TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ RAPORU
TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ RAPORU
İÇİNDEKİLER
KAMU ÇALIŞANLARININ SENDİKAL HAKLARI 7
MEVCUT DÜZEN HUKUKA AYKIRIDIR 7
1-Sendika Kurma ve Üye Olma Hakkı 7
3-Toplu Sözleşmede Yetkili Sendikaların Belirlenmesi 9
5-Toplu Sözleşmeden Yararlanma 14
6-Toplu Sözleşmenin Kapsamı 14
7-Toplu Sözleşmenin Uygulanması 15
8-Toplu Sözleşme Hakkı’nın En Büyük Hukuksal Silahı Olarak Grev Hakkı 16
9-Sendika Yöneticisi ve Temsilcilerinin Güvencesi 19
10-Yönetime Katılma, Üyelerin Temsili ve Sorunları 19
KAMU ÇALIŞANLARIYLA İLGİLİ MEVZUAT 21
EKONOMİK GELİŞMELER VE KAMU ÇALIŞANLARI 25
KAMU ÇALIŞANLARININ GELİRDEN ALDIĞI PAY AZALDI 25
KAMU ÇALIŞANLARININ BÜTÇEDEN ALDIĞI PAY 28
GELİR DAĞILIMI ÜCRETLİLER ALEYHİNE BOZULUYOR 29
2018-2019 TOPLU SÖZLEŞMESİ SONRASI 31
MEMUR MAAŞI VE AÇLIK YOKSULLUK SINIRLARI 32
1-Ücret, maaş ve diğer özlük haklarıyla ilgili taleplerimiz 38
BAĞLI SENDİKALARIMIZIN TESPİT VE TALEPLERİ 44
EĞİTİM VE BİLİM İŞ GÖRENLERİ SENDİKASI 45
BÜRO HİZMET KOLU KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI 65
GENEL SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET KOLU KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI 74
TÜM YEREL YÖNETİM ÇALIŞANLARI SENDİKASI 90
ULAŞTIRMA HİZMET KOLU KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI 97
SİYASAL VE EKONOMİK GÖRÜNÜM
2017 yılında yapılan ve 2018-2019 yıllarını kapsayan son toplu iş sözleşmesi sürecinden sonra Türkiye’de çok önemli siyasi ve ekonomik gelişmeler yaşandı. TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimleri 2019 yılı beklenmeden erkene alınarak 2018 yılında yapıldı. Bir süredir anayasaya aykırı olarak fiilen sürdürülen “başkanlık sistemi” bu yolla erkenden yürürlüğe girdi. Böylece parlamenter demokratik sistem anayasal olarak da ortadan kalktı. Bunun yerini, yasamanın yürütme üzerindeki denetimini fiilen imkânsız hale getiren, kanunla düzenlenmesi gereken birçok alanda Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veren, diğer bir ifadeyle yasama organının yetkilerinin önemli bir bölümünün yürütmeye devredildiği bir düzene geçildi. Yeni dönemin ilk 10 ayında (Temmuz 2018-Mayıs 2019 arasında) sadece 60 gün çalışan TBMM, uluslararası anlaşmaların uygun bulunduğuna ilişkin 9 kanun dışında, 20 kanun çıkarırken, Cumhurbaşkanı 35 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımladı. Cumhurbaşkanı yasama yetkisini, TBMM’den daha fazla kullandı.
HSK ve yüksek yargı organlarına üye seçimi ağırlıklı olarak yürütme organına bırakarak, yargı bağımsızlığı yok edildi.
TBMM’nin yürütme üzerindeki denetimi “yazılı soru önergesi” düzeyine kadar indirildi. Gensoru kurumu ortadan kaldırılırken, meclis soruşturması imkânsız hale getirildi.
Böylece yasama, yürütme ve yargının tek bir elde toplandığı, yürütmenin kimseye hesap vermediği bir rejim ortaya çıktı.
Bütün bu gelişmeler sonucunda, Türkiye, Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından hazırlanan Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksinde, 126 ülke arasında 109’uncu sıraya geriledi. Nijerya, Rusya, İran gibi ülkeler bile hukukun üstünlüğünde Türkiye’den daha iyi duruma gelmiştir. Türkiye, aynı endeks kapsamındaki
temel hakların kullanılmasında yine 126 ülke arasında 122’nciliğe inmiştir. Uluslararası kuruluşlar “Türkiye’de hukukun üstünlüğünün “kaybolan bir hatıra” haline geldiğini” Dünyaya rapor etmektedirler.
Freedom House tarafından her yıl hazırlanan Dünya Özgürlükler Raporunda Türkiye, “özgür olmayan” ülke olarak sınıflandırılmaktadır.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında, 180 ülke arasında 157’nci sırada yer alan Türkiye, dünyada en çok profesyonel gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak anılmaktadır.
AKP iktidarlarının 24 Haziran 2018 seçimine kadar kamu harcamalarını artırarak, özellikle şirketler kesimine aktardıkları kaynaklarla yapay olarak ayakta tuttuğu Türkiye ekonomisi, yeni sisteme geçişle birlikte ekonomik krizlerin en zoru olarak tanımlanan enflasyon içerisinde küçülme (slumpflasyon) sürecine girmiştir
Yargı bağımsızlığının, hukukun üstünlüğünün, demokratik değerlerin yok olmaya ve rejimin otoriterleşerek çağdaş değerlerden uzaklaştığını gören yabancı portföy yatırımcıları, Türkiye’ye yeni yatırım yapmadıkları gibi mevcut yatırımlarını da azaltma eğilimine girmişlerdir. Türk parası çok yüksek oranlarda değer kaybetmeye başlamış, başta gıda olmak üzere ülkedeki mal ve hizmet fiyatları hızla artmıştır. Yatırımlar ve üretim azalmış, bunun sonucunda da işsizlik artmaya başlamıştır. Sonuçta enflasyon yükselmiş ve ekonomi küçülmüştür.
Ekonomistler, yüksek enflasyonla birlikte küçülmeyi, “ekonomik krizlerin en zorlusu” olarak nitelendirmektedir. Çünkü bir yandan enflasyonu kontrol edebilmek için sıkı para politikası uygulama, diğer yandan ekonomiyi yeniden büyütmek için ise genişlemeci politikalar izlemek gibi birbiriyle çelişen politikaları bir arada
uygulama zorunluluğunun bu tür krizlerden çıkışı zorlaştırdığı
ifade edilmektedir.
Türkiye, 2019 yılının ilk aylarında yüzde 20’ler civarında dalgalanan bir enflasyon, yüzde 2,6 oranında küçülen bir ekonomi ve rekor düzeylere çıkma eğilimindeki bir işsizlik oranıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye’de ilk kez resmi işsiz sayısı 4,5 milyona, gerçek işsiz sayısı ise 8,5 milyona yaklaşmıştır.
Xxxxxxx yönetiminin, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimleri kazanabilmek uğruna, ekonominin gerektirdiği akılcı politikalar uygulamak yerine, kamu kaynaklarını “har vurup harman savurmaya” dönük politikalar izlemesi ekonomik krizi derinleştirmiştir. AKP’nin sandıkta kaybettiği İstanbul Büyükşehir Belediyle Seçimlerini, Yüksek Seçim Kurulu’na baskı yaparak yeniletme kararı aldırması ekonomik krizin ömrünü oldukça uzatmış ve derinleştirmiştir. Bu kararla yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve demokrasi ağır bir darbe almıştır. Yenilenin seçimleri, ilk seçimi de kazandığı halde mazbatası hukuksuz bir şekilde iptal edilen Xxxxx Xxxxxxxx, rakibinden 806 binden fazla oy alarak ezici bir üstünlükle kazandı.
Türkiye, zor bir ekonomik kriz döneminden geçiyor. Enflasyon yükseliyor, paramız değer kaybediyor, vatandaşın satın alma gücü eriyor, ekmeği her geçen gün küçülüyor. Ülkenin ekonomisi daralıyor. İşsizlik tarihinin en yüksek noktasına doğru soluksuz tırmanıyor.
Böyle bir ortamda 2020-2021 yıllarını kapsayan sözde bir yeni toplu sözleşme sürecine girilmektedir. Adına “toplu iş sözleşme görüşmeleri” denilen, Xxxxxxx yönetimi ile yandaşı konfederasyon arasında yapılacak olan “danışıklı görüşmelerden” kamu emekçileri adına herhangi bir kazanım çıkmasını beklemiyoruz. Zira ortada ne gerçek bir toplu iş
sözleşmesi görüşmesi ne de toplu pazarlık masası bulunmaktadır. Her şey bir orta oyunundan ibarettir.
Kamu emekçilerine dayatılan bu sözde toplu sözleşme düzeni tam bir kurmaca ve aldatmacadır. Bu sistem Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerdeki taahhütlerine aykırı, çağdaş normlardan uzaktır. Çağdaş ülkelerdeki sendikaların ve çalışanların sahip olduğu hiçbir hak ve özgürlük Türkiye’deki kamu sendikalarına ve kamu emekçilerine tanınmamıştır.
Bu “sözde toplu iş sözleşmesi süreci”, görüşmeler yapılsın ama sonunda hükümetin istediği olsun yaklaşımıyla yürümektedir. Taraflar masaya eşit silahlarla oturmamaktadır. Masada kamu çalışanlarını temsil eden yandaş konfederasyonun, bağımlı olduğu hükümete karşı en ufak bir direnç gösteremeyeceği baştan bilmektedir.
Yandaş bir konfederasyon hükümet arasında yapılacak bu toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden emekçiler lehine olumlu bir sonuç alınması mümkün değildir.
Çalışanların grev hakkının olmadığı bir toplu sözleşme düzeninin çalışanlar lehine sonuçlar vermesini beklemek hayaldir. AKP’ye yandaş bir konfederasyon ile hükümet temsilcilerinin bir masada bir araya gelerek yaptıkları görüşmeler asla bir toplu sözleşme görüşmesi olamaz. Nitekim önceki toplu sözleşme görüşmelerinin yürütülüş şekli ve sonuçta imzalanan toplu sözleşmenin kamu çalışanları yararına hiçbir olumlu sonuç doğurmadığı bilinmektedir.
Kamu emekçilerinin örgütlenme hakkı, grev hakkı, kamu hizmet alanlarının tasfiye edilmesi ya da tümüyle ticarileştirilmesi, işe alma, atama ve görevde yükselmelerde egemen olan partizanlık, adam kayırmacılık gibi sayılamayacak daha birçok sorun görüşme masasında konu bile edilememektedir.
Sözleşme masasında görüşülen mali ve sosyal haklar açısından da şimdiye kadar çalışanlar hiçbir kazanım elde edememiştir. Kamu çalışanları refah artışından pay alamamakla kalmamış, enflasyona da ezilmişlerdir.
Sendikal hak ve özgürlükler, bütün çalışanlar için geçerli olmak üzere uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. Türkiye de uluslararası sözleşmelerin tarafı ve aynı zamanda uluslararası camianın bir parçası olarak bunun gereklerini yerine getirmek zorundadır. Sendikal hak ve özgürlükler tüm emekçilerin hakkıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin ihlali aynı zamanda insan hakları ihlalidir.
Böylesine göstermelik bir toplu iş sözleşmesi masasından kamu çalışanlarının haklı taleplerinin karşılık bulmayacağını biliyoruz. Baskıcı ve uluslararası sermayenin emrindeki bir iktidarın kamu çalışanlarının hakkını vermeyeceğini biliyoruz. Ancak umutsuz değiliz. Bu hakların mücadeleyle alınacağını biliyoruz.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu bu orta oyununda figüran olmak yerine, emekçilerin sendika özgürlüğü, grev ve toplu sözleşme hakkı, mali ve sosyal hakları için verdiği meşru mücadelesini baskılara rağmen sürdürecektir.
KAMU ÇALIŞANLARININ SENDİKAL HAKLARI
Kamu çalışanları sendikal haklarını yıllarca direnerek sürdürdükleri mücadele sonucu kazanmıştır.
Ancak kamu çalışanlarına tanınan sendika, toplu sözleşme ve grev hakları, başta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı ve benzeri birçok uluslararası sözleşmelerin oldukça gerisindedir.
Oysa Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu kabul edilmiş ve Anayasa’ya aykırılığı iddia edilemeyecek olan bu anlaşmaların, temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak yasalarla farklı hükümler içermesi halinde, uluslararası anlaşmaların hükümlerinin esas alınması gerektiği belirtilmektedir.
İktidar, Anayasa’ya ve yargı kararlarına rağmen, kamu çalışanlarını bu anlaşmalara uygun sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı tanınmasına ilişkin gerekli yasal ve Anayasal düzenlemeleri yapmamış veya uygulamamıştır.
MEVCUT DÜZEN HUKUKA AYKIRIDIR
1-Sendika Kurma ve Üye Olma Hakkı
Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 15’inci maddesiyle çok sayıda hizmet kolunda, sendika kurulması yasaklanmıştır. Anayasa Mahkemesi çeşitli tarihlerde açılan davalarda, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) çalışan sivil memurlar ve kamu
görevlileri, emniyet teşkilâtında çalışan ve emniyet sınıfı dışındaki diğer hizmet sınıflarına dâhil personel ve TBMM İdari teşkilatında çalışan personel açısından bu yasakları kaldırmıştır. Ancak hala, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlileri, yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar, Emniyet hizmetleri sınıfı ile ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkından yoksun bulunmaktadır. Bu yasaklamalar Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere açıkça aykırıdır.
Ayrıca, Silahlı Kuvvetler mensuplarının sendika kurma hakkı uluslararası sözleşmelerle yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır. Gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de silahlı kuvvetler mensuplarına sendika hakkı tanınması demokrasimiz açısından yerinde olacaktır.
TÜİK’in verilerine göre 2018 yılının son çeyreği itibariyle kamu hizmetleri, 2 milyon 863 bin kadrolu personel, 350 bini sözleşmeli personel, 984 bini sürekli, 52 bini geçici işçi, 103 bini de diğer şekillerde istihdam edilenler olmak üzere toplam 4 milyon 352 bin kişiyle yerine getirilmektedir. İşçi sendikalarına üye olma hakları bulunan sürekli ve geçici işçiler dışında kalan kamu personelinin sayısı 3 milyon 213 bin kişidir.
Bunların sadece 2 milyon 484 bininin bir sendikaya üye olma hakkı bulunmaktadır ve bunların da sadece 1 milyon 673 bini yani yüzde 67,3’ü bir sendikaya üye olmuştur.
Kamu emekçilerinin örgütlenmelerinde yasalardan kaynaklanan engellerin dışında bir de hükümete yakın olmayan sendikaların üyelerine yapılan siyasi baskı ve yönetimdeki otoriterleşmeden kaynaklanan engeller bulunmaktadır. Kamuda tayin, terfi ve görevde yükselmelerde liyakat yerine
sendika üyeliğinin, yasalara aykırı olarak önemli bir gösterge olması ve kayırmacılığın yaygınlaşması toplam sendikalaşma oranını aşağı çekmektedir.
Temmuz 2017 - Temmuz 2018 arasında sendika üyesi olabilecek kamu çalışanı sayısı yüzde 2,2 oranında artarak 2 milyon 431 bin 228’den 2 milyon 484 bin 580’e çıktığı halde, sendika üyesi toplam kamu çalışanı sayısı ise yüzde 0,7 oranında azalarak 1 milyon 684 bin 323’ten 1 milyon 673 bin 318’e gerilemiştir.
2016 yılında yüzde 71,6 düzeyinde olan kamu görevlileri arasındaki sendikalaşma oranı 2017 yılında yüzde 69,3’e, 2018 yılında ise 67,3’e, 2019 yılında da yüzde 66,8’e geriledi. Sendikalılık oranı son 4 yılda 5 puana yakın azalmıştır.
2-Sendika Özgürlüğü
Uluslararası sözleşmelere göre tüm çalışanların istedikleri düzeyde (genel, meslek, işkolu, işyeri vb.) sendika ve yine istedikleri düzeyde (federasyon, konfederasyon, uluslararası) üst birlik kurma özgürlüğü bulunmaktadır. Tüzüklerinde belirtmek kaydıyla ve yalnızca tüzüklerine uymak koşuluyla örgütünü, organlarını ve iç işleyişini serbestçe düzenleme hakkı bulunmaktadır.
Ancak Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu Türkiye’de sendikaların hizmet kolu düzeyinde kurulmaları, üst kuruluş olarak konfederasyon şeklinde örgütlenmeleri koşulunu taşımakta, sendika ve konfederasyonların iç işleyişine müdahale anlamı taşıyan birçok hüküm içermektedir. Bu hükümlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
3-Toplu Sözleşmede Yetkili Sendikaların Belirlenmesi
Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, kamu çalışanları adına toplu sözleşmede taraf olacak yetkili konfederasyon ve sendikaların belirlenmesinde en çok üyeye sahip üç konfederasyonu ve her bir hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendikayı esas almıştır.
Oysa uluslararası sözleşmelere göre eğer bir hizmet kolunda çalışanların yüzde 50'sinden fazlasını örgütleyen bir sendika varsa toplu sözleşme yapma yetkisinin o sendikaya ait olduğu, böyle bir sendika yoksa toplu sözleşme yapma yetkisinin referandumla belirlenmesi veya her bir sendikanın kendi üyeleri adına sözleşme yapması ilkesi benimsenmiştir.
Yetkili sendikaların belirlenmesinde, kamu işvereni tarafından kaynaktan kesilen sendika aidatlarına göre tespit yapılması, yani sendika aidatlarının kaynaktan kesilmesi zorunluluğu ve işveren tarafından sendika üyelerine, “sendika katkı payı” adıyla ödenmeye başlanan, halen “toplu sözleşme ikramiyesi” adı altında ödeme yapılması uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Sendika aidatlarının işveren tarafından ödeniyor olması hükümet yanlısı sendikaların aidat toplama zorluğunu ortadan kaldırılmakta, çalışanların işveren güdümlü sendikalara üye olmasını kolaylaştırmaktadır.
Hükümet her an elinin altında olan bilgilerle çalışanların her türlü özlük işinde, nakil, terfi, tayin, atama, lojman vb. haklardan yararlandırılmalarında, hangi sendikaya üye olduğuna göre ayrımcılık yapabilmektedir.
Üye sayılarının tespitinde aidat kesintilerinin kullanılması, gerçekte üye olmayanların işveren tarafından istediği sendikaya üye olarak gösterilmesine de olanak tanımaktadır. Sendika ve işveren temsilcilerinin katıldığı üye sayısı tespit toplantılarında sendika temsilcileri tarafından yeterli zaman ve
veri olmadığı için gerekli kontroller yapılamamakta, yapılan itirazlar yargıda çok geç sonuçlandığı için davalar konusuz kalmaktadır.
(*) Grafik gösteriminin anlaşılır olması açısından “Diğer” başlığı altında toplanan Tüm Memur-Sen’in (Temmuz 2019 istatistiklerine göre) 7 bin 192, Xxxxxxx-Xxx’xx 0 xxx 000, XXXX’xx 0 xxx 00,Xxxxx-Xxxx-Xxx’in 3 bin 264, Hak- Sen’in 3 bin 142 ve Anadolu-Sen’in 719üyesi bulunmaktadır.
4688 sayılı kanuna göre toplu sözleşmede çalışanları en çok üyeye sahip üç konfederasyondan birer kişi ve 11 Hizmet kolunun her birinde en çok üye kaydetmiş sendikalardan birer kişi olmak üzere yine en çok üyeye sahip konfederasyondan bir kişinin başkanlığında oluşan 15 kişilik bir heyet temsil etmektedir. Toplu sözleşmenin geneli ilgilendiren bölümlerini imzalamaya heyet başkanı, her bir hizmet koluna dönük bölümlerini imzalamaya ise ilgili sendika temsilcisi yetkilidir. Bunlar yine uyuşmazlık halinde Hakem Heyetine başvuru yetkisine sahiptir.
