Kavram. İş sözleşmesinin devri, 4857 Sayılı İş Kanunu Tasarısında düzenlenmiş, ancak Tasarının kanunlaşması sürecinde Kanun’a alınmamıştır. Buna rağmen uygulamada sözleşme hürriyeti çerçevesinde, özellikle grup şirketlerinde uygulama alanı bulan iş sözleşmesinin devri, 818 Sayılı mülga Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmemekle birlikte, 320. maddeye dayanılarak, işçinin onayının alınması şartıyla mümkün görülmekteydi2. İş sözleşmesinin devri, 6098 2 ÇELİK, Xxxx/CANİKLİOĞLU, Nurşen/CANBOLAT, Xxxxx, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 33. Baskı, İstanbul 2020, s. 298; SÜZEK, Sarper, İş Hukuku (Genel Esaslar- Bireysel İş Hukuku),
Kavram. Yetki sözleşmesi, bir hukuki ilişkiden doğmuş ya da ileride doğabilecek uyuşmazlıklarla ilgili açılacak davalarda, davanın görüleceği mahkemenin belirlenmesi amacıyla yapılan sözleşmedir1. Yetki sözleşmesi ile, kanunen yetkili konumda bulunan mahkemelerin yanı sıra diğer mahkemelerin de yetkilendirilmesi (münhasır olmayan yetki sözleşmesi) olanaklı olduğu gibi, kanunen yetkili konumda bulunan mahkemelerin yetkisi ortadan kaldırılıp sadece sözleşmede kararlaştırılan mahkeme/mahkemelerin yetkili kılınması (münhasır yetki sözleşmesi) da mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca, akdedilen yetki sözleşmesinde belirtilen mahkemeler yanında kanunen yetkili konumda bulunan mahkemelerin de yetkilerinin devam edebilmesi için bu hususun yetki sözleşmesinde belirtilmiş olması gerekir (HMK m. 17/I, c. 2)2. Yetki sözleşmesine ilişkin hükümler icra-iflâs takiplerinde de uygulanır (İİK m. 50). Yetki sözleşmesi, ilgili olduğu hukuki ilişkiden bağımsız bir sözleşme şeklinde akdedilebileceği gibi, sözleşmenin içinde bir kayıt olarak da yer alabilir. Bu kayıtlar yetki kaydı olarak adlandırılmaktadır. Uygulamada genellikle bağımsız bir yetki sözleşmesi akdetmek yerine, yetki kaydının tercih edildiği gözlemlenmektedir. Yetki sözleşmesi ile yetki kaydı arasında hukuki 1 Yetki sözleşmesi tanımları için bkz. Xxxx Xxxx, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, 2018, s. 71; Xxxxxxx Xxxxxx/Xxxxx Xxxxxx/Xxxx Xxxxxxxx Ayvaz/Xxxx Xxxxxxxx, Medenî Usul Hukuku, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, 2019,
Kavram. Disiplin, önceden yazılı olarak belirlenmiş ödev ve yasaklara uygun davranışı sağlamaya yönelik cezalandırma işlemidir. Disiplin suçu, “İş hayatında bir kimsenin disiplin mevzuatına aykırı davranışıdır.” Disiplin cezası ise, “Disiplin suçlarından birini işleyen kimseye davranışının ağırlık derecesine göre verilen cezadır.”
