraselüler matriks bulunmaktadır ve hidrofiliktir (Xxxxx, 2008; Xxx, 2015; Xxxxxxxx–Adrades vd., 2019). Kornea kalınlığının %90 kısmını oluşturmakta ve bulbus oculi‟nin rijiditesine katkı sağlamaktadır. Kollajen fibriller birbirlerine paralel uzanmaktadır ve bu fibriller arasında keratositler (fibroblastlardan köken alırlar), lenfositler, makrofajlar ve nötrofiller dağılmış haldedir (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019). Kollajen fibriller birbirlerine paraleldir fakat aynı doğrultuda seyretmezler. En düzenli veya paralel oldukları yer stromanın posteriorudur. Anteriordaki epitel altındaki kollajen fibriller daha obliktir. Bu düzen anterior stromanın daha kırıcı olmasını sağlar (Xxxxx, 2019). Sinirler stroma içinde bulunur; liflerin yoğunluğu stroma'nın yüzeysel üçte birinde en yüksektir (Lim, 2015). Stroma esas olarak tip I kollajenden oluşur fakat yapısında tip V ve tip VI kollajen de bulunmaktadır. Stromada kan ve lenf damarları olmadığı için immünolojik bakımdan ayrıcalıklıdır. Bu özellik optimal şeffaflığın sağlanmasında önemlidir (Gonzales–Adrades vd., 2019; Xxxxx, 2019).
Kollajen fibriller arasındaki boşluğu dolduran ekstraselüler madde glikozaminoglikanlardan (GAG) olan keratin sülfat ve proteoglikanlardan oluşur. Dermatan sülfat da stromadaki önemli bir diğer GAG‟dır. GAG‟lar anyon gibi davranarak suyu tutarlar. Keratin sülfat çoğunlukla posterior korneada bulunurken, dermatan sülfat anterior korneada daha yoğundur. GAG‟lar korneal hidrasyonun korunmasını ve korneanın şeffaflığı için gerekli olan kollajen fibriller arasındaki boşluğun düzenli olmasını sağlar (Xxxxx, 2019).
Descemet membranı stromanın arkası ile endotel katman arasında bulunur ve endotel katın bazal membranıdır. Descemet zarı 7 ila 8 µm kalınlığındadır, ömür boyu kalınlaşır ve yaşlı tavşanlarda kalınlığı 15 µm'ye kadar ulaşır (Xxxxxx, 2002). Endotel hücrelerden ömür boyu salgılandığı için yaşlanma ile birlikte kalınlığı artar. Oldukça elastik bir yapıda olmasına rağmen penetran yaralanmalar, rupture ülserler, ilerlemiş glokomla ilişkili buftalmus gibi durumlarda yapısı bozulabilmekte ya da yırtılabilmektedir. Bu membran stromanın tamamiyle kaybolması ile açığa çıkmaktadır (Desematosel). Hidrofobiktir, fluorescein boyama ile boya almaz, siyah ve saydam görünür (Xxxxx, 2008; Lim, 2015).
En içteki endotel, korneayı saydam tutmada çok önemli rolü olan sodyum-ATPaz pompasının bulunduğu tek katlı hegzagonal hücrelerin bulunduğu bir tabakadır (Xxxxx, 2019). Descemet membranının arkasında ön kamaranın önünde yer almaktadır. Endotel hücreleri, iyonların stromadan humor aköze aktif taşıma ile aktarılmasında pompa görevi görmektedir (Xxxxxxxx–Adrades vd., 2019). İyonların hareketini suyun çıkışı izler ve bu kornea stromasının kısmen dehidre kalmasını sağlar. Bu fonksiyon korneanın şeffaflığının sürdürülmesine büyük oranda katkı sağlamaktadır. Erişkin hayvanlarda endotel hücrelerinin sayıları sabittir ve çoğu türde bu hücrelerin replikasyon kapasitesi sınırlıdır. Yaşlanma ile birlikte endotel hücre sayısında azalma şekillenir. Korneanın endotel hücre yoğunluğu birçok memeli hayvanda 2800 hücre/mm2‟dir. Bu yoğunluk 500-800 hücre/mm2‟ye düştüğünde korneal dekompenzasyon ve suyun uzaklaştırılması sekteye uğrar. Altı haftalık tavşanlarda endotel hücre yoğunluğu 4100 hücre/mm2'dir ve 2 yaşına kadar 2000 hücre/mm2'ye düşer (Xxxxxx, 2002). Endotel tabakası metabolik olarak aktiftir fakat mitotik aktivitesi anterior epitelden çok daha düşüktür (Xxxxx, 2019). Endotel hücreler, genetik yatkınlık (endotelyal distrofi), travma (eksojen nedenler ve lensin anteriora luksasyonu), intraoküler cerrahi, kornea cerrahisi, intraoküler yangı (üveitis) ve glokom gibi hastalıklar sonucu zarar görebilir ve sayıca azalabilir. Bu da bölgedeki hücrelerin kompenzasyon mekanizmasının bozulmasına, kornea ödemine ve opasitenin kalıcı hale gelmesine neden olur (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
Yetişkin hayvanlarda iyileşme mitoz yerine hücrelerin büyümesi ve göçü ile gerçekleşir. Tavşanlarda korneanın endotel tabakasında rejenerasyon şekillenir. Diğer türlerde (örneğin kediler, primatlar) endotel hücreleri boşlukları doldurmak için genişlerken tavşanlarda bu hücreler yara kenarında bölünür. Yaşlı tavşanlarda (1 yaşlı), endotel katın iyileşmesi daha genç tavşanlara göre (yaş, 6-8 hafta) yaklaşık
%50 oranında daha yavaş gerçekleşir (Xxxxxx, 2002; Xxxxx vd., 2016).
Gözün kırıcılığı en yüksek bileşeni korneanın yüzeyidir. Kırıcılığın yüksek olması; kornea yüzeyinin düzgün ve şeffaf olması sayesindedir. Korneanın şeffaflığı çok sayıda anatomik ve fizyolojik özellikler sayesinde korunmakta ve sürdürülmektedir.
Bunlar;
- Kan damarlarının olmaması
- Hücre yoğunluğunun göreceli olarak düşük olması
- Melanin veya diğer pigmentlerden yoksun olması
- Kısmen dehidre durumda olması
- Optik yüzeyin düzgün olması (Prekorneal film tabakası tarafından sağlanır)
- Stromadaki kollajen fibrillerin oldukça nizami sıralanması
- Keratinizasyonun olmaması (Xxxxx, 2008; Xxx, 2015; Xxxxx, 2019).
Korneal ödem, korneada skar dokusunun oluşması, epitel hücre kaybı, prekorneal gözyaşı film tabasındaki değişimler, göz içi basıncın (GİB) artması, endotel hücre hasarı, GAG içeriğinin değişmesi, melanozis, korneal vaskülarizasyon ve lökositlerin stromaya infiltre olması gibi durumlar bu faktörleri değiştirerek kollajen örgüsü ve kollajen fibrillerin arasındaki boşluğu, optik yüzeyi veya kollajen tipini değiştirerek korneanın şeffaflığını bozar (Xxxxx, 2008).
1.3. Kornea Embriyolojisi
Posteriordaki sklera anterioa doğru devam ederek lens ve irisi örten korneayı şekillendirir. Optik kadeh ve lens vezikülü yüzey ektodermin kornea epiteline dönüşmesini sağlar. Kısa zamanda bazal tabakadaki epitel hücrelerin içindeki salgı organelleri geliştiği için hücrelerin boyu uzar. Bu hücrelerde golgi aygıtı, primer stroma olarak bilinen ekstraselüler matriksi salgılamak için bazal yüzeye doğru göç eder. Kornea gelişimindeki bundan sonraki en önemli aşama korneal endotel hücrelerinin hücresel olmayan primer stromanın içine göçüdür. Bu korneal endotel hücreleri optik kadehin göz kapağı çevresindeki kan damarları ile birleşen mezodermal mezenşiminden köken alır. Endotel hücreler göç ettiği zaman şekilleri kübik iken yassı hale gelir ve korneanın iç yüzünü tamamen sararlar, bu sürede en dıştaki epitel oluşur. Bu epitelin altında Xxxxxx membranının, kornea epitelinin altında ise Descemet membranının oluşumunu tamamlanır (Zık, 2007; Xxxxxxxx– Adrades vd., 2019).
1.4. Korneal Metabolizma ve İnnervasyon
Xxxxxx, damardan yoksun olduğu için ihtiyacı olan besinleri almak ve metabolik atıkları uzaklaştırmak için alternatif yollar kullanmaktadır. Bu yollar humor aköz, prekorneal gözyaşı filmi ve atmosfer, komşu skleradaki kapillar yatak, bulbar ve palpebral konjunktivalardan oluşmaktadır. Stromanın arka kısmı ve endotel katmanı besin ihtiyacının büyük kısmını humor aközden karşılamaktadır. Glukoz hekzos monofosfat şantı ve anaerobik glikoliz yolu ile metabolize edilir. Stromal metabolizma oldukça yavaştır (Xxxxx, 2019). Anterior kornea ise bu ihtiyaçlar için çoğunlukla gözyaşı filmi ve atmosferi kullanmaktır (Xxxxx, 2008).
Korneaya gelen oksijenin (O2) büyük kısmını epitel ve endotel katları kullanır ve bu oksijenin en büyük kaynağı atmosferdir.
O2‟nin kaynakları
- Humor aköz (Endotel için büyük öneme sahiptir)
- Limbal kapillar damarlar
- Göz kapakları kapalı durumda iken, tarsustaki kapillar damarlar
- Gözyaşı film tabakasındaki çözünmüş oksijendir (En önemli kaynak).
Kornea vücuttaki diğer dokulara göre sinir yönünden çok zengindir. Kornea sinirleri trigeminal gangliondan çıkar ve limbusun yakınından kornea stromasına girer. Korneanın innervasyonu beşinci kraniyal sinir olan trigeminal sinirin ramus ophthalmicus dalı ile sağlanır (Stepp vd., 2017; Asena vd., 2018; Xxxxx, 2019). Kornea epiteli vücuttaki en yoğun innerve edilen epitel dokudur. Korneaya köpeklerde ortalama 12 sinir gövdesi kedilerde ise 19 sinir gövdesi girer. Bu sinir sonları ağrı, basınç ve sıcaklığa karşı duyarlıdır. Epiteldeki sinir uçları yoğun olduğu için süperfisiyal epitel kayıplarında ağrı ciddi boyuttadır. Fakat derin ülserleşme olgularında aynı şiddette ağrı ortaya çıkmamaktadır. Korneanın duyarlılığı Xxxxxx- Xxxxxx esteziyometre ile ölçülmüş ve köpek, kedi, at, sığır, koyun ve keçilerde benzer sonuçlar alınmıştır. Duyarlılıktaki farklılıklar, korneadaki bölgeye, kafatası biçimine, hayvanın yaşına, sağlık durumuna ve gözdeki patolojinin durumuna bağlı ortaya çıkmaktadır. Köpeklerde korneanın merkezi periferinden daha duyarlıdır. Brahiosefalik ırkların dolikosefalik ve mesatisefalik ırklara göre daha az duyarlı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca brachiosefalik kedi ırklarının evcil kısa tüylü ırklara nazaran kornealarının merkezinin perifere göre daha duyarlı olduğu bilinmektedir (Xxxxxx, 2002; Xxxxx, 2019).
Duyusal innervasyonun kornea epiteli üstünde pozitif trofik etisi vardır. Korneanın periferinde veya limbusta oluşturulan korneal ensizyon, laserasyon veya komşu sklerada meydana gelen herhangi bir yaralanma korneada kısmi denervasyona ve nörotrofik etkinin kaybolmasına neden olarak epitel dokunun yavaş iyileşmesi neden olur (Xxxxx, 2019).
Korneal innervasyon sadece kornenanın duyarlılığında değil aynı zamanda korneal rejenerasyon ve yara iyileşmesinde esansiyel trofik faktörlerin salgılanmasında da görev yapar. İntraepitelyal sinir uçları korneanın tüm katlarını innerve eder (Xxxxxxxx–Adrades vd., 2019).
1.5. Kornea Hastalıklarında Korneada Gelişen Reaksiyonlar
1.5.1. Xxxxxxx Xxxx Xxxxxxx (Fibrozis)
Korneal epitel skar dokusu oluşmaksızın da iyileşebilir. Fakat stroma hasar gördüğü zaman fibroplazi ile birlikte stromanın düzensizleşmesi sonucu belli derecelerde rezidüel skar dokusu oluşur. Klinik olarak skar dokuları genellikle büyüklük ve yoğunluklarına göre isimlendirilir.
- Nebula: Küçük, belirsiz skar veya opasite
- Makula: Küçük fakat belirgin beyaz bir opasite
- Lökoma: Büyük, yoğun beyaz opasite
- Yapışık lökoma: Yoğun beyaz skar ile altındaki iris dokusuna adezyon olarak tanımlanmaktadır (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
1.5.2. Korneal Vaskülarizasyon
Oküler vasküler homeostazis; neovaskülarizasyon inhibitörleri ile stimülatörleri arasındaki denge olarak bilinmektedir. Çok sayıda mediyatör bu sürecin çeşitli aşamalarında görev alır. Korneal neovaskülarizasyon; keratitler (ülseratif veya non- ülseratif) ve/veya intraoküler hastalıklar (üveitis ve/veya glokom) varlığında şekillenir. Süperfisiyal neovaskülarizasyonda korneal damarlar uzun ve dallıdır (ülseratif/non-ülseratif keratitlerde). Derin neovaskülarizasyonda korneal damarlar düzdür, dallanma yoktur (derin/komplike keratitlerde). Limbus etrafında 360° korneal damarların varlığı üveitis ve/veya glokomu işaret eder (Xxxxxxx vd., 1989; Xxxxx, 2019).
Çok sayıda anjiyogenez inhibitörleri (Anjiyostatin, endostatin, trombostatin, platelet faktör-4, fibronektin, prolaktin vs.) bulunmaktadır. Fakat bu ajanların etkinlikleri karmaşıktır ve tam olarak anlaşılamamıştır. Matriks metalloproteinazlar (MMP) ekstraselüler matriksi yıkıma uğratan enzimlerdir. Endotel hücre göçünü uyaran nötrofiller de korneada neovaskülarizasyon oluşumuna neden olurlar. Lökopenik hayvanlarda da neovaskülarizyon oluşur fakat nötrofiller süreci daha da şiddetlendirir (Xxxxx, 2019; Perçin ve Sarıtaş, 2020).
1.5.3. Korneal Ödem/Şişkinlik
Normal şartlar altında korneanın kalınlığı sabittir. Göz kapakları kapalı olduğunda gözyaşının buharlaşamamasından dolayı hafif bir kalınlık artışı şekillenmektedir. Korneanın %75-80 kısmı sudan oluşmaktadır. Fakat yine de daha fazla suya karşı affinitesi vardır. Bir parça kornea suyun içine konulduğunda, korneanın şişmeye başladığı görülmüştür. Bu şişme genellikle anterior-posterior yönde şekillenir.
Teğetsel uzunluk bir miktar kısalır. Korneada meydana gelen ödem her zaman şeffaflığın kaybedilmesi ile birlikte seyreder. Suyun immibisyonu stromal ekstraselüler matriks ve GAG‟lardan dolayı meydana gelir. Sağlıklı kornea kısmen dehidredir. Herhangi bir hasar veya epitel kaybı, epitel rejenerasyonunun hızlı gerçekleşmesinden dolayı geçici ve lokalize bir ödeme neden olur. Endotel hasarı meydana geldiğinde bu katın rejenerasyon kapasitesi düşük olduğundan kalıcı bir opasite şekillenir. Korneanın dehidre kalmasını endotel ve epitelin bir bariyer ve metabolik pompa olarak görev yapması sağlar. Bu bariyerler hücreler arası su sızdıran bağlantılardan oluşur. Bunlar aktif bir pompa ile suyu dışarı atar. Eğer bu bariyer herhangi bir nedenle zarar görürse stromal ödem meydana gelir. Korneadaki suyun humor aköze pompalanma mekanizması henüz tam anlamıyla bilinmemektedir. Mevcut teorilerde suyun bikarbonat ve sodyum iyonunu takip ederek sekonder olarak humor aköze geçtiğini bildirmektedir. Na/K+ ATPaz metabolik pompa lateraldeki endotel hücre zarlarında bulunur ve Na+ iyonlarını humor aköze pompalar. Bu durum bir ozmotik değişim meydana getirir ve suyu stromadan humor aköze doğru çeker. Bikarbonat da karbonik anhidraz ve/veya bikarbonat ATPaz pompası ile humor aköze pompalanır. Şaşırtıcı bir şekilde topikal veya sistemik karbonik anhidraz inhibitörleri (KAİ) bazı ender durumlar hariç korneal dekompenzasyona neden olmaz (Akın ve Xxxxxx, 2005; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017; Xxxxx, 2019).