Kanunda imza yetkisi verilenler dışında heyette yer alanların izleyicilikten öte bir önemleri bulunmamaktadır.
2020-2022 yılında yapılacak toplu sözleşmede on beş kişilik heyetin on üçü Memur-Sen temsilcilerinden oluşmaktadır. KESK ve Türkiye Kamu-Sen’den bir temsilci katılacaktır.
Temmuz 2019 istatistiklerine göre sendika üyesi olabilecek 2 milyon 549 bin 94 kamu çalışanından 1 milyon 702 bin 624’ü yani yüzde 66,79’u bir sendikaya üye bulunmaktadır.
KONFEDERASYONLARIN TOPLAM ÜYE SAYILARI (TEMMUZ 2019) | ||||
Üye Sayısı | Sendika Üyesi Olan Kamu Görevlilerine Oranı (%) | Sendika Üyesi Olabilecek Kamu Görevlilerine Oranı (%) | Toplam Kamu Görevlilerine Oranı (%) (**) | |
Memur-Sen | 1.019.853 | 59,90 | 40,01 | 31,27 |
Türkiye Kamu-Sen | 413.339 | 24,28 | 16,22 | 12,67 |
KESK | 137.606 | 8,08 | 5,40 | 4,22 |
Birleşik Kanu-İş | 67.273 | 3,95 | 2,64 | 2,06 |
Bağımsız | 41.644 | 2,45 | 1,63 | 1,28 |
Tüm Memur-Sen | 7.129 | 0,42 | 0,28 | 0,22 |
Çalışan-Sen | 4.567 | 0,27 | 0,18 | 0,14 |
BASK | 4.088 | 0,24 | 0,16 | 0,13 |
Hak-Sen | 3.142 | 0,18 | 0,12 | 0,10 |
Anadolu-Sen | 719 | 0,04 | 0,03 | 0,02 |
Xxxxx-Xxxx-Sen | 3.264 | 0,19 | 0,13 | 0,10 |
TOPLAM | 1.702.624 | 100,00 | 66,79 | 52,20 |
Kaynak: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Temmuz 2019 İstatistikleri, TÜİK (*)(*) Sendika üyesi olabilecek kamu görevlisi sayısı 2 milyon 549 bin 94 kişidir (**)Toplam kamu görevlisi sayısı ise TÜİK'in Mart 2019 için açıkladığı istatistiklerden alınmıştır. 2 milyon 892 bin 952 memur, 369 bin 801'i sözleşmeli olmak üzere toplam 3 milyon 261 bin 753 kişidir.
TÜİK verilerine göre Mart 2019 itibariyle ücret, aylık ve diğer haklar bakımından toplu sözleşme hükümlerinden doğrudan etkilenen 3 milyon 261 bin 753 kamu çalışanı bulunmaktadır. SGK’dan yaşlılık, malullük, vazife malullüğü ve ölüm aylığı alan 2 milyon 224 bin 500 bine yakın vatandaşımızın aylıklarında yapılacak artışlar da doğrudan toplu sözleşme masasında
belirlenmektedir. Çalışanlar ve emeklilerinden oluşan bu 5 milyon 500 bin kişinin aylık ve ücretlerinin yanı sıra, devletin yaptığı sosyal yardım ve benzeri ödemeler de toplu sözleşme masasında belirlenen memur maaş katsayısına endeksli bulunmaktadır.
Bu kadar geniş bir kesimin parasal ve diğer haklarının konuşulduğu toplu sözleşme masasında, sendikaya üye olabilecek kamu çalışanlarının yalnızca %40,1’ini, tüm kamu çalışanlarının yüzde 31,3’ünü, toplu sözleşmeden doğrudan etkilenenlerin en fazla yüzde 18’ini temsil eden Memur-Sen toplu sözleşme açısından tüm yetkilere sahiptir. Böylesi bir yetki düzenlemesinin, adil ve doğru olduğunu kimse iddia edemez.
Öte yandan, toplu sözleşmede meydana gelen uyuşmazlıkların hakem heyeti tarafından kesin olarak karara bağlanacak olması ve hakem heyetinin çoğunluğunu yine Hükümetin belirliyor olması bu sözde toplu sözleşme sisteminin açıkça uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunun açık bir başka göstergesidir.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre toplu pazarlıkta taraf sendikanın temsil gücüne sahip olması ilke olarak gereklidir. Ancak temsil gücü yanında sendikanın bağımsızlığı da önemlidir. Bu iki koşul taraf sendikanın belirlenmesinde temel koşullar olarak kabul edilmektedir. Temsil gücü objektif ve önceden belirlenmiş esaslara göre belirlenmelidir. Ayrıca bu konuda çıkan uyuşmazlıkların bağımsız, tarafsız ve tarafların güvenini sağlamış, siyasal etkilerden uzak bir organ tarafından çözümlenmesi gerekmektedir.
4-Toplu Sözleşmenin Düzeyi
4688 sayılı Kanun’a göre Toplu sözleşme tüm kamu çalışanlarını ilgilendiren bölüm ile hizmet kollarına ilişkin bölüm olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Ayrıca kanunun 32. Maddesine göre yerel yönetimlerle de ek ödemelere ilişkin “sosyal denge sözleşmesi” imzalanabilmektedir. Bu durumda toplu sözleşmenin hem işyeri, hem hizmet kolu, hem de genel olarak imzalanacağına dair hükümler içerse de aslında bu düzeylerden hiç birisine uymamakta ülkemize özgü bir karmaşaya dönüşmektedir.
Toplu sözleşmenin esasında her bir kamu tüzel kişiliği bünyesinde imzalanması gerekir. Böylece, hem yetkili sendika tespitine ilişkin sorunlar ortadan kalkar hem de her bir kamu tüzel kişiliğinin kendine özgü koşulları sözleşmeye yansıtılma olanağı bulacaktır.
5-Toplu Sözleşmeden Yararlanma
Yapılacak toplu sözleşmeden yalnızca toplu sözleşmenin tarafları değil karmaşık mevzuat nedeniyle yansıma suretiyle diğer kamu görevlileri ve emekliler de yararlanmaktadır. Bunun sonucunda milyonlarca kişi yetki vermediği örgütlerce kabul edilen veya işverence dayatılan sözleşme hükümlerine tabi kılınmaktadır.
İlkece bir sözleşme yalnızca tarafları bağlar. Sözleşmeye taraf olmayanların zorla sözleşmeye taraf yapılması uluslararası hukuk ilkeleriyle bağdaşmaz.
6-Toplu Sözleşmenin Kapsamı
Yasada, toplu sözleşmenin kapsamı “kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve
göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal haklar” olanak tanımlanmıştır.
Bu haliyle toplu sözleşme sadece bazı ödeme kalemlerinin gösterge ve katsayılarının belirlenmesiyle sınırlı bazı sosyal hakları kapsamaktadır. Çalışanların çalışma koşulları, sosyal güvenlikleri, demokratik talepleri vb. konular toplu sözleşmenin kapsamı dışında tutulmuş, sistem değişikliklerine izin verilmemiştir. Toplu sözleşmelerin uygulama alanının kamu otoriteleri tarafından tek taraflı olarak sınırlanması uluslararası normlarına aykırıdır.
Toplu sözleşme bir ülkenin uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış hakların asgari sınır olarak kabul edildiği temel çalışma yasasının üzerinde o ülkenin demokratik ve ekonomik gelişmişlik düzeyine göre daha fazla hakkın pazarlık konusu edildiği bir sistemdir.
Ancak ülkemizde kanunda yazan kalemlerden bile hangilerinin toplu sözleşme konusu yapılabileceğinin belirgin olmadığı bir sistem mevcuttur.
7-Toplu Sözleşmenin Uygulanması
Toplu sözleşmeyle hükme bağlanan konuların uygulanmasında bile bir kesinlik söz konusu değildir. Örneğin 657 sayılı Kanun ve sair birçok mevzuat hali hazırda kamu çalışanlarının mali haklarına ilişkin yıllık gösterge ve katsayılarının Bütçe Kanunu ile TBMM’ce, yine 399 sayılı KHK’ye göre çalışan sözleşmeli personelin sözleşme ücret ve diğer bazı mali haklarının Cumhurbaşkanınca belirleneceğini hükme bağlamıştır.
Toplu sözleşmenin tarafları TBMM ve Cumhurbaşkanı iradesi üzerinde işlem yapamazlar. Yasa hükmünde sayılması gereken toplu sözleşme ile mevcut yasa hükümlerinin ya da yasama ve yürütme organının kararlarının çelişmesi durumunda toplu sözleşme hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
8-Toplu Sözleşme Hakkı’nın En Büyük Hukuksal Silahı Olarak Grev Hakkı
Kamu emekçilerinin grev hakkı konusunda da ulusal mevzuat ile uluslararası hukuk çelişmektedir. Bu türden çelişkili durumlarda uluslararası hukuk kuralları ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin uygulanması gerekmektedir.
Bir diğer hukuk kaynağı olarak “kazai içtihat” (yargı kararları) ile nerdeyse içtihat halinde yerleşikleşmiş biçimde memurun grev hakkı tanınmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bir öğretmenin, sendika yönetim kurulu tarafından 4+4+4 olarak bilinen eğitime ilişkin yasal düzenlemeleri protesto etmek amacıyla 28-29 Mart 2012 tarihlerinde ülke çapında “uyarı grevi” yapılmasına dönük kararına uyarak greve gittiği için uyarma cezası ile cezalandırılmasını Anayasanın 51. maddesindeki grev hakkının ihlali saymıştır. AYM İkinci Bölümünün 18/9/2014 tarihinde verdiği 2013/8463 başvuru numaralı kararı 4 Aralık 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.
AYM kararında şöyle demektedir:
“Anayasa’nın 51-54. Maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve özgürlükler, benzer güvenceler getiren başka Örgütlenme Özgürlüğü ile Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi olmak üzere ilgili Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı ile tamamlanmaktadır. Anayasanın 51-
54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve özgürlüklerin kapsamı yorumlanırken bu belgelerde yer alan ve ilgili organlar tarafından yorumlanan güvencelerin de göz önüne alınması gerekir… verilen uyarma cezası hafif olsa da başvurucu gibi sendikaya üye kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru grev veya eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek niteliğe sahiptir”
Yine kısa bir süre önce AYM, 6356 sayılı yasadaki grev yasaklarından bazıları (bankacılık ve şehir içi ulaşım) iptal ederek önemli bir adım atmıştır.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ve BM İkiz Sözleşmeleri TBMM tarafından onaylanmış sözleşmelerdir ve bu sözleşmeler kamu çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkını güvence altına almıştır.
ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi kararlarına göre de (ILO,
Freedom of Association, Fifth (revised) edition, paragraf 572-
580) devlet adına otorite kullanan kamu görevlileri hariç diğer bütün kamu görevlileri grev hakkına sahiptir.
151 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3.maddesinin 2. Fıkrasında ifade edilen “… Kamu makamları sendikal hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdır” ibaresini bu başlık altında da ifade etmek gerekir.
Paralel biçimde, 87 Nolu ILO Sözleşmesi’nin 8/2 maddesinde, “Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek nitelikte olamaz veya zarar verecek şekilde uygulanamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın “Toplu pazarlık yapma ve eylem hakkı” başlıklı 28. maddesinde; “Çalışanlar ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları… grev eylemi dâhil olmak üzere
kendi çıkarlarını korumak için ortak (toplu) eylem yapma hakkına sahiptir” denmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) Türkiye’den bir kamu görevlisi tarafından açılan davada (Satılmış ve Diğerleri Davası) Boğaz köprüsünde bir gişe görevlisinin çalışma koşullarını protesto için yaptığı iş bırakma eylemi nedeniyle idare tarafından verilen cezayı sendika hakkına müdahale olarak görmüş ve hükümeti mahkûm etmiştir. Yine AHİM, bir başka kamu görevlisine, üye olduğu sendika tarafından düzenlenen toplu eyleme katılmasından dolayı verilen cezayı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin sendika hakkını güvence altına alan 11. maddesinin ihlali olarak görmüştür (Karaçay Davası)
Satılmış ve Diğerleri – Türkiye davasında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de grev yapan çalışana ceza verilemeyeceğine karar vermiştir.
İş bırakma eylemine katılan öğretmenler adına yapılan başvuruda (Urcan ve Diğerleri – Türkiye) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvuranlara uygulanan cezai yaptırımların “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmıştır.
Ülkemizdeki yargı kararlarının da genel olarak lehte olduğunu söylemek gerekir. Danıştay 12. Dairesinin 2001/4415 sayılı kararında, Danıştay 8. Dairesinin 1999/2668 sayılı kararında, Danıştay 12. Dairesinin 2005/313 sayılı kararında Danıştay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre kamu görevlisinin sendikanın aldığı karar doğrultusunda işe gelmemesi, işini bırakması hukuka uygun bulunmuştur. Danıştay sendikanın aldığı karar nedeniyle işe gelmeyen kamu görevlisinin 657 sayılı yasaya göre aylıktan kesme ile cezalandırılması kararını iptal etmiş ve sendikal kararla işe gelmemeyi geçerli bir mazeret saymıştır. Danıştay 12. Dairesinin E.2005/5767, K.2008/225 sayılı bir başka kararında “… davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve
gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği…” denmiştir.
Tüm bu hukuksal dayanaklara rağmen idare ve emrindeki bürokratlar, kamu emekçilerinin grev hakkını fiilen tanımamakta, engellemekte, sürgün, disiplin cezası vb. baskılar uygulamaktadırlar.
9-Sendika Yöneticisi ve Temsilcilerinin Güvencesi
4688 sayılı kanun, sendika yöneticisi ve temsilcilerine sendikal faaliyetleri nedeniyle gerekli olan güvenceler yeterince tanınmamıştır. Her hükümet döneminde ayrı bir sendikal yapı yandaş konuma getirilmiştir. Bu çarpık yapının oluşumunda en önemli etken sendikal ayrımcılıktır. Sendikalar doğası gereği işverenle çıkar çatışması içindedir. Bu çatışma nedeniyle işverenin uygulamalarına karşı eylem ve etkinlikte bulunan sendikalar ve mensupları her türlü baskı ve şiddete maruz bırakılıp, yöneticilerinin yasal olarak elde ettikleri haklarının bile verilmesi uygulamada engellenirken, yandaş konuma getirilen sendika yönetici ve üyeleri kollanmakta, yasal olarak elde etmedikleri bazı olanaklar bile yasa ve diğer düzenlemelere karşı hileli yollar bulunarak dağıtılmaktadır.
10-Yönetime Katılma, Üyelerin Temsili ve Sorunları
Kamu işveren temsilcileri 4688 Sayılı Yasayla veya genelgelerle tanımlanan kurullar ve yönetime katılma konusunda getirilen kurallara uymamaktadır. Bunun öncelikle nedeni yönetime katılma konusunda getirilen kuralların kesin ve etkin olarak uygulanmasına olanak vermeyen düzenlemelerdir. Diğer nedeni ise; işveren temsilcilerinin yine sendikal ayrımcılık yaparak üyelerin mevzuat dâhilinde çözümlenmesi mümkün olan sorunlarında ayrımcılık yapmasıdır. Uygulamada çok sık rastladığımız üzere, örneğin işyeri disiplin kurullarında yandaş
sendika mensuplarına genelde ceza indirimi sağlanırken, diğer sendika üyelerine çoğunlukla böyle bir anlayış gösterilmemektedir.
KAMU ÇALIŞANLARIYLA İLGİLİ MEVZUAT
Anayasa’nın “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” hükmüne yer verilen 128. Maddesi’nde “memurlar” ve “diğer kamu görevlileri”nden söz edilmekle birlikte bunların kimler olduğuna ilişkin açık bir tanımlama yapılmamıştır. Bu hükümden, “her türlü kamu tüzel kişiliği bünyesinde çalışan görevlilerin, statüsü ne olursa olsun işçiler dâhil kamu görevlisi sayılacağı” sonucu çıkarılabilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinde; " Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür" denilmektedir. Bu tanıma göre de çalışan tüm personelin kamu görevlisi sayılmaları gerekir.
Ancak Xxxxxxx'xx yer alan “diğer kamu görevlileri” kavramıyla kimlerin tanımlandığı açık değildir. Maddede kastedilen “diğer kamu görevlileri”nin özel kanunlara tabi, örneğin; hâkimler, savcılar, subaylar vb. kamu görevlileri olabileceği varsayılmaktadır.
KİT'lerde çalışan personelin tabi olduğu 399 sayılı KHK'de de istihdam şekilleri memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler olarak tanımlanmıştır.
Özel kanunlarla kamu hizmeti gören Bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, il özel idaresi üyeleri, belediye meclis üyeleri, köy ve mahalle muhtarları, köy korucuları, geçici köy korucuları vb. kamu görevlileri de bulunmaktadır. RTÜK, KİK, EPDK, BDDK vb. üst kurulların üyeleri ve personeli de kamu hizmeti ifa eden kamu görevlileridir.
Diğer kamu görevlileri ile yukarıda sayılanların önemli bir bölümü özel kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla ücret ve özlük hakları bakımından 657 sayılı Kanunla ilişkilidirler.
Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen daimi ve geçici işçilerin ücret ve özlük hakları 6356 sayılı "Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu" hükümlerine göre toplu iş sözleşmesiyle belirlenmektedir.
Diğer istihdam türlerinde çalışan görevlilerin özlük ve mali hakları ise; ya doğrudan ya da dolaylı olarak 657 sayılı kanun hükümlerine göre belirlenmekte, ancak önemli bir bölümünün bu kanun hükümleri esas alınarak; özlük ve mali hakları kimileri için 4688 sayılı kanuna göre yapılan sözde toplu iş sözleşmesiyle, kimileri bu toplu iş sözleşmesinin yansımasıyla, kimileri Cumhurbaşkanı kararıyla ve çalıştıkları kuruluşların yönetim kurulları tarafından belirlenmektedir.
Özet olarak, devletin yerine getirdiği gerek asli ve sürekli, gerekse geçici hizmetlerde çalışan görevlileri için uluslararası sözleşmelere uygun, açık, net, adil bir sistem ortaya konulmamış tam tersine onlarca değişik ve birbirine girmiş statü ve sistem yaratılmıştır.
Anayasa’nın “Sendika Kurma Hakkı" ve "Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu Sözleşme Hakkı” başlıklı 51. ve 53. maddeleri de çelişkilerle doludur. 51. maddede "çalışanlar" denilerek tüm çalışanların sendika kurma hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, "İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir" hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme dayanarak 4688 Sayılı Kanun'da örneğin hâkim ve savcılar ile polisin sendika kuramayacağı belirtilmiştir. Anayasanın 53. maddesinde ise "Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı maddenin bir başka fıkrasında ise "Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususların kanunla düzenleneceği" belirtilmiştir.
Bu hükme dayanarak düzenlenen 4688 Sayılı Kanun'da ise hâkim ve savcılar ile polis gibi kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapma hakkına güvence getirilmemiştir. Oysa sendikal haklar bir bütündür ve sendika kurma hakkına sahip oldukları gerek uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve gerekse Yargıtay kararlarıyla teyit edilen kesimin toplu sözleşme dışında tutulması düşünülemez.
Anayasanın 53. maddesiyle getirilen "Kamu Görevlileri Hakem Heyeti"nin uluslararası sözleşmelere uygun olduğu da söylenemez. Bu hüküm yüzünden aslında ortada işçiler dışındaki kamu görevlileri açısından bir toplu sözleşmeden söz edilemez.
