Değerlendirme. Gerek yürürlükten kaldırılan 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu zamanında ve gerekse şu an yürürlükte olan 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu zamanında, kanun kapsamında eğitim elemanları ile yapılan sözleşmelerin belirli süreli sayılıp sayılmayacakları doktrin tarafından tartışma konusu yapılmıştır. Belirli süreli iş sözleşmesi olduğunu kabul eder görüşlerde temel nokta “eğitimin ve öğretimin aksamadan yürütülmesi ve en az bir öğretim yılı devam etmesi, eğitim ve öğretimin yasa uyarınca objektif ve esaslı neden sayılması, sözleşme serbestisine dahil olan sözleşmenin süre açısından türünü belirleme serbestisinin tanınması, yasa ve ilgili yönetmelik gereğince her yıl yeniden yapılması gereken birden çok sözleşme bulunması” gerekçelerine dayanmışlardır (Prof. Dr. Xxxxxx XXXXX, İş Hukuku, Yenilenmiş, 14. Bası., Prof. Dr. Tankut CENTEL. Özel Okul Öğretmeniyle Sözleşme Yapılması, Sicil, Haziran 2007. s: 22 vd., Prof. Dr. E.T. Xxxxxx XXXXXX, Bireysel İş Hukuku, Yenilenmiş, 8. Bası., Prof, Dr. Xxxxxxxx XXXXXXX. Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, 2014 yılı Yargıtay Kararları Değerlendirme Tebliği) Doç Dr. Gaye Burcu YILDIZ. Yargıtay’ın İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2015 yılı Kararlarının Değerlendirilmesi Tebliğinden.). Asgari (belirsiz) süreli iş sözleşmesi kabul edilmesi gerektiğini belirten görüşlerde ise, “belirli süreli iş sözleşmesinin yenilenmemesi iradesini fesih olarak yorumlayan kararının hukuki temelinin olmaması, 5580 Sayılı Kanundaki en az bir takvim yılı ibaresinden açıkça bir asgari süre öngörülmesi; eğitim ve öğretimin devam eden bir faaliyet olması, kanunun eğitimin aksamamasını da temin etmeye yönelik olarak asgari süreli yani asgari süresi bir yıl olan belirsiz süreli iş sözleşmesine olanak sağlaması, yönetmelikte, taraflardan birinin 4857 sayılı İş Kanununda belirtilen sürelere uyarak sözleşmeyi sona erdirme isteğini karşı tarafa bildirmiş olmasının, yani fesih iradesini açıklamasının sözleşmeyi sona erdireceğinin düzenlenmiş olması, kanunun sözleşmenin sona erme tarihi konusunda bir düzenleme yapmaması, bunu, taraftarın serbest iradesine bırakması, kanun koyucunun eğitim ve öğretimin başlangıç ve bitiş tarihlerini esas alan bir düzenleme yapmaması” gerekçeleri ileri sürülmüştür (Doç Dr. Xxxxxxxx XXXXXXX, Yargıtay’ın İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2015 yılı Kararlarının Değerlendirilmesi Tebliğinden., Prof. Dr.
A. Xxx XXXXXX, İş İlişkisinin Kurulması, Hükümleri ve İşin düzenlenmesi. Tebliğ. Yargıtay’ın İş Hukuku ve Sosyal...
Değerlendirme. Belli parayı ihtiva eden sözleşmeler Damga Vergisi Kanunu ya da özel kanunlarda herhangi bir istisna hükmü yer almadığı sürece nispi damga vergisine tabi bulunmaktadır. Xxxxx parayı ihtiva eden sözleşmelerin değiştirilmesi halinde ise değişikliğe ilişkin kağıdın, artan tutar üzerinden damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.
1- Sözleşmelerde Damga Vergisinin Aranılmayacağı durumlar Bu çerçevede, 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı kapsamında döviz cinsinden düzenlenmiş olan sözleşmelerin bedellerinin Türk Lirası (TL) olarak yeniden belirlenmesine ilişkin düzenlenen kağıtların; — Sözleşmelerin diğer maddelerinde (taraf, süre uzatımı, yeni iş ilavesi vb.) bir değişiklik yapılmaksızın münhasıran bedele ilişkin düzenleme yapılması, — Yapılacak değişiklik sonrası Türk Lirası cinsinden belirlenecek toplam bedelin, ilk sözleşmede yer alan döviz cinsinden bedel ile değişikliğe ilişkin kağıdın düzenlendiği tarihteki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca ilan edilen cari döviz satış kurunun çarpımı suretiyle bulunacak tutarı geçmemesi, — İlk sözleşmeye atıf yapılmış olması şartlarını birlikte taşıması halinde, söz konusu değişikliğe ilişkin kağıtlardan ayrıca damga vergisi aranılmayacaktır. Yabancı para cinsinden düzenlenen sözleşmelerde damga vergisinin azami tutardan ödenmiş olması halinde ise, değişikliğe ilişkin kâğıdın yukarıda belirtilen nitelikleri haiz olması kaydıyla, artan bedel nedeniyle bu kağıttan ayrıca damga vergisi aranmayacaktır.
