Başvuru Adı : Ainis ve Diğerleri / İtalya
Başvuru Adı : Ainis ve Diğerleri / İtalya
Başvuru No : 2264/12
Başvuru Tarihi : 23.12.2011
Karar Tarihi : 14.09.2023
Konu : Mevcut dava, başvuranların yakınları C.C.'nin polis gözetiminde tutulduğu sırada aşırı dozda uyuşturucudan ölmesiyle ilgilidir.
Bu karar, Sözleşme'nin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullar altında kesinleşecektir. İşbu karar, editoryal revizyona tabi olabilir.
Ainis ve Diğerleri / İtalya davasında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Birinci Bölüm), aşağıdaki üyelerden oluşan bir Daire olarak görev yapmaktadır:
Başkan Xxxxx Xxxxxxx, Xxxxx Xxxxxxxxx,
Xxxxx Xxxxxxxx, Xxxxx Xxxxxxxx, Xxxxx Xxxxx,
Xxxx Xxxxxxxxxxx, Xxxxxxxx Xxxxxx, yargıçlar,
ve Yazı İşleri Müdürü Xxxxxx Xxxxxxx.
Mahkeme, aşağıdaki hususları göz önünde bulundurarak, üç İtalyan vatandaşı olan Bayan Xxxxxxx Xxxxx ("birinci başvuran"), Bayan Xxxxx Xxxxxxxx ("ikinci başvuran") ve Bayan Xxxxxxxx Dammicela ("üçüncü başvuran") tarafından 23 Aralık 2011 tarihinde Mahkeme'ye yapılan başvuruyu (no. 2264/12), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin ("Sözleşme") 00. xxxxxxx xxxxxxxx, Xxxxxx Cumhuriyeti aleyhine olmak üzere, Sözleşme'nin 2. maddesine ilişkin şikâyetlerin İtalyan Hükümeti'ne ("Hükümet") bildirilmesine ve başvurunun geri kalanının kabul edilemez ilan edilmesine karar vermiştir.
Müzakereler 4 Temmuz 2023 tarihinde özel olarak gerçekleştirilmiştir.
GİRİŞ
1. Mevcut dava, başvuranların akrabası C.C.'nin polis gözetiminde tutulduğu sırada aşırı dozda uyuşturucudan ölmesiyle ilgilidir.
OLAYLAR
2. Başvuranlar sırasıyla 1974, 1994 ve 1946 doğumludur ve Milano'da yaşamaktadırlar. Başvuranlar, 10 Mayıs 2001 tarihinde Milano polis merkezinde (questura) akut kokain zehirlenmesinden ölen C.C.'nin eşi, kızı ve annesidir. Mahkeme önündeki yargılamada adli yardım alan başvuranlar, Milano'da avukatlık yapan Bay X. Xxxxxxxxx ve Bay C. Xxxxxxxxx tarafından temsil edilmişlerdir.
3. Hükümet, eski Temsilcileri Bayan E. Xxxxxxxxx ve Bayan P. Xxxxxxx tarafından temsil edilmiştir.
C.C.'S ÖLÜMÜNÜ ÇEVREYEN OLAYLAR
4. 10 Mayıs 2001'de saat 02.30'da C.C., dairesinden dışarıya çıkarken uyuşturucu ticareti yaptığı şüphesiyle tutuklanmıştır. Aynı uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele operasyonu sırasında üç kişi daha tutuklanmıştır.
5. Tutuklayan memurlar tarafından yazılan devriye raporunda açıklandığı üzere, tutuklama sırasında ve özellikle de dairesinin aranması sırasında, C.C. muhtemelen uyuşturucu tüketimi nedeniyle psikofiziksel olarak bozulmuş bir durumda görünmekteydi. Panik ataklar ve ani ruh hali değişimleri yaşıyor ve kafasını duvara vurarak kendine zarar verme girişimlerinde bulunuyordu. Bina dışına çıkarılırken, iş birliği yapmadığı ve "ölü gibi ağır bir şekilde” düşmeye devam ettiği için memurlar tarafından taşınması gerekmiştir.
6. Saat 03.15'te destek olarak çağrılan iki polis memuru olay yerine gelmiştir. Devriye raporlarına göre, olay yerine vardıklarında elleri kelepçeli olan C.C., tutuklayan memurlar tarafından polis merkezine götürülmek üzere polis aracına bindirilmiştir. C.C. araca oturduktan sonra memurlara kendini iyi hissetmediğinden yakınmış ve bir süre daha hareket ettirilmemesini istemiştir. Bir süre polis aracında başı ve bacakları aracın dışında kalacak şekilde oturmasına izin verilmiştir. Terlediği ve kuruduğu, ağzından şeffaf bir sıvı aktığı belirtilmiştir. C.C. kendini daha iyi hissettiğini belirttikten sonra polis memurları onu kelepçelemiş ve polis merkezine götürmüştür. Memurlar, C.C.'nin "sağlık durumu" göz önüne alındığında, havalandırmayı açtıklarını ve aracı yavaş sürdüklerini bildirmişlerdir.
7. Saat 03.30'da C.C. polis merkezindeki nezarethanede bulunan personelin gözetimine teslim edilmiştir. Onu teslim eden memurlar raporlarında C.C.'nin teslim sırasında kelepçeli olduğunu belirtmişlerdir.
8. Nezarethaneden sorumlu memur tarafından yazılan rapora göre, C.C. tuvaleti kullanmak istediği sabah 5.50'ye kadar sakin görünmekte ve nezarethanede uyumaktadır. C.C. tuvalet kabinindeyken öğürmeye başlamış ve kısa bir süre sonra yere düşmüştür. Nöbetçi memur C.C.'nin ağzından tükürük damladığını ve burnundan kan geldiğini fark ettiğini bildirmiştir. Memur vardiya amirine haber vermiş, amir de derhal bir ambulans çağırmıştır.
9. Nezarethaneden sorumlu memur, 7 Şubat 2002 tarihinde savcıya verdiği ifadede, olayları daha ayrıntılı olarak anlatmıştır. Bu ifadenin ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
"9 ve 10 Mayıs 2001 gecesi Milano polis merkezinin nezarethanesinde sorumlu memur olarak görev yapıyordum ... İsimlerini hatırlamadığım diğer üç memur da görev başındaydı...
10 Mayıs 2001 günü saat 3.30 sularında Volante Xxxxxxxx'xxx (Sempione bölgesi polis devriyesi) gelen memurlar, kelepçelenmiş olarak bulduğum [C.C.]'yi, genellikle gelen kişileri kayıt altına aldığımız kontrol noktamızdaki bankta otururken teslim ettiler ... [C.C.] odamızda kaldı, oturur pozisyonda rahatça uyuyordu; sabah yaklaşık 5.50'de [C.C.] uyandı, öğürdü ve tuvalete gitmesine izin verilmesini istedi. Bu noktada, bir kelepçeyi çıkardıktan sonra, koridorun yaklaşık üç metre aşağısında sağda bulunan banyo girişine kadar kendisine bizzat eşlik ettim; daha sonra banyoya girdi ve ben de dışarıda durarak kapıyı açık tuttum. Bu noktada [C.C.] kusmaya başladı ve alaturka tuvalete yüz üstü düştü; hemen banyoya girdim, ağzından tükürük ve burnundan kan geldiğini fark ettim; hemen bir telefona uzandım, merkeze haber verdim ve hemen bir ambulans göndermelerini istedim. Kısa bir süre sonra ambulans personeli nezarethaneye geldi ve [C.C.]'ye tıbbi yardım sağlamaya başladılar. Sağlık görevlilerine engel olmamak için ilk yardım yapılırken orada bulunmadım. Daha sonra, Volante Niguarda'dan (Niguarda bölge polis devriyesi) meslektaşlarımın eşlik ettiği bir sedye ile götürüldü.
...
C.C.]'nin kişiliği, davranışları ya da görünüşüyle ilgili ayrıntıları hatırlamıyorum; saçları hafif dağınıktı. Şunu da eklemeliyim ki, diğer şahısların kayıtlarını tutmak ve fotoğraflarını çekmekle meşgul olduğum için [C.C.]'ye sürekli olarak dikkat etmedim. Açıkçası, kontrol noktası olarak bilinen oda, tutuklanan şahıslar varsa nöbetçi memurlar tarafından asla terk edilmez, çünkü uygulamamıza göre birimiz her zaman orada mevcut olması gerekir."
10. Sabah saat 06.00'da ambulans ekibine hastaneye kadar eşlik etmek üzere çağrılan iki polis memuru olay yerine gelmiştir. Hazırladıkları rapora göre C.C. hastaneye vardığında, raporda banyo girişi olarak belirtilen yerde sırt üstü yatmaktadır. Kendisinin burnu kanamakta ve ağzından tükürük damlamaktadır. Memurlara göre C.C. morarmış, nefes almakta güçlük çekiyor ve konvülsif kriz geçiriyor gibi görünmektedir.
11. Sabah 06.07'de ambulans personeli olay yerine gelmiştir. Hazırladıkları rapora göre C.C. banyoda sırt üstü, bilinci kapalı bir şekilde yatmaktadır. Hayati bulguları kontrol edilmiş ve yetersiz olduğu görülmüştür. Siyanotik ve konvülsif olarak tanımlanan C.C.'nin solunumu ve kalp
atışları yavaştır. Yüzünde travma izleri ve kıyafetlerinde kusmuk izleri tespit etmişlerdir. C.C.'yi ambulansa naklederek kardiyopulmoner resüsitasyon uygulamaya başlamışlardır.
12. C.C. sabah 06.11'de Fatebenefratelli Hastanesi'ne varmış ve burada kendisini hayata döndürmek için başarısız bir girişimde bulunan sağlık personeline teslim edilmiştir.
13. C.C.'nin resmi olarak saat 06.16'da Milano'daki Fatebenefratelli Hastanesi'nde öldüğü açıklanmıştır.
II. TUTUKLAMA RAPORLARI (VERBALI DI ARRESTO), ARAMA RAPORLARI (VERBALI DI PERQUISIZIONE) VE EL KOYMA RAPORLARI (VERBALI DI SEQUESTRO)
14. G.B., M.G. ve O.T. adlı üç kişi hakkında, 10 Mayıs 2001 gecesi gerçekleştirilen uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele operasyonuyla ilgili olarak tutuklama raporları düzenlenmiştir. Raporlar, esas olarak, adı geçen şahısların suçüstü (in flagrante delicto) yakalandıklarını anlatmaktadır.
15. Dava dosyasında C.C., M.G. ve G.B.'ye ait dairelerin aranmasına ilişkin üç arama tutanağı bulunmaktadır. C.C.'nin dairesinin tutuklandığı gece saat 03.00'te arandığı, ancak kayda değer bir şey bulunmadığı anlaşılmaktadır.
16. Arama tutanaklarından biri, M.G.'nin üzerinde gece 02.30'da yapılan aramayla ilgilidir. Tutanaktan, arama sırasında avukat veya istediği başka bir kişinin hazır bulunması hakkının kendisine bildirildiği ve kendisinin de bu hakkından feragat ettiği anlaşılmaktadır. M.G.'nin cepleri aranmış ve memurlar nakit para ve küçük bir dijital tartı bulmuşlardır; M.G.'nin pantolonunun ön kısmında, "mahrem yerlerinde" şüpheli bir şişkinlik fark edildikten sonra yapılan aramada ayrıca içinde ekstazi tabletlerine benzeyen bir plastik torba ve 142 gram kokain bulunmuştur.
17. Dava dosyasında C.C. ile ilgili iki el koyma raporu bulunmaktadır. Raporlarda X.X.'xxx evinde gece 02.45'te bir dizi eşyanın ele geçirildiği belirtilmektedir. İlk raporda, ele geçirilen eşyalar
1.686.000 İtalyan lireti nakit para, bir araba anahtarı ve C.C.'nin ceketinin cebinde bulunan bir cep telefonudur. İkinci raporda ele geçirilen eşyalar ise, C.C.'nin pantolonunun arka cebinde bulunan cüzdanından bir kredi kartı, iki çek ve kokaine benzeyen bir madde içeren katlanmış bir banknottur.
III. SAVCININ C.C.'Nİ N ÖLÜMÜNE İ Lİ ŞKİ N ÖN SORUŞTURMASI
18. 11 Mayıs 2001 tarihinde Savcının talebi üzerine C.C.'nin cesedi üzerinde otopsi yapılmıştır. Otopsi bulguları, kısa bir agonal solunum veya boğulma sonucu ölümle karakterize edilen doğal bir ölümle uyumlu olan beyin ödemi, sıvı kanın neden olduğu pulmoner ödem, poliviseral
konjesyon ve peteşileri içermektedir. Midede sıvı gıda kalıntıları bulunmuştur. Patolog, o sırada elindeki bilgilere dayanarak kesin ölüm nedenini belirleyememiştir. Aynı tarihte toksikolojik testler için numuneler gönderilmiştir.
