GİRİŞ VE AMAÇ Örnek Maddeleri

GİRİŞ VE AMAÇ. Çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki bakımlardan özgürlük ve saygınlık içinde, sağlıklı ve normal biçimde gelişebilmesi için kurallar ile korunan yararları çocuk hakları olarak tanımlanmaktadır (1). Çocuk hakları her çocuğun gelişip en yüksek potansiyeline ulaşabildiği, şiddet ve yokluktan uzak, sağlıklı olabildiği, oynayıp öğrenebildiği ortamlarda güven içinde, bakılıp büyütüldüğü bir çocukluğu işaret eder (2). Çocuk hakları sözleşmesi çocukların fiziksel, mental, sosyal, ahlaki ve ruhsal gelişimlerine cevap verebilmek amacına yönelik bir sözleşmedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilerek 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlülüğe girmiştir. Türkiye’de dahil olmak üzere yaklaşık 142 ülke sözleşmeyi imzalamış ya da onay ve katılma yoluyla taraf devlet durumuna gelmiştir. Sözleşmenin içeriğinde çocukların hakları korunmakta ve sözleşmeyi imzalayan devletlerin bu sözleşmeye kesinlikle uymaları gerektiği belirtilmektedir. Sözleşme, hem sivil hem de politik alanda ekonomik, sosyal ve kültürel haklar açısından Uluslararası İnsan Hakları’nın uygulamalı bir çalışmasıdır. Devletler bu haklara saygı göstereceklerini imza koyarak kabul etmişlerdir. Çocuk hakları sözleşmesi ile çocuğun, yaşama, barınma, eğitim, güvenlik, isim hakkı, vatandaşlık, hak ve özgürlükleri, kimlik, kimliğinin korunması, düşünce, vicdan hakkı, inanç özgürlüğü, dernek kurma, özel yaşam dokunulmazlığı, işkenceden korunma, kötü muamele görmeme, cezalandırılmama vb. hakları koruma altına alınır. Toplumun geleceğini şekillendirmede etkisi çok büyük olan yeni nesillerin fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmaları, kendi değerlerinin farkında olarak yetişmeleri ve bu değerleri insanlığın yararına kullanabilmeleri, onlara sağlanacak olan koşullarla yakından ilgilidir. Çocukların nitelikli bireyler olarak hayata kazandırılması isteniyorsa çocuk haklarına gereken önemin verilmesi ve hayata geçirilmesi gerekir. Çocuk hakları hayata geçecekse, bu ancak çocuklarla doğrudan ya da dolaylı çalışanların (Öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, avukatlar, savcılar, hakimler, polisler, erken çocukluk gelişimi alanında çalışanlar, doktorlar, hemşireler) bu hakları anlayıp saygı göstermesiyle olur. Ülkemizde ebeveynler, öğretmenler, okul yöneticileri ve polislerin çocuk hakları ile ilgili tutum ve bilgi düzeyleri hakkında yapılan araştırmalar özellikle öğretmenlerin çocuk haklarının önemini kavradıklarını, fakat uygulamada sıkıntılar yaşandığını or...
GİRİŞ VE AMAÇ. Bu şartname anahtar teslim şeklinde yapılacak olan Ankara Başkent OSB Veri Merkezi Kurulumu Projesi işlerini alan firmanın uyması gereken iş sağlığı ve güvenliği, çevre kurallarını, içermektedir. Bu şartnamenin amacı, eki olduğu ilgili Genel Hususlar Teknik Şartnamesi (“Sözleşme”) kapsamında iş yapan tedarikçi ve alt tedarikçilerin iş sağlığı ve güvenliği, çevre mevzuatı hükümlerine ilave olarak beklenen iş sağlığı ve güvenliği yükümlülüklerini belirlemektir.
