İDARİ SÖZLEŞMELER VE İMTİYAZ SÖZLEŞMELERİ
İDARİ SÖZLEŞMELER VE İMTİYAZ SÖZLEŞMELERİ
Xxx Xxxx XXXXX(*)
Kamu idaresi, kurumu ya da kuruluşlarının idare hukuku kurallarına dayanarak yaptıkları sözleş- melere idari (yönetsel) sözleşme denir. Bu söz- leşmelerin hukuki rejimi, pozitif hukukta yer alan düzenlemeler yanında mahkeme içtihatları ve öğretide benimsenen ilke ve kurallardan oluşur.
Bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi koşulları;
a) Sözleşmenin taraflarından birinin kamu idaresi, kurumu ya da kuruluşu olması,
b) Sözleşmenin kamu hizmetinin yürütülmesi ile ilgili bulunması,
c) İdareye (yönetime) özel hukuk yetkilerini aşan yetkiler tanınması koşullarının varlığı gereklidir.
İdarenin, eylemlerini yürütmek için özel hukuk kurallarına göre yaptığı sözleşmeler de vardır. Bu sözleşmelerde idare, taraflardan biri olarak üstün ve ayrıcalıklı konumda olmayıp, diğer tarafla tamamen aynı konumdadır. Bu tür sözleşmeler- den doğan uyuşmazlıklar taraflardan birinin idare olmasına rağmen idari yargıda değil, adli yar- gıda çözümlenir. Örneğin 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası’na tabi olarak yapılan sözleş- meler, özel hukuk sözleşmeleri olup, uyuşmazlık- ların çözüm yeri adli yargıdır.
İmtiyaz Sözleşmeleri:
İmtiyaz sözleşmeleri, idari sözleşmelerin tipik bir örneğidir. Kamu hizmeti imtiyazı, imtiyaz sözleş- meleri ile verilmektedir.
Öncelikle “kamu hizmeti” nedir? Bunun üzerinde durmak istiyorum.
Anayasa Mahkemesinin E: 1994/43, K: 1994/42-2 sayılı Kararı’nda bu konuda şöyle denilmektedir:
“Kamu hizmeti kavramının belirsizliği konusunda
(*) İnş. Müh., Hukukçu
görüş birliği vardır. Bununla birlikte kamu hizmeti çeşitli biçimlerde tanımlanmaya çalışılmıştır. En geniş tanıma göre kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunla- rın gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunul- muş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.
“İmtiyaz sözleşmeleri, idari sözleşmelerin tipik bir örneğidir. ”
Toplumsal yaşamın zorunlu gereksinimlerini kar- şılayan hizmetler, nitelikleri gereği kamu hizmeti olarak görülmüştür. Düzenlilik ve süreklilik kamu hizmetinin önemli öğelerinden birini oluşturmuş- tur. Çünkü bunun yokluğu toplum yaşamını altüst eder. Bir kamu hizmeti, ülke çapında, tüm halkın gereksinmesine yanıt verebileceği gibi, belli bir yörede belli bir topluluğun gereksinmesini de kar- şılayabilir. Başka bir anlatımla, hizmetin ülkesel, yöresel veya toplumun bir kesimi için söz konusu olması onun kamu hizmeti olma niteliğini etkile- mez. “Kamu hizmeti kavramı”nın gerek öğretide gerekse uygulamalarda devletçe ve öteki kamu tüzel kişilerince genel idare esaslarına göre yürü- tülen hizmetler alanının dışına taşan ve yayılan bir kapsamı olduğu ve kapsamın da gittikçe geniş- lediği bir gerçektir. Çağdaş kamu hizmeti kavra- mına giren hizmetler yalnızca devlet etkinlikleri ile sınırlandırılamaz.
