UNIDROIT VE AVRUPA BORÇLAR HUKUKU PRENSİPLERİ IŞIĞINDA AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
UNIDROIT VE AVRUPA BORÇLAR HUKUKU PRENSİPLERİ IŞIĞINDA AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
Yrd. Doç. Dr. Xxxxx XXXX∗
GİRİŞ
Sözleşmenin taraflarca imzalanmasından sonra, ancak yerine getirilme- sinden önce tarafların içinde bulunduğu şartlar beklenmedik şekilde değişe- bilecektir. Özellikle uzun süreli sözleşmelerde bu duruma çok sık rastlan- maktadır. Bu tip sözleşmelerde tarafları aynı sözleşmeyle yıllarca bağlı kal- makta ve bu süre içerisinde ortaya çıkabilecek beklenmeyen değişiklikler tarafların ifa güçlüğüne neden olabilmektedir1. Uluslararası ticarette sözleş- me şartlarını değiştirebilecek etkenler, yerel sözleşmelere nazaran çok daha fazladır. Bu tip durumların ortaya çıkması halinde ifa güçlüğüne düşen taraf- tan, sözleşmeyi aynen ifa etmesini beklemek her zaman hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmayacaktır. Bu da sözleşmenin değişen şartlara uyarlanabil- mesi kavramını beraberinde getirmektedir.
Biz bu makale kapsamında öncelikle mücbir sebep (force majeure) ve ifa güçlüğü kavramlarını (hardship), bunların hukuki sonuçlarını, klasik milli hukuk sistemleri ile modern yaklaşımları da dikkate alarak inceleyeceğiz2. Burada modern yaklaşım olarak UNIDROIT prensipleri (UP) ve Avrupa Borçlar Hukuku Prensipleri (ABHP) dikkate alınacaktır. Ayrıca aşırı ifa güçlüğü kavramının klasik olarak değişik hukuk sistemlerindeki yansımaları da ortaya konacaktır. Bu şekilde özellikle yabancı karakterli veya milletlera- rası nitelikteki sözleşmelerde uygulamacılara ve akademisyenlere, bu konu- daki mevcut durum hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Makalede, ağır-
∗ Fatih Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Burada ifa güçlüğünün, sadece uzun süreli sözleşmelerde ortaya çıkabilecek bir durum olduğu neticesi çıkarılmamalıdır. Önemli olan sözleşme ile ifa arasında bir sürenin bu- lunması ve bu süre içerisinde edimlerin ifasında bir güçlüğün ortaya çıkmasıdır.
2 Biz bu makalede mücbir sebep ve force majeure kavramları ile hardship ve aşırı ifa güçlüğü kavramlarını birbirlerinin yerine geçecek şekilde değişimli olarak kullanacağız.
lıklı olarak UP ve ABHP’deki aşırı ifa güçlüğü ve bunların hukuki sonuçları ele alınacak ve yeni Borçlar Kanunu Tasarısındaki (BKT) bu konudaki dü- zenlemelerle bu iki hukuki metindeki ilgili hükümler mukayese edilecektir. UP ve ABHP’nin seçilmesindeki ana sebep, her iki metnin de farklı hukuk sistemi temsilcileri olan hukukçular tarafından hazırlanan ortak bir uzlaşı metni olması ve hususiyle UP’in uluslarararası ticari sözleşmelere uygulan- mak üzere hazırlanması nedeniyle, bir çok milletlerarası karakterli ticari uyuşmazlıkta maddi hukuk normu olarak tatbik edilmesidir.
I. KAVRAM
Şartların sözleşme yapıldıktan sonra beklenmedik bir şekilde değişmesi, tek başına sözleşmenin bu şartlara uyarlanmasını gerektirmez. Bunun için ayrıca sözleşmenin ifa edilememesi veya ifasında aşırı bir güçlüğün ortaya çıkması ve bundan dolayı sözleşmeye aykırılığın ortaya çıkması gereklidir. Bu durumda, tarafların içinde bulunduğu şartları hiç dikkate almadan söz- leşmeyi akdedildiği şekliyle ifa etmelerini beklemek her zaman makul olma- yabilir3. Bundan dolayı bazı istisnai durumlarda sözleşmenin değişen şartla- ra uyarlanabilmesi önem arz etmektedir. Dolayısıyla ahde vefa prensibi (pacta sund servanda) bazı istisnaların uygulanabilmesine imkân oluşturur şekilde yorumlanarak tatbik edilmelidir.
Geçici süre de olsa imkânsızlık derecesindeki hadiseler mücbir sebep (force majeure) olarak nitelendirilirken, imkânsızlık derecesine varmayan haller aşırı ifa güçlüğü (hardship) olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca, aşırı ifa güçlüğünde tarafların sözleşme ile bağlı kalarak, borçlarını değişen şart- lara göre yeniden belirlemesi sonucu ortaya çıkarken, mücbir sebebin varlığı halinde sözleşmeden dönülmesi veya imkânsızlığın devamı süresince borçla- rın ifasının ertelenmesi söz konusu olacaktır4.
Uluslararası ticarette kullanılan standart sözleşmelerde bu iki hukuki du- rum arasındaki fark gittikçe ortadan kalkmaktadır. Ayrıca, tarafların sözleş- me ile hangi hallerin mücbir sebep veya aşırı ifa güçlüğü olacağını belirle-
3 EREN, Xxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, İstanbul, 2003, s. 437.
4 XXXXX, Xxxxx, “Force majeure and hardship: Application in İnternational Trade Practice with Specific Regard to the CISG and the UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts”, Pace Review of the Convention on Contracts for the International Sale of Goods, Kluwer (1999–2000), s.202.
meleri, bu iki kavram arasındaki farkları da büyük oranda azaltıcı etki oluş- turmaktadır5. Genellikle kısa süreli satış sözleşmelerinde mücbir sebebe ilişkin şartlar tarafların ifa yükümlülüğünü ortadan kaldıracak sonuçlar do- ğururken, uzun süreli sözleşmelerde aşırı ifa güçlüğüne ilişkin hükümler, sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması sonucunu doğuracak şekilde tatbik edilmektedir6. Standart sözleşmelerde mücbir sebebe ilişkin olarak yazılan şartların genellikle Anglo Sakson hukuk sistemine göre belirlenmiş olması ve bu şartların her zaman Kıta Avrupası hukuk sisteminde, bu kavrama yük- lenen manadan farklı anlam taşıması, sözleşmenin yorumlanması konusunda bazı problemler ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle taraflar, sözleşme serbestî- si prensibinden istifade ederek, hangi hallerin mücbir sebep veya aşırı ifa güçlüğü teşkil edeceğini kendileri belirleme yolunu tercih etmektedirler. Böylece, uluslararası ticari sözleşmelerde esasa uygulanacak hukuktaki mücbir sebep veya ifa güçlüğüne ilişkin düzenlemelerin önemi büyük oranda azalmakta ve farklı hukuk sistemlerindeki anlayış farkından kaynaklanan riskler en aza inmektedir.
Birçok milli hukuk sistemi sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasına ilişkin hükümleri bünyesinde barındırmaktadır. Türk hukukunda ise bu du- rum dürüstlük kuralı çerçevesinde çözümlenmektedir. Yeni BK tasarısında ise sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması, ayrı bir madde ile düzenlen- miştir (m. 137). Bu hükümler dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyen, hukuki ilişkilerde esneklik sağlayan düzenlemelerdir.
5 RIMKE, s. 232. ICC’nin 2003 yılında hazırladığı force majeure’e ilişkin standart söz- leşme şartlarında, nelerin force majeure olarak kabul edilebileceği ifade edilmiştir. Buna göre, aşağıdaki sebepler mücbir sebep olarak sayılmıştır: Savaş, iç savaş, iç karışıklık, te- rör, sabotaj, korsanlık, hükümetin yaptığı hukuki veya hukuk dışı fiiller, kamulaştırma, müsadere, salgın hastalık, tabi afetler, patlama, yangın, fabrikanın, aletlerin, makinelerin yok olması, boykot, grev, lokavt, iş yavaşlatma, fabrikanın işgal edilmesi. xxxx://xxxx.xxx- xxxxx.xx. Ancak bu hallerin varlığı halinde, tarafların sözleşme şartlarını tekrar müzakere etme yöntemi düzenlenmemiştir. İfa güçlüğü halinde ise müzakere yöntemine müracaat edilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx.
