SİGORTA SÖZLEŞMELERİNİN KURULUŞ SAFHASINDAKİ SİGORTA ETTİRENİN BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN CULPA IN CONTRAHENDO SORUMLULUĞU AÇISINDAN
SİGORTA SÖZLEŞMELERİNİN KURULUŞ SAFHASINDAKİ SİGORTA ETTİRENİN BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN CULPA IN CONTRAHENDO SORUMLULUĞU AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
THE ASSESSMENT OF NOTIFICATION OBLIGATION OF INSURANT AT THE FORMATION OF INSURANCE AGREEMENT WITH REGARD TO CULPA IN CONTROHENDO LIABILITY
Arş. Gör. A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX*
ÖZET
Taraflar arasında, sözleşme akdedilmeden önce yani sözleşme görüşmelerinin başlaması ile bir güven ilişkisi kurulur. Zira taraflar bu saflada birbirlerine ve- recekleri bilgiler ile sözleşmenin akdedilip akdedilmesini sağlayacağı gibi farklı şartlarla kurulmasını da sağlarlar. Bundan dolayı sözleşme taraflarının özellikle de birbir- lerinin ekonomik menfaatlerini etkileyebilecek hususla- rı sözleşmenin görüşme saflasında birbirlerine beyan etmeleri gerekir. Tarafların bu beyan yükümlülüğünü kusurlu bir şekilde ihlal etmesi hali için doktrinde “cul- pa in contrahendo” tabiri kullanılmaktadır. Türk pozitif hukukunda bu sorumluluk türü açıkça düzenlemese de bazı hukukî kurumlara kaynaklık ettiği aşikârdır. Bu hukukî kurumlardan biri de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 ilâ 1442 nci maddelerinde düzenle- nen sigorta sözleşmesinin kuruluş saflasındaki sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüdür. Tıpkı diğer sözleşme ilişkilerinde olduğu gibi sigorta sözleşmesinin kuruluş saflasında taraflar, yani sigorta ettiren ile sigortacı ara- sında güven ilişkisi kurulmaktadır. Bu güven ilişkisin- den dolayı kanun koyucu, sözleşmenin kuruluş safla- sında hem sigortacıya hem de sigorta ettirene bir takım yükümlülükler getirmiştir. Çalışmamız sigorta ettirenin yükümlülüğüne ilişkin olduğundan sigortacının yüküm- lülüklerinden bahsedilmeyecektir. Türk Ticaret Kanu- nu’nun 1435 nci maddesine göre, “Sigorta ettiren sözleş- menin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlü- dür”. Söz konusu yükümlülüğün “culpa in contrahen- do” sorumluluğu kapsamında değerlendirilebilip değer- lendirilemeyeceği sorusu doktrinde cevabını bulmuş ve hâkim görüş olarak değerlendirilemeyeceği fikri ortaya atılmıştır. Fakat kanaatimizce bu soru doktrinde yüzey- sel olarak ele alınmış detaylı bir şekilde irdelenmemiştir. Biz bu çalışmamızda bu soruyu “culpa in contrahendo” sorumluluğunun şartları çerçevesinde detaylı ve farklı bir şekilde ele alacağız.
Xxxxxxx Xxxxxxxxx: Culpa in contrahendo, sigorta, beyan yükümlülüğü, güven sorumluluğu.
ABSTRACT
Prior to conclusion of a contract, a trust relations- hip is established between the parties. In fact, at this stage, information they provide to each other affects the parties decision to conclude or not to conclude the contract and its terms in case of conclusion of the contract. Therefore at the stage of contract negotiations, it is necessary for the parties to declare to each other, especially any infor- mation that may affect each other’s economic interests. A faulty breach of the parties of such obligation is named as “culpa in contrahendo”. Although such type of liability is not expressly regulated under Turkish positive law, it is certain that it serves as the source of some legal institu- tions. One of these institutions is the declaration obligati- on of the insurer at the conclusion stage of the insurance contract, which is regulated between Articles 1435-1442 of Turkish Commercial Code. As in any other contract, at the stage of contract formation, a trust relationship is established between the parties: insurer and insured. As a result of such trust relationship, the lawmakers brought some obligations to both the insured and the insurer at the stage of contract formation. Since our study is related to the obligation of the insured, obligations of the insurer will not be covered. According to Article 1435 of Turkish Commercial Code, “At the stage of conclusion of the con- tract, the insured is obliged to declare to the insurer all important issues that he knew or he must have known”. In the doctrine it has been answered if such obligation may be regarded as “culpa in contrahendo” liability and the prevailing opinion asserts that it may not be regarded as such. However in our opinion such question has been studied superficially and it has not been questioned in detail. In this study we will elaborate on this question in a detailed and different way by considering the condi- tions of “culpa in contrahendo” liability.
Keywords: Culpa in contrahendo, insurance, obli- gation to declare, trust liability.
* Xxxxxxxx Xxxxxxx Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ticaret Hukuku Ana- bilim Dalı Araştırma Görevlisi, (xxxxxxxxxxxxxxxx@xxxxx.xxx).
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
GİRİŞ
Genel olarak, herhangi bir sözleşmenin gö- rüşme safhasında, taraflar, birbirine, sözleşmenin akdedilmesine etki edecek mahiyetteki hususları bildirmelidirler1. Böyle bir bildirimin yapılmaması, sözleşmenin taraflarından birinin sözleşmeden do- ğan menfaatinin azalmasına veya yok olmasına yol açacaktır. Zira, taraflar, sözleşme görüşmelerine baş- lamakla birbirlerinin ekonomik menfaatlerine etki edebilecek konuma gelmişlerdir. Doktrinde, bu tarz bildirimlerin yapılmamasında veya yapılmasında bir kusurun bulunması hâli için, “culpa in contrahendo” (sözleşme görüşmelerindeki kusur - Verschulden bei Vertragsverhandlungen) tabiri kullanılmaktadır2.
Kanun koyucu tarafından kanunlarda açıkça düzenlenmiş olmasa da, “Culpa in contrahendo” so- rumluluğunun bâzı kurumlara kaynaklık ettiği gö- rülmektedir3. Bu düzenlemelerden biri, Türk Ticaret Kanunu’nun sigorta hukuku kitabında yer almak- tadır. Sigorta sözleşmesinde, sigortacıya yapılması gereken bâzı beyanlar vardır. Bunlara, sigorta ettire- nin beyan yükümlülüğü denir. Konumuz açısından önemli olan ise, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 ilâ 1442 nci maddelerinde düzenlenen sigorta ettirenin sözleşmenin kuruluşu safhasındaki beyan yükümlü- lüğüdür.
Bu çalışmamızda, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 ilâ 1442 nci maddelerinin “culpa in contra- hendo” sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği meselesi üzerinde durula-
1 Ayiter, Kudret, “Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar Mükellefiyeti”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan-3 Mayıs 1959, BTHAE, Ankara, 1960, s. 217.
2 Xxxxx, Xxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxx X./ Xxxxxx, Xxxx/ Xxx, Xxxxx/ Xxxxxxxxxx, Xxxxx, Schweizerisches Obligationenrecht Allge- meiner Teil, Auflage 9, Zürich, 2008, s. 204; Xxxxxxxx, Xxxx, “Culpa in Contrahendo beim Unternehmenskauf”, DStr, Heft 26, 1991, s. 844; Sacker, Xxxxx Xxxxxx/ Xxxxxxxx, Xxxxxx, Kommentar zum Bürgerlichen Gesetzbuch, München, Auflage 6, 2012, Rn.90; Her- xxxx, Xxxxxxx Xxxxxxxxxx/ Xxxx, Xxxxx Xxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxx, Bankrechts-Handbuch, Band I, München, 2011, Rn.46; Xxxxxxx, Xxxxx, “Sigorta Sözleşmesini Kurmaya Yönelik İcap Beyanının Kabulü veya Reddi Yönünde İrade Beyanı Açıklanmadan Önce Si- gortacının, İcaba Bağlılık Süresi İçerisinde Gerçekleşen Riziko’dan Dolayı Culpa In Contrahendo Sorumluluğu Söz Konusu Olabilir mi?”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XI, S.1-2, Anka- ra, 2007, s.299; Xxxxxx, s. 217; Xxxxxxx, Xxxxxx, Xxxxxxxxxxxx Sözleşme Öncesi Aydınlatma Yükümlülüğü, Ankara, 2010, s. 321; Gezder, Ümit, Türk/İsviçre Hukukunda Culpa In Contrahendo So- rumluluğu, İstanbul, 2009, s. 10; Xxxxxxxx, Xxxxx, Sözleşme Dışı Yanlış Tavsiyede Bulunma, Öğüt Veya Bilgi Vermeden Xxxxx Xx- kukî Sorumluluk, İzmir, 2006, s.139.
3 Bu kurumlara, Borçlar Kanunu’nun 35 inci, 44 üncü ve 47 nci maddelerini örnek olarak gösterebiliriz. Yine İsviçre Borçlar Kanu- nu’nun 26 ncı, 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası ve 39 uncu maddesi, culpa in contrahendo sorumluluğuna örnek olarak gösterilebilir (Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 204).
caktır. Bu çerçevede, önce “culpa in contrahendo” sorumluluğun ne olduğu genel hatları ile açıklana- cak ve daha sonra ise, sigorta ettirenin sözleşmenin kuruluş safhasındaki beyan yükümlülüğünün muh- tevasının ve mahiyetinin ne olduğu ve özellikle ihlali hâlinde sigortacı lehine sigorta ettirenden tazminat talep etmek hakkını verip vermeyeceği meselesi üzerinde durulacaktır.
I. CULPA İN CONTRAHENDO SORUMLU- LUĞU
Sözleşmelerin kurulması, iki tarafın karşılıklı irade beyanlarının uyuşması suretiyle gerçekleş- mesine rağmen, genel olarak, irade açıklamalarının öncesinde uzun bir süreç bulunmaktadır. Bu uzun süreç içerisinde taraflar arasında meydana gelen yakınlaşma, korunması gereken özel bir güven duy- gusu yaratmaktadır4. İşte, “culpa in contrahendo” sorumluluğu, bu güven duygusunun, sözleşme veya haksız fiil hükümlerine göre korunmasının getirdiği zorluklar sonucunda ortaya çıkan boşluğun doldu- rulması için doktrin tarafından ortaya atılmıştır5. İlk başlarda, bu sorumluluk türünün bâtıl veya ku- rulmamış olan sözleşmelerin görüşmeleri sırasında meydana gelen zararların tazmini hususuna ilişkin olduğu savunulmuş; daha sonra ise, bu sorumlulu- ğun uygulanabilmesi için sözleşmenin kurulup ku- rulmadığının veya bâtıl olup olmadığının öneminin bulunmadığı belirtilmiştir6.
A. Sorumluluğunun Temeli
Sözleşme görüşmelerinin başlaması ile, taraflar arasında birbirlerinin menfaatlerine saygı gösterme ve şahıs veya mal varlığı değerlerini gözetme nokta- sında güven duygusu meydana gelmektedir. “Culpa in contrahendo” sorumluluğunun temeli de bu gü- ven duygusudur7.
4 Eren, Xxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, İstanbul, 2009, s. 1083; Oğuztürk, Xxxxx Xxxxxx, Güven Sorumluluğu, İstanbul, 2008, s. 251; Xxxxxxx, s. 321.
5 Özdamar, s. 322; Oğuztürk, s. 251.
6 Xxxxxxxxxxx, Xxxxxx Xxxxxx, Güven Esası Uyarınca Sözleşme Gö- rüşmelerindeki Kusurlu Davranıştan Doğan Sorumluluk (Culpa In Contrahendo Sorumluluğu), Ankara, 2009, s. 191; Xxxx, s. 1084; Özdamar, s. 322; Xxxxxxx, Xxxxxxx, s. 299.
7 Xxxxxxx/ Xxxx/ Xxxxxxx, Rn.46; Xxxxx, Çiğdem, Bilgi Vermeden Dolayı Üçüncü Kişiye Karşı Sorumluluk, BTHAE, Ankara, 2004, s. 137; Xxxxxxxx, s. 141; Xxxxxxx, s. 323. Güven sorumluluğu Al- man Hukuku’nda önemli bir hâl almaya başlamakla beraber ciddi bir muhalefet ile de karşı karşıyadır (Xxxxxxx/ Xxxx/ Xxxxxxx, Rn.46); Güven sorumluluğu ile culpa in contrahendo sorumluluğu arasındaki ilişki için ayrıca bkz: Xxxxxxxx, Xxxxx, Konzern/Gesells- chaftengruppe, İstanbul, 2013, s. 219 vd.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
“Culpa in contrahendo” sorumluluğu, kaynağı- nı dürüstlük kurallarından ve özellikle Medenî Ka- nunu’nun 2 nci maddesinden almaktadır8. Zira, söz- leşme görüşmeleri de dürüstlük kuralı çerçevesinde yapılmalıdır. Sözleşme görüşmelerinin dürüstlük kuralına göre devam edeceğine ve karşı taraftan za- rar gelmeyeceğine olan inancın kusurlu şekilde ze- delenmesi, “culpa in contrahendo” sorumluluğunu doğurmaktadır9. Söz konusu sorumluluk, sözleşme görüşmesi safhasında dürüstlük kurallarından kay- naklan yükümlülüklerini kusurlu bir şekilde ihlal eden tarafı cezalandırmayı ve zarar görenin zararını tazmin etmeyi amaçlamaktadır10.
B. Sorumluluğunun Hukuki Niteliği
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunun hu- kukî niteliği, doktrinde tartışmalıdır11. Tartışma, bu sorumluluk hâlinde uygulanacak hükümlerin tespiti noktasında olmaktadır. Doktrinde, söz konusu so- rumluluğun hukukî niteliği, haksız fiil sorumluluğu, sözleşme sorumluluğu ve kendine özgü sorumluluk görüşleri ile açıklanmaya çalışılmaktadır12.
1. Haksız Fiil Sorumluluğu Görüşü
Haksız fiil sorumluluğu görüşüne göre, “culpa in contrahendo” sorumluluğunun hukukî niteliği, henüz bir sözleşmenin meydana gelmemesi sebe- biyle, haksız fiil sorumluluğudur. Buna göre, sözleş- me görüşmeleri safhasındaki olaylara sözleşme hü- kümlerini uygulamak, zaman bakımından sözleşme öncesi ve sözleşmenin devamı tefrikini ortadan kal- dırmaktadır. Halbuki, haksız fiil sorumluluğunun kabul edilmesi ile, henüz sözleşmenin kurulmadığı bir zamanda meydana gelen zararın kolaylıkla taz- mininin sağlanabileceği belirtilmektedir. Kısacası, bu görüş taraftarları13, “sözleşme olmadan sözleşme sorumluluğu uygulanamaz”14 ve “sözleşme yoksa haksız fiil sorumluluğu vardır” düşüncelerini ileri
rumluluğunun şartlarının haksız fiil sorumluluğu için gerekli olanlara benzemesi de, bu görüşü savu- nan taraflarca ortaya konulan diğer bir gerekçedir15.
Haksız fiil görüşünün fazla savunulmamasının sebebi, onun zarar gören taraf bakımından meydana getirdiği olumsuz sonuçlarıdır16. Kanaatimizce, za- manaşımı, ispat ve yardımcıların davranışlarından sorumluluk gibi konularda meydana gelen sonuç- lar, haksız fiil görüşünün savunulmasını zorlaştır- maktadır17. Nitekim, zarar gören, tazminat talebini Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesi uyarınca iki yıl içinde ileri sürmelidir. Ayrıca zarar, görüşmecinin yardımcıları tarafından verilmiş ise, henüz sözleşme kurulmadığından, sorumluluk, Borçlar Kanunu’nun 66 ncı maddesi uyarınca gerçekleşir ve zarar veren, kurtuluş kanıtından yararlanabilir. Son olarak da, kusuru ispat yükü, zarar görene düşmektedir.