Öğretide, kamu hizmetini belirlemenin tek geçerli ölçütünün, onu kuranların istenci (iradesi) olduğu ileri sürülmektedir. Daha açık anlatımla bir hizme- tin kamu hizmeti niteliğine bürünmesinde yasa koyucunun istenci rol oynamaktadır. Kuşkusuz,
anayasa kurallarına uygun olmak koşulu ile kamu- sal gereksinimlerin gerekli kıldığı durumlarda yasama organı herhangi bir alanı yasal statü içine alarak kamu hizmeti kurabilir. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin anayasal denetim görevini yerine getirmedeki değerlendirmeleri saklıdır. Çünkü etkinliği irdeleyip nitelendirmeden anayasa kural- larına uygunluğunu ya da aykırılığını saptamanın olanağı yoktur.
Bir hizmetin kamu hizmeti olup olmadığı sapta- nırken, niteliğine bakmak gerekir. Nitelik yönün- den kamu hizmeti olan bir hizmetin özel kesimce yürütülmesi, onun niteliğini etkilemez. Nitekim, Anayasanın 47. maddesinde “kamu hizmeti nite- liği taşıyan özel teşebbüsler devletleştirilebi-
lir” denilirken özel teşebbüslerce yürütülen kamu hizmetinin varlığı kabul edilmiştir.
DANIŞTAY’IN da KAMU HİZMETİ kavramı ile ilgili benzer bir değerlendirmesi mevcuttur. Örneğin, Danıştay 1. Dairesi’nin E:1992/232, K:1992/294 sayılı Kararı’nda şöyle denilmektedir:
“. Gerek öğretide, gerekse uygulamalarda vur-
gulandığı üzere, kamu hizmetleri, devletçe ve diğer kamu tüzel kişilerince genel idare hukuku esaslarına göre yürütülen hizmetler alanının gide- rek dışına taşıp, kapsamı genişlemektedir.”
Günümüzde kamu hizmeti kavramının belirlenme- sinde, faaliyetin kamuya yararlı nitelik taşımasına koşut olarak, kamusal ayrıcalık ve yükümlülük-
“Kamu
hizmetinin; sermayesi, kârı, hasarı ve zararı özel hukuk kişisine ait olmak üzere, idarenin gözetim ve denetimi altında, genellikle çok uzun süreli bir “idari sözleşme” uyarınca, özel hukuk kişilerince yürütülmesine
İMTİYAZ denir. ”
lerin varlığı durum- ları da göz önünde bulundurularak geniş bir kamu hizmeti kav- ramının benimsendiği gözlenmektedir.
Çağdaş anlamıyla kamu hizmeti, bir kamu kurumunun ya kendisi tarafından ya da bu kamu kurumu- nun yakın gözetimi altında özel girişimci eliyle kamuya sağla- nan hizmettir. Ayrıca bir hizmetin kamu hizmeti sayılabil- mesi için, onun tekel altında yürütülmesi de gerekmez. Kamu hizmeti kurmak ya da özel bir faaliyeti kamu hizmeti haline
getirmek ise yasa koyucuya ait bir yetkidir. Bir kamu hizmeti doğrudan doğruya kanunla kurula- bileceği gibi kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yürütme organınca kurulabilir.
Yukarıdaki tanım ve açıklamalardan görüleceği üzere, Kamu Hizmeti’nin asli öğeleri olarak şun- ları söylemek olanaklıdır.
a) Kamu Hizmetlerinde Düzenlilik ve Süreklilik İlke-si;
“Düzenlilik” ve “süreklilik” kamu hizmetinin önemli öğelerinden birini oluşturmaktadır. Bunun yokluğu toplum yaşamını altüst eder.
b) Kamu Hizmetlerinde Eşitlik Xxxxxx;
Yani kamu hizmetlerinden yararlanmada, toplu- mun bütün bireyleri eşit konumdadır.
c) Toplumun Genel ve Ortak Gereksinimlerini Karşı-lamak İlkesi;
Kamu hizmetleri, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan etkinliklerdir.