6 FLAMBOURAS, Xxxxxxxxx X, “The Doctrines of Impossibility of Performance and clausula rebus sic stantibus in the 1980 Vienna Convention on Contracts for the International Sale of Goods and the Principles of European Contract Law: A Comparative Analysis”, 13 Pace International Law Review (Fall 2001), s. 284.
II. FARKLI HUKUK SİSTEMLERİNDEKİ DURUM
Milli hukuk sistemlerinde şartların değişmesine ilişkin yaklaşımlar ülke- den ülkeye değişiklik arz etmektedir. Her ne kadar böyle bir duruma ilişkin düzenlemeler temel özellikleri itibariyle benzer olsalar da bunların arasında- ki farklılıklar, uluslararası ticari sözleşmelerdeki hukuk seçiminde çok büyük önem taşımaktadır. Hususiyle de sözleşmede mücbir sebep ve aşırı ifa güç- lüğüne ilişkin hükümlerin bulunmaması halinde sözleşmeye uygulanacak hukuktaki bu konuya ilişkin yaklaşımların bilinmesi zaruridir. Biz burada Anglo Sakson hukuk sisteminin temsilcileri olan ABD ve İngiliz hukuku ile Kıta Avrupası hukuk sisteminin temsilcileri olan Alman ve Fransız huku- kundaki konuyla alakalı düzenlemeleri inceleyeceğiz.
1. İngiliz Hukuku
İngiliz hukukundaki geleneksel yaklaşım sözleşmenin ifasından sonra, sözleşmeden doğan borçların ifasını imkânsız kılan şartların tarafları borçtan kurtarmayacağı yönündedir. Çünkü sözleşmeyi imzalayan taraf her ne olursa olsun (ister kaza, ister kaçınılması mümkün olmayan bir hadise) sözleşmeyi en iyi şekilde yerine getireceği konusunda bir taahhüt altına girmiştir ve buna aykırı hareket etmesi mümkün değildir7. Bu görüş 1863 Xxxxxx x. Xxxxxxxx davasında verilen kararla biraz yumuşamış ve sözleşmenin yerine getirilmesinin bir şahsa veya eşyaya sıkı sıkıya bağlı olması durumunda bu şahıs veya eşyanın yok olması halinde imkânsızlığın ortaya çıkabileceği zımni olarak belirtilmiştir8. Bu şekliyle İngiliz hukuku ilk defa imkânsızlık doktrini ile karşılaşmıştır.
İmkânsızlık doktrininden ortaya çıkan, tarafların beklentilerinin gerçek- leşmemesini ve dolayısıyla işlem temelinin çökmesini ifade eden frustration kavramı tamamıyla tarafların niyetlerinin yorumlanmasına dayandırılmıştır. Eğer tarafların iradesinin dışında ortaya çıkan bir hadiseden dolayı (act of God), sözleşmenin yerine getirilmesi tarafların planladıklarından tamamen farklı sonuçlar doğuracaksa sözleşmenin temeli çökmüştür ve bu durumda frustration nazariyesi devreye girecektir. Görüldüğü gibi burada sözleşmenin
7 XXXXXXX, Xxx, “Force Majeure Clauses in International Trade Practise”, 5 International Business Law Journal, 1996, s. 548.
8 DREATTA, s. 548.
tarafların iradesinden ve sözleşmeyi yapma niyetlerinden tamamen farklı bir hale gelmesi durumunda bu nazariye işletilecek ve borcun yerine getirilme mecburiyeti ortadan kalkacaktır9. Günümüz İngiliz Hukuku’nda sözleşme konusunun ortadan kalkması, sözleşmenin yerine getirilmesinin hukuken mümkün olmaması gibi durumların varlığı nedeniyle imkânsızlaşması halin- de işlem temelinin çöktüğü kabul edilmektedir. Ancak hâkimin bu durumda sözleşmeyi değişen şartlara uyarlama imkânı yoktur. Bu durumda sözleşme ortadan kalkacaktır.
2. ABD Hukuku
ABD Hukuku’nda imkânsızlık nazariyesine dayalı olarak sözleşme şart- larının değişmesi durumu düzenlenmiştir. ABD Ticaret Kanunu’nun (Uniform Commercial Code)10 261. maddesinde sonradan ortaya çıkan hadi- seler nedeniyle tarafların borçlarını yerine getirmekten kurtulması düzen- lenmiştir. “Sözleşme yapıldıktan sonra taraflardan birisinin borcu kendi kusuru olmaksızın meydana gelen, tarafların sözleşme yapıldığı ortaya çık- masını hiç beklemedikleri bir hadise nedeniyle yerine getirilemez hale gel- mişse, sözleşme veya halin icabı başka tür bir sonuca götürmedikçe bu taraf borcundan kurtulur.” Maddede geçen ifa edilemezlik olarak çevrilebilecek impracticable kavramı imkânsızlık anlamına gelen impossible kavramını da kapsamaktadır11. Her ne kadar maddede imkânsızlık kavramının kullanıl- mamış olması, borçlunun imkânsızlık derecesine varmayan zorluklar halinde de borcundan kurtulabileceği intibaını verse de, mahkemeler imkânsızlık
9 Bu kavramın ilk ortaya çıkışı coronation davasında olmuştur. Olayda Kral VII. Xx- xxxx’xx tahta çıkış töreni için, tören alanını gören bir ev, sadece o gün için bir günlüğüne kiralamıştır. Ancak kralın hastalanması gerekçesi ile tören iptal edilince, ev sahibi kira- nın kendisine ödenmesi için dava açmıştır. Mahkeme, mevcut durumun tarafların söz- leşme yapma niyetinden tamamen farklı bir şekilde geliştiği gerekçesi ile frustration na- zariyesini ortaya atarak kira parasının ödenmesine gerek olmadığna karar vermiştir. Bkz. XXXXXX, Xxxxx W., Xxx Xxxxxxxxxx And Force Majeure, s. 168, Transnational Rules in International Commercial Arbitration, (ICC Pub. No: 480/4), Paris, 1993, s. 161vd. Bkz. xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx/
11 RIMKE, s.204
derecesine varmayan ekonomik zorluk hallerinde borçtan kurtulmanın söz konusu olmayacağı yönünde karar verme eğilimindedirler. ABD hukukunda da sözleşmenin hakim tarafından değişen şartlara uyarlanması mümkün de- ğildir. Mahkemelerin bu tarz yaklaşımından dolayı impracticability kavra- mının henüz hardship kavramı ile aynı manaya geldiği söylenemeyecektir.
3. Fransız Hukuku
Fransız Hukuku’nda force majeure gibi imkânsızlık halleri ile sözleşme- yi ekonomik olarak temelden sarsan değişiklikler arasındaki fark çok belir- gin bir şekilde ortaya konulmuştur. Sözleşmenin ekonomik dengesini bozan durumlar emprevizyon nazariyesi (imprévision)olarak isimlendirilmekte- dir12. Fransız hukukunda ahde vefa prensibi (pacta sund servanda) emprivizyon teorisine (rebus sic stantibus) üstün gelecek şekilde yorumlan- makta ve uygulanmaktadır (Fransız Medeni Kanunu m. 1134). Taraflar söz- leşmenin değişen şartlara uyarlanacağına ilişkin olarak sözleşmeye bir hü- küm koymamışlarsa sözleşme herhangi bir değişiklik yapılmadan aynen uygulanacaktır. Hâkim kendi başına, tarafların ekonomik durumunu değer- lendirme veya hakkaniyet prensibinden istifade ederek sözleşmenin lâfzî manası dışına çıkma imkânına sahip değildir13. Uygulama ancak tarafların sözleşmede buna ilişkin hükümleri koymaları halinde mümkün olacaktır Kural olarak sözleşmenin ifa edilme mecburiyetinin tek istisnası force majeure halidir. Dolayısıyla, mahkemeler henüz kendi başlarına, hardship kavramına karşılık gelen imprévision nazariyesini tatbik etmemektedirler.