2. Sözleşme Sorumluluğu Görüşü
Sözleşme sorumluluğu görüşünü savunanlar, “culpa in contrahendo” sorumluluğunu sözleşme hükümlerine dayandırmaktadır. Bu görüşe göre, gö- rüşmelerin başlaması ile, taraflar arasında sözleşme benzeri bir güven ilişkisi meydana gelir18 ve taraflara hedeflenen sözleşmeden bağımsız şekilde koruma mükellefiyetleri yükler. Bu yükümlülüklerin kusurlu bir fiil ve tutum ile ihlal edilmesi de, sözleşmenin ihlaline ilişkin bir sorumluluğu doğurur19.
Sözleşme görüşmelerinin başlaması ile taraflar arasında kurulan güven ilişkisi, özel nitelikli bir iliş- kidir. Bu ilişkiye, herkese karşı uygulanan haksız fiil hükümleri uygulanmamalıdır. Zira, haksız fiil hü- kümleri, hem geneldir ve hem de taraflar arasında önceden kurulan bir ilişkinin varlığını kabul etmez. Dolayısıyla, “culpa in contrahendo” sorumluluğuna kıyas yolu ile sözleşme hükümleri uygulanmalıdır20.
“Culpa in contrahendo” sorumluluğu çerçeve- sinde meydana gelen zararların sözleşme hüküm-
sürmektedirler. Ayrıca, “culpa in contrahendo” so-
15 Haksız fiil görüşü hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özdamar, s. 325 vd.; Xxxxxxxxxxx, s. 90 vd.; Xxxxxx, Xxxxxxxx, Türk-İsviçre Huku-
8 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 204; Kırca, s.
142; Xxxxxxx, s. 324; Xxxxxx, s. 143-144.
9 Özdamar, s. 324; Xxxxxx, s. 144, Xxxxxxxxxxx, s. 181.
10 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 204.
11 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 206.
12 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 206.
13 Xxxxxxxxx, Xxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 11. Xxxxx, Xx- xxxx, 2009, s. 59 vd.
14 Xxxxx, Xxxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxxxxx/ Xxxxx, Xxxx/ Xxxxx, Xxxxx, Rechtsschutzversicherung ARB-Kommentar, 8. Auflage, München, 2010, Rn.174.
kunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara, 2006, s. 70 vd.; Xxxxxx, s. 73 vd.
16 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 207.
17 Gezder, s. 75; Xxxxxxxxxxx, s. 98 vd.; Xxxxxxx, s. 326; Xxxxx/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Xxx/ Xxxxxxxxxx, s. 207.
18 Filthaut, Wenrer, Haftpflichtgesetz, Xxxxxxx 0, Xxxxxxx, 0000, Xx. 184.
19 Eren, s. 1086; Xxxxxxxxxxx, s. 77 vd.; Xxxxxx, s. 73 vd.; Xxxxxx, s. 64 vd.
20 Özdamar, s. 326; Xxxx, s. 1086; Xxxxxxxxxxx, s. 86 vd.; Xxxxxx, s. 82 vd.; Xxxxxx, s. 72.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
lerine göre tazmin edilmesi, zarar göreni haksız fiil hükümlerine nazaran daha iyi korumaktadır. Nite- kim, bu görüş çerçevesinde, zarar görenin tazmi- nat talebi on yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olmakta, ispat yükü zarar veren kişiye geçmekte ve yardımcı kişilerin davranışlarından sorumluluk hakkında Borçlar Kanunu’nun 116 ncı maddesinin uygulanması ile, kurtuluş kanıtı getirme imkânı or- tadan kaldırılmaktadır21.
3. Kendine Özgü Sorumluluk Görüşü
Doktrinde, “culpa in contrahendo” sorumlulu- ğuna, henüz sözleşmenin kurulmamış olmasından22 ve zarar verenin haksız fiil kapsamına girebilecek bir davranışının bulunmamasından dolayı, sözleşme ve haksız fiil hükümlerinin uygulanamayacağı ileri sü- rülerek, ortada kendine özgü bir sorumluluğun var olduğu savunulmuştur23.
Türk Hukukunda savunulan ve çok sayıda ta- raftarı bulunan diğer bir görüşe göre ise “culpa in contrahendo” sorumluluğu, taraflar arasındaki edim ilişkisinden bağımsız olarak sözleşme görüşmeleri ile kurulan ve tarafların birbirlerine karşı uymakla yükümlü bulundukları özel davranış yükümlülük- lerinin (edim yükümlülüklerinden bağımsız borç ilişkisinin) ihlalinden kaynaklanmaktadır. Bahsedi- len bağımsız borç ilişkisi, diğer edim yükümlülükle- rinden bağımsız olup24, kaynağını Medenî Kanun’un
2 nci maddesindeki dürüstlük kuralından alır. Sözleşme görüşmeleri sırasındaki koruma da, hu- kukî yönden korunmaya değer bir amaca yönelmiş sosyal temas ile başlamaktadır. Taraflar arasındaki söz konusu bağımsız ilişki sonucunda her iki taraf, birbirlerine karşı kendi iradelerinden bağımsız ola- rak kanundan kaynaklanan güvene dayalı davranış (koruma) yükümlülüklerine uygun hareket etmek zorundadırlar. Bunların kusurlu fiil ve tutum ile ih- lali hâlinde de “culpa in contrahendo” sorumluluğu meydana gelir25.
21 Eren, s. 1086; Xxxxxxxxxxx, s. 86 vd.; Xxxxxx, s. 82 vd.; Xxxxxx, s. 72; Xxxxxxx, s. 327.
22 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 207. İsviçre doktrininde sıradan bir sözleşme görüşme hâlinin sözleşme ilişkisi yaratamayacağından dolayı culpa in contrahendo sorumluluğu- nun bir sözleşme sorumluluğu olmadığı savunulmuştur (Xxxxx/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 207).
23 Kırca, s. 143; Oğuztürk, s. 106; Xxxxxx, s. 78; Xxxxxxx, s. 327;
Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 207.
00 Xxxxxxx/ Xxxx/ Xxxxxxx, Xx.00.
25 Oğuztürk, s. 106 vd.; Kırca, s. 143 vd.; Xxxxxxxxxxx, s. 161 vd.;
Özdamar, s. 328-329.
Kanaatimizce de, sözleşme görüşmeleri sıra- sında taraflar arasında kendiliğinden meydana gelen güven ilişkisi, “culpa in contrahendo” sorumluluğu- nun temelini teşkil etmektedir. Zira, güven ilişki ile birlikte taraflar, birbirlerine karşı artık genel ve soyut değil de özel ve somut davranış yükümlülükleri (ay- dınlatma, bilgi verme, ihbar etme gibi yükümlülük- ler) altına girmektedirler. Söz konusu yükümlülük- lerin kusurlu bir şekilde ihlal edilmesi hâli, “culpa in contrahendo” sorumluluğunu doğurur. Taraflar arasında henüz bir sözleşme kurulmamış olmasına rağmen, güven sayesinde kaynağını Medenî Ka- nun’un 2 nci maddesinden alan bağımsız bir hukukî ilişki meydana gelir ve sorumluluk hakkında, kıyas yolu ile sözleşme hükümleri uygulanır26. Böylece taraflar, herkese karşı ileri sürülebilen genel kural- lardan başka, sadece sözleşme görüşmelerine özgü davranış yükümlülükleri altına girerler. Zarar gören de, hakkını artık sözleşme hükümleri kapsamında talep edebilir.
C. Sorumluluğun Şartları
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunun doğ- ması için aranan şartlar, haksız fiil sorumluluğu için gerekli olan şartlara benzemektedir. Sözleşme gö- rüşmelerindeki davranış yükümünün ihlali, kusur, zarar ve uygun illiyet bağı bulunması, “culpa in cont- rahendo” sorumluluğu için aranan şartlardır.
Sorumluluğun var olması için gerekli olan ilk şart, sözleşme görüşmelerindeki davranış yükümü- nün ihlalidir27. Sözleşme görüşmeleri, zaman itibarı ile tarafların sözleşme kurmak maksadı ile ilk tema- sa giriştikleri ândan sözleşmenin kurulmasına veya aralarındaki ilişkinin sona ermesine kadar olan sü- reçtir28.
İkinci önemli şart ise, kusurdur. Yani, zarar verenin sözleşme görüşmelerindeki kusurlu davra- nışıdır. Kusur, hukuk düzeninin hoş görmediği ve kınadığı davranış biçimidir. Davranış sahibinin, za- rarlı sonucu bilerek ve isteyerek meydana getirmesi hâlinde, kast ve kendisinden beklenen özen yüküm- lerine aykırı hareket etmesi neticesinde meydana getirmesi hâlinde ise, ihmal söz konusu olur29. Söz konusu sorumluluğun doğabilmesi için kusurun ih- mal derecesinde kalması yeterlidir30.
26 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 208; Xxxxxxx- xxxx, s. 161 vd.; Xxxxxxx, s.329.
27 Xxxxxxxxxxx, s. 161 vd.; Oğuztürk, s. 106 vd.; Xxxxxxx, s. 328-
329. ; Kırca, s. 143 vd.
28 Özdamar, s. 57.
29 Xxxxxxx, Xxxxxxx, s. 300; Xxxxxx, s. 101 vd.; Xxxxxx, s. 129 vd.
30 Gauch/ Xxxxxxx/ Xxxxxx/ Rey/ Xxxxxxxxxx, s. 205.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
“Culpa in contrahendo” sorumluluğu için ge- rekli olan bir diğer şart da, zarardır. Yani, sözleşme görüşmesinin taraflarından birinin zarar görmesi- dir. Bu zarar, doğrudan mağdurun mal veya şahıs varlığına ilişkin olabileceği gibi, istenmeyen veya farklı şartlarda bir sözleşmenin akdedilmesine yol açmak gibi dolaylı bir şekilde de meydana gelebilir31. Pek tabii ki söz konusu hâlde zarar görenin zarar ve- renden tazminat talep etmesi mümkündür32.
Son şart ise, kusurlu davranış ile zararlı sonuç arasında bulunması gereken uygun illiyet bağıdır. İlliyet bağının varlığını, zarar görenin ispatlaması gerekmektedir33.
D. Sorumluluğun Sonuçları
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunun ka- nunî düzenlemesi bulunmadığı için, bu sorumlu- luğa uygulanacak zamanaşımı süresinin ne ispat yükünün hangi tarafta ve yardımcı şahısların dav- ranışlarından sorumluluğunun hangi hükümlere tâbi olduğu hususları tartışmalıdır. Doktrindeki ço- ğunluk, görüşlerinin temelini zarar görenin mağdur olmaması ve zarar verene nazaran daha avantajlı ol- masına dayandırmaktadır. Bu yazarlara göre, “culpa in contrahendo” sorumluluğundan doğan tazminat talepleri, 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olmalıdır. Yardımcı şahısların davranışlarından sorumluluk hâlinde ise, kurtuluş kanıtı getirileme- mesinden hareketle34, Borçlar Kanunu’nun 116 ncı maddesi uygulanmalıdır. Görüldüğü gibi, doktrinde çoğunluk tarafından savunulan çözüm tarzı, söz- leşme hükümlerine paralellik göstermektedir. Aynı şekilde, kusurun ispatı da, sözleşme hükümlerine uygun şekilde çözümlenmeğe çalışılmıştır. Buna göre, kural olarak zarar verenin kusurlu olduğu ka- bul edilmiş ve kusursuz olduğunu onun ispatlaması istenmiştir. Yani, zarar görenin karşı tarafın kusurlu
II. “CULPA IN CONTRAHENDO” SORUM- LULUĞUNUN SİGORTA ETTİRENİN SÖZLEŞ- ME KURULURKEN VAR OLAN BEYAN YÜ- KÜMLÜLÜĞÜ BAKIMINDAN UYGULANMA İMKÂNI
A. Sigorta Sözleşmesinde Güven İlişkisi
Türk Ticaret Kanunu’nun 1401 inci maddesinin birinci fıkrasına göre, “sigorta sözleşmesi, sigortacı- nın bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yü- kümlendiği sözleşmedir”36.
Kanunî tanımdan da açıkça anlaşıldığı üzere, sigorta, bir sözleşme ilişkisi meydan getirmektedir. Her sözleşme ilişkisinde olduğu gibi, sigorta sözleş- mesinde de tarafların, birbirlerine karşı güven ilke- leri çerçevesinde hareket etmeleri gerekir. Bu husus, sözleşme görüşmelerinin başladığı ândan sözleşme- nin sona ermesine ve hatta sona ermesinden sonra belli bir âna kadar devam eder. “Culpa in contrahen- do” sorumluluğunun esasını, sözleşme görüşmele- rinin başladığı ândan sözleşmenin kurulduğu veya sözleşme görüşmelerinin sonladığı âna kadar geçen süre içinde taraflar arasındaki güven ilişkisi teşkil et- mektedir. Bu güven ilişkisinin ihlali, “culpa in cont- rahendo” sorumluluğunun ilk şartıdır37.
Güven ilişkisi, tarafların sözleşme kurulurken sözleşmenin konusu ve muhtevası hakkında iradele- rini etkileyebilecek konularda birbirlerini aydınlat- ma veya birbirlerine bilgi verme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hâlinde ihlal edilmiş olur38.
Sigorta sözleşmesinde de, sözleşme kurulur- ken taraflar arasında bir güven ilişkisinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, burada, hukukî menfaatlerini birbirlerine açan iki taraf vardır. Her ikisi de, Medenî Kanun’un 2 nci maddesi çerçeve-
olduğunu ispat mükellefiyeti bulunmamaktadır35.
36 Sigorta sözleşmesinin kanunî tanımı hakkındaki eleştiriler için bkz.
31 Özdamar, s. 330; Xxxxxx, s. 116 vd.
32 Sacker/Rixecker, Rn.90.
33 Xxxxxxxxxxx, s. 254; Xxxxxxx, s. 330; Xxxxxx, s. 126.
34 Zira Borçlar Kanunu’nun 66 ncı maddesinin uygulanması kabul edildiğinde, zarar veren, yardımcısını seçmede, talimat vermede ve onu denetlemede yeterince özenli davrandığını ispat etmek su- retiyle sorumluluktan kurtulabilir. Bu da, pek tabiî ki, zarar görenin mağduriyetinin artmasına sebep olur.
35 “Culpa in contrahendo” sorumluluğunun sonuçları hakkında ay- rıntılı bilgi için bkz. Xxxxxxxxxxx, s. 259 vd.; Xxxxxx, s. 107 vd.; Xxxxxx, s. 204 vd.
Xxxxxx, Rayegân, “Sigorta Sözleşmesinin Tanımı ve Kurulması (TTK Tasarısı Hükümlerinin Değerlendirilmesi İle)”, Doç. Dr. Meh- met Xxxxx’xx Anısına Armağan, İstanbul, 2006, s. 517 vd. Bu yazar, sözkonusu makalesinde, hem mevcut 6762 sayılı ve hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki tanımı sert bir şekilde eleştirmiş ve kanun koyucunun sigorta sözleşmesini tanımlamamasını, bu işi doktrine bırakması gerektiğini ileri sürmüştür (Kender, Sözleşme, s. 521-522).
37 Gezder, s. 114; Xxxxxx, s. 87 vd.; Oğuztürk, s. 106 vd.; Kırca, s. 143 vd.; Xxxxxxxxxxx, s. 161 vd.; Xxxxxxx, s. 328-329.