Dolayısıyla öncelikle kamu kesiminde çalışanlara uygulanan mevzuatın sendika ve toplu iş sözleşmesi hakkı da başta olmak üzere Anayasal ve yasal düzeyde uluslararası sözleşmelere uygun şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.
Anayasa’da ve yasalarda yapılacak değişikliklerle kamu tüzel kişilerinin kimler olduğu, kamu hizmetlerinin niteliği, asli ve sürekli hizmetlerle geçici hizmetlerin kimler eliyle gördürüleceği açıkça belirtilerek kamu görevlilerinin kimler olduğu bir tanıma kavuşturulmalıdır.
Kamu görevlilerinin hak ve ödevleriyle ilgili tüm mevzuat yeniden düzenlenmeli, haklarını asgari olarak güvence altına alan bir temel kanunun çıkarılmalıdır. Anayasanın ilgili hükmü ve bu temel kanuna dayanarak kamu görevlilerinin toplu
sözleşme hakkı ve bu hakkın kullanımına ilişkin uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış ve kazanılmış hakları da içeren bir sendikalar ve toplu sözleşme kanununun yürürlüğe konulması gerekmektedir.
Diğer yandan, Anayasanın 90. maddesi ihdasıyla anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyen, yetki kanuna dayandırılarak yürürlüğe sokulan üst normlar niteliğinde uluslararası sözleşmeler ve bunların ayrılmaz parçaları olan ek protokoller de hukuk kuralları koymuştur. Dahası Türkiye, bu sözleşmelere ve ek protokollere imza koymakla pozitif yükümlülük altına girmiştir.
04.07.1989 tarihli ve 20215 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Şartı çalışma hakkı ve buna bağlı olarak çalışanların hakları konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yükümlülüklerini ve taahhütlerini düzenleyen bir başka uluslararası sözleşmedir.
EKONOMİK GELİŞMELER VE KAMU ÇALIŞANLARI
Türkiye, zor bir ekonomik kriz döneminden geçmektedir. Enflasyon yükselmekte, Türk lirası değer kaybetmekte, ücret ve maaşla çalışanlar ile emekliler gibi sabit gelirlilerin satın alma gücü erimekte, vatandaşın ekmeği her geçen gün biraz daha küçülmektedir. Ekonomi küçülmekte, işsizlik tarihinin en yüksek noktasına doğru tırmanmakta ve yoksulluk artmaktadır.
Kamu çalışanlarının çok büyük bir kısmı açlık sınırından biraz fazla, ancak yoksulluk sınırının üçte biri kadar maaş ve ücretlerle çalışmaktadır.
Kamu çalışanları ve onların emeklilerinin, günden güne eriyen satınalma gücünü koruyabilmesi ve refahını artırabilmesinin tek yoku, yönetimle yapılacak olan toplu iş sözleşme görüşmelerinde, maaş, ücret ve aylıklarda önceki yıllarda yaşanan reel kayıpların giderilmesi ve refah artışından da pay verilmesiyle mümkün olacaktır.
İktidarlar, kamu kaynaklarının harcanmasında kamu çalışanları dışındaki kesimlere oldukça cömert, kamu çalışanlarına ise cimri davranmaktadır. Özellikle sermaye kesimine, bol keseden ve rekabet olmadan dağıtılan ihalelerle, vergi ve sigorta destekleriyle, kredi garantileriyle ve benzeri daha birçok yöntemle Devlet bütçesi, İşsizlik Fonu, belediyeler ve benzeri kuruluşlardan hesapsız bir şekilde kaynak aktarılırken, kamu çalışanları ise sürekli kemer sıkmaya zorlanmaktadır.
KAMU ÇALIŞANLARININ GELİRDEN ALDIĞI PAY AZALDI
Türkiye ekonomisinde son 20 yıla damgasını vuran ekonomik politikalar çoğunlukla, başta kamu emekçileri olmak üzere ücretle çalışanların aleyhine gelişmelere yol açmıştır. Kamu
çalışanları için bütçeden ayrılan payın milli gelire oranı azalmıştır.
Bütçeden yapılan personel harcamalarının 2002 yılında yüzde 6,11 olan milli gelire oranı, 2005-2008 yılları arasında yüzde 5’in bile altına inerken, 2018 yılında ise yüzde 5,43 olarak gerçekleşmiştir.
BÜTÇEDEN YAPILAN PERSONEL HARCAMALARI VE MİLLİ GELİR (Milyon TL) | |||
Personel Giderleri | Milli Gelir | Oran(%) | |
2002 | 21.950 | 359.362 | 6,11 |
2003 | 28.833 | 468.018 | 6,16 |
2004 | 33.663 | 577.026 | 5,83 |
2005 | 37.389 | 673.699 | 5,55 |
2006 | 37.812 | 789.225 | 4,79 |
2007 | 43.569 | 880.459 | 4,95 |
2008 | 48.856 | 994.787 | 4,91 |
2009 | 55.947 | 999.189 | 5,60 |
2010 | 62.315 | 1.160.012 | 5,37 |
2011 | 72.914 | 1.394.484 | 5,23 |
2012 | 86.463 | 1.569.676 | 5,51 |
2013 | 96.235 | 1.809.722 | 5,32 |
2014 | 110.370 | 2.044.469 | 5,40 |
2015 | 125.051 | 2.338.647 | 5,35 |
2016 | 148.864 | 2.608.526 | 5,71 |
2017 | 162.146 | 3.106.537 | 5,22 |
2018 | 200.889 | 3.700.989 | 5,43 |
Türkiye’nin 90’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında yaşadığı ekonomik krizlerin en önemli nedeni kamunun yüksek finansman açıklarıydı. Açıklarını finanse edebilmek için yüksek miktarlarda ve çok yüksek reel faiz oranlarıyla borçlanan Devlet, 90’lı yılların sonuna gelindiğinde tam anlamıyla bir faiz sarmalına girmiş ve vergi gelirlerinin tamamıyla bile faiz ödemelerini karşılayamaz noktaya gelmiştir.
IMF, diğer gelişmemiş ülkelere olduğu gibi Türkiye’ye de kamu gelirlerini artırıp, faiz dışındaki kamu harcamalarını azaltarak, faiz ödemeleri için kaynak yaratmaya dönük klasik politikalarını
uygulatmıştır. Bu politika sonucu, faiz harcamalarını kısamayan
Devlet; personel, yatırım ve cari harcamalarını kısmıştır.
AKP iktidarları döneminde kamu gelirlerini artırabilmek için sürekli dolaylı vergi yükü artırılmıştır. KDV, ÖTV ve benzeri dolaylı vergiler, harcamalar üzerinden alındığı ve gelirle ilişkisi bulunmadığı için ücretlilerin vergi yükü önemli ölçüde artırılmıştır.
Bu nedenle de krizlerden çıkışın faturasının büyük bir bölümü kamu çalışanlarına kalmıştır.
2002 yılından itibaren Türkiye ekonomisinde normalleşme süreci başlarken, krizler döneminde gelirleri reel olarak eriyen kamu çalışanları, bu normalleşmeden payına düşeni alamamış ve yüzde 4+4 veya yüzde 4+5 zam oranlarıyla yıllarca oyalanmıştır.
Bu gelişme, kriz döneminde zaten azalmış olan kamu çalışanlarının milli gelirden aldığı payın AKP döneminde daha da azaldığını ve kamu çalışanlarının görece yoksullaştığını ortaya koymaktadır.
Çalışanların ve emeklilerinin maaş ve aylıklarından başka geliri bulunmamaktadır. Ücret ve maaş emeğin karşılığı olan bir ödemedir. Çalışanların gelirlerinin temelini oluşturan ücret ve maaş gelirleri, gelir dağılımı ve sosyal adalet açısından da belirleyici olmaktadır. Ücretlerin başlangıcı olan asgari ücret, bilimsel ve objektif kriterlere göre tespit edilmediği için ücret seviyeleri ve ödemeleri de yetersiz kalmaktadır.
Türkiye’deki gelir dağılımının OECD ülkeleri içerisinde en adaletsiz konumda bulunmasının önemli bir nedeni de maaş ve ücretlerin yetersizliğidir.
Türkiye gibi özel sektörde sendikacılığın fazla gelişmediği bir ülkede, kamu çalışanlarına yönelik maaş ve ücret politikaları, özel sektörün maaş ve ücret politikasını da yakından
BİRLEŞİK KAMU-İŞ 2020-2021 TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ RAPORU
ilgilendirmekte, dolaylı olarak özel sektörde uygulanan ücretlerin seviyesine öncülük etmektedir.
KAMU ÇALIŞANLARININ BÜTÇEDEN ALDIĞI PAY
Personel harcamalarının bütçe harcamaları içerisinde 2002 yılında yüzde 19,3 olan payı 2018 yılında yüzde 24,5 oldu. Ancak Türkiye’nin bütçesinin yarısına yakınının faiz ödemelerine gittiği 2002 yılıyla son yılları karşılaştırarak kamu çalışanlarının bütçeden aldığı pay konusunda bir fikir edinmek doğru bir sonuç vermeyecektir. Çünkü faiz harcamaları reel olarak azaldığı için diğer harcamaların payı artmaktadır.
BÜTÇEDEN YAPILAN PERSONEL HARCAMALARININ BÜTÇE HARCAMALARI VE GSYH'YE ORANI (%) | ||
2002 | 2018 | |
Bütçe Harcamalarına oranı | 19,3 | 24,2 |
Faiz dışı bütçe harcamalarına oranı | 34,0 | 26,5 |
Personel harcamalarının faiz dışı bütçe harcamaları içerisindeki payına baktığımızda gerçek ortaya çıkmaktadır. Personel harcamalarının, faiz dışı bütçe harcamaları içerisinde 2002 yılında yüzde 34 olan payı 2018 yılında yüzde 26,5 oldu.
Son yıllarda kamu çalışanlarının sayısında önemli ölçüde artış yaşanmıştır. TÜİK’in verilerine göre Merkezi Yönetim Bütçesi kapsamındaki kuruluşlarda çalışanların sayısı Aralık 2007-Aralık 2018 döneminde yüzde 43,2 oranında artmıştır. 2007 yılında 2 milyon 257 bin kişi olan, Merkezi Yönetim Bütçesi kapsamındaki kuruluşlarda çalışanların sayısı (Kadrolu, sözleşmeli ve geçici personel, geçici ve daimî işçi ve diğer kamu çalışanları) Aralık 2018 itibariyle 3 milyon 321 bin kişiye çıkmıştır. Dolayısıyla, bütçeden yapılan personel harcamalarının bütçe ve milli gelir içerisindeki payının artması, bu kesime sağlanan gelir artışından çok, kamu istihdamının artmasından da kaynaklandığı gözlenmektedir.
GELİR DAĞILIMI ÜCRETLİLER ALEYHİNE BOZULUYOR
Türkiye, OECD ülkeleri arasında, Şili ve Meksika’dan sonra gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biridir. Avrupa Birliği ülkelerine göre bakıldığında ise gelir dağılımı en bozuk ülke Türkiye’dir. Bu sonucun ortaya çıkmasında başta kamu kesiminde olmak üzere
YÜZDE 5'LİK DİLİMLERE GÖRE GELİR DAĞILIMI | |||
2014 | 2017 | Son Üç Yılda Alınan Payda Yaşanan Değişim (Puan) | |
İlk %5 | 0,96 | 0,96 | 0,00 |
İkinci %5 | 1,44 | 1,47 | 0,03 |
Üçüncü %5 | 1,76 | 1,78 | 0,02 |
Dördüncü %5 | 2,05 | 2,07 | 0,02 |
Beşinci %5 | 2,32 | 2,32 | 0,00 |
Altıncı %5 | 2,59 | 2,55 | -0,04 |
Yedinci %5 | 2,83 | 2,79 | -0,04 |
Sekizinci %5 | 3,10 | 3,02 | -0,08 |
Dokuzuncu %5 | 3,39 | 3,27 | -0,12 |
Onuncu %5 | 3,65 | 3,55 | -0,10 |
Onbirinci %5 | 3,97 | 3,85 | -0,12 |
Onikinci %5 | 4,31 | 4,14 | -0,17 |
Onüçüncü %5 | 4,70 | 4,49 | -0,21 |
Ondördüncü %5 | 5,12 | 4,92 | -0,20 |
Onbeşinci %5 | 5,61 | 5,42 | -0,19 |
Onaltıncı %5 | 6,27 | 6,02 | -0,25 |
Onyedinci %5 | 7,13 | 6,84 | -0,29 |
Onsekizinci %5 | 8,44 | 8,07 | -0,37 |
Ondokuzuncu %5 | 10,78 | 10,22 | -0,56 |
Son %5 | 19,56 | 22,25 | 2,69 |
uygulanan ücret politikalarının önemi büyüktür.
En yoksul yüzde 5’lik kesimin gelirden aldığı
pay yüzde 1’i bile bulmazken, en zengin yüzde 5’lik kesim gelirin yüzde 22,25’ine sahip olmaktadır.
Son yıllarda Türkiye’de gelir dağılımındaki adaletsizlik yeniden artmaya başlamıştır. 2014-2017 yıllarını
karşılaştırdığımızda 2014 yılında ilk (en yoksul) yüzde
5’lik dilimdeki ailelerin gelirden aldığı pay yüzde 0,96’da kalırken son (en zengin) yüzde 5’lik dilimdekilerin aldığı pay yüzde 19,56’dan yüzde 22,25’e çıkmıştır.
2014-2017 yılları arasında yılında en zengin yüzde 5’lik kesimin gelir pastasından aldığı pay artarken, geri kalan yüzde 95’lik kesimin ise payı azalmıştır.
Gelir dağılımının ücretliler aleyhine bozulmasının en önemli nedeni, ücretli çalışanlar ve bunların emeklilerinin artan gelirden paylarını alamamalarından kaynaklanmaktadır.
Maaş, Ücret ve Aylık Endeksleri ile Milli Gelir
Endeksi Aralık 2018 (2002=100)
Milli Gelir
Enflasyon +GSYH Büyüme
Asgari Ücret En Düşük Memur Maaşı Ortalama Memur Maaşı
En Düşük Memur Emekli Aylığı
Kamu İşçisinin Ücreti En Yüksek Memur Emelki Aylığı
1.029,9
1.062,9
869,8
724,4
574,1
551,3
440,9
394,8
0,0 200,0 400,0 600,0 800,0 1.000,0 1.200,0
30
Yukarıdaki grafik, milli gelir, milli gelirdeki büyüme ve enflasyonun toplamı ile maaş ve ücretlerin 2002 yılındaki düzeyi 100 kabul edilerek oluşturulmuştur.
Buna göre, 2002 yılında 100 olan cari fiyatlarla milli gelir 2018 yılında 1,029,9’a çıkarken, diğer bir ifadeyle yüzde 929,9 oranında artarken, ortalama memur maaşı ise aynı sürede 574,1’e yükseldi, yani sadece yüzde 474,1 oranında artabildi. Aynı dönemde en düşük memur maaşı ise 000’xxx 000,0’e çıktı. 2002 düzeyi 100 kabul edilen asgari ücret 2018’de 869,8 oldu.
1200,0
1000,0
800,0
600,0
400,0
200,0
0,0
Memur Maaşları ve Milli Gelir Endeksi (2002=100)
1029,9
864,5
568,9
473,2
375,0
650,8
510,5
404,6
725,9
573,0
454,2
630,9
500,0
724,4
574,1
100,0
2002
2014
2015
2016
2017
2018
Milli Gelir Endeksi En Düşük Memur Maaşı Endeksi Ortalama Memur Maaşı Endeksi
Kamuda çalışan işçilerin 2002 yılında 100 olan ücreti ise 2018 yılında 440,9 olabildi.
Ücret ve maaşlar, enflasyon (TÜFE) ve GSYH büyüme oranının toplamının da yine aynı dönemde oldukça gerisinde kaldı.
Bir ekonomi büyürken ücret ve maaşların sadece enflasyon dikkate alınarak belirlenmesi, maaş ve ücretle geçinenlerin refah artışından yoksun kalmalarına yol açmaktadır.
2018-2019 TOPLU SÖZLEŞMESİ SONRASI
2017 yılında yapılan ve 2018-2019 yıllarını kapsayan toplu sözleşme ile 2018 yılında memur maaşlarına birinci altı ay için yüzde 4, ikinci altı ay için yüzde 3,5, 2019 yılının birinci altı ayı için yüzde 4, ikinci altı ayı için de yüzde 5 oranında zam yapılması kararlaştırılmıştır. Söz konusu dönemlerde enflasyonun bu oranların üzerinde gerçekleşmesi halinde ise enflasyon farkı ödenmesi benimsenmiştir.
Yüzde 4 oranında zam yapılan 2018 yılının ilk altı ayında TÜFE yüzde 9,17 arttığı için ikinci altı ay için 5,17 puanlık enflasyon farkı ödenmemiştir. İkinci altı atlı ayda enflasyon yüzde 10,19 olarak gerçekleştiği için de 2019 yılı başında 6,69 puanlık enflasyon farkı uygulanmıştır.
Buna göre 2018-2019 yıllarını kapsayan 4’üncü Dönem toplu Sözleşmesi döneminde kamu çalışanlarının maaşları 2018 yılında enflasyon farkları da dâhil ortalama yüzde 14,8 oranında arttı. 2019 yılının ilk yarısında ise 2018 yılının ikinci yarısına ilişkin enflasyon farkıyla birlikte yüzde 10,73 oranında zam yapıldı.
Kamu çalışanlarının maaşlarının 2017 yılının ikinci yarısı ve 2018 yılının ilk yarısına ilişkin enflasyon farklarıyla birlikte toplamda yüzde 14,82 oranında arttığı 2018 yılında yıllık enflasyon ise yüzde 20,3 olarak gerçekleşti. Dolayısıyla 2018 yılında kamu çalışanlarının reel ücretleri yüzde 4,6 oranında azaldı. Enflasyon farkının oluştuğu ayda değil altı ay sonra maaş ve ücretlere yansıtılması çalışanların satın alma gücünün enflasyona paralel
olarak erimesine yol açıyor. Çalışanları enflasyona karşı korumak, enflasyon farkının her ay ücretlere yansıtılması ve yıl sonunda da önceki yılın GSHY büyüme oranı kadar refah payı artışı yapmakla sağlanabilir.
Türkiye’de aileler gelirlerinin büyük bir bölümünü gıdaya ayırmak zorunda bulunmaktadır. Memur maaşlarının gıda fiyatları karşısında kaybettiği satın alma gücü ise daha yüksek olmuştur. Örneğin Nisan 2018 sonu itibariyle yıllık enflasyon yüzde 19,5 olarak hesaplanırken, gıda enflasyonu ise ortalama yüzde 31,9 olmuştur.
1 Xxxx 2019’dan itibaren yapılan zamla en düşük devlet memuru aylığı (Aile yardımı dâhil) 3 bin 144 liraya, ortalama memur maaşı 3 bin 674 liraya, en yüksek memur maaşı 13 bin
262 liraya, en düşük memur emekli aylığı 2 bin 299 liraya
ortalama memur emekli aylığı ise 2 bin 593 liraya yükseldi.
Temmuz 2019 dönemi için ise memur maaşlarına 1 puanlık kısmı ilk altı aylık dönemin enflasyon farkı, 5 puanlık kısmı ise toplu sözleşmeden kaynaklanmak üzere toplam %6 oranında zam yapılması gündeme geldi.
Yılbaşında yapılan %10,73 zamla birlikte 2019 yılında memur maaşlarına birikimli olarak yüzde 17,37 oranında artmış oldu. Yıllık ortalama artış ise yüzde 14,04’te kaldı. Yıllık ortalama enflasyonun yüzde 20’ye yakın seyrettiği bir dönemde çalışanlar yüzde 5 oranında bir reel kayıpla karşı karşıya kaldılar.