4. Alman Hukuku
Eski Alman Medeni Kanunu’nda uyarlama ile ilgili genel bir düzenleme olmasa da, bazı mahkemeler, imkânsızlığı düzenleyen BGB §275’i, ekono- mik imkânsızlık oluşturan haller için uygulamaya ve yorumlamaya başladı- lar. Bu dönemde ahde vefa prensibi (pacta sund servanda) çok sert bir şekil- de uygulanmamaktaydı14. Bu düşünceyi savunanlara göre borçlu sözleşme-
12 RIMKE, s. 205.
13 PUELINCKX, A.,H., “Frustration, Hardship, Force Majeure, Imprévision, Wegfall der Geschäftsgrundlage, Unmöglichkeit, Changed Circumstances”, xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx/ , s. 56.
14 RIMKE, s. 207.
den kaynaklanan borcunu yerine getirebilmek için, iyiniyet ve hakkaniyet prensiplerine göre, daha önceden öngörmelerinin mümkün olmadığı bir olay nedeniyle fedakârlık yapmaya zorlanmamalıdır. Bu doktrin Opfergrenze olarak isimlendirilmektedir15.
Mahkeme tatbikatında ortaya çıkan bu durum yeni Alman Medeni Ka- nunu’na yansımış ve yeni bir düzenleme olarak, uyarlamaya ilişkin BGB
§313 (Störüng der Geschӓftsgrundlage)16 hükmü metne konulmuştur. Met-
nin Türkçe tercümesi aşağıdaki şekildedir:
“(I) Sözleşmenin temeli olan şartlar, sözleşmenin kurulmasından sonra esaslı şekilde değişir ve tarafların, bu değişikliği öngörmüş olsalardı söz- leşmeyi hiç kurmayacakları veya başka bir içerikle kuracakları varsayılabi- liyorsa, öyle ki taraflardan birinin, somut olayın tüm şartları özellikle akdi ve kanuni risk dağılımı göz önüne alındığında, değiştirilmeksizin sözleşmeye bağlı kalması beklenemiyorsa, sözleşmenin uyarlanması talep edilebilir.
(II) Sözleşmenin temelini oluşturan esaslı tasavvurların sonradan yanlış olduğunun ortaya çıktığı durumlarda da şartların değiştiği kabul edilir.
(III) Sözleşmenin uyarlanması mümkün değilse veya taraflardan biri için (bu uyarlama) katlanılabilir nitelik taşımıyorsa, şartlar aleyhine değişen taraf sözleşmeden dönebilir. Sürekli borç ilişkilerinde dönme hakkının yerine fesih hakkı geçer.”17
Bu hükme göre, sözleşmeye temel teşkil eden şartlar sözleşmenin ku- rulmasından sonra, esaslı şekilde değişirse sözleşmenin değişen şartlara uyarlanabileceği belirtilmiştir. Bu değişikliğin sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülmemiş olması gereklidir. Ayrıca bu değişikliğin olacağını öngörmüş olsalardı sözleşmeyi hiç yapmayacak veya başka şekilde yapacaklarının kabul edilebilmesi ve sözleşmenin bu şekilde ifasında ısrar etmenin taraflar- dan beklenemeyecek olması şartları aranmaktadır. Bu şartların varlığı halin-
15 PUELINCKX, s.61.
16 Kanun 26.11.2001 tarihinde kabul edilmiş ve 1 Xxxx 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
17 XXXX, Xxxx. Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması, Ankara, 2006, s. 86. Mad- denin Almanca ve İngilizce metinleri için bkz. xxxx://xxx.xxxxxxx-xx-xxxxxxxx.xx.
de işlem temelinin çöktüğü kabul edilerek sözleşmenin uyarlanması istenebi- lecektir18.
Bu niteliğiyle Alman hukukunun, yukarıdaki hukuk sistemlerine nazaran daha esnek bir yapıda olduğu ve modern bir yaklaşım sergilediği söylenebi- lir.
III. TÜRK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN DEĞİŞEN ŞARTLARA UYARLANMASI
1. Mevcut Durum
Türk hukuk doktrini ve yargı kararlarında sözleşme şartlarının sonradan önemli bir şekilde değişmesi halinde dürüstlük kuralına uygun bir şekilde uyarlamanın yapılabileceği kabul edilmiştir19. Ancak, Türk hukukunda, münhasıran sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasını öngören genel bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla beraber, bazı hukuki ilişkilerde ortaya çıkabilecek özel durumlarda sözleşmeye müdahale edilerek bu şartlara uy- gun hale getirilebileceği değişik kanun hükümleriyle düzenlenmiştir (BK. m.365/2; m. 117; m. 24/1-4; m. 21). Fakat bu düzenlemelerin hiçbirisi genel hüküm niteliğinde değildir. Ayrıca bu hükümlerin çoğu, genelde sözleşmeyi sona erdirmektedir ve sadece iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere uygulanır niteliktedir20. Bu nedenle kanunda sözleşmenin değişen şartlara uyarlanma- sına ilişkin bir boşluk olduğu ifade edilmiştir21. Doktrinde hâkim olan görüş bu durumda MK. m. 2’nin uygulanması yönündedir22. Yargıtay da birçok kararında sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasında MK. m. 2’de belirti- len dürüstlük kuralına dayanmıştır. Yargıtay’ın uyarlamaya ilişkin vermiş
18 Alman hukukunda bu konudaki düzenlemeler için bkz. ARAT, s. 86-91. 19 EREN, s. 437.
20 ARAT, s. 80.
21 XXXXXX, Xxxxxxx, Xxxxxxx Xxxxxxxxxx Xxxxxxxxxx, 0. xxxxx, Xxxxxx, 2007, s. 144. Aksi görüş için bkz. ARAT, s. 89. Bize göre de kanunda bu konuda bir boşluk vardır. MK 2’de ifade edilen dürüstlük kuralının uygulanması, kanunda bu konuda bir boşluk olması durumunu değiştirmez. Dürüstlük kuralı zaten hâkimin hukuk yaratması faaliye- tinde kullanması gereken en temel prensiplerden birisidir.
22 KAPLAN, s. 153; XXXX, s. 81.
olduğu kararlarda, uyarlamanın yapılabilmesi için gerekli olan şartlar şu şekilde belirtilmiştir:
1. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulmalıdır.
2. Sözleşme kurulduktan sonra onun ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Örneğin para değerinin aşırı dere- cede düşmesi (enflasyon) gibi.
3. Sözleşmede veya yasada değişen hal ve şartlara dair bir kayıt veya hü- küm bulunmamalıdır.
4. Uyarlama isteyen tarafın, değişen hal ve şartların ortaya çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet vermemiş olması gereklidir.
5. Değişen hal ve şartlar taraflar bakımından önceden öngörülebilir (tahmin edilebilir) veya beklenebilir nitelikte olmamalıdır veya olaylar öngö- rülebilir nitelikte olmakla beraber bunların sözleşmeye olan etkilerinin kap- sam ve biçim bakımından bu derecede olacağı tahmin edilmemelidir.
6. Edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır23.
2. Borçlar Kanunu Tasarısındaki (BKT) Durum
Sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması BKT’nın sona erme sebepleri- nin düzenlendiği üçüncü bölümünde, ifa imkânsızlığı başlığı altında “aşırı ifa güçlüğü” olarak 137. maddede düzenlenmiştir. Madde metni şu şekilde- dir:
“III. Aşırı ifa güçlüğü Madde 137
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir se- beple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendi- sinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede
23 Yarg. 13. HD., 2733/4120, T. 26.4.1994; Yarg. 13 HD., 3221/3147, T. 30.3.1995,
xxx.xxxxxxx.xxx.xx. Yarg. HGK., 13-332/340, T. 07.05.2003, YKD, Ekim 2003, C. 29, S. 10, s. 1493-1502.
borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifa- nın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olur- sa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hak- kını kullanır.”24
Bu maddeye göre uyarlamanın yapılabilmesi için şu şartların olması ge- reklidir:
1. Edimler arasındaki dengenin, borcun ifasını istemeyi dürüstlük kuralı- na aykırı hale getirecek şekilde bozulması,
2. Şartların sözleşme yapıldıktan sonra olağanüstü bir şekilde değişmesi,
3. Bu değişimin taraflarca sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülmemiş olması ve öngörmelerinin de beklenememesi,
4. Bu durumun borçlunun kusurundan kaynaklanmaması,
5. Borcun ifa edilmemiş olması veya ifanın güçleşmesinden doğan hak- larını saklı tutarak ifa edilmiş olmasıdır.
Bu unsurlar Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında belirttiği şartlar ile uyum içerisindedir. Tasarı, tatbikatta oluşan durumu madde metnine yansıta- rak, bu konuda oluşabilecek tereddütleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Madde metnine dâhil edilen “olağanüstü durum” ifadesi bize göre isabetli olmuş ve uyarlamanın, ifanın imkânsızlık seviyesine çıkmayan ekonomik güçlükler için söz konusu olabileceğini açıkça ifade etmiştir. Tasarıda uyar- lamanın, borçlunun talebi üzerine hakim tarafından yapılabileceği belirtil- miştir.