GİRİŞ VE AMAÇ. 1 2. GENEL BİLGİLER 4 2.1. YETKİNLİK 4
GİRİŞ VE AMAÇ. Hemşirelik, yaşamın başlangıcından yaşamın son bulduğu ana kadar bireylerin her türlü sağlık gereksiniminin karşılanmasında görev alan ve sağlık bakım hizmetlerine ait çeşitli bölümlerde hizmet veren bir meslek grubudur. Teknolojik ve sağlığı etkileyen birçok alanda yaşanan değişim ve gelişmeler, bilinçlenen sağlık hizmeti alıcıları ve değişen beklentileri, hemşirelere birçok yeni rol ve sorumluluk yüklemektedir. Bu beklentilerin karşılanabilmesi için hemşire adaylarının ve hemşirelerin belirli yetkinlik ve yeterliliğe sahip olması ve araştırmalar sonucunda elde edilen bilimsel bilginin kullanılarak bu özelliklerin sürekli geliştirilmesi ve sürekli öğrenmenin yaşam stili haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Hemşirelik uygulamalarında sürekli tartışılan ve tartışılması da zorunlu olan kavram, “yetkinlik” tir. Yetkinliği tanımlamak için kullanılan bazı tanımların yeterlik ve performans ile aynı anda kullanımı karışıklıklara yol açmaktadır (Xxxxxxx ve ark. 2002; Xxxxxxxxx ve ark. 2012). Xxxxxxx, yaptığı işte üstün performans göstermesini sağlayan bilgi, beceri, tutum ve yetenekler yetkinlikler olarak tanımlanmaktadır. Yetkinlikler; organizasyonların amaçlarıyla uyumlu olan ve kurum ve kişi performansı için kritik öneme sahip davranışlardan oluşmaktadırlar. Günümüzde organizasyonlar, yetkinlik temelli insan kaynakları uygulamalarını kullanarak performanslarını arttırma çabaları içine girmişlerdir (Biçer ve Düztepe 2003; Çetinkaya 2009). Bandura (1980), algılanan öz-yeterliliği yüksek olan bireylerin düşük olan bireylere göre herhangi bir işin üstesinden gelmek için daha çok çaba sarf ettikleri, daha ısrarcı ve sebatkar davrandıkları, çevreyi daha çok kontrol edebilecekleri, olayların üstesinden gelebilmek ve dolayısıyla yeni şeyleri denemekten korkmadıklarını belirtmektedir (Kaynak:Senemoğlu 2005). Yetkinlik tanımlanırken, spesifik bağlamda klinik ortamlarda fonksiyonel yeterlilik ile entegre bilgi, beceri, tutum ve değerler açısından ele alınmaktadır. Yetkinlik değerlendirilmesinde en kritik unsur hemşire yetkinliğinin operasyonel tanımıdır (Xxxxx ve ark. 2005; Salonen ve ark. 2007). Yetkinliklerin belirlenmesi ve diğer davranışlardan ayırt edici özelliklerinin betimlenmesi için uygun ve geçerli bir yaklaşım gerekmektedir. Bu amaçla kullanılan araç ya da yöntem sadece çalışanın bireysel yetkinliklerini belirleyip, çalışana dizi sorumluluklar yüklememelidir. Aynı zamanda işletmenin gereksinim duyduğu yetkinliklerle bağlantının sağlanması için bir klavuz g...
GİRİŞ VE AMAÇ. Biyomekanik ve metabolik yönden vücut için önemli olan iskelet sistemi; kemikler ve onları birbirleri ile bütünleştiren bağ dokusundan oluşmuştur. Kemik, bu sistemin ana bileşenidir; bağ dokusundan sağlamlık ve bütünlük olarak ayrılmıştır. Kemik; bir çatı içerisine entegre hücrelerden oluşmuş, dinamik ve biyolojik yönden aktif bir dokudur. Bu rijit yapı, vücudun şeklini muhafaza etmesini sağlar(101). Bu yapısal bütünlük gençlikten yaşlılığa kadar birçok çevresel etkene maruz kalır. Bu özelliği dikkate alındığında, kemik dokusunda iyileşmenin, çok sayıda biyokimyasal, biyomekanik, hücresel, hormonal ve patolojik süreçler tarafından etkilendiği bildirilmiştir(14). Kemik kendi kendini onarabilen, kütlesini, şeklini ve özelliklerini mekanik ihtiyaçlara göre adapte edebilen bir yapıdan oluşmuştur. İskelet sistemini oluşturan kemik dokusunun devamlılığının veya direncinin çeşitli nedenlerden dolayı bozulabileceği belirtilmiştir(6,43,58). Bozulan bu yapının fonksiyon ve estetik olarak eski haline dönüştürülmesi için bir çok yöntem kullanılmıştır(8,34,45). Bu yöntemlerin hepsinin temel amacı; bu bölgenin yeni kemik yapımıyla eski fonksiyon ve estetik yapıya kavuşturulmasını sağlamak olmuş ve bunun için lokal veya sistemik olarak etkili ilaçlar ve