19. 28 Kasım 2001 tarihinde Savcı, otopsi ve toksikoloji sonuçlarını incelemek ve ölüm nedenini belirlemek üzere iki adli patoloğu bağımsız tıbbi uzman olarak görevlendirmiştir.
20. Adli patologlar, 22 Şubat 2003 tarihinde düzenledikleri bir raporda, ölüm nedeninin akut kokain zehirlenmesi olduğunu tespit etmişlerdir. Mide sıvısında uyuşturucunun varlığı göz önüne alındığında, C.C.'nin öldürücü dozu yutarak aldığı ve bunu "ölümüne çok yakın bir zamanda" yaptığı sonucuna varılmıştır. Başka herhangi bir ölüm nedeni ihtimali ekarte edilmiştir. Patolog, ölümle ilişkilendirilebilecek herhangi bir travma ya da önceden var olduğu tespit edilebilen başka bir tıbbi duruma dair kanıt bulunmadığını belirtmiştir.
21. Xxxxx, X.X.'xxx tutuklanması sırasında hem C.C.'ye ait dairede hem de binada bulunan çeşitli kişilerin tanık ifadelerini almıştır. Dairede kalan iki kadın, tutuklayan memurların kendilerinden
C.C. için su istediklerini ve memurların X.X.'xxx kendini iyi hissetmediğini belirttiklerini ifade etmiştir.
22. 3 Nisan 2003 tarihinde Savcı, ön soruşturma sırasında toplanan delillerin, C.C.'nin ölümünü üçüncü bir şahıs tarafından işlenen harici olaylarla ilişkilendirebilecek ve kendisini suç teşkil eden bir eylemin işlendiği sonucuna götürecek unsurları ortaya koymadığına karar vermiştir. Bu nedenle, herhangi bir ceza soruşturması açılmaksızın yargılamaya son verilmiştir.
IV. BAŞVURANLAR TARAFINDAN AÇILAN HUKUK DAVALARI
A. Milano Mahkemesi’nde Görülen Davalar
23. 22 Haziran 2003 tarihinde başvuranlar, İçişleri Bakanlığı aleyhine "tehlikede olan bir kişiye yardım sağlamama" (omissione di soccorso) ve "yeterince denetlememe" (omessa sorveglianza) gerekçeleriyle tazminat davası açmışlardır.
24. Belirtilmeyen bir tarihte mahkeme, 2001 yılında savcılık soruşturmasında yer alan iki adli patoloğu (bkz. 20. paragraf), C.C.'nin ölümüne ilişkin belgeleri gözden geçirmeleri ve ölümün kokain kullanımından kaynaklanıp kaynaklanmadığını ve uyuşturucu tüketiminin ne zaman gerçekleştiğini belirlemeleri için görevlendirmiştir.
25. Mahkeme, esas olarak polis memurlarının devriye raporlarından ve savcıya verdikleri ifadelerden ve yargılama sırasında atanan iki bağımsız tıp uzmanının sonuçlarından ortaya çıkan ilgili gerçekleri özetlemiştir. Bilirkişiler, C.C.'nin akut kokain zehirlenmesi nedeniyle öldüğünü
teyit etmişler ve biri tutuklanmasına yakın bir zamanda, diğeri de ölümüne çok yakın bir zamanda olmak üzere ihtilaflı olaylar sırasında iki kez kokain aldığı sonucuna varmışlardır. Toksikolojik verilere dayanarak, ilk dozun C.C.'nin ölümüyle bağlantılı olabileceği ihtimalinden uzaklaşmışlardır. Uzmanlara göre, ikinci doz kokain ölümcül olan dozdur ve C.C. tuvaleti kullanmak istemeden hemen önce ya da tuvaletteyken alınmış olabilmektedir.
26. Mahkeme ilk olarak, tutuklama sırasında C.C.'nin uyuşturucu zehirlenmesinin açık belirtilerini gösterdiğine dikkat çekmiştir. Mahkeme, bu durumun C.C.'yi derhal hastaneye kaldırma zorunluluğunu doğurmadığını düşünmekle birlikte, özellikle de uyuşturucu bağımlısı olduğu, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele operasyonu kapsamında tutuklandığı, uyuşturucu bulundurduğu ve kendine zarar verme arzusunu düşündüren davranışlar sergilediği memurlar tarafından bilindiğinden, memurları alarma geçirmesi ve C.C.'yi özel bir titizlikle denetlemelerine neden olması gerektiğini düşünmüştür.
27. C.C.'nin büyük miktarda kokain kullanmış olmayı başarmış olması, mahkemenin görüşüne göre, ya tutuklama sırasında zaten bu maddeyi kullanmış olduğunu ya da maddeyi polis merkezindeki kayıt odasındayken üçüncü bir şahıstan temin ettiğini varsaymaktadır.
28. İlk senaryo, X.X.'xxx tutuklandığı sırada üzerinde yapılan aramanın özenli bir şekilde yapılmadığını göstermektedir. Xxxxxxx, C.C.'nin ölümünden sonra düzenlenen el koyma tutanağına göre, kendisinin bir dizi eşya ile ele geçirildiğini, ancak dosyada bir arama tutanağı olduğuna dair kanıt bulunmadığını belirtmiştir. Yargıç, bu koşullar altında C.C.'nin üzerinde yapılan aramanın özellikle dikkatli bir arama olması gerektiğini düşünmüştür. Mahkeme, davalı Bakanlığın, C.C.'nin kokaini daha sonra midesinde çözünen bir poşet içinde tüketmiş olabileceği iddiasını, otopside karın boşluğunda böyle bir kabın izine rastlanmadığı için reddetmiştir. Ayrıca, yargıç, mahrem bir üst araması (ispezione personale) yapmak için bir yargıcın izninin gerekli olmasının, memurları gerekli gördükleri takdirde bir arama talep etmekten muaf tutmadığını düşünmüştür.
29. İkinci senaryo, C.C.'nin gözetiminin yetersiz olduğunu göstermektedir. C.C.'nin uyuşturucuyu üzerinde mi taşıdığı yoksa polis merkezinde başka birinden mi temin ettiğine bakılmaksızın, mahkeme, C.C.'nin polis gözetimindeyken ölümcül dozda kokain almayı başardığını ve bunun da kendisini denetlemekle yükümlü olan polis merkezindeki personelin C.C'.yi yeterince gözetleyemediği anlamına geldiğini düşünmüştür. Yargıç ayrıca, polis merkezindeki nöbetçi memurun, başka işlerle meşgul olduğu için C.C.'ye özel bir dikkat göstermediğini itiraf ettiğinin altını çizmiştir. Nöbetçi memur C.C.'ye ancak C.C. tarafından çağrıldığında dikkat etmiştir. Ancak o zamana kadar C.C. ölümcül dozu almış olabileceğinden, bu durum kendisinin neden öğürdüğünü ve tuvalete gitmek istediğini açıklamaktadır. Buna alternatif olarak, C.C. uyuşturucuyu tuvaletin içindeyken de almış olabilirdi, ancak mahkemeye göre bu olasılık daha az muhtemel görünmekteydir. Çünkü görevli memur X.X.'xx açık banyo kapısından görüş mesafesinde
tutmuştur ve memurun X.X.'xxx kustuğunu ve öne doğru düştüğünü görmüş olması da bunu göstermektedir.
30. Sonuç olarak, ilk derece mahkemesi İçişleri Bakanlığı'nı C.C.'nin ölümünden sorumlu bulmuştur. C.C.'nin annesine 100.000,00 Avro ve kızına 125.000,00 Avro tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Xxxxxxx, C.C.'nin partneri Xxxxx Xxxxx'x tazminat ödenmesine hükmetmemiştir, zira Bayan Ainis'in C.C. ile daha evlenmeden birlikte yaşama (more uxorio) ilişkisinin varlığını kanıtlayamadığına karar vermiştir.
B. Milano İstinaf Mahkemesi'nde Görülen Davalar
31. İçişleri Bakanlığı, belirtilmeyen bir tarihte ilk derece mahkemesinin kararına karşı Milano İstinaf Mahkemesi'ne istinaf başvurusunda bulunmuştur. Tutuklama sırasında yapılan aramanın özenli bir şekilde gerçekleştirildiğini; birinin C.C.'ye uyuşturucu vermek için adımda bulunduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığını; C.C.'nin, arama sırasında bulunamayacağı bir yere saklanmış olan kokaini, görevli memurun şüphesini çekmeyecek bir şekilde elini kısa bir süreliğine ağzına götürerek yutmuş olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
32. İstinaf Mahkemesi 12 Mart 2008 tarihli bir kararla İçişleri Bakanlığı lehine karar vermiş ve ilk derece mahkemesinin kararı aşağıdaki şekilde özetlenebilecek gerekçelerle bozmuştur.
33. Mahkeme ilk olarak, C.C.'ye polis merkezinde birinin yaklaşıp kokain verdiğine dair bir kanıt bulunmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla, mahkemenin görüşüne göre C.C., uyuşturucuyu üzerinde bir yerde bulundurmuş olmalıdır.
34. Xxxxxxx daha sonra, C.C.'nin yakalandığı sırada zaten uyuşturucu zehirlenmesi belirtileri gösterdiğini değerlendirmiş, ancak bilirkişi raporlarına dayanarak, başvuranların kendisine derhal tıbbi müdahale yapılması gerektiği yönündeki iddialarını reddetmiştir.
35. Xxxxxxx, C.C.'nin tuvaleti kullanma talebinin çok önemli olduğu görüşündedir, çünkü mahkemenin görüşüne göre C.C., banyodayken kokaini üzerinde bir yerden almış, yutmuş ve ardından ölmüş olmalıdır. Bu sonucu desteklemek için mahkeme, C.C.'nin uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili sabıka kaydı olduğunu ve kokainin üzerinde bulunması halinde yargılanacağını ve mahkûm edileceğini bilmesi gerektiğini değerlendirmiştir.
36. Mahkeme, başvuranların, ikinci ölümcül kokain alımının, C.C.'yi gözetim altında tutan memurların ihmali nedeniyle yaşandığı yönündeki iddialarını reddetmiştir. Mahkeme, polis merkezindeki nöbetçi memurun C.C.'ye tüm dikkatini vermemiş olmasının, yetersiz gözetim anlamına gelmeyeceğini belirtmiştir. Mahkeme, C.C.'nin tüm süre boyunca kelepçeli olduğunu ve bu nedenle hareketlerinin kısıtlandığını vurgulamıştır. Mahkemenin görüşüne göre, C.C.'nin
hareket özgürlüğüne sahip olduğu tek zaman tuvalette olduğu zaman olmuştur. Mahkeme, ölümcül kullanımın gerçekleştiğini düşündüğü yerin burası olduğunu tekrarlamıştır, çünkü X.X'xxx serbest eliyle vücudunda daha önce gizlenmiş olan kokaini yutmuş olabileceği görüşündedir.
37. Mahkeme ayrıca, başvuranların, polis memurlarının, ele geçirilen miktara ek olarak bir miktar daha kokain bulmalarını sağlayabilecek olan mahrem bir üst araması (ispezione personale) yapmak için adli izin almadıkları yönündeki iddialarını da ele almıştır. Mahkeme, memurların C.C.'nin cüzdanında bulunan bir miktar kokaini zaten ele geçirmiş oldukları gerçeği ışığında böyle bir aramanın gerekli olmadığını düşünmüştür. Ayrıca, başvuranlar tarafından savunulan türden bir kişisel aramanın, yalnızca bir şüphelinin üzerinde veya vücudunda delil sakladığına inanmak için güçlü nedenler olduğunda başvurulabilecek istisnai bir delil elde etme aracı olduğunun altını çizmiştir.
38. Mahkeme ayrıca, herhangi bir gerekçe sunmadan, C.C.'nin ölümünün ani sebebinin ölümüne yakın bir zamanda büyük miktarda kokain alımı olmasına rağmen, aynı zamanda tutuklama sırasında kokain alımından da kaynaklandığı ve "ölümcül krizin aniden ortaya çıktığı, çünkü daha önce uyuşturucu alımı- veya alımları- nedeniyle ciddi bir etki altında olan bir vücutta alan bulduğu" sonucuna varmıştır.
39. Mahkeme bu nedenle İçişleri Bakanlığı'nın herhangi bir hukuki sorumluluğunun tespit edilemediği sonucuna varmıştır.
C. Yargıtay'da Görülen Davalar
40. Belirtilmeyen bir tarihte, başvuranlar İstinaf Mahkemesi'nin kararına karşı Yargıtay'a temyiz başvurusunda bulunmuşlardır.
