ÖZET :
ÖZET :
- Vefat eden işçinin kusuru hakkında alınan iki rapor arasında çelişki bulunması halinde, gerekçesi gösterildiği takdirde üçüncü bir rapor alınmadan, ikinci rapora dayanılarak hüküm kurulabileceği,
- Çalışana hiç bir iş güvenliği eğitimi verilmeyip, güvenli koşullarda ve yeterli donanım ile çalışmasının sağlanmadığı durumlarda sorumluluğuna gidilmesine olanak bulunmadığı, işyerindeki tehlikeler ve sonuçları konusunda eğitilmesi gerektiği, çalışanın iş güvenliğinin kendi inisayitifine bırakılamayacağı, bu nedenle davalı işverenin tam kusurlu bulunduğu ikinci raporun iş güvenliği koşullarına ve yargısal denetime elverişli olduğu,
T.C. İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
10. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/438
KARAR NO : 2017/1276
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN | : Xxxxx XXXXX | (29261) |
ÜYE | : Xxxx Xxxxx XXXXX | (36875) |
ÜYE | : Xxxxx XXXXXXXXX | (35986) |
KATİP : Xxxxx XXXXX XXXXX (126105)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK (İŞ) MAHKEMESİ
TARİHİ :
NUMARASI :
DAVACI : KURUMU BAŞKANLIĞI -
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Xxxxxx Xxxxxxxx)
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİHİ : 18.10.2017
Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi'nden verilen hükmün, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesi davalı Avukatı tarafından istenilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuluşup düşünüldü.
İSTEM : Davacı vekili, davalıya ait işyerinde çalışmakta iken meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahibine bağlanan 45.521,41 TL PSD'li gelir nedeniyle oluşan Kurum zararından fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, 11.380,35 TL'nin gelir bağlama kararının onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte, 5510 sayılı Yasa'nın 21/1. ve 76/4. maddeleri uyarınca davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
YANIT : Davalı vekili, olayın meydana gelmesinde davalının kusuru olmadığını, tüm kusurun kazalı işçide olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece yapılan yargılama sonunda "Davacının davasının KABULÜ ile; 45.521,41 TL hak sahiplerine bağlanan gelirden kaynaklı alacağın 22.04.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ : İstinaf kanun yoluna başvuran davalı vekili, kusur raporları arasındaki çelişki giderilmeden zarar hesabı yaptırılmasının hatalı olduğunu beyanla, yerel mahkeme kararının davalı lehine kaldırılmasını ve yeniden kusur incelemesi yapılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava konusu Kurum zararına neden olan iş kazası, davalıya ait inşaat işyerinde 08.10.2012 tarihinden itibaren inşaat işçisi olarak çalışmakta olan sigortalının, 08.01.2013 günü balkon altında bulunan kalıbı sökme işini yaptığı sırada, dengesini kaybederek 2. kattan aşağıya başı üstüne düşüp yaşamını yitirmesi biçiminde gerçetkleşmiş olup; Kurumca sigortalının hak sahibine 45.521,41 TL ilk peşin sermaye değerli ölüm geliri bağlanarak, fazlaya ilişkin haklar
saklı kalmak kaydıyla 11.380,35 TL'lik kısmının yasal faiziyle birlikte rücuan tazmini amacıyla eldeki dava açılmıştır.