38 Yalman, s. 94-95; Xxxxxxxxxxx, s. 222-223.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
sinde, birbirlerinin hukukî menfaatlerine halel ge- tirmeme konusunda özen göstermelidirler. Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünde bu husus kendisi- ni daha belirgin şekilde göstermektedir. Zira, sigorta sözleşmesi, genellikle sigorta ettirenin beyanlarına göre kurulmaktadır. Bunu öngören kanun koyucu, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 ilâ 1442 nci mad- delerinde, sigorta ettirene, sözleşme kurulurken önemli hususları bildirme külfeti yüklemiştir. Sigor- ta ettirenin sözleşme kurulurken mevcut beyan yü- kümlülüğüne aykırılık hâli, “culpa in contrahendo” sorumluluğunun görünüm şekillerinden biri olan bilgi verme yükümlülüğünün ihlali hâline örnek olarak gösterilebilir39.
B. Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlüğü
Sigorta sözleşmesi, taraflarına bâzı borçlar ve külfetler yüklemektedir. Sigortacının, aydınlatma yükümlülüğü ile rizikoyu taşıma ve sigorta tazmi- natını ödeme borcu bulunmaktadır. Sigorta ettire- nin ise, beyan yükümlülüğü, prim ödeme borcu ve koruma tedbirlerini alma yükümlülüğü vardır. Ça- lışma konumuz açısından önemli olan, sigorta etti- renin sözleşme kurulurken var olan beyan yüküm- lülüğüdür40.
Sigorta ettirenin sözleşme kurulurken var olan beyan yükümlülüğü, zarar sigortalarında Türk Tica- ret Kanunu’nun 1435 ilâ 1443 üncü maddelerinde; can sigortalarında ise 1497 ve 1498 inci maddelerin- de41 düzenlenmiştir.
Sigorta sözleşmesinde, sigortacı tarafından
39 Xxxxxxxxxxx, s. 236-237.
40 Keza, kanunkoyucu, beyan yükümlülüğünü sigorta ettiren açı- sından dörtlü bir tasnife tâbi tutmuştur. Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 inci maddesi sözleşme kurulurken, 1443 üncü maddesi teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikler, 1444 üncü maddesi sözleşme devam ederken ve 1446 ncı maddesi rizikonun gerçekleşmesi hâlinde var olan beyan yükümlülüklerini düzen- lemiştir. Çalışmamızda kullandığımız “sigorta ettirenin beyan yü- kümlülüğü” 1435 inci madde anlamında sözleşme kurulurken var
prim miktarının tespit edilebilmesi için, rizikonun gerçek durumunun tam anlamı ile bilinmesi gere- kir42. Zira sigortacı, rizikonun mahiyetine ve ger- çekleşip gerçekleşmeme ihtimalinin derecesine göre istediği prim miktarını tayin edecektir. Aksi durum, sigortacıyı gerçekleşme ihtimali çok kolay olan rizi- koların sigorta bedellerini, olması gerekenden daha düşük primler alarak, ödemek zorunda bırakacaktır. Bundan dolayı, sigortacının, sigorta konusu rizi- konun gerçek durumunu tespit edebilmesi için, ya sigorta konusu malı bizzat incelemesi veya sigorta ettirenin beyanları ile yetinmesi gerekir. Sigortacı- nın malı bizzat incelemesi, çoğu zaman mümkün olmamaktadır43. Bunun sebebi, sigortalanan malın genellikle farklı yerlerde olmasıdır44. Sigortacının sigortalanan malı bizzat incelemesi mümkün olsa bile, söz konusu mala ilişkin küçük ayrıntıları sigor- ta ettirenden daha iyi bilmesi mümkün değildir. Bu sebeple, sigorta ettirenin konu ile ilgili beyanı daha önemli hâle gelmektedir45. Bunu öngören kanun koyucu, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 inci mad- desinde, sigorta ettirene sigorta sözleşmesinin ya- pıldığı sırada sözleşmenin yapılmamasını veya daha değişik şartlar ile yapılmasını gerektiren hususları sigortacıya bildirme yükümlülüğü yüklemiştir.
Görüldüğü üzere, sigorta ettirenin sözleşme kurulurken var olan beyan yükümlülüğü, esas iti- barı ile sigorta primlerinin tayini açısından önem taşımaktadır. Fakat, bunun tek sebep olduğunu söy- lemek doğru olmaz. Bunun yanında, sigortacının, sigortalayacağı menfaati tanıması ve onun hakkın- da detaylı bilgileri tespit edebilmesi açısından da önemli olduğunu söyleyebiliriz. Keza, sigortacı, ger- çekleşme riskine karşı belirli bir bedel ödemeyi yük- lendiği sigorta konusu rizikoyu tam anlamı ile bildi- ği takdirde, sözleşme yükümlülüğü altına girmemek inisiyatifini de gösterebilir. Başka bir ifade ile, böyle bir sözleşmenin ticarî açıdan kendisini zorlayaca- ğını düşünerek, sözleşmeyi imzalayıp akdetmekten imtina edebilir.
olan beyan yükümlülüğüdür.
41 Söz konusu maddeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile getirilen yeni düzenlemelerdir. 6762 sayılı Kanun döneminde kanun koyu- cu, can sigortalarında bu konu ile ilgili herhangi bir düzenleme getirmemiş idi. Bu dönemde, doktrinde ağırlıklı olarak, can sigor- talarında da sözleşmenin kuruluş safhasındaki sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü ile ilgili olarak Türk Ticaret Kanunu’nun kara sigortaları bahsinde düzenlenmiş bulunan 1290 ıncı maddesinin uygulanması gerektiği savunulmakta idi (Bozer, Xxx, Sigorta Hu- kuku, BTHAE, Ankara, 1981, s. 118; Xxxxxx, s. 224; Xxxxxx, Raye- gân, Türkiye’de Hususî Sigorta Hukuku, 9. Baskı, İstanbul, 2008,
s. 216; Can, Mertol, Türk Özel Sigorta Hukuku, 3. Xxxxx, Xxxxxx, 0000, s. 297) . Uygulamada Xxxxxxxx’xx kararlarının da bu yönde olduğu görülmekte idi (YHGK. 06.02.1974 tarih ve E.1973/T-159, K.1974/93. (Xxxxxx, Xxxxxxx, s.216, dpnt. 133c)).
42 Xxxx, Xxx, “Sigorta Ettirenin Sözleşmenin Kuruluşundaki İhbar Yükümlülüğüne İlişkin Hükümlerin Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Yeniden Değerlendirilmesi”, Xxxxxxx Xxxxxx’xx Ar- mağan, İstanbul, 2006, s. 204-205; Şeker, Zehra, “Sigorta Ettirenin Akit Öncesi İhbar Görevine İlişkin Alman Eyalet Yüksek Mahkemesi Kararının Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Xxxxx XXXXXXX’e 80. Yaş Günü Armağanı, C.1, Beta Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 548.
43 Bozer, Xxx, Sigorta Hukuku (Genel Hükümler-Bazı Sigorta Türleri), BTHAE, 2. Xxxxx, Xxxxxx, 0000, s.86.
44 Ayiter, s. 218.
45 Bozer, Sigorta Hukuku (Sigorta Endüstrisi- Sigorta Hukukunun Genel Prensipleri, Tazminat Sigortası ve Çeşitleri), BTHAE, Ankara, 1965, s. 221; Öztan, Fırat, Sigorta Akdinin İnikadında İhbar Mükel- lefiyeti, BTHAE, Ankara, 1965, s. 26-28.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
C. Sigorta Ettirenin Beyan Yükümlülüğünün Kaynağı ve Hukuki Mahiyeti
Beyan yükümlülüğünün kanundan mı, yoksa sözleşmeden mi doğduğu hususu doktrinde tartış- malıdır. Beyan yükümlülüğünün kanundan doğdu- ğu görüşünü savunan yazarlara46 göre, henüz sözleş- me kurulmadan sigorta ettirene yüklenmiş bulunan bir yükümlülüğün kaynağı sözleşme olamaz. Bu görüşü savunan yazarlardan bazıları, gerekçelerine 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun sistematiğini de dâhil etmektedirler. 6762 sayılı Kanun’un beşinci kitabının denizcilik rizikolarına karşı sigortalar ile ilgili dördüncü faslının ikinci kısmının başlığı “mu- kavelenin yapıldığı sıradaki ihbar mükellefiyeti” ve üçüncü kısmının başlığı ise “sigortalının sigorta mu- kavelesinden doğan borçları” şeklindedir. Yani, be- yan yükümlülüğünün akidden doğduğu fikri, 6762 sayılı Kanun’un sistematiğine aykırıdır. Aksi hâlde, sözleşmenin akdedildiği sıradaki ihbar mükellefi- yetinin, sigortalının sigorta sözleşmesinden doğan borçları ile ilgili üçüncü kısımda düzenlemesi gere- kirdi47. Söz konusu gerekçe, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda kara sigortaları ve denizcilik rizikoları- na karşı sigorta tefriki kaldırıldığı için geçerliliğini yitirmiştir. Yine de değerlendirmek gerekirse, 6762 sayılı Kanun’un sistematiğine dayanan bu gerekçe hatalıdır. Zira, kara sigortaları ile ilgili düzenleme- lerde, kanun koyucunun böyle bir ayrıma gitmediği ve “sigorta ettirenin mükellefiyeti ve borçları” genel başlığı altında düzenlemede bulunduğu görülmek- tedir.
Görüşlerine katıldığımız bir kısım yazarlara48 göre ise, beyan yükümlülüğünün kaynağı sözleşme- dir. Bu görüşe göre, beyan yükümlülüğünün söz- leşme kurulmadan yerine getirilmesi, sözleşmeden doğmadığının bir delili olamaz. Bu yükümlülük, sözleşmenin hazırlık safhalarına ilişkindir. Sigorta sözleşmesi kurulmayacak olur ise, beyan yükümlü- lüğünden söz edilemez. Bu durum, beyan yüküm- lülüğünün sözleşmeden doğduğunu göstermeye kâfidir. Bu görüşü savunan yazarlar, beyan yüküm- lülüğünün kusurlu bir şekilde ihlali halinde “culpa in contrahendo” sorumluluğunun doğacağını kabul
46 Ayiter, s.221; Öztan, s. 33; Xxxxxen, Xxxxxx, “Ticaret Kanununun Sigortacıya Müteallik Umumî Hükümlerinin Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan-3 Mayıs 1959, BTHAE, Ankara, 1960, s. 207.
47 Öztan, s. 35.
48 Bozer, Xxxxxxxx, s. 221-222. Bu görüşü savunan yabancı yazarlar için bkz. Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 222.
etmektedirler49.
Beyan yükümlülüğünün hukukî mahiyeti hak- kındaki tartışmalar ise, bunun bir borç mu, yoksa külfet mi olduğu noktasında toplanmaktadır50. Taz- minat talep etmek imkânı, beyan yükümlülüğünün hukukî mahiyetini açıklamada önem arz etmektedir. Zira, bir borcun ifa edilmemesi, tazminat talebine imkân vermektedir. Xxxxxxxx yerine getirilmesi ise, ilgilinin hakkının kaybına engel olmak içindir. Si- gorta ettiren, kendisine düşen yükümlülüğü yerine getirmez ise, sigorta bedelini istemek hakkını kay- bedebilir. Fakat, kendisinden tazminat istenmesi söz konusu olmaz51. Beyan yükümlülüğünün gereğini yerine getirmeyen sigorta ettirenden tazminat talep edilebileceğini kabul etmek, bu yükümlülüğü borç hâline getirmektedir52.
Türk Ticaret Kanunu’nda beyan yükümlülüğü- nün hukukî mahiyetini ortaya koyacak açık bir hü- küm yoktur. Bundan dolayı, Kanun’un sistematiği ve beyan yükümlülüğüne bağladığı neticeler, önem arz etmektedir.
Beyan yükümlülüğü, Türk Ticaret Kanunu’nun sigorta hukuku kitabının genel hükümler kısmında düzenlenmiştir. Beyan yükümlülüğü ile ilgili 1435 inci maddenin bulunduğu kısmın genel kenar baş- lığı “sigorta ettirenin borç ve yükümlülükleri” şek- lindedir. Bu başlık altında, sırasıyla, “prim ödeme borcu”, “beyan yükümlülüğü”, “bilgi ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlülüğü” ve “zararı ön- leme, azaltma ve sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğü” düzenlenmiştir. Açıkça görülmekte- dir ki, kanun koyucu, burada “yükümlülük” ve “borç” kavramlarını birbirinden ayırmıştır53. Nitekim, ben- zer bir ayırım, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde de benimsenmiştir.
Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün hu- kukî mahiyetini tespite yarayacak bir diğer husus ise, yukarıda da kısaca bahsedildiği üzere, beyan yükümlülüğüne aykırılığın ifa davasına ve tazmin talebine imkân verip vermeyeceği meselesidir. Türk
49 Bu görüşteki yabancı yazarlar için bkz. Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 221-
222. Xxxxx, her ne kadar söz konusu eserinde, xxxxxxx etxxxxxxx sözleşme kurulurken var olan ihbar mükellefiyetinin kaynağının sözleşme olduğunu savunan görüşe katıldığını belirtse de, bu mükellefiyetin kusurlu bir şekilde ihlalinin “culpa in contrahendo” sorumluluğuna sebep olmayacağını savunmaktadır.
50 Beyan yükümlülüğünün hukukî mahiyetini açıklayan görüşler hakkında detaylı bilgi için bkz. Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 209-213.
51 Ayli, s. 207; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 222. 52 Öztan, s. 29-30.
53 Öztan, s. 31; Xxxx, s. 207.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
Ticaret Kanunu’na göre, beyan yükümlülüğüne ay- kırılık hâlinde sigorta ettireni aynen ifaya zorlama- ya imkân yoktur. Ayrıca Kanun’da, bunun tazminat talebine imkân vereceğine dair bir hüküm de bu- lunmamaktadır. Bundan dolayı, Türk hukuk doktri- ninde, beyan yükümlülüğünün borç değil de, külfet olduğu savunulmaktadır54. Her ne kadar, bu görüşü iştirak edilebilir görsek de, tazminat talep edileme- mesinin de bir sınırının olduğunu düşünmekteyiz. Bu konu hakkındaki görüşlerimiz, çalışmamızın sonraki safhalarında açıklanmıştır55.
D. Beyan Yükümlülüğünün Muhtevası
Beyan yükümlülüğü, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 inci ve müteakip maddelerinde düzenlenmiş- tir. Kanun’un 1435 inci maddesine göre, “sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bil- dirmekle yükümlüdür”.
Bu Maddeden de açıkça anlaşılacağı üzere, si- gorta ettirene beyan yükümlülüğü yüklemenin ama- cı, sigortacının sözleşmeyi akdedip akdetmemek veya isteyeceği primin miktarını belirlemek için en doğru ve uygun kararı vermesidir. Yani, beyan yü- kümlülüğünün konusu, sigortacının risk ve prim hakkında vereceği karara etkisi olabilecek bütün hususlardır56. Kanun koyucu, söz konusu hususları, 1435 inci maddenin ilk cümlesinde “önemli husus- lar” kavramı ile ifade etmeye çalışmıştır57. Yine aynı Madde’de, xxxxx xxxxxx, “önemli hususlar” kavra- mını açıklamıştır. Buna göre, “sigortacıya bildirilme- yen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını ge- rektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir”. 6102 sayı- lı Kanun’da 6762 sayılı Kanun’dan farklı olarak “daha ağır şartlarla” tabiri yerine “değişik şartlarla” tabiri kullanılmıştır. “Değişik şartlar”, daha ağır şartlar olabileceği gibi, daha hafif şartlar da olabilir. Bu se- beple, 6102 sayılı Kanun’da 6762 sayılı Kanun’da ol- duğu gibi “daha ağır şartlar” tabirinin kullanılması yerinde olurdu58.