2- Sözleşmelerde Damga Vergisinin Aranılacağı Durumlar Sözleşme bedelinin Türk Lirasına uyarlanmasına yönelik düzenlenen kağıdın, yabancı para ile düzenlenen sözleşmenin diğer maddelerinde bir değişiklik yapılmaksızın, düzenlendiği tarihteki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz satış kurlarına göre hesaplanacak tutardan daha yüksek bir bedel içermesi durumunda, ilk sözleşmedeki damga vergisinin azami tutardan ödenmemiş olması kaydıyla, artan tutar üzerinden damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir. Bedelin Türk Lirası olarak belirlenmesine ilişkin düzenlenen kağıdın, ilk sözleşme yerine yeni bir sözleşme olarak veya aynı sonucu doğuracak şekilde bedel dışındaki unsurları da değiştirecek şekilde düzenlenmesi halinde, bu kağıt için genel hükümler çerçevesinde damga vergisi aranılacağı tabiidir.
3- Örnekler
Değerlendirme. Tüzükle gelen yeni bir yükümlülük olmasına karşın ulusal mevzuatta farklı başlıklar altında benzer hükümler yer almaktadır (Değerlendirme öncesinde, ulusal mevzuatta hangi düzenlemelerin olduğunun ve ilgili maddelerin belirtilmesi daha iyi olacaktır) . Ancak, bu maddedeki yükümlülükler kapsam ve detay açısından mevcut ulusal mevzuatla karşılanamamaktadır. Bu madde altındaki bazı hükümler Üye Devleti ilgilendirmektedir. Türkiye ile ilgili değildir.
Değerlendirme. Müşteri, değerlendirme amacıyla bir Ürün aldığı takdirde, Lisans Veren, Müşteriye, yalnızca Ürünün dâhili iş amaçları doğrultusunda kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi amacıyla Yazılımı kullanması için bir lisans veya Barındırılan Ürüne (geçerli olduğu takdirde) erişim sağlama ve onu kullanma hakkı verir. Ürün ön sürüm aşamasında ise Müşteri Ürünün şu koşullarda olduğunu kabul eder: (a) Testlerinin tamamlanmamış olduğu; (b) üretim sistemlerinde kullanılmaması gerektiği; (c) herhangi bir zamanda geri çekilebileceği; (d) desteklenmeyebileceği ve (e) ticari olarak kullanılabilir bir sürümünün yayınlanmayabileceği. Süre belirtilmediği takdirde değerlendirme Süresi otuz (30) gündür.
Değerlendirme. Alacağın temliki ile ilgili teorik bilgileri verdikten sonra arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yüklenicinin ileride yapılacak bağımsız bölümlere bağlanan payları yükleniciye devretmesinin Yargıtay tarafından, “alacağın temliki” işlemi olarak nitelendirilmesinin isabetli olmadığı son derece aşikârdır. Zira taraflar arasında geçerli bir şekilde kurulmuş olan ve resmi şekilde yapılan arsa payının devri sözleşmesi, tam anlamıyla borçlandırıcı işlemin ve tasarruf işleminin gerçekleştiği bir taşınmaz satım sözleşmesinden ibarettir. Alacağın temliki sözleşmesi, temlik eden ile temlik arasında adi yazılı bir şekilde kurulan ve doğmuş veya doğması muhtemel bir alacak üzerinde bu alacağın transfer edilmesini sağlayan bir işlemdir. Taraflar alacağın temliki işlemi kurmak istedikleri takdirde, adi yazılı sözleşme ile bu işlemi gerçekleştirebilirler fakat yüklenici ile üçüncü kişilerin tapuda resmi şekilde bir devir işlemi yapmaları ve arsa paylarının üçüncü kişiler adına tescil edilmesi durumunda artık bir alacağın temliki işleminden değil taşınmazın devrinden bahsetmemiz gerekir. Sonuç itibariyle, Yargıtay’ın müteahhit adına tescil edilmiş arsa paylarının, şekle uygun olarak üçüncü kişilere devredilmesi halinde arsa sahibinin üçüncü kişiler adına hak iddia edememesi gerekmektedir. Hatta müteahhit adına yapılan tescilin “yolsuz” olduğu varsayımında dahi, üçüncü kişilere karşı yapılan geçerli tescil işlemiyle birlikte m. 1023 hükmü uyarınca üçüncü kişilerin korunması gerekmektedir.