41. Yargıtay, 17 Mayıs 2011 tarihli bir kararla İstinaf Mahkemesi'nin kararını onamıştır. Mahkeme, Xxxxxxx Xxxxxxxxx tarafından ortaya konan olayların yeniden yapılandırılmasını tekrar gözden geçiremeyeceğini yinelemiş ve İstinaf Mahkemesinin vardığı sonuçlara mantıklı ve gerekçeli bir şekilde ulaştığını tespit etmiştir.
HUKUK
SÖZLEŞME'Nİ N 2. MADDESİ Nİ N İ HLAL EDİ LDİ Ğİ İ DDİ ASI
42. Başvuranlar, yetkililerin, gözaltında tutulduğu sırada aşırı dozda uyuşturucudan ölen aile üyeleri C.C.'nin hayatını korumak için yeterli adımları atmadıklarından şikayetçi olmuşlardır. Başvuranlar, mevcut davayla ilgili olduğu ölçüde, Sözleşme'nin 2. maddesine dayanmışlardır:
"1. Herkesin yaşama hakkı yasayla korunur. ...
..."
A. Kabul Edilebilirlik
43. Xxxxxxx, başvurunun, Sözleşme'nin 35. Maddesinde listelenen herhangi bir gerekçeden açıkça dayanaksız veya kabul edilemez olmadığını belirtmektedir. Bu nedenle başvurunun kabul edilebilir olduğu ilan edilmelidir.
B. Esaslar
1. Tarafların beyanları
(a) Başvuranlar
44. Başvuranlar, C.C. tutuklandıktan ve özgürlüğünü kaybettikten sonra, yetkililerin onun hayatını korumakla yükümlü olduklarını, ancak bunu yapmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Başvuranlar, yetkililerin bir dizi spesifik kusuru olduğunu iddia etmişlerdir.
45. İlk olarak, C.C.'nin kendisini hasta hissetmesine, panik atak ve kasılmalar yaşamasına ve büyük olasılıkla uyuşturucu almış olmasına rağmen, tutuklayan memurların C.C.'ye tıbbi yardım sağlamadıklarını ve onu hastaneye götürmediklerini ileri sürmüşlerdir. C.C.'nin Milano polis merkezinde gözaltında tutulduğu süre boyunca hiçbir noktada tıbbi yardım almadığını da belirtmişlerdir.
46. İkinci olarak, biraz tutarsız bir terminoloji kullanarak, C.C.'nin aranmadığını ileri sürmüşlerdir. C.C.'nin üzerinin arandığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığını ve yerel hukuk davalarında dahi İçişleri Bakanlığı'nın böyle bir kanıt sunamadığını vurgulamışlardır. Aynı polis operasyonu sırasında tutuklanan başka bir kişi ile ilgili olarak böyle bir kanıtın, yani bir arama tutanağının mevcut olduğuna işaret etmişlerdir. Hükümet'in, İçişleri Bakanlığı'nın yerel hukuk davasında öne sürdüğü argümanlara dayanarak, C.C.'nin uyuşturucuyu vücudunun mahrem bölgelerine saklamış olması gerektiği yönündeki ifadesinin sadece bir varsayım olduğu görüşündedirler. Her halükârda, durumun böyle olup olmadığını doğrulamak için mahrem bir vücut aramasının istisnai ve invaziv niteliği ve böyle bir aramayı gerçekleştirmek için izin almış olma gerekliliği, yetkililerin bunu gerçekleştirmekten alıkonulduğu anlamına gelmemektedir.
47. Son olarak, başvuranlar, polis merkezinde gözaltında tutulduktan sonra, yetkililerin C.C.'yi gözetim altında tutmakla yükümlü olduklarını ve bunu yeterince yapmadıklarını iddia etmişlerdir. Nöbetçi memurun, C.C.'yi sürekli olarak izlemediği yönündeki itirafına dikkat çekmişlerdir.
48. Başvuranlar, genel bir değerlendirme olarak, C.C.'nin ölümünü çevreleyen olayların yeniden yapılandırılmasının, yalnızca yetkililer tarafından yazılan ve savcılık soruşturmasına dahil edilen ve itiraz etme fırsatına sahip olmadıkları rapor ve belgelerde yer alan unsurlara dayandığını vurgulamışlardır.
(b) Hükümet
49. Hükümet, Sözleşme'nin 2. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin, modern toplumlarda polislik mesleğinin zorlukları, insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ve kaynaklar açısından verilmesi gereken operasyonel kararlar dikkate alınarak, yetkililere imkânsız veya orantısız yükler getirmeyecek şekilde yorumlanması gerektiğini yinelemiştir. Bu bağlamda, Xxxxx / Birleşik Krallık (28 Ekim 1998, Reports of Judgments and Decisions 1998-VIII) kararına atıfta bulunmuşlardır.
50. Hükümet'in görüşüne göre, yetkililerin, C.C.'nin hayatına yönelik, a priori olarak öngörülebilir olduğu düşünülemeyen belirli ve anlık bir riskin gerçekleşmesini önlemek için makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmadıkları söylenemez.
51. C.C.'nin tutuklanmasıyla ilgili olarak, tutuklayan memurlar, C.C.'nin kendisine zarar vermesinden korumak için önlemler aldıklarını ve onu polis merkezine götürmeden önce kendini daha iyi hissedene kadar beklediklerini belirtmişlerdir.
52. Hükümet ayrıca, tutuklayan memurlar tarafından hazırlanan el koyma tutanağında, C.C.'nin cüzdanında bulunan katlanmış bir banknotta 1,6 gram kokain de dahil olmak üzere bazı eşyaların ele geçirildiğinin belirtildiğini (bkz. 17. paragraf), dolayısıyla C.C.'nin tutuklandığı anda, iç hukuktaki yargılamalarda da kişinin üzerinde taşıdığı veya giydiği eşyaların kontrolü olarak adlandırılan bir aramaya tabi tutulduğunu gösterdiğini ileri sürmüştür. Ayrıca Hükümet, dava dosyasındaki adli tıp raporlarına göre, C.C.'nin ölümüne neden olan ikinci kokain alımının ya tuvaleti kullanmak istemesinden kısa bir süre önce ya da tam o anda gerçekleştiğini kaydetmiştir. Hükümet, uyuşturucu kaçakçılarının üzerlerindeki az miktardaki uyuşturucuyu gizlemek için çeşitli teknikler kullandıklarını ve ikinci dozun alınmasını gözetim eksikliğine bağlamanın mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Bu nedenle Hükümet, yetkililerin bu koşullar altında makul olan adımları attığı sonucuna varmış ve özel üst aramalarına başvurulmasının, invaziv nitelikleri nedeniyle yalnızca istisnai durumlarda yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Hükümet, bu bağlamda, Mahkeme'nin Xxxxx (yukarıda anılan, § 116) kararına da dayanmıştır. Mahkeme'nin ilgili bulduğu hususlar arasında, polisin suçu kontrol etme ve önleme yetkilerini, Sözleşme'nin 5. ve 8. maddelerinde yer alan güvenceler de dahil olmak üzere, suçu soruşturmak ve suçluları adalete teslim etmek için eylemlerinin kapsamına meşru bir şekilde kısıtlamalar getiren adil yargılanma ilkesine ve diğer güvencelere tam olarak saygı gösterecek şekilde kullanmasını sağlama ihtiyacı bulunmaktadır.
2. Mahkeme'nin değerlendirmesi
(a) Genel ilkeler
53. Mahkeme, yaşam hakkını güvence altına alan 2. xxxxxxxx Sözleşme'nin en temel hükümlerinden biri olduğunu yinelemektedir. Madde 2'nin ilk cümlesi, Sözleşmeye taraf Devletlere yalnızca "kasten" veya bu hükmün ikinci paragrafının (a) ila (c) bentlerinde belirtilen meşru amaçlarla orantısız "güç kullanımı" yoluyla can almaktan kaçınmalarını değil, aynı zamanda kendi yetki alanları dahilinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için uygun adımları atmalarını da emretmektedir (bkz. C.B. / Birleşik Krallık, 9 Haziran 1998, § 36, Reports of Judgments and Decisions 1998-III, ve Xxxxxx / Birleşik Krallık, no. 27229/95, § 89, ECHR 2001- III).
54. Mahkeme ayrıca, gözaltındaki kişilerin savunmasız bir konumda olduklarını ve yetkililerin bu kişilere yapılan muamele konusunda hesap verme yükümlülüğü altında olduklarını vurgulamaktadır. Mahkeme ayrıca, gözaltındaki kişilerin sağlık ve esenliğini koruma yükümlülüğünün, bu kişilerin kendilerine zarar vermelerini önlemek için makul tedbirler alma yükümlülüğünü de kapsadığına karar vermiştir (bkz. Xxxxxxxxxx / Slovakya, no. 74832/01, § 89, 14 Aralık 2010; Xxxxxxxxxx ve Xxxxxxx / Xxx Xxxxxxxxxxx, xx. 00000/00, § 115, 16 Şubat 2012; ve Daraibou / Hırvatistan, no. 84523/17, § 88, 17 Xxxx 2023). Genel bir kural olarak, bir kişinin gözaltındayken şüpheli koşullarda ölmüş olması, Devletin söz konusu kişinin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği konusunda bir sorun yaratmalıdır (bkz. Slimani
/ Fransa, no. 57671/00, § 27, AİHM 2004-IX (alıntılar)). Böyle bir yükümlülük, modern toplumlarda polislik yapmanın içerdiği zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ve kaynaklar açısından yapılması gereken operasyonel seçimler göz önünde bulundurularak, yetkililere imkânsız veya orantısız bir yük getirmeyecek şekilde yorumlanmalıdır (bkz. diğerleri arasında, Renolde / Fransa, no. 5608/05, § 82, AİHM 2008 (alıntılar), ve Shumkova/Rusya, no. 9296/06, § 90, 14 Şubat 2012).
55. Mahkeme'ye göre, yetkililerin yetkileri kapsamında, ilgili zamanda, kimliği tespit edilen bir bireyin hayatına üçüncü bir şahıs veya kendisi tarafından yöneltilen gerçek ve acil bir riskin varlığını bildikleri veya bilmeleri gerektiği makul bir şekilde değerlendirildiğinde, bu riski önlemesi beklenebilecek tedbirleri almadıklarının tespiti halinde, pozitif bir yükümlülük ortaya çıkacaktır (bkz. yukarıda anılan Xxxxxx, § 90, ve Xxxx ve Xxxxxx Xxxxxxx / Birleşik Krallık, no. 46477/99, § 55, AİHM 2002-II; ve yukarıda anılan mutatis mutandis, Xxxxx, § 116). Bununla birlikte, Mahkeme, polis karakollarında gözaltı gibi bazı bağlamlarda, yetkililerin bu tür bir riski bildiği veya bilmesi gerektiği tespit edilmemiş olsa bile, polis memurlarının, yakalanan kişinin sağlığı ve esenliğine yönelik olası riskleri en aza indirmek için her durumda almaları beklenen bazı temel önlemler olduğuna karar vermiştir (bkz. yukarıda anılan Daraibou, § 84; Fanziyeva / Rusya,
no. 41675/08, § 48, 18 Haziran 2015; Xxxxxxxxxx ve Pechová , yukarıda anılan, § 110; ve, mutatis mutandis, Mižigárová, yukarıda anılan, § 89, ve P.H. / Slovakya, no. 37574/19, § 113, 8 Eylül 2022).
56. Mahkeme, kanıtları değerlendirirken "makul şüphenin ötesinde" kanıt standardını benimsemektedir. Bununla birlikte, bu tür bir kanıt, yeterince güçlü, açık ve tutarlı çıkarımların veya benzeri çürütülmemiş gerçek karinelerinin bir arada bulunmasından kaynaklanabilir. Söz konusu olayların tamamen veya büyük ölçüde yetkililerin münhasır bilgisi dahilinde olduğu durumlarda, gözaltında kontrolleri altında bulunan kişilerin durumunda olduğu gibi, bu gözaltı sırasında meydana gelen yaralanma ve ölümlerle ilgili olarak ortaya güçlü karineler çıkacaktır. Gerçekten de, ispat yükünün, tatmin edici ve ikna edici bir açıklama sunmak üzere yetkililerin üzerinde olduğu kabul edilebilir (bkz. diğer birçok kararın yanı sıra, Anguelova / Bulgaristan, no. 38361/97, §§ 109-11, ECHR 2002-IV).
57. Mahkeme, 2. maddenin sağladığı korumanın önemi ışığında, can kaybına ilişkin şikâyetleri ilgili tüm koşulları dikkate alarak en dikkatli incelemeye tabi tutması gerektiğini yinelemektedir (bkz. diğer birçok kararın yanı sıra, Kotilainen ve Diğerleri/Finlandiya, no. 62439/12, § 84, 17 Eylül 2020).