Ödemli kornea mavi-gri renkte görülür. Süperfisiyal korneal ödem fokal özelliktedir, tipik olarak kornea epiteli kaybı ve/veya korneal neovaskülarizayon ile ilişkilidir. Derin korneal ödem generalize karakter gösterir ve kaldırım taşı görünümündedir. Bu ödemler endotel katın fonksiyon bozukluğu (dejenerasyon, üveitis, glokom veya travma) nedeniyle şekillenir (Xxxxxxx vd., 1989; Xxxx ve Xxxxxx, 2005; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017; Xxxxx, 2019).
1.5.4. Korneal Melanozis (Pigmentasyon)
Kornea melanozu, her biri farklı tedavi ve prognoza sahip birçok nedenden kaynaklanabilen kronik kornea iritasyonu sonucu meydana gelir. Melanin, kornea epitelinde ve bazen ön stromada birikir ve korneadaki yangı sırasında normal limbal melanositlerin çoğalması ve yer değiştirmesinden kaynaklanır. Limbus ne kadar yoğun melanotikse, kornea melanozu o kadar olası ve yoğundur. Kornea melanozu, lagoftalmi, fasiyal sinir disfonksiyonu, makropalpebral fissür, friksiyonel iritasyon (distikiazis, entropion, burun derisi kıvrımları vb.), gözyaşı filmi anormallikleri [özellikle keratokonjonktivit sicca (KCS) veya pannus (kronik süperfisiyal keratokonjunktivit)] gibi kronik immünolojik stimülasyon ile görülen kronik kornea hasarına bağlı gelişen ve spesifik olmayan bir yanıttır. Bu hastalıklarda, etkenin ortadan kaldırılması genellikle melanozun ilerlemesini engeller veya yavaşlatır, ancak gerilemesine katkı sağlamayabilir. Şiddetli ve/veya kronik irritasyon şekillendiğinde melanozise kornea epitelinde kalınlaşma, metaplazi, vaskülarizasyon ve keratinizasyon gibi değişiklikler eşlik eder. Korneal melanozise köpeklerin aşırı derecede duyarlı, kuşların aşırı dirençli, atların ve kedilerin orta derecede dirençli olduğu bildirilmiştir. Kornea melanozu (pigmenter keratit) bir hastalık değil, kronik kornea hasarının önemli bir semptomudur (Akın ve Xxxxxx, 2005; Xxxxx, 2008; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017).
1.5.5. Stromal Lökosit İnfiltrasyonu
Kornea stromasının inflamatuar hücre infiltrasyonu sarımsı-yeşil renk değişikliği olarak görünür. Genellikle enfeksiyon veya korneadaki yabancı cisimlere yanıt olarak ortaya çıkar. Ayrıca korneanın septik olmayan yangılarında da hücre infiltrasyonu meydana gelebilir. Bu bulgu genellikle atların ve köpeklerin korneasında ve nispeten de seyrek olarak kedilerde görülür. Enflamatuar hücreler
gözyaşı filminden, limbustan veya uveadan (humor aköz yoluyla) köken alır ve kornea stroması içinde güçlü kemotaksi nedeniyle çok hızlı birikir. Kültür ve duyarlılık testleri ile birlikte kornea sitolojisi yapılması ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine acilen başlanması önerilir. Kornea muayeneleri sık aralıklarla tekrarlanmalıdır (Xxxxxxx vd., 1989; Xxxxx, 2008; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017).
1.5.6. Korneada Anormal Madde Birikimi
Lipid ve/veya mineral birikimi, korneada ışıltılı, kristalimsi veya parlak beyaz alanlar olarak görünür. Bu birikimler sıklıkla çeşitli kombinasyonlarda kolesterol ve/veya kalsiyum içerir. Tüm kornea katmanları tutulabilir, ancak lipid/mineral birikintileri genellikle subepitelyaldir, bu nedenle kornea florescein boyasını tutmaz. Korneal lipid dejenerasyonu, genellikle tek taraflıdır ve sıklıkla enflamasyonla (keratit, sklerit veya üveit) ilişkilidir. Lipid birikimiyle birlikte kornea ödemi, vaskülarizasyon, fibrozis ve melanozis de yaygın olarak görülür. Korneal lipid birikimi bazen uzun süreli kortikosteroid kullanımıyla ilişkili olarak ortaya çıkabilir (Xxxxx, 2008; Xxxxxx ve Xxxxxxx, 2017).
1.5.7. Stromal Malasi (Erime)
Stromal malasi veya "erime", özellikle kornea stromasındaki nötrofil gibi yangı hücreleri, mikroorganizmalar, kornea epitel hücreleri veya keratositlerden kaynaklanan kolajenazın serbest kalmasına bağlı olarak kolajen yıkımının sonucu olarak ortaya çıkar. Kornea kollajeninin sertliğinin ve yapısının bozulması sonucu stromanın ventral kornea veya göz kapağı üzerinde "sarkması" veya "sızması" ve ardından derin ülser veya desematosel gelişimiyle birlikte stromada kayıp şekillenir (Xxxxx, 2008; Xxxxxxxxx ve Xxxxxx, 2011).
1.6. Korneal Yara İyileşmesi
Korneanın her bir bileşeni değişik derecelerde, değişik oranda ve tamamiyle farklı mekanizmalarla iyileşmektedir. Bu faklılıkların bilinmesi; anormal bir iyileşmenin olup olmadığının farkedilmesi, klinik iyileşmenin gecikmesinin veya kötüleşmesinin engellenmesi için doğru adımların atılması ve kornea yaralanması veya hastalığından sonra prognozun daha doğru belirlenmesinde önem arz etmektedir (Xxxxx, 2008).
1.6.1. Epitelyal İyileşme
Hücre göçü (migrasyon), proliferasyon ve adezyon olmak üzere üç hücresel evreden oluşmaktadır (Xxxxx vd., 2001; Xxxxx, 2019).
Hücre göçü: İlk olarak yaranın kenarındaki epitel hücreleri geri çekilir ve bu hücreler travmayı takip eden ilk bir saat içinde kalınlaşır. Epitelyal defektte fibrinöz madde ve 1-3 saat içinde gözyaşı filminden gelen nötrofiller görülür. Hemidezmozomal bağlantılar yaranın kenarlarında çözülür, süperfisiyal hücreler dökülür ve bölgede tek katlı hücre tabakası kalır. Üç-altı saatlik latent fazdan sonra kayma veya hücre göçü meydana gelir. Hücreler düzleşerek ve su ile hacmini artırarak yüzey alanlarını genişletir. Küçük defektler tek kat hücre ile örtülür ve hücrelerin prolifere olması ile kalınlaşır (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
Hücre proliferasyonu: Mitoz, epitel katın yeniden kalınlaştırılması amacıyla yaralanmadan 24 saat sonra gerçekleşir. Kornea epiteline farklılaşacak kök hücreler limbusta bulunur. Limbal kök hücreler mitoz geçiren, hücre replasmanı ve doku iyileşmesinden sorumlu uzun ömürlü hücrelerdir. Bunlar limbustan merkeze doğru hareket ederler. İyileşme hücre katları tarafından tamamlanmamışsa, göç eden hücre
grupları sarmal veya girdap deseni oluşturur. Kök hücreler tarafından üretilen geçici doğurucu hücreler hızlıca bölünür ve nihai hücreye farklılaşır. Kornea epitelinin doğurucu hücreleri bazal hücrelerdir. Süperfisiyal hücreler ise postmitotik ve tamamen farklılaşmış hücrelerdir. Tüm epitel katın veya limbal epitelyumun çıkarılması, korneaya konjunktival epitel hücrelerinin göç etmesine neden olur, iyileşme bu şekilde sağlanır. Korneanın merkezinde oluşan lezyonlar bile konjunktival epitel hücrelerinin mitoz oranında artışa sebep olur. Ayrıca bu epitel hücreleri korneadaki goblet hücrelerini üretir. Goblet hücreleri 6 hafta veya daha uzun süre kornea epitel hücresine transdiferansiyon geçirir. Kornea vaskülarizasyonu şekillenirse, konjuntival epitel özellikleri korunur ve transdiferansiyon geciktirilir. Topikal retinoidler bu transdiferansiyonu inhibe eder ve inhibisyondan sorumlu kan- kaynaklı faktör olarak düşünülmektedir (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
Hücre adezyonu: Epitel yenilenmesinin çok hızlı olmasına rağmen, defekt kapatılana kadar tüm bağlantılar oluşmaz. Bazal lamina sağlam ise hemidezmozomlar 1 hafta içinde şekillenir. Eğer sağlam değilse bu süreç çok daha yavaş (6-7 hafta) tamamlanır. Sonuç olarak bazal lamina kaybında, epitel katman uzun bir süre boyunca yeniden yaralanmaya yatkın hale gelir. Çünkü epitelin bazal laminaya bağlanması stromal yapışmanın sağlanması için gereklidir (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
Kısaca kornea epitel hücreleri önemli ölçüde rejenerasyon kapasitesine sahiptir. Lezyon oluştuktan dakikalar sonra epitel hücreleri defektin etrafını sarar ve kayarak etkilenen alanın üzerini örter. Bu kayma sırasında limbustan gelen melanositler şeffaf bölgelerde melanozise neden olabilir. Korneanın tamamı 4-7 gün içinde yeniden epitel ile örtülür. Fakat epitelin tam kalınlığını kazanması ve maturasyonu tamamlaması daha uzun sürer. Epitel hücreler lezyonlu bölgeyi örtmek için kaydıklarında mitoz bölünme geçirirler böylece çok katlı epitel yüzeyi yeniden şekillendirilir. Epitel hücrelerin bazal membrana sıkıca bağlanmaları için hemidezmosomlar tekrar oluşturulur (Xxxxx, 2008; Xxxxxxxxxx vd., 2017).
1.6.2. Stromal İyileşme
Stromal kollajen, limbustan köken alan fibrovasküler yapı tarafından (vasküler iyileşme), keratositlerin aktivasyonu ve aktif fibroblastlara dönüşmesiyle (avasküler iyileşme) veya bu iki mekanizmanın kombinasyonu ile yeniden oluşturulur. Komplike olmayan veya basit stromal yaralar avasküler iyileşme ile düzelmeye meyillidir. Fakat enfekte veya destrüktif lezyonlar vücudun diğer yerlerinde olduğu gibi vasküler iyileşmeye ihtiyaç duyar. Lezyon şekillendikten sonra stromadaki keratositler, kollajen, GAG ve mukoproteinleri sentezler. Keratositler transparan özelliği olmayan kollajenleri üreten fibroblastlara dönüşür. Stromal kollajenin yeniden yapılanma oranı ve tamiri türler arasında değişkenlik gösterir ve yıllarca sürebilir. Epitel katmanın stromadan daha hızlı iyileşmesinin sebebi, stromal defeklerin kollajen ile doldurulmasından önce epitel kat oluşturulması ve stromal rejenerasyon bu yeni epitel katın altında şekillenmesidir (Xxxxx, 2008; Xxxxxxxxxx vd., 2017).
- Stromada avasküler iyileşme
1. Nötrofiller kemotaktik maddeler aracılığıyla lezyonlu bölgeye gelir ve etrafını çevreler. Bu hücreler gözyaşı film tabakasından, humor aközden ve limbal damarlardan salındıktan sonra korneal stromaya doğru göç ederek lezyona ulaşırlar.
2. Lezyon yakınındaki keratositler ölür. Etraftaki keratositler fibroblastlara dönüşür kollajen ve ekstraselüler matriks sentezlemek için hasarlı alana göç ederler. Kollajen fibriller stromal iyileşme sırasında düzensiz sıralanırlar ve korneanın şeffaf yapısını bozarlar.
3. Yaklaşık 48 saat sonra makrofajlar lezyonu istila eder ve hücre debrisini ortadan kaldırır.
4. Takip eden haftalarda skar dokusunun yoğunluğu azalır ama tamamen kaybolmaz. Skar dokusunun yoğunluğu (tür, yaş ve bireysel) değişkendir (Xxxxx, 2008).
- Stromada vasküler iyileşme
Destrüktif lezyonlarda hücresel infiltrasyon çok daha fazladır. Lezyona ulaşan damarlar limbustan köken alır. Granülasyon dokusu oluşur ve avasküler iyileşmeye göre daha yoğun bir skar şekillenir. Nihayetinde damarlar kollabe olur fakat kaybolmazlar. Bunlar “hayalet damar” olarak kalırlar ve yarık lamba mikroskobu ile yapılan muayenelerde görülürler. Bu bölgede daha sonra şekillenecek yangılarda klinik bulgular daha şiddetli olacaktır. Korneadaki sinir hasarları kademeli olarak düzelir ve duyarlılık yavaşça geri döner (Xxxxx, 2008).
İyileşme bölgeye birkaç saat içinde gözyaşı filminden veya limbustan gelen lökositlerin invazyonu ile başlar. İlk 1 saat içinde yara kenarındaki keratositlerde dejenerasyonlar meydana gelir. Fakat yara hattının kenarındaki keratositler aktive olurlar. Yaralanmadan 2-3 gün sonra yara çeperi fibroblast ve keratositlerle doldurulur. Fibroblastların hepsinin keratositlere dönüştüğü veya keratosit ve monosit karışımı olup olmadığı tartışmalıdır. 3-6 gün sonra fibroblastlar yaradaki fibrin pıhtıyı istila eder. Skar dokusunda ilk oluşan madde dermatan sülfattır. Ancak travmayı takip eden 15.-30. günlerde fibroblastların keratositlere dönüştüğünü işaret eden keratin sülfat varlığı tespit edilmiştir. Keratin sülfatın normal seviyesine ulaşması gereken süre yaklaşık olarak 3 aydır. Stromal iyileşmenin olduğu alan düzensiz ve geniş kollajen fibrillerinden oluştuğu için transparan değildir. Yaranın gerilim kuvvetindeki gelişme yavaş bir şekilde gerçekleşir. Kornea merkezinde oluşan yaralar ilk 100 günde gerilim kuvvetlerinin sadece %50 kadarını geri
kazanmış olur. İyileşmekte olan stromanın üstünde epitel katın olmaması yaradaki gerilim kuvvetinin azalmasına neden olur (Xxxxx, 2019).
1.6.3. Endotel ve Descemet Katın İyileşmesi
Desment membranı elastik yapıda olduğundan dolayı hasar aldığında geri çekilir ve ön kamaraya doğru kıvrılır. Komşu endotel hücreleri bölgeye kayarak lezyonu örter ve yeni Descemet membranı oluşturulur. Şiddetli lezyonlarda endotel bölgeyi örtemeyebilir bunun sonucunda stroma şişer ve bölgedeki ödem kalıcı hale gelir. Endotelin rejenerasyon yeteneği türe ve yaşa göre değişkenlik gösterir. Kedilerde minimum yavru köpeklerde ise iyidir. Yetişkin evcil hayvanlarda genellikle bu yetenek çok azdır (Xxxxx, 2008; Xxxxx, 2019).
1.7. Korneanın Kimyasal Yaralanmaları
Korneanın kimyasal yaralanmaları oftalmolojik yönden acil müdahale gerektirir ve körlük oluşturma riski oldukça yüksektir. Yaralanmayı takiben korneanın iyileşmesi ve şeffaflığının korunması için acil olarak değerlendirilmesi ve tedavisinin yapılması gerekmektedir. Ayrıca enflamasyon, anjiyogenez ve konjunktivalizasyondan dolayı limbusun yanı sıra merkezde de epitel kaybı oluşur (Yao vd., 2012; Almaliotis vd., 2015).
Kimyasal yanıklara alkali veya asidik ajanlar neden olabilir. Yaygın alkali maddeler arasında gübre üretiminde kullanılan amonyum hidroksit, drenaj ve boruların temizlenmesi için kullanılan sodyum hidroksit (kostik soda) ve kireç, sıva ve çimentoda bulunan kalsiyum hidroksit bulunur (Dua vd., 2001; Xxx ve Xxxxxx- Xxxxx, 2002).
Oküler yaralanmanın şiddeti kimyasal ajanın gücü, konsantrasyonu, solüsyonun hacmi ve maruziyet süresine göre değişir (Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002; Xxxxxxxxxx vd., 2002).
Hem asit hem de alkali hasarlarındaki tedavi yönetimi benzerdir, ancak uzun vadede prognozları farklıdır. Tedavinin ortak hedefleri arasında kimyasal ajanın uzaklaştırılması, ağrı, göz içi basıncı ve yangının kontrolü, enfeksiyonun önlenmesi ve epitel katın iyileşmesinin teşvik edilmesi bulunur (Şenel ve Ergin, 2014).
1.7.1. Alkali Yanıklar
Alkali yanıklar gözde meydana gelen kimyasal yanıklarının en ciddi ve oluşma sıklığı da tüm kornea yanıkları içerisinde en yüksek (%50-80) olanıdır (Xxxxx vd., 2004; Kompa vd., 2005). Kornea asitlere kıyasla alkali maddelere karşı daha dayanıksızdır (Kompa vd., 2005). Asitlerin hidrofilik olması bu maddelerin lipofilik membranlara penetre olmasını engellemektedir (Beiran vd., 1997).