Yargılama sürecinde düzenlenen ilk bilirkişi raporunda, kazanın oluşumunda davalının %60, sigortalının %25, kalfanın %10, şantiye şefinin %5 oranında kusurlu bulunduğu tespitine yer verilmiş; itirazlar üzerine alınan ve hükme dayanak yapılan ikinci bilirkişi kurulu raporunda ise, iş kazasının oluşumunda davalı işverenin %100 oranında kusurlu olduğu tespitine yer verilmiş; hak sahibinin gerçek zararının, ilk peşin sermaye değerli gelir tutarından fazla olduğuna ilişkin hesap raporu ve ilk peşin sermaye değerli gelirin %100'ü üzerinden yapılan ıslah da gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde, iş kazası, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağı belirtilerek işverenin sorumluluğu düzenlenmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu'na tanınan rücu hakkının, “...Her şeyden önce, sigortalının uğradığı iş kazası veya tutulduğu meslek hastalığı nedeniyle, yapılan sağlık ve parasal yardımların Kurumun malvarlığında meydana getirdiği eksikliği giderme amacı vardır. Ayrıca, “maddenin belirgin bir biçimde zararın Kurumca karşılanmasından dolayı sigortalı işçi ve onun işvereni arasında baş gösterecek çekişmeyi ve sürtüşmeyi önlemek gibi bir amacı da vardır.” Çünkü iş kazasına uğrayan ya da meslek hastalığına tutulan sigortalının ve hak sahiplerinin işveren aleyhinde dava açmaları, uğradıkları zararın Kurum tarafından tam olarak karşılanmaması durumunda söz konusudur.
Bununla birlikte, “asıl amaç, geri planda gizlidir ve hukuksal açıdan her şeyin öncesinde ve yücesinde bulunan kişinin canını ve sağlığını korumaya ilişkindir.” Bu yönüyle, işverenin sorumluluğu, sosyal güvenlik sistemlerinin önleyici işlevi çerçevesinde değerlendirilebilir.” (Xxx Xxxxx, Xxx Xxxx Xxxx, Sosyal Xxxxxxxx Xxxxxx, Xxxx Xxxxx X.X., Xxxxxxxx 0000, sh.229)
İş kazası ve meslek hastalığı sonucu oluşan zarar nedeniyle açılan rücu davaları, salt Kurum malvarlığında oluşan eksilmenin giderilmesi amacına yönelik olmayıp, işverenler yönünden işçiyi gözetme borcunun eksiksiz olarak yerine getirilmesini sağlamak, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki kuralların uygulanması konusundaki duyarlığı artırarak, bu alandaki olumsuzlukların önlenmesi ve devletin sosyal güvenlik alanındaki anayasal yükümlülüklerini gerçekleştirme amacına yönelik davalar olarak ortaya çıkmakta olup; işverenler yönünden, işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi alıp, araç ve
gereçleri eksiksiz bulundurma; işçiler yönünden ise işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınan tüm önlemlere uyma yükümlülüğü öngören mevzuat hükümleri; işverenlerin, işyerinde alınan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli önlemler ile yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirme ve eğitme zorunluluğunu da içermektedir. İş sözleşmesi kapsamında işverenin temel yükümlülüğü olan işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınması zorunluluğu, konuya ilişkin bilimsel görüşler ile yerleşik Yargıtay içtihatlarının gereğidir.
İşçiyi gözetme ödevi bulunan işverenin, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki yükümlülüklerine uluslararası düzenlemelerde de yer verilmiş olup; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgüt (WHO) Ortak Komitesi, işçi sağlığının esaslarını, "Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır." (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 08.11.2006 t., 2006/10-696 E., 2006/704 K.) Yaşam ve çalışma hakkının korunması temelinde gelişen düzenlemeler kapsamında Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 155 ve 187 sayılı sözleşmeleri salt işçi sağlığı ve iş güvenliği konularına ilişkin düzenlemeler getirirken; 167 sayılı "İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi" 13. maddesinde, "Tüm işyerlerinin güvenli, işçilerin güvenliği ve sağlığı açısından risk içermeyen durumda olmasını sağlamak üzere gerekli tüm önlemler alınacaktır." düzenlemesine; 14. maddesinde "1. 1. Çalışmanın yerde, üzerinde, bir binanın bir bölümünde ya da daimi bir yapıda güvenli biçimde gerçekleştirilemeyeceği durumlarda, güvenli ve uygun bir iskele ya da aynı güvenlik ve uygunlukta bir başka düzenleme sağlanmalı ve kullanılmalıdır." kuralına; 18. maddesinde, "1.