d) Xxxx Xxxxxxxxx Xxxxxxx (Xxxxxxx) Xxxxxx;
Bir hizmetin kamu hizmeti niteliğine bürünme- sinde yasa koyucunun istenci rol oynamakta- dır. Yasama organı, anayasa kurallarına uygun olmak koşulu ile, kamusal gereksinimlerin gerekli kıldığı durumlarda herhangi bir alanı yasal statü içine alarak kamu hizmeti kurabilir.
e) Kamu Hizmetinin Niteliği İlkesi;
Bu ilke, hizmetin kamu hizmeti olup olmadığı niteliğine bakılarak saptanır. Örneğin, nitelik yönünden kamu hizmeti olan bir hizmetin özel kesimce yürütülmesi, onun niteliğini etkilemez.
f) Kamu Hizmetlerinin Tekel Niteliğinin Olup Ol- ması;
Bir hizmetin kamu hizmeti sayılabilmesi için, onun tekel altında yürütülmesi gerekmez.
Kamu Hizmeti İmtiyaz Sözleşmeleri İmtiyaz Nedir?(1)
İdare hukukunda imtiyaz kavramı, kamu hizmeti- nin yürütülmesi yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kamu hizmetinin; sermayesi, kârı, hasarı ve zararı özel hukuk kişisine ait olmak üzere, idarenin gözetim ve denetimi altında, genellikle çok uzun süreli bir “idari sözleşme” uyarınca, özel hukuk kişilerince yürütülmesine İMTİYAZ denir. Gereksinimler karşısında yöneti-
(1) Anayasa Mahkemesi E: 1994/43
min işinin çokluğu ya da kaynak bulmadaki güç- lükler, kimi zaman bu yöntemin uygulanmasını zorunlu kılmakta ve kamu hizmetinin özel girişime gördürülmesine olanak sağlamaktadır. Konusu, kamu hizmetinin kurulmasını ve/veya işletilmesini bir özel kişiye devretmek olan sözleşmeler “kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri” olarak tanımlan- maktadır.
Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri, gerek konu- sunun bir kamu hizmetinin kurulması ve/veya işletilmesi olması, gerek hizmetin yürütülmesini sağlamak için hizmeti yapanlara kamu gücüne dayanan kimi yetkiler tanıması,
“Kamu
hizmeti imtiyaz sözleşmeleri; kamu hizmeti oluşturması, hizmeti gerçekleştirenlere kamu gücüne dayanan yetkiler tanıması ve denetim-gözetim yetkisine sahip olması yönlerinden idari sözleşmelerin tüm niteliklerini
taşır.”
gerekse idarenin hizmetin düzenli ve istikrarlı biçimde yürütülme- sini sağlamak için denetim ve gözetim yetkisine sahip olması yönlerinden idari sözleşmelerin tüm niteliklerini taşırlar.
Danıştay 1. Dairesi’nin E.1992/
232 sayılı Kararı’nda da belirtil- diği üzere; kamu hizmeti niteliği taşıyan bir görevin yerine getiril- mesi, idari bir sözleşmeyle özel bir girişimciye devredilmişse kamu hizmetinin imtiyaz yönetimi ile yürütülmesi söz konusudur. Kamu hizmeti imtiyazlarında, bu anlatımda yer alan kamu hizmeti ve idari sözleşme unsurlarının bir arada bulunması vazgeçilmez bir zorunluluktur.
Aynı Danıştay kararında, kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesi, Anayasa Mahkemesi kararında vurgulandığı anlamda şöyle tanımlanmaktadır:
“İdarenin gerçek ve genel olarak
sermaye şirketi olan tüzel bir kişiyle yaptığı söz- leşmeyle, bir kamu hizmetinin belirli ve uzun bir süre içinde kurulmasının ve işletilmesinin karşı- lığında hizmetten yararlananlardan ücret ya da bedel almak ve giderleriyle kâr ve zararı (riski) özel girişimciye ait olmak üzere idarenin kendi buyruğu ve sorumluluğu altında sağladığı bir yönetim biçimidir.