IV. MİLLETLERARASI METİNLERDE UYARLAMA
Görüldüğü gibi mücbir sebep ile aşırı ifa güçlüğü kavramları ve bunların hukuki sonuçları değişik milli hukuk sistemlerinde farklı şekilde düzenlen- miştir. Uluslararası ticarette bundan dolayı ortaya çıkabilecek kavram karga- şasını önlemek için ilk olarak tarafların sözleşme ile hangi hallerin mücbir sebep, hangi hallerin aşırı ifa güçlüğü sayılacağına ilişkin düzenleme yapma-
24 Başbakanlık tarafından TBMM’e havale edilen metinden alınmıştır. Bkz.
ları makul görülmektedir. Fakat bu kavramların yorumlanmasının yine söz- leşmenin tabi olduğu milli hukuka göre belirlenmesi halinde yine benzer problemler ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle, milli hukuklardan bağımsız ancak bu düzenlemeleri de dikkate alarak, uluslararası ticaretin gereklerine uygun bir şekilde hazırlanan hukuk kurallarına büyük ihtiyaç duyulacağı ortadadır. Bu anlamda ortaya çıkabilecek problemleri halletme konusunda istifade edilebilecek iki önemli hukuki metin, UP ve ABHP’dir.
Bu bölümde, uluslararası ticarette tek bir hukuk oluşturma amacıyla ha- zırlanmış UNIDROIT Prensipleri (UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts 2004) ile yine AB ülkelerinde tek bir medeni hukuk (European Civil Code) oluşturma çabalarının ilk aşaması olan, Avrupa Borç- lar Hukuku Prensiplerinin (Principles of European Contract Law) ifa güçlü- ğüne (hardship) ilişkin hükümleri incelenecektir. Temelde her iki hukuki metin de birbirine benzer nitelikler taşısa da, ABHP’nin sadece AB ülkele- rinde, UP’nin ise dünya genelinde uygulanmak için hazırlanmış hukuki me- tinler olduğu25 ve uluslararası ticari bir ilişkide tarafların tabi olacakları milli hukuku bilmemelerinden kaynaklanan riski azaltmak amacıyla hazırlanmış olduğu söylenebilir26. Milletlerarası ticarette mevcut olan hukuki risk faktö- rünü en aza indirmenin yolu, uluslararası alanda genel kabul görmüş ve ulus- lararası ticaretin gerekleri ile farklı hukuk sistemleri dikkate alınarak hazır- lanmış hukuk kurallarının taraflarca sözleşmeye uygulanmasıdır. Bu prensip- ler günümüzde birçok tahkime konu olmuş hukuki uyuşmazlıklarda esasa uygulanan hukuk (substantial law) olarak sözleşmeye tatbik edilmektedir. Bu nedenle mukayeseli hukuk alanında yapılacak çalışmalarda en az milli hukuk sistemleri kadar, dikkate alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz. An- cak bu prensiplerin milli borçlar kanunu metinlerini ortadan kaldırmak ve
25 XXXXX, Xxxx, “The Development of European Private Law and European Commission’s Action Plan on Contract Law”, Juridica International X/2005, s.7.
26 Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, ABHP’nin ticari olmayan hukuki ilişkilere de uygulanabilecek nitelikte olmasına karşın, UP’nin sadece ticari ilişkilere uy- gulanabilecek özellikte olmasıdır. Gerçekten UP’nin uygulama alanını açıklayan amaç maddesinin yorumunda, bu prensiplerin tüketicilerin taraf olduğu sözleşmelere uygula- namayacağı ifade edilmiştir. Bkz. UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts 2004, Rome, 2004, s. 2. Ancak ABHP için böyle bir sınırlan- dırma söz konusu değildir. Bkz. XXXXX, Xxx, Principles of European Contract Law and UNIDROIT Principles: Similarities, Differences and Perspectives, Saggi Conferenze E Seminari 49, Rome 2002, s. 9.
tek bir milli hukuk oluşturmak gibi bir gayesi yoktur27. Bu metinlerin hazır- lanmasının sebebi, sözleşmenin taraflarının, milli hukukların dışında, söz- leşme serbestîsi prensibi (party autonomy) çerçevesinde seçebilecekleri, uluslararası ticaretin ihtiyaçlarına göre hazırlanmış alternatif kurallar oluş- turmaktır. Bu şekilde gerek tarafların ve gerekse mahkemelerin bildikleri ortak bir hukuk oluşturulması amaçlanmıştır.
1. UNIDROIT Prensipleri (UP)
UP’de sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması, borçların ifası (Performance) adlı 6. bölümünün, ifa güçlüğü (hardship) madde başlığını taşıyan 2. kısmında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede öncelikle, m.6.2.1 ile tarafların ahde vefa prensibi (pacta sund servanda) dâhilinde borçlarını yeri- ne getirmek zorunda olduğu belirtilmiştir. Buna göre, borcun ifasının, taraf- lardan birisi için bir miktar ağırlaşması (more onerous), ifa yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır. Sonraki maddede ifa güçlüğünün hangi hallerde ortaya çıkacağı yani tanımı yapılmış (m. 6.2.2), son olarak ise ifa güçlüğü- nün sonucu olarak uyarlamanın ne şekilde yapılacağı belirtilmiştir (m. 6.2.3). Bu düzenlemeye göre uyarlamanın söz konusu olabilmesi için gerekli olan şartlar şunlardır:
1. Sözleşmenin dengesini temelden değiştiren hadiselerin ortaya çıkması (... events fundamentally alters the equilibrium of the contract...),
2. Bu hadise veya hadiselerin, sözleşme yapıldıktan sonra meydana gel- mesi veya ifa güçlüğü çeken tarafından sözleşme yapıldıktan sonra öğrenil- mesi,
3. Bu hadiselerin sözleşmenin yapıldığı sırada ifa güçlüğüne düşen taraf için,
• öngörülemez,
• kontrol edilemez ve
• sonuçlarının önceden tahmin edilemez olması,
27 XXXXX, s.10.
4. Borcun ifa edilmemiş olmasıdır28.
İlk olarak, taraflardan birisinin borcunu yerine getirme maliyetinin art- ması veya borcun ifasının diğer taraf için aşırı bir değer kaybına uğraması ile sözleşmenin dengesinin temelden değişmesi (fundamentally alters the equilibrium of the contract) şartı aranmaktadır. Peki, sözleşme dengesinin temelden değişmesinde hangi ölçü dikkate alınacaktır? Madde metnine yapı- lan yorumda bir örnek olay verilmiştir. Bu olayda, 1989 Eylülünde, eski Doğu Almanya’da faaliyet gösteren elektronik eşya satıcısı A, yine eski bir sosyalist ülke olan X’de ikamet eden üretici B ile elektronik bazı mallar satın almak üzere anlaşmıştır. Mallar 1990 yılı Aralık ayında B tarafından teslim edilecektir. Kasım 1990’da, A, B’ye, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşme- sinden dolayı X ülkesinden ithal edilecek bu tip malların herhangi bir paza- rının kalmadığını, bu malların kullanılmadığını bildirmiştir. Bu durumda A diğer şartların da gerçekleşmesi halinde aşırı ifa güçlüğüne ilişkin düzenle- meye dayanarak malları teslim almaktan imtina edebilecektir. Çünkü bu durumda A’nın malı teslim alma neticesinde elde edeceği menfaat sözleşme- nin dengesini temelden sarsacak şekilde azalmıştır. Satamayacağı malları satın almasının bir manası yoktur. Yine madde yorumunda, hammadde fiyat- larındaki veya servis hizmetlerinin maliyetindeki aşırı artış ile mal güvenliği düzenlemelerindeki değişiklik nedeniyle üretim maliyetlerinin aşırı artışı da, taraflardan birisi için ifa maliyetinin artması nedeniyle uyarlama istenebile- cek hallere örnek olarak verilmiştir29.