MEMUR MAAŞI VE AÇLIK YOKSULLUK SINIRLARI
Birleşik-Kamu İş’in yaptığı hesaplamalara göre Haziran 2019 itibariyle dört kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenebilmeleri için yapılması gereken gıda harcaması tutarını gösteren açlık sınırı 2 bin 658 lira düzeyinde bulunmaktadır. Gıda dışındaki
gereksinimleri yoksunluk hissi duymadan karşılayabilmek için yapılması gereken aylık harcama tutarı ise 6 bin 587 lira düzeyinde bulunmaktadır. İkisinin toplamından oluşan yoksulluk sınırı ise 9 bin 245 lira düzeyindedir.
En düşük memur maaşı, (eşi çalışmayan ve iki çocuklu bir memur için) aile ve çocuk yardımları ile asgari geçim indirimi (287,82 TL) dâhil toplam 3 bin 431,8 lira düzeyinde bulunmaktadır. Bu tutarın yüzde 77,2’si haziran ayı için 2 bin 658 lira olarak hesaplanan gıda harcamalarına gidiyor. Söz konusu ailenin, konut, giyinme, eğitim, sağlık, ulaştırma ve diğer harcamalarını ise 775 lira ile finanse etmesi gerekiyor. Dört kişilik bir ailenin eline geçen bu tutar 9 bin 245 lira olan yoksulluk sınırının ise sadece yüzde 37,1’ini karşılayabiliyor.
Aile ve çocuk yardımları ile asgari geçim indirimi dâhil ortalama memur maaşı ise 3 bin 961 liraya yükseldi. Bu tutarın da yüzde 66,9’u gıda harcamalarını karşılarken, gıda dışı harcamalar için ise bin 305 lira kalıyor. Ortalama memur maaşı yoksulluk sınırının ise ancak yüzde 42,8’ini karşılayabiliyor.
Maaşının yarısından fazlasını beslenme için ayırmak zorunda kalan bir memur ailesi, diğer hayati gereksinimlerini yeterince karşılayamamaktadır.
TÜİK’in hane halkı tüketim harcamaları araştırması sonuçlarına göre 2017 yılında Türkiye’deki ailelerin aylık ortalama harcama miktarı 3 bin 816 TL olarak hesapladı. 2018 yılı fiyatlarıyla yaklaşık 4 bin 600 liraya denk gelen bu rakam bile Türkiye’deki kamu çalışanlarının görece yoksulluğunu ortaya koymaktadır. Diğer bir ifadeyle kamu çalışanlarının büyük kısmının ortalama harcama tutarının altında yer aldığına işaret etmektedir.
Kamu çalışanlarının ücretleri, açlık sınırını karşılasa da yoksulluk sınırının oldukça altında kalmaktadır. Emekli aylıkları ise çoğunlukla açlık sınırını güçlükle karşılamaktadır.
2002’den sonra kamu çalışanlarının ücretleri enflasyonun üzerinde artırılmış olsa da milli gelir artışının gerisinde kalmış, bu yolla da kamu çalışanlarının milli gelirden aldığı pay azalmıştır.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çalışanların ücretleri bakımından da uluslararası hukuk bağlamında taahhütlere girmiştir.
Birleşmiş Milletler Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi “ADİL VE UYGUN İŞTE ÇALIŞMA ŞARTLARI” başlıklı 7. madde, çalışma hakkının unsurları bakımından kıstas koyup taraf devletin ödevini bir aşama daha ileri götürmüştür: “Bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, herkesin ADİL ve ELVERİŞLİ çalışma koşullarından yararlanma hakkını kabul ederler.”
Madde devamı pozitif yükümlülükleri şöyle detaylandırmıştır:
“Bütün çalışanlara emeklerine karşılık, asgari olarak;
(i) Adil ücretler ve eşit işlere, hiç bir ayrım yapılmaksızın eşit ödeme, özellikle kadınlara, kendilerine sunulan çalışma koşullarının erkeklerin koşullarından daha aşağı olmayacağı ve aynı iş için aynı ücreti alacakları konusunda güvence verilmesi;
(ii) Bu Sözleşme'nin hükümlerine uygun olarak, kendilerine ve ailelerine saygın bir yaşam düzeyi sağlayacak bir ücret verilmesi;
(b) Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları;
(c) Herkese, işyerinde uygun bir üst kademeye yükselmede eşit olanak ve bu yükselmenin yalnızca kıdem ve yeterlilik esaslarına göre yapılması;
(d) Dinlenme, boş zaman, çalışma saatlerinin makul ölçülerde sınırlanması, ücretli dönemsel tatiller ve resmi tatillerde ücret verilmesi.”
AVRUPA SOSYAL ŞARTI’nın “Adil bir ücret hakkı” başlıklı 4.
maddesinde “Akit Taraflar, adil bir ücret hakkının etkili bir
biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla, Çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip olduklarını tanımayı TAAHHÜT EDERLER” biçiminde Türkiye devletinin edim yükümü tarif edilmiştir.
Elbette bahsedilen ulusal ve uluslararası hakların hayata geçirilmesi, kamu emekçilerinin örgütlü mücadelesinden geçmektedir.
TALEPLERİMİZ
Kamu çalışanlarının sendikalarının hükümetle “toplu görüşme” adı altında bir araya geldiği 2002-2010 yılları ve “toplu sözleşme” adıyla bir araya geldiği 2010-2019 yıllarını kapsayan dönemde, genel olarak maaş ve aylıkların enflasyon oranında artırılmasına dikkat edilmiştir. Tahmin edilen enflasyon oranı esas alınarak bir zam belirlenmiş ve eğer altı ayın sonunda enflasyon (TÜFE) yapılan zamdan düşük kalmışsa aradaki fark bazen karşılanmıştır. Dolayısıyla hem toplu görüşme hem de toplu sözleşme dönemlerinde sadece ücretlerin satın alma gücü korunmuş artan refahtan pay almaları engellenmiştir.
2002-2018 yılları arasında milli gelir cari fiyatlarla yüzde 929,9 oranında büyümüştür. Diğer bir ifadeyle 2002 yılında 100 olan milli gelir 2018 yılında 1029,9’a çıkarken 2002 yılında 100 olan en düşük memur maaşı Temmuz 2019 itibariyle 724,4, ortalama memur maaşı 574,1, en düşük memur emekli aylığı 554,8 ortalama memur emekli aylığı ise 516,5 oldu.
2002-2019 DÖNEMİNDE MEMUR VE EMEKLİ AYLIKLARININ ENFLASYON VE BÜYÜME KARŞISINDAKİ DURUMU | |||||
Değişim Oranları (%) | |||||
Aralık 2002 | Nisan 2019 | Nominal Artış | Enflasyondan Arındırılmış Değişim | Milli Gelir Artışına Göre Reel Değişim | |
En düşük memur maaşı | 392 | 3.144 | 702,0 | 72,2 | -22,1 |
En yüksek memur maaşı | 3.074 | 13.263 | 331,5 | -7,4 | -58,1 |
Ortalama memur maaşı | 578 | 3.674 | 535,6 | 36,5 | -38,2 |
En düşük memur emekli aylığı | 376 | 2.086 | 454,8 | 19,1 | -46,1 |
Ortalama memur emekli aylığı | 502 | 2.593 | 416,5 | 10,9 | -49,8 |
Kaynak: Strateji ve Bütçe Başkanlığı (Enflasyon ve milli gelir artışına göre reel değişim tarafımızdan hesaplandı. GSYH’nin 2002-2018 yılları arasındaki cari fiyatlarla artış oranı esas alındı)
Sadece enflasyon esas alınarak yapılan hesaplamalar, 0000- Xxxxx 2019 arasında en düşük memur maaşının reel olarak yüzde 72,2, ortalama memur maaşının yüzde 36,5, en düşük memur emekli aylığının yüzde 19,1, ortalama memur emekli
aylığının yüzde 10,9 arttığını, en yüksek memur maaşının ise yüzde 7,4 oranında azaldığını gösteriyor.
Ancak bu hesaplama milli gelirdeki büyüme oranı dikkate alınarak yapıldığında kamu çalışanlarının milli gelirdeki büyümeden, diğer bir ifadeyle artan refahtan payına düşeni alamadığını gösteriyor. Kamu çalışanları büyüyen pastadan her geçen yıl bir önceki yıla göre daha düşük pay aldığına işaret ediyor.
Memur maaşı ve emekli aylıklarındaki artış oranlarını milli gelir büyüme oranıyla karşılaştırdığımızda, en düşük memur maaşının milli gelire göre yüzde 22,1, en yüksek maaşın yüzde 58,1, ortalama maaşın 38,2, en düşük memur emekli aylığının yüzde 46,1, ortalama memur emekli aylığının ise yüzde 49,8 daha az arttığı gözleniyor.
KAMU ÇALIŞANLARININ EKONOMİK BÜYÜMEDEN PAY ALABİLMESİ İÇİN YAPILMASI GEREKEN ZAM ORANLARI | |||
Temmuz 2019 | Milli Gelir Artışına Göre Olması Gereken | Yapılması Gereken Zam | |
En düşük memur maaşı | 3.144 | 4.037 | 28,4 |
Ortalama memur maaşı | 3.674 | 5.953 | 62,0 |
En düşük memur emekli aylığı | 2.086 | 3.872 | 85,6 |
Ortalama memur emekli aylığı | 2.593 | 5.170 | 99,4 |
Bizim yaptığımız hesaplamalara göre göre en düşük memur maaşının, hem satın alma gücünü koruyabilmesi (enflasyondan etkilenmemesi hem de artan refahtan payını alabilmesi) için en az yüzde 28,4 oranında artması gerekiyor.
Ortalama memur maaşının milli gelirden aldığı payın 2002 yılındaki düzeyine gelebilmesi için en az yüzde 62, en düşük memur emekli aylığının yüzde 85,6, ortalama memur emekli aylığının ise yüzde 99,4 oranında artırılması gerekiyor.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak bu toplu sözleşme düzeninin gerçek bir toplu sözleşme düzeni olmadığını biliyoruz. Her şeyden önce “grev hakkı” olmayan bu sistemi öteden beri “sözde toplu sözleşme” olanak değerlendirmeminiz temelinde bu yatmaktadır. Bu sözde toplu sözleşme görüşmeleri bile Hükümet ile yandaş sendikalar arasında masada yapılan görüşmelerle değil, arka odalarda yapılan pazarlıklarla kotarılmaktadır.
Gerçek bir toplu iş sözleşmesi düzeninde masada biz olsaydık biz neleri gerçekleştirmeye çalışırdık:
1-Ücret, maaş ve diğer özlük haklarıyla ilgili taleplerimiz
• Çalışanların 2002 yılından bu yana karşı kaşıya kaldığı kayıplar yüzdelik zamlarla telafi edilemeyecek bir noktaya ulaşmıştır. Kaldı ki çalışanların harcanabilir gelirlerinin büyük kısmını ayırdıkları seçilmiş gıda harcamaları son bir yılda yüzde 56 oranında artmıştır. Bu nedenle, emekli aylıklarına da yansıtılabilecek şekilde kamu çalışanlarının ücretlerine 2020 yılı için yüzde 50’nin üzerinde bir zam yapılmalıdır.
• 2020 yılına ilişkin zam oranları da Orta Vadeli Programında (2021-2024) yer verilecek enflasyon hedefi ve GSYH büyüme hedefinin toplamı kadar bir zam uygulanmalıdır. Enflasyonun ve büyümenin hedeflenenden daha yüksek oranda gerçekleşmesi halinde ise aradaki fark memur maaşlarına 2022 yılında yansıtılmalıdır.
• Üniversite mezunu tüm memurların ek göstergeleri 3600’e çıkarılmalı, diğer ek göstergeler 600 puan artırılmalı, Yardımcı Hizmetler sınıfı kadrolarında görev yapanların
da ek göstergeden yararlanabilmeleri için 6’ncı dereceye inen tüm kamu emekçilerine ek gösterge ücreti ödenmeli, ek ödemelerin tamamı emekliliğe esas aylığın içinde sayılmalı, emekli memurlara da çalışmayan eşi için aile yardımı ödemesi yapılmalıdır.
• Memurlara, yılda bir defa yıllık izne ayrılırken bir maaş tutarında yıllık izin ikramiyesi ödenmelidir.
• Temmuz 2015’ten buyana değiştirilmeyen ve birinci çocuk için 300, ikinci çocuk için 400, üç ve sonraki çocuklar için 600 lira olarak uygulanan doğum yardımı ödeneği artırılmalıdır. Çoğul gebelikler de yardım bebek sayısıyla orantılı olarak verilmelidir.
• Gelir vergisi tarifesinden kaynaklanan kayıplar önlenmelidir. Kamu görevlilerinin yıl boyunca %15 vergi diliminde vergi ödemesini ve bunu aşan tutarın ise şirketlere uygulanan düzenli vergi ödemelerinde yapılan indirim oranının uygulanması veya işveren tarafından karşılanmasını istiyoruz. Böylece yıl içerisindeki maaş ve gelir kaybını önlemiş olacaktır.
• Ölüm yardımı ödeneği artırılmalıdır.
• Bulunduğu ilde uzman doktor ve tedavi imkânı bulunmadığından başka ile sevk edilen devlet memurlarına Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ödenen tedavi yolluğu giderlerinin, yol ücreti + gündelik şeklinde yeniden belirlenerek artırılmalıdır.
• Kamu çalışanlarına ya kreş olanağı sağlanmalı ya da
günün koşullarına uygun olarak kreş yardımı verilmelidir.
• Kamuda aynı kadro ve unvanlarda çalışanlar arasındaki ücret farklılıkları giderilmeli eşit işe eşit ücret ödenmelidir.
• Kamu çalışanlarına maaşlarıyla birlikte yapılan tüm ek ödemeler emekliliğe esas alınmalı ve bu tutarlar emekli aylığına da yansıtılmalıdır.
• Kamu çalışanlarının tamamına her yıl en az iki defa olmak üzere kıyafet ihtiyacının karşılanmasına yetecek şekilde giyim yardımı yapılmalıdır.
• 50 ve daha fazla kamu çalışanının olduğu tüm kurumlarda yemekhane kurulması ve daha küçük birimlerde TÜİK gıda endeksine göre güncellenmesi kaydıyla en az günlük 10 Lira yemek ücreti ödenmesi sağlanmalıdır.
2-Diğer taleplerimiz
• Kamuda görevde yükselmelerde, sözlü sınav uygulaması kaldırılarak liyakat esas alınmalıdır.
• Anayasa’nın çalışma yaşamı ve çalışanların haklarına ilişkin hükümleri, uluslararası sözleşmelere uygun olarak, ayrımsız tüm çalışanlara sendika hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkını içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Grev hakkı anayasal güvenceye alınmalıdır.
• Sendikaların kuruluş ve işleyişini uluslararası sözleşmelere göre düzenleyen ve yasalarla belirlenen asgari şartların üzerinde, çalışanlar lehinde düzenlemeler yapılmasına olanak sağlayacak toplu sözleşme sistemini tanımlayan bir sendikalar ve toplu sözleşme yasasın çıkarılmalıdır.
• Kamu otoritesinin sendikaların kuruluş ve işleyişine Anayasadaki özel sınırlamalar haricinde karışması engellenmelidir.
• Sendika yönetici ve temsilcilerine güvence verilmeli,
sendikal ayrımcılığa yaptırım uygulanmalıdır.
• Toplu sözleşme yetkisinin tespitinde sendikaların temsil gücünün yanı sıra kamu otoritesi karşısındaki bağımsızlığı da bir ön koşul olmalıdır. Bağımsızlık önceden belirlenmiş objektif kriterlere göre, siyasal etkilerden uzak bağımsız bir organ tarafından değerlendirilmelidir.
• Arabuluculuk dışında zorunlu tahkim anlamına gelecek
hakem heyetlerine yer verilmemelidir.
• Sendikal ve çalışma yaşamına ilişkin yargıya intikal eden konularda hızlı yargılama sistemi getirilmeli, böylece davaların konusuz kalması veya yargı kararının sonuçsuz kalması önlenmelidir.
• Kamu çalışanlarının, yaptıkları kamu göreviyle ilgili bir nedenle yargılanmaları durumunda, devletin çalışanına hukuki yardımda bulunması sağlanmalıdır. Kamu idarelerinin karar ve işlemlerini yargıya taşıyan kamu görevlilerinin açtıkları davanın reddedilmesi halinde idareye vekâlet ücreti ödemelerine yönelik uygulamadan vazgeçilmelidir.
• Kamu çalışanlarının lojman ve hizmet evlerinden, eşitlik içinde yararlanması sağlanmalı, kendisine bu konudaki mevzuata göre hizmet evi tahsis edilemeyen personele kira yardımı yapılmalıdır.
• Tayin, terfi, yer değiştirme ve görev değiştirme konularında mevzuat yeniden düzenlenerek keyfi kararlar ve siyasi kadrolaşma önlenmeli, atama ve terfi işlemlerinde eğitim, kariyer ve liyakati esas alacak bir sistem oluşturulmalıdır.
• Sendikalara çalışanlarla ilgili her konuda taraf olma ve üyelerini temsil etme olanağı sağlanmalıdır. Yönetsel konularda da sendika temsilcilerinin gözlemci olarak bulunmasına izin verilmelidir.
• Kamu çalışanları, 4A, 4/B, 399 sayılı KHK'ye tabi sözleşmeli personel vb. ayrımlara tabi tutulmamalı, tüm kamu çalışanları aynı statüde istihdam edilmelidir.
• GİH sınıfında görev yapan tüm kamu çalışanlarının kadro ve kazanılmış hak aylık derecelerinin unvan farkı gözetmeksizin öğrenim durumlarına göre 1’inci dereceye kadar yükselebilmesi için düzenleme yapılmalıdır.
• Ortaöğrenim (lise) ve yükseköğrenim mezunu olup
hizmetli kadrosunda bulunan engelli kamu görevlileri, görevde yükselme sınavından muaf tutularak istekleri halinde memur kadrolarına atanmalıdır.
• Yardımcı Hizmetler sınıfı ve Genel İdare Hizmetleri sınıfı kadrolarının görev tanımı yapılarak bu personelin görevi dışında diğer işlerde kullanılması önlenmelidir. Teknik Hizmetler ve Sağlık Hizmetleri sınıfındaki personel kadroları dışında çalıştırılmamalıdır.
• Sendika hakkından mevzuat gereği veya fiili olarak yararlandırılmayan, hâkim, savcı, askeri personel ve polisin sendika hakkı güvenceye alınmalıdır. Sendikal hakları kısıtlanmasında uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlere yer verilmemelidir.
• Kamu varlıklarının özelleştirilmesinden vaz geçilmelidir. Daha önce özelleştirilen kuruluşlardan özelleştirme öncesi hedeflere uygun olmayan şekilde çalışan veya çalışması tamamen durdurulan kuruluşlar, tekrar kamulaştırılarak ekonomiye kazandırılmalı bu yolla istihdam arttırılmalıdır.
• İşçilerin haftalık 45 saatlik, memurların ise 40 saatlik çalışma saatleri 5'er saat azaltılarak kamuda yeni kadrolar açılmalıdır.
• Asgari ücret vergi dışı bırakılmalıdır. Tüm ücretlerin brüt asgari ücret kadar olan kısmı vergiden muaf tutulmalıdır. Bu yolla yaşanacak vergi kaybı servet ve sermaye üzerindeki vergi yükü artırılarak sağlanmalıdır. Kayıt dışı ekonomi kayıt içine alınmalı, kara paraya izin verilmemeli, büyük bölümü vergiden kaçırılmış ya da suçtan elde edilmiş kayıt dışı servetlere, "servet barışı” gibi uygulamalarla af getirmek yerine etkin bir kontrol ve takip sistemi oluşturulmalıdır.