Kavram. Kaçak sözcüğü, sözlük ve imar hukukunda kullanılan anlamıyla, “Yasaca yapılması yasak olan veya yapılması için gerekli izin alınmayan” anlamına gelmektedir.367 Kaçak yapı da imar kanununa göre, alınması gereken yapı izni (inşaat ruhsatı) alınmadan ya da alınan izin kapsamı dışında veya imar mevzuata aykırı olarak yapılan yapıları ifade etmektedir. Genel olarak, imar kurallarına aykırı yapı denilince; “karada ve suda sürekli ya da geçici, resmi ya da özel yeraltı ve yerüstü inşaatlarıyla, bunlara yapılacak ek değişiklik ve onarımlarla, inşaata bağlı hareketli ya da hareketsiz tesislerin imar kurallarıyla belirlenen düzene, biçime, niteliğe, ölçüye, yapılması gerekli işlemlerle öteki koşullara uyulmaksızın yapılması anlaşılır.” 368 Eş deyişle, yetkili idarelerin bilgisi olmaksızın, imar mevzuatı ile belirlenen zorunlu kurallara aykırı olarak yapılan yapı kaçak yapı, 369 inşaat da kaçak inşaattır. 2981 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği m. 4/4’te imar mevzuatına aykırı yapı, “Ruhsatsız yapılar, ruhsat ve eklerine, fen ve sağlık kurallarına, kat nizamına, taban alanına, komşu mesafelerine, imar yoluna, ön cephe hattına, bina derinliğine, imar Planı bölgeleme esaslarına aykırı olan, komşu parsele veya imar planlarında yol, yeşil alan, otopark gibi kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış alanlara tecavüz eden, kesin inşaat yasağı olan yerlere inşa edilen yapılar” olarak tanımlanmaktadır. PAİY’nin 4/20. maddesinde de eş şekilde bir tanımlama yapıldığı görülmektedir. Kaçak yapıları, kamu taşınmazları üzerinde yapılanlar ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde yapılanlar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Kamu taşınmazları üzerindeki kaçak yapılar; gecekondular, İmar Kanunun 26. maddesine göre alınmış ruhsatı bulunmayan kamu binaları ve izin, irtifak, tahsis kararlarına 367 TDK, sozluk.gov.tr 368 ZEVKLİLER, s. 217 369 ERGEN/BÖKE, s. 81 aykırı özel ve tüzel kişilere ait yapılar olarak belirtilebilir. Özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerindeki kaçak yapılar da kişinin kendi parseli üzerinde olabileceği gibi başkasına ait parsel üzerinde de olabilir. 370 Ancak, geçerli bir hukuki ilişki bulunmaksızın başkasına ait parsel üzerinde inşa edilen yapılar TMK m. 722-724 hükümlerine göre haksız yapı olarak nitelendirilmekte371 ve bu çalışma kapsamı dışında bulunmaktadır. Kaçak yapı, bizim de inceleme konumuz itibarıyla, kişinin kendi mülkiyeti ya da hissesi üzerinde imar mevzuatına aykırı olarak yapmış olduğu yapıdır.372
Kavram. Sulh, çoğunlukla bir edayı haklı kılma gayesi taşımaktadır1. Bu bakımdan sulh sözleşmesi özü itibariyle maddî hukuk açısından bir borcu usul hukuku açısından ise bir davayı sona erdirir2. Sulh günlük hayat da barış ve uzlaşma manalarında kullanılmaktadır3. Hukukî açıdan bakıldığında ise sulh, tıpkı Mecellede de ifade edildiği gibi, iki tarafın anlaşarak aralarındaki nizayı (çekişmeyi) ortadan kaldırdıkları sözleş- medir4. Başka bir deyişle sulh, tarafların ortalama bir yolda birleşebilmek adına yaptıkları anlaşmadır5. Bugün kanunkoyucu sulhu niteliği ve hükümleri itibariyle düzenlememiştir. Bununla birlikte, bazı kanunlarda münferit çeşitli hallerde sulhtan bahsedilmiştir6. Kıta Avrupası hukuk sisteminde kanun koyu- cuların genel olarak sulhu tanımlama yoluna gittikleri görülmektedir. Gerçek- ten de, BGB”nin 779. paragrafında sulh şu şekilde ifade edilmiştir: “Sulh ta- rafların bir hukukî ilişki hakkındaki çekişme veya kuşkuyu karşılıklı fedakâr- lıklarla ortadan kaldırdıkları bir sözleşmedir.”. Fransız Medenî Kanununda da, sulh konusunda BGB § 779 hükmüne benzer bir tanıma yer verilmiştir7. Ancak Fransız Medenî Kanunu’nda, Alman Medenî Kanunu’ndan farklı ola- rak, doğması muhtemel ihtilâflarda sulhun kapsamına alınmıştır. Sulh, İsviçre hukuk sisteminde de geniş bir uygulama alanı bulmasına rağmen, İsviçre Borçlar Kanununda bu müesseseye yönelik kapsam ve unsurlar bakımından bir tanım kabul edilmiş değildir8. Özetle maddî hukuk bakımından sulh sözleşmesi iç hukukumuzda ayrıntıya girilmeden ele alınmaktadır. Buna karşılık sulh, Batı’da bilhassa iş hukukunda taraflara makul yarar ölçütü çerçevesinde bir güvence oluşturduğundan büyük 1 Xxx Xxxx, Xxxxxxx (Çev: Xxxxx XXXXX); Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C. 1-2, 2. Baskı, Ankara 1983, s. 425. 2 Aydoğdu, Xxxxx/Kahveci, Nalan; Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2. Baskı, Ankara 2014, s. 35; Xxxxxxxx, Xxxx; Mahkeme Huzurunda Yapılan Sulhler, SBFD, C. 49, S. 1-2, Y. 1994, s. 335. 3 Türk Dil Kurumu Okul Sözlüğü, Ankara 2000, s. 884. 4 Bkz. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, m. 1531. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Xxx Xxxxxx Xxxxxx; Xxxxxx’x Hükkâm Şerhu Mewcelleti’l Ahkâm, Xxxxxxx Xxxxx, C. 4, Xxxxxxxx (xxxxx xx- xxxx xxx), x. 0 xx. C.