Korneal alkali yanıklar epitel yapıda bozulma, stromal hücrelerde ölüm ve yangı oluştururak şiddetli hasara yol açar ve kalıcı görme kaybıyla sonuçlanır. Oluşan hasarlar alkali maddenin konsantrasyonu ve temas süresi ile doğru orantılıdır (Kompa vd., 2005). Bu yanıkların en çok karşılaşılan komplikasyonları tekrarlayan epitelyal erozyonlar, korneal ülserasyon, korneal opaklaşma, yoğun skar dokusu oluşumu, konjunktival hipertrofi, glokom, stromal enflamasyon, stromal ödem ve neovaskülarizasyondur (Kompa vd., 2005; Ye vd., 2006; Xxx vd., 2014).
Alkali maddeler asitlerden daha hızlı penetre olur. Hidroksil iyonu (OH-) hücre yıkımı ve ölümü ile birlikte hücre zarının yağ asitli bileşenlerini saponifikasyona uğratırken, katyon ise ilgili alkalilerin penetrasyon işlemlerinden sorumludur. OH- iyonu ayrıca kollajen liflerinin kalınlaşması, kısalması ve ödemleşmesine neden olur. Alkali yaralanmalarıyla ilişkili lipid sabunlaşması, çoğu asidik bileşiğin aksine, alkali maddenin dokuya hızlı bir şekilde nüfuz etmesine izin verir. Penetrasyon oranı, sırasıyla kalsiyum hidroksitten (CaOH2) (en yavaş), potasyum hidroksit (KOH) (hızlı), sodyum hidroksit (NaOH) (daha hızlı), amonyum hidroksite (NH4OH) (en hızlı) doğru artmaktadır. Amonyum birkaç dakika, sodyum hidroksit amonyak kadar olmasa da ön kamaraya hızlı nüfuz eder ve üç dakikada ön kamaraya ulaşabilir (Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002; Xxxxxxxxxx vd., 2002).
Penetrasyon derecesine göre kornea ve konjunktiva epiteli, stromal keratositler ve endotel hücreleri ölür. GAG‟ların hidrasyonu stromanın şeffalığını kaybetmesi ile sonuçlanır. Konjunktival ve episkleral damarların endoteli yıkımlandığında episkleral damarlarda tromboz şekillenir. İris, siliyer cisim ve trabeküler ağ gibi göz içi bileşenler de alkali maddenin penetrasyon derecesine ve humor aközün pH'sına bağlı olarak etkilenebilir. İrrigasyona rağmen humor aközün pH‟sı otuz dakikadan üç saate kadar yüksek kalabilir. Alkali maddenin kuvveti arttıkça penetrasyon yeteneği de artar. pH 11,5‟in üstüne çıktığında oluşan hasarlar geri döndürülemez (Dua vd., 2001; Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002; Xxxxxxxxxx vd., 2002).
Alkali maddeler inflamatuar sitokin sürecini başlatır ve çok sayıda yangı hücresini lezyonlu bölgeye çeker. Bu hücreler etkilenen bölgeye ulaştıktan sonra vasküler endotelyal büyüme faktörünün (VEGF), temel fibroblast büyüme faktörü (bFGF) ve MMP gibi pre-anjiyojenik faktörlerin salınmasına neden olur (Xxx vd., 2014; Xxxxx ve Xxxxx, 2014).
Korneada oluşan skar dokusu görme kalitesinin düşmesine neden olur ve ön kamaradaki humor aköz drenajının sağlandığı açıya hasar vererek sekonder glokom şekillenmesine neden olur. Orta şiddetli vakalarda dahi iridosklitis oluşur ve yara iyileşmesi tamamlanana kadar devam eder. Kornea stroma ödemi ve kollajen denatürasyonundan dolayı opak beyaz bir görünüm kazanır (Chew vd., 1994).
Alkali yanıklarda askorbat seviyelerinin düşmesi, siliyer cismin aktif taşıma mekanizmasınının bozulmasından kaynaklanmaktadır (Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002; Xxxxxx vd., 2013). Stromal kornea ülseri de meydana gelebilir. Ülserasyonu etkileyen faktörler arasında kornea epitelindeki bozukluklar, enflamasyon, proteolitik enzimlerin salınması, anestezi, gözyaşı eksikliği ve kollajen sentezindeki bozulmalar bulunur. Tip I kollajenaz, kornea ülserasyonunda önemli bir rol oynar ve bu enzim keratositler ve polimorfonükleer lökositler (PMNL'ler) tarafından salınır. Yapılan çalışmalarda Tip I kollajenazın, yaralanmadan dokuz saat sonra tespit edildiği ve 14- 21 gün sonra zirve yaptığı bildirilmiştir (Xxxxx ve Xxxxxx, 1970; Xxxxxx vd., 1971).
Tip I kollajenaz normalde epitelyal sitokinler tarafından inhibe edilir, bu da sağlam bir epitelin ülserin önlenmesindeki önemini ortaya koyar. Epitel kaynağı ne olursa olsun, kimyasal yaralanmada yeniden epitelizasyon süreci enflamasyon ve bazal membran hasarı nedeniyle normalden daha yavaş olabilir (Gartaganis vd., 1987).
Enflamasyon ayrıca alkali yanıkların patogenezinde önemli bir rol oynar. PMNL'lerin ve mononükleer lökositlerin infiltrasyonu, alkali ajanın maruziyetinden 12 ila 24 saat sonra meydana gelir. Bu hücreler, nekrotik dokudan salınan hücresel ve hücre dışı proteinler ve hasar görmüş kan damarları tarafından kemotaktik etkinliğe maruz kalırlar (Xxxxx ve Xxxxxx, 1970; Xxxxxxx vd., 1990).
MMP‟ler bazı hastalıklarda ve normal durumlarda ekstraselüler matriksin yıkımlanmasından sorumlu çinko bağımlı önemli bir enzim grubudur. Kollajenaz (bir metalloproteinaz) alkali maddeler gibi kimyasal yaralanmalardan sonra kornea tarafından salgılanmaktadır. Nötrofiller tarafından salınan tip I kollajenaza ek olarak, süperoksit serbest radikalleri, bu nötrofillerin oksidatif solunum patlamaları tarafından oluşturulur ve daha fazla doku hasarına neden olur. Korneadaki stromal hasarı onaran fibroblastlar olgunlaşmamış kollajenler üretir (Xxxxx vd., 1970). Bu kollajenler normal kollajen gibi üçlü sarmal yapıya sahip değildir ve düzensizdir. Ek olarak, bu yeni kollajen enzimatik parçalanmaya karşı savunmasızdır (Xxxxxxx ve Xxxxxxx, 1997).
Kollajenazlar mononükleer hücreler (MNH) ve fibroblastlar tarafından stromada üretilir. Kornea yeni hücrelerin üretildiği periferde sağlamdır. Bu da yeni gelen fibroblast hücreleri tarafından kollajen üretilmesi ve stromada üretilen kollajenaz enzimi arasındaki denge ile ilişkilidir. Fakat iyileşme hattında epitel ile fibroblastlar arasındaki etkileşim daha büyük miktarda enzim salgılanmasını stimüle eder (Xxxxx vd., 1970; Xxxxx vd., 2001). MMP-9, MNH tarafındn üretilen Tip IV kollajenazdır (Arıcan ve Çalım, 2004). MMP'lerin MNH tarafından üretimi, enflamasyon bölgesindeki diğer enflamatuar hücreler tarafından üretilen kemokinler ve sitokinler tarafından tetiklenir. MMP-9, ekstraselüler matriksin bozulmasına yol açar. Korneal stroma, kornea kimyasal yanıklarında MMP-9 yukarı regülasyonu ile aşamalı olarak inceltilebilir. MMP-9'un baskılanması, korneanın incelmesini önlemek için önemlidir (Xxx vd., 2015). MMP-2 ve MMP-9, tekrarlayan kornea erozyonları olan hastalarda yukarı regüle edilir ve korneal stromal kollajenin yeniden şekillenmesi ve bozulmasında rol oynar (Xxxxxxxx vd., 2007).
Akut fazda enflamasyonun kontrol altına alınması hayati önem taşımaktadır. Daha sonraki aşamada korneal opasite ve neovaskülarizasyon (NV) oluşumu kalıcı görme kaybının esas nedenidir. Korneal NV sırasında anjiyojenik faktörler ile antianjiyojenik faktörler arasındaki denge anjiyojenik faktörler lehine kayar
(Xxxxxxxx vd., 2007). Korneal NV, kornea hipoksisine neden olur ve organizma, VEGF aktivitesini artırarak kornea dokusuna gerekli besinleri ve oksijeni sağlamaya çalışır ve bu da yeni damar oluşumunu tetikler (Xxxxxxx vd., 2011; Xxxxxxxxx ve Xxxxxx, 2012). Bu nedenle, enflamatuar sitokinlerin baskılanması, kornea enflamasyonunu ve anjiyogenezi azaltabilir (Xxx vd., 2015). Korneanın kimyasal yanıklarındaki VEGF‟nin rolü önceki çalışmalarda araştırılmıştır (Kwon vd., 2005; Xxxxxxxx vd., 2012). NV travmadan hemen sonra başlatılır. Vasküler endotel proliferasyonu yangının indüklenmesinden sonra 24 saat içinde başlar. Yeni damarlar kapillar ve prekorneal pleksustan gelen venüllerden köken alır. MNH invazyonu daha şiddetli yangı oluşturur. Sadece lökositler değil aynı zamanda kornea epiteli, stroma ve endotel hücreleri de VEGF‟nin önemli kaynaklarıdır. Korneanın damardan yoksun halde kalması VEGF reseptör 3‟ün salgılanmasına bağlıdır. Bu sebeple korneal NV‟nin engellenmesi için VEGF inhibitörleri kullanılır (Yoeruek vd., 2008).
Kornea en az iki hafta sağlam ve aselüler kalır. Fakat epitel hücreleri ve fibroblast ve MNH ilişkili stromal NV yavaş seyirli sentral progresyon gösterir (Brown vd., 1970). Topikal steroidlerin kullanılmasına rağmen oluşan yangısal yanıt ödem, lipit birikmesi ve korneada skar dokusu formasyonuna neden olur (Yoeruek vd., 2008).
Genellikle kimyasal yanıklar immediyat, akut, erken onarım ve geç onarım evresi olmak üzere dört evreye ayrılır. Akut faz sırasında yapılan tedavi girişimleri kritik öneme sahiptir. Akut evrede ortaya çıkan en yaygın komplikasyonlar yavaş epitelizasyon, inatçı ülserasyon, korneal perforasyon ve anjiyogenezistir. Bu komplikasyonlar kimyasal yaralanma sonrası korneanın yara iyileşmesinde esansiyel bir evre olan yangısal süreçle yakından ilişkilidir. Dolayısıyla akut evrede anti- enflamatuarlar, antianjiyogenezikler ve epitel iyileşmesini hızlandıran ajanlar büyük önem taşır. Birçok tedavi planı bulunmasına rağmen ideal tedavi henüz tanımlanamamıştır (Chew vd., 1994; Xxx vd., 2012).
Tedavinin ilk basamağı gözün bol su veya steril serum ile yıkanmasıdır. pH normal değerlere düştükten sonra tedavi protokolü başlatılır (Sekundo vd., 2002; Xxxxxx vd., 2013). Alkali yanıklar kornea ülserasyonu ve perforasyonuna neden olacak şekilde ilerleyici bir karakter gösterir, yanık sonrası ülserasyon ve perforasyonun önlenmesi amacıyla yapılan tedaviler 5 kategoriye ayrılmaktadır.
1. PMNL hücrelerin göçünü ve yıkım ürünlerini inhibe eden ajanlar: Sodyum sitrat gibi.
2. Reepitelizasyon ve PMNL hücrelerin korneaya infiltre olmasını engelleyen ajanlar: Siyanoakrilat doku yapıştırıcıları, fibronektin, retinoik asit, sodyum hyaluronat, epidermal büyüme faktörü, steroidler, askorbat, sitrat, MMP inhibitörleri, yumuşak kontakt lensler kullanılmakya ve konjunktival transplantasyon, limbal, mezenşimal kök hücre implantasyonu, amniyotik memban transplantasyonu ve keratoplasti uygulanmaktadır (He vd., 2006).
Amniyotik membran, epitelizasyonu teşvik eder ve kornea epitelinin farklılaşmasını sağlar. Özellikle epidermal büyüme faktörü ve keratosit büyüme faktörü olmak üzere büyüme faktörleri bakımından zengindir. Dönüştürücü büyüme faktörü-β sinyal regülasyonu ve proenflamatuar sitokin üretimini inhibe ederek yangısal yanıtı ve skar dokusu oluşumunu azaltır. Hayvan çalışmaları amniyotik membranın daha hızlı yara iyileşmesi sağladığını ve korneal opasite ile neovaskülarizasyonu azalttığını göstermiştir (Shahriari vd., 2008; Gu vd., 2011).
Mezenşimal kök hücreler multipotent hücre özelliği taşır. Kemik iliğinden izole edildiği gibi yağ doku, kalp dokusu, kordon kanı ve ağız dokularından da elde edilebilir. Bu hücrelerin doku tamiri/rejenerasyonu, anti-enflamatuar ve immunmodülatör fonksiyonları bulunur. Bu sebeple tedavide kullanılır (Xxx vd., 2012).
3. Kollajenaz inhibitörleri: asetilsistein, terasiklinler (doksisiklin; en etkili ajan), Na2EDTA, penisilamin, tetrasiklinler, β-merkaptometil, tiyol bileşikleri, kan serumu gibi.
Kollajenaz ve diğer MMP‟ler normal yapı ve fonksiyonlarını sürdürebilmek için kalsiyum, çinko, magnezyum gibi katyonlara ihtiyaç duyarlar. Tetrasiklinler bu metal iyonlarını bağlayarak şelat oluşturur. Böyle kollajenaz enzimlerin aktivitesi azaltılmış olur. Ayrıca tetrasiklinler lökositlerdeki askorbat seviyesini düşürerek kemotaksis ve fagositozu azaltırlar (Seedor vd., 1987; Arıcan ve Çalım, 2004).
4. Anti-enflamatuar ajanlar (medroksiprogesteron, steroidler gibi): Steroidler; prednisolon asetat ön kamaraya penetrasyon yeteneği en fazla olan ajandır. Alkali yanıkların akut fazından (İlk 7 gün) sonra topikal veya subkonjunktival steroid uygulanması, yara iyileşmesini engellemesi ve kollajen üretiminde değişikliklere neden olması sebebiyle ülserasyon ve perforasyon riskini artırmaktadır.
5. Kollajen üretimini artıran ajanlar: Askorbik asit, sitrat gibi. (Xxxxxxxx vd., 1976; Xxxxxx vd., 1987; Xxxxx vd., 1990; Xxxxx vd., 2001; Xxxxxx vd., 2013, Xxxxx ve Ergin 2014).
Askorbik asit kollajen üretiminde önemlidir. Prolin hidroksilasyonunda kofaktördür ve mononükleer hücrelerden fibroblastların üretilmesi için gereklidir. Ayrıca sağlıklı hayvanların humor aközündeki askorbik asit konsantrasyonu çok yüksektir (plazmadaki oranın 20 katı). Alkali yanık sonrası askorbik asit yoğunluğu 1/3 oranında azalır. Yapılan hayvan çalışmalarında askorbik asitin hem topikal hem oral yolla kullanımının (şiddetli yanıklarda özellikle topikal kullanım) perforasyon ve ülserasyon oranını düşürdüğü bildirilmiştir (Xxxxxxxx vd., 1976; Xxxxxxx vd., 1980;
Sekundo vd., 2002). Sitrat benzer şekilde nötrofillerin yangısal cevabını inhibe ederek yara iyileşmesinde rol oynar. Yapılan çalışmalar sitratın göze topikal yolla uygulamasının iyileşmeyi artırdığı ve askorbik asit ile additif etki gösterdiğini bildirmiştir (Sekundo vd., 2002; Xxxxxx vd., 2013).
Anti-VEGF ajanları yeni damar oluşumunun engellenmesi ve yavaşlatılmasında etkilidir (Xxxxxxxx vd., 2007).
1.7.2. Asit Yanıkları
Sülfürik asit (H2SO4), sülfüröz asit (H2SO3) ve hidroklorik asit (HCl) asit yanıklarının oluşmasında en çok rol oynayan ajanlardır (Xxxxxxxxxx vd., 2002).
Alkali bileşiklerde olduğu gibi hasarın şiddeti, asidin gücü, konsantrasyonu, çözelti hacmi ve maruz kalma süresine bağlıdır. Oküler yaralanmanın boyutu ayrıca asidik bileşiğin dokuya yapışma ve nüfuz etme kabiliyetine de bağlıdır. Asidin dokuya nüfuz etme yeteneği, lipid çözünürlüğü ile yakından ilişkilidir. Asit kaynaklı kimyasal yanıkların en yaygın nedeni sülfürik asittir. Hem hidrofobik hem de hidrofilik maddelerdeki çözünürlüğü iyidir ve bu nedenle nüfuz etme kapasitesi de yüksektir. Sülfüröz asit dokuya hidroklorik, sülfürik veya fosforik asitten daha hızlı nüfuz eder. Hidroflorik asit de dokuya kolayca nüfuz eder. Zayıf bir asit olmasına rağmen, florür anyonu hücre zarlarını eritebilir. Ayrıca, küçük moleküler boyutu ve ağırlığı da dokuya girişi kolaylaştırır (Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002).