• Kamu çalışanlarının siyaset yapma ve siyasi partilere üye olma yasağı kaldırılmalıdır.
• Türkiye Cumhuriyeti Devleti, imza koyduğu uluslararası
sözleşmelerindeki taahhüt ve yükümlülüklerini yerine getirmeli, bu yükümlülükler etkili-örgütlü mekanizmalarla ulusal ve uluslararası düzeyde takip edilmelidir.
BAĞLI SENDİKALARIMIZIN TESPİT VE
TALEPLERİ
EĞİTİM VE BİLİM İŞ GÖRENLERİ SENDİKASI
(EĞİTİM-İŞ)
EĞİTİM, ÖĞRETİM VE BİLİM HİZMET KOLUNA İLİŞKİN TOPLU SÖZLEŞME TALEPLERİ
EK ÖDEME ORANI
Eğitim ve Bilim İş Kolu çalışanlarından maaş dereceleri, 1. ve 2.
derecedeki “ŞEF”lerin ek ödeme oranı 115 olanların 160’a 3 ve
4. derecedekiler için 105 olanların 150’ye ve 5. ve üstü derecedekilerden 95 olanların 140’a, şube müdürlerine ait ek gösterge 170’ten 200’e yükseltilmelidir. Eğitim öğretim hizmetleri sınıfında görev yapan yönetici ve öğretmenlere de 200 olarak ödenmelidir.
Halk arasında, eşit işe eşit ücret diye belirtilen, 666 sayılı KHK ile bazı kamu çalışanlarına verilen ek ödeme, öğretmenler ve bazı kamu çalışanlarına verilmemiştir. Bu kapsam genişletilmelidir.
666 Sayılı KHK’ya diğer kamu çalışları da dahil edilmelidirler. Kamu görevlilerinin bazı mali haklarına ilişkin düzenleme yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 11/10/2011 tarihinde kararlaştırılan ve Resmi Gazete’nin 2 Kasım 2011 Çarşamba günlü ve 28103 sayılı Mükerrer sayısında yayımlanan 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bazı kamu çalışanlarına ek ödeme verilmiştir.
Bu düzenlemede; öğretmenlerin yanı sıra eğitim ve bilim işgörenlerinin akademik, teknik ve diğer kadrolarında bulunanlar yer almamıştır.
2011 yılı sonundan geçerli olacak olan, ilk Toplu İş Sözleşme görüşmeleri diğer üç toplu sözleşmede de yer almayan bu haksızlığın bu toplu sözleşmede giderilmesi gerekir. 2015 yılında üniversitelerdeki akademik kadrolara kısmen verilen
bu ek ödeme öğretmenlere verilmemiştir. 1739 sayılı yasaya göre, mesleği uzmanlık sayılan öğretmenlere “eşdeğeri bulunamadığı” gerekçesi ile verilmediği, hükümet yetkililerince açıklanan bu durumdaki çalışanların hak kaybı büyüktür.
2019 toplu sözleşme görüşmelerinin eğitim ve bilim işgörenleri açısından öncelikli koşulla ek ödeme ile başlatılması gerekir.
EKDERS SAATİ ÜCRETİ:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176. maddesinde yer alan “140” ve “150” ibareleri sırasıyla “210” ve “225” olarak değiştirilmelidir.
Bu yolla ek ders ücretlerinin yüzde 50 arttırılması
hedeflenmektedir.
EK DERS EMEKLİ KESENEĞİ
4B Sözleşmeli öğretmenler dahil tüm öğretmenlerin ek ders ücretinden emekli keseneği kesilmeli ve bu kesenek işveren tarafından karşılanmalıdır.
4B sözleşmeli öğretmenlerin ek ders ücretlerinden emekli keseneği kesilmektedir. Bu kesenek çalışanlardan kesilmektedir. 4B sözleşmeli öğretmenlerin ek derslerinden kesilen bu tutarın kadrolu öğretmenlerden de kesilerek tamamının işverence karşılanması talep edilmektedir.
EK GÖSTERGE
Ulaşabildikleri ek gösterge 3600’ün altında olan lisans mezunu tüm kamu çalışanlarının ek göstergeleri 3600 olabilecek şekilde düzenlenir. Ayrıca bunların dışındaki tüm çalışanların ek göstergeleri 600 puan artırılmalıdır. Ek göstergesi olmayan kadrolara da 600 ek gösterge verilmelidir.
Xxxxxx mezunu tüm çalışanlara 3600 ek gösterge ile emekli olma olanağı sağlanması ve diğer çalışanların da ek göstergelerinin 600 puan arttırılması hedeflenmektedir. Ayrıca ek göstergesi olmayan çalışanlara da ek gösterge verilmesi amaçlanmaktadır.
MAAŞ KARŞILIĞI DERS GÖREVİ
Yöneticiler hariç olmak üzere eğitim öğretim hizmetlerinde görev yapan 4B sözleşmeliler dâhil tüm öğretmenlerin maaş karşılığı zorunlu ders saati 15 olarak uygulanmalıdır.
Yöneticiler hariç tüm öğretmenlerde maaş karşılığı zorunlu ders saati 15 saat olarak uygulanarak yıllardır 15≠18≠20 eylemlerimizin karşılık bulması amaçlanmaktadır.
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNE EK DERS
Okul öncesi eğitim kurumu öğretmenlerine her gün için ilave 3 saat ek ders ücreti ödenmelidir. Okul öncesi sınıfları için yardımcı personel istihdam edilmelidir. Öğretmenlere her gün 3 kez 10’ardakika dinlenme arası verilmelidir.
Teneffüs hakları olmaması ve tüm derslerinin 50 dakika sayılması nedeniyle okul öncesi öğretmenlerine görev yaptıkları her hafta için ek olarak 3 saat ek ders ücreti ödenmesi, ana sınıfları için yardımcı personel istihdam edilmesi ve okul öncesi öğretmenlerine her gün 3 teneffüs hakkı verilmesi amaçlanmaktadır.
DERS GÖREVİNİN YAPILMIŞ SAYILACAĞI HALLER
Ders ücretlerinin yapılmış sayılacağına ilişkin madde uygulanmalıdır.
“Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders yılı içerisindeki iş günleri ile hafta sonlarında genel idari izinli olmaları sebebiyle üzerlerinde bulunan eğitim ve
öğretim faaliyetlerini fiilen yerine getiremeyen yönetici ve öğretmenler ile öğrencilerin çeşitli nedenlerle sınıf veya okul bütünlüğünde izinli sayılmaları, izinli sayılmamakla beraber öğretmen göreve geldiği halde öğrencilerin topluca okula gelememeleri/derse girmemeleri ya da 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü sebebiyle eğitim ve öğretim faaliyetlerim fiilen yerine getiremeyen yönetici ve öğretmenler ile ayda 4 defaya kadar ayakta tedavi nedeniyle ders görevini yerine getiremeyen öğretmenler bu sürelerde üzerlerinde bulunan aylık karşılığı ders, varsa ek ders, ders niteliğinde yönetim, hazırlık ve planlama, ders, işletmelerde meslek eğitimi, ders dışı eğitim çalışmaları ve nöbet görevlerini yapmış sayılmalıdır.”
Ayda 4 defaya kadar ayakta tedavilerde, öğretmen okula geldiği halde öğrencinin gelmemesi ve 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü nedeniyle ders yapılamaması durumunda ek ders ücretlerinin tamamının ödenmesi amaçlanmaktadır.
EK DERSLERİN HAFTALIK BÜTÜNLÜKLE DEĞİL GÜNLÜK BAZDA
HESAPLANMASI
Maaş karşılığı ve ek ders karşılığı girilecek dersler öğretmenin ders programlarında belirtilmelidir. Hastalık raporu, dini bayram ve izin sebebiyle yapılamayan görevlerde hafta bütünlüğü esas alınmaksızın sadece girilemeyen ek dersler kesilmelidir.
Böylece öğretmenin izinli olması, raporlu olması ya da dini bayram nedeniyle tatil olması durumunda sadece o güne ait ücret kesilecek. Örneğin; bir sınıf öğretmeninin 1 gün raporlu olması durumunda, 7 saat değil 3 saat ek dersinin kesilmesi söz konusu olacaktır.
REHBER ÖĞRETMEN YAZ TATİLİ TERCİH DANIŞMANLIĞI;
Rehber öğretmenlere, yaz tatillerinde sınavlara ilişkin rehberlik hizmetlerinde valiliklerce istekleri de dikkate alınarak tespit edilen ihtiyaç kadar hizmet puanı üstünlüğüne göre görevlendirilmeleri halinde görev yaptıkları her gün 8 saat ek ders ücreti ödenmelidir.
Yaz tatillerinde ortaöğretime ya da yükseköğretime geçiş için yapılacak tercih döneminde resen görev verilen öğretmenlerin bu görevlerinin isteğe bağlı ve ücret karşılığı olması sağlanmış olacaktır.
DERS NİTELİĞİNDE YÖNETİM GÖREVİ
2006/11350 sayılı Kararın 10’uncu maddesi kapsamında ders niteliğinde yönetim görevi karşılığında ek ders ücreti, azınlık okullarında görevli olanlar dâhil her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görev yapan
1)Okul ve Kurum Müdürleri için haftada 35 saat
2)Müdür Başyardımcıları ve Müdür yardımcıları için
haftada 30 saat
3)Yatılı ve pansiyonlu okulların pansiyondan sorumlu müdür yardımcıları için haftada 32 saat
4)Müdür yetkili öğretmenlerin yarıyıl ve yaz tatillerinde haftada 30 saati, ders yılı içerisinde ise haftada 15 saati
5)Her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumları rehber öğretmenlerinin ders yılı süresince haftada 20 saati,
6)Rehberlik ve araştırma merkezleri ile özel eğitim okul ve kurumlarında gezerek özel eğitim görevi ve grup gözetimi ve eğitimi görevi verilen engelliler sınıf öğretmenlerinin ders yılı süresince haftada 20 saat,
7)Olgunlaşma enstitülerinin öğrenci bulunmayan “Araştırma”, “Tanıtım ve Pazarlama” ve “Tasarım” bölümlerinde görevli öğretmenlerin ders yılı süresince haftada 20 saat, ders niteliğinde yönetim görevi sayılmalı ve fiilen görev yapma karşılığında ek ders ücreti ödenmelidir.
8)Norm durumu, ders sayısının azalması, ihtiyaç fazlası öğretmen bulunması ve öğretmenin kendisinden kaynaklı olmayan nedenlerle ek ders ücreti alamayan ya 15 saatten az ek ders ücreti olan öğretmenlere o hafta için 15 saat ek ders ücreti ödenmelidir.
Böylece kurumlar arasındaki farklılıkların en üst seviyede eşitlenmesi sağlanmış olacaktır.
Ayrıca ek ders ücreti alamayan ya da haftalık 15 saatten az alan öğretmenlerin okulun açık olması durumunda ders saatleri süresince okulda bulunmaları verilecek eğitim öğretimle ilgili işleri yapmaları şartıyla haftada en az 15 saat ek ders ücreti almaları sağlanacaktır.
DERS DIŞI EĞİTİM ÇALIŞMALARI
1/12/2006 tarihli ve 2006/11350 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan, Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Kararın 17’nci maddesinde yer alan "%5" sınırı, “%50” olarak uygulanmalıdır.
Öğrencilerin sosyalleşmesi noktasında yapılacak etkinliklerdeki sınırın kaldırılması sağlanacaktır.
GEÇİCİ GÖREVLENDİRİLEN YÖNETİCİLERİN EK DERS ÜCRETİ
2006/11350 sayılı Kararın 10’uncu maddesi kapsamında ders niteliğinde yönetim görevi karşılığında ek ders ücretinden yararlanmakta iken aynı kararın 00’xxx xxxxxxx xxxxxxxx Millî
Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı ile diğer kurumlarda görevlendirilen yöneticiler, 10’uncu ve 16’ncı maddede öngörülen ek ders ücretlerinden daha yüksek olanından yararlandırılmalıdır.
Öğretmenlerin; boş olan/boşalan ya da asil yöneticinin başka yerde görevli ya da izinli olması sebebiyle boş bulunan kadrolara yönetici olarak görevlendirilmeleri (ilçe mülki idare amiri tarafından yapılan geçici görevlendirmeler dahil) halinde yapılan görevlendirmelerde asil görevlendirme şartlarına haiz ve asil görevlendirmenin mülakat/sözlü sınav hariç diğer kriterlerine göre istekli ve en yüksek puanlı olanların, mevzuatta kriter olmaması/ tek kriterin sınav olması halinde mesleki kıdemi en çok olanın görevlendirilmesi durumunda asilin yararlandığı ek ders haklarından yararlandırılmalıdır. Asil görevlendirme şartlarına haiz istekli bulunmaması halinde aynı madde asil görevlendirme şartlarına haiz olmayanlar için de uygulanmalıdır.
Böylece geçici yönetici görevlendirmelerindeki keyfiliğin, kayırmacılığın ortadan kaldırılması ve ücretin de buna göre asille eşitlenmesi sağlanmış olacaktır.
İKİLİ ÖĞRETİM YAPAN ÖRGÜN EĞİTİM KURUMLARI YÖNETİCİLERİNİN İLAVE EK DERS ÜCRETİ
2006/11350 sayılı Kararın 10’uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki yöneticilere ödenmekte olan ek ders ücreti, ikili öğretim yapan örgün eğitim kurumlarındaki yöneticilere ders yılı süresince haftada 5 saat artırımlı ödenmelidir.
LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRETMENLERE İLAVE EK DERS ÜCRETİ
Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerden yüksek lisans ve doktora yapmış olanlara, verilen ek ders ücretleri sırasıyla %20 ve %40 artırımlı ödenmelidir.
Yüksek lisans yapan öğretmen ve yöneticilere yüzde 20, doktora yapan öğretmen ve yöneticilere ek ders ücretinin yüzde 40 fazla ödenmesi sağlanacaktır. Fiilen girilen dersler değil tüm ek ders ücretleri artırıma tabi olacaktır.
YABANCI DİL DERSİ YAZILI VE SÖZLÜ SINAVLARINDA GÖREV ALAN SINAV KOMİSYONU ÜYELERİ
2006/11350 sayılı Kararın 12’nci maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasında, bu fıkrada öngörülen sorumluluk sınavları kapsamında yapılan yabancı dil dersi sınavlarında görev alan sınav komisyonu üyelerinin yazılı ve sözlü sınav komisyon üyelikleri ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
ÖRGÜN VE YAYGIN EĞİTİM KURUMLARININ MÜDÜR VE MÜDÜR BAŞYARDIMCILARININ AYLIK KARŞILIĞI DERS GÖREVİ
5/3/1964 tarihli ve 439 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrası ile 2006/11350 sayılı Kararın 5’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "6 saat" ibaresi “2 saat” şeklinde uygulanmalıdır.
ÖĞRETİM YILINA HAZIRLIK ÖDENEĞİ
657 sayılı Kanunun ek 32’nci maddesinde öngörülen öğretim yılına hazırlık ödeneği Eylül ayı net maaş tutarında ödenir. Bu madde kapsamındaki ödemeler öğretmenler dışındaki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlar ile yükseköğrenim kurumlarında çalışan akademik, idari, teknik ve yardımcı personele (şef, memur, hizmetli, 4B personel) eğitim çalışanlarına da ödenmelidir.
Eğitime hazırlık ödeneğinin tüm eğitim ve bilim işgörenlerine ödenmesi ve tutarın bir maaş olması sağlanmış olacaktır.
BELLETİCİLİK GÖREVİ VERİLEN ÖĞRETMENLERİN EK DERS ÜCRETİ
2006/11350 sayılı Kararın 13’üncü maddesi; “Yatılı ve pansiyonlu okullarda öğrencilerin yeme, yatma, dinlenme, eğitim- öğretim ve benzeri hizmetlerinin yürütülmesinde belletici olarak yapılacak görevlendirmelerde öncelikle okul içi istekliler, yeterli olmadığı taktirde sırasıyla ilçe/il içi istekliler yine yeterli öğretmen bulunamazsa okul, ilçe, il sırasıyla resen görevlendirme yapılmak şartıyla görevlendirilen öğretmenlere her belleticilik görevi için 10 saat ek ders ücreti ödenir. Bunlardan 24 saat nöbet tutanlara ilave olarak 5 saat daha ek ders ücreti ödenir. Ancak, bir günde 3’ten fazla belletici görevlendirilemez ve bunlara ayda ödenecek ek ders ücreti 100 saati geçemez. (2) Vekâleten atananlar dâhil yöneticilere, ek ders ücreti karşılığı belleticilik görevi verilmez. Hafta sonu ve gece nöbetlerinde ücretler gece ücreti olarak ödenir.”
şeklinde uygulanmalıdır.
Böylece belleticilik görevi isteğe bağlı hale getirilecek, ödenecek ücretler de arttırılmak suretiyle teşvik edilecektir. Ayrıca gece ve hafta sonu ücretleri gündüz ücretlerinden farklı(artırımlı) olarak uygulanacaktır.
EĞİTİM ÖĞRETİM TAZMİNATI
2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin Karara ekli (III) sayılı Cetvelin "A. Eğitim Öğretim Tazminatı" bölümünde yer alan "100", "95" ve "85" oranları; sırasıyla "144,67", "138,67" ve "126,67" olarak uygulanmalıdır. Bu madde
BİRLEŞİK KAMU-İŞ 2020-2021 TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ RAPORU
kapsamındaki tüm çalışanlara aynı oranlarda her yıl enflasyon oranında artırılmak üzere emekli keseneği hariç hiçbir kesintiye tabi tutulmaksızın ilaveten ödenmelidir.
Öğretmenlerin özel hizmet tazminatı(eğitim öğretim tazminatı) yüzde 20 oranında arttırılmakla beraber her öğretmene ilave olarak yaklaşık 1000 TL civarında ek gelir sağlanmış olacaktır.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINCA YAPILAN MERKEZİ SINAVLARDA GÖREV ALANLARA ÖDENECEK SINAV ÜCRETLERİ
Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yapılan sınavlarda görevli tüm personele 6114 sayılı yasa ile kurulan Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığınca düzenlenen sınavlarda yapılan ödemelerden ve bir önceki yıllara göre az olmamak üzere yapılacak düzenlemeye göre ödeme yapılmalıdır. Bu tutarın her yıl en az TÜFE oranında arttırılması zorunlu olmalıdır. Bu kapsamda yapılacak ödemeler öncelikle döner sermaye bütçesinden karşılanmalıdır. Bu madde kapsamındaki görevlendirmelerde ayrıca ek ders ücreti ödenmemelidir.
MEB’in yaptığı sınavların ücretinin ÖSYM ücretlerinden az olmaması sağlanmış olacaktır.
ÖĞRETMENLERİN MESAİ KAVRAMI:
Öğretmenlerin mesai saatleri, aynı türdeki okulun normal eğitimde haftalık ders çizelgesine göre derslerin sona erdiği (nöbet görevi hariç) saat ile sınırlı olmalı ders ya da nöbet görevi bulunmayan/sona eren öğretmenin okulda bulunma zorunluğu olmamalıdır.
Tartışma konusu olan ve kamu görevlileri ile aynı mesai saati şeklinde uygulanmakta olan öğretmenlerin mesai saati kavramı düzenlenmektedir.
DESTEKLEME KURSLARI YÜZYÜZE EĞİTİM VE MESAİ SAATİ DIŞI GÖREVLER
657 sayılı devlet Memurları Kanununun 176. maddesinde yer alan “Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında görev alan yönetici ve öğretmenlere %100 fazlasıyla ödenir”
ibaresi,
“Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamı ile Mesleki Açık Lise kapsamında yapılan yüz yüze eğitimlerde görev alan yönetici ve öğretmenler ile Bilim Sanat Merkezleri dahil eğitim öğretim saatleri ile haftasonu ve hafta içi 17.00’den sonra yapılan eğitim öğretim faaliyetlerinde %100 fazlasıyla ödenir.”