İkinci olarak, ifa güçlüğüne neden olan hadisenin, taraflarca sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülemez olması gereklidir. Burada tarafların öngörebi- lecekleri nitelikte bir olayın sözleşme yapılırken varlığı halinde, sözleşmeyi buna göre yapacakları varsayılmaktadır. Dolayısıyla böyle bir olayın varlığı halinde zorluğa düşen tarafın bu olaya dayanarak uyarlama istemesi müm- kün olmayacaktır. Çünkü öngörmüş olduğu olaydan doğacak riski kendi üzerine almış kabul edilecektir. Aslında her bir hadisenin vuku bulabileceği zihinsel olarak düşünülebilecektir. Fakat buradaki olasılığın makul bir insan
28 Bu şart madde metninde olmasa da, UNIDROIT tarafından yapılan madde yorumunda ifade edilmiştir. Bkz. UNIDROIT Principles, 186.
29 UNIDROIT Principles, s. 184.
tarafından çok uzak bir ihtimal olarak görülmesi gereklidir30. UP’nin yorum kısmında yer alan örnek olayda, A, bölgedeki şiddetli siyasi gerginliğe rağ- men, beş yıl süre ile sabit fiyat üzerinden, X ülkesinden B’ye ham petrol tedarik etme taahhüdü altına girmiştir. Sözleşmenin yapılmasından iki yıl geçtikten sonra, komşu ülkeler arasında savaş çıkmıştır. Savaş dünya enerji krizine neden olmuş ve petrol fiyatları aşırı bir şekilde artmıştır. Bu durumda A ifa güçlüğüne düştüğü iddiası ile uyarlama isteyemeyecektir. Çünkü ham petrol fiyatlarındaki böyle bir artış sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülemez nitelikte değildi.31 Yine aynı madde yorumunda verilen olayda, A ile B, X ülkesinin para birimi üzerinden bir satış sözleşmesi yapmışlardır. Ancak sözleşmenin yapılmasından önce bu para birimi yavaş bir şekilde değer kay- betmeye başlamıştır. Sözleşme yapıldıktan bir ay sonra X ülkesinde meyda- na gelen siyasi kriz nedeniyle, bu para birimi % 80 oranında değer kaybet- miştir. Diğer şartların gerçekleşmesi halinde, uyarlama talep edilebilecektir. Çünkü, her ne kadar sözleşme yapılmadan önce de bu para biriminde bir düşme eğilimi olsa da, bu orandaki bir değer kaybının taraflarca öngörüle- bilmesi mümkün değildir.32
Üçüncü olarak, uyarlamaya sebep olacak olayın, ifa güçlüğüne düşen ta- rafın kontrolünün dışında olması gereklidir. Mesela, beyaz eşya toptan satı- cısı A’nın, perakende satıcı B’ye 20 adet TV siparişi verdiğini, siparişin verildiği sırada A’nın elinde bu malların bulunmaması nedeniyle imalatçıdan tedarik ederek B’ye teslim edeceğini ve halen geçerli olan mal bedeli üzerin- den bir sözleşme yapıldığını varsayalım. A, fiyatların aynı kalacağını düşü- nerek yavaş davranmış ve sözleşmenin teslim tarihine çok az bir zaman ka- lana kadar TV’leri imalatçıdan satın almamıştır. Ancak, piyasa şartlarının aşırı bir şekilde değişmesi nedeniyle, sözleşme konusu TV fiyatında çok ciddi bir artış olmuştur. Böyle bir durumda A’nın şartların aşırı bir şekilde değişmesi nedeniyle uyarlama talep edebilme imkanı olmamalıdır. Çünkü önceden bu malları satın alarak, aşırı artıştan doğan ifa güçlüğünden kurtula- bilirdi. Dolayısıyla ifa güçlüğünün meydana gelmesi onun kontrolü dışındaki bir olay neticesinde meydana gelmiş sayılamayacaktır.
30 Buradaki makul insan o iş çevresindeki standart bir insan olarak kabul edilmelidir.
31 UNIDROIT Principles, s. 185.
32 UNIDROIT Principles, s. 186
Dördüncü olarak, söz konusu olayın borcunu yerine getiremeyen tarafça üstlenilmemiş olması gereklidir. Bu riskin üstlenilmesi gerektiği açıkça ka- rarlaştırılmasa bile, sözleşmenin niteliğinden borcunu yerine getirmesi zorla- şan tarafça üstlenilmiş olması gerekiyorsa, ifa güçlüğüne düşüldüğü iddiasıy- la uyarlama talep edilemez33. Mesela bir sigorta şirketinin savaş ve iç karı- şıklık riskini sigortalaması durumunda, savaşın bölgedeki üç ülkeyi de içine alacak şekilde ortaya çıkması halinde, bu riskin kendisi tarafından üstlenil- mediği iddiasında bulunamaz34.
Ancak doktrinde bu şartın yazılış biçimi ve yorumu eleştirilmiştir. Kessedjian yukarıda belirtilen dört şartın gerçekleşmesine rağmen, bu riskin borçlu tarafından nasıl üstlenilebileceği sorusunu yöneltmiştir. Eğer bu şart- lar gerçekleşmişse borçlu risk doğuran olayı açıkça üstlenmemiş sayılacağını belirtmiş ve yorumun da bu konuda oluşacak endişeleri giderir nitelikte ol- madığını ifade etmiştir35.
UP’nin 6.2.3. maddesinde yukarıda sayılan şartların gerçekleşmesi neti- cesinde, borçlu ifa güçlüğüne düşmüşse, karşı taraftan sözleşme şartlarının yeniden müzakere edilmesini isteyebilecektir36. Ancak, karşı tarafın ABHP’den farklı olarak müzakere talebine icabet etme mecburiyeti yoktur. Bununla beraber madde yorumunda tarafların iyiniyet (m. 17) ve ortak hare- ket etme (m.5.1.3) prensiplerine uygun bir şekilde davranmaları gerektiğini belirtmektedir. Dolayısıyla, karşı tarafın hiçbir sebep göstermeden görüşme- yi kabul etmemesinin dürüstlük kuralına uygun olmayacağı söylenebilir37. Fakat bize göre UP’de bu yola başvurunun mecburi olduğu söylenemez. Her ne kadar madde yorumunda tarafların UP’nin 1.7. maddesinde düzenlenen iyiniyet ve 5.1.3. maddesinde düzenlenen ortak hareket etme prensiplerine
33 UNIDROIT Principles, s. 186
34 XXXXXXX, Xxxxxx M., “Force Majeure and Hardship under the UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts”, 1998, s. 129, xxxx://xxxxx0.xxx.xxxx.xxx/xxxx/xxxxxx.
35 XXXXXXXXXX, Xxxxxxxxx, “Competing Approaches to Force Majeure and Hardship”, 25 International Review of Law and Economics September 2005, s. 421.
36 Tarafların sözleşmeye herhangi bir uyarlama hükmü koymaları halinde de müzakere talep edemeyecekleri madde yorumunda belirtilmiştir. Bkz. UNIDROIT Principles, s. 189.
37 XXXXXXXXXX, s.422; UNIDROIT Principles, s. 190.
gönderme yapılarak, müzakereden bu prensiplere aykırı olacak şekilde kaçı- nılamayacağı söylenebilecek olsa da, yapılacak görüşmelerin sadece vakit kaybı olacağı, bu konuda bir neticeye varılmasının ancak bir mahkeme kararı ile olabileceği konusunda kesin kanaati olan tarafın da sadece bir taktik ola- rak, müzakere yolunu tercih etmesi de uygun olmayacaktır38. Dolayısıyla müzakere yolunun UP’de mutlak bir başvuru yöntemi olduğunu söylemek doğru değildir. Diğer taraftan uyuşmazlıkların alternatif yollarla çözülmesi yöntemlerinden (alternative dispute resolution) birisi olan müzakere yönte- minin (negotiation), uluslararası ticaret uygulamasında tarafların iradeleriyle başvurulan bir yöntem olduğu da bilinmektedir. Müzakere yöntemine müra- caatın, tarafların sözleşmede belirtmemelerine rağmen mecburi hale getiril- mesinin, bu yöntemlerin niteliğine uygun düşmeyeceği kanaaatindeyiz. Ay- rıca UP’nin uluslararası ticari sözleşmelere uygulanacak kuralları belirleme amacının olması39 ve uluslararası ticarette ise daha ziyade irade serbestîsi prensibinin geçerli olması da, müzakere yoluna gitmenin iradi olması gerek- tiğini destekler niteliktedir.