1. Tehlikeye karşı korunma gerektiren ya da yapının yüksekliğinin veya eğiminin ulusal yasa ya da yönetmeliklerde belirlenenleri aştığı durumlarda, işçilerin, araçların diğer nesne ve malzemelerin düşmesini önleyecek tedbirler alınacaktır." hükmüne; 30. maddesinde ise, "1. 1. Olumsuz koşullara maruz kalma durumu dâhil risk ve kazalara, sağlığa zarar verecek koşullara karşı yeterli korumanın başka yollarla sağlanamadığı durumlarda, yapılan işin türüne ve ilgili risklere göre uygun kişisel koruyucu donanım ve giysiler, ulusal yasalar ya da yönetmeliklerce de belirlenmiş olabileceği şekilde işçilere herhangi bir maliyet getirmeksizin işveren tarafından sağlanacaktır.
2. 2. İşveren, kişisel koruyucu donanımı kullanabilmeleri için işçilere gerekli imkânları ve bu donanımın doğru kullanılmasını sağlayacaktır.
3. 3. Koruyucu donanım ve giysiler, ergonomik ilkeler mümkün olduğunca gözetilerek, yetkili merci tarafından belirlenen standartlara uygun olacaktır.
4. 4. İşçiler, kullanmaları için sağlanan kişisel koruyucu donanımı gerektiği gibi kullanmak ve bakımını yapmak durumundadırlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçların, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranlarının gerekçeleriyle ortaya konulması zorunluluğu bulunmaktadır.
Davalı tarafından, iş kazası sonrasında düzenlenen SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı İnceleme Raporundaki kusur atfına dayanılarak istinaf itirazları ileri sürülmüş ise de, söz konusu raporda işveren tarafından kazalıya işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili olarak eğitim verildiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmediği, sadece işçi sağlığı ve güvenliği adına uyarıların yapıldığı ve önlemlerin alındığına dair genel ifadelerin yer aldığı denetleme defteri ibraz edildiği, kazalının işe girişinde alınması gereken sağlık raporunun ibraz edilmediği tespitine yer verilip, devamında ise kazalının yaptığı işin risklerini bilerek basit tedbirleri alarak daha dikkatli davranması gerektiği, kazalının emniyet kemerini kullanmadan ve baret takmadan işini yapmasının kazanın en önemli etkenlerinden biri olduğu belirtilerek çelişkiye düşüldüğü; kaldı ki olay sonrasında kazalının üzerinden çıkan eşyalar ve olay yeri inceleme tutanağı içeriklerinde, kazalıya koruyucu donanım olarak baret, ayakkabı, emniyet kemeri, güvenlik halatı gibi donanımların verilmediğinin belirlendiği; ayrıca kaza yerinde yapılan keşifte ise, duvara asılı olarak duran daha önceden hiç kullanılmadığı fakat kullanılmış hissi yaratmak için üzerlerine çamur sürülmüş vaziyette baretlerin bulunduğu yönündeki tespit karşısında, davalı vekilinin denetim raporundaki değerlendirmeye dayalı ve sigortalının kusurlu olduğuna ilişkin itirazları yerinde bulunmadığı gibi; davalı işverenin, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Güvenliği Yasası yanında yapı işleri ve iş güvenliğine ilişkin alt düzeydeki düzenleme hükümleri ve sıralanan uluslararası sözleşme hükümleri gereğince işyerinde gerekli güvenlik önlemlerini almadığı; işçinin yapılan işe uygun olduğu konusunda işe girişte alınması gereken raporu aldırmadan inşaat işinde çalıştırdığı; çalışanlara işçi sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim vermediği/verdirmediği, gerekli denetimleri yapmadığı, işyerinde gerekli uyarı tabelalarını kullanmadığı, işaretlemeleri yapmadığı, çalışanlara gerekli kişisel koruma donanımlarını sağlamadığı, kullandırmadığı ve denetlemediği; 6331 sayılı Yasa'nın 19. maddesi ve sıralanan diğer düzenlemeler çalışanların, çalışırken kendilerinin ve diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü olduklarını belirtmiş ise de, çalışana iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmeyip, güvenli koşullarda ve donanım ile çalışmasının sağlanmadığı durumda sorumluluğu yoluna gidilmesine olanak bulunmadığı; aklı selim de olsa çalışanın işyerindeki