şeklinde değiştirilmelidir.
Bilim Sanat Merkezleri dahil meslek lisesi öğretmenlerinin yüzyüze eğitimleri ve mesai saati dışındaki faaliyetlerde ek ders ücreti %100 artırımlı ödenmiş olacaktır.
ÖRGÜN VE YAYGIN EĞİTİM KURUMLARINDA NÖBET EK DERS ÜCRETİ
Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında istemeleri halinde ders yılı süresi içinde nöbet görevi verilen müdür yardımcıları ile mevzuatlarında nöbet görevine ilişkin hüküm bulunup bulunmadığına bakılmaksızın tüm öğretmenlere ilk nöbet görevleri için 6, isteğe bağlı görev verilmesi şartıyla diğer nöbet görevlerinin her biri için de ilave 6 saat ek ders ücreti ödenmelidir. Bu kapsamdaki haftalık nöbet görevi sayısı 3 görevi
geçmemelidir. Yetiştirme ve destekleme kurs saatlerinde verilecek nöbet görevlerinde de aynı şekilde ödeme yapılmalıdır. Öğretmenin nöbet görevi sırasında boş geçen derslere girmesi halinde her boş ders doldurma görevi için azami sınır şartı olmaksızın ek ders ücreti ödenmelidir.
Nöbet ücretinin 6 saate çıkması, öğretmene en fazla 3 nöbet verilebilmesi, üç nöbet görevine de ücret ödenmesi, ikinci ve üçüncü görevlerin isteğe bağlı olması, boş derslere girilmesi halinde ayrıca ücretlendirilmesi, yetiştirme ve destekleme kurslarında da ücret karşılığında nöbet görevi verilebilmesi sağlanmış olacaktır. Halk eğitim öğretmenlerine de nöbet ücreti ödenecektir.
XXXXXXX, KURS GÖREVLERİNE ÜCRET
Mahalli düzeyde öğretmenin ders saati dışında düzenlenen hizmeti içi eğitim, seminer ve her türlü toplantı faaliyetlerinin her
40 dakikası bir ek ders saati olarak ücretlendirilmelidir. Saat 17.00’den sonra ve mesai günleri dışında yapılması halinde gece ücreti ile ücretlendirilmelidir.
Seminer mahalli de olsa ve toplantılara ek ders ödenmesi saat 17.00’den sonra gece ücreti ödenmesi sağlanmış olacaktır.
KURS MERKEZLERİNDE GÖREV YAPAN DİĞER PERSONEL
Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında açılan kurs merkezlerinde görev yapan yönetici ve öğretmenler hariç olmak üzere normal çalışma saatleri dışında bu merkezlerde kurs süresince fiilen çalışan memurlara, bu çalışmaları karşılığında ayda 50 saati geçmemek üzere ilgili yıla ait merkezi yönetim bütçe kanununda belirlenen fazla çalışma saat ücretinin 6 katı tutarında fazla çalışma ücreti ödenmelidir.
Memur ve hizmetli personele DYK’da verilen ücretin 3 kat arttırılması sağlanmış olacaktır.
BAŞÖĞRETMEN UZMAN ÖĞRETMEN ÖDEMELERİ
657 sayılı Devlet memurları Kanunun 152. Maddesinde yer alan; “a) Başöğretmen unvanını kazanmış olanlara % 40'ına,”
ibaresi ile yapılan ödemeler adaylık dönemi dahil öğretmenlikte 15 yılını dolduran,
“b) Uzman öğretmen unvanını kazanmış olanlara % 20'sine,”
ibaresi ile yapılan ödemeler ise adaylık dönemi dahil öğretmenlikte 8 yılını dolduran tüm öğretmenler için uygulanmalıdır.
Uzman öğretmen tazminatı 8 yılını, başöğretmen tazminatı 15 yılını dolduran tüm öğretmenlere ödenmesi sağlanarak yıllardır yaşanan sorun giderilmiş olacaktır.
KREŞ YARDIMI
Toplu sözleşme kapsamında çalışanlardan 0-4 yaş grubu en az 10 çocuğun bulunduğu okul ya da kurumlarda, ilçelerde ya da illerde bu çocuklara ücretsiz olmak üzere kreş açılması zorunlu hale getirilmelidir. Kreş açılamaması durumunda 0-4 yaş çocuğu bulunan çalışanlara aylık 1.000 TL kreş ücreti ödenmelidir.
YİYECEK YARDIMI
19/11/1986 tarihli ve 86/11220 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği hükümleri Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı okul ve kurumlarda çalışan yönetici ve öğretmenler ile diğer çalışanlar için de uygulanmalıdır.
Örneğin İl Milli Eğitim Müdürlüklerinde personel düşük ücret ile öğle yemeği hizmeti almaktadır. Bunun öğretmenler ve tüm çalışanlara uygulanması söz konusu olacaktır.
YIPRANMA PAYI (FİİLİ HİZMET SÜRESİ ZAMMI)
5510 sayılı yasanın 40. Maddesindeki çizelgeye;
21) Eğitim Öğretim Hizmetleri Sınıfı) Asaleti onaylanmış olmak şartıyla adaylıkta geçirilen süreler dahil eğitim öğretim hizmetleri sınıfında görev yapan yönetici ve öğretmenler | 90 |
satırı eklenmelidir.
Öğretmen ve yöneticilere emeklilik ve diğer haklarda değerlendirilmek üzere 4 yıla 1 yıl yıpranma payı verilmiş olacaktır.
AKADEMİK PERSONEL EK DERS
2941 sayılı yasanın 11. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “300,
250, 200, 160” göstergeler sırasıyla “450, 375, 300, 240” şeklinde uygulanmalıdır.
Akademik personelin ek ders ücretinin yüzde elli arttırılması amaçlanmaktadır.
SOSYAL DENGE TAZMİNATI
Belediyelerde görev yapan memurlara ödenen sosyal denge tazminatı yükseköğretim kurumları çalışanlarına da ödenmelidir.
Yükseköğretim kurumları da belediyelerde olduğu gibi; döner sermaye ve özgelirleri olan Kamu kurumlarıdır. Belediyelerde görev yapan memurlara ödenen sosyal denge tazminatının yüksek öğrenim kurumları çalışanlarına da ödenmesinin önünde, yükseköğretim kurumlarının
özgelirleri olması sebebiyle hukuki bir engel bulunmamaktadır.
GÖREVDE YÜKSELME
Yükseköğretim Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavları tüm yükseköğretim kurumlarında her yıl açılmalı, sekterlik görevinden müdürlük kadrosuna geçiş için de görevde yükselme kriterleri uygulanmalıdır.
İdari personel görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının üniversitelerde her yıl düzenli açılması, Memurların Fakülte ya da Yüksekokul Sekreterliğine sınavsız atanarak, ardından Müdür kadrosuna hülle yolu ile getirilmesinin engellenmesine yönelik düzenlemeler yapılması talep edilmektedir.
SINAV GÖREVLERİ
ÖSYM ve diğer kurumlarca yapılan merkezi sınavlarda (Açıköğretim Fakültesi Sınavları vb.) akademik personel ile diğer idari ve teknik çalışanlara da gözetmen ve salon başkanı görevleri verilmelidir. Görevlerin veriliş sıralamasında akademik unvan ve idari/akademik personel ayrımı yapılmamalıdır.
Üniversitelerde yapılan diğer kamu kuruluşları sınavlarında (Açıköğretim Fakültesi sınavları vb.) Öğretim elemanları ile üniversitede çalışan memurlara da taşıyıcı ve kurye görevleri gözetmen ve salon başkanı görevlerin de verilmesi, bu görevlerin akademik unvan ve yetkinlikle bir bağlantısı olmaması sebebiyle akademik unvan ve kadro ayrımı gözetilmemelidir.
FAZLA MESAİ
Fazla çalışma mesai ücretleri ödemelerinin üst seviyesi iki katına arttırılarak mesai yapan tüm personele ödenmelidir.
GEÇİCİ GÖREVLENDİRME
2547 sayılı Kanun’un 13/B-4 maddesinin uygulaması, kanunda bir sınır öngörülmüş olmamasına rağmen 6 ay ile sınırlanmalıdır. Bu itibarla bu maddenin kadro nakli olarak kullanılmasının önüne geçilebilecektir.
EK GÖSTERGE
Yüksekokul ve enstitü sekreterlerinin ek göstergesi fakülte sekreterleri ile aynı düzeye getirilmelidir.
Fakülte sekreteri ile yüksekokul ve enstitü sekreterleri yaptıkları görev ve aldıkları sorumluluklar aynı olmasına rağmen ek göstergeleri farklıdır. Bu kadrolardaki ek göstergelerin 3600’e çıkarılarak eşitlenmesi talep edilmektedir.
KORUMA VE GÜVENLİK GÖREVLİLERİ
Kadro dereceleri 5 olarak belirlenen koruma ve güvenlik görevlilerinden lisans eğitimi tamamlamış olanların kadro dereceleri 3 olarak değiştirilmelidir.
Üniversitelerde koruma ve güvenlik görevlileri yüksek lisans yapsa dahi 5. derecenin üzerine çıkamamaktadırlar. Bu nedenle birçok mağduriyet oluşmaktadır. Bu nedenle kadrolarının 3. derece olarak belirlenmesi teklif edilmektedir.
50/d KAPSAMINDAKİ ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ
Yüksek Öğrenim Kanunu’nun 50/d statüsündeki araştırma görevlilerinin norm kadro esasları da göz önüne alınarak koşulsuz olarak 33/a kadrolarına geçirilmelidir.
50/d statüsündeki araştırma görevlilerinin doktora eğitimlerini tamamlamalarıyla birlikte bağlı bulundukları üniversite ile ilişikleri kesilerek işlerine son verilmektedir. 33/a kadrolarına geçiş için her üniversite farklı kriterler belirlemiş olup, bu kriterlerin YÖK tarafından objektif ve yeknesak hale getirilmesi gerekmektedir.
ÖYP KADROSUNDA ÇALIŞAN ARAŞTIRMA GÖREVLİLER
ÖYP kapsamında görev yapan araştırma görevlilerinin tamamı, ÖYP kapsamında atandıkları üniversitelerde talep etmeleri halinde 33/a kadrosuna geçirilmelidir.
ÖYP kapsamında çalışan araştırma görevlilerinin statüsü KHK ile 50/d’ye dönüştürülmüştür. Bunların statüleri, kazanılmış hakları olan 33/a kadrosuna dönüştürülmelidir. Unutulmamalıdır ki bu durum genç akademisyenlerin gelecek planlarını sekteye uğratmaktadır. Ayrıca unutulmaması gereken başka bir durum da genç akademisyenlerin iyi yetişmesini isteyen bir sistem onların bu tarz gelecek kaygılarını ortadan kaldırmakla oluşturulabilir. Bunlara ek olarak, zaten personel sıkıntısı çeken Anadolu üniversitelerinin elinden hocalarının alınması da bu kurumlardaki eğitim öğretimin aksamasına neden olacaktır. ÖYP kadrosunda görev yapanların mağduriyetlerinin giderilerek 33/a kadroları geri verilmelidir.
ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNİN GÖREVLENDİRİLMELERİ
Araştırma görevlilerinin görevlendirilmelerinde danışmanlarının, araştırma görevlisinin talebi halinde ise ana bilim dalı başkanları veya bağlı oldukları kurumun yöneticisi (dekan, enstitü müdürü) görüşü esas alınmalıdır.
TAŞINIR KAYIT YETKİLİSİ
Maliye Bakanlığı tarafından alınan bir karar doğrultusunda ayniyat saymanlığı kadroları yerine oluşturulan taşınır kayıt yetkilisinden iş riskini karşılamak için her ay kefalet ücreti kesilmektedir. Ancak bunun karşılığında herhangi bir yan ödeme ya da kadro verilmemektedir. Taşınır kayıt yetkilisine yan ödeme ve kadro verilmelidir.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI ÇALIŞAN EĞİTİM ÖĞRETİM HİZMETLERİ SINIFI DIŞI PERSONEL
TOPLU TAŞIMADAN İNDİRİMLİ YARARLANMA
Milli Eğitim Bakanlığında, Eğitim Öğretim Sınıfı dışında görevli tüm personel de toplu taşıma araçlarından öğretmenler gibi indirimli olarak yararlandırılmalıdır.
YATILILIK VE BURUSLULUK
Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Resmi Okullarda Yatılılık, Bursluluk, Sosyal Yardımlar ve Okul Pansiyonları Yönetmeliği 10. Maddesinin (b) fıkrasında belirtilen öğretmen çocuklarına uygulanan %5’lik kontenjan %10 olarak uygulanmakla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı kadro unvanı gözetmeksizin tüm eğitim çalışanlarının çocuklarının faydalanması sağlanmalıdır.
MEMURUN ÇOCUĞUNUN ÖĞRENİM DURUMU NEDENİYLE YER DEĞİŞTİRMESİ
Öğretmen ve yöneticiler dahil tüm eğitim ve bilim işgörenleri için; her çocuğu için bir kez olmak üzere çocuğunun öğrenim gördüğü ilköğretim (yetenek sınavı ile alan), ortaöğretim kurumunun, kendisi yüksek lisansa ya da doktora yapması
halinde ise öğrenim gördükleri yüksek öğrenim kurumunun bulunduğu yerleşim alanına yer değiştirme suretiyle atama hakkı düzenlenir.
BÜRO HİZMET KOLU KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI
(BÜRO-İŞ)
BÜRO-İŞ KOLU KAMU ÇALIŞANLARININ TALEPLERİ
Yargı Çalışanlarının Sorunları
1. Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavında başarılı oldukları halde atamaları yapılmayan personelin mağduriyeti giderilmelidir.
2. Hâkimler ve savcılar dışında kalan personele nöbet sonrası izin hakkı tanınmalıdır.
3. Ulaşım için bilet yardımının kesilmesi ile meydana gelen mağduriyet giderilmelidir.
4. Personelin Adalet Bakanlığı ve Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı olanaklarından yararlandırılmalıdır.
5. 15.09.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Promosyon Sözleşmesinden kaynaklanan mağduriyetler giderilmelidir.
6. Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği hükümlerine aykırı işlem ve tasarruflardan vazgeçilmelidir.
7. Kadrosuzluk nedeniyle derecesi yükseltilemeyen personele de hususi damgalı pasaport verilmelidir.
8. Mübaşirlerin, İdari İşler Müdürlüğü sınavına girmesine
olanak tanınmalıdır.
9. Çalışanlara yönelik mobbing uygulamalarından vaz geçilmelidir.
10. Personelin keyfi gerekçelerle görev yerlerinin değiştirilmesi ve Adalet Bakanlığı Memur, Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği’nin 29. maddesi nedeniyle meydana gelen mağduriyetler giderilmelidir.
11. Personelin can güvenliği sağlanmalıdır.
12. Sözleşmeli personel kadroya geçirilmelidir.
13. İş Riski ve Adalet Hizmetleri Tazminatı nedeniyle meydana gelen mağduriyetler giderilmelidir.
14. İcra müdürlüğü sınavlarında uygulanan yaş sınırı nedeniyle ortaya çıkan yaşanan mağduriyetler giderilmelidir.
15. Yargıtay Kanunu’nun 17/son maddesi hükmü nedeniyle meydana gelen mağduriyetler giderilmelidir.
16. Yazı işleri müdürlüğü görevinin, sınavda başarılı olanları atamak yerine vekâleten görevlendirme yolu ile sürdürülmesine son verilmelidir.
17. Vekâleten yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenen personele vekâlet ücreti ödenmelidir.
18. UYAP üzerinden tahliye uygulamasında ortaya çıkan
sorunlar giderilmelidir.
19. Yargı personelinin yargılama usulüne ilişkin sorunlar çözülmelidir.
20. Büro-İş kolunda ki kamu kurumlarında Görevde Yükselme Ve Unvan Değişikliği Sınavı ve sonrası mülakatta objektif kriterlere ve somut gerekçelere dayanmayan uygulamalar sonrası yaşanan haksızlık ve hukuksuzluklar.
21. OHAL uygulamalarından kaynaklanan
hukuksuzluklar giderilmelidir.
22. Yargıdaki iş yoğunluğuna uygun sayıda personel
istihdam edilmelidir.
23. Ek gösterge tüm çalışanlar için 3600’e çıkarılmalıdır.
24. Sözleşmeli personelin tayin taleplerini yerine getirilmelidir.
SGK Çalışanlarının Sorunları
25. Kurumlar arası ücret adaletsizliğinin ortadan kaldırılmalıdır.
26. Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında 666 sayılı KHK’dan kaynaklanan ikramiye mağduriyeti giderilmelidir.
27. Kademeler arasındaki ücret uçurumundan kaynaklanan mağduriyetler giderilmelidir.
28. Yardımcı hizmetler sınıfında bulunan personelin memur kadrolarına geçirilerek kadro/görev uyumsuzluğu ortadan kaldırılmalıdır.
29. GİH sınıfındaki personelin ek gösterge mağduriyeti
giderilmelidir.
30. Eğitim amaçlı olarak yurtdışına gönderilen personelin kapsamının genişletilmesi suretiyle isteyen tüm personelin bu imkândan yararlandırılması sağlanmalıdır.
31. Tüm yönetici atamalarında kurumda asgari 3 yıl çalışma zorunluluğu aranmalıdır.
32. Kariyer kadroların taşra birimlerde çalıştırılması suretiyle personelin uygulama tecrübesi artırılmalıdır.
33. 657 sayılı Kanun uyarınca uzmanlığa geçişte verilen 1 derecenin denetmenlere de verilmesi sağlanmalıdır.
34. Sağlık aktivasyon işlemleri için hastanelerde ön büro açılmalıdır.
35. Merkez müdürlüklerin açılmasında uygulanan kriterlerin güncellenerek kamu kaynaklarının israfını önlemek ve insan kaynaklarının etkin olarak kullanılması amacıyla gereksiz merkez müdürlükleri kapatılmalıdır.
36. Personelin kreş sorunu çözülmelidir.
37. Servis imkânlarından yararlanamayan taşra personeline ulaşım ücreti ödenmelidir.
38. Engelli personelin kurum içi nakil talepleri öncelikli olarak değerlendirilmelidir.
39. Aile bütünlüğünün sağlanabilmesi için eş durumu nakil talepleri öncelikli olarak değerlendirme alınmalıdır.
40. Personelin keyfi gerekçelerle görev yerlerinin değiştirilmesine son verilmelidir.
41. Çalışanların karşılaştığı fazla mesai mağduriyeti çözülmelidir.
42. Personele yönelik mobing uygulamalarına son
verilmelidir.
Maliye Çalışanlarının Sorunları
43. Çalışanların karşılaştığı fazla mesai mağduriyeti çözülmelidir.
44. Çalışanların kreş ve gündüz bakımevi mağduriyeti
giderilmelidir.
45. Personel yetersizliği sorunu çözülmelidir.
46. Ücret adaletsizliği giderilmelidir.
47. Merkez ve taşrada görev yapan personel arasında unvan farklılıkları ortadan kaldırılmalıdır.
48. Mülakat sisteminden kaynaklanan mağduriyetler
49. Yemekhane, sosyal tesisler, misafirhane ve lojmanlardan yararlanma sorunu
50. Personelin sorunlarının mevcut hizmet sınıfı içinde ortadan kaldırılması imkânı bulunmamaktadır.
51. Servis sorunu çözülmelidir.
52. Esnek çalışma modeli ve performansa dayalı ücret uygulamalarından kaynaklanan sorunlar çözülmelidir.
53. Statü karmaşasına son verilmelidir.
54. Mesai giriş çıkışının takibinde yaşanan mağduriyetler
giderilmelidir.