54 Ayli, s. 207; Xxxxx, s. 31-32; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 222; Can, s. 292;
Xxxxxxx, Xxxxx, Çifte Sigorta, İstanbul, 2002, s. 200.
55 Bkz. aşa. §2. VII. B. 3.
56 Ulaş, Işıl, Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, 8 Bası, Ankara,
Türk hukuk doktrininin de savunduğu hâkim fikre göre59, ihbar edilebilecek mahiyetteki bir hu- susun “önemli” olup olmadığının tespiti objektif kriterlere göre yapılmalıdır. Yani, aynı şartlar altın- da, başka sigortacıların ne yapacakları göz önünde tutularak, bir hususun önemli olup olmadığı tespit edilmelidir. Bildirilmemiş olan hususa rağmen, di- ğer sigortacıların aynı şartlar ile bir sigorta sözleş- mesi akdetmeleri, o hususun objektif olarak, “önem- li” olmadığının ölçüsü olarak kabul edilir60. Buna karşılık, söz konusu tespitin sübjektif kriterlere göre yapılmasının gerektiği de savunulmuştur61. Buna göre, bir hususun “önemli” olup olmadığı, sigortacı- nın, yanlış veya eksik olarak verilen bilgiye rağmen sözleşmeyi gene de akdedip etmeyeceğine veyahut akdetme ihtimalinin bulunup bulunmadığına göre belirlenir. Fakat, sübjektif kriterlerin uygulanması bâzı mahzurları da beraberinde getirmektedir. Bun- lardan en önemlisi, kendini ispat konusunda gös- terir. İhtilâf hâlinde, herhangi bir hususun önemli olup olmadığının ispatına yarayacak deliller, sigor- tacı tarafından ortaya konulur. Bunun aksini ise, sigorta ettiren ispatlamalıdır. Sigorta ettirene böy- le bir görev yüklemek ise, onu zor bir durum içine sokmaktan başka bir şey değildir62. Bundan dolayı, “önemli husus”un tespitinde objektif kriterlerden faydalanmak, kanaatimizce de daha uygundur.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 inci madde- sinin son cümlesi “önemli husus”un tespiti için bir karine getirmektedir. Bu cümleye göre, “sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır”.
Hayat sigortalarında da, sigorta ettirenin be- yan yükümlülüğü ile ilgili olarak Türk Ticaret Ka- nunu’nun Sigorta Hukuku kitabının genel hükümler kısmında yer alan 1435 inci maddesi ve devamın- daki maddeleri uygulanır. Dolayısı ile, yukarıda anlattığımız “önemli husus” kavramı ile ilgili bilgi- ler hayat sigortaları için de geçerlidir. Fakat, kanun koyucu, hayat sigortalarının farklı yapısını dikkate alarak, Türk Ticaret Kanunu’nun can sigortaları bö- lümünde 1497 nci maddede, sigorta ettirenin söz- leşmenin yapılması safhasında yaşını da sigortacı- ya doğru bildirmesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Yani, hayat sigortalarında sigorta ettirenin yaşının önemli bir husus olduğu aşikârdır.
2012, s. 87; Öztan, s. 36; Xxxxx, Xxxxxxx, s. 120; Xxxx, s. 209; Xxxxx,
Genel Hükümler, s. 88.
57 Bu konu, 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nda da benzer şekilde düzen- lenmekte idi.
58 Ayli, s. 211.
59 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 223; Öztan, s. 40; Xxxxxx, s. 226-227. 60 Öztan, s. 39-40.
61 Ayli, s. 212.
62 Öztan, s.39.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
Xxxxxxx ettirenin, sözleşme kurulurxxx xxxxx etmesi gereken önemli hususları, “sigorta primine etki eden” ve “sigorta primine etki etmeyen” önemli hususlar olarak ikiye ayırabiliriz.
Sigorta primine etki edebilecek mahiyetteki hususlar, doğrudan doğruya rizikonun önemli ni- telikleri ile ilgilidir63. Bunları, ayrı ayrı tespit etmek mümkün değildir. Bunlar, sigorta türlerine göre çe- şitlilik gösterirler. Yine de genel bir ayırım yapılacak olur ise, sigortalı malın veya sigortalı şahsın önemli özellikleri64; sigortalı malın kıymeti, kullanım şekli ve bulunduğu yer65 ve sigortalının mesleği sigortacı- ya sözleşme kurulurken bildirilmesi gereken husus- lar olarak belirtilebilir.
Xxxxxxx ettirenin beyan edeceği önemli husus- lar içinde prime etki etmeyen hususlar da bulun- maktadır66. Zira, Türk Ticaret Kanunu’nda, sadece “… sözleşmenin değişik şartlarda yapılmasını gerek- tirecek…” denmemiş; aynı zamanda “... sözleşmenin yapılmamasını gerektirecek nitelikte ise…” ifadesine de yer verilmiştir. Xxxx, kanun koyucu prime etki et- meyen ve fakat sadece sigorta sözleşmesinin kurul- masına etki eden hususları da önemli hususlardan saymıştır. Bu konudaki önemli hususları; sigorta et- tirenin sözleşmeyi ne sıfatla yaptığı, malî durumu, daha önce maruz kaldığı zararlar, aynı risk ile ilgili diğer sigortalar ve sigorta ettireni sözleşme yapmaya sevkeden saik şeklinde sayabiliriz67.
Xxxxxxx ettiren, sigortacıya bildireceği hususla- rın doğruluğunu araştırma külfeti altında değildir. O, her durumu sigortacıya bildirmelidir. Şayet bil- direceği hususun doğruluğundan emin değil ise, be- yan yükümlülüğünün gereklerini yerine getirirken, emin olmadığı hususunu da beyanında belirtmeli- dir68.
63 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 224; Xxxx, s. 209.
64 Sigortalının şahsına ilişkin özellikler, kendisini can sigortalarında daha belirgin şekilde göstermektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1487 nci maddesine göre, hayat sigortası ile ya bir kimsenin belirli bir süre içinde ölümü veya o kimsenin sözleşme ile tespit edilmiş belli bir süreden sonra hayatta kalmış olması hâlleri sigortalanır. Şayet bir kimsenin, belirli bir sürenin sonunda hayatta kalması hâli göz önünde tutularak bir sigorta sözleşmesi akdedilmiş ise, sigorta ettirenden bildirmesi istenen şeyler pek fazla değildir. Bu hâlde sigorta ettirenin yaşı son derece önemlidir (Türk Xxxxxxx Xxxxxx’xxx 1497 nci maddesi). Buna karşılık, bir kimsenin belirli bir süre içinde ölümüne karşı sigorta yapılıyor ise, beyan edilecek hususlar çok fazladır. Çünkü burada, sigortacı, sigorta ettirenin sadece yaşını değil, sağlık durumunu da öğrenmek isteyecektir. Riskin gerçekleşme ihtimali ve bu ihtimalin uzaklığının ve yakınlı- ğının bilinmesi, istenecek primlerin tespiti bakımından son derece önemlidir (Öztan, s. 45).
65 Meselâ, hırsızlığa karşı yapılan bir sigortada, sadece çalınması muhtemel malların değil de, aynı zamanda bunların bulundukları ve muhafaza edildikleri yerlerin sigortacıya bildirilmesi, sigorta primi açısından önem arz eder.
66 Ayli, s. 209.
67 Öztan, s. 56 vd. 68 Öztan, s. 72-73.
Bir hususun sigorta ettiren tarafından sigor- tacıya bildirilmesi için, sadece prim miktarını veya sözleşmenin kurulup kurulmaması ile ilgili kararı değiştirmeye matuf olması yeterli değildir. Bunun, aynı zamanda sigorta ettiren tarafından da bilin- mesi gerekmektedir69. Xxxx, bir kimsenin bilmediği bir şeyi beyan etmesi mümkün değildir. Bu durum, Türk Ticaret Kanunu’nun 1435 inci maddesinde de ifade edilmiştir. Bu maddeye göre, “Sigorta ettiren
… bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür”. Madde’de ge- çen “bilmesi” kavramından, bir kişinin somut ola- rak bildiği hususlar anlaşılmaktadır. Sigorta ettiren tarafından bunların da sigortacıya beyan edilmesi yükümlülüğü, Kanun’un açık ifadesinin bir gereği- dir. “Bilmesi gereken hususlar” kavramından ise, ob- jektif kriterler ölçüsünde kişinin bilmesi gerektiği, fakat somut olarak bilmediği veya bilemediği hu- suslar anlaşılmalıdır. Yani, bilmesi gereken hususlar, normal şartlar altında o sigorta ettirence bilinmesi lâzım gelen ve fakat bilinmeyen hususlardır. Ka- naatimizce, “bilmesi gereken hususlar” kavramının söz konusu maddede yer alması hatalı olmuştur. Zira, söz konusu madde sigorta ettirenin sigortacı- ya beyan yükümlülüğünü ve neyi beyan etmesi ge- rektiğini düzenlemektedir. Sigorta ettirenin bilmesi gereken hususlar ise, yukarıda da açıkladığımız üzere, somut olarak sigorta ettirenin bilmediği hu- suslardır. Bir kimsenin somut olarak bilmediği bir şeyi beyan etmesi ise mümkün değildir. Dolayısı ile, “sigorta ettiren bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür” ifadesi, kendi içinde bir tezadı barındırmaktadır. Kanaatimizce, bu kavramın, Türk Ticaret Kanunu’nun beyan yü- kümlülüğünün ihlaline ilişkin yaptırımı düzenleyen 1439 uncu maddesinde yer alması anlam karmaşa- sını önlemek adına daha isabetli olurdu. Yani, 1439 uncu maddeye “sigorta ettiren bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmezse...” şeklinde bir ibare eklenerek, hem Kanun’un amacına hizmet edilmiş ve hem de anlam karmaşasına yer vermeyen bir ifade kullanılmış olurdu.
E. Beyan Yükümlülüğünün Yerine Getirilme- si Gereken Zaman
Xxxxxxx ettirenin sözleşmenin kurulması safha- sında var olan beyan yükümlülüğü “culpa in cont- rahendo” sorumluluğu açısından değerlendirilir iken dikkat edilmesi gereken ilk husus, beyan yü-
69 Ayli, s. 211; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 217; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 223; Öztan, s. 64.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
kümlülüğünün zaman bakımından tespitidir. Zira, bu sorumluluk türü açısından yükümlülüğün “in contrahendo”, yani sözleşmenin görüşme safhasında mevcut olması gerekmektedir70.
Sigorta ettirenin sözleşme kurulur iken var olan beyan yükümlülüğü, sözleşme kurmak husu- sundaki teklif ile başlar ve sözleşmenin kurulması ânına kadar devam eder71. Buna göre, beyanların yapıldığı ân ile sözleşmenin kurulduğu ân arasında ortaya çıkan veya yeni öğrenilen ve ayrıca sigorta- cının sözleşme kurmak konusundaki kararına etki edebilecek mahiyette olan hususların sigortacıya bil- dirilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde, sözleşmenin kurulmasından önce ihbar edilen konularda deği- şiklik meydana gelmesi hâlinde, bu beyanlar, sigorta ettirence değiştirilmeli veya geri alınmalıdır72. Zira bu husus, Türk Xxxxxxx Xxxxxx’xxx 1443 üncü mad- desinde net bir şekilde düzenlenmiştir. Bu madde- ye göre, sigorta ettiren, teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikleri de sigortacıya beyan etmek ile mükelleftir.
Sigortacıya bildirilmesi gereken yeni durum- ların ortaya çıkması hâlinde, bunların, sigortacının kabul haberini göndermesinden önce ulaştırılması için, derhal harekete geçmek gerekmektedir. Hiçbir gecikme olmadığı ve sözleşmenin kurulmasından önce gönderildiği hâlde, yeni durumlara sigortacı- nın sözleşmenin kurulmasından sonra vâkıf olduğu hâllerde, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün ihlalinden bahsedilemez73.
Yukarıda anlatılanlar, daha çok, sigorta söz- leşmesi kurulmasına ilişkin icabın sigorta ettiren tarafından yapılması ile ilgilidir. İcabın sigortacı ta- rafından yapıldığı hâllerde ise, sigorta ettiren kabul beyanında bulunacak ise, bu beyanı ile birlikte be- yan yükümlülüğünü de yerine getirmelidir74.
“Culpa in contrahendo” sorumluluğu, sözleş- me görüşmelerinde tarafların birbirlerine verdikleri zararlara ilişkin bir sorumluluk türüdür. Sözleşme görüşmeleri safhası, tarafların hukukî ilişki kurmak maksadı ile temasa geçtikleri ândan itibaren başla- maktadır. Bu ân, icaba davet veya icap ile başlayabi- leceği gibi, daha önceki bir safhada da başlayabilir. Sözleşme görüşmeleri safhasının bitiş ânı ise, sözleş-
70 Özdamar, s. 329.
71 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 228; Öztan, s. 70; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 213; Xxxx, s. 212.
72 Ayli, s. 213; Öztan, s. 70-71.
73 Ayiter, s. 229.
74 Öztan, s. 72.
menin kurulması ve kurulmaması neticesini mey- dan getiren görüşmelerin kesilmesi ânıdır75.
Görüldüğü üzere, sigorta ettirenin sözleşme kurulurken var olan beyan yükümlülüğünün geçer- li olduğu zaman aralığı, “culpa in contrahendo” so- rumluluğunun bir unsuru olan sözleşme görüşmesi safhasının kapsamına girmektedir. Dolayısı ile, her ikisinin de zaman açısından birbiri ile uyuştuğunu söylemek mümkündür.
F. Beyan Yükümlülüğünün Yerine Getirilme- sinde Usul
Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü yerine getirilmesinde üç farklı usul benimsenmiştir. Bun- lar; xxxxx, liste ve karma usulleridir.
1. Beyan Usulü
Beyan usulü, sigorta ettirenin risk ile ilgili ola- rak bildiği bütün hususları sigortacıya bildirmesidir. Burada, sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşme ih- timali üzerine etki edebilecek hususları sigortacıya bildirmelidir; aksi halde, bunun sonuçlarına katlan- mak durumunda kalır76.
Beyan usulünün en büyük faydası, her bir riske kolayca uygulanabilir olmasıdır. Zira, sigortacının her biri birbirinden farklı olabilen riskler için ayrı ve teferruatlı soru listesi hazırlaması zordur. Bunun ya- nında, beyan usulünün bâzı mahzurları da mevcut- tur. Sigorta ettiren, sigortacıya nazaran genel olarak daha tecrübesiz ve bilgisiz durumdadır. Sigorta etti- ren ne kadar iyiniyetli olursa olsun, bazen sigorta- cının risk, prim ve sözleşmeyi akdedip akdetmeme konularındaki kararına etki edebilecek mahiyetteki hususları tespit edememektedir. Hatta, bâzı hâller- de önemli hususları bilseler bile, bunları sigortacıya bildirmeleri gerektiğini düşünmemektedirler. Bu da, onların sigorta himayesinden faydalanma imkânla- rının kaybına sebep olmaktadır77.
2. Liste Usulü
Liste usulünde, sigorta ettiren, sigortacının ver- diği listedeki soruları cevaplandırmaktadır. Bu usul, yukarıda bahsedilen beyan usulünün mahzurlarını gidermek üzere getirilmiştir. Liste usulünde, sigorta
75 Xxxxxxx, s. 57 vd.
76 Öztan, s. 74; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225.