(b) Yukarıdaki ilkelerin mevcut davaya uygulanması
58. Mahkeme başlangıçta, yetkililerin C.C.'nin ölümcül dozda kokain alacağına dair gerçek ve acil bir risk olduğunu bildiklerini veya bilmeleri gerektiğini gösteren yeterli kanıt bulunmamasına rağmen, bir polis karakolunda gözaltına alındığı göz önüne alındığında, yetkililerin C.C.'nin sağlığı ve refahına yönelik olası riskleri en aza indirmek için temel önlemleri alma yükümlülüğü altında olduklarını düşünmektedir. Ayrıca Mahkeme, mevcut davada, C.C.'nin Milano polis merkezinde gözaltına alındığı sırada yetkililerin elinde aşağıdaki bilgilerin mevcut olduğunu belirtmektedir. İlk olarak, C.C.'nin tutuklandığı sırada kendini iyi hissetmediğine ve kendine zarar vermeye elverişli davranışlar sergilediğine dair kanıtlar bulunmaktadır (bkz. 5, 6 ve 21. paragraflar). İkinci olarak, tutuklayan memurlar tarafından, tutuklandığı sırada, muhtemel uyuşturucu tüketimi nedeniyle psikofiziksel durumunun bozuk olduğu belirtilmiştir (bkz. 5. paragraf). Üçüncü olarak, tutuklama sırasında tutuklama memurları tarafından az miktarda kokain ele geçirilmiştir (bkz. 17. paragraf). Son olarak Mahkeme, ilk derece mahkemesinin C.C.'nin tutuklayan memurlar tarafından uyuşturucu bağımlısı olarak bilindiği yönündeki tespitini not etmektedir (bkz. 26. paragraf). Mahkeme, yukarıda açıklanan ve yetkililer tarafından bilinen bilgilerin, C.C.'nin gözaltına alınan ortalama bir kişiden daha savunmasız bir konumda olduğuna dair yeterli bir gösterge sağlamış olması gerektiği ve bu nedenle yetkililerin daha fazla özen gösterme yükümlülüğünü doğurduğu kanaatindedir. Dolayısıyla, bu özel koşullarda, Xxxxxxx, yetkililerin C.C.'nin durumundaki bir kişiyi gözaltına almaya karar verdikten sonra, C.C.'nin
durumunu göz önünde bulundurarak, sağlığını ve fiziksel bütünlüğünü korumak için bazı ek temel önlemler almalarının makul olarak beklenebileceği görüşündedir.
59. Mahkeme, yetkililerin tutumlarını bu çerçevede incelemeye devam edecektir.
60. Mahkeme en başta, polis memurlarının C.C.'nin tutuklandığı sırada sadece kendini iyi hissetmediği değil, aynı zamanda uyuşturucu zehirlenmesi belirtileri de gösterdiği yönündeki ifadelerine rağmen, tutuklanması ile ölümü arasında hiçbir zaman C.C.'ye herhangi bir tıbbi müdahale yapılmadığını belirtmektedir. Mahkeme, Hükümet'in, halsizliğin ciddi olmayan mahiyeti ve kısa süreli olması göz önüne alındığında, yetkililerin C.C.'ye tıbbi yardım vermeme kararının mantıksız olarak değerlendirilemeyeceği yönündeki argümanına itibar etmemektedir. Mahkeme, C.C.'nin muhtemelen uyuşturucu etkisi altında olduğunun ve panik ataklar ve ani ruh hali değişimleri yaşadığının (bkz. 5. paragraf) yanı sıra, daha sonra terlediğinin ve ağzından şeffaf sıvı damlayarak öğürdüğünün (bkz. 6. paragraf) tanımlandığını belirtmektedir. Bu bilgiler ışığında Mahkeme, tıbbi uzmanlığa sahip olmayan kolluk kuvvetlerinin X.X.'xxx yardıma ihtiyacı olduğuna dair güvenilir bir değerlendirme yapabileceklerine kanaat getirmemiştir.
61. Başvuranlar tarafından C.C.'nin şahsı üzerinde yapılan kontrolde iddia edilen eksikliklerle ilgili olarak Mahkeme, Hükümet'in C.C.'nin yakalandığı sırada, iç hukuktaki yargılamalarda da kişisel eşyalarının kontrolü olarak adlandırılan bir aramaya tabi tutulduğu yönündeki beyanını dikkate almaktadır. Hükümet, bu ifadesini desteklemek için, yakalayan memurlar tarafından tutulan el koyma tutanağına dayanmaktadır (bkz. 17. paragraf), ancak bu tutanakta memurların C.C.'nin kişisel eşyalarına nasıl el koydukları anlatılmamaktadır. Bu bağlamda Mahkeme, C.C. ile ilgili olarak bir arama tutanağı düzenlendiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığına dikkat çekmektedir. Başvuranlar tarafından belirtildiği üzere, böyle bir belge, aynı polis operasyonu kapsamında tutuklanan başka bir kişi ile ilgili olarak dava dosyasında mevcuttur (bkz. 16. paragraf). Her ne olursa olsun, C.C.'nin yakalandığı sırada uyuşturucuların ele geçirilmesinin, Hükümet tarafından belirtildiği gibi, C.C.'nin üzerinde yapılan bir kontrolün ardından gerçekleştiği varsayılsa bile, Mahkeme, her halükârda, dava dosyasında, C.C.'nin Milano polis merkezine vardığında veya orada tutulduğu yaklaşık iki buçuk saat boyunca herhangi bir zamanda kontrol edildiğine dair hiçbir kanıt bulunmadığını tespit etmektedir. Hükümet, farklı bir sonuca varılmasını sağlayacak herhangi bir delil sunmamıştır.
62. Xxxxxxx, Hükümet'in, C.C.'nin mahrem bir üst aramasına tabi tutulmasının, kendi görüşlerine göre, mevcut davada her halükârda gerekli olmayacağı, invaziv niteliği nedeniyle Sözleşme'nin diğer maddeleri kapsamında sorunlara yol açabileceği yönündeki argümanını belirtmektedir. Xxxxxxx, Sözleşme'nin özünün insan onuruna ve insan özgürlüğüne saygı olduğunu ve yetkililerin görevlerini ilgili bireyin hak ve özgürlükleriyle uyumlu bir şekilde yerine getirmeleri gerektiğini yinelemektedir (bkz. Xxxxxxxxx de Xxxxxxxx/Portekiz [BD], no. 78103/14, § 112, 31 Xxxx 2019). Xxxxxxx ayrıca, yeterli gerekçe olmaksızın alınan insan onurunu
zedeleyebilecek tedbirlerin, Sözleşme'nin 3. maddesi ve 8. maddesi gibi diğer maddeleri kapsamında sorunlara yol açabileceğini değerlendirmiştir (bkz. mutatis mutandis, Xxxxxx ve Parziale/İtalya, no. 41603/13, § 77, 19 Mart 2020). Gerçekten de, Mahkeme, mevcut davadaki gibi trajik olayları önlemek için, yakalanan tüm kişilerin temel bir önlem ve dolayısıyla rutin bir mesele olarak mahrem üst aramasına tabi tutulmasını talep etmenin aşırı olacağını düşünmekte ve böyle bir gerekliliğin Sözleşme'nin diğer maddeleri kapsamında sorunlara yol açabileceğini kabul etmektedir (bkz. örnek olarak, Xxx xxx Xxx / Xxxxxxxx, xx. 00000/00, §§ 61-62, AİHM 2003-II, ikna edici bir gerekçe olmaksızın rutin ve uzun süreli çıplak aramaların 3. maddenin ihlali anlamına geldiği). Aynı zamanda, böyle bir sonuç, özellikle mevcut bilgiler ışığında (bkz. 58. paragraf) ve yetkililerin C.C.'nin uyuşturucu etkisi altında olduğundan şüphelenmelerine rağmen tıbbi yardım sağlamadıkları gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, yetkililerin C.C.'nin Milano polis merkezine vardığında uyuşturucu da dahil olmak üzere tehlikeli veya yasaklanmış maddelerin bulunup bulunmadığını kontrol etmek için herhangi bir adım atmaktan vazgeçtikleri şeklinde yorumlanmamalıdır. Mahkeme, Hükümet'in mevcut davada bu tür adımların atıldığı sonucuna varmasını sağlayacak herhangi bir argüman veya kanıt ileri sürmediğini saptamıştır.
63. C.C.'nin gözaltındayken gözetim altında tutulması ve bunun yetersiz olduğu iddiasına, özellikle de nöbetçi memurun bunun kesintili olduğuna dair kendi itiraflarına bakıldığında, Mahkeme en başta polis merkezinde meydana gelen olayların, yetkililerin münhasır bilgisi dahilinde olduğunu belirtmektedir. Mahkeme ayrıca, dava dosyasında polis merkezindeki olaylarla ilgili tek belgenin, söz konusu olayların yaşandığı gece nezarethaneden sorumlu olan memur tarafından yazılmış bir rapor ve bir ifade olduğunu belirtmiştir (bkz. 8. ve 9. paragraflar). Olayların gerçekleşmesinden bir yıldan fazla bir süre sonra savcıya verilen bir ifade olan ikinci belgede, memur C.C.'ye sürekli ilgi göstermediğini belirtmiş, ancak uygulamaya göre her zaman bir memurun hazır bulunması gerektiğini eklemiştir (bkz. 9. paragraf). Dava dosyasında, söz konusu olaylar sırasında bu uygulamaya gerçekten uyulup uyulmadığına dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Dahası, raporda ilgili zamanda görevde olduğu belirtilen ancak ihbarda bulunan memurun kimliğini tespit edilemeyen üç memurun savcı tarafından sorgulandığına dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
64. Mahkeme, pozitif yükümlülüklerin yetkililere orantısız bir yük getirmeyecek şekilde yorumlanması gerektiğinin bilincindedir ve gerçekten de C.C.'nin gözaltında tutulduğu süre boyunca tek bir memurun tüm dikkatinin C.C.’nin üzerinde olması gerektiğini öne sürmek istememektedir. Bununla birlikte, yetkililerin bilgisi dahilinde olan unsurlar (bkz. 58. paragraf) ve C.C.'ye herhangi bir tıbbi müdahale yapılmadığı ve polis merkezine vardığında şahsın kontrol edilmediği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, yetkililerin C.C.'nin gözetiminde daha fazla dikkat göstermesi gerekmektedir. Mahkeme, Hükümet'in, C.C.'nin gözaltında tutulduğu süre boyunca yeterince gözetim altında tutulmadığı yönündeki iddialarını çürütmek için ilk izlenime göre değerlendirilen (prima facie) delillerle desteklenen tatmin edici ve ikna edici argümanlar veya kanıtlar sunmadığını tespit etmiştir.
65. Bu çerçevede Mahkeme, Hükümet'in, yetkililerin C.C.'ye Sözleşme'nin 2. maddesinin gerektirdiği şekilde yeterli ve makul bir koruma sağladığını yeterli bir şekilde göstermediği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla, bu hüküm ihlal edilmiştir.
SÖZLEŞME'Nİ N 41. MADDESİ Nİ N UYGULANMASI
66. Sözleşme'nin 41. maddesi şu şekildedir:
“Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.”
A. Zarar
67. Birinci başvuran maddi tazminat olarak 142.774,50 Avro ve manevi tazminat olarak 71.387,25 Avro, ikinci başvuran maddi tazminat olarak 479.748,98 Avro ve manevi tazminat olarak 132.000,00 Avro talep etmiş, üçüncü başvuran ise hükmedilecek olan miktarı Mahkeme'nin takdirine bırakmıştır.
68. Hükümet bu miktarlara itiraz etmiştir. Özellikle, ikinci ve üçüncü başvuranların Milano Yerel Mahkemesi tarafından tazminata mahkûm edildiklerini ve ilk derece kararının bozulmuş olmasına rağmen, tazminatı iade etmediklerini ileri sürmüşlerdir.
69. Xxxxxxx, başvuranların maddi tazminat taleplerini yeterince kanıtlamadıklarını tespit etmiştir. Bu nedenle, bu konuda herhangi bir karar vermemiştir. Aynı zamanda, yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek bir manevi zarara uğramış olmaları gerektiğini düşünmektedir. Değerlendirmesini hakkaniyet temelinde yapan AİHM, başvuranlara, manevi tazminat olarak, müştereken, 30.000,00 Avro ve ayrıca tahakkuk edebilecek her türlü verginin ödenmesine karar vermektedir.
B. Maliyetler ve giderler
70. Mahkeme önündeki yargılamalarda adli yardım alan başvuranlar, bu bağlamda masraf ve harcamalar için herhangi bir ek talepte bulunmamışlardır.