55. Personelin keyfi gerekçelerle görev yerlerinin değiştirilmesinin önüne geçilmelidir.
56. Personele Yönelik mobbing uygulamalarına son
verilmelidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Sivil Çalışanlarının Sorunları
57. Fiili hizmet zammı (yıpranma) talebi karşılanmalıdır.
58. Arazi tazminatı ödenmesi sağlanmalıdır.
59. Harcırah kanunundan faydalanma konusunda ki olumsuzluklar giderilmelidir. Harcırahlar adil olarak ödenmelidir.
60. Fazladan yaptırılan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir.
61. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği sağlanmalıdır.
62. Çalışanlara iş güçlüğü ve iş riski zammı verilmelidir.
63. Kadro değiştirmenin önündeki engellerin kaldırılmalıdır.
64. Tayin atama ve becayiş başvurularının cevapsız bırakılması veya geçersiz sebeplerle reddedilmesiyle ilgili sorun çözülmelidir.
65. Nöbet hizmetleri 657 sayılı Kanuna tabi olmasına rağmen 211 sayılı İç Hizmet Kanunu işaret edilerek karşılığının verilmemesi uygulamasına son verilmelidir.
66. Devlet Personel Başkanlığı envanterinde sivil memur karşılığı kadro ve görevle ilgili bilgilendirmeler olmadığı için çalışırken ve emeklilikte maddi ve manevi kayıplar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun çözümü gereklidir.
67. Ek gösterge tüm çalışanlar için 3600’e çıkarılmalıdır.
68. Görevde yükselme ile ilgili esaslar yasal düzenlemeye bağlanmalıdır.
69. Kadro farkı olmasına rağmen sözlü emir ile memurların rızası olmadan başka görevlerde süresiz çalıştırılmasının önüne geçilmelidir.
70. 6331 sayılı İş Güvenliği Yasası hükümlerinin askeri fabrikalar ve dikimevlerinin yanı sıra diğer tüm kurumlarda olarak uygulanması sağlanmalıdır.
71. Kadro tanımlarının yapılarak, kadro dışı çalışma engellenmelidir. Mesleki eğitim verilerek herkesin kadrosunda çalıştırılması sağlanmalıdır.
72. Boş kadrolara yetersiz personelden kaynaklanan görevlendirmelerin yapılmamalıdır.
73. TSK’nın sosyal tesislerinden sivil memurların da yararlanmasına izin verilmelidir.
74. Keyfi uygulamalara, keyfi mesai saatlerine ve mobinge son verilmelidir.
75. Lojmanlardan yararlanma adil kurallara
bağlanmalıdır.
76. Giyecek yardımı ile diğer sosyal yardımlar iyileştirilmelidir.
77. Unvan ve kadro değişiklikleri yasalara uygun hale
getirilmelidir
78. Sağlık hizmetleri sınıfına “Sağlık tazminatı”nın ödenmelidir.
79. Yardımcı hizmetler sınıfında görevli olup da teknik iş yapan personel sınavsız olarak teknik hizmetler sınıfına geçirilmelidir.
80. Yardımcı hizmetler sınıfındaki memurları sınavsız
olarak genel idari hizmetler sınıfına geçirilmelidir.
81. Personelin kreş ihtiyacı karşılanmalı veya kreş yardımı yapılmalıdır
İçişleri Bakanlığı Çalışanlarının Sorunları
82. Büyükşehir Belediye statüsüne geçen şehirlerde il özel idareleri yerine kurulan Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlıklarında (YİKOB) iş yükünün ağırlaşmasına rağmen il özel idaresi personelinin aldığı SDS’yi YİKOB personeli alamamaktadır.
83. 112 Acil Çağrı Merkezleri: 7 gün 24 saat esasına göre çalışan bu kurumlarda yıpranma payı, yemek ücreti, mesai ücreti gibi hiçbir ek ödeme bulunmamaktadır. Her il kendi imkânları ölçüsünde yemek ile ilgili girişimlerde
bulunurken bir ilde olup başka ilde olmaması adaletsiz bir ortam yaratmaktadır.
84. 24 ilde faaliyete geçen (aktif olarak çalışan) acil çağrı merkezi bulunmaktadır. Diğer illerde de devreye alma çalışmaları devam etmektedir. Aktif kurumlardaki personel eksikliği giderilmemiş olup 112, 110, 155, 156 gibi kurumların çağrıları 112 acil çağrı merkezine eklendikçe çalışan personellerin iş yükü artmıştır. Kurumların bildirmiş olduğu personel taleplerinin en kısa sürede dikkate alınarak kadrolu personelin atanması.
85. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünde çalışanlarının iş ve çalışma koşulları iyileştirilmeli ve personel ihtiyacı karşılanmalıdır.
GENEL SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET KOLU KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI
(GENEL SAĞLIK – İŞ)
GENEL SAĞLIK – İŞ
5. DÖNEM TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ TALEPLERİMİZ
Giriş
Genel Sağlık-İş olarak; grev hakkı tanınmadan yürütülecek bir toplu iş sözleşmesi görüşmesinin, kamu emekçilerinin gerçek gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik pazarlıkta sınırlı etkisi olabileceğine inanıyoruz.
Yine ilgili yasanın sınırlarını çizdiği bir çerçevede yürütülen görüşme zemini de ilgili paydaşların etkin bir katkı sunmasının önünü önemli ölçüde tıkamaktadır.
Böylesi bir pazarlık sürecinde, yetkili görünen konfederasyon ve sendikaların tüm dünyadaki sendikal hareket tarafından da artık bir sendikal yapı olarak tanınmayan ve algılanmayan unsurlar olarak yer alması, iş görenler açısından pazarlık sürecini bütününde sekteye uğratmaktadır.
Toplu görüşme süreci; tüm handikaplarına ve yasal düzenleme sorunlarına karşın, sağlık çalışanlarının haklarının bir kez daha gündeme getirilmesi ve daha da önemlisi yetkili görünen sendikal yapıların bir kez daha açıkça teşhir edilmesi için fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Toplu iş görüşmesine yönelik talepler dizgesi hazırlamak doğrultusunda bir süredir yürüttüğümüz çalışmalar çerçevesinde Genel Sağlık-İş olarak yakın dönemde geniş kapsamlı ve bilimsel bir anket çalışması gerçekleştirdik. “Kamuda Sağlık Çalışanlarının Durumu, Sorunları ve Beklentileri” başlığını taşıyan anket verilerinin değerlendirilmesini içeren bir raporu kamuoyu ile paylaştık.
Genel Sağlık-İş tarafından sağlık ve sosyal hizmetlerde çalışan kamu emekçilerinin durumlarının ortaya konması, sorunlarının tespit edilmesi ve beklentilerinin somutlaştırılması amacıyla yaptırılan anket çalışması, Türkiye’nin sağlık ve sosyal hizmetler çalışanı gerçeğini gözler önüne sermektedir. Gelir durumu ve borçlanma; eğitim, iş deneyimi ve çalışma koşulları; işçi sağlığı ve iş güvenliği; yönetim ve liyakat; gündelik yaşam ve iş dışı zaman deneyimleri; sendikal örgütlenme; güvencesizlik ve güvencesizleştirme başlıklarında düzenlenen anket, bu çerçevede bir dizi veriye de istatiksel olarak ulaşma şansı vermiştir. Anket verileri şu başlıklarda ana sonuçlar üretmiştir:
✓ Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının yüzde 70’i borçlu
✓ Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının yüzde 30’u yoksulluk sınırının altında
✓ Borçlu sağlık ve sosyal hizmet çalışanları fazla mesai ve nöbete daha çok kalıyor
✓ Nöbetlerde iş yükü artıyor
✓ Üç çalışandan ikisi görev tanımı dışındaki işlerde de
çalışıyor
✓ Sağlık ve sosyal hizmet çalışanları karar süreçlerinde etkisiz
✓ Çalışanların yarısı işini kaybetme korkusu yaşamaktadır
✓ Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının fiziki koşulları yetersiz
✓ Zaman baskısı ve aşırı iş yükü ruhsal sağlığı tehdit ediyor
✓ Çalışanlarının yarısından fazlası hasta ve hasta yakınlarından şiddet görmüştür
✓ Şiddetin önlenmesinde yasal düzenlemeler caydırıcı değil
✓ Çalışan sağlığı ve güvenliği önlemleri yetersiz
✓ Çalışanların üçte biri işinden ve işyerinden memnun değil
✓ Her üç çalışandan ikisi işiyle ilgili gelecek kaygısı içinde
✓ Temel problem emeklilik durumunda yaşanacak hak kayıpları, düşük ücretler ve iş yükü
✓ Beklenti çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerin arttırılması
✓ Her 10 emekçiden 2’si sendikalı olması nedeniyle tehdit
edilmiştir
✓ Çalışanların yüzde 58’i evden çıkmıyor
✓ Çalışanlarının yüzde 95’ine göre Türkiye’nin temel sorunu geçim sıkıntısı
Genel değerlendirme
Kamusal hizmetlerin tasfiye edilmeye çalışıldığı ve önemli ölçüde piyasalaştırıldığı bir sürecin kaçınılmaz sonucu, kamu çalışanlarının çalışma koşullarının ve mesleki duruşlarının her geçen gün daha da kötüye gitmesi olmuştur.
Kamusal hizmetin en önemli ve hassas boyutlarından birisini oluşturan sağlık işkolunda da bu süreç ne yazık ki tüm acımasızlığı ile hayata geçirilmiş, geçirilmektedir. Hem halkımızın gereksindiği sağlık hizmeti açısından hem de sağlık işkolunda çalışanlar açısından sonuçları uzun yıllara yayılacak düzeyde ciddi bir tahribat yaşanmıştır.
Sağlık hizmetleri neredeyse hemen hemen her başlığında piyasa dinamiklerine terkedilirken, bu piyasalaşmadan sağlık çalışanlarının payına daha fazla çalışma ve angarya, sosyal hak kayıpları ve daha az ücret düşmüştür. Sağlık çalışanları için her geçen gün daha fazla kaygı, daha fazla tükenmişlik ve daha fazla mesleki yabancılaşma ile karşı karşıya bırakılmıştır.
2019 – 2020 V. Dönem Toplu İş Görüşmelerine doğru yol alırken, bu tür bir temsil yetkisi üzerinden ne düzeyde haklar elde edilebildiği ortadadır. Elde edilmiş görünen hakların kâğıt üzerinde kaldığı ve hak arayış süreçlerinin neredeyse her türlü yöntem kullanılarak önünün kesildiği iki yıl yaşanmıştır.
Sağlık çalışanlarının başta sağlıkta şiddet olmak üzere giderek daha fazla karşı karşıya kaldığı tehlikeler, kriz koşullarının da etkisiyle çalışma koşullarının daha da kötüleşmesiyle birlikte yol
almaktadır. Sağlık hizmetlerinde yaşanan verimsizlik, sağlık çalışanlarının angaryalarının artırılması ile çözülmeye çalışılmaktadır. Adeta bir kısır döngü girdabına giren sağlık hizmetleri hem hizmeti alanlar hem de hizmeti sunanlar açısından her geçen gün daha da kötüleşmektedir.
Şehir hastaneleri modeli üzerinden hayata geçirilmeye çalışılan hastane hizmetleri modeli, devasa verimsiz proje uygulamalarına dönüşmüş, otelcilik hizmetinin ötesindeki verimliliği çokça tartışılır olmuştur.
Aile sağlığı hizmetleri, gündeme getirilen bir dizi angarya düzenlemeleri nedeniyle, asli fonksiyonlarından giderek uzaklaşmış ve bu süreç bu alanda hizmet vermekte olan sağlık çalışanlarının mesleki yaşamlarını çekilmez hale getirmeye başlamıştır.
Geçtiğimiz toplu iş görüşmelerinin sonuçları netleşince, Genel Sağlık-İş olarak, bu sürece bakışımızı yaptığımız basın açıklamaları ile de kamuoyu ile de paylaşmıştık;
2018 – 2019 IV. Dönem Toplu İş Görüşmelerindeki tablo bu kaygılarımızı bir kez daha pekiştirmişti. Hükümet ile Yandaş Memur Sen arasında oynanan danışıklı oyununun son perdesinde yine hiçbir sürpriz olmamış, %3,5 ile kalemi eline alanlar, kalemin mürekkebini %4'e doldurmuştur. Büyük devlet olmanın gereği olarak kendilerine sarayları layık görenlerin, büyük devletin memurlarına ve memur emeklilerine reva gördüğü toplu sözleşme ibretliktir.
Eşit örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, korkunun, baskının ve sürgünün hüküm sürdüğü karanlık bir dönemde, bir milyona yakın memurun gücünü arkasına aldığını ifade eden Memur Sen gücünü iktidardan aldığını bir kez daha tescilletmiştir. Tüm memurlar yoksulluk sınırının altında bir gelire mahkûm edilirken, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin kötü çalışma koşulları, özlük
ve sosyal hakları gündem bile edilmemiştir. Yıpranma payı hakkı, döner sermaye ek ödemelerinin emekliliğe yansıması, vekil ebe ve kamu dışından istihdam edilen sözleşmeli çalışanlara kadro verilmesi, OHAL ve KHK’lar memurların yargı güvencesi gibi yakıcı sorunlar 3-3,5 oyunu ile örtbas edilmiştir. Utanç sözleşmesi ile memur kaybetmiş, varlık nedeninin gereğini yerine getiren Xxxxx Xxx’xx başkanı milletvekilliği adaylığını garantilemiştir.
Geçtiğimiz iki yıllık dönem aynı zamanda KHK marifetleriyle yoğun işten çıkarmalarla birlikte yaşanmış, sağlık çalışanlarının üzerinde korku, baskı ve yıldırmalar giderek artmıştır. Liyakat tam anlamıyla rafa kaldırılmış, kayırmacılık hüküm sürmüştür. Sendikal hareket üzerindeki baskılar artırılmış, sağlık çalışanlarının yandaş sendikaya üyelikleri konusunda tam dayatma koşulları oluşturulmuştur.
IV. DÖNEM TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN SAĞLIK İŞKOLUYLA İLGİLİ MADDELERİ
4. Dönemde sağlık işkolu özelinde 37 madde kabul edilmiştir. Bu 37 madde şu ana başlıklar altında toplanmıştır;
a. Yemek yardımlarının düzenlenmesi
b. Performans ödemeleri katsayılarının düzenlenmesi
c. Ek ödeme artış oranlarının belirlenmesi
d. Özellikli birimlerde çalışanların haklarının güçlendirilmesi
e. Geçici görevlendirme uygulamalarındaki sorunların çözülmesi
f. İzinlerde yapılan ödeme kesintilerinin düzenlenmesi Üzerinde çalışma başlatılmasına karar verilenler:
a. Nöbetlere ve icap nöbetlerine dair uygulamaların düzenlenmesi
b. Fiili hizmet zammı süresine dair uygulamaların düzenlenmesi
c. Yüksek öğretim kurumlarında çalışanların katsayılarının düzenlenmesi
Sağlık iş kolu ile ilgili kabul edilen maddelerin kısa özeti:
1. Yemek yardımına sosyal hizmet çalışanları da dahil edildi
2. 112 de tabip dışı personelin performansı puanına 10 puan
eklendi
3. Sözleşmeli personelin üst eğitim düzeyine geçişinde bu düzey sözleşme ücreti ödenir.
4. Tabip dışı personelin ek ödemeleri aylıklarıyla birlikte ödenir.
5. Sabit ek ödemeler aylıkla birlikte ödenir
6. Acil servis hizmetlerindeki ek ödemelere 112 personeli de
dahil edilir.
7. Dini bayramlarda nöbet ücretleri %20 artırılır, diyaliz ve ameliyathane nöbetleri %50 artırılır.
8. Ek ödeme miktarı kadro düzeyinde belirlenen miktarın altında olamaz.
9. Vekalet eden personelin ek ödemesi vekaleten edilen işin düzeyinde ödenir.
10. Ek ödemelerde kadro düzeyinin altında kalan ödeme açığı döner sermayeden karşılanarak ödenir.
11. Ek ders ücretinden yararlanan öğretmenlerin vekaleten atandıkları görevlere dair ek ödeme olanaklarından yararlanmıyorlarsa ek ders ücreti ödemelerine devam edilir
12. Özellikli birimlerde sözleşmeli olarak görev yapanların ek ödemeleri dahil belirlenmiş katsayı üzerinden ödenir
13. Halk sağlığı kurumuna entegre çalışan birimlerde çalışanlar hakkında
14. 112’ler için uygulanan ek ödeme %40 katsayısı hastane b tipi istasyonda çalışanlar için de uygulanır.
15. Geçici görevlendirilen tabip dışı personelin ek ödemeleri katsayısı yüksek olan yere göre ödenir
16. Ek ödemelerde sağlık tesisi kalitesi katsayısı uygulanmaz
17. 3. Düzey acil servis ve 3.düzey yoğun bakımlarda çalışanlara ek olarak 0,10 puan eklenir
18. 3.basamakta çalışanların katsayıları 2.basamakta çalışanlardan az olamaz
19. 112 istasyon sorumlusunun katsayısı %50 olarak hesaplanır
20. Belirtilen birimlerde halk sağlığı kurumu entegre kurumlarında çalışanlar %50 olarak hesaplanır
21. Çevre sağlığında çalışanlara ek %5 hesaplanır
22. Uzman hemşire ve uzman ebelerin özel hizmet tazminatına 5 puan eklenir
23. AFAD kamplarında çalışanlar için %150 olan ödeme %200 e çıkarılır, belirli illerde çalışanların ise %180 e çıkarılır
24. 112 de yemek yardımından yararlanamayanlara tayın bedeli ödenir
25. Yüksek öğrenim kurumlarında çalışanların katsayıları için çalışma yapılacaktır
26. Aile ve sosyal politikalar bakanlığı çalışanlarının nöbet ücretinde düzenleme
27. Yıllık izinlerde ve süt izinlerinde ayda beş güne, yılda 12 güne kadar olan kısımlarından kesinti yapılmaz
28. Fiili hizmet süresi zammı üzerinde çalışma yapılacaktır
29. Bazı personel için ek ödeme katsayısı % 150 den % 170 e çıkarılması
30. Yüksek öğrenim kurumlarında çalışanların katsayısı % 150 den % 170 e çıkarılır
31. Adli tıpta çalışanların katsayısı % 150 den % 170 e çıkarılır
32. Kadro unvan katsayısı tabip dışı personel için 0.05 puan eklenerek hesaplanır
33. İzin kesintileri uygulaması sözleşmeli çalışanlar için de aynen uygulanır
34. 112 çalışanlarının zorunlu eğitimlerde geçen sürelerinin yılda 10 günü geçmemek üzere eğiticiler için ise yılda 20 günü geçmemek üzere çalışılmayan gün kapsamında değerlendirilmez
35. Diş merkezleri dışında kalan diş tabiplerin ek ödemeleri aynı katsayı üzerinden verilir
36. Yaşlı, ağır engelli ve çocuklara yönelik hizmet verenlerin katsayılarına 10 puan eklenir
37. İcap nöbetleri düzenlemeleri nihayete erdirilecektir
TALEPLERİMİZ:
Genel Sağlık-İş olarak, kamusal hizmetlerde iş görenlerin mesleki ve kurum ayrımı olmaksızın ortak gereksinim ve talepleri vardır. Bu düzeydeki taleplerin oluşturulması esas olarak Konfederasyon düzeyinde ortak bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu ortak özeliklerin yanı sıra sağlık sektörünün kendine ait özellikleri, mesleki ve kurumsal açıdan birikmiş sorunlar ve karşılanamayan gereksinimler işkolu bazında yürütülecek görüşmelerde gündeme gelecektir.