Kavram. Sözleşmenin iradi devri, esas itibariyle bir Borçlar Hukuku kavramıdır ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 13 “Genel Hükümler” başlıklı birinci kısmında “Borç İlişkilerinde Taraf Değişiklikleri” başlıklı beşinci bölüm altında ve üçüncü ayırım olarak “Sözleşmenin Devri ve Sözleşmeye Katılma” başlığı altında 205. maddede düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun söz konusu hükmü bir bütün olarak sözleşmenin devrini düzenlemektedir (Xxxxxxxx, 2013: 483; Xxxxxx, 1987: 616vd.; Eren, 2014: 1255; Tuhr ve Xxxxxx, 1974: 343). Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, söz konusu anlaşmayla devir konusu sözleşmeden doğan bütün haklar ve borçlar bir üçüncü kişiye yani sözleşmeyi devralan kişiye devredilmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise, sözleşmenin devrinin geçerliliğinin, devredilen sözleşmenin şekline bağlı olduğu ifade edilmektedir. Sözleşmenin iradi devri, sözleşmenin tarafı olma hukuki konumunun bir bütün olarak devri amacına yöneldiği için, devir konusu sözleşmeyle aynı geçerlilik şekline tabi tutulmuştur. Halbuki Türk Borçlar Kanunu alacağın devrinde adi yazılı şekli yeterli görmüş (6098 sayılı TBK m. 184) ve borcun üstlenilmesinde de herhangi bir geçerlilik şartı aramamıştır (6098 sayılı TBK m. 195 vd.). 6098 sayılı TBK x.000’xx xxxxxxxxxx husus esasen “sözleşmenin iradi devri”dir yani devreden taraf, devralan taraf ve sözleşmede kalan taraf arasında gerçekleştirilen bir hukuki işleme dayanılarak yapılan devirdir. Yukarıda da belirtildiği üzere, bir sözleşme ilişkisinde taraf değişikliği, kanundan veya taraf iradelerinden kaynaklanabilir. Mevzuatımızda değişik hükümlerde karşımıza çıkan sözleşmenin kanuni devrinde, mevcut olan sözleşmede taraf değişikliği kendiliğinden ve mevcut hiçbir hukuki işleme gerek kalmaksızın kanun gereği (ipso iure) gerçekleşirken; Türk Borçlar Kanunu m.205’te düzenlenmiş olan iradi devir, kanuna bağ lı bir sonuç olmaktan öte, tarafların iradelerinin birleşmesi ile meydana gelmektedir (Özkaraca, 2008: 115; Xxxx, 2014: 1207; Xxxxxxx, 2003: 71 vd.; Xxxxxxxxxx, 2006: 536) Bir bütün olarak sözleşmenin devrini düzenleyen m.205 uyarınca taraflardan biri sözleşmeden ayrılmakta, onun yerine devre konu sözleşme ile ilgisi olmayan bir kimse, taraf olarak sözleşmeye girmektedir. Bu şekilde söz konusu ilişkiden ayrılan tarafın devir tarihi itibariyle sahip olduğu hak ve borçlar sözleşme ilişkisine yeni giren tarafa geçmektedir (Xxxxxx, 1987:616 vd.; Eren, 1255; Tuhr& Xxxxxx,1974: 343). Al...
Kavram. TTK’nın 340. maddesi ile, anonim şirketlerde geçerli olan sözleşme özgürlü- ğüne önemli bir sınır getirilmiştir. Zira bu maddeye göre, esas sözleşme, anonim şir- ketlere ilişkin hükümlerden ancak Kanun’da açıkça izin verilmesi hâlinde sapabilmek- tedir. 6762 sayılı TTK’ya göre, Kanun’da açıkça yasaklanmayan her konu, kural olarak sözleşme ile düzenlenebilirken, Yeni TTK’da, anonim şirketlere ilişkin hükümler kural olarak emredici nitelikte kabul edildiğinden, anonim şirketlerde sözleşme özgürlüğü ilkesi yerine “emredici hükümler ilkesi”nin geçerli olduğu söylenebilir. Bu nedenle TTK’nın 340. maddesinin başlığının “emredici hükümler” değil, “emredici hükümler ilkesi” olması gerekirdi.
1 Bu Tebliğ, 2009 yılında yayınlanan doçentlik tezimin güncelleştirilmiş özeti niteliğindedir. Bu çalışmada tezin yayınlanmasından sonra konuyla ilgili Türk hukukunda çıkan yeni yayınlar da değerlendirilmiştir.