Asitler, çözelti içinde hidrojen iyonlarına ayrışır. Bu serbest hidrojen iyonları hücresel nekroza asit anyonu ise protein denatürasyonuna ve çökelmesine neden olur. Bu proteinler çökeldikçe, daha fazla asit penetrasyonunu önlemek için bir bariyer
oluşturur, böylece göz korunmuş olur. Bu çökelme, gözde “buzlu cam” görünümü oluşturur. Bu bariyer zayıf asitlere karşı koruma sağlayabilir, ancak güçlü asitler derinlemesine nüfuz etmeye devam eder (Dua vd., 2001; Xxxxxxxxxx vd., 2002).
Xxxxxxxxx kendisi asitlere karşı kısmi tampon görevi görebilir. Kornea pH'sı on beş dakika içinde nötürleşmeye başlar ve bir saat içinde normale dönebilir. Hidroflorik asit zayıf bir asit olmasına rağmen, anyonu oldukça reaktiftir ve bir alkali görevi görür. Çok toksiktir ve dokuya kolayca nüfuz eder. Kornea stromasına asit penetrasyonundan sonra hücre dışı GAG‟lar çökelir, epitel hücreleri pıhtılaşarak kornea opasifikasyonuna neden olur ve kollajen fibrillerinde hidrasyon ve kısalma meydana gelir. Trabeküler ağdaki kollajen büzülmesi ve distorsiyonu nedeniyle göz içi basıncı yükselir. Göz içi basıncındaki artış prostaglandin salınımı ile en az 3 saat devam eder (Chinag vd., 1971; Xxxxxxxx vd., 1979).
Askorbat seviyeleri, alkali yaralanmalarında olduğu gibi asit yaralanmalarında da azalır. Düşük askorbat seviyeleri, muhtemelen askorbatın aktif taşınmasının azalmasına ve kan-aköz bariyerin bozulmasına neden olan siliyer cisimdeki hasar mekanizmasından kaynaklanmaktadır (Xxx ve Xxxxxx-Xxxxx, 2002).
1.7.3. Kornea Yanıklarında Oksidatif Stres ve Antioksidan Savunma Mekanizmaları
Kimyasal yanıklar, gözde oksidatif stres oluşturan nedenlerden biridir. Alkali yanıklarda serbest oksijen radikalleri ortaya çıkmaktadır. Oksijen kökenli serbest radikaller reaktif oksijen türleri (ROS) olarak bilinmektedir. Süperoksit anyon (O2.-), hidrojen peroksit (H2O2), hidroksil radikali (OH-), peroksil radikali (RO2-) ve tekli oksijen (1O2) ROS örnekleridir. Bunlar başlıca lökositler ve mitokondriyal solunum
xxxxxxx tarafından oluşturulur (Conners vd., 1997; Sekundo vd., 2002; Bashkaran vd., 2011).
Oksidatif stres, “oksidan ve antioksidanlar arasındaki dengenin oksidanlar lehine potansiyel hasara yol açacak şekilde bozulması” olarak tanımlanır (Erejuva vd., 2012). Oksidatif stres birçok patofizyolojik olayda rol oynamaktadır. Pro-oksidan ve antioksidan dengesinin bozulması, şiddetli hasara yol açar. ROS, yalnızca çeşitli patolojilerde zararlı faktörler olarak kabul edilmez, aynı zamanda sinyal iletimi gibi çok çeşitli fizyolojik olaylarda görev alır. Düşük ROS konsantrasyonlarının, ikinci bir haberci olarak hücresel çoğalmayı uyarabildiği bildirilmiştir. ROS, hücre içi seviyelerine bağlı olarak birkaç hücresel işlemin düzenlenmesinde rol oynar. Yüksek ROS seviyelerinin hücreler için toksik olmasına rağmen, düşük ROS seviyeleri, uygun sinyal iletimi, kinaz aktivasyonu ve reseptör sinyallemesi ile ilişkili biyolojik yanıtlar için çeşitli fizyolojik rollere sahiptir. İlaveten ROS'un enflamasyonu modüle ettiği ve enflamatuar sitokinleri teşvik ettiği ortaya konmuştur. Bu nedenle, antioksidanlar yangıyı baskılama potansiyeline sahip olabilir. ROS'un enflamasyonu indükleyebildiği bildirildikten sonra, antioksidanların enflamasyon üzerindeki etkisini ortaya koymak için birçok çalışma yapılmıştır (Erejuva vd., 2012; Xxxxx ve Xxxxxxx, 2015; Xxx vd., 2015).
Total oksidan statüsü (TOS) tüm oksidan moleküllerin seviyesini temsil eder. Sadece bir veya daha fazla oksidan molekülün ayrı ayrı ölçülmesinin hastanın total oksidan seviyesini doğru olarak vermeyeceği rapor edilmiştir. Oksidan moleküller birbirleriyle sinerjik etkileşim halinde olduğundan bir maddenin toplam oksidatif kapasitesi oksidan moleküllerin ayrı ayrı toplamından yüksek olabilir. Bu bilgiler ışığında TOS‟ un ölçümü hem daha kolay hem de daha güvenilirdir (Erel, 2005).
Kimyasal yanıklar korneada şiddetli oksidatif strese yol açar (Xxxxxxxxxxx vd., 2006). Alkali yanıklarda serbest radikallerin üretimi söz konusudur. Alkali ajanların
kornea için bağımsız olarak toksik olmaları haricinde canlı hücrelere zarar vermeleri de büyük ölçüde ROS oluşumuna aracılık etmektedir. ROS'un neden olduğu hasarla başa çıkmak için korneanın bütünleşmiş enzimatik ve enzimatik olmayan antioksidan sistemleri vardır (Çizelge 1.1) (Gunay vd., 2015).
Çizelge 1.1: Prekorneal gözyaşı filmi, humor aköz ve korneanın antioksidan savunmaları
Antioksidanlar | ||
Kompartman | ||
Enzimatik | Enzimatik olmayan | |
Gözyaşı filmi tabakası | Süperoksit dismutaz (SOD) | Ürik asit Askorbik asit Glutatyon L-tirozin L-sistein |
Süperoksit dismutaz | Askorbik asit | |
Glutatyon peroksidaz (GPX) | Glutatyon | |
Glutatyon redüktaz | NADPH | |
Kornea | Katalaz (CAT) | α-tokoferol |
Glukoz-6- Fosfatdehidrogenaz | Retinol | |
Aldehit dehidrogenaz 3A1 | Ferritin | |
Aldehit dehidrogenaz 1A1 | Albumin | |
Humor aköz | Süperoksit dismutaz | Ascorbik Asit L-tirozin Ürik asit L-sistein Glutatyon |
Antioksidan savunma enzimleri, ROS ve serbest radikal zincir reaksiyonlarının hücresel ürünleri ile reaksiyona girerek onları toksik olmayan ürünlere dönüştürür.
ROS, nekrotik dokunun yanmış hücrelerinden ve alkali yanıktan sonra hasarlı bölgedeki infiltre polimorfonükleer hücreler tarafından üretilebilir (Xxxxxx vd., 2011). Düşük konsantrasyonlu alkaliler korneada oksidatif stresi meydana getirmek suretiyle görme kaybı oluşturur, yüksek konsantrasyonlu alkaliler ise korneanın tüm katmanlarında şiddetli tahribata yol açar ve daha dramatik sonuçlar doğurur (Kubota vd., 2011).
Endojen ve gıda kaynaklı antioksidanlar sistemdeki total antioksidan statüyü (TAS) temsil eder (Bashkaran vd., 2011). Xxxxxxx vd. (2011) tüm antioksidan parametrelerin ayrı ayrı ölçülmesinin zor olacağını ve her bir antioksidan molekül seviyesinin farklı hastalarda hastalık derecesi ve kimyasalın miktarına göre değişkenlik gösterebileceğini belirtmiş ve bu yüzden bütün antioksidanların toplamı anlamına gelen TAS‟ın ölçümünün yapılmasının daha güvenilir olacağını bildirmişlerdir.
Alkali yanıklar ve UVB radyasyon gibi çeşitli toksik ajanların temasından sonra kornea epitelinde antioksidan enzimler azalırken, prooksidan enzimler fizyolojik seviyelerde kalır ve hatta artış gösterir. Bu, korneada antioksidan/prooksidan dengesizliğine ve oksidatif strese yol açar. Oksidatif stres, pro-inflamatuar sitokinlerin, metaloproteinazların, serin proteazların ve nitrik oksit sentazlarının indüksiyonu ile ilişkilidir. Süperoksit ve nitrik oksit arasında bir reaksiyon ürünü olan peroksinitrit ortaya çıkar. Malondialdehit, korneadaki lipid peroksidasyonunun göstergesidir ve şiddetli kornea yangısı ve NV şekillenmesine (Çizelge 1.2) yol açar (Xxxxxxx ve Xxxxx, 2015).
Çizelge 1.2: Korneanın toksik ajanlara maruz kalması sonucu oksidatif stres şekillenmesi
KORNEA | ||
Toksik ajan maruziyeti sonras (UVB radyasyon, alkali yanık) | ||
Antioksidan/Prooksidan dengesizliği | ||
Oksidatif Stres | ||
Metalloproteinaz Serin Proteaz indüksiyonu | Pro-enflamatuar sitokin indüksiyonu | Nitrik Oksit Sentez İndüksiyonu |
Proksinitrit formasyonu | Malondialdehit formasyonu | |
Korneal enflamasyon | ||
Korneal neovaskülarizyon |
Xxxxxxxxx ve Xxxxxxxxxx (2007) tarafından antioksidan; "hedef moleküldeki oksidatif hasarı geciktiren, önleyen veya ortadan kaldıran herhangi bir madde" olarak tanımlanmıştır (Erejuva vd., 2012). Normal kornea epitelinde toplam SOD seviyesinin, GPX'inkinden daha yüksek olan CAT aktivitesinden çok daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Ek olarak, korneada bol miktarda eksprese edilen aldehit dehidrojenaz (ALDH) ailesinin belirli üyelerinin antioksidan görevi gördüğü kabul
2 , 2, 2
edilmektedir. Siliyer cisim tarafından salgılanan humor aköz, kornea ile lens arasındaki boşluğu dolduran berrak ve hafif alkali bir sıvıdır. Xxxxxx endoteli ve lensin ön kapsül epitelinin beslenmesinde ve korunmasında çok önemli bir rol oynar. Ayrıca kornea ve lensin ürettiği metabolik atıkları ve biyokimyasal ürünleri de ortadan kaldırır. Bu nedenle ROS, humor aközde H2O2, O .- 1O ve RO - şeklinde sürekli olarak üretilebilir. Humor aközün antioksidan profili, gözyaşı filmininkine benzer. Diurnal türlerin humor aközlerindeki yüksek askorbik asit konsantrasyonu, muhtemelen bu molekülün daha yüksek seviyede sekresyonundan kaynaklanmaktadır (Shoham vd., 2008; Xxxx vd., 2009).
Akut kornea yangısında doku hasarının boyutu, üretilen serbest radikaller ile yerel antioksidasyon savunma sistemi arasındaki dengenin bozulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Yaygın oksijen kaynaklı serbest radikal toksisitesine karşı organik koruma, esas olarak, askorbat ve E vitamini gibi bazı organik serbest radikal temizleyicilerle birlikte SOD, katalaz ve peroksidazlar gibi endojen antioksidan enzim sistemleri tarafından desteklenmektedir. Kornea epitelinde ve endotelyumda SOD konsantrasyonu nispeten yüksektir, ancak stromada bulunmamaktadır. Enflamasyon sırasında oksidasyona bağlı kornea hasarının nihai boyutu, bu endojen antioksidanlar tarafından sınırlandırılır. Antioksidan savunma mekanizmalarını aşan çok sayıdaki serbest radikallerin varlığı, korneanın oksidatif strese maruz kalmasına ve muhtemelen daha fazla yangılanmasına yol açar (Xxxx vd., 1995; Xxxx vd., 2009; Xxx vd., 2015).
Xxxxxxxxxxx vd. (2006) yaptığı bir çalışmada gözde meydana getirilen kimyasal yanıkların gözyaşı ve kan plazmasının antioksidan potansiyelini azalttığını bildirmiştir. Kornea yanıklarının tedavisinde ise antioksidanların yararlı etkileri belirtilmiştir (Erejuva vd., 2012).
1.8. Myrtus communis
Myrtus communis L., ılıman, tropikal ve subtropikal bölgelerde yetişen yaklaşık 145 cins ve 5500 türü içeren Myrtaceae familyasına ait küçük bir cinstir. M. communis, Avrupa'ya mahsus tek Myrtaceae türüdür. Akdeniz bölgesine özgü bu endemik bitki bölgede yaygındır ve yabani olarak yetişir (Amensour vd., 2009; Xxxxx ve Güray, 2009; Mimica-Xxxxx vd., 2010; Tuberoso vd., 2010; Xxxx vd., 2011; Xxxxxxx ve
Xxxxxxxx, 2014).
Türkiye'de kayalık yamaçlarda, kızılçam ormanlarında, makilerde, sahil kumulları bölgelerinde, deniz seviyesinin hemen üzerinde 550 m'ye kadar yerleşim gösterir (özellikle Batı ve Güney'de). Myrtus communis ülkemizde “mersin”, “murt”, “murt pürü”, “hambeles”, “bahar”, “elduran” ve “sazak” olarak bilinir (Gönüllü, 1994; Xxxxx ve Güray, 2009; Xxxxxxxxx ve Avunduk, 2015).
Yüksekliği yaklaşık 1-5 m‟ye kadar ulaşan yaz kış yeşil kalan bir çalıdır. Yaprakları, 2-5 cm uzunluğunda dökülmeyen kalın oval-mızrak şeklinde, sert, pürüzsüz, noktalı glandüler yapıdadır. Ezildiklerinde hoş aromatik bir koku ortaya çıkar. Çiçeklerinde beş taç, beş çanak yaprağı ve bir yığın tepeli organı bulunan beyaz, yıldız şeklindedir. Haziran ile Eylül ayları arasında görülür. Yazdan sonra, olgunlaşma sırasında mavimsi-siyah (veya nadiren sarımsı-beyaz) olan elipsoid meyveler Kasım ayı boyunca mevcudiyetini korur (Xxxxxx vd., 2001; Xxxxx ve Güray, 2009; Xxxxxx vd., 2010; Zomorodian vd., 2013; Xxxxxxx ve Xxxxxxxx, 2014).
Aşk ve ölümsüzlüğün sembolü olarak bilinen Mersin bitkisi, Dioscorides (M.S. 40- 90) zamanından beri şifa kaynağı olarak kullanılmaktadır (Aleksic ve Xxxxxxxx, 2014; Tumen vd., 2017). Eski Mısır tıbbı metinlerinde mersin bitkisi, idrar yolu yangısı, mide ağrısı, ekşimesi ve şişmesinde, kas sertliği, öksürük tedavisinde ve mukolitik olarak kullanıldığı ifade edilmiştir. Antik Mısır hekimliğinde, mersin esansiyel yağı, taze sedef yağı ile birlikte deri hastalıklarının tedavisinde de kullanılmıştır (Özkan ve Güray, 2009).
Türk halk (folklorik) tıbbında, M. communis'in yaprakları, meyveleri ve uçucu yağı çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Yapraklar aromatik, balzamik, hemostatik ve tonik özelliklere sahiptir. Ekstraktı anti-enflamatuar, antikarsinojen, hipokolesterolemik, hepatoprotektif, hipoglisemik, antihistaminik, antiandrojenik, antiartritik, antihipotansif, antioksidan, antiseptik, dezenfektan, analjezik, antigenotoksik, antibakteriyel, antimikrobik özelliklere sahiptir. Hemoroid, soğuk algınlığı, kalp, böbrek ve üretra hastalıkları, ishal, romatizmal ağrı, ekstremitelerde ödem, iştah uyarıcı, yara tedavisi, epistaksis, konjunktivit, kanama durdurucu, egzama ve dermatit gibi çeşitli dermatolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır (Amensour vd., 2009; Özkan ve Güray, 2009; Xxxxxx vd., 2010; Akaydın vd., 2013;
Karademir ve Avunduk, 2015; Aksay, 2016; Meriem, 2016; Qader vd., 2017).
Meyvelerinin astrenjan etkileri yüksektir ve diyare, hemoroid, ağız ve göz hastalıkları tedavisinde kullanılmaktadır (Xxxxxx vd., 2010; Xxxxxx vd., 2018; Xxxxxxxxxx vd., 2018; Xxxxx vd., 2019). M. communis'ten elde edilen sulu ve metanolik ekstraktların antitrombotik ve kardiyoprotektif olduğu kanıtlanmıştır (Amensour vd., 2009; Sumbul vd., 2011; Xxx, 2012; Zomorodian vd., 2013; Qader
vd., 2017; Xxxxx vd., 2019).