tehlikeler ve sonuçları konusunda eğitilmesi gerektiği, çalışan kişinin iş güvenliğinin kendi dikkat ve insiyatifine bırakılamayacağı, bu nedenle davalı işverenin tam kusurlu olduğu, sigortalının veya üçüncü bir kişinin kusurunun ise bulunmadığı tespitine dayalı 2. bilirkişi kurulu raporunun işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden somut olayın koşullarına uygun, yargısal denetime elverişli irdeleme içerdiği; hak sahibinin gerçek zararından daha düşük olan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin karara esas alınmasının yerinde olduğu, buna göre davalının %100 kusur oranına karşılık gelen tutarına hükmedilmesi gerektiği belirgin bulunmakla, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu; sonuç itibarıyla, 6100 sayılı
Kanun'un 355. maddesinde yer alan, incelemenin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, ancak, kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde bunun kendiliğinden gözetileceği yönündeki düzenleme çerçevesinde yapılan incelemede, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, sıralanan gerekçeler ışığında yerinde olmadığı, ayrıca, kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa’nın 73/3. maddesi "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” düzenlemesini içermekte olup; bu düzenleme uyarınca vergi ve harç yükümlülüğü konusunda, kıyas ve yeya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesine olanak bulunmamaktadır.
Harçlar Kanunu ekindeki Yargı Harçlarına ilişkin 1 Sayılı Tarifede, "III- Karar ve ilam harcı :
1. Nispi harç :
a) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden...
e) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır.” düzenlemesine yer verilerek, Bölge Adliye Mahkemelerinde “tasdik (onama)” kararı verilmesine olanak bulunmadığı gözetildiğinde, salt “işin esasının hüküm altına alındığı” kararlar nedeniyle nispi karar ve ilam harcı alınmasına olanak tanınmış olup; Bölge Adliye Mahkemelerinin işin esasını hüküm altına aldığı kararlar ise, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek, infazı kabil karar niteliğinde verdiği icra edilebilir kararlardır. Bu tür kararlar ise, HMK 353/1-(b)-2 ve 3. bendi uyarınca “esas hakkında” verilen kararlardır. Zira bu kararların temyiz incelemesi sonucu bozulması halinde HMK 373. Maddesi uyarınca dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine iadesi gereği bulunmakta; HMK 353/1-(b)-1’deki karar ise, “başvurunun esastan reddine” ilişkin karar olup, tarifede belirtildiği üzere işin esasını hüküm altına alan icra edilebilir bir karar olmadığından, bu durumda, işin esasını hüküm altına alan ilk derece mahkemesi kararı varlığını korumaktadır. İlk derece ve Bölge Adliye Mahkemesi yargı süreci, ilk derece yargısı yönünden infazı kabil tek karar üretmekte olup, bu tek karar için de tarife gereği bir tek karar ve ilam harcı alınması yasal zorunluluğu karşısında, istinaf kanun yoluna başvuru sırasında yatırılıp, olması gereken maktu karar ve ilam harcını aşan tutarın davalıya iadesiyle birlikte davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: 1-) Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi'nin kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-) Davalının istinaf kanun yoluna başvurusu sırasında yatırdığı 778,00 TL nispi karar ve ilam harcından, alınması gerekli 31,40 TL maktu karar ve ilam harcının mahsubu ile kalan 746,60 TL harç tutarının karar kesinleştiğinde ve istemi durumunda kendisine geri verilmesine,
3-) İstinaf kanun yolu yargılama giderlerinin, istinaf eden üzerinde bırakılmasına,
dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18.10.2017 tarihinde, kararın tebliğ tarihinden itibaren 8 günlük yasal sürede temyizi kabil olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
Xxxxx XXXXX Başkan
29261
(E-İmza)
Xxxx Xxxxx XXXXX
Üye 36875
(E-İmza)
Xxxxx XXXXXXXXX
Üye 35986
(E-İmza)
Xxxxx XXXXX ULUSU
Katip 126105