Sağlık sektörünün kendine ait özellikleri;
1. Nöbetler
2. Döner sermaye uygulamaları
3. Yıpranma payı
4. Farklı statülerde çalışmak
6. Sağlık çalışanlarının sağlığı ve iş güvenliği
7. Hizmet sınıfı, ek göstergeler
GENEL SAĞLIK – İŞ olarak 5. dönem TİS görüşmeleri çerçevesinde taleplerimizi aşağıdaki başlıklar üzerinden dile getiriyoruz;
A. Temel Özlük Haklarımıza İlişkin Taleplerimiz:
1. Sağlık çalışanlarının hak ve beklentilerini de karşılayacak biçimde sağlıkta dönüşüm programına son verilmeli, sağlık hizmetinin eşit, ücretsiz, ulaşılabilir ve etkin bir kamu hizmeti olarak yürütülmesi için gerekli politikalar oluşturulmalıdır.
2. Tüm personel için görev tanımlarını içeren yönetmelikler hazırlanmalı ve personelin görev tanımı dışında çalıştırılması engellenmelidir.
3. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan “Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı” düzenlemesi kaldırılarak, “Sağlık Hizmetleri Sınıfı”, “Yardımcı Hizmetler Sınıfı” düzenlemesi kaldırılarak, “Genel İdari Hizmetler Sınıfı” ibareleri altında bir bütün olarak düzenlenmelidir. Yine bu kapsamda ek göstergeler tüm sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarını kapsayacak şekilde kademeli olarak yükseltilmelidir.
4. Atama, nakil ve görevlendirmelerde objektif kriterler oluşturulmalı ve bu konuda tam bir şeffaflık sağlanarak kayırmacılıkların önüne geçilmelidir.
5. Kamu dışından istihdam edilen aile sağlığı çalışanları ve vekil ebeler için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında 4/A kadrosu verilmelidir.
6. Çalışanlar arasında farklı çalışma biçimlerine (4C,4B vb) son verilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında 4/A kadrosu verilmelidir.
7. Sözleşmeli istihdama ve hizmet alım sözleşmelerine son
verilmelidir.
8. Devlet memuru olarak 10 yıllık hizmet süresini tamamlayıp,
%40 ve daha fazla engel oranına sahip engellilere, yeşil
pasaport verilmelidir.
9. Fiili hizmet süresi zammı (yıpranma payı hakkı) yıl başına 90 gün olarak, tüm sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarını kapsayacak ve geçmişe etkili olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
10. Aynı okul ve bölümlerden mezun olan çalışanların kadroları (Sağlık Teknikeri - Sağlık Memuru ) tek isimde birleştirilmelidir.
11. Görevde yükselme sınavlarında mülakat kaldırılmalıdır.
12. Mesleki sorumluluk sigortası uygulaması tüm sağlık çalışanları için uygulanmalı ve bu çerçevedeki tüm primler kurum tarafından karşılanmalıdır.
13. Yardımcı sağlık personeli olarak istihdam edilenlerin özlük ve ücret hak kayıplarının giderilmesi için düzenleme yapılmalıdır.
B. Çalışma Koşullarımıza İlişkin Taleplerimiz:
1. Her tür esnek çalışma modeli ortadan kaldırılmalıdır. Çalışma, dinlenme ve izin süreleri standart olmalı, bu tür uygulamalara yol açan personel eksikleri ve istihdam düzensizlikleri ortadan kaldırılmalıdır.
2. 8-16 ve 16-24 çalışan personel için hastane içi ve bahçesinde dinlenme alanları oluşturulmalıdır.
3. Sağlık çalışanlarının yararlandığı ve mesleki dayanışmanın güçlendirildiği genel sosyal tesislerin açılması ve yaygınlaştırılması teşvik edilmelidir.
4. Tüm yataklı tedavi kurumları bünyesinde 24 saat faaliyet gösteren kreş yapılmalıdır.
5. Eşi ölen veya boşanma sebebi ile çocuğunun velayeti verilen sağlık personeline nöbet muafiyeti getirilmelidir.
6. Kurum içinde yer değişikliklerine yönelik uygulamalar yasalarla belirlenmiş yıl içindeki maksimum gün sayısına göre hayata geçirilmeli, uzatma durumlarında çalışanlardan baskı ile alınan “ben uzatmak istiyorum” dilekçe uygulamalarına son verilmelidir.
7. Gidilecek hizmet içi sertifika programları, sendikası veya siyasi duruşuna göre değil liyakate dayalı yapılmalıdır.
8. Sağlık çalışanlarının işe geliş ve gidiş süreçlerinde toplu taşıma servis hizmeti teşvik edilmelidir.
9. Servis hizmetlerinden yararlanamayacak olan sağlık çalışanları, toplu taşımada indirimden faydalanmalıdır.
10. Sağlık ve sosyal hizmet çalışanları için meslek hastalıkları
hastaneleri açılmalıdır.
11. Sağlık çalışanlarına şiddet gösterenlere verilecek olan cezaların caydırıcı olabilmesi adına sendikamızca hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nda kamu kurum ve kuruluşlarında sağlık hizmeti sunanlara karşı işlenen bazı suçlara ilişkin özel düzenlemeler içeren Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı taslağı kanunlaştırılmalıdır.
12. Aile hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanları sorumluluk ve sözleşme alanlarının dışında hiçbir biçimde görevlendirilmemelidir.
13. Aile Hekimliği sistemine yüklenilmiş tüm angaryalar kaldırılmalı ve nöbet uygulamasından vazgeçilmelidir.
14. Gerekli personel istihdamı sağlanmalıdır.
15. Doğal afetler, salgın hastalıklar ve savaş dışında geçici görevlendirmelere son verilmelidir.
16. Sağlık çalışanlarının kamera ve benzeri yöntemlerle çalışma ve sosyal alanlarının kayıt altına alınarak baskı oluşturulmasına son verilmelidir.
17. Sağlık çalışanlarının şikâyet edilmesi ve bu şikâyetlere ilgili soruşturmaların yürütülmesi sürecinde net saiklerle hareket edilmesi için uygulama yönergeleri hazırlanmalıdır.
C. Ücretlere İlişkin Taleplerimiz:
1. Tüm sağlık hizmetleri genel bütçeden karşılanacak biçimde düzenlenmeli, personel ödemelerinin tamamı genel bütçeden karşılanmalıdır.
2. Genel bütçeden ödeme modeline geçilene kadar var olan uygulamada bahsi geçen ek ödemelerin tamamı maaş ile birlikte ödenmelidir.
3. Döner sermaye ve tüm ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır.
4. Ek ödemelerdeki gelir vergisi kesintilerinden muaf tutulacak düzenlemeler yapılmalıdır.
5. Tüm personele nöbet ücretleri artırımlı olarak ödenmelidir.
6. Uzun süreli hastalık raporlarından döner sermaye kesintisi yapılmamalıdır.
7. Yıllık izinlerde yapılan döner sermaye kesintilerinin tamamı kaldırılmalıdır.
8. Aile yardımı ve çocuk yardımları günün koşullarına ve çalışılan bölge eşitsizliklerine göre iyileştirilmelidir.
9. Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının tamamına eğitim yardımı ve konut yardımı yapılmalıdır.
10. Tüm sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarına yılda iki defa bayram öncesinde maaş tutarında bayram ikramiyesi ödenmelidir.
11. Aile hekimi ve Aile sağlığı çalışanından yıllık izin ve hastalık
raporlarında maaş kesintisi yapılmamalıdır.
12. Aile hekimlerinin mevcut gelirlerini koruyabilmeleri için cari gider ödeneğine, harcama kalemlerindeki artış oranını karşılayacak seviyede zam yapılmalıdır.
13. Aile hekimliği çalışanlarına mobil hizmet ödeneği verilmelidir.
14. Tüm personel giyim yardımından faydalanmalıdır. Giyecek yardımında gerçekçi bir artış yapılmalıdır.
15. Kurum çalışanların yemek gereksinimi kurumca karşılanmalıdır. Tüm çalışanlar ücretsiz faydalanmalıdır.
16. Resmi ve dini bayramlarda idari izinle birleştirilen tatil haklarından yararlanamayan 7\24 çalışan sağlık personelinin idari izin kapsamında çalıştıkları gün ve çalışma saatleri için ek ödemeler yapılmalıdır.
17. Farklı kurumlarda aynı işte görev yapanların aldıkları ücretler “eşit işe eşit ücret” ilkesi ile belirlenmelidir.
18. Promosyon uygulamalarında kurumlar arası eşitsizlikler giderilmeli ve farklı saiklerle sözleşme yapılmaması için standartlar oluşturulmalıdır.
19. Sözleşmeli statüde çalışanların ücret kayıpları “eşit işe eşit ücret” ilkesinden hareketle giderilmelidir.
20. Döner sermaye ödemelerine dayanan sistemin özünde kaldırılması, kaldırılması sürecine kadar düzenli ve adil bir biçimde ödenmesi için gerekli uygulama yönergelerinin düzenlenmesi için çalışma başlatılmalıdır.
21. Maaş hesaplamalarında asgarisi yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmelidir. Şeffaf olarak belirlenecek enflasyon oranları ve refah payı ücretlere yansıtılmalıdır.
22. Gelir vergisi dilimi oranları düşürülmelidir.
23. ÖTV kaldırılmalıdır.
Sonuç
Kuşkusuz bu taleplerimiz acil ve hızla karşılanması gereken bir içeriğe sahiptir. Genel Sağlık-İş olarak, tüm bu taleplerin var olan kamu hizmeti, sağlık sistemi ve sağlık politikalarının ülkemizin, halkımızın ve sağlık çalışanlarının gerçek ihtiyaçlarına yanıt üretecek biçimde baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Yanı sıra, sağlık emekçilerinin toplu görüşme ve sözleşme süreçlerinin içerdiklerinden bağımsız olarak var olan kanunlara bile aykırı olan uygulamalara dair mücadelemiz de farklı bir zeminde sürecektir.
İşte böylesi vahim bir tabloda kamu emekçilerinin tek seçeneği vardır. Gücünü anlayış ve ilkeleri ile emekçilerden alan, ötekileştirici değil uzlaştırıcı, “ben” değil “biz”, ayrıştırıcı değil birleştirici bir heyecanla Genel Sağlık-İş var, konfederasyonu Birleşik Kamu-İş ve bağlı sendikaları var. Genel Sağlık-İş, İnsan onuruna yaraşır bir yaşam ve çalışma koşulları için emekçilerin örgütlü birliğini sağlayarak mücadeleci sendika anlayışıyla çalışanların haklarına, kazanımlarına ve beklentilerine sahip çıkmaya kararlıdır. Zafer dik duran, birlikte mücadele eden emekçinin olacaktır.
TÜM YEREL YÖNETİM ÇALIŞANLARI SENDİKASI
(TÜM YEREL-SEN)
YEREL YÖNETİMLERDE GÖREV YAPAN EMEKÇİLER ADINA 2020- 2021 YILLARINA AİT TOPLU SÖZLEŞME TALEPLERİDİR.
1- Acilen grevli-toplu sözleşme kanunu çıkarılmalıdır.
2- Kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Devlet Memurları kanununun 4/B maddesi kapsamında çalışan sözleşmeli personel uygulamasına son verilerek, söz konusu personel kadroya geçirilmelidir.
3- Ücretlerin iyileştirilmesi ve ücret adaleti sağlanmalıdır.
4- Kamu çalışanları üzerindeki vergi yükü hafifletilmelidir.
5- Yerel Yönetimlerde yapılan toplu görüşmelerin toplu sözleşme niteliğine alınarak ikramiye, eğitim yardımı vb. sosyal yardımlar yasal hale getirilmelidir.
6- Sık sık emekçilerin karşı karşıya kaldığı 4688 sayılı yasanın 32. Maddesi kapsamında zimmet konusu haline gelen tüm sınırlamalar kaldırılarak özgür pazarlık hakkı tanınmalıdır.
7- Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının düzenli olarak yapılmasının sağlanarak idarelerin keyfiyetinden kurtarılmalıdır.
8- İş yerlerinde kadın çalışanlara yönelik taciz, şiddet ve mobing uygulamalarına ağır cezalar getirilmelidir.
9- Belediye Başkanının keyfiyetine bırakılan toplu sözleşmelerin zorunlu ve yasal hale getirilmesinin sağlanması
10- 5393 ve 5302 sayılı yasa kapsamında çalışanların %10’unu geçmemek üzere ödenen performans ücretlerinin tüm
çalışanları kapsayacak şekilde yılda iki sefer ikramiye olarak
verilmesinin sağlanması
11- Ek gösterge ve makam tazminatı arasındaki dengesizliğin giderilmesinin sağlanması
12- Teknik Hizmetler kadrosunda görev yapan çalışanlar için ödenen arazi tazminatı tutarının günümüz şartlarına göre güncellemesinin yapılmasını sağlamak
13- Yerel yönetim çalışanlarının harcırah ve diğer haklarının ödenmesinin sağlanması
14- Ayni olarak yapılan yemek ve yol yardımının nakdi olarak verilmesinin sağlanması
15- Kreş haktır, sosyal devletin vazgeçilmezleri arasında olup çalışan xxxx ve babaların rahat bir nefes alabilmeleri adına kreş hakkının yasal zorunluluk haline getirilmesi ile birlikte imkânı olmayan belediyelerde çalışanlar a bakıcı parası adı altında ödeme yapılmasının sağlanması
16- İSKİ, ASKİ, ESHOT, İETTE, İZSU, ASAT, EGO, ESKİ vb. kurumların
kuruluş kanunları gereğince meclis kararı gereğince ödenen ikramiyelerinin verilmesinin sağlanması
17- Emekli ikramiyelerinin günümüz şartlarına göre güncellenmesinin yapılarak, çalışanlara yapılan her türlü ödemenin emekli keseneğine dahil edilmesinin sağlanması
18- Uzman olarak Genelkurmay Başkanlığında vazife yaparken, yerel yönetimlere geçiş yapan çalışanların derece, kademe hakları müktesep sayılmalı, hakları verilmeli ve Ülke genelinde uygulama birliği sağlanması
19- Uzman olarak Genelkurmay Başkanlığında vazife yaparken, yerel yönetimlere geçiş yapan çalışanların unvan ve kadroları, öğrenim gördükleri sınıfa yükseltilmesinin sağlanması
20- 6360 sayılı yasa gerekçe gösterilerek çalışanların adeta sürgün niteliğinde başka yerleşim alanlarında görevlendirilmesinin önüne geçilmesi ve norm kadro esasına göre görevlendirmelerin yapılmasının sağlanması
21- Yerel Yönetimlerde yapılan toplu sözleşmeler gerekçe gösterilerek bir başka sendika üyesinden dayanışma aidatı adında alınan tutarlarının önüne geçilmesinin yasal hale getirilmesinin sağlanması
22- 631 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede öngörülen görev tazminatının idari kadrolarda (Daire Başkanı ve üstü) görev yapanlar dışındaki tüm personele dereceli olarak verilmesinin sağlanması
23- Yıllık izinlerde işçilerde olduğu gibi iş günü üzerinden hesaplama yapılmasının sağlanması
24- Yerel yönetimlerde kadroya geçirilen sözleşmeli personelin 5 (Beş) yıllık kurumlar arası nakil yasağının kaldırılmasının sağlanması
25- Maaşlarda %15’lik vergi dilimi aşılmamalı, dönemsel vergi artışından vazgeçilmesinin sağlanması
26- Özelleşme politikalarından vazgeçilmesi
27- Sendikal hak ve özgürlüklerini kısıtlayan tüm uygulamalardan vazgeçilmeli, yasalar ve uluslararası sözleşmelere uygun davranılmasının sağlanması
28- Yerel Yönetimlerde hukuk servislerinde görev yapan çalışanların avukatlar gibi vekalet ücretlerinden faydalandırılmasının sağlanması
29- Asli ve süreklilik gerektiren görevlerin memurlar tarafından yürütülmesinin sağlanması
30- Tahsildar kadrosunda çalışan emekçilerin kadro derecelerinin 3. Dereceye düşürülmesinin sağlanması
31- Büyükşehir Belediyelerindeki sendika temsilcisi sayısı halen eski yasa kapsamında belirlendiğinden, 6360 sayılı yasa doğrultusunda il mülki sınırları da hesaba katılarak işçi emekçilerinde olduğu gibi iş yeri tanımı kapsamında hesaplanmalıdır.
32- Yerel yönetimlerde görev yapan şef kadrosundaki çalışanların almış oldukları özel hizmet puanı 70 puan iken farklı teşkilatlarda görev yapan şef kadrosundaki personelin özel hizmet puanı 140 puan olup söz konusu eşitsizliğin ortadan kaldırılmasının sağlanması
33- İtfaiye, Zabıta ve Güvenlik çalışanlarının GİH sınıfından çıkarılarak kendine mahsus hizmet sınıfının oluşturulmasının sağlanması
34- İtfaiye ve zabıta çalışanlarının maktu mesai ücretlerinin günümüz şartlarına göre güncellenmesinin sağlanması
35- İtfaiye ve zabıta personeline uygulanan fiili hizmet zammının güvenlik personeline de uygulanması ile birlikte emniyet hizmetleri sınıfı ve silahlı kuvvetler sınıfında uygulandığı gibi gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının sağlanması
36- İtfaiye ve zabıta personeline ödenen aylık maktu mesai ücretinin senelik izin, mazeret izni ve sendikal izinlerden kesilmemesinin sağlanması
37- Zabıta ve itfaiye çalışanlarının özel hizmet tazminatları artırılmalı, kadro derecelerinin 1. Dereceye kadar düşürülmesinin sağlanması, yan ödemelerinin 800, özel hizmet puanlarının 125’e çıkarılmasının sağlanması
38- İtfaiye ve zabıta çalışanları arasında dondurulmuş kadroda görev yapanların durumlarının yeni yönetmelik gereği düzenlemesinin yapılmasının sağlanması
39- İtfaiye araçlarının kaskolarının yaptırılmasının zorunla hale getirilmesinin sağlanması
40- Görevi esnasında vefat eden veya yaralanan itfaiye, zabıta ve güvenlik çalışanlarının şehit ve gazi sayılmasının sağlanması
41- İtfaiyelerde 5 farklı statüde personel görev yaptığından statü birliğinin sağlanması
42- Çalışanların norm kadro esası doğrultusun çalıştırılmasının sağlanması
43- İtfaiye çalışanlarının ülke genelinde giyim, kuşam, araç ve gereçlerinde uygulama birliğinin sağlanması
44- Zabıta, itfaiye ve güvenlik çalışanlarına iş riski ve güçlüğü tazminatının verilmesinin sağlanması
45- Tüm çalışanların ek göstergelerinin 3600’e çıkarılmasının sağlanması
46- İtfaiye çalışanlarından dalgıç görevi yapanlara dalış tazminatının ödenmesinin sağlanması
47- İtfaiye ve zabıta yönetmelikleri ortadan kaldırılmalı ve anılan
hizmetler kanunla belirlenmeli
48- Zabıta yüksek meslek okulları açılmalı ve personel istihdamı
buradan sağlanmalı
49- Zabıta personellerinin görevleri esnasında karşılaştıkları olumsuzluklara karşı avukat desteği sağlanmalı ve yalnız bırakılmamalı
50- Yerel yönetimlerde yapılan toplu sözleşmelerde üst limiti kaldırılmalı ve özgür pazarlık hakkı tanınmalı
51- Yerel yönetimlerde üst limitten dolayı veya yapılan sözleşmelerden kaynaklı çıkan zimmetlerin geçmişte olduğu gibi ortadan kaldırılması sağlanmalı.
ULAŞTIRMA HİZMET KOLU KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI
(ULAŞIM-İŞ)