71. Ulusal yargılamalardaki masraf ve harcamalara ilişkin olarak, birinci başvuran, Milano Yerel Mahkemesi'ndeki yargılamalarla bağlantılı olarak yapılan yasal masraflar için toplam 16.530,64 Avro ve kendisi ve ikinci başvuran adına, Milano İstinaf Mahkemesi'ndeki yargılamalar için yapılan yasal masrafları kapsayan toplam 34.971,75 Avro tutarında faturalar ibraz etmiştir.
Üçüncü başvuran, birinci ve ikinci derece yargılamalarıyla bağlantılı olarak yapılan masraflar için toplam 44.180,64 Avro tutarında fatura ibraz etmiştir.
72. Hükümet, bu tutarların haddinden fazla olduğunu düşünmektedir.
73. Mahkeme'nin içtihadına göre, bir başvuran, masraf ve harcamaların geri ödenmesine ancak bunların gerçekten ve zorunlu olarak yapıldığının ve miktar bakımından makul olduğunun gösterilmesi halinde hak kazanır. Mevcut davada, Mahkeme, elindeki belgeleri ve yukarıdaki kriterleri göz önünde bulundurarak, ulusal yargılamada yapılan masraf ve harcamalar için başvuranlara müştereken 10.000,00 Avro ve bu meblağ üzerinden başvuranlara tahakkuk ettirilebilecek her türlü verginin ödenmesini makul görmektedir.
BU SEBEPLERDEN DOLAYI, MAHKEME,
1. Oybirliğiyle, başvuruyu kabul edilebilir ilan eder;
2. 1'e karşı 6 oyla, Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar verir;
3. 1'e karşı 6 oyla;
(a) Davalı Devlet'in, Sözleşme'nin 44 § 2 maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde başvuranlara aşağıdaki miktarları müştereken ödemesine karar verir:
(i) Manevi tazminat olarak 30.000,00 Avro (xxxx xxx Xxxx) ile tahakkuk edxxxxxxxx her türlü verginin ödenmesine;
(ii) Xxxxxx ve harcamalar için başvuranlara 10.000,00 Avro (on bin Avro) ile tahakkuk edebilecek her türlü verginin ödenmesine;
(b) yukarıda belirtilen üç aylık sürenin bitiminden uzlaşmaya kadar, yukarıda belirtilen tutarlar üzerinden, temerrüt süresi boyunca Avrupa Merkez Bankası'nın marjinal borç verme oranına eşit bir oranda artı yüzde üç oranında basit faiz ödenmesine karar vermiştir.
4. Başvuranların adil tazmin taleplerinin geri kalanının reddine oybirliğiyle karar vermiştir.
İngilizce olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü'nün 77 §§ 2 ve 3. maddeleri uyarınca 14 Eylül 2023 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Xxxxxx Xxxxxxx Xxxxx Xxxxxxx
Kayıt Memuru Başkan
Sözleşme'nin 45 § 2 maddesi ve Mahkeme İçtüzüğü'nün 74 § 2 maddesi uyarınca, Yargıç Bošnjak'ın muhalefet şerhi bu karara eklenmiştir.
XXXXXX XXXXXXX'XX MUHALEFET ŞERHI
M.B.
R.D.
1. Mevcut davada, başvuranların akrabası C.C.'nin gözaltında tutulduğu süre boyunca hayatının yeterince korunmadığı iddiası nedeniyle Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiği yönündeki çoğunluk tespitine saygıyla katılmıyorum.
2. C.C.'nin ölümünün polis şiddetinden veya Devlet yetkililerinin başka bir eyleminden kaynaklanmadığı taraflar arasında tartışmasızdır. İç hukuktaki yargılamalarda tespit edildiği üzere, kendisi ölümünden çok kısa bir süre önce tuvaletteyken ölümcül dozda kokain aldığı için akut kokain zehirlenmesinden ölmüştür. Milano İstinaf Mahkemesi'nin bulgularına göre, C.C. o sırada serbest elini kullanarak daha önce üzerinde bir yere sakladığı kokaini yutabilmiştir (bkz. kararın
36. paragrafı).
3. Başvuranlar, C.C.'nin ölümüne yetkililerin bir dizi ihmalinin neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. İlk olarak, tutuklayan memurların onu gözaltına almak yerine hastaneye götürmeleri gerekmekteydi. Her halükârda, C.C. gözaltındayken yeterli tıbbi yardım almamıştır. İkinci olarak, yetkililer C.C.'nin üzerini aramalı ve böylece daha sonra yuttuğu uyuşturucuyu bulup ele geçirmeliydi. Üçüncü olarak, C.C. gözaltındayken polis memurları tarafından yeterince gözetim altında tutulmamıştır.
4. Daire'de çoğunluk, ihtiyatlı bir şekilde de olsa, yukarıda belirtilenlere katılmaktadır. C.C.'ye herhangi bir tıbbi müdahale yapılmadığını gözlemlemektedirler. Ayrıca, C.C.'nin Milano polis merkezine vardığında üzerinde uyuşturucu olup olmadığının kontrol edilmediğine dikkat çekmektedirler. Son olarak, çoğunluk, her zaman bir polis memuru bulunması gerekmesine rağmen, görevli polis memurlarının C.C. ile sürekli olarak ilgilenmediğine işaret etmektedir (bkz. kararın 60-63. paragrafları).
5. Mevcut davadaki olaylar şüphesiz trajik olmakla birlikte, başvuranların şikayetinin kapsamlı bir hukuki analizinin yapılması ihtiyacı gölgelenmemelidir. Kanımca, Mahkeme, Devlet yetkilileri tarafından yapıldığı iddia edilen bir ihmalin, Yüksek Sözleşmeci Tarafın, bir kişinin yaşam hakkını korumaya yönelik pozitif yükümlülüğünü ne zaman yerine getirmediği ve bu nedenle Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılması gerektiği konusunda henüz bir karar vermemiştir. Üzülerek belirtmeliyim ki, Xxxxx bu davada bunu yapma fırsatını kaçırmıştır.
6. Bu muhalefet şerhinin amacı, mevcut davadaki gibi şikâyetlerin incelenmesi için tam teşekküllü bir ilkeler ve metodoloji bütünü sunmak değildir. Bununla birlikte, bir ihmal iddiasından, böyle bir ihmalin gerçekten meydana geldiği ve davalı Devletin sorumlu tutulması gereken trajik sonucun nedeni olduğu sonucuna varmaya kadar uzun ve dolambaçlı bir yasal yol olduğunun altını çizmek istemekteyim. En azından (a) Devlet makamlarının incelenen koşullarda belirli bir şekilde hareket etme yükümlülüğü olup olmadığı, (b) Devlet makamlarının böyle bir yükümlülüğe uygun hareket edip etmediği ve (c) Devlet makamlarının bu yükümlülüğü yerine getirmesi durumunda ölümün meydana gelip gelmeyeceği tespit edilmelidir.
7. Yukarıdakileri göz önünde bulundurarak, çoğunluğun görüşünü inandırıcı bulmuyorum. Tıbbi müdahale eksikliği iddiasıyla ilgili olarak, Milano İstinaf Mahkemesi tarafından kabul edilen bilirkişi raporlarının, başvuranların C.C.'nin tıbbi durumunun acil tıbbi müdahale gerektirdiği yönündeki iddialarını reddettiğini belirtmek durumundayım (bkz. kararın 34. paragrafı). Bu nedenle, çoğunluğun kararın 60. paragrafındaki görüşünün, yerel bulgularla tutarsız olduğunu ve bu bulguları göz ardı etmek için hiçbir neden gösterilmediğini düşünüyorum. Her şeyden önce, Milano İstinaf Mahkemesi'nin bulguları, başvuranların C.C.'yi (polis gözetimine almak yerine) hastaneye yatırma yükümlülüğü olduğu veya en azından polis gözetimindeyken tıbbi yardım alması gerektiği iddiasını desteklememektedir. Mevcut davada gözaltı sırasında tıbbi yardım sağlama yükümlülüğü olduğunu varsaysak bile, böyle bir yardımın C.C.'nin sakladığı ve yerel mahkemelerin bulgularına göre banyodayken tükettiği ölümcül dozdaki kokaini yutmasını nasıl engelleyebileceğini görebilmek zordur.
8. Arama yapılmadığı iddiasıyla ilgili olarak, başvuranların veya çoğunluğun ne tür bir aramadan bahsettiğini anlayabilmek güçtür. Bu belirsizlik bir kenara bırakıldığında, İtalyan hukukunun tutuklanan bir kişiyi arama yükümlülüğü getirmediği görülmektedir. Ayrıca, C.C.'nin en azından üstünün arandığı varsayılabilir, zira diğerlerinin yanı sıra, pantolonunun arka cebinde bulunan cüzdanından kokaine benzeyen bir madde içeren katlanmış bir kâğıt para alınmıştır. Böyle bir üst araması ya da "kişinin üzerinde taşıdığı ya da giydiği eşyaların kontrolü" (bkz. 52. paragraf), büyük olasılıkla sadece yakın bir üst aramasının ortaya çıkarabileceği şekilde sakladığı başka bir doz kokaini tespit etmek için açıkça yetersizdir. Ancak benim değerlendirmeme göre, çoğunluk, temel bir önlem olarak ve dolayısıyla rutin bir mesele olarak, mevcut davadaki gibi trajik olayları önlemek amacıyla, tutuklanan tüm bireylerin mahrem üst aramasına tabi tutulması gerektiği fikrini açıkça (ve haklı olarak) reddetmektedir, zira bu tür mahrem üst aramaları Sözleşme'nin diğer maddeleri kapsamında sorunlara yol açabilir (bkz. kararın 62. paragrafı). Çoğunluk bunun yerine, C.C.'nin Milano polis merkezine vardığında üzerinde uyuşturucu olup olmadığının kontrol edilmemesini vurgulamaktadır, ancak böyle bir "kontrolün" daha erken bir noktada, tutuklanmasından hemen sonra yapılan ve her halükârda kokaine benzeyen bir maddenin bulunduğu üst aramasından daha fazlasını nasıl ortaya çıkarabileceğini kestirmek zordur. Kısacası, mevcut davada yetkililerin C.C.'yi arama konusunda yerine getirmediği herhangi bir yasal yükümlülük görmemekteyim.
9. Son olarak, çoğunluk C.C.'nin sürekli olarak izlenip izlenmediğinden şüphe duymakta ve nezarethaneden sorumlu memurun, içlerinden birinin (yani memurların) her zaman kontrol noktasında bulunması gerektiği yönündeki ifadesini vurgulamaktadır. Her ne kadar bir memurun nezarethaneyi izleyen kontrol noktasında her zaman hazır bulunma görevi olsa ve bu görev tam olarak yerine getirilmemiş olsa da bunun mevcut davayla nasıl bir ilgisi olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Özellikle, İstinaf Mahkemesi'nin olgusal bulgusu doğrultusunda, C.C. ölümcül dozdaki kokaini büyük olasılıkla her iki elinin de kelepçeli olduğu nezarethanede değil tuvalette almıştır. Dolayısıyla, bu muhalefet şerhinin 6. paragrafında belirtilen (c) kriteri doğrultusunda, kontrol noktasında sürekli bir memur bulunsaydı, C.C.'nin gizli uyuşturucuyu tüketemeyeceği ve dolayısıyla ölümünün gerçekleşmeyeceği sonucuna varmak mümkün değildir.
10. Yukarıdakilere dayanarak, yakınlarını kaybeden başvuranlara duyduğum derin saygıyla birlikte, davalı Devleti C.C.'nin ölümünden sorumlu tutmak için ikna edici argümanlar bulunduğu sonucuna varamıyorum.
EK
Başvuru sahiplerinin listesi:
No. | Başvuranın ismi | Doğum yılı | Uyruk | İkametgâh |
1. | Xxxxxxx AINIS | 1974 | İtalyan | Milano |
2. | Xxxxx XXXXXXXX | 1994 | İtalyan | Milano |
3. | Xxxxxxxx XXXXXXXXX | 0000 | Xxxxxxx | Xxxxxx |
Çeviren: Av. Xxxx Xxxx
FIRST SECTION
CASE OF XXXXX AND OTHERS v. ITALY
(Application no. 2264/12)
JUDGMENT
Art 2 (substantive) • Life • Positive obligations • Domestic authorities’ failure to sufficiently and reasonably protect the life of the applicants’ relative who died of a drug overdose while in police custody
STRASBOURG
14 September 2023
This judgment will become final in the circumstances set out in Article 44 § 2 of the Convention. It may be subject to editorial revision.