77 Öztan, s. 75; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
ettirene, önüne konulan sorulara cevap vermek dı- şında, ayrıca risk hakkında başka önemli hususları da araştırmak külfeti yüklenmemektedir. Bu, aynı zamanda, liste usulünün sigorta ettiren açısından faydalarından da biridir. Bunun yanında, sorular sigortacı tarafından hazırlandığı ve sigorta ettirene bu sorulara cevap vermek dışında herhangi bir kül- fetin düşmemesi sebebiyle, sigorta ettiren kendini emniyette hissetmektedir. Xxxx, sigorta himayesin- den faydalanmasını engelleyebilecek olan bir sebep kalmamaktadır78.
Liste usulünün sigortacı açısından da faydala- rı vardır. Beyan usulünde, sigortacının, sigorta et- tirenin beyan yükümlülüğünün gereğini yeterince yerine getirmediğini ispat etmesi çok zor iken, liste usulünde soru listesi gösterilerek bildirilmeyen veya yanlış bildirilen husus rahatlıkla ispat edilebilir. Fakat, sigorta ettiren tarafından soruların bâzıları cevapsız bırakılmasına rağmen sözleşme kurulmuş ise, sigortacı açısından bu cevapsız soruların önemli olmadığı sonucuna varılabilir79.
Liste usulünün yukarıda açıklanan faydaları- nın yanında bazı mahzurları da vardır. Bu usulde, sigorta ettiren, sigortacı tarafından önüne konulan listedeki soruları anlayamamış veya farklı şekilde anlamış olabilir. Hâliyle, sigorta ettirenin verdiği ce- vaplar da buna göre olacak ve gerçeği tam anlamıyla yansıtmayacaktır. Zira, sigorta ettirenlerin ekseri- yeti, meslekî tecrübe ve bilgi itibarı ile sigortacıdan daha zayıf durumdadır. Aynı şekilde, sigorta etti- renin verdiği cevaplar sigortacı tarafından hiç veya gereği gibi anlaşılamamış da olabilir80.
Liste usulü, beyan usulü gibi her türlü riske kar- şı sigortaya uygulanabilir mahiyette değildir. Xxxx, sigortacı bu usulde her durum için yeni ve farklı bir soru listesi hazırlamak zorunda kalabilir81. Sigorta- cının her türlü riski kapsayacak şekilde tek bir soru listesi hazırlaması ise mümkün görülmemektedir. İşte bu husus, sigortacının iş yükünü artırmaktadır.
3. Karma Usul
Liste ve beyan usulünün faydaları ve mahzur- ları, bu iki usulün bir arada uygulanmasını gerek- tirmiştir. İşte bu usule, “karma usul” denmektedir. Nitekim, uygulamada liste ve beyan usulünün ço- ğunlukla birbirine girdiği görülmektedir. Birbirine
girme, beyan usulünün uygulandığı hâllerde, sigor- tacının, sigorta ettirenin beyanları ile yetinmeyip ayrıca kendisine bâzı hususlarda soru sorması; liste usulünün uygulandığı yerlerde ise, soru listesinde sorulmuş olmasa bile, bildiği önemli hususları bil- dirmek mecburiyetinin sigorta ettirene yüklenmesi şeklinde olmaktadır82.
4. Türk Hukukunda Kabul Edilen Sistem
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre yuka- rıda bahsedilen üç sistemden hangisinin benimsen- diğini tespit etmek oldukça güç idi. Zira, 6762 sayılı Kanun’un 1290 ıncı maddesinin son fıkrasında, “si- gorta sözleşmesinin akdedilmesi sırasında sigorta et- tirene doldurması teklif olunan listede yazılı sorular dışında hiçbir sorumluluk yüklenemez” denilmekte idi. Bu hüküm, liste usulünün benimsenmiş oldu- ğu intibaını uyandırmaktadır. Ayrıca, Kanun’un bu hükmü, listede sorulmamış olan bir hususun sigorta ettirence bilinmesine rağmen, cevap vermek mecbu- riyetinin olmadığını da ortaya koymaktadır. Fakat, aynı maddenin birinci fıkrasında, sigorta ettirenin, sözleşmenin akdedilmemesini veya daha ağır şart- lar ile akdedilmesini icap ettiren “bütün hususları” bildirmesi gerektiği şeklindeki ifadesi çelişkiye yol açmaktadır. Zira, “bütün hususlar” tabiri ile ifade edilen noktaların hepsi, soru listesinde yer almış olmayabilir. Bu durum karşısında, iki farklı görüş ortaya atılmakta idi.
Bu görüşlerden birine göre, sigorta ettiren, si- gortacının verdiği listeyi doğru ve tam bir şekilde cevaplandırmalıdır. Ayrıca, sigorta ettiren de, kendi bildiği önemli hususları sigortacıya bildirmelidir83. Diğer bir görüşe göre ise, sigortacı tarafından sigor- ta ettirene doldurması için bir liste verilmiş ise, bu listedeki sorular dışında sigorta ettirene bir sorum- luluk düşmez. Buna karşılık, liste usulü uygulanmı- yor ise, sigorta ettiren, sözleşmenin akdedilmemesi- ni veya daha ağır şartlar ile akdedilmesini gerektiren bütün hususları sigortacıya bildirmelidir84. Kanaa- timize göre, ikinci görüş uygulama açısından daha yerindedir. Xxxx, ilk görüşün kabulü, Türk Xxxxxxx Xxxxxx’xxx 1290 ıncı maddesinin son fıkrasının uygulamasını ve konulmasındaki amacı ortadan kaldırmaya matuftur. Şayet, kanun koyucu, sadece beyan usulünü benimsemek yönünde bir iradeye
78 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225; Öztan, s. 76.
79 Öztan, s. 76-77.
80 Öztan, s. 77; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225.
81 Öztan, s. 78.
82 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225; Öztan, s. 78-79.
83 Ayli, s. 216; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 225; Öztan, s. 80.
84 Arseven, s. 215; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 215; Can, s. 293.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
sahip olsa idi, 1290 ıncı maddesinin son fıkrasını düzenlemeye gerek görmezdi. Çünkü, bu görüş, ne- tice olarak, sigorta ettirenin bildiği önemli hususları sigortacıya bildirmesi gerektiğini savunmaktadır. 1290 ıncı maddenin son fıkrasında bulunan ve si- gorta ettireni koruyucu niteliği haiz olan bu açık
ları
G. Beyan Yükümlülüğünün İhlali ve Sonuç-
1. Beyan Yükümlülüğünün İhlâli
a. Genel Olarak
Beyan yükümlülüğünün ihlal edilmesi, sigor-
düzenlemeyi göz ardı etmenin doğru olmadığı ka- naatindeyiz.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda beyan yü- kümlülüğünün usulü 1436 ncı maddede düzenlen- miştir. Bu madde, 6762 sayılı Kanun’daki düzenle- me neticesinde ortaya çıkan ve yukarıda bahsedilen tartışmaya son verici mahiyettedir. Zira, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1436 ncı maddesine göre, “sigortacı, sigorta ettirene cevaplaması için bir soru listesi vermiş ise bu listede sorulan hususlar dışında sigorta ettirene sorumluluk yüklenemez”. Görüldü- ğü üzere, kanun koyucu, 6102 sayılı Kanun’da, sigor- ta ettirenlerin riziko üzerinde etkili olacak önemli hususlar konusunda uzmanlıkları olmadığını dik- xxxx alarak, beyan usulünün liste esası üzerine ku- rulu olması ilkesini benimsemiştir. Sigorta ettirene cevaplaması için soru listesi verildiğinde, listede yer alan sorular dışında kalan ve beyan edilmesi gere- ken diğer önemli hususların akıbetinin ne olacağı ise, yine aynı maddede düzenlenmiştir. Buna göre, kural olarak sigorta ettirene listedeki sorular dışında herhangi bir sorumluluk yüklenemez; fakat, sigorta ettiren bildiği önemli hususları kötü niyetli olarak saklamış ise sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Uygulamada, sigortacılar her ne kadar stan- dart teklifnameler kullanmakta ise de, bu durum, sigortacıya standardın dışında soru soramayacağı anlamına gelmez. Riskler özelleştikçe, tabiî olarak, sigortacıda değişik sorular sorma ihtiyacı ortaya çıkar. Kanun koyucu bu durumu Türk Ticaret Ka- nunu’nun 1436 ncı maddesinin ikinci fıkrasında dü- zenlemiştir. Bu hükme göre, “Sigortacı, liste dışında öğrenmek istediği hususlar varsa bunlar hakkında da soru sorabilir. Söz konusu soruların da yazılı ve açık olması gerekir. Sigorta ettiren bu soruları cevapla- makla yükümlüdür”.
Sigortacı, sigorta ettirene cevaplaması için liste vermek zorunda değildir. Bu durum, Türk Ticaret Kanunu’nun 1436 ncı maddesinin ifadesinden açık- ça anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda ise, sigorta ettiren sigortacıya bütün önemli hususları beyan et- mekle yükümlü olacaktır85.
85 Xxxxx, Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxx, Xxxxx, 0000, s. 82.
ta ettirence bilinen veya bilinmesi gereken önemli hususlar hakkında hiç bilgi verilmemesi veya eksik veya yanlış bilgi verilmesi hâlidir. Sigorta ettirene cevaplandırması için bir soru listesi sunulduğunda ise, buradaki sorulara hiç cevap verilmemesi veya eksik veya yanlış cevap verilmesi hâli de, beyan yü- kümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilir86.
Beyan yükümlülüğünü tespit ederken, öncelik- le sigortacı tarafından yöneltilen soruları ve sigorta ettirenin bunlara verdiği cevapları veya doğrudan doğruya sigorta ettiren tarafından yapılan beyanları yoruma tâbi tutmak gerekir. Yorum yapılırken, so- rularda, cevaplarda ve beyanlarda geçen kelimeler ile yetinilmeyip, onların gerçek anlamları üzerinde durulmalıdır. Sigortacının sorduğu sorulardaki ifa- deler birçok mânâya gelecek şekilde ise, sigorta et- tirenin kendi anladığı mânâya göre cevap vermiş ol- ması neticesinde, sigortacı, sorduğu soruların başka anlama geldiğini iddia ederek sözleşmeden cayma imkânına sahip değildir87. Sigorta ettirenin verdiği cevaplar veya yaptığı beyanlar belirsiz veya birçok anlamı ihtiva eder mahiyette olabilir. Bu durum çok açık ise, sigortacının bu belirsizliği gidermesi gere- kir. Sigortacı, sigorta ettiren tarafından yapılan be- yanı farklı şekilde anlar ve fakat bu anlayış gerçek duruma uygun olur ise, sigortacı beyanın başka bir anlam taşıdığını ve bunun da gerçek duruma uyma- dığını artık iddia edemez. Aksi düşünce, iyiniyet ku- rallarına aykırılık teşkil eder88.
b. İlliyet Meselesi
Beyan yükümlülüğünün ihlali hâlinde, sigorta- cının sözleşmeden cayabilmesi için, ihlal ile riziko- nun gerçekleşmesi arasında herhangi bir illiyet ba- ğının bulunmasının gerekip gerekmeyeceği meselesi önem arz etmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanu- nu’nda bu husus kara ve deniz sigortaları hakkında farklı şekilde düzenlenmiş idi. Kanun koyucu, kara sigortalarında illiyet prensibine hiç yer vermemek- te; yani, illiyet bağının bulunmaması, sigortacının
86 Öztan, s. 97; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 218.
87 Öztan, s. 101.
88 Öztan, s. 101.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
cayma hakkını kullanmasını engellememekte veya bu sonucun hafifletilmesini gerektirmemekte idi. Buna karşılık kanun koyucu, denizcilik rizikolarına karşı sigortalar ile ilgili 1368 inci maddede illiyet prensibine temas etmiştir. Madde’nin üçüncü fıkra- sına göre, sigortacı, rizikosunu üzerine aldığı kaza meydana geldikten sonra cayar ise, kendisine bildi- rilmemiş olan hâlin, kazanın meydana gelmesi ve sigortacının ödeme borcunun kapsamı üzerine bir etkisi olmadığı takdirde, sigortacının tazmin mü- kellefiyeti devam eder. Bu hükmün uygulanabilmesi için, öncelikle riskin gerçekleşmiş olması gerekmek- tedir. Bunun yanında, ihlal ile riskin gerçekleşmesi veya sigortacının tazminat ödeme borcunun kap- xxxx arasında illiyet bağı aranmamalıdır. Hüküm- de geçen “ve” bağı “veya” şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü, ihlal ile riskin gerçekleşmesi ve sigortacının tazminat ödeme borcunun kapsamı arasında aynı anda illiyet bağının bulunması her zaman mümkün değildir89. Görüldüğü üzere, 6762 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde, kanun koyucu, bu hü- küm ile sigortacının cayma hakkını elinden alma- makta; sadece bildirilmeyen husus ile gerçekleşen risk ve tazminat borcu arasında ilişkinin olmaması hâlinde, sigortacının tazmin mükellefiyetini devam ettirmektedir.
Sigortacının cayma hakkını kullanmasından önce rizikonun gerçekleşmesi hâlinde, cayma hak- kını gerekçe göstererek tazminat ödemekten kaçınıp kaçınamayacağı meselesi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1437 nci maddesinde illiyet prensibi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Söz konusu mad- deye göre, “tazminat ve bedel ödemelerinde, bildiril- meyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı, 1439 uncu mad- dede öngörülen kurallar uyarınca dikkate alınır”. Konuya ilişkin 1439 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre ise, “rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nite- likte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yok- sa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim
değerlendirildiğinde, beyan yükümlülüğünün ihla- linin sigortacının tazminat ödeme borcuna etkisinin sigorta ettirenin kusuruna ve illiyet bağına bağlı ol- duğu görülmektedir. Beyan yükümlülüğünün ihla- linde sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde değil ve bildirilmeyen hususlar ile rizikonun gerçekleşme- sine yol açan olay arasında bir bağ yoksa, sigortacı tazminattan indirim yapamaz90.
İlliyetin önem arz ettiği bir diğer hâl ise, beyan yükümlülüğünün ihlali ile sigortacının bir zararı- nın doğması hâlinde, bunun “culpa in contrahendo” sorumluluğu kapsamında ele alınıp alınamayacağı meselesine ilişkindir. Xxxx, yukarıda91 da belirtildiği üzere “culpa in contrahendo” sorumluluğu için ge- rekli olan unsurlardan biri de kusurlu davranış ile zarar arasındaki illiyet bağıdır. Bu husus, zarar ve neticesindeki tazminat alacağı ile alâkalı olduğu için aşağıda açıklanmış; tekrara mahal vermemek için burada anlatılmamıştır92.
c. Kusur Meselesi
Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlinde, bunun Kanun da zikredilen sonuçlarının doğabilmesi için sigorta ettirenin ku- surunun olmasının gerekip gerekmediği meselesi ortaya çıkmaktadır.
Konu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde, kara ve denizcilik rizi- kolarına karşı sigortalar için ayrı ayrı değerlendiril- mekte idi. Söz konusu Kanun’un kara sigortalarına dair 1290 ıncı maddesinde, kusurlu olma hâli ile ilgili herhangi bir düzenleme bulunmuyordu. Xxxx, beyan yükümlülüğü, ister kusurlu olarak, isterse kusursuz olarak ihlal edilmiş bulunsun, Kanun’daki sonuç ortaya çıkardı. Bunun sigorta ettiren aleyhine sert bir hüküm olduğu ileri sürülmekte idi93. Buna karşılık, aynı Kanun’un denizcilik rizikolarına kar- şı sigortalar ile ilgili 1365 inci ve 1366 ncı madde- lerinin ikinci fıkralarına göre, sigortacının, beyan yükümlülüğünün ihlaline dayanarak sözleşmeden cayabilmesi için, sigorta ettirenin beyan yüküm- lülüğünü kusurlu olarak ihlal etmiş olması gereki- yordu. Kanaatimizce, 6762 sayılı Kanun’un iki ayrı kısmındaki bu iki farklı düzenlemenin bulunması, me’haz kanunların değişik olmasından kaynaklan-
arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını
veya bedelini öder”. Söz konusu iki madde birlikte
89 Öztan, s. 109.