Bu tanıma göre bir kamu hizmeti imtiyaz söz- leşmesinde başlıca bulunması gereken unsurlar şunlardır. Öncelikle kamu hizmeti imtiyaz sözleş- mesi bir idari sözleşmedir. Ve bu sözleşme bir kamu hizmetinin kurulmasını ve işletilmesini amaç edinir; öte yandan sözleşmeye konu olan kamu
hizmeti, imtiyaz sahibinin (özel girişimcinin) kâr ve zararına olarak kurulur ve işletilir. Buna karşı- lık imtiyaz sahibinin elde ettiği, idarenin kendisine devrettiği tahsil hakkıdır. Ayrıca imtiyaz süresince hizmetten yararlananlardan alınacak olan bedel veya ücret, esasları kanunla saptanacak olan bir tarife üzerinden tahsil olunur ve son olarak kamu hizmeti imtiyazı daima belli ve uzun bir devre için verilir. Öğretide de belirtildiği gibi yukarıda açık- lanan bu karakterlerden son ikisi, kamu hizmeti imtiyaz sözleşmelerini diğer idari sözleşmelerden ayıran önemli unsurlardır.”
Her iki yüksek mahkeme kara- rından şu sonuçlara ulaşmak olanaklıdır. Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri;
a) Konusu bir kamu hizmetinin kurulması ve/veya işletilmesidir.
b) Bu sözleşmeler üzerinde idare, denetim ve gözetim yetkisine sahiptir.
c) Bu sözleşmelerde hizmeti yapanlara (imtiyaz sahibine) kamu gücüne dayanan kimi yet- kiler tanınır.
d) Bu sözleşmeler imtiyaz sahibi- nin (özel girişimcinin) kâr ve zara- rına olarak kurulur ve işletilir.
e) Bu sözleşmelerde imtiyaz sahi- bine “tahsil hakkı” devredilir.
f) Hizmetten yararlananlardan xxx- nacak bedel veya ücret, esasları yasayla saptanacak olan bir tarife üzerinden tahsil olunur.
g) Kamu hizmeti imtiyazı daima belli ve uzun bir devre için verilir.
Kamu Hizmeti İmtiyaz Sözleşmelerinde Uyuşmazlık Halinde Yargılama Usulü
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına 4446 sayılı Yasa ile “Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlar- dan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletle- rarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir” tümcesi eklenmiştir. Dolayısıyla, taraflar isterse sözleş- meye tahkim koşulunu koyabilecekler ve böylece bu sözleşmelerden doğacak olan uyuşmazlıkla- rın çözüm yeri Danıştay olmayacaktır. Buna koşut
olarak Anayasa’nın 155. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve Danıştay’ın görevleri sıralanırken;
“İmtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek” söylemi ile bu değişiklikten önce “inceleme” olan görevi bağla- yıcı olmayan bir “düşünce bildirme”ye dönüştü- rülmüştür.
Oysa bu sözleşmelerin Danıştay incelemesine tabi tutulmalarında kamu yararı vardır. Bir kamu hizmeti, özel kesimce uzunca bir süre yerine getirilecektir. Bundan doğabilecek sorunları işin başında önleyebilmek için Xxxxxxxx’xx ön dene- timinin olmasının bir gereklilik olduğunu düşünü- yorum.
Kuşkusuz, tahkim yolu öngörülmemiş olan imti- yaz sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda davalar “İdari Yargı”da görülebilecektir.
“Kamu idaresi, kurumu ya da kuruluşlarının idare hukuku kurallarına dayanarak yaptıkları sözleşmelere idari (yönetsel) sözleşme
denir.”