In the case of Xxxxx and Others v. Italy,
The European Court of Human Rights (First Section), sitting as a Chamber composed of:
Xxxxx Xxxxxxx, President, Xxxxx Xxxxxxxxx,
Xxxxx Xxxxxxxx, Xxxxx Xxxxxxxx, Xxxxx Xxxxx,
Xxxx Xxxxxxxxxxx, Xxxxxxxx Xxxxxx, judges,
and Xxxxxx Xxxxxxx, Section Registrar,
Having regard to:
the application (no. 2264/12) against the Italian Republic lodged with the Court under Article 34 of the Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms (“the Convention”) by three Italian nationals, Ms Xxxxxxx Xxxxx (“the first applicant”), Ms Xxxxx Xxxxxxxx (“the second applicant”) and Ms Xxxxxxxx Dammicela (“the third applicant”) on 23 December 2011;
the decision to give notice to the Italian Government (“the Government”) of the complaints concerning Article 2 of the Convention and to declare inadmissible the remainder of the application;
the parties’ observations;
Having deliberated in private on 4 July 2023,
Delivers the following judgment, which was adopted on that date:
INTRODUCTION
1. The present case concerns the death of the applicants’ relative, C.C., from a drug overdose while being held in police custody.
THE FACTS
2. The applicants were born in 1974, 1994 and 1946, respectively, and live in Milan. They are the partner, daughter and mother of C.C., who died of an acute cocaine intoxication in the Milan police headquarters (questura) on 10 May 2001. The applicants, who were granted legal aid in the proceedings before the Court, were represented by Mr X. Xxxxxxxxx and Mr C. Xxxxxxxxx, lawyers practising in Milan.
3. The Government were represented by their former Agent, Ms E. Xxxxxxxxx, and their former Co-Agent, Ms P. Xxxxxxx.
I. EVENTS SURROUNDING C.C.’S DEATH
4. On 10 May 2001, at 2.30 a.m., C.C. was arrested on suspicion of drug trafficking while he was leaving his flat. Three other individuals were also arrested in the course of the same anti-drug trafficking operation.
C.C. complained to the officers that he was not feeling well and asked not to be moved for a while longer. He was allowed to sit in the police car with his head and legs outside the vehicle for some time. He was described as sweating and dry heaving, with transparent liquid trickling from his mouth. Once C.C. stated that he was feeling better the officers handcuffed him and drove him to the police headquarters. The officers reported that, given what was referred to as C.C.’s “state of health”, they turned up the ventilation and drove slowly.
7. At 3.30 a.m. C.C. was transferred to the custody of personnel in the holding room at the police headquarters. The officers who handed him over specified in their report that C.C. was handcuffed at the time of the handover.
5.50 a.m., when he asked to use the bathroom. While he was in a toilet cubicle
C.C. started retching and soon after fell to the ground. The duty officer reported that he noticed saliva dripping from C.C.’s mouth and blood trickling from his nose. The officer alerted the shift commander, who immediately called an ambulance.
“On the night of 9 and 10 May 2001 I was on duty at the holding room of the Milan police headquarters as the officer in charge ... Three other officers whose names I do not recall were also on duty ...
At approximately 3.30 [a.m.] on 10 May 2001, officers from the Volante Sempione (Sempione district police patrol) handed over [C.C.], whom I found handcuffed and already sitting on the bench inside our control post where we usually book incoming persons ... [C.C.] remained in our room, sleeping peacefully in a seated position; at approximately 5.50 a.m., [C.C.] woke up, retched, and requested that he be allowed to
go to the bathroom. At this point, after removing one handcuff, I personally escorted him to the bathroom entrance, which was about three meters down the hallway to the right; he then entered the bathroom and I stood outside, obviously keeping the door open. At this point [C.C.] started vomiting and fell face-first onto the squat toilet; I immediately entered the bathroom, noticed that saliva was dribbling from his mouth and blood from his nose; I immediately reached for a telephone, alerted dispatch and requested that they send an ambulance at once. Shortly thereafter ambulance personnel arrived in the holding room and they started providing [C.C.] with medical assistance. I was not present while first aid was being given in order not to get in the way of the paramedics. Afterwards, he was taken away on a stretcher, escorted by my colleagues from the Volante Xxxxxxxx (Niguarda district police patrol) who had been sent as backup by dispatch.
...
I don’t remember specific details about [C.C.]’s person, his behaviour, or his appearance; his hair was slightly xxxxxxxxxxx. I must add that, obviously, I didn’t pay continuous attention to [C.C.], as I was busy booking and taking photographs of other individuals. Obviously the room known as the control post is never abandoned by duty officers if there are arrested individuals as, according to our policy, one of us must always be present.”
10. At 6 a.m. two police officers who had been called to escort the ambulance crew to the hospital arrived on the scene. It appears from their report that upon their arrival C.C. was lying on his back in what is referred to in the report as the entrance to the bathroom. His nose was bleeding and saliva was dripping from his mouth. To the officers, C.C. appeared cyanotic, to be experiencing breathing difficulties and to be having a convulsive crisis.
11. At 6.07 a.m. the ambulance personnel arrived on the scene. According to their report C.C. was lying on his back, unconscious, in the bathroom. They checked his vital signs, which were found to be deficient. He was described as cyanotic and convulsive, with shallow breathing and a slow heart rate. They noted signs of facial trauma and traces of vomit on his clothes. They transferred C.C. to the ambulance, where they started to perform cardiopulmonary resuscitation.
12. At 06.11 a.m. C.C. arrived at the Fatebenefratelli Hospital where he was handed over to medical personnel, who attempted unsuccessfully to resuscitate him.
13. C.C. was officially pronounced dead at 6.16 a.m. at the Fatebenefratelli Hospital in Milan.
II. ARREST REPORTS (VERBALI DI ARRESTO), SEARCH REPORTS (VERBALI DI PERQUISIZIONE) AND SEIZURE REPORTS (VERBALI DI SEQUESTRO)
14. Arrest reports for three individuals, G.B., M.G. and O.T., were issued in connection with the anti-drug trafficking operation carried out on the night of 10 May 2001. The reports mainly describe how the listed individuals had been caught in flagrante delicto.
15. The case file contains three search reports relating to searches of flats belonging to C.C., M.G. and G.B. It appears that C.C.’s flat was searched at 3 a.m. on the night of his arrest, but that nothing worthy of note was found.
16. One search report relates to a search carried out on M.G.’s person at
2.30 a.m. It emerges from the report that he was advised of his right to have a lawyer or another person of choice present during the search and that he waived that right. X.X.’x pockets were searched and the officers found cash and a small digital scale; having noted a suspicious bulge at the front of M.G.’s trousers, “in his intimate parts”, the search further disclosed a plastic bag with what looked like ecstasy tablets and 142 grams of cocaine.
III. THE PUBLIC PROSECUTOR’S PRE-INVESTIGATION INQUIRY INTO C.C.’S DEATH
18. On 11 May 2001 an autopsy was performed on C.C.’s body at the request of the public prosecutor. The autopsy findings included cerebral oedema, pulmonary oedema caused by fluid blood, polivisceral congestion, and petechiae, which were compatible with a natural death characterised by a short agonal respiration or death by asphyxiation. The stomach contained liquid food residue. Based on the information available to him at the time, the pathologist was not able to determine the exact cause of death. On the same date specimens were sent for toxicological testing.
19. On 28 November 2001 the public prosecutor appointed two forensic pathologists as independent medical experts to review the autopsy and toxicology results and determine the cause of death.
22. On 3 April 2003 the public prosecutor decided that the evidence gathered during the pre-investigation inquiry did not disclose elements that could connect C.C.’s death with external events committed by a third party which could lead her to conclude that a criminal act had been committed. Therefore, the proceedings were discontinued without any criminal investigation being opened.
IV. CIVIL PROCEEDINGS LODGED BY THE APPLICANTS
A. Proceedings in the Milan District Court
23. On 22 June 2003 the applicants brought an action for damages against the Ministry of the Interior on the grounds of “failure to provide assistance to a person in danger” (omissione di soccorso) and “failure to adequately supervise” (omessa sorveglianza).
24. On an unspecified date the court appointed the two forensic pathologists who had taken part in the public prosecutor’s inquiry in 2001 (see paragraph 20 above) to review the documentation concerning C.C.’s death and determine whether it had been caused by the ingestion of cocaine, and when the consumption of the drug had taken place.
25. The court summarised the pertinent facts as they emerged mainly from the police officers’ patrol reports and statements to the prosecutor, and the conclusions of the two independent medical experts appointed during the proceedings. The experts confirmed that C.C. had died due to acute cocaine intoxication and concluded that he had taken cocaine twice during the impugned events: once close to the time of his arrest and again at a time very close to his death. On the basis of the toxicological data they excluded the possibility that the first dose could have been linked to C.C.’s death. The second dose of cocaine had been the lethal one, and could have been taken, according to the experts, either immediately before C.C. had asked to use the bathroom or while he had been in the bathroom.
27. The fact that C.C. had managed to ingest a large quantity of cocaine presupposed, in the court’s view, that he had either already been in possession of the substance at the time of the arrest or that he had obtained it from a third party while in the booking room at the police headquarters.
28. The first scenario would suggest that the search conducted of C.C.’s person at the time of his arrest had not been conducted diligently. The court specified that, according to the seizure report drafted after C.C.’s death, a number of items had been seized from him, but there was no evidence of a search report on file. The judge considered that under the circumstances a search of C.C.’s person ought to have been a particularly careful one. The court rejected the defendant Ministry’s argument that C.C. could have ingested the cocaine in a bag which later ruptured in his stomach, as the autopsy revealed no traces of such a container in the abdominal cavity. Moreover, the judge considered that the fact that a judge’s authorisation was required in order to perform an intimate body search (ispezione personale) did not exempt the officers from requesting one if they deemed it necessary.
29. The second scenario would suggest that the supervision of C.C. had been inadequate. Regardless of whether C.C. had had the drug on his person or had obtained it from someone else at the police headquarters, the court considered that the fact remained that C.C. had managed to ingest a lethal dose of cocaine while in police custody, which meant that the personnel at the police headquarters, who were under a duty to supervise him, had failed to do so adequately. The judge also highlighted that the officer on duty at the police headquarters had admitted that he had not paid particular attention to
C.C. as he had been busy with other activities. The duty officer had only paid attention to C.C. when he had been called by the latter, but by that time C.C. may have just taken the lethal dose, which would explain why he was retching and asking to go to the bathroom. Alternatively he might have taken it once inside the bathroom, but that possibility appeared less likely to the court, as the duty officer had kept C.C. within view through the open bathroom door, as demonstrated by the fact that the officer had seen him vomit and fall forward.
30. In conclusion, the first-instance court found the Ministry of the Interior responsible for C.C.’s death. It awarded EUR 100,000 in damages to C.C.’s mother and EUR 125,000 to his daughter. The court did not award damages to X.X.’x partner, Ms Xxxxx, as it found that she had failed to demonstrate the existence of a more uxorio relationship with him.
B. Proceedings in the Xxxxx Xxxxx of Appeal
31. On an unspecified date the Ministry of the Interior appealed against the first-instance judgment to the Xxxxx Xxxxx of Appeal. They argued that the search at the time of the arrest had been carried out diligently; that there was no evidence that someone had approached C.C. to hand him drugs; that
C.C. must have ingested the cocaine, which had been hidden in a place where it would not be found during a search, by briefly putting his hand in front of his mouth in a manner which could not have raised the suspicions of the duty officer.
32. By a judgment of 12 March 2008, the Court of Appeal found in favour of the Ministry of the Interior and the first-instance judgment was reversed on grounds that can be summarised as follows.
33. The court first stated that there was no evidence that someone had approached C.C. at the police headquarters and handed him the cocaine. Thus, in the court’s view he must have had the drugs somewhere on his person.
34. The court then considered that C.C. had already been displaying symptoms of drug intoxication at the time of his arrest, but on the basis of the expert reports dismissed the applicants’ contention that he ought to have been given immediate medical attention.
35. The court took the view that C.C.’s request to use the bathroom was of crucial importance, namely because it was while in the bathroom that he must have taken the cocaine from somewhere on his person, swallowed it and subsequently died. In support of this conclusion, the court considered that
C.C. had a criminal record related to drug trafficking and must have known that he would have been prosecuted and convicted if the cocaine were to be found on him.
36. The court rejected the applicants’ argument to the effect that the second, lethal ingestion of cocaine had been made possible by the negligence of the officers who had custody of C.C. The court considered that the fact that the duty officer at the police headquarters had not given C.C. his undivided attention could not be considered as amounting to inadequate supervision. The court emphasised that C.C. had been handcuffed the entire time and, therefore, his movements had been limited. In the court’s view, the only time
C.C. had enjoyed some freedom of movement had been while he was in the bathroom. The court reiterated that this was where, in its view, the lethal ingestion had occurred, as with a free hand C.C. could have swallowed the cocaine previously hidden somewhere on his person.