Kavram. Temerrüt, hukuk dilinde gecikme, karşı durma anlamına gelmektedir; kanun veya akte göre yapılması gerekeni zamanı gelince yapmamaktır.4 Borçlunun temerrüdü, borca aykırılığın diğer bir çeşididir ve BK m. 101-108’de düzenlenmiştir. Borcun ihlali, ifanın geciktirilmesinden ileri geldiği takdirde borçlunun temerrüdünden söz açılır. Borçlunun temer- rüdü, muaccel bir borç borçlusunun vadesinde veya vade yoksa alacaklının istemesine rağmen borcunu ödememesidir. Bazı yazarlar, borçlunun temerrüdünü tarif ederken temerrüdü bir sorumluluk kaynağı veya sebebi olarak algılamaktadır. Tarife göre “borçlu, ifa etmekten kaçınamayacağı, muaccel ve mümkün bir edimi zamanında yerine getirmediği için alacaklının ihtarına maruz kalırsa, bu suretle gerçekleşen sorum- luluk sebebine temerrüt denir”.5
Kavram. Çifte vergilendirmenin, vergi mükellefleri yönüyle vergilendirmede adalet ilkesine aykırı bulunup ortadan kaldırılması için iç hukuk önlemleri veya anlaşmalarla çözüme kavuşturulmak istenen bir sorunu ifade eden bir kavram olduğuna önceki başlıklar altında dikkat çekilmişti. Çifte vergilendirmeme185 ise vergi gelirlerinin ülkeler arasında adil biçimde paylaşılmasına engel oluşturmasının yanında, şirketlere sağladığı haksız rekabet avantajları ile yine vergi adaletini zedeleyen bir kavram olarak göze çarpmaktadır. Bu nedenle, uluslararası vergi dünyası çifte vergilendirme kadar çifte vergilendirmeme sorununun da sınır ötesi ekonomik faaliyetler önünde engel oluşturduğunu öngörmekte ve çözümleri için ÇVÖA’ları araç olarak düşünmektedir. Çifte vergilendirmemenin uluslararası boyutluluğu ön plandadır. Çifte vergilendirmemeyi aynı vergi konusunun aynı mükellef nezdinde her iki ülkede de hiç vergilendirilmemesi olarak tanımlamak mümkündür. Kavramın özellikle 2008 küresel finans krizinden sonra önemi artan ve tartışılmaya başlayan henüz yeni bir kavram olduğu söylenebilir. 183 Xxxxx Xxxxxx Xxxxxxxx Laguna, “Abuse and Aggressive Tax Planning: Between OECD and EU Initiatives-The Dividing Line between Intended and Unintended Double Non-Taxation”, World Tax Journal, IBFD, May 2017, s. 190. 184 S. Çevik, age., s. 141. 185 Çifte vergilendirmeme terimi İngilizce dilinde “double nontaxation”, Almanca dilinde “doppelte nichtbesteurung”, Fransızca dilinde “non double imposition” sözcükleriyle ifade edilmektedir. Son 20 yılda yaşanan birtakım küresel ekonomik krizler neticesinde yüksek gelir kayıplarına uğrayan ülkeler, bunlara ÇUŞ’ların vergiden kaçınma ve vergi kaçırma çabaları da eklenince vergi gelirlerinde ciddi aşınmalarla karşı karşıya kalmışlardır. Dolayısıyla, uluslararası vergi dünyasını son yıllarda oldukça meşgul eden ve çifte vergilendirmeme olarak adlandırılan bu yeni kavram gündeme oturmuştur. Kavram esasında vergilendirilmesi gereken bir kazanç unsurunun hiçbir yerde gerektiği ölçüde vergilendirilmemesini de ifade etmektedir. Bununla birlikte, kavramın uluslararası kamuoyunda çifte vergilendirmeme olarak adlandırılmasının temel sebebinin, bu sorunun ÇVÖA’ların kapsamına girmesi ve genellikle iki ülke arasındaki anlaşmayla çözülmeye gayret edilmesi olduğu söylenebilir. Ayrıca, konunun uluslararası boyutunu vurgulamak amacıyla sınır ötesi vergi sorunlarının yaygın biçimde çözüm aracı olarak kullanıldığı ikili vergi anlaşmalarıyla ilişkilendirildiği de belirtil...
Kavram. İşyeri, iş hukukunun fiziki alan itibariyle uygulandığı birim olarak ifade edilebilir8. 6356 sayılı Kanun’da işyerinin bir tanımı yer almamaktadır. STİSK’nın 2’nci maddesinde ise işyeri kavramı konusunda 4857 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunulmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2’nci maddesinde “İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir” şeklinde işyeri kavramı tanımlanmıştır. 7 Bkz. Y9HD, T:28.04.2022, E: 2022/4292, K: 2022/5457.