SONUÇ. Maliye Bakanlığı verdiği idari görüşler (özelgeler) ile XXX 0/0-(x) ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını oldukça kısıtlamaya başlamıştır. İlgili mevzuatta açık ve net bir şekilde; “fiilen” söz konusu kıymetlerin ticareti ile uğraşan ve “bu amaçla” edinilen taşınmaz ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı halde, İdari görüşler ile, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızın, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştır. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebiliriz. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği halde, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyiz. Bilhassa, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (ki, bizce bu görüşler de yanlıştır ama) bir şekilde kabul edilse dahi, ana sözleşme metninde bu yönde bir madde yer almayan, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellef, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruz. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı üzere, bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektir. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketi, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yönetime tahsis amacıyla elinde tuttuğu beş binadan üçünü aynı yıl içinde satması halinde, aynı yıl içinde ticari amaçla onlarca daire/bina satıyor da olması nedeniyle istisnalardan yararlanamayacak mıdır? Özelgelerdeki görüşlere bakılacak olursa yararlanamayacaktır. Oysa bu yaklaşım Kanunun amacına ve genel tebliğlerdeki açıklamalara aykırıdır.
Appears in 1 contract
Samples: dengeakademi.com
SONUÇ. Maliye Bakanlığı verdiği idari görüşler (özelgeler) ile XXX 0/0-(x) ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını oldukça kısıtlamaya başlamıştırYukarıda özeti verilen İngiliz mahkemesi kararı gerek bu hukukta, gerek Türk Hukukunda var olan kuralı değiştirmemektedir. İlgili mevzuatta açık ve net Buna göre “freight prepaid” kaydını havi bir şekilde; “fiilen” konişmentonun varlığı halinde söz konusu kıymetlerin ticareti ile uğraşan kurala göre asıl taşıyanın söz konusu seferi tamamlamaktan başka bir imkanı bulunmamakta, kanuni ve akdi rehin hakları kullanılmaz hale gelmekte, dolayısıyla asıl taşıyanın hukuki imkanları tamamen kısıtlanmaktadır. Ancak örnek olayda görüldüğü şekildeki sözleşmenin belirgin olarak ihlal edilmesi halinde bu kural bertaraf olabilmekte ve bunun sonucunda asıl taşıyanın söz konusu hakları ve buna bağlı olarak navlun sözleşmesinden kaynaklanan sefere devam etmemek gibi diğer imkanları söz konusu olabil- mektedir. Kısaca belirtmek gerekirse, the Hector kararında mahkemenin belirtilen şekilde karar vermesinde iki belirgin sebep rol oynamıştır: - Her ne kadar olayda kullanılmış bulunan konişmentoda “Identity of Carrier” Klozu bulunsa da, bunun ön yüzünde “Carrier: USEL” olarak bir kaydın olması sebebiyle, bu amaçla” edinilen taşınmaz konişmento asıl taşıyan adına değil alt taşıyan adına düzenlenmiş olarak kabul edilmiştir. Bizce bu mahkemenin kararındaki temel dayanak noktasıdır. Öncelikle belirtilmesi gereken husus, sonradan tarafların iradeleri sonucu konişmento ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı haldenavlun sözleşmelerine eklenen kayıtların matbu klozların önüne geçtiğine ilişkindir. Mahkeme, İdari görüşler ilebizce de isabetli olarak, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızınbu kuralı uygulamıştır. Bunun sonucunda ise konişmentonun asıl taşıyanı mı yoksa alt taşıyanı mı bağladığı sorusu kendiliğinden cevaplanmaktadır. - Yukarıda belirtilen temel nokta haricinde, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştırolayda diğer hususlara da aykırılık bulunduğu unutulmamaktadır. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata Buna göre hem konişmento navlun sözleşmesindeki bu konuya ilişkin klozun içeriğine aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebilirizolarak düzenlenmiştir, hem de asıl taşıyanın konişmento düzenlemek bakımından tek yetkili olarak tayin etmiş olduğu tarafça düzenlenmemiştir. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği halde, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyiz. Bilhassa, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (Bu husus da göstermektedir ki, bizce taşıyanın USEL olarak gösterilmekte olduğu ve bu görüşler de yanlıştır ama) sebeple asıl taşıyanı bağlamayacağı düşünülen konişmento, asıl taşıyanın belirlemiş olduğu sınırların tamamen dışında hazırlanmış, dolayısıyla asıl taşıyanı sorumlu kılabilmek bakımından tabiri caiz ise, konişmentonun elle tutulur tarafı kalmamıştır. Konunun Türk Hukuku bakımından değerlendirilmesine gelince, yukarıda İngiliz Hukuku bakımından yapmış olduğumuz incelemenin sonucunda varılmış olan noktalar kanaatimize göre değişmemektedir. Buna göre Türk Hukukunda da, belirtilen türden bir şekilde kabul edilse dahi, ana sözleşme metninde bu yönde bir madde yer almayan, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellef, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruz. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı üzere, bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektir. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketi, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yönetime tahsis amacıyla elinde tuttuğu beş binadan üçünü aynı yıl içinde satması konişmentonun varlığı halinde, aynı yıl içinde ticari amaçla onlarca daire/bina satıyor doktrin ve uygulamanın benimsemiş olduğu görüşe göre, taşıyanın elinde fazla bir imkan kalmamakta, böyle bir durumda seferi tamamlamak zorunda bulunmakta ve ayrıca kanuni ve akdi rehin haklarından faydalanamamaktadır. Buna karşılık, olayda karşılaşılan türden belirgin hususların olması halinde, Türk Hukukunda da olması nedeniyle istisnalardan yararlanamayacak mıdır? Özelgelerdeki görüşlere bakılacak olursa yararlanamayacaktır. Oysa bu yaklaşım Kanunun amacına varılması gereken sonuç değişmemektedir; buna göre fikrimize göre söz konusu uyuşmazlığın Türk Hukukuna göre çözülmesi durumunda da, burada asıl taşıyan ilgili olayda düzenlenmiş olan konişmento ile bağlı kalmamakta ve genel tebliğlerdeki açıklamalara aykırıdırseferi tamamlamak borcundan kurtulmaktadır.
Appears in 1 contract
Samples: www.ulgener.com
SONUÇ. Maliye Bakanlığı verdiği idari görüşler (özelgeler) Rekabet Kurumu’nun 2002/2 nolu Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ve 2003/3 sayılı tebliği ile XXX 0/0-(x) başlayan süreçte, daha önce imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmeleri bakımından azami beş yıllık süre 21 Bkz. ULUSAN, İlhan, İyiniyetli Sebepsiz Zenginleşenin İade Borcunun Sınırlanması, İstanbul,1984. getirilmiş, tarafların sözleşmelerini 18.09.2005 tarihine kadar yenilemedikleri takdirde, bütün sözleşmelerin bu tarih itibariyle beş yıl için yenileneceği kabul edilmiş ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını oldukça kısıtlamaya başlamıştırbu sözleşmelerin geçerliliğinin 18.09.2010 tarihinde sona ereceği düzenlenmiştir. İlgili mevzuatta açık Buna ilave olarak Rekabet kurumunun 12.03.2009 tarihinde internet ortamında yayınlamış olduğu metinde, akaryakıt bayilik sözleşmeleri ile buna bağlı olarak tesis edilen intifa haklarını da birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Rekabet Kurumunun ilgili tebliğleri ile başlayan süreçte, daha önce tesis edilen bayilik sözleşmeleri ve net bir şekilde; “fiilen” intifa hakları dolayısıyla bayiye yapılan kazandırmaların oransal olarak iadesi talepleri gündeme gelmiştir. Bu bağlamda çalışmamızın baş tarafından gündeme getirdiğimiz sorunlar, özellikle de iadenin hangi esasa tabi olacağı tartışmaları gündeme gelmiştir. 18.09.2010 tarihinden önce açılan iade davaları bakımından Yargıtay, henüz sözleşme ilişkisinin devam ettiği ve sebepsiz zenginleşmenin söz konusu kıymetlerin ticareti ile uğraşan ve “olmadığı yönünde kararlar vermiştir. Bu tarihten sonra açılan davalar da da fiili olarak intifa hakkının terkin edilip edilmediğini sorgulamıştır. Yargıtay’ın kararları tahlil edildiğinde, iade borcunun dayandığı esas bakımından sebepsiz zenginleşme esasının kabul edildiğine ilişkin bir emare bulunmamaktadır. Ancak kararların tahlilinde, sözleşmenin devamı esnasında sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olmayacağı şeklindeki ifadelerden, iade borcu bakımından sözleşme esasının uygulanmasına yönelik temayül fark edilmektedir. İade borcu bakımından sebepsiz zenginleşme esasına dayanılmasının en önemli sonuçlarından bir tanesi, kısa zamanaşımı süresinin söz konusu olacak olmasıdır. İade borcunun kanundan doğan bir borç olması durumunda, 10 yıllık, sözleşmeden doğan bir borç olarak kabul edilmesi durumunda, kabule göre, bu amaçla” edinilen taşınmaz sözleşme bakımından 5 yıl ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı halde, İdari görüşler ile, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızın, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında 10 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştırolacaktır. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebilirizAyrıntısını yukarıda izah ettiğimiz üzere, doktrinde savunulan görüşlerden olan iadenin kanuna dayanması görüşü, savunulabilir ve 4054 sayılı kanunun 56. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği haldemaddesi hükmü tarafından da desteklenen bir çözüm tarzıdır. Ancak, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyizkanaatimize göre, burada iadenin sözleşme esasına dayandırılması daha isabetli olacaktır. BilhassaBu durumda kısa zamanaşımı süresi söz konusu olmayacak, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde dolayısıyla daha önce verilen teminatlar da iade borcu bakımından fonksiyon ifa edecektir. Bu kanaat, sebepsiz zenginleşme borç kaynağının ikincil nitelikte olduğunun kabulü anlamına gelmemektedir. Kanaatimize göre, sözleşmeye dayalı iade talebinin bulunduğu durumlarda, sebepsiz zenginleşme esası uygulama alanı bulamayacaktır. Doktrindeki kabule göre, sonradan ortadan kalkan sebebe dayalı olarak sebepsiz zenginleşme davasının söz konusu olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (için, sebebin baştan itibaren ortadan kalkması gerekmektedir. İnceleme konusu yaptığımız olaylarda ise, sebep, ileriye etkili olarak ortadan kalkmaktadır ki, bizce bu görüşler durumda iade borcu bakımından sebepsiz zenginleşme değil, sözleşme esası uygulanmalıdır. 4054 sayılı Kanunun açık hükmünün de yanlıştır ama) bir şekilde kabul edilse dahiişaret ettiği gibi, ana iadenin tabi olacağı esas prensip itibariyle sözleşme metninde olacak, buna karşılık iade borcunun kapsamı bakımından, kanunun atfı sebebiyle sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır ki, bu yönde bir madde yer almayanyaklaşım Türk Hukukuna yabancı değildir. Nişanlanmanın sona ermesi sebebiyle, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellefdaha önce verilen mutad dışı hediyelerin iadesi ve sonraki kusursuz imkansızlık dolayısıyla iade borcunun kapsamı bakımından sebepsiz zenginleşme esasının uygulanmasına kanun işaret etmektedir. İade borcunun kapsamının belirlenmesi bakımından Yargıtay uygulamasından farklı düşündüğümüzü yukarıda ifade etmiş idik. İyiniyetli sebepsiz zenginleşen konumundaki bayi, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruzelinde kalan değerleri iade etmekle yükümlüdür. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da Kanaatimize dağıtıcı firma tarafından finanse edilmiş sabit yatırım bedellerinin, amortisman bedelleri düşüldükten sonra, o gün itibariyle değeri tespit edilip, iadesine karar verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı üzereÇünkü somut olayların tamamına yakınında, bayi bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesisabit yatırımları kullanmak suretiyle, finansman sıkıntılarının giderilmesi bir başka dağıtıcı firma ile sözleşme imzalamakta ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin akaryakıt satışına devam etmektedir. Netice itibariyle, iadenin sözleşme esasına göre yapılması gerektiği ve kanopi iskeleti, akaryakıt tankları, saha betonu, idari bina gibi sabit yatırımların tasfiye anında maddi ve geçerli bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak değeri bulunduğu ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektirbunların BK. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketi, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yönetime tahsis amacıyla elinde tuttuğu beş binadan üçünü aynı yıl içinde satması halinde, aynı yıl içinde ticari amaçla onlarca daire/bina satıyor da olması nedeniyle istisnalardan yararlanamayacak mıdır? Özelgelerdeki görüşlere bakılacak olursa yararlanamayacaktır. Oysa bu yaklaşım Kanunun amacına ve genel tebliğlerdeki açıklamalara aykırıdırm. 63 gereği iadesine karar vermenin isabetli olacağı kanaatindeyiz.