4446 sayılı Yasa ile yapılan anayasa değişikliği doğrultusunda, 21 Xxxx 2000 tarihinde 4501 sayılı “Kamu Hizmetleri İle İlgili İmtiyaz Şartlaşma Ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Yasa” çıkarılmıştır. İşbu yasanın amaç başlıklı 1. maddesinde “Bu kanu- nun amacı, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şart- laşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesinin öngörülmesi durumunda taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken ilke ve esasları belir- lemektir” denilmektedir. Eğer sözleşmede tahkim şartı öngörülmemişse uyuşmazlıkların çözüm yeri kuşkusuz DANIŞTAY olacaktır. Sözleşmede tahkim koşulunun olup olmaması yargının adli ya da idari yargı olmasını belirleyecektir.
Diğer önemli bir nokta; Anayasa’nın 125. madde- sine eklenen ve daha önce anılan “Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuş- mazlıklar için gidilebilir” tümcesidir. Burada sözü
edilen yabancılık unsuru nedir? Bunun için 4501 sayılı Yasa’ya bakmamız gerekiyor. Sözü edilen yasada, yabancılık unsuru şöyle tanımlanmakta- dır:
“Sözleşmeye taraf, kurulu veya kurulacak şirket ortaklarından en az birinin yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı hükümlerine göre yabancı men- şeli olması veya sözleşmenin uygulanabilmesi için yurtdışı kaynaklı sermaye veya kredi veya teminat sözleşmelerinin akdedilmesinin gerekli olması hallerinden birini” taşımak olarak belirtil- mektedir.
Yani kurulu ya da kurulacak şirket ortaklarından birinin yabancı menşeli olması, yabancılık unsu- runun varlığı için yeterlidir. Aynı şekilde yurtdışı kaynaklı sermaye veya kredi veya teminat söz konusu ise yabancılık unsurunun kabulü pek tabiidir.
Bu durumda şirketin bütün ortakları Türk menşeli olsa bile bu husus yabancılık unsurunun varlığına engel değildir. Buradan şöyle bir sonuca ulaşmak olanaklıdır:
Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmelerinin hemen hemen hepsinde “yabancılık unsuru” bulmak olanaklıdır. Bunun sonucu olarak da sözleşme uyuşmazlıklarında “uluslararası tahkime” gitmek zorunluluğu doğacaktır.
4501 sayılı Yasa’da; yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıkların milletlerarası tahkim yoluyla çözümü, başlıklı 3. maddesinde:
“yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde, bun- lardan doğan uyuşmazlıkların;
a) Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda,
b) Yabancı bir ülkede toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda,
c) Kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkim kuruluşunda,
çözülmesi kabul edilebilir” denilmek suretiyle bu tür sözleşmelerde yabancı hukukun da uygulana- bileceği ve uluslararası tahkim kuruluşlarına örne- ğin ICC (International Chamber of Commerce) (Uluslararası Ticaret Odası) gibi tahkim kuruluşla- rına gidilebileceği hüküm altına alınmaktadır.
Tahkim sözleşmesinde; tahkim yoluyla çözüle- cek uyuşmazlıklar, uygulanması istenilen tahkim kuralları, tahkim yeri, hakem ya da hakem kurulu- nun seçimi ve sayısı, nitelikleri, hakem kurulunun
yetkisi, hakem kurulunun yargılama usulü, yar- gılamada kullanılacak dil, uyuşmazlığın esasına uygulanacak maddi hukukun seçimi, tarafların delil ikâmesi, bilirkişilerin seçimi, uyuşmazlığın diğer tarafa ne şeklide bildirileceği, bildirim süresi, tahkim süresi, hakem kurulunun delil toplama yet- kisi ve usulü, hakem ücreti, yargılama giderleri, vekâlet ücreti ve benzeri konular ayrıntılı biçimde düzenlenir.
“Kamu hizmeti, idare tarafından ya da idarenin gözetim ve denetimi altında, genel ve ortak gereksinmeleri
karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan
sürekli ve düzenli etkinliklerdendir”
Uluslararası tahkime ilişkin usul ve esaslar, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile düzen- lenmiştir. Bu yasada “21.02.2000 tarihli ve 4501 sayılı Kamu Hizmetleri İle İlgili İmtiyaz Şartlaşma Ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun uyarınca yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi de bu kanuna tabidir” denilmek sure- tiyle izlenecek usul, hüküm altına alın-
maktadır.