90 Çeker, s.84.
91 Bkz. yuk.§1. III.
92 Bkz. aşa.§2. VII. B. 2.
93 Öztan, s. 102.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
maktadır94. Doktrinde, bunu kanun koyucunun dik- katsizliğine ve unutkanlığına bağlayanlar da bulun- maktadır95.
6762 sayılı Kanun’daki bu farklılık, 6102 sayılı Kanun’da kara ve denizcilik rizikolarına karşı sigor- ta tefriki kaldırılarak giderilmiş96 ve kusur meselesi 1439 uncu maddede düzenlenmiştir. Bu Madde’ye göre, riskin gerçekleşmesinden önce sigortacının sözleşmeden cayabilmesi için sigorta ettirenin kusu- runun herhangi bir önemi yoktur. Sigortacı önemli bir hususun kendisine bildirilmediğini veya yanlış bildirildiğini, risk gerçekleştikten sonra öğrenir ve bu husus ile gerçekleşen risk veya ortaya çıkardı- ğı zarar arasında illiyet bağlantısı bulunuyor ise, sigorta ettirenin kusurunun derecesine göre taz- minat miktarı belirlenir. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise, beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı bulunduğu takdirde, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; böyle bir bağlantı bulunma- dığı takdirde ise, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini ödemek durumunda kalır.
Kusurun söz konusu olduğu hâllerde, bunun bir de ispatı meselesi ortaya çıkmaktadır. Sigorta- cı, beyan yükümlülüğünün gereklerinin yerine ge- tirilmediğini ispat etmekle yetinir. Meselâ, sigorta ettirenin primlere etki edebilecek önemli hususları açıklamadığını ispat edecektir. Xxxxxxx ettirenin ih- lalinin kusura dayandığını ispat külfeti sigortacıya yüklenmemiştir. Xxxxx, sigorta ettiren, kendisinin kusurlu olmadığını ispat edecektir97.
94 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki kara sigortalarına ilişkin düzenlemelerin me’haz kanun ülkesi olan Belçika’nın hukukunda sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kusursuz olarak ihlal et- mesi hâlinde dahî sigortacının sözleşmeden cayabileceği kabul edilmiştir. Fakat Belçika hukukunda, 1992 yılında yapılan değişik- lik ile, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kusurlu ve kusursuz olarak ihlal etmesi hâlleri farklı şekillerde düzenlenmiştir. Buna karşılık, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun denizcilik rizikolarına karşı sigortalar ile ilgili hükümlerinin me’haz kanun ülkesi olan Almanya’nın hukukunda, sigortacının sözleşmeden cayabilmesi için sigorta ettirenin kusuru şarttır. İsviçre hukukunda da düzen- lemenin benzer şekilde olduğu görülmektedir. Fransız hukukunda ise, caymanın söz konusu olabilmesi için, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kötü niyetli olarak yerine getirmemiş olması ge- rekmektedir. Diğer devletlerin sigorta hukuku uygulamalarında da, genellikle sigortacının sözleşmeden cayabilmesi için, sigorta ettirenin kusuru aranmaktadır. Pozitif düzenlemeleri bu şekilde olmayan devletler bile kanunlarını bu şekilde değiştirme çalış- ması içindedirler (Ayrıntılı bilgi için bkz. Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 220, dpnt.142).
95 Ayiter, s. 233; Öztan, s. 103.
96 Bu tefrikin kaldırılması, doktrinde 6102 sayılı Kanun’un bir eksikliği olarak değerlendirilmiştir (Kender, Rayegân/Çetingil, Ergon, De- niz Ticareti Hukuku, 11. Baskı, İstanbul, 2009, s.252, dn. 1).
97 Öztan, s. 105.
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunun un- surlarından biri, yukarıda da bahsedildiği üzere, ku- surdur. Keza, sorumluluğu adlandırırken kullanılan “culpa” kavramı, bunu çok açıkça ortaya koymak- tadır. Yani, bu sorumluluk bir kusurlu sorumluluk türüdür. Sözleşme görüşmelerinin tarafları, bir- birlerine kusurları ile verdikleri zararlardan dolayı sorumludurlar. Doktrinde, kanunun açıkça öngör- mesi şartı ile, “culpa in contrahendo” bakımından da kusursuz sorumluluk hâlinin doğabileceği savunul- maktadır98.
Kusur objektif esaslara göre tespit edilmelidir. Yani, zarara sebebiyet veren şahsın içinde bulundu- ğu sosyal ve meslekî çevreye ilişkin ortalama, makul ve dürüst, objektif bir borçlu tipinin davranışından ayrılan her davranışı, kusurlu olarak kabul edilir99. Bu şahsın, tecrübesizliği, yetenek zayıflığı gibi şah- sî özellikleri dikkate alınmaz. Kusurun tespitinde kullanılan tek sübjektif unsur ise, zarar veren şahsın temyiz kudretini haiz olmasıdır100.
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunda kusur, kast ve ihmal derecesinde ortaya çıkabilir. Kusurun mutlaka kast derecesinde olması gibi bir gereklilik söz konusu değildir101.
Bu anlatılanlar ışığında, Türk Ticaret Kanu- nu’nun 1439 uncu maddesine göre sözleşmeden cayması hâlinde, sigorta ettireni “culpa in contra- hendo” sorumluluğuna göre takip edebilmesi için sigorta ettirenin ihlalinin kusura dayanması gerekir. Yani, burada beyan yükümlülüğünün ihlali, kusurlu ve kusursuz ihlal şeklinde ikiye ayrılmalıdır. Keza, Alman hukukunda bu ayrım kabul edilmektedir102. Xxxxxxx ettirenin kusursuz olması hâli ise, yukarıda ifade edilen şekilde, “culpa in contrahendo” sorum- luluğu bakımından bir kusursuz sorumluluk hâli olarak değerlendirilmemelidir. Zira, burada kanun koyucunun beyan yükümlülüğünün ihlaline ilişkin olarak açıkça düzenlediği bir tazminat sorumluluğu yoktur.
Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihla- linde, sigortacının da kusurunun bulunması müm-
98 Xxxxxxxxxxx, s. 249-250.
99 Yalman, s. 101; Xxxxxxxxxxx, s. 250-251. 100 Eren, s. 1019.
101 Xxxxxxxxxxx, s. 253; Xxxxxx, s. 133; Yalman, s. 103-104.
102 Öztan, s. 103.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
kündür. Bu durum ise, Borçlar Kanunu’nun 52 nci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlen- dirilmelidir103. Xxxx, hâkim, sigorta ettirenin “culpa in contrahendo” sorumluluğuna göre sigortacıya tazminat ödemesi gerektiğine hükmedecek ise, bu tazminattan indirimde bulunmalıdır.
d. İhlâlin Şekilleri
Türk Ticaret Kanunu’nda sigorta ettirenin be- yan yükümlülüğünün ihlalinin şekilleri, Kanun’un 1435 inci maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre, beyan yükümlülüğünün ihlali, hiç beyanda bulunmamak, eksik veya yanlış beyanda bulunmak şeklinde ortaya çıkabilir104.
Susmak, sigorta ettirenin ihbarı gereken husus- ları bildirmemesi hâlidir. Bu ihlal şekli, beyanın ya- pılmasında hangi usulün uygulandığına göre tespit edilir. Liste usulü uygulanmış ise, listenin boş bıra- kılması hâli, susmaktır. Beyan usulü uygulanmış ise, beyanın yapılamaması hâli, susmaktır. Birden fazla önemli hususun bulunması hâlinde, bir kısmının bildirilip bir kısmının bildirilmemesi hâlini de sus- mak olarak değerlendirebiliriz105.
Yanlış beyan ise, doğru olmayan bir şeyi söy- lemek veya doğru olmayan bir şeyi doğru imiş gibi göstermek şeklinde karşımıza çıkar106. Yanlış beyan, aktif bir durumdur ve genellikle kast unsurunu da içinde barındırmaktadır. Xxxxxx xxxxx ise, bildiril- mesi gereken önemli bir hususun bütün şeffaflığı ile ortaya konulmaması hâlidir. Meselâ, bir kaza netice- sine bağlı olarak arabasının motor aksamı tamamen değiştirilen sigorta ettiren, sigortacıya arabasının kazalı olduğunu bildirip de kazanın motor aksamı- nın değişikliğine yol açacak mahiyette büyük oldu- ğunu ifade etmez ise, noksan beyanda bulunmuş sayılır.
Beyan yükümlülüğünün ihlalinin şekillerinin pratik açıdan herhangi bir farkı olmadığı için, dokt- rinde üzerlerinde fazla durulmamıştır.
103 Xxxxxxxxxxx, s. 253-254.
104 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1365 inci ve 1366ncı maddele- re göre ise, deniz sigortalarında ihlal, susmak veya yanlış beyanda bulunmak şeklinde ortaya çıkabilirdi. Deniz sigortalarında eksik beyanda bulunma hâlinin düzenlenmemiş olmasını, kanun ko- yucunun bu konudaki özel bir iradesine bağlamak doğru değildir. Bunun sebebi, dikkatsizliktir. Noksan beyanda bulunma hâlini bir nevi yanlış beyanda bulunma hâli gibi yorumlayarak, söz konusu
2. Beyan Yükümlülüğünün İhlâlinin Sonuçları
Sigorta ettirenin sözleşme kurulur iken var olan beyan yükümlülüğünün ihlalinin “culpa in contra- hendo” kapsamında değerlendirilmesi bahsi, esas itibarı ile bu kısımda halledilmektedir. Zira, beyan yükümlülüğünün ihlalinin ne gibi sonuçlar doğura- cağı, özellikle tazmin sorumluluğuna sebebiyet ve- rip vermeyeceği meselesi bu kısımda incelenmiştir.
a. Cayma
aa. Genel Olarak
Türk Ticaret Xxxxxx’xxx 1439 uncu maddesi- ne göre, sigorta ettiren sözleşme kurulurken beyan yükümlülüğünün gereklerini yerine getirmez ise, sigortacı sözleşmeden cayabilir. Doktrinde, söz ko- nusu hükümde kullanılan “cayma” ifadesinin “söz- leşmeden dönme”, yani sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması olduğu savunulmakta- dır107. Konuyu, ilk önce tarihçesi çerçevesinde de- ğerlendirmek doğru olur. Zira, 6762 sayılı Türk Ti- caret Kanunu’ndan önce yürürlükte olan Kanun’un 950 nci maddesinde, aynı hüküm ile ilgili olarak “cayma” yerine “fesih” kavramının kullanıldığı gö- rülmektedir. “Fesih” kavramı, rizikonun gerçekleş- mesinden sonra sigortacının menfaatini sağlamak bakımından yeterli değildir108. Bunu gören kanun koyucu, hem 6762 sayılı ve hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda “fesih” yerine “cayma” kavramı- nı kullanmıştır. Kanun koyucunun iradesi burada çok açıktır. Farklı bir yorum tarzı getirerek “cayma”- nın “fesh”i ifade ettiğini ileri sürmek, kanun koyu- cunun irade etmediği bir şeyi var saymaktır ki, bu kabul edilemez.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1441 inci maddesin- de, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün kasıtlı olarak ihlal etmesi hâlinde sigortacının prime hak kazanacağı düzenlenmiştir. Yani, sigorta ettiren ihlalinde kasıtlı değil ise, herhangi bir prim borcu yoktur. Bu hüküm de, söz konusu maddede geçen “cayma” kavramının dönme anlamında kullanıldı- ğını açıkça göstermektedir. Xxxxxxx ettirenin beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlal etmesi hâlinde ise, sigortacı prime hak kazanmaktadır. Fakat 1441 inci maddeye göre, böyle bir durumda sigortacının talep edebileceği prim, rizikoyu taşıdığı süreye iliş- kin prim ile sınırlıdır.
eksiklik müsbet olarak bertaraf edilebilir (Aynı fikir için bkz. Öztan,
s. 114).
105 Ayiter, s. 234; Öztan, s. 111.
106 Öztan, s. 114.
107 Ayli, s. 220; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 218-220; Xxxxxen, s. 212; Ayiter, s. 234.
108 Arseven, s. 212.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
Hayat sigortalarının genelde uzun vadeli söz- leşmeler olduğu hususu göz önünde bulundurula- rak, gerek yaş ve gerekse diğer önemli hususlar ile ilgili beyan yükümlülüğü ihlallerinde, kanun koyu- cu mümkün olduğu kadar yapılmış sözleşmelerin devamının sağlanmasına yönelik düzenlemelere gitmiştir. Türk Ticaret Xxxxxx’xxx 1497 nci mad- desine göre, “sigortalının sözleşmenin yapılması sıra- sında yaşının yanlış bildirilmesi sonucu prim düşük belirlenmişse, sigorta bedeli, gerçek yaşa göre alın- ması gereken primin, belirlenen prime olan oranına göre ödenir. İndirimden önce riziko gerçekleşip sigorta bedeli ödenmiş ise sigortacı ödediği fazla kısmın ge- riye verilmesini faiziyle birlikte isteyebilir. Sigorta- cı, yanlış yaş bildirimi sebebiyle sadece gerçek yaşın, sözleşmenin yapıldığı sırada teknik esaslara göre be- lirlenen sınırlar dışında kalması hâlinde, sözleşme- den cayabilir”. Aynı Kanun’un 1498 inci maddesine göre ise “Sigortacı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, sözleşmenin yapılmasından itibaren beş yıl geçmiş- se, sigorta ettirenin sözleşmenin yapılması sırasında beyan yükümlülüğünü ihlal etmiş olması nedeniyle sözleşmeden cayamaz, sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren, prim farkını ödemeyi kabul etmezse sigortacı, riziko gerçekleştiğinde öde- nen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta bedelini öder. Ancak, risk artışı beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle sigortacının teknik esaslarına göre saptanan sınırlarının dışında kalmışsa, sigortacı sözleşmeden cayabilir”. Görüldü- ğü üzere kanun koyucu, hayat sigortalarında sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal etmesi hâlinde sigortacıya kural olarak sözleşmeden cayma hakkı vermemiştir. Böyle bir durumda sigortacı, ya prim farkı talep edebilir veya sigorta bedelini olması ge- reken prime göre öder. Sigortacı, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlalinde kasıtlı olması veya sigortanın ihlal neticesinde teknik esasların dışında kalması hâllerinde sözleşmeden cayabilir.
Cayma, yenilik doğuran bir işlemdir. Bundan dolayı, karşı tarafa ulaşması gereken bir irade beya- nıdır. Sigorta ettirenin hukukî sahasına vardıktan sonra hüküm ifade eder. Sigorta ettirenin öğrenme- sine gerek yoktur109.
