Common use of SONUÇ Clause in Contracts

SONUÇ. Kredi açma sözleşmesi, banka ile müşteri arasında kurulan, isimsiz, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiği, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu bir çerçeve sözleşmedir. Uygulamada bankalar, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlar. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirler. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumunun, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğar. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildir.

Appears in 1 contract

Samples: dergipark.org.tr

SONUÇ. Kredi açma sözleşmesiSözleşmeden doğan bir borcun ifasının, banka ile müşteri arasında kurulansözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bir hukukî engel nedeniyle mümkün olmaması anlamına gelen hukukî imkânsızlık durumunda, isimsizborcun ifasının TBK 112/136 anlamında imkânsız hale geldiği kabul edilmelidir. Tüm imkânsızlık hallerinde olduğu gibi, sürekli edimlihukukî imkânsızlık hallerinde de sözleşmede kararlaştırılan edimi aynen ifa borcu sona erer. Geçici hukukî imkânsızlığın söz konusu olduğu durumlarda ise aynen ifa borcu sona ermeyip, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma hukukî engel var olduğu sürece ertelenir. Aynen ifa borcunun sona ermesi veya ertelenmesi nedeniyle taraflardan herhangi birinin uğradığı zararın tazminini karşı taraftan talep edebilip edemeyeceği, imkânsızlıktan taraflardan hangisinin sorumlu olduğuna bağlıdır. Söz konusu sorumluluk öncelikle taraflar arasındaki sözleşmeye, bu konuyu düzenleyen bir sözleşme hükmünün bulunmaması halinde ilgili kanun hükümlerine göre belirlenir. Hukukî imkânsızlıktan taraflardan hiçbirinin sorumlu olmadığı hallerde, sona eren aynen ifa borcunun yerine herhangi bir tazminat borcu da doğmaz. Buna karşılık borçlu kural olarak karşı edimi talep hakkını kaybeder. Açıklanan şekilde sona eren borçları teminat altına alan fer’i haklar da sona erer. Alacaklı, borçlunun imkânsız hale gelen edim yerine elde ettiği ikame değerin veya böyle bir değere ilişkin talep hakkının kendisine devrini talep edebilir. Alacaklı ikame değeri talep ettiği takdirde, kendi edimini de yerine getirmek zorundadır. Taraflardan hiçbirinin sorumlu olmadığı geçici hukukî 154 Gauch/Xxxxxxx/Xxxxxxxxxx, s. 65 N. 2461. 155 Buna karşılık bir diğer görüşe göre, TBK 110’da (OR 95) yer alan “dönme” kavramını teknik anlamıyla dönme olarak anlamamak gerekir: Söz konusu hüküm borçluya genel olarak sözleşmeyi sona erdirme imkânı tanımakta olup, borçlu TBK 125/II (OR 107/II) uyarınca sözleşmeden dönebileceği gibi, sözleşmeyi ayakta tutup, kendi edimini ifa etmeksizin, fark teorisine göre müspet zararının tazminini de talep edebilir: Xxxxxx, s. 326; aynı görüşte: Xxxxx/Xxxxxxx/Xxxxxxxxxx, s. 65 N. 2462; Xxxxxx, s. 948 N. 93. imkânsızlık halinde ise borçlu, temerrüdün kusura bağlı olmayan sonuçlarıyla karşı karşıya kalır. Böylece alacaklı, şartları gerçekleştiği andan itibaren sözleşmeyi yerine göre dönme veya fesih yoluyla sona erdirebileceği gibi, hukukî engel ortadan kalktıktan sonra borcun aynen ifasını da talep edebilir. Hukukî imkânsızlıktan borçlunun sorumlu olduğu hallerde, sona eren aynen ifa borcu, tazminat borcuna dönüşür. İmkânsızlık nedeniyle sona eren ifa yükümünün teminatı olarak kurulmuş kefalet, rehin ve kullandırma; müşterinin sair fer’i haklar, tazminat borcu için de güvence teşkil ederler. Edim konusunun değerinin zarar olarak hesabında, alacaklının talebine bağlı olarak, kendisi için en uygun zaman noktasındaki değer esas alınmalıdır. Alacaklının tazminat talebi kural olarak aynen ifa borcunun muacceliyetinden itibaren on yıllık genel zamanaşımı süresine tâbidir. İmkânsızlığın aynen ifa borcunun muacceliyetinden sonraki bir zamanda gerçekleşmesi halinde ise kullandığı kredi ile zamanaşımı süresi, imkânsızlık anından itibaren işlemeye başlamalıdır. Alacaklı tazminat yerine, aynı şartlar altında, varsa ikame değeri de talep edebilir. Zararı hesaplanırken mübadele teorisini tercih eden alacaklının kendi edimini yerine getirmesi gerekirken, zararının fark teorisine göre hesaplanmasını isteyen alacaklı kendi edimini yerine getirmekten kaçınabilir. Borçlunun sorumlu olduğu geçici hukukî imkânsızlık hallerinde ise alacaklı geçici nitelikteki hukukî engelin ortadan kalkmasından sonra borcun aynen ifasıyla birlikte faiz gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, şartları gerçekleştiği andan itibaren TBK 125 ve provizyon ödeme borcu altına girdiğiyerine göre TBK 126’dan doğan haklarını kullanabilir. Zilyetliğin devri için belirli bir süre konulmuş (belirli vadeli) ticari satış sözleşmesinde alıcının müspet zararını talep ettiği kabul edildiğinden (TBK 212/II), alıcı ancak derhal satıcıya bildirmek şartıyla borcun aynen ifasını isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Hukukî imkânsızlıktan alacaklının sorumlu olduğu hallerde, tarafların sözleşmede kararlaştırılan borçları aynen ifa yükümü karşılıklı güveninin ön planda olduğu bir çerçeve sözleşmedir. Uygulamada bankalar, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlar. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirler. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumunun, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğarsona erer. Bu durumda bankaalacaklı, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadarborçlunun uğradığı zararı TBK 112 uyarınca tazmin etmelidir. Tazminatın kapsamı belirlenirken, borçlunun edim yükümünden kurtulmasının sonucu olarak elde ettiği veya elde etmeyi kötüniyetle ihmal ettiği her türlü yarar veya sağladığı her türlü tasarruf, tazminattan indirim sebebi olarak dikkate alınmalıdır. Alacaklının tazminat borcu, TBK m. 599’da yer 146 uyarınca on yıllık zamanaşımına tâbidir. Borçlunun imkânsız hale gelen edim dolayısıyla elde ettiği bir ikame değer varsa tazminat ödeyen alacaklı bunun kendisine verilmesini talep edebilir. Tazminat borçlusu alacaklının edimini güvence altına alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündürfer’i haklar, tazminat borcu için de geçerliliklerini korur. Ayrıca müşteri limitin Hukuki imkânsızlıktan her iki tarafın da sorumlu olduğu hallerde ise her iki taraf da birbirinden TBK 112 uyarınca tazminat alacaklısı olup, her iki tazminatın da karşı tarafın kusuru oranında indirilmesi gerekir. Eser sözleşmesinde TBK 485/I uyarınca, yüklenicinin borcunu ifası, iş sahibinin kusurundan kaynaklanmayan ancak onunla ilişkili bir kısmını kullanmış olsa bilesebeple sürekli olarak imkânsız hale gelirse, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdıryüklenici o ana kadar eserin meydana getirilmesiyle ilgili olarak yaptığı masrafın karşılanmasını isteyebilir. Türk Borçlar Kanunu m. 599Eser meydana getirme borcunun imkânsızlaşmasına iş sahibi kusuruyla neden olmuşsa, TBK 485/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması uyarınca yüklenici müspet zararının tamamının karşılanmasını talep edebilir. Ancak bu durumda yüklenicinin eseri meydana getirme borcundan kurtulmasının sonucu olarak elde ettiği veya kötüniyetle elde etmeyi ihmal ettiği her türlü yarar ile sağladığı her türlü tasarrufun tazminattan indirilmesi gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefilKeza, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildir.gerek TBK 485/I, gerekse 485/II kapsamındaki olaylarda, zararın yüklenicinin davranışları nedeniyle artan kısmının, TBK 52/I uyarınca tazminattan indirilmesi gerekir. Alacaklının sorumlu olduğu geçici hukukî imkânsızlık, kural olarak alacaklı temerrüdü oluşturur. Bu nedenle borcun muacceliyeti hukukî engelin var olduğu süre kadar ertelenmiş olacağından, alacaklı borçlu temerrüdüne bağlı hakları kullanamaz. Geçici hukukî imkânsızlık ortadan kalkıp, ifa mümkün hale geldikten sonra alacaklı yalnızca borcun aynen ifasını talep edebilir; borçlu da borcunu aynen ifa ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bir şeyin teslimine ilişkin borçlarda, borçlu alacaklının sorumlu olduğu geçici imkânsızlık süresince edim konusu için yaptığı masrafların karşılanmasını, vekâletsiz iş görme hükümlerine göre (TBK 529) alacaklıdan talep edebilmelidir. Diğer sözleşmelerde ise borçlu, geçici hukukî imkânsızlık nedeniyle masrafında meydana gelen artışın karşılığını alacaklıdan isteyebilmeli, alacaklı temerrüdüne bağlı olarak tasarruf ettiği giderler veya işgücünü başka şekilde kullanmak suretiyle elde ettiği yararlar ise borçlunun toplam masraf alacağından düşülmelidir. TBK 110 uyarınca sözleşmeden dönen borçlu da alacaklıdan menfî zararının tazminini talep edebilmelidir. AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi AÜSBFD : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi BasK : Basler Kommentar