Sonuç olarak; kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesi, idare hukuku esaslarına göre kurulu ve bundan dolayı idareye (yönetime) özel hukuk yetkilerini aşan yetkiler tanıyan bir idari sözleşme tipi olmasına karşın, uyuşmazlıklarda tahkime gidilebilmesine olanak tanın- ması nedeniyle “karma nitelikli” bir sözleşme olmaktadır.
O nedenle sözleşmenin kurulması aşamasına dek olan süreçte çıkabi- lecek uyuşmazlıklarda örneğin idari şartnamede, özel ve genel teknik şart- namede, özel şartnamelerde, ihale yöntemi ve sonuçları ile ilgili husus- larda, kısacası sözleşmenin kurul- masına esas oluşturan bütün koşul ve unsurlar ile ilgili istek ve uyuş- mazlıklar da “idari yargı” görevlidir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki safhada, sözleşmenin uygulanması
sürecinde, taraflar arasında çıkabilecek uyuş-
mazlıklarda eğer sözleşmede “tahkim” koşulu varsa “adli yargı” görevlidir. Tahkim koşulu yoksa, kuşkusuz bu safhada da görev idari yargının ola- caktır.
Kamu Hizmeti İmtiyaz Devri Yöntemi
Yasalarda, kamu hizmeti imtiyaz devrinden söz edilmekte ancak bu devrin nasıl ve ne şekilde
gerçekleştirileceği hususunda herhangi bir bilgi verilmemektedir.
Bilindiği üzere aslolan, kamu hizmetinin münhası- ran (özellikle) idare tarafından yerine getirilmesi- dir. Ancak, kamu hizmetinin genel idare esaslarına göre yürütülen hizmetler alanının dışına taştığı ve yayıldığı izlenen bir gerçektir. Kapsamın genişle- mesi, gereksinimler karşısında yönetimin işinin çokluğu ve kaynak bulmadaki güçlükler, kimi zaman bu hizmetlerin özel hukuk kişilerince yürü- tülmesini gündeme getirmiştir. İşte “imtiyaz” adını verdiğimiz kamu hizmetinin özel kişilerce gördü- rülmesi yöntemine, diğer bir deyişle bu hizmetin özel girişime devrinde nasıl bir yol izlenmelidir? Bunun üzerinde durmak istiyorum.
Daha önceki bölümlerde kamu hizmeti kavramı tanımlanmaya çalışılırken, özetle şöyle denilmişti:
“Kamu hizmeti, idare tarafından ya da idarenin gözetim ve denetimi altında, genel ve ortak gerek-
sinmeleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulu- nan sürekli ve düzenli etkinliklerdendir.”
Tanımda sözü edilen “kamu yararı”, “kamu çıkarı” gibi kavramları yaşama geçirebilmek idarelerin öncelikli hedefi olmak durumundadır. O nedenle imtiyaz devrinde başvurulacak yegâne yolun “ihale yöntemi” olduğu hususunda hiçbir kuşkunun olmaması gerekir.
Ancak burada duraksa- maya neden olabilecek husus, “4734 sayılı Kamu İhale Yasası mı, yoksa 2886 sayılı Devlet İhale
Yasası mı uygulanmalıdır?” yolundaki sorudur.
Çünkü her iki yasada da “imtiyaz devri” ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu boşlu- ğun yasama organınca doldurulması gereklidir.
Diğer yöntemler ise, kamu hizmeti imtiyaz söz- leşmeleri ile ilgili alınacak Danıştay görüşü ile yine imtiyaz sözleşmesinin kurulması aşama- sında istekliler tarafından yapılabilecek itirazların yargı yetkisinin Danıştay’da olması nedeni ile bu konuda oluşacak içtihatlar olabilecektir.