materyaller kullanılmıştır(87,174). Lokal olarak kullanılan materyaller kemik greftleri ve biyomateryaller iken sistemik olarak kullanılanlar osteoblastik aktiviteyi artırıp osteoid madde yapımını artıran ilaçlardır(11). Geniş kemik defektlerinin tedavisinin, altın standart olarak tanımlanan, verici bölgeden alınıp defekt bölgesine yerleştirilen otojen greft materyalleri ile mümkün olabileceği düşünülmüş, verici bölgenin morbiditesi ve alınan materyalin sınırlı miktarda olması araştırmacıları bu tedavinin alternatifini bulmaya yönlendirmiştir(45). İdeal kemik materyalleri güçlü, kolay elde edilebilir, osteokondüktif, osteoindüktif, kolay uygulanabilen ve ucuz olmadır. Bunların yanında materyal, üzerine uygulanacak işlemleri tolere edebilmeli, yerleştirilecek hücreler ve mediatörler için iyi bir taşıyıcı olmalıdır. Bu özelliklerin tamamını barındıran bir materyal henüz bildirilmemiştir(6,175). Modern dişhekimliğinin amacı, stomatognatik sistemi ilgilendiren atrofi, hastalık veya travmanın yol açtığı doku kaybında fonksiyon, konfor, estetik ve sağlığın yeniden yapılandırılarak bireylere iade edilebilmesini başarmaktır. Özellikle 1970’li yılların başından itibaren hekimler hasar görmüş dokuların yapı ve fonksiyonlarını tekra...
GİRİŞ VE AMAÇ. 1 2. GENEL BİLGİLER 3 2.1. 3 2.2. 13
GİRİŞ VE AMAÇ. 1 2. GENEL BİLGİLER 4 2.1.ATEROSKLEROZ PATOJENEZİNDE SERUM LİPİTLERİNİN VE OKSİDATİF STRESİN ROLÜ 4 2.2.DİYETİN BİLEŞİMİ İLE ATEROSKLEROZ VE LİPİT PEROKSİDASYONU ARASINDAKİ İLİŞKİLER 9 2.3.BESLENMEMİZDE KURU YEMİŞLERİN ÖNEMİ 11 3. GEREÇ VE YÖNTEM 13
GİRİŞ VE AMAÇ. Ateroskleroz günümüzde en önemli sağlık problemlerinden ve önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Yoğun araştırmalara rağmen ateroskleroz patojenezi yeterince aydınlatılamamıştır. Serum kolesterol düzeylerindeki artışlar ateroskleroz gelişiminde anahtar bir rol oynamaktadır. Düşük dansiteli lipoproteinlerde (low density lipoprotein= LDL) taşınan kolesterol, plazma kolesterolünün en aterojenik şeklidir. Bunun yanı sıra, çok düşük dansiteli lipoprotein (very low density lipoprotein=VLDL) kalıntıları da aterojenik etkiye sahiptir. Buna karşılık, yüksek dansiteli lipoproteinler (high density lipoprotein=HDL)’in koroner kalb hastalığına karşı koruyucu bir rol oynadığı bilinmektedir (17,38,63).Bu nedenlerle, aterosklerozu önleyici ve tedavi edici yaklaşımların amacı serum total kolesterol ve özellikle LDL-kolesterol düzeylerini düşürmek ve HDL-kolesterol düzeylerini yükseltmektir. Son yıllarda, ateroskleroz patojenezinde serbest radikaller ve lipit peroksitleri de giderek önem kazanmaktadır. Lipit peroksitleri gerek yağlı çizgilerin, gerekse ileri aterosklerotik lezyonların oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır (24,42,74,93,97). Serbest radikaller ve lipit peroksitleri damarların endotel tabakasında hasar oluşturma (103), prostasiklin/tromboksan dengesini bozma (99), lipoproteinleri, özellikle LDL'yi oksitleme (24,51,54,80,90,93,97) gibi değişik etkilerle ateroskleroz patojenezinde rol oynamaktadır. Oksitlenmiş LDL’nin arterlerin intima tabakasında makrofajlar ve düz kas hücrelerindeki çöpçü reseptörler tarafından kontrol dışı bir mekanizma ile alınması ile köpük hücreleri (yağlı çizgiler) oluşmaktadır. Oksitlenmiş LDL sadece yağlı çizgilerin oluşumunu değil, ileri aterosklerotik lezyonların oluşumunu da yönlendirmektedir (51,80,97). Ateroskleroz oluşturulan deney hayvanlarında çeşitli dokularda prooksidan-antioksidan dengenin değiştiği (15,28,30,62) ve LDL’nin oksidasyona duyarlılığının arttığı (16,47,77) gösterilmiştir. Benzer bulgular, aterosklerotik kalb-damar hastalığı olanlarda da gözlenmiştir (31,37,73,78,98). Bunlara dayanarak, ateroskleroz tedavisinde lipit düzeylerini düşürmenin yanı sıra organizmada prooksidan-antioksidan dengeyi düzeltici, LDL oksidasyonunu engelleyici yaklaşımlar da giderek önem kazanmaktadır.