Yaprakları geleneksel olarak dezenfektan, hipoglisemik ve antiseptik olarak kullanılır. Mersin bitkisi, güneş yanığı, akut yaralar gibi farklı deri hastalıklarında ve derinin iyileşme sürecini hızlandırmak için daha çok cilt losyonlarında kullanılan doğal bitkisel ürünler arasında yer almaktadır. Myrtus ekstresi kızarıklık, alerji, yara iyileşmesi, sivilce gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan saf, doğal, toksik ve steroidal olmayan ve yaygın olarak bulunan bir bitki özüdür (Mimica-Xxxxx vd., 2010; Gültepe vd., 2020).
M. communis‟in esas metabolitleri polifenoller ve uçucu yağlardır (Xxxxxx vd., 2010). Yapraklar tanenler, kuersetin, kateşin ve mirisetin türevleri gibi flavonoidler ve uçucu yağlar içerir. Bitkinin meyveleri çoğunlukla uçucu yağlar, tanenler, şekerler, flavonoidler ve sitrik ve malik asitler gibi organik asitlerden oluşur. Türkiye'de yetişen M. communis L.'nin yapraklarında majör bileşenler olarak 1,8- sineol, linalool, mirtenil asetat ve mirenol bulunur (Kanoun vd., 2014; Keven- Karademir ve Avunduk, 2015). Kurutulmuş yaprakları 1,8-sineyol (%13,5-19,6), linalol (%7,7-15,8), linalil asetat (%2,5-6), terpineol, terpinolen, tanenler ve flavonoid bileşiklerini içerir. Meyveler tanenler, antosiyaninler (%0,2-54), yağ ve organik asitlerden (%9-52) oluşur ve bu içeriklerin oranları kullanılan ekstraksiyon çözücüsüne ve/veya olgunlaşma süresine bağlı olarak değişiklik gösterir. Genellikle mersin yaprağı, gövdesi ve çiçeklerinde bulunan en yaygın bileşikler α-pinen
(∼%10-60) ve 1,8-sineyoldür (~%12-34) (Xxxxxx vd., 2010).
M. communis bitkisinin esansiyel yağ bileşikleri, terpenler (monoterpen hidrokarbonlar ve seskiterpen hidrokarbonlar), terpenoidler (oksijenli monoterpenler ve oksijenli seskiterpenler) ve fenilpropanoidler üç ana kategoriye ayrılabilir; fakat aynı zamanda hidrokarbonlar ve oksijenli bileşikler olarak da sınıflandırılabilir (Xxxxxx vd., 2010; Serçe vd., 2010).
Bununla birlikte, mersin sapı tanenler bakımından zayıf ve flavonoidler açısından orta derecede zengindir. Son zamanlarda, fenolikler veya polifenoller, antioksidan, antimutajenik ve antitümör aktiviteleri de dâhil olmak üzere fizyolojik işlevleri nedeniyle büyük ilgi görmektedir. Mersin yaprağında en çok bulunan polifenolik sınıf hidrolize edilebilir tanenlerdir. Tanenlerin anti-kanser, antiviral ve lipid peroksidasyonunun inhibisyonu gibi biyolojik aktiviteleri vardır (Wannes vd., 2010).
Oksidatif stres, birçok hastalığın patogenezinde rol oynar ve serbest radikaller tarafından oluşturulur. Bununla birlikte, terapötik olarak optimal bir doğal
antioksidan bulunamamıştır, bu nedenle halk hekimliğinde anti enflamatuar ilaç olarak kullanılan bir bitki olan mersin yapraklarının polifenol içerikleri üzerine çalışmalar yapılmıştır (Romani vd., 2004; Xxxxxx vd., 2010; Xxxxxxxxx- Xxxxxx vd., 2015).
Yapraklar tanenler, kuersetin, kateşin myrtucommulone (MC) ve mirisetin türevleri ve uçucu yağlar gibi flavonoidler içerir. Mersin meyveleri çoğunlukla uçucu yağlar, tanenler, karbonhidratlar, flavonoidler, sitrik asit ve malik asit gibi organik asitlerden oluşur. Son zamanlarda çeşitli alanlarda mersin bitkisi ile ilgili oldukça fazla çalışma yapılmaktadır. Uçucu yağlarının yanı sıra fenolik bileşikler (fenolik asitler, polifenoller ve flavonoidler), gıda ürünlerinde ve hastalıkların tedavisinde antioksidan aktiviteleri nedeniyle ilgi görmektedir (Amensour vd., 2009; Amessis- Ouchemoukh vd., 2014; Xxxxx, 2016; Tumen vd., 2017).
Temel esansiyel yağ asidi (linolenik asit metil ester), membranları hasarlara karşı koruyabilen bir antioksidandır (Qader vd., 2017). Mersin bitkisinin anitoksidan etkinliği alkaloidler, tanenler, fenol, flavonoidler (kuersetin, kateşin ve mirisetin türevleri), şekerler, organik asitler (sitrik ve malik asitler), saponin, antrakinonlar, uçucu yağlar, hidrokarbonlar, alkoller, antosiyanin pigmentleri, esterler ve yağ asitleri gibi kimyasal bileşenlerinden ileri gelmektedir (Qader vd., 2017; Kaveh vd., 2019).
Antioksidan, “oksitlenebilir bir madde ile karşılaştırıldığında düşük konsantrasyonda bile, o substratın oksidasyonunu önemli ölçüde geciktiren veya önleyen herhangi bir madde” olarak tanımlanır (Asgarpanah ve Ariamanesh, 2015). Antioksidanlar, serbest radikallerle reaksiyona giren, onları nötralize eden ve böylece canlı vücudundaki zararlı etkilerini önleyen veya azaltan bileşiklerdir. Günümüzde araştırmacılar, sentetik katkı maddelerinin yerini alabilecek yeni doğal antioksidanlar elde etmek için şifalı bitkiler üzerinde çalışmaktadır (Kanoun vd., 2014).
Birçok çalışma, mersin yapraklarından elde edilen farklı ekstraktların ve bileşiklerin antioksidan aktivitelerini rapor etmiştir. Flavonoidler, tanenler ve α-tokoferol gibi çeşitli bilinen antioksidanlar mersin bitkisinden izole edilmiştir (Xxxxxx vd., 2010; Xxxxxxxxx- Xxxxxx vd., 2015).
Bitkilerin antioksidan kapasitesi ile toplam fenol içeriği arasında yüksek bir korelasyon olduğu bildirilmiştir (Amensour vd., 2009). Aromatik ve tıbbi bitkiler, polifenoller ve uçucu yağlar gibi sekonder metabolitleri sayesinde doğal antioksidanların kaynağıdır. Fenolik bileşikler, fenilpropanoidler adı verilen fenolik grubunu üreten, şikimik asit metabolik yoluyla biyokimyasal olarak sentezlenir. Şiddetli reaktif radikallere hidrojen vererek antioksidan olarak etkinlik gösterirler, böylece daha fazla radikal oluşumunu önlerler (Wannes vd., 2010; Amessis- Ouchemoukh vd., 2014; Xxxxx, 2016; Xxxxx vd., 2019).
Mansouri vd. (2001) M. communis bitkisinin 8-sineyol, linalol, öjenol, α-terpineol ve γ-terpinen gibi esansiyel yağ bileşenleri, 6 Gram pozitif ve 4 Gram negatif bakteri de dahil olmak üzere 10 mikroorganizmaya karşı güçlü antibakteriyel aktiviteye sahip olduğunu bildirmiştir (Xxxxxx vd., 2010; Snoussi vd., 2011; Zomorodian vd., 2013). Konuyla ilgili yayınlanan çok sayıda makaleye göre, mersin esansiyel yağlarının güçlü antimikrobiyal aktiviteye sahip olması onu kozmetik, ilaç ve gıda endüstrileri için değerli bir hammadde haline getirmiştir (Maxia vd., 2011).
MC ve semimyrtucommulone (S-MC), mersin yapraklarından elde edilen doğal prenile edilmemiş asilfloroglusinolün in vitro ve in vivo olarak siklooksijenaz-1 ve 5- lipoksijenazı doğrudan inhibe ederek eikosanoidlerin biyosentezini güçlü bir şekilde baskıladığı gösterilmiştir (Feisst vd., 2005). MC ve S-MC'nin, sırasıyla 0,55 ve 4,5 m karşılaştırılabilir konsantrasyonlarda MIC50 değerlerinde G protein sinyal yollarının aracılık ettiği polimorfonükleer lökositlerde Ca2+ mobilizasyonunu önlediğini ve
reaktif oksijen türlerinin oluşumunu ve elastaz salınımını baskıladığını gösterdiler. MC'nin, siklooksijenaz (COX) 1 ve 2 enziminin önemli bir inhibisyonu olmaksızın PGE-2 oluşumunu etkili bir şekilde baskılayan mikrozomal prostaglandin E2 sentaz (mPGES) -1'i inhibe ettiği bulunmuştur (Lim, 2012). Hem S-MC hem de MC, linoleik asidi serbest radikal saldırısına karşı koruyan ve otoksidasyonunu ve FeCl3 ve EDTA aracılı oksidasyonunu engelleyen güçlü antioksidan özellikler göstermiştir. S-MC‟nin MC‟ye göre daha güçlü olduğu bildirilmiştir (Xxxxxxxxxx ve Xxxxxxxxxx, 2015).
Meriem (2016), yaptığı çalışmada α-pinen, mirtenil asetat ve 1,8 sineyol‟un daha önce anti-enflamatuar aktivitelere sahip olduğunu ortaya koymuş ve bu çalışma sonucıunda, MAE‟nin yangısal deri hastalıklarında anti-enflamatuar ajan olarak kullanılabileceğini rapor etmiştir.
Yapılan çalışmalarda, MAE‟nin normal hücrelerde mitoz bölünmeyi hızlandırdığı ve anormal veya defektli hücrelerde mitozu yavaşlattığını bildirilmiştir. Ayrıca MAE‟nin korneadaki epitelizasyonunu artırdığı, kornea ödemini azalttığı, göz yaşı üretimini kalitatif ve kantitatif olarak artırdığı, anti-enflamatuar (Quercetin, Rosmarinik asit), anti-fibrotik, kollajen üretimini düzenleyici rolü olduğunu, anti- oksidan (Quercetin, Catechin, Rosmarinik asit) ve anti-karsinojenik özellikler taşıdığı savunulmuştur. İn vitro bir çalışmada MAE kornea skarlaşmasında TGF-β ekspresyonunu kontrol ederek başarılı bir terapötik ajan olabileceği rapor edilmiş ancak bunun in vivo çalışmalarla desteklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Xxxxxxxxxx vd., 2008; Abengózar-Vela vd., 2015; Xxxxx vd., 2016; Xxxxx ve Xxxxxxxxxx, 2017; Rafalyuk ve Xxxxxxxxx, 2018). Ayrıca yapılan Santez projesi çalışmalarında göz iritasyon ve sensitizasyon testi sonucunda kullanılan MAE‟nin iritasyona ve sensitizasyona neden olmadığı ortaya konmuştur. Aynı Santez projesinde yapılan akut sistemik toksisite çalışmasında murt ağacı ekstresinin dalak, karaciger, akciger, böbrek, kalp ve pankreastan alınan doku örnekleri incelenmiş ve her bir doku örneğinden 3 doku kesiti alınarak skorlama yapılmıştır. Neticede
herhangi bir toksikasyon bulgusuna rastlanılmamıştır (Proje kodu: 0352.STZ.2013-2, Sayı: 78507420 – 205.99E.3046, 2016).
1.9. Eye Platelet Rich Plasma (E-PRP)
Oküler yüzey hastalıklarının tedavisinde kandan elde edilen göz damlalarının kullanımı son yıllarda giderek daha popüler hale gelmiştir. Etki mekanizması, oküler yüzeyde aktif bir büyüme faktörleri ve sitokin karışımı sağlayarak hücresel çoğalma ve göçün uyarılmasıdır, böylece doğal gözyaşının fonksiyonu yerine getirilir. Kandan elde edilen göz damlaları, son yıllarda başta kuru göz hastalığı olmak üzere, kalıcı kornea epitel defekti, kornea ülseri, kornea yanıkları, tekrarlayan kornea erozyonu ve limbal kök hücre eksikliği gibi çeşitli oküler yüzey hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır (Giannaccare vd., 2017).
Otolog serum, trombositten zengin plazma, büyüme faktörleri ve trombosit açısından zengin plazma gibi hastanın kendi periferik kan serumundan (otolog kaynak) veya allojenik periferik kan serumu gibi donörlerden (homolog kaynak) ve göbek kordon kanı serumundan hazırlanan göz damlaları kullanılmaktadır (Giannaccare vd., 2017).
Trombositler, yara iyileşme sürecinde önemli rol oynayan çeşitli sitokinlerin ve büyüme faktörlerinin kaynağıdır (Ziaei vd., 2018). Trombosit bakımından zengin plazma (PRP), bazal seviyenin üzerinde trombosit konsantrasyonuna sahip otolog kanın plazma fraksiyonunun bir parçası olarak tanımlanmıştır (Xxxx, 2001). PRP yüksek düzeyde büyüme faktörleri içerir ve in vitro çalışmalarda kornea epitel hücre proliferasyonunu serumdan daha etkili bir şekilde desteklediği gösterilmiştir (Ziaei vd., 2018).
Xxxxxx vd. (2014), topikal PRP uygulanan tavşanlarda kornea epitel iyileşme hızını artırdığını bildirmiştir. Xxxxxx vd. (2021) 0 X XxXX ile kornealarına yanık oluşturulan hayvanlara bir gruba intrastromal PRP enjeksiyonu diğer gruba topikal PRP damla uygulamışlar ve tek subkonjunktival enjeksiyonla tedavi edilen kornealarda epitel iyileşme oranının PRP damlalarıyla tedavi edilenlerden daha yüksek olduğunu bildirilmiştir.
Oftalmolojide kullanılan E-PRP (gözde kullanılan trombosit bakımından zengin plazma), trombositler açısından zengin fakat Xxxx (2001), tarafından tanımlanan PRP'den farklı olan otolog bir plazma preparatıdır. E-PRP‟de antikoagülan olarak sodyum sitrat kullanır ve gerektiğinde E-PRP aktivasyonu için CaCl2 kullanılır. E- PRP‟nin elde edilmesi, tek aşamalı bir santrifüjleme işlemi kullanılarak gerçekleştirilir ve trombosit konsantrasyonunun nihai miktarı; göz damlası (aktif olmayan) veya pıhtı (aktif) olarak kullanılıp kullanılmayacağına bağlıdır. E-PRP‟nin elde edilmesi için spesifik cihazlar gerekli değildir. E-PRP‟deki trombosit miktarı tam kanda bulunan trombosit miktarının 1,6-2,5 katıdır. Topikal göz damlası şeklindeki otolog E-PRP kornea yüzeyindeki lezyonlara uygulanır. Oküler rekonstrüksiyon için yapılan cerrahi işlemler sonrası ise pıhtı formundaki E-PRP kullanılır (Alio vd., 2012). E-PRP hazırlarken, kan antikoagülan olarak %3,2 sodyum sitrat içeren tüplere alınır santrifüj edilir (1600 rpm'de 10 dakika), böylece üç katman elde edilir. Üstte trombositten zayıf plazma (PPP), altta PRP ve lökositler eritrositlerin üstünde bulunur. PRP aspire edilir ve 3-4 ml'lik alikotlar, göz damlası aplikatörlü 10 ml'lik yeni sterilize edilmiş amber renkli cam şişelere aktarılır. Kullanılan şişe buzdolabında +4 ◦C'de 1 hafta, geri kalan şişeler ise -20 ◦C'de derin dondurucuda saklanmalıdır (Giannaccare vd., 2017).
Göz damlası şeklindeki otolog E-PRP ise oküler yüzeyin çeşitli patolojik durumlarının topikal tedavisinde kullanılmaktadır. E-PRP'nin içeriğinde yüksek konsantrasyonda büyüme faktörü (EGF, PDGF-BB) ve fibronektin bulunmaktadır. E-PRP‟nin, xxxxxxxxx rejeneratif tedavisinde gerekli olan büyüme faktörleri ve
adezyon proteinlerini içerdiği yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır (Xxxxxxxxx ve Xxx Xxxxxx, 2019). Trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGF) reseptörü, kornea fibroblastlarında ve endotel hücrelerinde bulunabilir. PDGF-BB, bazal membranın epitele katıldığı yerde üretilir. PDGF-BB, 15 ng/ml üzerindeki konsantrasyonlarda endotel hücrelerinin proliferasyonunu uyarır, buna karşın migrasyon daha düşük konsantrasyonlarda gerçekleşir. PDGF-BB'nin doza bağlı bir şekilde fibroblast göçünü uyardığı ve hem PDGF-AA hem de PDGF-BB'nin fibronektin varlığında epitel hücreleri üzerinde kemotaktik bir etki sergilediği gözlemlenmiştir (Riestra vd., 2016). E-PRP‟nin antibakteriyel etkisinin olduğu yapılan çalışmalarda bildirilmiştir (Xxxxx vd., 2013).