37. The court also addressed the applicants’ argument to the effect that the police officers had not sought judicial authorisation to perform an intimate body search (ispezione personale), which could have allowed them to find an additional quantity of cocaine in addition to the amount that had been seized. The court considered that such a search had not been necessary in the light of the fact that the officers had already seized an amount of cocaine which had been present in C.C.’s wallet. Moreover, it underlined that a personal search of the kind advocated by the applicants was an exceptional means of obtaining evidence which could be resorted to only when there were strong reasons to believe a suspect was concealing evidence on his person or inside his body.
38. The court further concluded, without providing any reasoning, that, although the immediate cause of C.C.’s death had been the ingestion of a large quantity of cocaine at a time close to his death, it had also been caused by the ingestion of cocaine at the time of the arrest and that “the fatal crisis
occurred suddenly also because it found fertile territory in a body which had been put under severe strain by a previous ingestion – or ingestions – of drugs”.
39. The court therefore concluded that it could not establish any civil liability on the part of the Ministry of the Interior.
C. Proceedings in the Court of Cassation
40. On an unspecified date the applicants appealed against the judgment of the Court of Appeal to the Court of Cassation.
41. By a judgment of 17 May 2011 the Court of Cassation upheld the Court of Appeal’s judgment. The Court reiterated that it could not revisit the reconstruction of the facts as set out by the Court of Appeal and found that the latter court had reached its conclusions in a logical and reasoned manner.
THE LAW
I. ALLEGED VIOLATION OF ARTICLE 2 OF THE CONVENTION
42. The applicants complained that the authorities had failed to take adequate steps to protect the life of their family member, C.C., who had died of a drug overdose while being held in police custody. The applicants relied on Article 2 of the Convention which, in so far as relevant to the present case, reads as follows:
“1. Everyone’s right to life shall be protected by law. ...
...”
A. Admissibility
43. The Court notes that the application is neither manifestly ill-founded nor inadmissible on any other grounds listed in Article 35 of the Convention. It must therefore be declared admissible.
B. Merits
1. The parties’ submissions
(a) The applicants
44. The applicants argued that once C.C. had been arrested and lost his freedom, the authorities were under a duty to protect his life, yet they had failed to do so. The applicants alleged a number of specific shortcomings on the part of the authorities.
45. First, they argued that the arresting officers had failed to provide C.C. with medical attention and to take him to a hospital despite the fact that he
had been feeling ill and had been experiencing panic attacks and convulsions, and had in all likelihood taken drugs. They added that C.C. had not received medical attention at any point during the time he had spent in custody at the Milan police headquarters.
46. Second, they submitted, employing somewhat inconsistent terminology, that C.C. had not been searched. They highlighted that there was no evidence of a search of C.C.’s person having been carried out, and that even in the domestic civil proceedings the Ministry of the Interior had failed to produce such evidence. They pointed out that such evidence, namely a search report, did exist with respect to another individual who had been arrested during the same police operation. They took the view that the Government’s statement, based on arguments put forward by the Ministry of the Interior in the domestic civil proceedings, to the effect that C.C. must have hidden the drugs in intimate areas of his body was a mere assumption. In any event, the exceptional and invasive nature of an intimate body search in order to verify whether that was the case, and the need to seek authorisation in order to perform such a search, did not mean that the authorities were precluded from carrying it out.
47. Lastly, the applicants contended that once in custody at the police headquarters the authorities were under a duty to supervise him and had not adequately done so. They noted the duty officer’s own admission to the effect that he had not consistently watched over C.C.
48. The applicants highlighted, as an overarching consideration, that the reconstruction of the events surrounding C.C.’s death had been based exclusively on elements contained in reports and documents written by the authorities and included in the prosecutor’s inquiry, which they had not had the opportunity to challenge.
(b) The Government
49. The Government reiterated that the positive obligations under Article 2 of the Convention must be interpreted in such a way as not to impose on the authorities impossible or disproportionate burdens, taking into account the difficulties associated with police work in modern societies, the unpredictability of human behaviour and the operational decisions that must be made in terms of priorities and resources. In that regard, they referred to Xxxxx v. the United Kingdom (28 October 1998, Reports of Judgments and Decisions 1998-VIII).
50. In the Government’s view, it could not be said that the authorities did not do everything that could reasonably have been expected to prevent the materialisation of a certain and immediate risk to C.C.’s life which, a priori, could not be considered to have been foreseeable.
51. In connection with C.C.’s arrest, they noted that the arresting officers had taken measures to protect C.C. from self-harm and waited until he had felt better before taking him to the police station.
52. The Government further submitted that the seizure report drafted by the arresting officers stated that certain items had been seized from C.C., including 1.6 grams of cocaine in a folded banknote found in his wallet (see paragraph 17 above), thus demonstrating that at the moment of his arrest C.C. had been subjected to a search, which was also referred to in the domestic proceedings as a check of items worn or carried on the person. Moreover, the Government noted that, according to the forensic reports in the case file, the second ingestion of cocaine – which had proved fatal to C.C. – had occurred either shortly before he had asked to use the bathroom or at that very moment. They contended that drug traffickers made use of techniques to conceal small amounts of drugs on their person and it was not possible to attribute the fact of the ingestion of the second dose to a lack of surveillance. The Government thus concluded that the authorities had taken the steps that were reasonable under the circumstances, highlighting that recourse to intimate body searches must be made only in exceptional circumstances due to their invasive nature. In this connection, the Government further relied on the Court’s judgment in Xxxxx (cited above, § 116), where among the considerations found to be relevant by the Court was the need to ensure that the police exercised their powers to control and prevent crime in a manner which fully respected the principle of due process and other guarantees which legitimately placed constraints on the scope of their action to investigate crime and bring offenders to justice, including the guarantees contained in Articles 5 and 8 of the Convention.
2. The Court’s assessment
(a) General principles
53. The Court reiterates that Article 2, which safeguards the right to life, ranks as one of the most fundamental provisions in the Convention. The first sentence of Article 2 enjoins the Contracting States not only to refrain from the taking of life “intentionally” or by the “use of force” disproportionate to the legitimate aims referred to in sub-paragraphs (a) to (c) of the second paragraph of that provision, but also to take appropriate steps to safeguard the lives of those within their jurisdiction (see, inter alia, L.C.B.
v. the United Kingdom, 9 June 1998, § 36, Reports of Judgments and Decisions 1998-III, and Xxxxxx v. the United Kingdom, no. 27229/95,
§ 89, ECHR 2001-III).
54. The Court further emphasises that persons in custody are in a vulnerable position and the authorities are under an obligation to account for their treatment. The Court has also held that the obligation to protect the health and well-being of persons in detention clearly encompasses an obligation to take reasonable measures to protect them from harming themselves (see Xxxxxxxxxx v. Slovakia, no. 74832/01, § 89, 14 December 2010; Xxxxxxxxxx and Xxxxxxx v. the Czech Republic,
no. 23944/04, § 115, 16 February 2012; and Xxxxxxxx v. Xxxxxxx, xx. 00000/00, § 88, 17 January 2023). As a general rule, the mere fact that an individual has died in suspicious circumstances while in custody should raise an issue as to whether the State has complied with its obligation to protect that person’s right to life (see Xxxxxxx v. France, no. 57671/00, § 27, ECHR 2004-IX (extracts)). Such an obligation must be interpreted in a way which does not impose an impossible or disproportionate burden on the authorities, bearing in mind the difficulties involved in policing modern societies, the unpredictability of human conduct and the operational choices which must be made in terms of priorities and resources (see, among others, Renolde v. France, no. 5608/05, § 82, ECHR 2008 (extracts), and Xxxxxxxx v. Russia, no. 9296/06, § 90, 14 February 2012).
55. A positive obligation will arise, the Court has held, where it has been established that the authorities knew or ought to have known, at the relevant time, of the existence of a real and immediate risk posed to the life of an identified individual by a third party or by himself or herself and that they failed to take measures within the scope of their powers, which, judged reasonably, might have been expected to avoid that risk (see Xxxxxx, cited above, § 90, and Xxxx and Xxxxxx Xxxxxxx v. the United Kingdom, no. 46477/99, § 55, ECHR 2002-II; and, mutatis mutandis, Xxxxx, cited above, § 116). However, the Court has held that in some contexts, such as detention in police stations, even where it is not established that the authorities knew or ought to have known about any such risk, there are certain basic precautions which police officers should be expected to take in all cases in order to minimise any potential risk to the health and well-being of the arrested person (see Xxxxxxxx, cited above, § 84; Xxxxxxxxx v. Russia, no. 41675/08, § 48, 18 June 2015; Xxxxxxxxxx and Xxxxxxx , cited above,
§ 110; and, mutatis mutandis, Xxxxxxxxxx, cited above, § 89, and P.H.
v. Slovakia, no. 37574/19, § 113, 8 September 2022).
56. In assessing evidence, the Court adopts the standard of proof “beyond reasonable doubt”. However, such proof may follow from the co-existence of sufficiently strong, clear and concordant inferences or of similar unrebutted presumptions of fact. Where the events in issue lie wholly, or in large part, within the exclusive knowledge of the authorities, as in the case of persons under their control in custody, strong presumptions of fact will arise in respect of injuries and death occurring during that detention. Indeed, the burden of proof may be regarded as resting on the authorities to provide a satisfactory and convincing explanation (see, among many other authorities, Anguelova v. Bulgaria, no. 38361/97, §§ 109-11, ECHR 2002-IV).
57. The Court reiterates that, in the light of the importance of the protection afforded by Article 2, it must subject complaints about loss of life to the most careful scrutiny, taking into consideration all relevant circumstances (see, amongst many other authorities, Xxxxxxxxen and Others v. Finland, no. 62439/12, § 84, 17 September 2020).
(b) Application of the above principles to the present case
58. The Court considers at the outset that, although there is insufficient evidence to show that the authorities knew or ought to have known there was a real and immediate risk that C.C. would ingest a lethal dose of cocaine, given that he was taken into custody at a police station, the authorities were under a duty to take basic precautions to minimise any potential risks to his health and well-being. In addition, the Court observes that, in the present case, the following information was available to the authorities at the time C.C. was taken into custody at the Milan police headquarters. First, there is evidence that C.C. was feeling unwell at the time of the arrest and displayed behaviour conducive to self-harm (see paragraphs 5, 6 and 21 above). Second, he was described by arresting officers as being in an impaired psychophysical condition at the time of his arrest owing to the probable consumption of drugs (see paragraph 5 above). Third, a small amount of cocaine was seized by the arresting officers at the time of the arrest (see paragraph 17 above). Lastly, the Court notes the finding by the first-instance court to the effect that C.C. was known to the arresting officers as being a drug addict (see paragraph 26 above). The Court considers that the information just described and which was known to the authorities must have provided them with a sufficient indication that C.C. was in a more vulnerable position than the average person who is taken into custody, thus triggering an enhanced duty of care on their part. Accordingly, in those specific circumstances, the Court takes the view that it could reasonably be expected that, once the authorities had decided to place a person in C.C.’s state in their custody, they would adopt some additional basic precautions, in view of his condition, in order to protect his health and physical integrity.
59. The Court will proceed to examine the authorities’ conduct against that background.
60. The Court observes at the outset that at no time between his arrest and his death was C.C. given any form of medical attention, despite statements by police officers to the effect that he not only appeared to be feeling unwell, but also displayed signs of drug intoxication at the time of his arrest. The Court is not persuaded by the Government’s argument that, given the non-serious nature and short duration of the malaise, the decision of the authorities not to give C.C. medical attention could not be considered unreasonable. The Court notes that C.C. was described as being probably under the influence of drugs and as experiencing panic attacks and sudden mood swings (see paragraph 5 above), as well as, subsequently, sweating and dry heaving, with transparent liquid trickling from his mouth (see paragraph 6 above). In that light, the Court is not persuaded that law-enforcement officers possessing no medical expertise could have made a reliable assessment of C.C.’s need of assistance.
61. Regarding the alleged shortcomings in the check carried out on C.C.’s person, as submitted by the applicants, the Court notes the Government’s
statement to the effect that C.C. had been subjected to a search, which was also referred to in the domestic proceedings as a check of his personal belongings, at the time of his arrest. In support of their statement, the Government relied on the seizure report by the arresting officers (see paragraph 17 above) which, however, does not describe the way in which the officers came to seize C.C.’s personal effects. In that regard, the Court notes that there is no record of a search report having been drafted with respect to
C.C. Such a document, as noted by the applicants, is present in the case file with respect to another person arrested in the context of the same police operation (see paragraph 16 above). Be that as it may, even assuming that the seizure of the drugs at the time of C.C.’s arrest occurred following a check carried out on C.C.’s person, as stated by the Government, the Court notes that, in any event, there is no evidence in the case file that C.C. was checked upon his arrival at the Milan police headquarters or at any other time during the approximately two and a half hours he was detained there. The Government have not submitted any material capable of leading to a different conclusion.