Xxxxxxx ifada zorlanan tarafın müzakere talebi, tek başına borcun ifasını durdurmayacaktır. Ancak madde yorumunda verilen örnekte de görüldüğü gibi, gecikme değişen şartlara uygun hareket etme ve hazırlık yapma nede- niyle ilave bir süreye ihtiyaç duyulması sebebiyle olabilecektir40. Yapılan müzakereler neticesinde herhangi bir anlaşmaya varılamazsa, taraflardan herhangi birisi mahkemeye müracaat edebilecektir (m.6.2.3-(4)). Mahkeme- nin tarafların belirledikleri tahkim veya milli bir mahkeme olduğu açıktır. Mahkeme aşırı bir ifa güçlüğünün olduğuna kanaat getirirse, sözleşmeyi sona erdirebilir ya da değişen şatlara uyarlayabilir (m.6.2.3.(4)). Tarafların müzakereden bir netice alamamaları nedeniyle mahkemeye müracaat etmele- ri halinde ne kadar bir süre bekleyecekleri her olayın kendi şartları içerisinde değerlendirilmelidir. Mahkemelerin tabi oldukları milli hukuk sistemlerinde uyarlama prensibinin olmaması halinde, sözleşmenin değişen şartlara göre
38 Madde yorumunda da bu konu açıkça ifade edilmiştir. Bkz. UNIDROIT Principles, s.190
39 UNIDROIT Prenciples, s.1.
40 UNIDROIT Principles, s. 190.
ekonomik açıdan yeniden değerlendirilmesi konusunda bazı sıkıntılar yaşa- nabileceği doktrinde ifade edilmiştir41.
Bu şartların gerçekleşmesi halinde ifa güçlüğüne düşen taraf ilk olarak diğer taraftan, sözleşme şartlarının yeniden müzakere edilmesini isteyebile- cektir. Diğer tarafın müzakereyi kabul etmemesi veya yapılan müzakerelere rağmen tarafların anlaşamaması durumlarında taraflardan herhangi birisi mahkemeye müracaat edebilir. Mahkeme de şartları değerlendirerek sözleş- menin sona erdirilmesine karar verecek veya sözleşmeyi, taraf dengesini yeniden kuracak şekilde uyarlayacaktır. Mahkemenin ne şekilde hareket edeceğini olayın şartları belirleyecektir. Bu anlamda mahkeme sadece söz- leşmenin sona erdirilmesine veya uyarlanmasına karar vermek zorunda de- ğildir. Eğer şartlar sözleşmenin sona erdirilmesine veya uyarlama yapılması- na uygun şekilde ortaya çıkmamışsa, mahkeme tarafları tekrar sözleşme şartlarını müzakere etmeye yönlendirebilir yada sözleşmenin aynen uygu- lanmasını isteyebilir42.
2. Avrupa Borçlar Hukuku Prensipleri (ABHP)
ABHP’nde sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması, sözleşmenin muh- tevası ve hükümleri adlı 6. bölümünün, şartların değişmesi başlıklı 6.111. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci cümlesinde de UP’de ol- duğu gibi, sözleşmenin yerine getirilmesinin taraflar için, sözleşmenin yapıl- dığı andaki duruma nazaran ağırlaşmasının, ifayı engellemeyeceği ifade edilerek ahde vefa prensibi vurgulanmıştır. Daha sonraki maddelerde ise, uyarlamanın hangi şartların varlığı halinde söz konusu olabileceği ve ne şekilde yapılması gerektiği hususları ifade edilmiştir. Buna göre sözleşmenin uyarlanabilmesi için gerekli olan şartlar şunlardır:
1. Şartların değişmesi nedeniyle sözleşmenin yerine getirilmesinin aşırı bir şekilde ağırlaşması (... excessively onerous...),
2. Şartların sözleşmenin yapılmasından sonra değişmesi,
3. Sözleşmenin yapıldığı sırada bu tür bir değişikliğin taraflarca öngörü- lemez olması,
41 XXXXXXXXXX, s. 422.
42 UNIDROIT Principles, s. 191.
4. Sözleşmeye göre, şartların bu şekilde değişebileceği riskine, değişim- den etkilenen tarafça katlanılmasının gerekmemesidir.
ABHP m. 6.111’de düzenlenen uyarlama hükümlerinin uygulanabilmesi için, ilk olarak ifanın aşırı bir şekilde ağırlaşmış (excessevily onerous) olması gereklidir. İfadaki her türlü ağırlaşmanın (more onerous) uyarlamayı gerek- tirmediği, dolayısıyla da borçlunun sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde bor- cunu yerine getirmesi gerektiği birinci fıkrada açık bir şekilde ifade edilerek ahde vefa prensibinin (pacta sund servanda) esas olduğu uyarlamanın ise istisnai bir durum olduğu vurgulanmıştır. Diğer taraftan ifa güçlüğündeki ağırlığın imkânsızlık derecesine çıkmaması da gereklidir. İmkânsızlıkta bor- cun ifasının sonradan borçlunun kontrolü dışındaki savaş, deprem, doğal afet gibi sebeplerden dolayı yerine getirilemez olması veya borcun konusunu teşkil eden edimin fiziki olarak ortadan kalkması şartları aranmaktadır43. Klasik anlamda mücbir sebep (force majeure) teşkil eden bu tip durumlar- da44 borçlu borcunu ifa etmekten ve tazminat ödemekten kurtulacaktır (ABHP m. 8.108 ve 8.101). Uyarlamanın yapılabileceği ifa güçlüğü halle- rinde ise sözleşmenin taraflardan birisi için ekonomik anlamda yıkıcı olması, sözleşmenin ekonomik dengesinin yani edimler arasındaki dengenin bir taraf aleyhine aşırı bir şekilde bozulmuş olması gereklidir45. Görüldüğü gibi bu- rada Fransız hukukundaki emprevizyon (imprévision) teorisinin bir yansıma- sı söz konusudur. Peki buradaki aşırılığın ölçüsü ne olacaktır? Xxxxx, borçlu için borcun yerine getirilmesi onun iflasına mı neden olmalıdır? Gerçekten borçlunun mali gücüne göre ifa güçlüğünün yıkıcılığı değişebilecektir. An- cak burada incelenmesi gereken durum, borçlunun genel anlamdaki mali gücü değil, sadece o sözleşme için bu şartlarda borcun yerine getirilmesinin bir taraf için ne kadar ağır ve yıkıcı olduğudur. Dolayısıyla değerlendirilmesi gereken durum, sadece o sözleşme için borçlunun borcu ifa etmesi halinde
43 ICC’nin 2003 yılında çıkardığı, force majeure’e ilişkin sözleşme şartlarında aşağıdaki sebepler mücbir sebep olarak sayılmıştır: Savaş, iç savaş, iç karışıklık, terör, sabotaj, korsanlık, hükümetin yaptığı hukuki veya hukuk dışı fiiller, kamulaştırma, müsadere, salgın hastalık, tabi afetler, patlama, yangın, fabrikanın, aletlerin, makinelerin yok olma- sı, boykot, grev, lokavt, iş yavaşlatma, fabrikanın işgal edilmesi. xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx.