Değerlendirme. Yukarıdaki bilgiler ışığında, bir taşınmazın avans olarak verilip verilemeyeceği tartışması en başta, avansın para borçları karşılığında kullanılan bir terim olduğunun tespit edilmiş olması ile olumsuz sonuçlanmakta ve bir taşınmazın avans olarak verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Değerlendirme. İyiniyet başlığı altında iyiniyetin varlığının asıl olduğunu ve bir hukuki uyuşmazlıkta iyiniyetin olmadığını iddia eden kimsenin bunu ispat etmesi gerektiğini belirtmiştik. Ayrıca bir hukuki işlemin gerçekleşmesi için bulunması gereken bazı vasıfların üçüncü kişi tarafından bilinmemesi ve bilinmesi de gerekmemesi halinde bu kişinin, kanunun izin verdiği ölçüde iyiniyet şemsiyesinin altına girebileceğini ifade etmiştik. Yargıtay’ın makalemiz konusu olan olayda yerleşik tutumu ise yukarıdaki ifadede belirtildiği üzere üçüncü kişinin aslında söz konusu payların müteahhide ait olmadığını bildiği ve dolayısıyla bir risk aldığı şeklindedir. Bizim kanaatimize göre ise, burada risk alan kişi aslında üçüncü kişi değil, arsa sahibinin ta kendisidir. Zira, inşaat bitmeden arsa paylarının tamamını veya bir kısmını müteahhide devreden arsa sahibinin, arsa paylarının müteahhit tarafından üçüncü kişilere devredilmesi ihtimalinde bu devir işleminin m.1023 ilkesi gereğince korunacağını öngörmesi gerekirdi78. Xxxx burada arsa sahibinin basiretli bir iş adamı gibi davranıp tapu siciline güven ilkesini bertaraf edebileceği birtakım önlemleri alması gerekirdi. Örneğin tapu sicilinin beyanlar hanesine verebileceği bir şerh ile tüm bu iyiniyet iddialarını ortadan kaldırabilirdi. Ancak bunun yerine arsa paylarını kayıtsız şartsız müteahhide devreden arsa sahibinin, iyiniyetli üçüncü kişiler karşısında korunması hukukun temel ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Yine iyiniyet bahsinde belirtmek gerekir ki; üçüncü kişilerin, “müteahhidin temerrüdü sonucunda arsa sahibinin sözleşmeden dönmesi” ihtimalini öngörememesi onları kötüniyetli hale getirmemelidir. Çünkü, tapu sicili mevzusunda da bahsettiğimiz üzere, üçüncü kişinin sicil dışındaki bir olgu olarak müteahhit adına yapılan tescilin dayanağını, buna ilişkin belgeleri ve arsa sahibi ile müteahhit arasındaki kişisel hakkın var olup olmadığını araştırmak zorunluluğu 78 Aynı yönde bkz. Tekdemir, s. 138. bulunmamaktadır79. Dolayısıyla burada üçüncü kişinin ihmalinden veya kötü niyetinden söz etmek doğru olmayacaktır. Ancak ve ancak, üçüncü kişinin gerçekten müteahhidin borcunu ifa edemeyip temerrüde düşeceğini ve arsa sahibinin de dönme hakkını kullanacağını bilmesi halinde bu kişinin iyiniyetin korumasından yararlanamayacağından söz etmemiz gerekir. Aynı cihetle, gelişmekte ülke ekonomilerinde, dövizin ani yükselmesi durumunda ithal gelen inşaat ürünlerinin maliyetlerinin bir anda arttığı sıklıkla görülmektedir. Bu şekilde pazardaki ith...
Değerlendirme. (1) Değerlendirme sürecinde gerekli görüldüğü hallerde TÜBİTAK tarafından yerinde inceleme yapılır. Ayrıca, başvuru ile ilgili bilgi almak üzere APYG üyeleri davet edilebilir.
Değerlendirme. FİRMA işbu şartnamede belirtilen hususlara madde sırasını belirterek, ayrı ayrı cevap verecektir. Şartname maddelerinde istenilen şartların sağlanıp sağlanmadığı hiçbir yoruma olanak vermeyecek şekilde belirtilecektir. Cevaplanmayan maddeler 'anlaşılmış ve kabul edilmiş' olarak değerlendirilecektir. BİLGİ tarafından aşağıda belirtilen değerlendirme kriterlerine göre teknik değerlendirme yapılacaktır. Hizmeti teklif eden FİRMA'nın ilgili konuda gerçekleştirdiği projeler (ölçek ve miktar yazılı olarak beyan edilecektir, FİRMA bilgileri istenildiğinde sözlü olarak iletilecektir.) Madde 5.1’de belirtilen asgari yeterlilik kriterlerinin sağlanma seviyesi (ilave yeterlilikler artı puan olarak değerlendirilecektir) Madde 5.2’de belirtilen asgari yeterlilik kriterlerinin sağlanma seviyesi (ilave yeterlilikler artı puan olarak değerlendirilecektir).
Değerlendirme. Stajını yapan öğrencilerin denetimi, gerek görüldüğünde, Dekanlık tarafından görevlendirilecek öğretim üyeleri tarafından yapılır. Staj Denetçisi her öğrenci için hazırladığı raporu Dekanlığa sunar.