62. The Court notes the Government’s argument to the effect that to subject C.C. to an intimate body search, which in their view would not, in any event, have been warranted in the present case, could have raised issues under other Articles of the Convention due to its invasive nature. The Court reiterates that the very essence of the Convention is respect for human dignity and human freedom and that the authorities must discharge their duties in a manner compatible with the rights and freedoms of the individual concerned (see Xxxxxxxxx de Xxxxxxxx v. Portugal [GC], no. 78103/14, § 112, 31 January 2019). The Court has also considered that measures which may impinge upon human dignity taken without adequate justification may give rise to issues under other Articles of the Convention, such as Article 3 and Article 8 (see, mutatis mutandis, Xxxxxx and Parziale v. Italy, no. 41603/13, § 77, 19 March 2020). Indeed, the Court considers that it would be excessive to request that all arrested individuals be subjected, as a basic precaution and therefore a matter of routine, to intimate body searches in order to prevent tragic events like that in the instant case, and agrees that such a requirement could give rise to issues under other Articles of the Convention (see, as an example, Xxx xxx Xxx x. xxx Xxxxxxxxxxx, xx. 00000/00, §§ 61-62, ECHR 2003-II, where routine and long-term strip searches without convincing justification amounted to a violation of Article 3). At the same time, such a conclusion cannot be interpreted as dispensing the authorities from taking any steps at all to check C.C.’s person for the presence of dangerous or prohibited items, including drugs, upon his arrival at the Milan police headquarters, especially in the light of the information available (see paragraph 58 above) and the fact that the authorities had not provided C.C. with medical attention, despite their suspicion that he was under the influence of drugs. The Court
finds that the Government have not put forward any arguments or evidence to allow it to conclude that such steps were taken in the instant case.
63. Turning to C.C.’s supervision while in custody and the issue of its alleged inadequacy, in particular with regard to the duty officer’s own admissions as to its discontinuous nature, the Court notes at the outset that the events that unfolded at the police headquarters were within the exclusive knowledge of the authorities. It further notes that that the only documents in the case file which relate to the events at the police headquarters are a report and a statement both written by the officer who was in charge of the holding room on the night of the events in question (see paragraphs 8 and 9 above). In the latter document, which is a statement given to the prosecutor more than one year after the events had taken place, the officer stated that he had not given C.C. his continuous attention although he added that, according to policy, there ought to have been an officer present at all times (see paragraph 9 above). There is no information in the case file as to whether this policy was actually complied with at the time of the impugned events. There is, moreover, no evidence that the three officers who were mentioned in the report as being on duty at the relevant time, but whom the reporting officer was unable to identify, were interviewed by the prosecutor.
64. The Court is mindful that positive obligations must be interpreted in a way that does not impose a disproportionate burden on the authorities, and indeed it does not wish to suggest that C.C. should have been given the undivided attention of an individual officer throughout his custody. That said, bearing in mind the elements which were within the knowledge of the authorities (see paragraph 58 above), as well as the fact that C.C. had not been given any medical attention and his person had not been checked upon his arrival at the police headquarters, the authorities should have shown increased vigilance in his supervision. The Court finds that the Government have not provided satisfactory and convincing arguments or evidence to counter the applicants’ allegations, supported by prima facie evidence, to the effect that
C.C. had not been adequately supervised during his time in custody.
65. Against that background, the Court concludes that the Government have not convincingly demonstrated that the authorities provided C.C. with sufficient and reasonable protection of his life as required by Article 2 of the Convention. There has accordingly been a violation of that provision.
II. APPLICATION OF ARTICLE 41 OF THE CONVENTION
66. Article 41 of the Convention provides:
“If the Court finds that there has been a violation of the Convention or the Protocols thereto, and if the internal law of the High Contracting Party concerned allows only partial reparation to be made, the Court shall, if necessary, afford just satisfaction to the injured party.”
A. Damage
67. The first applicant claimed 142,774.50 euros (EUR) in respect of pecuniary damage and EUR 71,387.25 in respect of non-pecuniary damage, the second applicant claimed EUR 479,748.98 in respect of pecuniary damage and EUR 132,000 in respect of non-pecuniary damage, and the third applicant left the amount to be awarded to the Court’s discretion.
68. The Government contested those amounts. In particular, they argued that the second and third applicants had been awarded damages by the Milan District Court, and despite the fact that the first-instance judgment had been overturned, they had not returned the award.
69. The Court finds that the applicants have not sufficiently substantiated their claim for pecuniary damage. It therefore makes no award in that respect. At the same time, it considers that they must have suffered non-pecuniary damage which cannot be compensated for solely by the finding of a violation. Making its assessment on an equitable basis, the Court awards the applicants EUR 30,000, jointly, in respect of non-pecuniary damage, plus any tax that may be chargeable.
B. Costs and expenses
70. The applicants, who were granted legal aid in the proceedings before the Court, have not made any additional claims for costs and expenses in that respect.
71. As regards costs and expenses in the domestic proceedings, the first applicant submitted invoices for legal costs incurred in connection with the proceedings in the Milan District Court for a total of EUR 16,530.64 and, on her own behalf and on behalf of the second applicant, for a total of EUR 34,971.75 covering legal costs for the proceedings in the Xxxxx Xxxxx of Appeal. The third applicant submitted invoices for a total of EUR 44,180.64 in connection with costs incurred in connection with the first and second instance proceedings.
72. The Government considered those amounts to be excessive.
73. According to the Court’s case-law, an applicant is entitled to the reimbursement of costs and expenses only in so far as it has been shown that these were actually and necessarily incurred and are reasonable as to quantum. In the present case, regard being had to the documents in its possession and the above criteria, the Court considers it reasonable to award the sum of EUR 10,000 to the applicants jointly in respect of the costs and expenses incurred in the domestic proceedings, plus any tax that may be chargeable to the applicants on that amount.
FOR THESE REASONS, THE COURT,
1.Declares, unanimously, the application admissible;
2.Holds, by 6 votes to 1, that there has been a violation of Article 2 of the Convention;
3.Holds, by 6 votes to 1,
(a) that the respondent State is to pay the applicants jointly, within three months from the date on which the judgment becomes final in accordance with Article 44 § 2 of the Convention, the following amounts:
(i) EUR 30,000 (thirty thousand euros), plus any tax that may be chargeable, in respect of non-pecuniary damage;
(ii) EUR 10,000 (ten thousand euros), plus any tax that may be chargeable to the applicants, in respect of costs and expenses;
(b) that from the expiry of the above-mentioned three months until settlement simple interest shall be payable on the above amounts at a rate equal to the marginal lending rate of the European Central Bank during the default period plus three percentage points;
4.Dismisses, unanimously, the remainder of the applicants’ claim for just satisfaction.
Done in English, and notified in writing on 14 September 2023, pursuant to Rule 77 §§ 2 and 3 of the Rules of Court.
Xxxxxx Xxxxxxx Xxxxx Xxxxxxx Registrar President
In accordance with Article 45 § 2 of the Convention and Rule 74 § 2 of the Rules of Court, the separate opinion of Judge Xxxxxxx is annexed to this judgment.
M.B.
R.D.
DISSENTING OPINION OF JUDGE XXXXXXX
1. I respectfully disagree with the majority in their finding that there has been a violation of Article 2 of the Convention in the present case on account of allegedly insufficient protection of the life of the applicants’ relative, C.C., during his custody.
2. It was undisputed between the parties that the death of C.C. had not resulted from police violence or from the commission of any other act by the State authorities. As had been established in the domestic proceedings, he had died from acute cocaine intoxication, since he had ingested a lethal dose very shortly before his death, while he had been in the bathroom. According to the findings of the Xxxxx Xxxxx of Appeal, it was at that time that C.C. had been able to use his free hand to swallow the cocaine previously hidden somewhere on his person (see paragraph 36 of the judgment).
3. The applicants asserted that C.C.’s death had been caused by a number of omissions on the part of the authorities. Firstly, instead of taking him into custody, the arresting officers should have taken him to a hospital. In any event, C.C. had not received adequate medical attention while in custody. Secondly, the authorities should have searched him, which would have enabled them to find and seize the drugs which he had later ingested. Thirdly,
C.C. had not been adequately supervised by police officers while in detention.
4. The majority in the Chamber agree, albeit cautiously, with the above. They observe that C.C. was not given any form of medical attention. Furthermore, they note that C.C.’s person was not checked for the presence of drugs upon his arrival at the Milan police headquarters. Finally, the majority point out that the police officers in charge failed to pay continuous attention to C.C., despite the fact that there ought to have been an officer present at all times (see paragraphs 60-63 of the judgment).
5. While the events of the present case are undoubtedly tragic, they should not overshadow the need for a thorough legal analysis of the applicants’ complaint. To my understanding, the Court has yet to rule on the question of when an alleged omission by State authorities constitutes a failure to comply with the High Contracting Party’s positive obligation to protect a person’s right to life and should therefore lead to a finding of a violation of Article 2 of the Convention. To my regret, the Chamber in this case has missed an opportunity to do so.
6. The purpose of this dissenting opinion is not to offer a fully fledged set of principles and methodology for examining complaints like the one in the present case. Nevertheless, I wish to underscore that there is a long and winding legal path from alleging an omission to concluding that such an omission has indeed occurred and was the cause of the tragic outcome for which the respondent State should be held accountable. At the very least what should be established is (a) whether the State authorities had a duty to act in a specific way in the circumstances under review, (b) whether the State
authorities failed to act in accordance with such a duty and (c) whether, in the event that the State authorities had fulfilled that duty, the death would not have occurred.
7. Bearing the above in mind, I find the majority’s position unconvincing. Firstly, with regard to the alleged lack of medical attention, I note that the expert reports which were accepted by the Xxxxx Xxxxx of Appeal dismissed the applicants’ contention that C.C.’s medical condition required immediate medical attention (see paragraph 34 of the judgment). I therefore find the majority’s position in paragraph 60 of the judgment to be inconsistent with the domestic findings of fact, with no reasons given for disregarding those findings. Above all, the finding by the Xxxxx Xxxxx of Appeal does not support the applicants’ allegation that there had been a duty to hospitalise
C.C. (instead of taking him into police custody) or that at the very least he should have received medical attention while in police custody. Even assuming that there had been a duty to provide medical assistance during custody in the present case, it is difficult to see how such assistance per se could have prevented C.C. from ingesting the lethal dose of cocaine which he had kept hidden and which, according to the findings of the domestic courts, he had consumed while in the bathroom.
8. Secondly, with regard to the alleged lack of a search, it is difficult to understand what kind of search the applicants or the majority are referring to. Putting this lack of clarity aside, it appears that Italian law does not impose any duty to search an arrested person. Furthermore, one may reasonably assume that C.C. was at least frisked, since, inter alia, a folded banknote containing a substance resembling cocaine was taken from his wallet, which was located in the back pocket of his trousers. Such a frisk or a “check of items worn or carried on the person” (see paragraph 52) was obviously insufficient to detect another dose of cocaine which he had most likely kept hidden in a way that only an intimate body search could have revealed. But in my reading, the majority expressly (and rightly) reject the idea that there is a duty to subject all arrested individuals, as a basic precaution and therefore as a matter of routine, to intimate body searches in order to prevent tragic events like the one in the instant case, as such intimate body searches could give rise to issues under other Articles of the Convention (see paragraph 62 of the judgment). Instead, the majority emphasise the failure to check C.C. for the presence of drugs upon his arrival at the Milan police headquarters, but it is difficult to see how such a “check” could have revealed more than the frisk, which was performed at an earlier point, immediately after his arrest, and during which a substance resembling cocaine was in any event found. In brief, I do not see any legal duty to search C.C. that the authorities failed to fulfil in the present case.
9. Finally, the majority doubt whether C.C. was continuously monitored and emphasise the statement of the officer in charge of the holding room to the effect that one of them (i.e. the officers) must always be present on the
control post. While there may well be a duty for an officer to be present on the control post monitoring the holding room at all times and this duty may not have been fully complied with, I struggle to see how this is relevant to the present case. In particular, in line with the Court of Appeal’s factual finding,
C.C. most likely ingested the lethal dose of cocaine in the bathroom and not in the holding room, where both of his hands were handcuffed. Therefore, in line with criterion (c) outlined in paragraph 6 of this dissenting opinion, it is impossible to conclude that had an officer been constantly present on the control post, C.C. could not have consumed the hidden drugs and his death would therefore not have occurred.
10. On the basis of the above, with all my profound respect for the applicants who lost a close relative, I cannot conclude that there are convincing arguments for holding the respondent State accountable for the death of C.C.
List of applicants:
APPENDIX
No. | Applicant’s name | Year of birth | Nationality | Xxxxx xx xxxxxxxxx |
0. | Xxxxxxx XXXXX | 0000 | Italian | Milan |
2. | Xxxxx XXXXXXXX | 1994 | Italian | Milan |
3. | Xxxxxxxx DAMMICELA | 1946 | Italian | Milan |