44 SOUTHERİNGTON,Xxx, Impossibility of Performance and Other Excuses in International Trade, Turku 2001, s. 41, xxx.xxxxx0.xxx.xxxx.xxx/xxxx/xxxxxx.
ortaya çıkacak mali zorluk ile bu borcun ifa edilmemesi halinde alacaklının elde edeceği fayda arasındaki dengedir. Eğer bu denge borçlu aleyhine aşırı bir şekilde bozulmuyorsa borcun ifa edilmesi gerekecektir. Aksi takdirde ise sözleşmenin değişen şartlara uyarlanabilmesi söz konusu olacaktır46. Bunun- la ilgili ABHP’nin komisyon tarafından yapılan yorumunda örnek olarak verilen, İngiliz mahkemelerinde görülmüş Şakiroğlu Co Ltd. & Noblee Thorl GmbH davası dikkat çekicidir. Davada, davacı ile davalı, sözleşme konusu Sudan cevizini, davalıya, Hamburg limanında teslim etmek üzere CIF satış olarak bir sözleşme yapmıştır. Gemilerin Sudan limanından, Hamburg lima- nına kadar olan normal yol güzergâhı Süveyş Kanalı’ndan geçmektedir. Ancak o tarihlerde Süveyş kanalı Arap-Xxxxxx xxxxxx nedeniyle beklenmedik bir şekilde kapanmıştır. Bu durumda gemilerin Ümit burnunu dolaşması gereklidir ve bu da yol maliyetlerinin iki katına çıkacağı manasına gelmek- tedir. Bu durumda ABHP’ne göre tarafların konuyu müzakere ederek uyar- lama yapmak için bir araya gelmeleri gerekirken, İngiliz Lordlar Kamarası, sözleşmenin kararlaştırıldığı şekilde yerine getirilmesi gerektiğine karar vermiştir47.
İkinci olarak, şartların değişmesinin sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkması gereklidir. Sözleşme yapılmasından önce zaten var olan aşırı güçlük oluşturan bir durum, sözleşmenin uyarlanmasını gerektirmeyecektir. Böyle bir durumun bilinmediği veya bilinmesinin gerekmediği de iddia edilemeye- cektir.
Üçüncü olarak, şartların değişme ihtimalinin, sözleşme yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyecek olması şarttır. Eğer aynı durumdaki makul bir insanın bu durumu öngörebileceği varsayılabiliyorsa uyarlama söz konusu olamayacaktır.
Son olarak sözleşmeye göre şartların bu şekildeki bir değişme riskine ifa güçlüğüne düşen borçlu tarafından katlanılmasının beklenememesi gerekli- dir. Bu şart uygulamada belirlenmesi en zor olanıdır.
Bu şartların gerçekleşmesi halinde, tarafların öncelikle müzakere yapma mecburiyeti vardır. Müzakerenin konusu sözleşmeden dönme veya uyarla- maya ilişkin olacaktır. Eğer taraflar makul bir süre içerisinde anlaşmaya
46 BACKHAUS, s.7.
47 xxxx://xxxxxxxx.xxxxxxxxxx.xxx/xxxxxxxxx/xxxxxx/xxxxx/xxxxx_x/xxxxxxxx.xxx
varamazlarsa, mahkeme sözleşmeden dönülmesine veya sözleşmenin deği- şen şartlara uyarlanmasına karar verebilir. Ayrıca maddenin son kısmında her iki durumda da mahkemenin, müzakereyi kabul etmeyen veya müzake- reyi iyiniyet ve hakkaniyete aykırı bir şekilde sona erdiren tarafı tazminat ödemeye mahkûm edebileceği ifade edilmiştir. Bu niteliğiyle müzakere yapmak suretiyle, uyuşmazlığı mahkeme öncesi aşamada dostane bir şekilde çözme yoluna başvurunun, mecburi olması prensibinin getirildiği görülmek- tedir. Bu niteliğiyle ABHP’nin UP’den ayrıldığı söylenebilir.
V. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Görüldüğü gibi bu makalede aşırı ifa güçlüğü kavramı ve bunlara yükle- nen hukuki sonuçlar farklı milli hukuk sistemleri ve özellikle de Türk hu- kukçuları tarafından fazlaca dikkate alınmayan, UP ve ABHP çerçevesinde incelenmiştir. Bu incelemede dikkatimizi çeken hususlar ve bunlar ile alakalı değerlendirmelerimiz şu şekildedir:
1. Öncelikle, BKT’nda “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 137. maddenin, “İm- kânsızlık” genel başlığı altında düzenlenmesi, bu durumun bir imkânsızlık türü olduğu intibaını vermesi dolayısıyla, bize göre isabetli olmamıştır48. Yukarıda da ifade edildiği gibi, aşırı ifa güçlüğü, imkânsızlıktan, gerek şart- ları ve gerekse sonuçları açısından tamamen farklı bir kavramdır. UP’de aşırı ifa güçlüğü sözleşmenin ifasını düzenleyen 6. bölümünde (Performance), ABHP’de ise sözleşmenin muhtevası ve hükümlerini düzenleyen 6. bölü- münde (Contents and Effects) düzenlenmiştir. Bize göre de aşırı ifa güçlüğü maddesinin, BKT’nda, UP’deki ve ABHP’deki düzenlemelere paralel ola- rak, “Borç İlişkisinin Hükümleri” adlı ikinci bölümünün “Borçların İfası” başlıklı birinci bölümünün altında düzenlenmesi uygun olacaktır.
2. Tasarı metninin yazılış tarzı ile de alakalı kanımızca bazı problemler vardır. Bunlardan ilki, maddenin birinci fıkrasının çok uzun ve tek bir cümle olarak yazılmış olmasıdır. Bu şekliyle metin çok karışık ve yanlış anlaşılma- lara neden olabilecek niteliktedir49. Bunun yerine maddenin, BGB, UP ve ABHP’de benimsenen usulle, daha kısa cümle ve fıkralarla yazılmasında fayda olduğunu düşünmekteyiz. Tasarı metninin yazılış şeklini BGB, UP ve
48 ARAT, s.90.
49 ARAT, s.90.
ABHP’den ayıran bir diğer fark ise, dürüstlük kuralına yapılan atıf noktasın- dadır. Aşırı ifa güçlüğü zaten nitelik itibariyle, dürüstlük kuralının özel bir düzenleme şekli olarak ortaya çıkan bir kavramdır. Maddede BGB §313’de UP m.6.2.2 ve 6.2.3’de dürüstlük kuralı ifadesi kullanılmamıştır. ABHP m. 6:111(3)(b)’de ise dürüstlük kuralı, mahkemenin sözleşmeyi değişen şartlara uyarlarken istifade edeceği temel kural olarak zikredilmiştir. Bunun yerine her üç düzenlemede de aşırı ifa güçlüğünü ortaya çıkaran haller net bir şekil- de yazılmıştır. Bu şekliyle hâkimin, aşırı ifa güçlüğünün varlığını tespit ko- nusunda, genel anlamda dürüstlük kuralından istifade etmek yerine, açık bir şekide yazılan şartların yerine gelip gelmediğini araştırması gerekecektir. Bizce bu düzenleme şekli daha uygundur. Böylece hem hâkimin şartların takdiri konusunda nasıl bir yol izleyeceği açık bir şekilde ifade edilmiş ola- cak, hem de tatbikatta ortaya çıkabilecek yorum ve uygulama farkları en aza indirilmiş olacaktır. Bu yaklaşım tarzı, aşırı ifa güçlüğüne ilişkin düzenle- menin ayrı bir madde olarak kanun metnine dâhil edilme gayesine de uygun olacaktır. Çünkü şimdiye kadarki uygulama zaten, MK m.2’de belirtilen genel anlamda dürüstlük kuralına dayanarak yapılıyordu. Tasarıya bu mad- denin eklenmesiyle güdülen amaç, bu konuda özel bir düzenleme yapmaktır. Özel düzenlemenin, genel anlamdaki dürüstlük kuralından yola çıkılarak, ancak tekrar o kurala gönderme yapmaya ihtiyaç duyulmayacak şekilde ya- pılmasının gerektiğini düşünmekteyiz. Aksi takdirde bu maddenin kanun metnine konulmasına gerek kalmayacaktır.