1.10. Gentamisin
Tüm kornea ülserlerinde topikal antibiyotik kullanımı gereklidir (Xxxxx, 2008). Süperfisiyal ülserlerde, sekonder bakteriyel enfeksiyonu önlemek için günde iki ila dört kez %0,5 kloramfenikol veya neomisin-polimiksin B gibi geniş spektrumlu oftalmik antibiyotikler topikal yolla kullanılır (Xxxx, 1997; Xxxxxx, 2002). Gentamisin oftalmik solüsyonu tavşanlar için mevcut olan başka bir lisanslı preparattır (Xxxxx, 2014).
Gentamisin alkali kornea yanıklarında yaygın olarak kullanılan bakterisit özellik taşıyan bir antibakteriyel ajandır (Christmas, 1991; Xxxxx vd., 2013). Gentamisin genel olarak gram negatif bakterilere (Pseudomonas spp., E. coli, Aerobacter, Klebisella ve Proteus spp.) ve S. aureus (gram pozitif) karşı etkilidir. Gentamisin epiteliotoksiktir. Buna rağmen göz yüzeyinde topikal olarak bakteriyel profilaksi amacıyla çok yaygın kullanılmaktadır. Dirençli organizmalara karşı etkinliği düşüktür (Xxxxx vd., 2013).
Bu çalışmanın amacı; tavşan korneasında 0 X XxXX ile oluşturulan alkali yanıkların oftalmik mersin ağacı ekstresi (OMAE) ile tedavi etkinliğinin incelenmesi ve bunun yanı sıra OMAE‟nin (bitkisel ajan) tedavi etkinliğinin E-PRP (biyolojik ajan) ve gentamisin sülfat (kimyasal ajan) ile karşılaştırılmasıdır.
2. MATERYAL VE METOT
Çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi Deney Hayvanları Yerel Etik Kurulu (No: 63- 19 ve 24.02.2020 tarihli protokol izni) kapsamında gerçekleştirilmiştir.
2.1. Deney Hayvanları
Çalışmada Abdeham Deneysel Hayvan Üretim ve Tedarik Merkezi‟nde (Bursa) üretilen ve yetiştirilen 2,5-3,5 kg ağırlığı arasında değişen 6 aylık, 42 adet erkek Yeni Zelanda Albino tavşan kullanıldı. Hayvanlar 12 saat aydınlık 12 saat karanlık döngüsü olan, standart sıcaklık (15-21°C) ve nem (%40-50) koşullarında çelik tel kafeslerde bireysel olarak (Resim 2.1) AKÜ Deney Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi‟nde barındırıldı. Günlük standart pelet yem ve su ad-libitum olarak verildi.
Resim 2.1: Tavşanların bireysel olarak barındırıldığı tel kafes
Deney ve kontrol gruplarının oluşturulması sürecinde her bir deneğe bir numara verilerek ve sistematik tesadüfi örnekleme yöntemiyle denekler objektif bir şekilde seçildi. Her grupta yedi hayvan olacak şekilde deneklerin gruplara ataması yapıldı. Bu çerçevede çalışma, 1 kontrol ve 5 çalışma (deney) grubu olmak üzere toplam 6 gruptan oluştu.
2.2. Çalışmada Kullanılan Alet ve Cihazlar
Çalışmada aşağıda listesi verilen alet ve cihazlar kullanılmıştır (Çizelge 2.1).
Çizelge 2.1: Çalışmada kullanılan alet ve cihazlar
Cihazın Adı | Marka, Model ve Menşei |
Kan Sayım Cihazı | HumaCount 80TS, Vet Mode, Germany |
Otoanalizör | Roche Cobas İntegra 400 plus |
XXXXX Xxxxxx | ChemWell 2910, Awareness Technology, USA |
ELISA Cihazı | Thermo Scientific, Multiskan Go Spectrophotometer w/cuvette, USA |
Santrifüj Cihazı | NF 200, Nüve, Türkiye |
Santrifüj Cihazı | NF 800R, Nüve, Türkiye |
Buzdolabı | Arçelik |
Derin Dondurucu -20 °C | UCF 410 SSL, Uğur, Türkiye |
Derin Dondurucu -80 °C | Panasonic, MDF-U700VX, Japan |
Oftalmoskop | plusMED, 6040-40-51/097, Pakistan |
Tonometre | RBT, Icare VET, Helsinki, Finland |
Yarık Lamba Biyomikroskopisi | Shin-Nippon XX-0, Xxxxx |
Işık Mikroskobu | Ziess Lab.A1- AxioCam ICc 5, Zen 3.1, Germany |
Fotoğraf Makinesi, | Nikon, D90 Japan |
Restrainer Aparatı | Polycarbonate Rabbit Restrainer, PY2 52-6673, Harvard Apparatus, US |
Biyogüvenlik Kabini | Teknomar, Chemocell LRCX-UV TPN, Türkiye |
Shaker Cihazı | Shaker-Rocker MR-12, BioSan, UK |
Diğer laboratuvar ve muayene malzemeleri (EDTA‟lı tüpler, %3,2 Sodyum sitratlı tüpler, Antikoagulansız tüpler, İntraket, Whatman filtre kağıdı (3 Numara), Xxxxxxxx gözyaşı testi strip, Fluorescein sodyum strip, %70 Etil Alkol, Punch biyopsi aleti, Tek kullanımlık enjektörler vs.) |
2.3. Çalışmada Kullanılan Kimyasal Maddeler ve Xxxxxx
Çalışmada kullanılan kimyasal maddeler ve kitler aşağıda listelenmiştir (Çizelge 2.2).
Çizelge 2.2: Çalışmada kullanılan kimyasal maddeler ve kitler
Kimyasal/Kit Adı | Kit/Katalog No, Xxxxx ve Menşei |
0 X XXXX Çözeltisi 100 Ml | (Kat. No. 129447.0100), Advanced Diagnostics & Research Group, Türkiye |
Ksilazin HCL Enjeksiyonluk Çözelti | Rompun %2 Enjeksiyonluk Çözelti, Bayer, ABD |
Ketamin HCL Enjeksiyonluk Çözelti | Ketasol %10 Enejksiyonluk Çözelti, İnterhas, Ankara |
PBS | DPBS, PAN BIOTECH, Germany |
Proparakain Hidroklorür Göz Damlası Çözelti | Alcaine %0,5 15 ml, Alcon, Belgium |
Anti-VEGF Kit | sc-152, Santa Xxxx Biotechnology, US |
Anti-MMP-9 Kit | ab58803, Abcam, Cambridge, GB, UK |
Biotinli Anti-Fare Antikoru | Vectorlab, BA-2000, US |
Rabbit PDGF-BB ELISA Kit | (Kat. No. E0024Rb), Bioassay Technology Laboratory, China |
Total Oksidan Statüsü ELISA Kiti | (Kit LOT: KM201240), Rel Assay Diagnostics Total Oxidant Status Mega Tıp, Gaziantep, Türkiye |
Total Antioksidan Statüsü ELISA Kiti | (Kit LOT: KM20112A), Rel Assay Diagnostics Total Antioxidant Status Mega Tıp, Gaziantep, Türkiye |
2.4. Oftalmik Mersin Ağacı Ekstresi (OMAE) Hazırlanması
Myrtus communis bitkisinin 2 g gövde ve 2 g yaprak kısmı önce mekanik parçalayıcıda küçültüldükten sonra pH‟sı 4,5 olan distile su içerisinde 98 °C‟de 22 dakika bekletildi. Bu şekilde hazırlanan çözelti soğumaya bırakıldıktan sonra tampon çözelti olarak Na2HPO4 (Disodyum fosfat) kullanılarak asitliği dengelendi.
Hazırlanan çözelti orta hızla akışlı kül içeriği <%0,01, 0,2 mm kalınlıkta filtreden geçirilip (Aksay, 2016), ardından solüsyona yüzeyde oluşturduğu özellikler nedeni ile kornea temas süresini uzatmak ve göz içi ilaç seviyelerini artırmak amacıyla oftalmik formülasyonlarda viskozite artırıcı bir madde olarak kullanılan %0,4‟lük Hidroksietil selüloz (HEC) eklendi ve %0,4 formulasyonu elde edildi (Xxxxxx- Xxxxxxx vd., 1989). Bu hali ile solüsyon şişelendi ve kullanılana kadar buzdolabında saklandı (Oftalmik MAE Ars Arthro Biyoteknoloji ANKARA firmasından temin edildi).
2.5. Eye Platelet Rich Plasma (E-PRP) Damla Hazırlanması
Yanık oluşturmadan 7 gün önce hayvanların v. auriculus marjinalis„inden steril koşullar altında 10 ml kan 2 ml „lik %3,2 sodyum sitrat (pıhtılaşmayı önlemek için) içeren tüplere (2 ml, Vacuetta, Austria) (Resim 2.2). Tüpler ışığa maruz kalmaması için alüminyum folyaya sarıldı ve santirüj edilmeden önce trombositlerin kümeleşmesini en aza indirgemek için 30 dakika karıştırıcıya (Shaker-Rocker MR- 12, BioSan, UK) konuldu (Resim 2.3).
E-PRP hazırlanması esnasında tüm işlemler steril koşullar altında gerçekleştirildi. Sodyum sitratlı tüplerdeki kan dakikada 23 ºC, 300 G‟de 10 dakika santrifüj (NF 800R, Nüve, Türkiye) edildi (Donatti vd., 2013) (Resim 2.4). Santrifüj sonrası plazmanın %90 kısmı son ürün olarak toplandı ve kullanıldı (Resim 2.5, 2.6). Trombosit miktarları kliniğimizde bulunan tam otomatik kan sayım cihazında (HumaCount 80TS, Vet Mode, Germany) ölçüldü.
Resim 2.2: E-PRP için kan toplanması. Vena auricularis marginalis punksiyonu
Resim 2.3: Pıhtılaşamanın önlenmesi için tüplerin karıştırıcıya yerleştirilmesi
Resim 2.4: Santrifüj cihazı
Resim 2.5: E-PRP‟lerin hazırlanması, şişelenmesi
1
2
3
Resim 2.6: Santrifüj sonrası plazmanın fraksiyonları
(1. Trombositten fakir plazma, 2. Trombositten zengin plazma, 3. Alyuvar hücreleri)
Toplanan E-PRP örnekleri -20 ºC'de muhafaza edildi. Uygulamada kullanılmak üzere 3-4 ml E-PRP, göz damlası aplikatörlerine sahip yeni, sterilize edilmiş 10 ml‟lik xxxxx xxx şişelere konuldu ve +4 ºC'de 7 gün saklandı ve bu süre dolduktan sonra atıldı (Alio vd., 2012).
E-PRP de PDGF seviyesinin ELISA ile ölçümü: E-PRP'de PDGF seviyeleri Rabbit PDGF-BB ELISA Kit (Kat. Xx. X0000Xx, Xxxxxxxx Xxxxxxxxxx Xxxxxxxxxx, Xxxxx) kullanıldı ve firmanın kataloğundaki talimatlara göre ELISA okuyucuda (Thermo Scientific, Multiskan Go Spectrophotometer w/ cuvette, USA) ölçüm yapıldı.
E-PRP‟lerin -80, -20, +4 ve 0 °C‟deki PDGF-BB düzeyleri standart değerlere dördüncü dereceden polinom fit standart eğrisine göre ölçüldü. Standart eğrisi ve numune ölçümleri CurveExpert 1.3 yazılımı kullanılarak yapıldı.
2.6. Deneysel Alkali Kornea Yanık Modeli
Tavşanların ortama alışmaları için 1 hafta beklendi (Yoeruek vd., 2008) ve deney öncesi tüm tavşanların göz muayeneleri taşınabilir yarık lamba biyomikroskopisi (Shin-Nippon XL-1, Japan) ile yapılarak kornealarının sağlıklı olduğu belirlendi.
Hayvanların anestezisi; intramusküler yoldan verilen 5 mg/kg dozunda Ksilazin HCl (Rompun %2 Enjeksiyonluk Çözelti, Bayer, ABD) ve 35 mg/kg dozundaki Ketamin HCl (Ketasol %10 Enejksiyonluk Çözelti, İnterhas, Ankara) ile sağlandı. Hayvanların sağ gözlerine 2 damla lokal anestezik Proparakain HCl (Alcaine %0,5, Alcon, Belçika) (Kompa vd., 2005) damlatıldı. Tavşanlarda anestezi derinliğinin belirlenmesinde genellikle palpebral, korneal, pedal ve pinna refleksinin varlığı/yokluğu değerlendirilir. Pinna refleksinin (sıkıştırma kuvvetine yanıt olarak kulağın hareket etmesi) anestezi derinliğinin en doğru ölçüsü olduğu ve bunu
sırasıyla pedal reflkes, kornea ve palpebral reflekslerin izlediği yaygın olarak kabul edilmektedir (Xxxxxxxxx vd., 1990; Xxxxxx vd., 1997). Hayvanların anestezi derinliği pinna, pedal, korneal ve palpebral refleks kontrol edilerek değerlendirildi (Xxxxxx, 2012) ve ağrı duyumunun olmadığı tespit edilince kornealarda yanık oluşturma işlemine başlandı (Xxxxxxxx vd., 2014).
Üç numara Whatman filtre kâğıdından 6 mm çaplı punch biyopsi aleti kullanılarak 6 mm çaplı diskler elde edildi. Bu diskler 0 X XxXX (xX:00,0) içinde 30 saniye bekletilerek 0 X XxXX emdirildi (Resim 2.7). Otuz saniye sonunda diskteki fazla sıvı kuru filtre kâğıdına sürülerek fazlalık uzaklaştırıldı. Tel göz spekulumu kullanılarak sağ göz kapakları açılarak kornea yanık oluşturmak için hazır hale getirildi. NaOH emdirilmiş diskler steril penset kullanılarak kornea merkezine 60 saniye boyunca bırakıldı (Xxxxxxx vd., 1989; Xxxx vd., 2010) (Resim 2.8). Süre sonunda XxXX emdirilmiş disk kaldırıldı ve yanık oluşturulduktan hemen sonra gözler 20 ml fosfat tamponlu tuz çözeltisi (PBS) (Kompa vd., 2005) ile 1 dakika boyunca yıkandı. Korneada yanık oluşturulduktan ve 20 ml PBS ile irrigasyon yapıldıktan sonra kornea pH‟sı lateral inferior fornikse yerleştirilen Litmus kağıdı ile ölçüldü (Resim 2.9) (Xxxxxx vd., 2013).
Resim 2.7: NaOH emdirilmiş disklerin görünümü
Resim 2.8: NaOH emdirilmiş diskin kornea merkezine yerleştirilmesi
Resim 2.9: Litmus kağıdı ile pH ölçümü
2.7. Ajanların Uygulanması
Hayvanların sağ gözlerine ilaçlar 6 hafta boyunca; 08.00 ile 21.00 saatleri arası (Xxxxxxx vd., 1978) 4 kez uygulandı. Hayvanlar tavşan tespit aparatına yerleştirildikten sonra (Polycarbonate Rabbit Restrainer, PY2 52-6673, Harvard Apparatus, US), Grup II‟deki hayvanlara gentamisin göz damlası (Genta %0,3, Menarini, İtalya) Grup III‟teki hayvanlara E-PRP damla, Grup IV‟teki hayvanlara OMAE damla, Grup V‟teki hayvanlara E-PRP ve gentamisin göz damlası, Grup VI‟daki hayvanlara OMAE ve gentamisin göz damlası ve grup I‟deki hayvanlara hiçbir ilaç uygulaması yapılmayarak yanık oluşturulmayan sol gözleri normal göz dokusu ve normal humor aköz yönünden negatif kontrol grubu olarak değerlendirildi. Aynı göze uygulanacak farklı damlalar; uygulanan ilk damlanın yeterince emilmesi ve dilüsyon faktörünü azaltmak için Grup V ve VI‟daki hayvanlara önce gentamisin sülfat göz damlası ve takiben yaklaşık 30 dakika sonra Grup V‟teki hayvanlara E- PRP ve Grup VI‟daki hayvanlara OMAE damla uygulandı (Resim 2.10) (Xxxxxxxx ve Xxxxxx, 1977). Gruplara ilişkin bilgiler Çizelge 2.3‟te belirtilmiştir.