Appears in 1 contract
Samples: buyukayhukuk.com.tr
SONUÇ. Maliye Bakanlığı Günlük hayattaki zorlukları aşmak ve ihtiyaçları daha pratik, daha kolay yolla temin etmek bakımından toplumsal dayanışmanın çok önemli ve gerekli olduğu Roma yaşantısında, commodatum da böylesi bir gerekliliğin tezahürüdür. Şehir dışına giderken aile yadigârı yüzüğünü saklaması için kendisinden ricada bulunan komşusuna yardım xxxx xxxxxx, daha sonra hasat mevsiminde ihtiyacı olan işgücünü, komşusundan ücretsiz kullanmak üzere temin ettiği köleler ile karşılayarak yaşamını kolaylaştırmıştır. Temeli dostluğa ve iyi niyete dayanan bu tür ilişkiler, özellikle ilk dönemlerde tarım toplumunun fertleri olan Romalılar açısından kaçınılmazdı. Commodatum da dostluğun sık sık karşılıklı hizmetler gerektirdiği Roma yaşantısında arkadaşlar ve komşular arasında oldukça yaygın olarak kullanılırdı. Bu anlaşma ile tüketilemeyecek malın ücretsiz olarak kullanımını elde eden kimse, kullandıktan sonra aldığı şeyi aynen iade etmek borcu altına girerdi. Günlük hayatta yaygın olarak kullanılsa da commodatum, ortaya çıktığı ilk zamanlarda, bir pactum olarak doğmuştur. Ius civile’nin borç doğurduğunu kabul ettiği sınırlı sayıdaki tipik contractuslar arasındaki yerini ancak Klasik hukuk döneminde hukukçuların çalışmaları ve praetorun geniş ve etkili himaye sağlaması neticesinde almıştır. Bu dönem tarihsel açıdan Cumhuriyet döneminin sonları gibi geç bir tarihe tekabül etmektedir ki, bu durumun gerekçesini, yine bu anlaşmanın dostlar arasında yapılmasına ve bu sebeple ihtilafların daha nadir ortaya çıkmasına bağlamak gerekir. İlk dönemlerde ariyet verdiği idari görüşler malın iade edilmemesine karşı, praetorun davanın intentio kısmına eklediği factum yolu ve usulü ile korunan ariyet veren, commodatumun contractuslar arasında görülmeye başlanması ile daha etkili bir himayeye kavuşmuştur. Zira davanın formulasında praetorun hakkaniyete uygun gördüğü factumun yerini “ex fide bona (özelgeleriyi niyetin gerektirdiği şey)” ibaresi almıştır. Böylece ariyet veren davaya konu olan şeyin değeri ile yetinmekten ziyade, iyi niyetin gerektirdiği biçimde, ariyet alanın vermeye borçlu olduğu şeyin iadesine yönelebilirdi. Commodatumun en ayırt edici özelliği ivazsız olmasıydı ki, aslında temeli dostluğa dayanan bir sözleşme olmasından kaynaklanırdı. Kullanımın ivazlı olması sözleşmenin hukuki niteliğini etkilerdi. Ücret karşılığında olması locatio conducti rei denilen kira sözleşmesinin, bir hizmet karşılığında olması ise isimsiz sözleşmelerden birinin ortaya çıkmasına vesile olurdu. Bunun dışında commodatumun meydana geldiğini kabul etmek için, ariyet konusu şeyin, ariyet veren tarafından ariyet alana teslim edilmesi gerekirdi. Zira tarafların anlaşmasının ardından res denilen fiilin (malın tesliminin) eklenmesi ile XXX 0/0-(xariyet alan borç altına girerdi. Söz konusu borç, ariyete konu malın aynen iadesinden ibaret olduğu için parça borcu idi. Ariyeti alan, malı elde bulundurma olanağı elde ederdi. Dolayısıyla zilyet dahi sayılmazdı. Hukuki açıdan zayıf bir konumda olmasına rağmen, ariyet alanın sözleşmeden doğan sorumluluğu oldukça ağırdı. Ariyete konu malı ivazsız kullanıyor olması nedeniyle, sözleşmenin menfaat sağlayan tarafı olarak, kusurun tüm hallerinden sorumlu idi. Bununla beraber kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulandığı Klasik devirde mala devamlı nezaret ederek önüne geçilmesi mümkün olan bazı beklenmedik hallerden de sorumlu olduğu (nezaret sorumluluğu-custodia) kabul edilmişti. Bunun bir sonucu olarak ariyet alan, malın çalınmamasında menfaati olduğu için hırsıza karşı actio furtiyi açabileceği kabul edilmişti. Iustinianus devrinde ise, kusur ilkelerinin uygulanmasındaki gelişime paralel olarak, custodia sorumluluğu terk edilmişti. Bu dönemde ariyet alan, kusurun herhangi bir derecesinin isnat edilebildiği bir davranış sebebiyle malın iade edemiyor olmasından dolayı sorumlu tutulurdu. Bu bağlamda, Klasik devirde ariyet alanın custodia sorumluluğunun bulunduğunu bazı metinlerden anlayabiliyor iken, Xxxxxxxxxxx döneminde interpolationun gerçekleştiği metinlerde sorumluluğun “diligentissimus pater familias” (iyi bir aile reisinin en üst düzeyde göstereceği özen) sınırına kadar geriletildiğini görüyoruz. Commodatum sözleşmesinde menfaat genellikle ariyet alana aittir. Bununla beraber menfaatin ariyet verene ait olduğu haller de bulunabilirdi. Bu tür istisnai hallerde ariyet alanın sorumluluğu hafiflerdi. Bir müzikseverin kendisine konser verebilmesi için müzik aletlerini bir müzisyene ariyet vermesi halinde olduğu üzere, menfaatin ortak olduğu hallerde, ariyet alan sadece kastından sorumlu tutulmuştu. Bunun dışında, ariyet alanın sorumluluğu tarafların yapacağı bir “sorumsuzluk anlaşması” ile de hafifletilebilirdi. Ayrıca “vis maior” olarak ifade edilen, sadece borçlu bakımından değil, kimsenin önüne geçemeyeceği şiddetteki bir olay nedeniyle, borcunu ifa edemeyen ariyet alan ise, sorumluluktan kurtulurdu. Gerek Klasik devirde gerek Iustinianus devrinde ariyet alanın, ariyet aldığı malı sözleşme ile belirlenen şekilde veya amacına uygun vaziyette kullanması önem arz ederdi. Zira sözleşmenin aksine veya sözleşme sınırlarını aşacak biçimde ve/veya amaca uygun olmayan kullanım ariyet alanın sorumluluğunun artmasına neden olacağı gibi, şartları varsa furtum usus sebebiyle actio furti davasına maruz kalmasına neden olurdu. Ariyet veren ariyet alanı, ariyete konu maldan karşılıksız yararlandıran ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını genellikle de sözleşmeden menfaati olmayan taraftı. Dolayısıyla sorumluluğu da istisnai hallere münhasıran ve oldukça kısıtlamaya başlamıştırhafif düzenlenmişti. İlgili mevzuatta açık Ariyet veren Klasik devirde sadece kastından sorumlu iken, Xxxxxxxxxxx devrinde kastından ve net bir şekilde; “fiilen” ağır ihmalden sorumlu tutulmuştu. Bununla beraber Roma Hukukunun hiçbir döneminde hafif ihmalinden sorumlu tutulmamıştı. Ariyet alan ariyet sözleşmesine konu edilen mal sebebiyle zarar görmüş ise ya da söz konusu kıymetlerin ticareti ile uğraşan ve “mala zorunlu masraflar yapmış ise, bu amaçla” edinilen taşınmaz zarar ve/veya masrafların ödenmesi konusunda ariyet verenin sorumluluğu doğabilirdi. Commodatumda tarafların edimlerinin mübadelesinden bahsetmek mümkün değildi. Bu sebeple commodatum, taraflara yüklediği borç açısından eksik iki taraflı bir sözleşmedir. Ariyet alan karşılıksız kullanmak üzere aldığı malı, sözleşme sınırları içinde ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı halde, İdari görüşler ile, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen malın kullanım amacına uygun kullanmalı ve sürenin sonunda aynen iade etmeli idi. Sözleşmeye aykırılık teşkil eden bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızın, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında davranışı nedeniyle ariyet alana karşı actio commodati directa açılabilirdi. Ariyet verenin borç altına girmesi ise bazı durumlarda söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştırolabilirdi. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebiliriz. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği haldeAriyet veren, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyiz. Bilhassa, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya eğer varsa ariyet alanın mala yaptığı zorunlu masrafları ve/veya ödünce konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (ki, bizce bu görüşler de yanlıştır ama) bir şekilde kabul edilse dahi, ana sözleşme metninde bu yönde bir madde yer almayan, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellef, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruz. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı üzere, bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektirmaldan kaynaklanan zararları karşılamak zorunda idi. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketi, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yönetime tahsis amacıyla elinde tuttuğu beş binadan üçünü aynı yıl içinde satması masraf ve/veya zararın ariyet veren tarafından karşılanmaması halinde, aynı yıl içinde ticari amaçla onlarca daireariyet verene karşı actio commodati contraria açılabilirdi. Bunun dışında söz konusu masraf ve/bina satıyor da olması nedeniyle istisnalardan yararlanamayacak mıdır? Özelgelerdeki görüşlere bakılacak olursa yararlanamayacaktır. Oysa bu yaklaşım Kanunun amacına ve genel tebliğlerdeki açıklamalara aykırıdırveya zarar ariyet veren tarafından karşılanıncaya kadar, ödünce konu malı iade etmeden kaçınmak suretiyle, hapis hakkı (ius retentionis) kullanabilirdi.
Appears in 1 contract
Samples: dergipark.org.tr
SONUÇ. Maliye Bakanlığı verdiği idari İş kazalarından xxxxx xxxxx tazminat davalarında kazaya uğrayan işçinin açıkça talep etmesi halinde maddi tazminatın yanı sıra faize de hükmedilmektedir. Öğretide ve Yargıtay uygulamasında hükmedilecek bu faizin hukuki niteliği büyük tartışmalara neden olmuştur. Türk hukuk sisteminde temerrüt ve kapital faizi olmak üzere iki tür faiz uygulanmaktadır. Ancak iş kazalarından xxxxx xxxxx tazminata uygulanacak faiz hususunda öğreti ve Yargıtay uygulamasında görüşler (özelgeler) ile XXX 0/0-(x) temerrüt faizi ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını oldukça kısıtlamaya başlamıştırtazminat faizi üzerinde yoğunlaşmıştır. İlgili mevzuatta açık Bizim de isabetli bulduğumuz görüşe göre, iş kazalarından xxxxx xxxxx tazminatta hükmedilecek faiz ne temerrüt ne de kapital faizidir. Zira, temerrüt faizinin amacı ödenmesinde gecikilen paranın kullanım maliyetinin karşılanması ve net bir şekilde; “fiilen” borçluyu borcunu zamanında ödemeye teşvik etmek için önlem alınması iken kapital faizi de ancak sözleşme ilişkilerinde söz konusu kıymetlerin ticareti olabilir. İş kazalarından doğan tazminat davalarında ise işveren ile uğraşan ve “bu amaçla” edinilen taşınmaz ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı halde, İdari görüşler ile, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen kazaya uğrayan işçi arasında böyle bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızın, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında sözleşme ilişkisinin varlığından söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştıretmek mümkün değildir. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebiliriz. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği halde, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyiz. Bilhassa, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (ki, bizce bu görüşler de yanlıştır ama) bir şekilde kabul edilse dahi, ana sözleşme metninde bu yönde bir madde yer almayan, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellef, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruz. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı Görüldüğü üzere, temerrüt faizi ve kapital faizi amaç olarak iş kazalarından xxxxx xxxxx tazminat davalarında işçinin zararını telafi etmede yetersiz kalmaktadır. Tazminat faizi görüşünün çıkış noktası incelendiğinde ise görüleceği üzere amaç, zarar görenin eski durumuna getirilmesinin sağlanmasıdır ve bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesinedenle kural olarak zarar, finansman sıkıntılarının giderilmesi anında ödenmelidir. İş kazalarında her ne kadar zararın tamamı kaza anında ortaya çıkmasa da, zararı tazmin borcu bu anda doğduğundan kazaya uğrayan işçi tazminata kaza anında hak kazanmış olur. Ancak zararı kaza anında derhal karşılanamayan ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin karşılanmadığı için zararı artmakta olan işçinin, tazminatın yanı sıra faiz ile tatmin edilmesi gerekir. Böylece, faiz tazminatın içine girerek onun ek parçası haline gelir ve bu faiz tazminatın ödenmesinde temerrüde düşülmesine değil, her geçen gün doğan yeni zararları telafide esas tazminata katkı sağlamaya hizmet eder. Söz konusu faizin temerrüt faizi değil de tazminat faizi olarak nitelendirilmesinin işçi açısından çok önemli bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak sonucu vardır. Zira, temerrüt faizine tekrardan temerrüt faizi işletilememesine karşın (TBK m.120/III) iş kazalarından xxxxx xxxxx tazminat faizi için böyle bir engel bulunmamaktadır. Dolayısı ile iş kazalarında hükmedilen maddi tazminatın işverence geç ödenmesi durumunda işverenden temerrüt faizi istenilebilecektir. Bunun yanı sıra tazminat faizi görüşünün kabulü ile faiz başlangıcı olarak olay tarihi esas alınmaktadır. Ancak bu noktada tazminat faizinin başlangıç anının hesap edilen tüm tazminat miktarı için olay tarihi olarak belirlenmesinin isabetli olmadığı düşüncesindeyiz. Zira, bu uygulama işvereni adaletsiz ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektiraşırı ölçüde bir faiz borcu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketiFaizin başlangıç anının belirlenmesi sorununun temel kaynağını tazminatın sermayeleştirilme yöntemine göre ödenmesinin benimsenmesi oluşturmaktadır. Yapılması gereken, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yönetime tahsis amacıyla elinde tuttuğu beş binadan üçünü aynı yıl içinde satması halinde, aynı yıl içinde ticari amaçla onlarca daire/bina satıyor da olması nedeniyle istisnalardan yararlanamayacak mıdır? Özelgelerdeki görüşlere bakılacak olursa yararlanamayacaktıriş kazalarından xxxxx xxxxx tazminat davalarında tazminatın irat şeklinde ödeme yönteminin belirlenmesidir. Oysa bu yaklaşım Kanunun amacına ve genel tebliğlerdeki açıklamalara aykırıdırBöylece zamanla oluşan zararların tazminleri de zaman içerisinde gerçekleşecektir.
Appears in 1 contract
Samples: www.tuhis.org.tr