Cayma beyanı, sigortacı tarafından belirli bir süre içerisinde kullanılmalıdır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda bu süre kara ve deniz sigorta-
109 Öztan, s. 117.
ları için farklı şekilde düzenlenmiştir110. 6762 sayılı Kanun’daki cayma süresi ile ilgili olan bu farklılık, 6102 sayılı Kanun ile ortadan kaldırılmıştır. 6102 sa- xxxx Xxxx Ticaret Kanunu’nun 1440 ıncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, “cayma, 15 gün içinde sigorta ettirene bildirilir”. Yani, cayma süresi 15 gündür. Bu süre, Borçlar Kanunu’nun 92 nci maddesine göre hesaplanır111. Cayma süresi belirli bir ândan itibaren başlar. Bu ân, Türk Ticaret Kanunu’nun 1440 ıncı maddesinde, “sigortacının bildirim yükümlülüğü- nün ihlal edilmiş olduğunu öğrendiği tarih” olarak belirlenmiştir. Yani, sigortacı cayma hakkını, beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrendiği ândan itibaren kullanmaya başlayacaktır112. 6762 sayılı Kanun döneminde cayma süresinin hak düşürücü bir süre olduğu aşikâr idi. Xxxx, Xxxxx’xx 1290 ıncı maddesinde, “bir ay içinde cayma hakkı kullanılmaz ise, bu hakkın düşeceği” açıkça ifade edilmiş idi. 6102 sayılı Kanun’da ise, bu konuya ilişkin açık bir hüküm yer almamaktadır. Kanaatimizce, açık bir hüküm yer almasa da, cayma hakkının kullanılması için kanun koyucu tarafından tayin edilen bu 15 günlük süre, hak düşürücü süredir. Bundan dolayı sigortacı, beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrendiği ândan itibaren 15 gün içinde sözleşmeden caymaz ise, bu hakkını bir daha kullanamaz113.
ab. Caymanın Sonuçları
Caymanın ilk sonucu, sigorta sözleşmesinin sona ermesidir. Böylece, sigortacı, sigorta tazmina- tını ödemekten kurtulmuş olacaktır.
Caymanın diğer sonucu ise, tahsil edilen prim- lerin ne olacağı meselesine ilişkindir. Türk Ticaret Kanunu’nda “cayma”, yukarıda da ifade edildiği gibi, “dönme” anlamında kullanılmış; yani, sonuçları geçmişe etkili olacak şekilde düzenlenmiştir. Bun- dan dolayı, sigortacı tahsil ettiği primleri iade etmek zorundadır114.
110 Kanun’un 1290 ıncı maddesine göre, kara sigortalarında bu süre bir aydır. Denizcilik rizikolarına karşı sigortalar ile ilgili 1368 inci maddeye göre ise, bu süre bir haftadır.
111 Borçlar Kanunu’nun 92 nci maddesine göre, süre haftalar ile belir- lenmiş ise, borç, son haftanın sözleşmenin kurulduğu güne ismen denk gelen gününde muaccel olur. Yine aynı maddeye göre, süre ay ile belirlendiğinde, borç, sözleşmenin kurulduğu gün ayın ka- çıncı günü ise, son ayın buna tekabül eden günü muaccel olur
112 Kender, Xxxxxxx, s. 226; Xxxxxx, s. 232; Öztan, s. 121.
113 Aynı görüş için bknz. Çeker, s.84.
114 Kender, Sigorta, s. 218-220; Xxxxxen, s. 212; Ayiter, s. 234. Aksi görüş için bkz. Öztan, s. 124; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 226 vd.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1290 ıncı maddesinde, sigorta ettirenin beyan yükümlülü- ğünü kötüniyetli olarak ihlal etmesi hâlinde, sigor- tacının prime hak kazanacağı ifade edilmekte idi. Kötüniyet kavramı ile anlatılmak istenen şey, sigorta ettirenin bilerek beyan yükümlülüğüne aykırı dav- ranması hâlidir. Bu husus, doktrinde kast olarak ka- bul ediliyordu115. Yani, sigorta ettiren beyan yüküm- lülüğünün gereklerini kasdî olarak yerine getirmez ise, sigortacı hem sözleşmeden cayabilecek ve hem de prime hak kazanabilecek idi. Sigortacının prime ne kadar hak kazanacağı ise 1290 ıncı maddede dü- zenleniyordu. Bu husus, denizcilik rizikolarına karşı sigorta ile ilgili 1368 inci maddenin ikinci fıkrasında hükme bağlanmış idi. Bu hükme göre, sigortacı pri- min tamamını almaya hak kazanmaktadır. Doktrin- de, bu hükmün kıyas yolu ile kara sigortaları için de uygulanabileceği söylenmekte idi116. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun denizcilik rizikolarına karşı si- gortalar ile ilgili 1368 inci maddesinde ise, sigorta ettirenin iyiniyetli ve kötüniyetli hâli farklı düzen- lemelere tâbi kılınmamış; sigortacının, sözleşmeden cayması hâlinde prime hak kazanacağı ifade edilmiş bulunmaktadır.
Bu husus, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1441 inci maddesinde daha farklı şekilde düzenlen- miştir. Bu hükme göre, sigorta ettiren beyan yüküm- lülüğünü ihlalinde kasıtlı ise, sigortacı cayma beyanı ile birlikte, rizikoyu taşıdığı süreye ilişkin sigorta primine de hak kazanır. 6762 sayılı Kanun’dan farklı olarak, sigortacı, primin tamamına değil de, cayma beyanı ile sözleşmeyi sonlandırdığı ana kadar olan süreye ilişkin kısmına hak kazanır.
Sigortacının bu şekilde prime hak kazanması- nın hukukî mahiyeti nedir? Bu konuda ilk olarak, bunun bir cezaî şart olduğu akla gelebilir. Yani, primlerin sigortacıda kalması, kötüniyetli sigorta ettiren aleyhine kanunun sigortacı lehine kabul et- tiği bir cezaî şart şeklinde açıklanabilir. Fakat, cezaî şartın hukukî bir işleme dayanması, genellikle söz- leşme ile düzenlenmesi ve miktarının önceden tespit olunması hususları göz önüne alındığında117, bunun kabulünün mümkün olmadığı görülmektedir118.
Sigortacının prime hak kazanması, çalışma ko- numuzun esasını teşkil eden “culpa in contrahendo” sorumluluğu ile açıklanabilir mi? Şayet bu soruya
olumlu cevap verilebiliyor ise, sigorta ettirenin söz- leşme kurulurken var olan beyan yükümlülüğünün ihlali hâlinin tipik bir “culpa in contrahendo” so- rumluluğu olduğu söylenebilir mi?
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunda esas olan, sözleşme ve haksız fiil sorumluluklarında da olduğu gibi, mevcut zararın tamamen tazmin edil- mesidir. Bu açıdan bakıldığında, sigortacıda kalan primlerin sigortacının zararlarını tamamen karşıla- dığını söylemek her zaman mümkün olmaz119. Zira, taraflar primi tespit ederken, ileride gerçekleşme ihtimali olan zararın bu prim ile tazmin edileceği- ni göz önüne almazlar; kendilerinden böyle bir şey beklemek de mümkün değildir. Bundan dolayı, si- gortacının prime hak kazanması hâli, “culpa in cont- rahendo” sorumluluğu ile açıklanamaz120. Keza, si- gortacıda kalan prim sigortacının zararını tamamen karşılıyor olsa bile, bu düşüncenin değişmemesi ge- rekir. Çünkü, sigortacının prime hak kazanmasın- daki amaç, onun zararının tazmini değildir. Aksini düşünmek, sigortacının zararının olmaması hâlinde prime hak kazanmasını açıklamakta güçlük doğura- caktır.
Doktrinde, sigorta sözleşmesinin kendisine özgü bir sözleşme olduğu belirtilerek, primlerin sigortacıda kalması hâlinin özel hukuk kavramları içine sıkıştırılmasının gereksiz olduğu ifade edilmiş- tir. Bu görüşte olan yazarlar121, primlerin sigortacıda kalması hâlini, özel nitelikte bir ceza olarak tanımla- maktadırlar. Bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun riskin gerçekleşmesine herhangi bir etkisi olmamasına rağmen sigortacının sözleşmeden ca- yabilmesi, bu müeyyidenin cezaî karakterini açıkça göstermektedir. Primlerin sigortacıda kalması, bu cezaî karakteri daha etkili hâle getirmektedir122.
b. Prim Farkı Talep Etmek
Türk Ticaret Xxxxxx’xxx 1439 uncu madde- sine göre, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal etmesi hâlinde, sigortacı, sözleşmeden cayabi- leceği gibi, prim farkını da talep edebilir. Yani, sigor- tacı sözleşmeyi ayakta tutarak, önemli olan hususlar kendisine bildirilmesi hâlinde talep edeceği prim ile sözleşme kurulur iken talep ettiği prim arasındaki farkı isteyebilir.
115 Bozer, Tazminat, s. 228; Öztan, s. 127; Xxxxxen, s. 213. | 119 | Öztan, s. 133. |
116 Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 228; Öztan, s. 128. | 120 | Aynı görüş için bkz. Öztan, s. 133. |
117 Xxxxxxxxx, s. 533 vd. | 121 | Öztan, s. 133; Xxxxx, Xxxxxxxx, s. 229. |
118 Öztan, s. 132. | 122 | Öztan, s. 134. |
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
Türk Ticaret Kanunu’nun 1439 uncu maddesi- nin yollaması ile 1440 ıncı maddesine göre, sigortacı bu hakkını kullanacak ise, beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde kullanmalıdır.
Bu talebin sigorta ettiren tarafından kabul edil- mesi hâlinde, yukarıda anlatılan caymanın sonuçları doğmayacak, sözleşme varlığını devam ettirecek- tir. Pek tabiîdir ki, sigorta ettiren sigortacının prim farkı talebini kabul etmek zorunda değildir. Böyle bir durumda, Türk Ticaret Kanunu’nun 1439 uncu maddesi uyarınca, sigortacının sözleşmeden caydığı kabul olunur.
Kanun koyucu, sigorta ettirenin sigortacının prim farkı talebine karşı cevap vermesi gereken sü- reyi de yine 1439 uncu maddede düzenlemiştir. Söz konusu hükme göre, “istenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmesi” gerekmektedir. Şayet sigorta ettiren bunu on gün içinde kabul etmez ise, sigortacı sözleşmeden caymış sayılır.
c. Sigortacı Lehine Tazminat Sorumluluğuna Sebebiyet Verip Vermeyeceği Meselesi
Türk hukuk doktrinde hâkim görüş123, sigorta ettirenin sözleşme kurulur iken mevcut olan be- yan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlinde, sigortacının herhangi bir tazminat alacağının doğ- mayacağı yönündedir. Bu görüşü savunan yazar- ların gerekçesi, daha önce de ifade edildiği gibi124, beyan yükümlülüğünün hukukî mahiyetinin külfet olmasıdır. Külfetin gereğinin yerine getirilmemesi, tazminat sorumluluğuna yol açmamakta; sadece, yerine getirmeyenin hakkını kaybetmesine sebep olmaktadır. Dolayısı ile, bu yazarlar, sigorta etti- ren aleyhine herhangi bir tazmin sorumluluğunun doğmayacağından hareketle, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırılığının “culpa in contrahendo” sorumluluğu hâli olmadığını ileri sürmektedirler125. Yabancı hukuk sistemlerinde de hâkim görüş bu yönde olmakla beraber, sadece İsviçre hukukunda
123 Öztan, s.129, Xxxxx, Tazminat s. 222; Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 217; Xxx- xxx, s. 220; Can, s. 292.
124 Bkz. yuk. §2. III.
125 Alman doktrininde bazı yazarlar tarafından, sigorta ettirenin söz- leşmenin kuruluş safhasındaki beyan yükümlülüğünün culpa in contrahendo sorumluluğunun özel bir şekli olduğunu savunul- muş ve bunun gerekçesinin de VVG’nin 00 xxx 00 nci maddeleri olduğu belirtilmiştir (Sacker/Rixecker, Rn.90). Fakat söz konusu maddelere bakıldığında sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde sigortacı lehine tazminat talep etme hakkına ilişkin bir hükmün olmadığı görülmektedir.
beyan yükümlülüğünün kusurlu fiil ve tutum ile ihlali hâlinin “culpa in contrahendo” sorumluluğu doğuracağı, yani sigortacının tazminat talep edebi- leceği kabul edilmektedir126.
Kanaatimize göre, doktrinde, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırılığının tazmin sorum- luluğuna sebep olup olmayacağı meselesi yeterince incelenmemiştir. Sigorta ettirenin beyan yükümlü- lüğünün özel hüküm ile düzenlenmiş olması sebe- biyle, borçlar hukukunun genel hükümlerine tâbi “culpa in contrahendo” sorumluluğunun uygula- masına gidilemeyeceğini savunmak127 da doğru değildir. Xxxx, Türk Ticaret Xxxxxx’xxx 1451 inci maddesinin birinci fıkrasına göre, sigorta hukuku kitabında hüküm bulunmayan hâllerde, sigorta söz- leşmesi hakkında Borçlar Kanunu’nun hükümleri uygulanır. Her ne kadar, kanun koyucu, sigorta et- tirenin beyan yükümlülüğünü Türk Ticaret Kanu- nu’nda özel olarak düzenlemiş olsa da, bunun ihlali sebebiyle meydana gelebilecek olan zararlara ilişkin herhangi bir düzenleme getirmemiştir. Dolayısı ile, bu konuda genel hükümlere gitmeye herhangi bir hukukî engel bulunmamaktadır.
Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlinde sigortacının herhangi bir za- rarı doğar mı? Doğar ise bu zararın türü nedir?
Daha önce de ifade edildiği gibi, sigorta etti- renin beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlinde sigortacı, Türk Ticaret Kanunu’nun 1439 uncu maddesine göre, sözleşmeden cayabilmekte, yani sözleşmeden dönebilmektedir. Cayma ile, ta- raflar arasında kurulduğu var sayılan sözleşme sona ermekte, hiç kurulmamış gibi bir hâle gelmektedir. Dolayısı ile, sigorta ettirenin ihlali, sigortacının sözleşmenin kurulduğuna ve geçerli olduğuna olan güvenini boşa çıkarmaktadır. Bu husus, bizi menfi zarar kavramına götürmektedir.
Menfi zarar, kurulamayan veya geçersiz olan bir sözleşmenin geçerli olacağına duyulan güvenin boşa çıkması hâlinde meydana gelen zarardır128. Sözleşmeden dönme hâlinde talep edilebilecek za- rar da menfi zarardır129. Sözleşmenin kurulamaması ve geçersiz olması ile illiyet bağı bulunan her türlü zararlar menfi zarar kavramının içine girer. Bunlar, sözleşmeyi kurmak maksadı ile yapılan masraflar
126 Öztan, s. 129.
127 Bu görüş hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Xxxxxx, Xxxxxxx, s. 215.
128 Eren, s. 1014; Xxxxxxxxx, s. 538; Xxxxxx, s.124.
129 Yalman, s. 124.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
olabileceği gibi, daha uygun şartlar altında sözleşme akdetmek fırsatının kaçırılması da olabilir. Çalışma konumuz açısından örneklendirmek gerekirse, si- gortacı dönmek zorunda kaldığı130 sözleşmenin ku- rulması safhasında yazışma, telefon ve hatta seyahat masrafı yapmış veya sırf bu sözleşme uğruna başka sözleşme akdetmek fırsatlarını kaçırmış olabilir. Söz konusu masraflar, sigortacının sözleşmeden dönme- si hâlinde menfi zararlarını teşkil eder. Ayrıca, sigor- tacının sözleşmenin ifası için yaptığı masrafları da menfi zarar kapsamında değerlendirmek gerekir131. Meselâ, sigortacı, sözleşme konusu riskin meydana gelmesi hâlinde sigorta ettirenin zararını hemen taz- min etmek üzere kredi çekmiş olabilir. Bu kredinin faizi de sigortacının menfi zararıdır132.