GİRİŞ VE AMAÇ. Radyoterapide, hızlandırılmış elektronlar yaklaşık 1950’li yıllardan beri kullanılmaktadır. Tedavi amaçlı kullanılan elektronların enerjileri 4-20 MeV aralığındadır. Elektron ışınları, radyoterapide 5 cm derinliğe kadar yerleşimli olan tümörlerin tedavisinde, tek başına veya foton ışınlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Özellikle, son yıllarda cilt tümörlerinin ve yüzeyel lezyonların tedavisinde kullanılan düşük enerjili X-ışınlarının kullanımı azalmakta, onların yerini elektron ışınları almaktadır. Göz gibi kritik organlarla çevrili yüzeyel lezyonların tedavisi büyük bir dikkat gerektirir. Bu tür lokasyonlar için daha küçük marjinler, diğer bir deyişle küçük tedavi alanları gerekir. Diğer taraftan, bahsedilen lezyonlar yüzeyel oldukları için bu tür tedavilerde elektronların kullanılması, tedavide daha anlamlı sonuçların elde edilmesini sağlar [1]. Elektronlar, yüzeyden başlayan uniform kabul edilebilecek doz dağılımına sahip olmaları ve belli derinlikten sonra hızlı doz düşüşleri gibi özellikleri ile sağlıklı dokuların korunmasında diğer ışınlara nispeten büyük önceliğe sahiptirler. Cilt ve dudak tümörlerinde, meme tümörlerinde özellikle Toraks yüzeyi, Mİ ve tümör yatağına yapılan ek tedavilerde, baş-boyun tümörlerinde lenf nodlarına tamamlayıcı doz olarak verilmesi gibi özellikleriyle kanser tedavisinde büyük rol oynarlar. Elektron ışınları ile yüzeye yakın yerleşimli tümörlerde penetrasyon derinliğinin daha iyi kontrol edilmesi yoluyla derin yerleşim hastalıksız dokularda oluşacak radyasyon hasarının önlenmesi mümkün olabilir. Elektron enerjileri ikincil bir kolimatör olan konüsler yardımıyla hastaya uygulanır. Standart konüslere ilave olarak hastanın lezyonuna uygun, kurşun alaşımdan özel alanlar hazırlanmaktadır. Hastaya verilecek dozun planlanmasında Tedavi Planlama Bilgisayar sistemleri kullanılmaktadır. Tedavi planlama sistemlerine, yalnızca kare alanların bilgilerini kullanarak veri girişi yapılabilmektedir. Özellikle cilt tümörlerinde yuvarlak konüs ve küçük dairesel alanların kullanılması gerekmektedir. Yuvarlak alanlar tedavi planlama sistemine kare konus ile bloklama yapılarak tanıtılmaktadır. Literatürde, koruma alanının toplam alanın 1/3’ünden büyük olması durumunda özel dozimetri yapılması önerilmektedir. Bu çalışmanın amacı, İ.Ü. Onkoloji Enstitüsünde kullanılmakta olan Siemens Oncor lineer hızlandırıcının 6, 9 ve 15 MeV elektron enerji seviyelerinde 5, 4, 3, 2 ve 1 cm çaplı yuvarlak alanların doz dağılımlarını ve doz verimlerini ölçmek, öl...