Resim 2.10: Tavşanların tespit aparatına yerleştirilmesi ve ajanların uygulanması
Çizelge 2.3: Deney grupları, gruplara uygulanan ajanlar ve yapılan işlemler
Uygulanan Ajan (60 µl) | Uyg. Sıklığı/ Saati | Muayene# | Kan alınma! zamanları | Humor aköz alınma! zamanları | ||||
Grup No | n | |||||||
1. hafta | 2.-6. hafta | |||||||
Kontrol Grubu | I* | 7 | - | - | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta+ | 0. gün 6. hafta |
II | 7 | Gentamisin damla | Günde 4 kez (08:00- 21:00) | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta | 0. gün 6. hafta | |
Çalışma (Deney) Grupları | III | 7 | E-PRP damla | Günde 4 kez (08:00- 21:00) | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta | 0. gün 6. hafta |
IV | 7 | OMAE damla | Günde 4 kez (08:00- 21:00) | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta | 0. gün 6. hafta | |
V | 7 | E-PRP + Gentamisin damla | Günde 4 kez (08:00- 21:00) | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta | 0. gün 6. hafta | |
VI | 7 | OMAE + Gentamisin damla | Günde 4 kez (08:00- 21:00) | İki Günde Bir | Üç Günde Bir | 0. gün 3. hafta 6. hafta | 0. gün 6. hafta | |
* : Grup-I: Bu grupta yer alan hayvanların kornealarında yanık oluşturuldu ve herhangi bir ajan uygulanmadı. Bu gruptaki hayvanların sol gözleri sağlıklı kontrol grubu olarak kullanıldı (Sağgöz vd., 2018). # : Yarık Lamba Biyomikroskopisi Direkt Oftalmoskopi, Tonometri, Xxxxxxxx-I testi, Fluorescein boyama. ! : Tüm muayeneler araştırmacı tarafından yapıldı. Kan ve humor aköz numuneleri de aynı araştırmacı tarafından alındı. + : Çalışmanın sonlandırıldığı gün. ++ : Ajanların uygulaması günde 4 kez olmak üzere; 1. uygulama Saat 08.00‟de, 2. uygulama Saat 12.20‟de, 3. uygulama Saat 16.40‟da, 4. uygulama saat 21.00‟da yapıldı. |
2.8. Klinik Muayene ve Değerlendirme
Klinik muayene bulguları muayene formuna kaydedildi (Resim 2.11). Makroskopik muayene günde 1 kez her gün yapıldı (He vd., 2006).
Resim 2.11: Muayene formu
Tüm gözler, kornea epitelinde defekt, ülserasyon, perforasyon, vaskülarizasyon ve akıntı yönünden kontrol edildi. Korneadaki yanık yarası çapı ve büyüklüğü fluorescein boyama, direkt oftalmoskopi ve yarık lamba biyomikroskopisi ile ölçüldü. Göz içi basınç ölçümü (Tonovet) (RBT, Icare VET, Helsinki, Finland), Direkt oftalmoskopi (plusMED, 6040-40-51/097, Pakistan), yarık lamba biyomikroskopisi (Shin-Nippon XL-1, Japan) (Resim 2.12) ilk 7 gün 2 günde bir; sonraki haftalarda 3 günde bir kez yapıldı (He vd., 2006).
Resim 2.12: Çalışmada kullanılan Direkt oftalmoskopi (plusMED, 6040-40-51/097, Pakistan), Rebound tonometre (Tonovet) (RBT, Icare VET, Helsinki, Finland), Yarık lamba biyomikroskopisi (Shin-Nippon XL-1, Japan)
Fluorescein (ERC, Türkiye) boyama ve Xxxxxxxx-I testi (ERC, Türkiye) (Resim 2.13, Resim 2.14) ilk 7 gün 2 günde bir; sonraki haftalarda 3 günde bir kez yapıldı. Yanık yaralarının fotoğrafları dijital kamera (Nikon, D90 Japan) ile çekildi. Yara boyutu ölçümü imageJ (Imagej, Scion Corp., Xxxxxxxxx, MD, USA) programı ile gerçekleştirildi (Xxxx vd., 2010).
Resim 2.13: Fluorescein boya (ERC, Türkiye) ve Xxxxxxxx-I testi (ERC, Türkiye)
A
B
Resim 2.14: A: Fluorescein boya uygulaması, B: Xxxxxxxx-I testinin uygulanması
Korneal Opasite 0-4 (Çizelge 2.4), Damarlaşma 0-3 (Çizelge 2.5) ve Ödem 0-2 (Çizelge 2.6) değerleri arasında skorlandı (Yoeruek vd., 2008).
Çizelge 2.4: Korneal opasite skorlama skalası
Puan | Görünüm |
0 | Tamamen net, bulanıklaşma yok |
1 | Hafif bulanık, iris ve pupilla kolaylıkla görülebilir |
2 | Hafif bulanık, iris ve pupilla hala ayırt edilebilir |
3 | Opak, pupilla zorlukla fark edilebilir |
4 | Tamamıyla opak ve pupilla görülemez |
Çizelge 2.5: Damarlaşma skalası
Puan | Görünüm |
0 | Damar yok |
1 | Damarlar mikroskop altında görülebilir |
2 | Damarlar mikroskop altında kolaylıkla görülebilir |
3 | Damarlar mikroskop olmadan görülür |
Çizelge 2.6: Ödem düzeyi
Puan | Görünüm |
0 | Yok |
1 | Az miktarda ödem var |
2 | Ciddi derecede ödem var |
2.9. Hematolojik ve Biyokimyasal İncelemeler
Çalışmadaki tüm hayvanların kornealarında yanık oluşturulan gün 0. gün kabul edildi; 0. günde, 21. gün ve çalışma sonlandırıldığında (42. gün) tavşanların kulak venasından (v. auricularis marginalis) kan alınarak antikoagülanlı (EDTA) tüpe konularak hemogram (tam kan sayımı; XXX, XXX, XXX, XXX, Xx, XXX, Plt) ölçümü (HumaCount 80TS, Vet Mode, Germany) yapıldı.
Aynı şekilde alınan kanlar herhangi bir antikoagulan madde içermeyen tüplere konularak santrifüj edildikten sonra alınan serum örnekleri üçer adet 200 µl olacak şekilde alikotlara konulup topikal uygulanacak olan ajanların (gentamisin sülfat, E- PRP ve özellikle OMAE) karaciğer ve böbrek enzimleri üzerine herhangi bir toksikasyona sebep olup olmayacağını ortaya koymak amacıyla rutin serum biyokimyası testleri (BUN, Kreatinin, AST, ALT, GGT, yapılmak üzere -80 °C‟de (Panasonic, MDF-U700VX, Japan) saklandı.
Sağlıklı tavşanların sağ ve sol gözlerinin humor aköz bileşenleri aynı olduğundan (Xxxxxx, 1951), yanık oluşturulmadan hemen önce tavşanların sol gözlerinden (sağ gözde yanık oluşturulacağından iyileşme etkilenmemesi için) ve çalışma sonlandırıldığı gün tavşanların yanık oluşturulan sağ gözlerinin limbal bölgesinden 27 G iğne takılmış insülin enjektörü ile parasentez yapılarak yaklaşık 150-200 µl humor aköz örnekleri toplandı (Resim 2.15). Alınan humor aköz örnekleri iki adet mikrosantrifüj tüpüne aktarıldıktan sonra etiketlenerek -80 °C‟de saklandı. Humor aköz örneklerinde TAS ve TOS ölçümleri ELISA kit prosedürüne uygun şekilde gerçekleştirildi (Bashkaran vd., 2011).
Resim 2.15: Humar aköz örneklerinin toplanması
• Humor aköz TAS düzeylerinin ölçümü
Humor aközde TAS ölçümü Rel Assay Diagnostics marka Total Antioxidant Status Assay Kiti ile yapıldı (Mega Tıp San ve Tic Ltd Sti, Sahinbey/Gaziantep/TURKEY). Absorbans okuması ChemWell 2910 xxxxx xxxxx okuyucu cihazında gerçekleştirildi (Awareness Technology, Inc. Xxxxxx Xxx. Palm City, USA). Sonuçlar mmol Trolox Equiv./L prt olarak verildi (Resim 2.16).
• Humor aköz TOS düzeylerinin ölçümü
Humor aközde TOS ölçümü Rel Assay Diagnostics marka Total Oxidant Status Assay Kiti ile (Mega Tıp San ve Tic Ltd Sti, Sahinbey/Gaziantep/TURKEY), absorbans okuması ChemWell 2910 marka elisa okuyucu cihazında yapıldı. (Awareness Technology, Inc. Xxxxxx Xxx. Palm City, USA). Sonuçlar μmol H2O2 Equiv./L prt olarak verildi (Resim 2.16).
Resim 2.16: Humor aköz örneklerinin bulunduğu 96 kuyucuklu plate.
2.10. Patolojik İncelemeler
Altıncı haftanın sonunda hayvanlar yüksek doz anestezik (pentobarbital sodyum 125 mg/kg, intravenöz) madde kullanılarak sakrifiye edildi (Bashkaran vd., 2011). Hayvanların gözlerine enükleasyon uygulandı (Resim 2.17) ve korneaları histopatolojik incelemeler için alındı (Resim 2.18) (Kompa vd., 2005).
Resim 2.17: Enükleasyon uygulanmış göz
Resim 2.18: Kornea dokusunun histopatolojik muayeneler için küçültülmesi
2.10.1. Histopatolojik Yöntem
Alınan doku örnekleri %10‟luk tamponlu nötral formaldehit solüsyonuna konuldu. Kırk sekiz saat tamponlu nötral %10‟luk formalin solüsyonunda tespitinden sonra doku takip işlemi gerçekleştirildi. Dokular parafin bloklara alınarak 4-5 µm kalınlığında normal ve adhesivli lamlara kesitler alındı. Normal lamlar Hematoksilen-Eozin (HE) yöntemiyle boyanarak ışık mikroskobunda genel olarak incelendi.
2.10.2. İmmunohistokimyasal Yöntem
Alınan dokular nötral tamponlu formalin solüsyonunda 48 saat süre ile tespit edildi. Rutin doku takibi yapılarak parafinde bloklandı. Yapıştırıcı ile kaplanmış lamlara kesitler alındı. Bu kesitler 2 saat süreyle 59 °C‟de etüvlenerek immunohistokimyasal teknik ile boyanmaya hazır hale getirildi. Bu amaçla avidin biotin kompleks- peroksidaz (ABC) yöntemi kullanıldı. Ksilen serilerinden geçirilerek lamlar deparafinize edildi. Peşi sıra büyük dereceli alkolden başlayıp küçük dereceli alkole doğru, alkol serilerinden geçirilerek rehidrasyon yapıldı. Endojen perkoksidaz aktivitesini ortadan kaldırmak için, 15 dakika boyunca, metanol içinde %3‟lük hidrojen peroksite maruz bırakıldı. Distile sudan geçirildi. 30 dakika boyunca pH 6,0 Sitrat bufferda mikrodalga kullanılarak kaynatıldı.
Lamlara primer antikor damlatılmadan önce, nonspesifik bağlantıları ortadan kaldırmak amacıyla serum damlatıldı. Daha sonra serum döküldü ve yıkanmadan primer antikorlar; fare anti-VEGF (sc-152, Santa Xxxx Biotechnology, US) ve fare anti-MMP-9 (ab58803, Abcam, Cambridge, GB) damlatılarak kesitler 3 saat boyunca 25 °C oda ısısında inkubasyona bırakıldı. Bunun ardından biotinli anti-fare antikoru
(Vectorlab, BA-2000) kesitlere damlatılıp oda ısısında 2 saat inkübe edildi. İnkübasyon sonunda yeniden kesitler PBS solüsyonu ile 3 dakika 2 kez yıkandı.
Kesitler nemli kamarada tutulmaya devam edilerken bu kez avidinli peroksidaz içeren solüsyon (TA-125-UDX, UltraVision Polyvalent HRP Kit, LabVision/ThermoScientific-US) damlatılıp, tavşan antikoru ile birleşen biotine avidinin bağlanması sağlandı. Oda ısısında bir saat inkübe edilip tekrar PBS solüsyonu ile üç dakika iki kez yıkandı. Kontrol amacı ile ekstra alınan kesitlere primer ve sekonder antikorların yerine keçi ve tavşan serumu damlatıldı. Peroksidaz enzimini de renkli bir peroksidaz substratı olan AEC kromojeni (TA-125-HA, Thermo-Scientific) ile renklendirmek amacı ile damlatılıp 20 dakika tüm enzim uçları kapatılıncaya kadar inkübe edildi. Lamlar distile su ile yıkandı. Bunun arkasından zemini boyamak amacı ile alkol içermeyen Xxxx'x (III) hematoksilini hazırlanıp lamlar bu solüsyonda 60 saniye boyandı. 20 dakika akan çeşme suyunda yıkandı. Distile suya alındı. AEC alkolde çözünür olduğundan su bazlı yapıştırıcı damlatılarak lamel ile kapatıldı.
Elde edilen boyanmış lamlar kuruması için oda ısısında bir gün karanlıkta bekletilip akabinde incelemeye alındı. Işık mikroskobunda ve görüntüleme sisteminde (Ziess Lab.A1- AxioCam ICc 5, Zen 3.1) incelendi.
2.11. İstatistiksel analizler
Çalışmadan elde edilen veriler SPSS 18.0 for Windows paket programında analiz edildi. Enfeksiyon verileri frekans yüzde dağılımı ile sunuldu. Ayrıca gruplara göre One Way ANOVA varyans analizi zamanlara göre karşılaştırılması ise tekrarlı ölçümler için varyans analizi uygunlandı. Varyans analizi sonucunda gruplar ya da ölçümler arasındaki farklılıkların kaynağını ortaya koymak için çoklu karşılaştırma testlerinden Xxxxxx testi uygulandı. Ayrıca çalışmada PDGF-BB açısından tüm gruplar Shapiro-xxxx testi ile normalite açısından değerlendirildi.
3. BULGULAR
Yapılan bu çalışmada Yeni Zelanda tavşanlarında deneysel alkali yanık oluşturulduktan sonra göze topikal olarak damlatılan Gentamisin sülfat (kimyasal), E-PRP (biyolojik) ve OMAE (bitkisel) ajanlarının kornea yanığı iyileşmesi üzerine etkileri klinik, hematolojik ve biyokimyasal, histopatolojik ve immunohistokimyasal muayeneler yapılarak değerlendirilmiş ve elde edilen bulgular sunulmuştur.
3.1. Klinik Muayene Bulguları
Tavşanların kornealarına yanık oluşturulan gün 0. gün olarak belirlendi. Tüm gözler
0. gün fluorescein boya ile boyandı ve fotoğrafları çekildi yara boyutlarının tüm gruplarda benzer olduğu görüldü (Resim 3.1). Yanık oluşturulduğunda tüm deneklerde, epifora, blefarospazm, fotofobi ve NaOH emdirilmiş disk kaldırıldıktan sonra merkezde kenarları belirgin bir opaklık şekillendi. PBS ile yapılan irrigasyon sonrası ödem miktarında artış olduğu görüldü. Grup V‟teki 5. hayvan çalışmanın 14. gününde sebebi bilinmeyen bir şekilde ex oldu. Çalışmanın 18. gününde oftalmoskop ve yarık lamba biyomikroskopu ile yapılan muayanede Grup IV‟teki 7 numaralı denekte anterior üveitis, hipopion ve blefaritis saptandı. İki gün sonra adı geçen deneğin bu bulguları ortadan kalktı. Tüm gruplarda tekrarlayan erozyonlar karşılaşılma sıklığı çoktan aza doğru sırasıyla Grup II, Grup I, Grup V, Grup III, Grup IV ve Grup VI‟da şekillendi. Bütün gruplarda çalışmanın ilk 4 gününde opasitelerin merkezinde berraklaşma şekillendi. Bu şeffaflığın birkaç gün sonra tamamen opaklaştığı gözlendi.
Resim 3.1: Grupların fluorescein boyama görüntüleri
Gruplardaki prulent akıntı bulgusunun karşılaşılma yüzdesi Çizelge 3.1 ve Şekil 3.1‟de verildi. Çalışma süresi boyunca yapılan makroskopik muayenelerde purulent akıntı bulgusuna Grup I (Kontrol), Grup III (E-PRP) ve Grup IV‟te (OMAE) rastlandı. Diğer gruplarda purulent akıntı bulgusuna rastlanmadı.
Çizelge 3.1: Gruplardaki prulent akıntı bulgusunun karşılaşılma yüzdesi
Gruplar | n | % |
Grup I (Normal) | 0 | - |
Grup I | 2 | 28,57 |
Grup II | 0 | - |
Grup III | 1 | 14,28 |
Grup IV | 1 | 14,28 |
Grup V | 0 | - |
Grup VI | 0 | - |
Prulent Akıntı Bulgusunun Karşılaşılma Yüzdesi
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Grup I (Normal)
Grup I
Grup II Grup III Grup IV Grup V Grup VI
n:hayvan sayısı, %: Yüzde
Şekil 3.1: Gruplardaki prulent akıntı bulgusunun karşılaşılma yüzdesi
Göz içi basıncının (GİB) grup ve zamana göre karşılaştırmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.2 ve Şekil 3.2‟de verildi. GİB değeri için 24. 36. ve 42. günde anlamlı farklılıklar görülürken (p<0,05), 0. ve 12. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için 0. 12. 24. 36. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Normal) hariç bütün gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklara rastlandı (p<0,05). Çalışma süresi boyunca GİB değerlerinin değişim grafiği Şekil 3.3‟te sunuldu.