Bu açıdan bakıldığında, Xxxxx’xx kendisine tanıdığı cayma hakkını kullanan sigortacının, söz- leşmenin bu şekilde sonlanmasına kusuru ile sebep olan sigorta ettirenden, sözleşme hiç akdedilmemiş olsa idi uğramayacak olduğu zararları tazmin etme- sini istemesi mümkündür133. Yani, sigortacı, sözleş- menin kurulamaması veya geçersiz olması ile illiyet bağı bulunan bütün zararlarının tazminini sigorta ettirenden isteyebilecektir. Aksini düşünmek, hak- kaniyet ilkesine aykırı olabileceği gibi, sigorta söz- leşmesinin iş veya tüketici sözleşmeleri gibi sosyal muhtevalı sözleşmelerden olduğu yorumlarına da yol açabilecektir. Fakat, sigorta sözleşmesinde si- gorta ettiren, her zaman işçi veya tüketici gibi zayıf konumda değildir. Hatta, özellikle denizcilik riziko- larına karşı sigortalarda olduğu gibi, sigortacıya na- zaran daha üstün konumda olabilmektedir. Dolayısı ile, sigorta sözleşmelerini sosyal muhtevalı sözleş- melerden biri gibi düşünmek doğru değildir.
Sigortacının sözleşmeden cayması şart değil- dir. Sözleşmenin devamı tamamen onun isteğine bağlıdır. Şayet, sigortacı cayma hakkını kullanmaz ise, onun sigorta sözleşmesini mevcut şartlar altında devam ettirmek istediği kabul olunur134. Bu durum- daki sigortacının, sigorta ettirenin beyan yükümlü- lüğünü ihlal ettiği gerekçesi ile zararının tazminini istemesi mümkün değildir.
130 Sigortacı, masraf yaptığı, emek harcadığı bir sigorta sözleşmesini devam ettirmek ister. Fakat sigorta ettirenin sigorta sözleşmesinin şartlarına etki edebilecek nitelikteki önemli hususları bildirme- mesi neticesinde, ticarî hayatın olağan akışı içerisinde masraf, kâr ve risk analizi yapar ve artık sözleşmenin devamının kendisi için herhangi bir faydası olmayacağı kanaatini edinirse sözleşmeden cayar. Sigortacının beyanının, kendisinin istemediği bir neticeyi meydana getirdiği için “zorunda kaldığı” ifadesini kullandık.
131 Eren, s. 1014; Xxxxxxxxx, s. 538.
132 Yalman, s. 126.
133 Aynı görüş için bkz. Xxxxxxxxxxx, s. 236-237. 134 Öztan, s. 142-143.
Sigortacı, sözleşmeden cayma neticesinde meydana gelen zararının tazminini sigorta etti- renden hangi süre içinde talep edebilir? “Culpa in contrahendo” sorumluluğunun sonuçları hakkında değindiğimiz gibi, burada da 10 yıllık genel zama- naşımı süresi kabul edilmeli midir? Kanaatimizce, bu sorular, Türk Ticaret Kanunu’nun 1420 nci mad- desi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu Madde’ye göre, sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler iki yılda zamanaşımına uğrar. Sigorta sözleşmesinin sona erdirilmesi neticesinde doğan bir talep hakkı için öngörülen sürenin, sözleşmeden doğan talepler için öngörülen süre ile orantılı olması gerekmekte- dir. Sözleşmenin sona erdirilmesi neticesinde doğan bir talep hakkının zamanaşımı süresini 10 yıl olarak kabul edip, sözleşmeden xxxxx xxxxxx 2 yıllık za- manaşımı süresine tâbi tutmak isabetli değildir. Bu açıdan bakıldığında, “culpa in contrahendo” sorum- luluğunun genel sonuçlarından ayrılmak gerekir. Dolayısı ile, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi neticesinde, sigortacının her- hangi bir zararı meydana gelmiş ise, sigortacı, bu- nun tazminini sigorta ettirenden 2 yıllık süre içinde talep etmelidir.
SONUÇ
Xxxxxxx ettirenin sözleşme kurulur iken var olan beyan yükümlülüğü, “culpa in contrahendo” so- rumluluğu açısından doktrinde yeterince değerlen- dirilmemiştir. Yazarlar, sigorta ettirenin beyan yü- kümlülüğünün hukukî mahiyetinin gerçek anlamda bir borç olmadığı, bir külfet olduğu noktasında fikir birliği içerisindedirler. Külfetin gereğinin yerine getirilmemesinin aynen ifaya ve tazmin sorumlulu- ğuna sebebiyet vermeyecek olmasından dolayı, bu yazarlar, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün ihlal edilmesinin “culpa in contrahendo” sorumlu- luğuna yol açmayacağını savunmaktadırlar. Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün hukukî mahiye- tinin külfet olduğuna iştirak edilmekle beraber, bu külfetin ihlalinin hiçbir zaman tazmin sorumlulu- ğuna sebebiyet vermeyeceğini iddia etmenin isabetli olmadığı kanaatindeyiz.
“Culpa in contrahendo” sorumluluğunun doğ- ması için gerekli olan şartlar; sözleşme görüşme- lerindeki davranış yükümünün ihlali, kusur, zarar ve uygun illiyet bağıdır. Xxxxxxx ettirenin sözleşme kurulur iken var olan beyan yükümlülüğünün, “cul- pa in contrahendo” sorumluluğuna sebebiyet verip vermediği sonucuna varmak için, bu mükellefiyetin
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
“culpa in contrahendo” sorumluluğunun şartları ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1401 inci maddesin- deki sigorta tanımından da açıkça anlaşıldığı üzere, sigorta, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi meyda- na getirmektedir. Her sözleşme ilişkisinde var oldu- ğu gibi, sigorta sözleşmesinde de tarafların, birbirle- rine karşı güven ilkesi çerçevesinde hareket etmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, sözleşme görüşmeleri ile birlikte başlar. Sözleşmenin kuruluşu safhasında- ki bu güven ilişkisi, tarafların sözleşmenin konusu ve muhtevası hakkında iradelerini etkileyebilecek hususlarda birbirlerini aydınlatma veya birbirlerine bilgi verme yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi hâlinde ihlal edilmiş sayılır. Sigorta ettirenin, sözleş- menin kuruluş safhasında var olan beyan yükümlü- lüğünün konusu, sigortacının sözleşmeyi yapmama- sını veya daha ağır şartlar ile yapmasını gerektirecek bütün önemli hususların sigortacıya bildirilmesidir. İşte bu yükümlülüğün ihlali hâli, “culpa in contra- hendo” sorumluluğunun görünüm şekillerinden biri olan bilgi verme yükümlülüğüne aykırılık hâline ör- nek teşkil edebilir.
Xxxxxxx ettirenin beyan yükümlülüğü, “culpa in contrahendo” sorumluluğu gibi, sözleşmenin gö- rüşme safhaları ile ilgilidir. Sigorta ettirenin bu yü- kümlülüğü, sözleşme kurmak hususundaki teklif ile başlar ve sözleşmenin kurulması ânına kadar devam eder.
Sigorta ettiren, beyan yükümlülüğünü, önemli hususlar hakkında bilgi vermemesi veya yanlış ya da eksik bilgi vermesi hâllerinde ihlal etmiş sayılır. Xxxxxxx ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal eder- ken kusurlu olması şart değildir. “Culpa in contra- hendo” sorumluluğu, adından da açıkça anlaşıldığı üzere, bir kusurlu sorumluluk hâlidir. Yani, sigorta ettirenin sözleşmenin kurulduğu sırada var olan beyan yükümlülüğüne aykırılık hâlinin, “culpa in contrahendo” sorumluluğuna sebebiyet verdiği sa- vunulacak ise, bu, kesinlikle, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kusurlu fiilleri ve tutumları ile ihlal ettiği hâller olacaktır.
Türk Ticaret Kanunu’na göre, sigorta ettiren beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlin- de, sigortacı bunu öğrendikten sonra on beş gün içinde sözleşmeden cayabilir. Kanun’daki “cayma” ifadesi, “sözleşmeden dönme” anlamında kullanıl- mıştır. Sigortacının, bu şekilde sözleşmeden döndü- ğü takdirde, sözleşmenin geçerli bir şekilde kurula- cağına duyduğu güvenin boşa çıkması neticesinde oluşan menfî zararı ne olacaktır? Doktrindeki hâ- kim görüşün savunduğu şekilde, sigorta ettirenden herhangi bir tazminat almak mümkün olmayacak mıdır? Kanaatimizce, böyle bir durumda sigortacıya tazminat talep etmek hakkı tanımamak, hakkaniyet ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bununla birlikte, sigor- tacının aydınlatma yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hâlinde sigorta ettirene tazminat talep etmek hakkı tanırken, benzer mahiyetteki bir ihlalden do- layı sigortacı lehine böyle bir hak tanımamak, eşitlik ilkelerine de ters düşmektedir. Dolayısı ile, sigortacı, menfî zararlarını beyan yükümlülüğünü ihlal eden sigorta ettirenden talep edebilir.
Türk Ticaret Kanunu, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlal etmesi hâlinde, sigortacının sigorta primlerine hak kazanacağını düzenlemiştir. Sigortacıya bahşedilen bu hak, sigor- tacının doğması muhtemel zararlarının tazminine matuf değildir. Bu, kanun koyucu tarafından, beyan yükümlülüğünü ihlal eden sigorta ettiren aleyhine öngörülmüş olan özel nitelikteki bir cezadır.
Yukarıda anlatılanlar çerçevesinde bakıldığın- da, sigorta ettirenin sözleşme kurulur iken var olan beyan yükümlülüğünü kusurlu fiilleri ve tutumları ile ihlal etmesi hâlinde, sigortacı sözleşmeden cayar ve bunun neticesinde menfî zararı doğar ise, bu za- rarını sigorta ettirenden talep etmek hakkına sahip- tir. Bu durum, sigorta ettirenin sözleşme görüşme- lerindeki bilgi verme yükümlülüğüne aykırı hareket etmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısı ile, sigorta ettirenin bu sorumluluğunu tipik bir “culpa in cont- rahendo” sorumluluğu olarak nitelendirebiliriz.
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
TFM 2015/2
KAYNAKÇA
Xxxxxxxx, Xxxx, “Culpa in Contrahendo beim Unternehmenskauf”, DStr, Heft 26, München, 1991,
s. 844-847.
Xxxxxen, Xxxxxx, “Ticaret Kanununun Sigor- tacıya Müteallik Umumi Hükümlerinin Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan-3 Mayıs 1959, BTHAE, Ankara, 1960, s. 183-216.
Xxxxxx, Xxxxxx, “Sigorta Ettirenin Mukavele Ya- pılırken Mevcut İhbar Mükellefiyeti”, Ticaret ve Ban- ka Hukuku Haftası 27 Nisan-3 Mayıs 1959, BTHAE, Ankara, 1960, s. 217-237.
Xxxx, Xxx, “Sigorta Ettirenin Sözleşmenin Kuru- luşundaki İhbar Yükümlülüğüne İlişkin Hükümlerin Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Yeniden Değerlendirilmesi”, Xxxxxxx XXXXXX’xx Armağan, İstanbul, 2006, s. 204-231.
Xxxxx, Xxxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxxxxx/ Xxxxx, Xxxx/ Xxxxx, Xxxxx, Rechtsschutzversicherung ARB-Kommentar, 8. Xxxxxxx, Xxxxxxx, 0000.
Bozer, Xxx, Sigorta Hukuku (Sigorta Endüstri- si-Sigorta Hukukunun Genel Prensipleri, Tazminat Sigortası ve Çeşitleri, BTHAE, Ankara, 1965 (Taz- minat).
Xxxxx, Xxx, Sigorta Hukuku, BTHAE, Ankara, 1981 (Sigorta).
Xxxxx, Xxx, Sigorta Hukuku (Genel Hüküm- ler-Bazı Sigorta Türleri), BTHAE, 2. Baskı, Ankara, 2009 (Genel Hükümler).
Can, Mertol, Türk Özel Sigorta Hukuku, 3.
Baskı, Ankara, 2009.
Xxxxx, Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxx, Xxxxx, 0000.
Xxxxxxxxxxx, Xxxxxx Xxxxxx, Güven Esası Uyarınca Sözleşme Görüşmelerindeki Kusurlu Dav- ranıştan Doğan Sorumluluk (Culpa In Contrahendo Sorumluluğu), Ankara, 2009.
Eminoğlu, Xxxxx, Konzern/Gesellschaftengrup- pe, İstanbul, 2013.
Eren, Xxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,
11. Baskı, İstanbul, 2009.
Filthaut, Wenrer, Haftpflichtgesetz, Xxxxxxx 0, Xxxxxxx, 0000.
Xxxxx, Xxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxx R./ Xxxxxx, Xxxx/ Xxx, Xxxxx/ Xxxxxxxxxx, Xxxxx, Schweize- risches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Auflage 9, Zürich, 2008.
Gezder, Ümit, Türk/İsviçre Hukukunda Culpa In Contrahendo Sorumluluğu, İstanbul, 2009.
Gürpınar, Xxxxx, Sözleşme Dışı Yanlış Tav- siyede Bulunma, Öğüt veya Bilgi Vermeden Doğan Hukukî Sorumluluk, İzmir, 2006.
Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxxxxxx/ Xxxx, Xxxxx Xxxxx/ Xxxxxxx, Xxxxxx, Bankrechts-Handbuch, Band I, München, 2011.
Xxxxxx, Xxxxxxx, “Sigorta Sözleşmesinin Tanı- mı ve Kurulması (TTK Tasarısı Hükümlerinin De- ğerlendirilmesi İle)”, Doç. Dr. Xxxxxx XXXXX’xx Anısına Armağan, İstanbul, 2006, s. 517-528 (Söz- leşme).
Xxxxxx, Rayegân, Türkiye’de Hususî Sigorta Hukuku, 9. Baskı, İstanbul, 2008 (Sigorta).
Xxxxxx, Rayegân/ Çetingil, Xxxxx, Xxxxx Xxxx- reti Hukuku, 11. Baskı, İstanbul, 2009.
Xxxxxxxxx, Xxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hü- kümler, 11. Baskı, Ankara, 2009.
Kırca, Çiğdem, Bilgi Vermeden Dolayı Üçüncü Kişiye Karşı Sorumluluk, BTHAE, Ankara, 2004.
Oğuztürk, Xxxxx Xxxxxx, Güven Sorumluluğu, İstanbul, 2008.
TFM 2015/2
A. Xxxxxxx XXXXXXXXXXXX
Xxxxxxx, Xxxxxx, Xxxxxxxxxxxx Sözleşme Xx- xxxx Xxxxxxxxxx Xxxxxxxxxxx, Xxxxxx, 0000.
Öztan, Fırat, Sigorta Akdinin İnikadında İhbar Mükellefiyeti, BTHAE, Ankara, 1965.
Sacker, Xxxxx Xxxxxx/ Rixecker, Roland, Kom- mentar zum Bürgerlichen Gesetzbuch, Auflage 6, München, 2012.
Şeker, Zehra, “Sigorta Ettirenin Akit Öncesi İhbar Görevine İlişkin Alman Eyalet Yüksek Mahke- mesi Kararının Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Xxxxx XXXXXXX’e 80. Yaş Günü Armağanı, C.1, İstanbul, 2001, s. 547-554.
Xxxxxxx, Xxxxx, Çifte Sigorta, İstanbul, 2002.
Xxxxxxx, Xxxxx, “Sigorta Sözleşmesini Kurma- ya Yönelik İcap Beyanının Kabulü veya Reddi Yönün- de İrade Beyanı Açıklanmadan Önce Sigortacının, İcaba Bağlılık Süresi İçerisinde Gerçekleşen Riziko’dan Dolayı CulpaInContrahendo Sorumluluğu Söz Konu- su Olabilir mi?”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XI, S.1-2, Ankara, 2007, s.299 (Sigorta).