3. Aşırı ifa güçlüğüne ilişkin olarak UP ve ABHP temelde benzer nitelik- ler taşısa da, bazı konularda birbirinden farklı hükümler içerdiği görülmek- tedir. Her iki düzenlemede öncelikle ahde vefa (pacta sund servanda) pren- sibine vurgu yapılmış, temel prensibin sözleşmeye bağlılık olduğu, uyarla- manın ise ancak istisnai durumlarda söz konusu olabileceği belirtilmiştir. Bu yaklaşım, Yargıtay’ın birçok kararında da aynen tekrar edilerek Türk huku- kunda aynı yaklaşım tarzının benimsendiği görülmektedir50. Fakat BKT’nda böyle bir hükme yer verilmemiştir. Tasarı metninde şartların olağanüstü bir şekilde değişmesi gerektiği ifade edildiği için, ayrıca böyle bir hükmün madde metnine dâhil edilmesinin gerekli görülmediği anlaşılmaktadır. Bu
50 KAPLAN, s. 145. Yarg. 13.HD., 22/524, T. 04.02.1999; Yarg. HGK., 11-460/651, T.
17.09.1997.
yaklaşım tarzı, Türk hukuku gibi, bu konuda yerleşmiş içtihatların olduğu bir milli hukuk sistemi için makul karşılanabilir.
4. Yine, herhangi bir olayın sözleşme şartlarını aşırı bir şekilde değiştire- rek uyarlamaya yol açabilmesi için gerekli şartlar da gerek UP ve ABHP’de ve gerekse Türk hukukunda büyük oranda benzerlik göstermektedir. Buna göre, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenemeyen, sözleşme şartlarını taraflardan biri aleyhine aşırı bir şekil- de değiştiren, sonradan ortaya çıkan olayların vukuu halinde uyarlamanın mümkün olabileceği küçük ifade farklılıklarıyla yukarıdaki metinlerde dü- zenlenmiştir. Sonradan ortaya çıkan olayın edimin ifasını imkânsızlık dere- cesine getirmemesi gereklidir. Fakat UP’de bu konuda ilgi çekici bir düzen- leme göze çarpmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, mücbir sebep duru- munda imkânsızlık durumu ortaya çıkacak ve bu da sözleşmeden dönülmesi veya feshedilmesine neden olacaktır. Ancak imkânsızlık derecesine çıkma- yan bir ifa güçlüğü ise uyarlama sonucunu doğurabilecektir. Ancak UP’nin mücbir sebebi düzenleyen 7.1.7. maddesinin yorumunda, bu maddenin aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen m. 6.2.2 ile beraber değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir51. UP’nin 6.2.2. madde yorumunda ise, ortaya çıkan durumun hem force majeure hem de hardship olarak değerlendirilebileceği istisnai durumlarda, zorluğa düşen borçlunun istediği hükme başvurması konusunda seçimlik bir hakkının olduğu ifade edilmiştir. Bize göre bu yorum tarzı, ulus- lararası ticaretin esnek karakterine uygundur. Dolayısıyla her iki şekilde de değerlendirilebilecek bir olayın varlığı halinde borçlu isterse force majeure hükümlerine dayanarak sözleşmeden derhal dönebilecek veya hardship hü- kümlerine başvurarak şartların yeniden müzakere edilmesini talep edebile- cektir52. ABHP’de ise aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen m. 6:111 mücbir sebe- bi düzenleyen 8:108’in beraber uygulanmasının mümkün olmayacağı dokt- rinde ifade edilmiştir53. Türk hukukunda da imkânsızlık halinde uyarlamanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Bu iki kavramın, milli hukuklarda aynı anda var olması çok rastlanan bir durum değildir.
51 UNIDROIT Principles, s. 208.
52 UNIDROIT Principles, s. 187.
53 BACKHAUS, s. 17.
5. Aşırı ifa güçlüğü ile alakalı olarak, UP, ABHP ve Türk hukuku ara- sındaki esas fark, müzakere yönteminin varlığı ve niteliği ile ilgilidir. Önce- likle gerek Türk mahkeme tatbikatında ve gerekse BKT’da müzakere yön- temine yer verilmiş değildir. Uyarlamayı, sözleşme taraflarının talebi halinde mahkemenin yapması öngörülmüştür. Bir ara aşama olarak müzakere yön- temine yer verilmemiştir. UP ile ABHP arasında ise müzakerenin mecburili- ği konusunda bir farklılık vardır. UP’nin, 6.2.3. maddesinde, ifa güçlüğüne düşen tarafın diğer taraftan müzakere yapma konusunda bir talebinin olabi- leceği ifade edilmiştir. Ancak karşı tarafın bu talebe icabet etmesinin mecbu- ri olup olmadığı metinde ifade edilmemiştir. ABHP’nin 6:111 (2). madde- sinde ise tarafların müzakere yapma mecburiyetinin olduğu belirtilmiştir. Hatta müzakere talebini reddeden tarafın, mahkeme tarafından tazminat ödemeye mahkûm edilebileceği de maddenin son fıkrasında düzenlenerek bu mecburiyet güçlendirilmiştir. UP ve ABHP’deki müzakerelerin amacı söz- leşmeyi değişen şartlara uyarlamak veya sözleşmeden dönmektir. Dolayısıy- la Türk hukukundan farklı olarak uyarlamayı sadece mahkemeler değil, mü- zakere yoluyla taraflar da yapabilmektedir. UP ve ABHP’de uyarlamaya veya sözleşmenin sona erdirilmesine mahkeme tarafından karar verilmesine ise en son çare olarak başvurulmaktadır. Bize göre de tarafların mahkeme aşamasına gelmeden ortaya çıkan sorunu kendi aralarında müzakere ederek halledebilmeleri daha uygun bir yöntemdir. Bu şekilde sözleşmenin ayakta tutulması temin edilmiş olacak ve taraflar arasındaki ilişkiler bozulmayacak- tır. Bu yöntemin kanun metnine dâhil edilmesi bize göre olumlu ve ileri bir düzenleme olacaktır.
KAYNAKÇA
ARAT, Xxxx, Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması, Ankara, 2006.
XXXXX, Xxxx, “The Development of European Private Law and European Commission’s Action Plan on Contract Law”, Juridica International X/2005.
XXXXXXX, Xxx, “Force Majeure Clauses in International Trade Practise”, 5 International Business Law Journal, 1996.
EREN, Xxxxxx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, İstanbul, 2003.
FLAMBOURAS, Xxxxxxxxx P, “The Doctrines of Impossibility of Performance and clausula rebus sic stantibus in the 1980 Vienna Convention on Contracts for the International Sale of Goods and the Principles of European Contract Law: A Comparative Analysis”, 13 Pace International Law Review (Fall 2001).
XXXXXX, Xxxxxxx, Hâkimin Sözleşmeye Müdahalesi, 2. baskı, Ankara, 2007
XXXXXXXXXX, Xxxxxxxxx, “Competing Approaches to Force Majeure and Hardship”, 25 International Review of Law and Economics September 2005.
XXXXX, Xxx, Principles of European Contract Law and UNIDROIT Principles: Similarities, Differences and Perspectives, Saggi Conferenze E Seminari 49, Rome 2002.
XXXXXXX, Xxxxxx M., “Force Majeure and Hardship under the UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts”, 1998. xxxx://xxxxx0.xxx.xxxx.xxx/xxxx/xxxxxx.
PUELINCKX, A.,H., “Frustration, Hardship, Force Majeure, Imprévision, Wegfall der Geschäftsgrundlage, Unmöglichkeit, Changed Circumstances”, xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx/.
XXXXX, Xxxxx, “Force majeure and hardship: Application in international trade practice with specific regard to the CISG and the UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts”, Pace Review of the
Convention on Contracts for the International Sale of Goods, Kluwer (1999- 2000).
XXXXXX, Xxxxx W., Xxx Xxxxxxxxxx And Force Majeure, s. 168, Transnational Rules in International Commercial Arbitration, (ICC Pub. No: 480/4), Paris, 1993.
XXXXXXXXXXXXX,Xxx, Impossibility of Performance and Other Excuses in International Trade, Turku 2001, xxx.xxxxx0.xxx.xxxx.xxx/xxxx/xxxxxx.
UNIDROIT Principles of International Commercial Contracts 2004, Rome, 2004.
xxxx://xx.xxxxxxxxx.xxx. xxxx://xxxx.xxx-xxxxx.xx. xxxx://xxx.xxxxxxx-xx-xxxxxxxx.xx. xxx.xxxxxxx.xxx.xx. xxx.xxxxxxxxxxxx.xxx
xxxx://xxxxxxxx.xxxxxxxxxx.xxx/xxxxxxxxx/xxxxxx/xxxxx/xxxxx_x/xxxxxxxx.x tm