Appears in 1 contract

Samples: dergiler.ankara.edu.tr

SONUÇ. Kredi açma sözleşmesiSözleşme kurulması aşamasında, banka iş başvurusu yapan aday ile müşteri arasında kurulanişveren ya da işveren vekili sözleşmenin muhtevası, isimsizşartları, sürekli edimliiçerdiği hak ve yükümlülük- ler üzerinde görüşmeler yaparlar. Bu görüşmelerin başlamasıyla, bankanın kararlaştırılan limite taraflar ara- sında sözleşme benzeri bir güven ilişkisi doğmaktadır. TMK.m.2 gereğince, “herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda” olduğundan, bir kimse belirli bir kişiden kendisine yönelebile- cek herhangi bir zarardan koruma yükümlülüğünü güven ilkesine göre bekle- mekte haklı ise onun güveninin korunması gerekir. Birbirlerini korumalarını gerektirecek kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma yakın bir ilişkiye, sosyal temasa giren kişiler; birbirlerine karşı özen göstermek, gerekli bilgileri vermek, kişi ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz mal varlıklarına ve provizyon ödeme borcu altına girdiğikarşı- lıklı menfaatlerine zarar vermemek üzere koruma yükümlülüklerine uymak zorundadırlar. Tarafların özen ve koruma yükümlülükleri, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu görüşmelerin bir çerçeve sözleşmedirsözleşme doğurmuş olup olmadığına bakılmaksızın, sözleşmeden bağımsız ola- rak sözleşme görüşmesine başlamakla doğmaktadır. Uygulamada bankalarİşte sözleşme görüşmecileri, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlarbu yükümlüklere kusurlu olarak aykırı dav- ranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişki- sini ihlal ettikleri takdirde, bundan doğan zarardan sorumludurlar. Buna ek Sözleşme- nin kurulmasından önce, sözleşme görüşmeleri sırasında kusurlu davranış nedeniyle doğan bu sorumluluk, “culpa in contrahendo” olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirleradlandırılmıştır. Sözleşme görüşmeleri sırasında taraflardan her biri yerine getirmek zo- runda oldukları yükümlülükleri kusurlu davranışlarıyla ihlal ederse, diğer ta- rafın uğradığı zarar TBK.m.49 vd. haksız fiil hükümlerine göre değil, TBK.m.112 vd., borçların ifa edilmemesinin sonuçları hükümleri gereğince tazmin edilmelidir. Dolayısıyla, culpa in contrahendo’dan doğan sorumluluk, borca aykırılık esasına tabi tutulunca, Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştırKanunu’nun 112 vd. