Öğretideki Görüşler. Öğretide çoğunluk görüşü tacir gibi sorumlu olanların yetki sözleşmesi akdedemeyecekleri yönündedir70. Bu görüşün gerekçesi olarak, yetki sözleşmesinin tacirler bakımından bir hak ve imkan olması gösterilmektedir71. Konuya ilişkin olarak Şener, Can ve Xxxxxx Xxxxx tarafından çoğunluk görüşünden farklı değerlendirmeler de ortaya konulmuştur: Şener, tacir gibi sorumlu olanların yetki sözleşmesine dayanarak kanunen yetkili olmayan bir mahkemede dava açamayacağını, yetki sözleşmesinin diğer tarafının tacir, tacir sayılan veya kamu tüzel kişisi sıfatını haiz ve iyi niyetli olması koşulu ile yetki sözleşmesinde gösterilen yerde dava açabileceğini belirtmiştir72. Can ise, tacir gibi sorumlu olan kişinin tacir olmanın haklarından yararlanamayacağına değinerek, bir tacirle veya kamu tüzel kişisi ile akdettiği yetki sözleşmesinin geçersizliğini ileri süremeyeceği görüşündedir. Can'a göre, tacir gibi sorumlu olanla bir tacir veya kamu tüzel kişisinin yapmış olduğu yetki sözleşmesi geçerli kabul edilmelidir73. Xxxxxx Xxxxx, tacir gibi sorumlu olan kişilerin yetki sözleşmesi akdetmesi hususunun iki yönlü olarak düşünülmesi gerektiğine işaret etmektedir. Yazara göre, tacir gibi sorumlu olan gerçek kişi xxxxxxx00 yaptığı yetki sözleşmesine göre yetkili mahkemede açılacak davada, davacı taraf tacir gibi sorumlu olan kişi ise yetki sözleşmesi geçerli kabul edilmelidir. Buna karşın, tacir gibi sorumlu olan kişi davalı taraf ise yetki sözleşmesinin uygulanmaması gerekir. Yazar tacir gibi sorumlu olan kişinin davacı olduğu durumlarda yetki 69 Xxxxx, s. 137; Xxxxx, Ticari İşletme, s. 152. 71 Xxxxx Xxxxxxx, s. 1077. 72 Xxxxx, Görev ve Yetki Sözleşmesi, s. 266-267. 73 Can, s. 250-251. 74 Xxxxxx Xxxxx, s. 203'de yer alan bu ifadenin isabetli olmadığını belirtmek isteriz. Tacir ve tacir gibi sorumlu olan birbirinden ayrı kavramlar olup, tacir gibi sorumlu olan gerçek kişinin tacir olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. sözleşmesinin geçerli sayılmasını, yetki sözleşmesine göre kararlaştırılan yer mahkemesinde dava açmanın tacir gibi sorumlu olan kişi bakımından bir kolaylık ve avantaj teşkil etmesi ile gerekçelendirmiştir. Tacir gibi sorumlu olan kişinin davalı olduğu hallerde yetki sözleşmesinin uygulanmaması gerektiğini ise başka bir yerdeki mahkemeye gitmenin davalı bakımından bir külfet oluşturacağı ile açıklamıştır75. Tacir gibi sorumlu olanların yalnızca tacir olmanın yükümlüklerine tabi olmaları nedeniyle bu görüşe katılamadığımızı belirtmek isteriz. Tacir sayılanlar ise ...
Öğretideki Görüşler. Belirli süreli iş sözleşmesi akdedilebilmesi için gereken objektif koşulların ihdas amacı sözleşme özgürlüğünün kötüye kullanılması suretiyle işçinin yasal güvencelerden mahrum bırakılmasının önlenmesidir. Bu da, doğal olarak belirsiz süreli bir iş için belirli süreli iş sözleşmesi akdetmenin “kural olarak” mümkün olmaması sonucunu doğurmaktadır. Bu esas öğreti tarafından da takip edilmektedir41. Öte yandan, objektif koşulların ortaya çıkması halinde işyerinde süreklilik arz eden bir iş için dahi belirli süreli iş sözleşmesi akdedilebilecektir42. Nitekim öğretide de acil bir siparişin ortaya çıkması hâlinin bu duruma örnek gösterildiği yukarıda belirtilmişti. Buna karşılık, acil bir siparişin ortaya çıkması nedeniyle belirli süreli iş sözleşmesi akdedilebileceğine ilişkin önermenin bir çekinceyle kabulünün mümkün olduğu ifade edilmektedir. Bazı yazarlara göre, şayet ortaya çıkan olgu işyerinin mutad faaliyetine göre sıklıkla gerçekleşmekte ve işgücü ihtiyacının sürekli olduğunu göstermekteyse, iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğu kabul edilmelidir43.
Öğretideki Görüşler. Duman, yükseköğretim disiplin ve ceza soruşturmalarını ele aldığı eserin- de92, konu ile ilgili tarihi gelişmelerden bahsettikten ve Danıştay’ın aşağıda belir- tilen 2017 yılında vermiş olduğu kararını ele aldıktan sonra, “Yükseköğretim disiplin mevzuatının zaman geçirmeden ele alınması ve bir an önce yaşanan bu garabete son verilmesi gerekmektedir. Bizim önerimiz tüm üniversitelerimizin ilgililer açısından tartışmalara meydan vermemek üzere bir yandan disiplin ku- rullarında (şimdilik oy hakkı bulunmadan) ilgilinin üyesi olduğu sendikanın yer almasına imkan tanınması, diğer yandan da bu hususun mevzuat düzenlemesiyle çözüme kavuşturulması için Yükseköğretim Kurulu nezdinde girişimde bulunma- sıdır.” değerlendirmesinde bulunmuştur. Xxxxx, Xxxxxxxx’xx aşağıda verilen 2017 tarihli kararını değerlendirmek amacıyla yazdığı eserinde93, yükseköğretim kurumlarının disiplin kurullarında, 86 T.C. Resmî Gazete, S: 28735, T: 14.08.2013. 89 T.C. Resmî Gazete, S: 30875, T: 01.09.2019. 90 T.C. Resmî Gazete, S: 31579, T: 25.08.2021. 91 T.C. Resmî Gazete, S: 32298, T: 03.09.2023. 92 Duman, Bahattin (2023) Yükseköğretim Ceza ve Disiplin Soruşturması, 8. Baskı, Ankara, Seçkin, s.300-302.
Öğretideki Görüşler. Öğreti, esas sözleşmeyle kısıtlama yapılıp yapılamayacağı sorusunu uzun süredir tartışmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla öğretide konuya üç farklı açıdan yaklaşılmaktadır. Birinci bakış açısı, Alman hukukunda APOK §186’da, yeni pay alma haklarının esas sözleşmeyle kısıtlanmasını yasaklayan açık düzenlemeye dikkat çekmektedir. Oysa TTK’da hakkın esas sözleşmeyle kısıtlanmasını yasaklayan böyle bir kural getirilmemiştir. Buradan hareketle Türk hukukunda, Alman hukukunun aksine, hakkın esas sözleşmeyle kısıtlan- masının olanaklı olduğu savunulmaktadır8. Türk hukukunda esas sözleşme ile kısıtlamanın mümkün olmadığını savunan karşı görüş ise, İsviçre Borçlar Kanunu m. 652’de yer alan [1991 yı- lındaki revizyondan önceki ilk hâlinde] ve yeni pay alma hakkının esas sözleş- meyle kısıtlanmasına açıkça izin veren düzenlemeye işaret etmektedir. Hük- xxx Xxxx hukukuna iktibası sırasında esas sözleşmeyle kısıtlamaya izin veren kısmı eTTK’ya alınmadığından, o dönemde Türk kanun koyucusunun esas sözleşmeyle kısıtlamayı kabul etmediği savunulmaktaydı9. Hemen belirtmek gerekir ki İsviçre hukukunda esas sözleşmeyle kısıtlama yapılmasına açıkça izin veren hüküm, 1991 yılındaki revizyonla yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle yeni TTK kabul edildiği sırada, İsviçre hukukunda esas sözleşmeyle kısıtlama yapılabileceğine ilişkin düzenleme zaten bulunmuyordu. Gerçi İs- viçre’deki hükmün yeni hâli de (İsvBK m. 652b) -Alman hukukundakinin ak- sine- esas sözleşmeyle kısıtlama yapılmasını açıkça yasaklamamıştır. Ancak İsviçre hukukunda daha önce var olan açık iznin kaldırılması, bu konuda bir
(8) Xxxxx, Z.: Anonim Ortaklıklarda Rüçhan Hakkı, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu II (11-12 Xxxx 1985), Bildiriler-Tartışmalar, Ankara 1985, s. 330; Tekil, s. 278-279. eTTK döneminde Yargıtay da esas sözleşme ile kısıtlama yapılabileceğini kabul ediyordu. Bkz. Y. 11. HD, 28.10.2014, E. 2003/13782, K. 2004/10454 (Lexpera, 11.01.2020).
(9) Göksoy, Y. C.: Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Yeni Pay Alma Hakkının Kaldırılması, Bilgi Toplumunda Hukuk, Xxxx Xxxxxxxx’e Armağan, İstanbul 2003, s. 389. Alman hukukunda olduğu gibi, eTTK’da da hakkın esas sözleşmeyle kısıtlanmasının mümkün olmadığı yönünde bkz. Akünal, T.: Anonim Ortaklıklarda Pay Sahiplerinin Yeni Pay Alma Hakkı, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi 1969, C. 3, S. 5, s. 269. yasak getirildiği şeklinde anlaşılmaya elverişlidir10. Nitekim değişikliğin ge- rekçesinde11, öncelikle yeni pay alma hak...
Öğretideki Görüşler. İş kazalarından xxxxx xxxxx tazminat faizinin hukuki niteliği konusunda öğretide, tazminat faizi görüşü ile temerrüt faizi görüşlerine yer verilmiştir. Tazminat faizi, haksız fiil neticesinde doğan ve bir para alacağı şeklinde ifade edilen tazminat ödeme borcuna, zararın gerçekleştiği tarihten itibaren yürütülen faiz olarak tanımlanmaktadır (Barlas, 1992: 130; Akın, 2001a: 150; Uygur, 2013: 601; Xxxxxxxxx M., 2014: 57). Tazminat faizi görüşünü savunan yazarlara göre, tazminatın giderimi olay tarihinde yapılmamış ise, olay tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen sürede ek bir zarar meydana gelir. Bu ek zarar para alacağı niteliğinde olan tazminatın bir ürünüdür. Olay tarihinden itibaren işleyen bu zarar temerrüt faizi niteliğinde olmayıp, ondan tamamen ayrı nitelikteki tazminat faizidir, zira temerrüt faizinde temerrüdü oluşturan koşul ihtardır ve tazminatı doğuran olayda ihtar zorunluluğu yoktur (Xxxxxxxx faizi görüşü için bkz. Xxx Xxxx, Xxxxxxx, Borçlar Hukuku 1.Cilt, İstanbul, 1952 (Çeviren: Xxxxx Xxxxx), s.653-654, s.656-657; Xxxx, Xxxx/Xxxxxxxxxxxxx, Xxxxxxxx, Borçlar Hukuku: İkinci Kısım madde: 41-109, Ankara, 1950 (Çeviren: Xxxxx Xxxxx Xxxxxx), s.756; Xxxxxx, Xxxxxxx, İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, VI. Cilt, Borçlar Kanunu, Ankara, 1972 (Çeviren: Xxxx Xxxxx), s.4; Xxxxx, Arkun, Cismani Kazalardan Doğan Zararlar Nasıl Değerlendirilir, Ankara, 1966, s.138; Xxxxxx, Xxxxx, Haksız Fiilden Doğan Alacağa Uygulanacak Temerrüt Faizi Konusundaki Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu XV, 5 Haziran 1998, s.55-80, s.58; Tunçomağ, 1972: 460-462; Deschnaux/Xxxxxxx, 1983: 182-183; Erdem, 1987: 280; Akın, 2001a: 151-152). Tazminat faizinin hukuki niteliği konusunda da tartışmalar mevcuttur. Kimi yazarlar tazminat faizinin temerrüt faizinin bir türü olduğunu ileri sürmektedir (Xxxxxx, 1992: 66; Tekinay vd., 1993: 918). Bu görüşe göre, fail zarar vermekle temerrüde düşer ve tazminat faizi haksız fiil tazminatlarına uygulanan temerrüt faizidir. Diğer bir görüş ise, tazminat faizi hakkında kanuni bir düzenleme bulunmadığından tazminat faizine kapital faiz hükümleri uygulanması gerektiği yönündedir (Söz konusu görüşe göre, borçlunun temerrüde düşebilmesi için kural olarak bir ihtarın yapılması ve borcun ifasının mümkün olması gerekmektedir. Borcun ifasının mümkün olabilmesi ise her şeyden evvel borç miktarının belirli ya da belirlenebilir olmasına bağlıdır. Ancak haksız fiilin meydana geldiği tarihte tazminat borcunun miktar...