Çizelge 3.2: GİB ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mmHg)
GİB0 | GİB12 | GİB24 | GİB36 | GİB42 | ||
Gruplar | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | P |
Grup I (Normal) | 11,00±1,15B | 10,14±1,06 | 9,29±1,38C | 10,14±1,67C | 11,43±2,87B | 0,209 |
Grup I | 15,57±5,82Aa | 9,71±1,38c | 12,86±3,57Bb | 18,43±5,22Aa | 15,29±6,62Ab | 0,004* |
Grup II | 11,14±1,34Bc | 8,43±2,93c | 11,29±2,05Bb | 13,29±3,30Cb | 16,00±2,00Aa | 0,000* |
Grup III | 14,14±1,34b | 10,29±1,89c | 15,71±1,70Ab | 20,57±2,87Aa | 18,43±4,15Aa | 0,000* |
Grup IV | 12,00±3,05a | 8,71±2,13b | 13,71±2,43Aa | 15,57±4,75Ba | 13,86±2,41Ba | 0,003* |
Grup V | 15,14±3,76Aa | 9,86±1,46b | 15,50±1,22Aa | 16,50±2,07Ba | 16,00±3,89Aa | 0,002* |
Grup VI | 14,71±2,43a | 9,43±3,15b | 14,71±1,89Aa | 15,86±3,43Ba | 17,57±3,59Aa | 0,000* |
P | 0,060 | 0,604 | 0,000* | 0,000* | 0,039* |
GİB: Göz içi basıncı
*p<0,05 A, B, C: farklı büyük harfleri gösteren gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır.
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı bir fark vardır.
GİB Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
25
20
15
10
5
0
Grup I Grup I Grup II Grup III Grup IV Grup V Grup VI (Normal)
GİB 0 GİB 12 GİB 24 GİB 36 GİB 42
Şekil 3.2: GİB ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
GİB Değerlerinin Değişimi
25
20
15
10
5
0
0. 2. 4. 6. 9. 12. 15. 18. 21. 24.
gün gün gün gün gün gün gün gün gün gün
Grup I (Normal) Grup III
Grup VI
Grup I
Grup IV
27. 30. 33. 36. 39. 42.
gün gün gün gün gün gün
Grup II Grup V
Şekil 3.3: Çalışma süresi boyunca GİB değerlerinin değişim grafiği
Xxxxxxxx gözyaşı testi (STT) sonuçlarının grup ve zamana göre karşılaştırmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.3 ve Şekil 3.4‟te verildi. STT değeri için
0. günde anlamlı farklılıklar görülürken (p<0,05), 12. 24. 36. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için 0. 12. 24. 36. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Normal) hariç bütün gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklara rastlandı (p<0,05). STT değerlerindeki çalışma boyunca yapılan muayenelerdeki değişim grafiği Şekil 3.5‟te verildi.
Çizelge 3.3: STT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mm/dk)
XXX0 | XXX00 | XXX00 | XXX00 | STT42 | ||
Gruplar | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | P |
Grup I (Normal) | 6,14±0,90B | 6,43±2,93 | 7,00±3,73 | 7,57±2,37 | 6,71±2,36 | 0,806 |
Grup I | 14,29±2,05Aa | 6,71±1,97b | 7,86±3,89b | 8,29±1,60b | 7,71±2,56b | 0,000* |
Grup II | 16,00±1,82Aa | 6,14±1,46b | 7,71±2,81b | 9,29±3,35b | 6,71±2,56b | 0,000* |
Grup III | 14,71±1,79Aa | 11,29±6,21 | 9,00±3,05b | 6,71±2,49b | 6,86±1,77b | 0,002* |
Grup IV | 14,86±3,07Aa | 7,71±3,03b | 8,86±2,47b | 8,14±2,73b | 8,43±4,03b | 0,000* |
Grup V | 14,71±2,05Aa | 7,43±3,25b | 9,17±2,13b | 8,33±2,50b | 8,00±3,40b | 0,000* |
Grup VI | 14,86±1,95Aa | 8,29±2,56b | 7,14±2,19c | 7,43±1,81c | 5,43±1,98d | 0,000* |
P | 0,000* | 0,108 | 0,725 | 0,601 | 0,489 |
STT: Xxxxxxxx tear test (Xxxxxxxx gözyaşı testi)
*p<0,05 A, B, C: farklı büyük harfleri gösteren gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır.
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı bir fark vardır.
STT Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
Grup I Grup I Grup II Grup III Grup IV Grup V Grup VI (Normal)
XXX 0 XXX 00 XXX 00 XXX 00 XXX 00
Şekil 3.4: STT ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
STT Değerlerinin Değişimi
20
15
10
5
0
0. 2. 4. 6. 9. 12. 15. 18. 21. 24.
gün gün gün gün gün gün gün gün gün gün
Grup I (Normal) Grup III
Grup VI
Grup I
Grup IV
27. 30. 33. 36. 39. 42.
gün gün gün gün gün gün
Grup II Grup V
Şekil 3.5: Çalışma süresi boyunca STT değerlerinin değişim grafiği
Korneal damarlaşmanın makroskopik olarak skorlanmasına ilişkin grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.4‟te verildi. Damarlaşma değeri için 0. 12. 24. 36. ve 42. günde anlamlı farklılıklar görüldü
(p<0,05). Her bir grup için 0. 12. 24. 36. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup V (E-PRP+Gentamisin) hariç bütün gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklara rastlandı (p<0,05).
Çizelge 3.4: Korneal damarlaşma skorlarının gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması
Gruplar
DAM0 DAM12 DAM24 DAM36 DAM42
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 0,00±0,00 | 1,00±0,00B | 2,29±0,48Ab | 3,00±0,00aA | 3,00±0,00aA | 0,000* |
Grup II | 0,00±0,00c | 0,00±0,00cD | 1,14±0,69bC | 1,71±0,95aB | 2,14±0,90aA | 0,000* |
Grup III | 0,00±0,00b | 0,57±0,78bC | 1,71±1,60aB | 1,71±1,60aB | 1,71±1,60aB | 0,001* |
Grup IV | 0,00±0,00b | 2,71±0,75Aa | 3,00±0,00A | 3,00±0,00A | 3,00±0,00A | 0,000* |
Grup V | 0,00±0,00 | 0,29±0,48C | 1,00±1,54B | 1,00±1,54B | 1,00±1,54B | 0,075 |
Grup VI | 0,00±0,00b | 2,86±0,37Aa | 3,00±0,00A | 3,00±0,00A | 3,00±0,00A | 0,000* |
P | 0,000* | 0,000* | 0,000* | 0,000* |
P
DAM: Damarlaşma
*p<0,05 A, B, C: farklı büyük harfleri gösteren gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır.
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı bir fark vardır.
Kornea yanık yarasının Image J programı ile ölçülmesine ilişkin grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.5‟te verildi. Yanık yarasının boyutu için 1. 15. 30. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı
farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için 1. 15. 30. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde bütün gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklara rastlandı (p<0,05). Yanık yarası boyutunun değişimine ilişkin grafik Şekil 3.6‟da verildi.
Çizelge 3.5: Korneal yanık yarası boyutunun gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (mm2)
Gruplar | Yara boyutu1 | Yara boyutu15 | Yara boyutu30 | Yara boyutu42 | P |
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 25,71±3,10a | 21,57±2,59b | 19,99±2,80c | 18,73±2,65d | 0,000* |
Grup II | 25,73±3,10a | 19,27±4,47a | 17,44±4,38b | 15,79±4,49c | 0,026* |
Grup III | 29,32±4,00a | 23,47±2,12a | 20,09±1,87b | 17,17±2,24c | 0,000* |
Grup IV | 29,30±2,22a | 21,17±2,12b | 18,10±2,16c | 16,36±1,45d | 0,000* |
Grup V | 26,67±3,21a | 21,72±3,16b | 18,65±3,17c | 15,19±1,94c | 0,000* |
Grup VI | 26,27±2,51a | 20,37±1,68b | 17,92±1,79c | 16,54±2,39c | 0,000* |
P | 0,097 | 0,154 | 0,393 | 0,259 |
*p<0,05 a, b, c, d: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı bir fark vardır.
Korneal Yanık Yarası Boyutunun Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
35
30
25
20
15
10
5
0
Grup I
Grup II Grup III Grup IV
1. Gün 15. Gün 30. Gün
Grup V
42. Gün
Grup VI
Şekil 3.6: Korneal yanık yarası boyutunun gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
3.2. Hematolojik ve Biyokimyasal Bulgular
Akyuvar hücre sayısının (WBC) grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.6 ve Şekil 3.7‟de verildi. WBC değeri için 0. 21. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için 0. 21. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Kontrol), Grup III (E-PRP) ve Grup IV‟te (OMAE) ölçümler arasında anlamlı fark varken (p<0,05) diğer gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmedi (p>0,05). Tüm grup ve ölçümlerin WBC değerleri normal referans aralığında olduğu belirlendi (Xxxxxxxxx vd., 2010; Xxxxx vd., 2015).
Wbc0 | WBC21 | WBC42 | |
Gruplar |
| P | |
Grup I | 7,99±1,51b 10,24±1,11a 10,60±1,06a | 0,000* | |
Grup II | 8,96±3,30 9,04±2,92 10,26±2,69 | 0,146 | |
Grup III | 8,26±1,06b 11,02±1,81a 10,45±1,74a | 0,020* | |
Grup IV | 8,93±1,09b 11,53±1,27a 12,08±1,40a | 0,000* | |
Grup V | 8,92±2,67 9,64±1,79 11,86±1,56 | 0,060 | |
Grup VI | 8,65±2,16 9,10±1,56 10,63±1,62 | 0,080 | |
P | 0,922 0,092 0,295 |
Çizelge 3.6: WBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l)
X¯ ±SS X¯ ±SS X¯ ±SS
WBC: Akyuvar (Lökosit)
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı farklılıklar vardır.
WBC Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
14
12
10
8
6
4
2
0
Grup I Grup II Grup III
WBC 0 WBC 21
Grup IV
WBC 42
Grup V Grup VI
Şekil 3.7: WBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
Lenfosit sayısının (LYM) grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.7 ve Şekil 3.8‟de verildi. LYM değeri için 0. 21. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için
0. 21. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Kontrol), Grup IV (OMAE), Grup V (E-PRP+Gentamisin) ve Grup VI‟da (OMAE+Gentamisin) ölçümler arasında anlamlı fark varken (p<0,05) diğer gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmedi (p>0,05). Tüm grup ve ölçümlerin LYM değerleri normal referans aralığındadır (Króliczewska vd., 2018).
Çizelge 3.7: LYM ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l)
LYM0 | LYM21 | LYM42 | ||
Gruplar | P | |||
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 5,05±1,39c | 6,11±0,85b | 6,87±0,86a | 0,000* |
Grup II | 4,14±2,01 | 5,60±2,34 | 6,32±2,07 | 0,158 |
Grup III | 5,31±0,72 | 6,48±1,20 | 6,28±1,35 | 0,098 |
Grup IV | 5,74±1,40b | 6,77±1,75 | 7,78±1,33a | 0,008* |
Grup V | 5,37±1,53b | 6,06±1,55a | 6,38±1,25 | 0,024* |
Grup VI | 5,18±0,98b | 5,46±1,10b | 7,02±1,39a | 0,008* |
P | 0,529 | 0,671 | 0,405 |
LYM: Lenfosit hücreleri
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı farklılıklar vardır.
LYM Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
Grup I Grup II Grup III
LYM 0 LYM 21
Grup IV
LYM 42
Grup V Grup VI
Şekil 3.8: LYM ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
Granülosit sayısının (GRA) grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.8 ve Şekil 3.9‟da verildi. GRA değeri için 0. 21. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için
0. 21. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Kontrol), Grup III (E-PRP), Grup IV (OMAE) ve Grup V‟te (E-PRP+Gentamisin) ölçümler arasında anlamlı fark varken (p<0,05) diğer gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmedi (p>0,05). Tüm grup ve ölçümlerin GRA değerleri normal referans aralığında olduğu gözlendi (Króliczewska vd., 2018).
Çizelge 3.8: GRA ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (109/l)
XXX0 | XXX00 | XXX00 | ||
Gruplar | P | |||
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 1,96±0,58b | 3,09±1,24a | 2,63±0,80a | 0,013* |
Grup II | 3,09±1,08 | 2,71±0,64 | 2,96±1,13 | 0,626 |
Grup III | 2,34±0,56a | 3,63±0,61b | 3,22±0,68b | 0,000* |
Grup IV | 2,20±0,55b | 3,54±0,91a | 3,12±0,41a | 0,000* |
Grup V | 2,73±1,43b | 2,60±0,64b | 4,21±1,79a | 0,034* |
Grup VI | 2,54±1,05 | 2,72±0,95 | 2,59±2,24 | 0,953 |
P | 0,207 | 0,276 | 0,292 |
GRA: Granülosit
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı farklılıklar vardır.
GRA Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
4,5
4
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Grup I
Grup II Grup III Grup IV Grup V Grup VI
GRA 0 GRA 21 GRA 42
Şekil 3.9: GRA ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
Alyuvar hücre sayısının (RBC) grup ve zamana göre karşılaştırmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.9 ve Şekil 3.10‟da verildi. RBC değeri için 0. 21. ve 42. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklar görüldü (p>0,05). Her bir grup için
0. 21. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup VI (OMAE+Gentamisin) haricindeki tüm ölçümler arasında anlamlı farka rastlandı (p<0,05). Tüm grup ve ölçümlerin RBC değerleri normal referans aralığında olduğu izlendi (Xxxxxxxxx vd., 2010; Xxxx vd., 2018).
Çizelge 3.9: RBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (1012/l)
RBC0 | RBC21 | RBC42 | ||
Gruplar | P | |||
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 4,90±0,51Bb | 5,54±0,18Ba | 5,49±0,31Ba | 0,016* |
Grup II | 5,66±0,30Ab | 5,98±0,35Aa | 6,04±0,47B | 0,046* |
Grup III | 5,68±0,24Ac | 5,93±0,22Ab | 6,71±0,56Aa | 0,000* |
Grup IV | 5,14±0,57Bb | 5,56±0,33B | 5,90±0,36Ba | 0,015* |
Grup V | 5,71±0,26A | 5,65±0,33b | 6,52±0,84Aa | 0,020* |
Grup VI | 5,16±0,72B | 5,59±0,43B | 5,80±0,56B | 0,136 |
P | 0,003* | 0,025* | 0,000* |
RBC: Alyuvar hücreleri (Eritrosit)
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı farklılıklar vardır.
RBC Ölçüm Değerlerinin Gruplar ve Ölçümler Arası Karşılaştırılması
8
7
6
5
4
3
2
1
0
Grup I
Grup II Grup III
RBC 0 RBC 21
Grup IV
RBC 42
Grup V Grup VI
Şekil 3.10: RBC ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması grafiği
Hemoglobinin (Hb) grup ve zamana göre karşılaştırılmasına yönelik varyans analizi sonuçları Çizelge 3.10 ve Şekil 3.11‟de verildi. Hb değeri için 0. ve 21. günde gruplar arasında anlamlı farklılıklar gözlenirken (p<0,05), 42. günde anlamlı farklılıklara rastlanılmadı (p>0,05). Her bir grup için 0. 21. ve 42. gündeki ölçümler arasındaki farklar incelendiğinde Grup I (Kontrol) ve Grup II‟de (Gentamisin) ölçümler arasında anlamlı fark varken (p<0,05) diğer gruplarda ölçümler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmedi (p>0,05). Tüm grup ve ölçümlerin Hb değerleri normal referans aralığındadır (Olayemi ve Nottidge, 2007).
Çizelge 3.10: Hb ölçüm değerlerinin gruplar ve ölçümler arası karşılaştırılması (g/dl)
Hb0 | Hb21 | Hb42 | ||
Gruplar | P | |||
X¯ ±SS | X¯ ±SS | X¯ ±SS | ||
Grup I | 11,50±1,20Bb | 13,04±0,32Aa | 12,58±0,62a | 0,005* |
Grup II | 12,68±0,71Ab | 13,74±0,77Aa | 13,84±1,20a | 0,004* |
Grup III | 12,97±0,58Ab | 12,50±1,38B | 13,48±0,61a | 0,099 |
Grup IV | 12,17±1,12 | 13,02±0,67A | 13,38±0,79 | 0,053 |
Grup V | 13,10±0,42A | 12,00±0,50B | 12,78±1,49 | 0,088 |
Grup VI | 11,88±1,68B | 12,72±0,54B | 12,78±0,80 | 0,258 |
P | 0,028* | 0,006* | 0,079 |
Hb: Hemoglobin
*p<0,05 A, B, C: farklı büyük harfleri gösteren gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır.
*p<0,05 a, b, c: farklı küçük harfleri gösteren ölçümler (zamanlar) arasında anlamlı bir fark vardır.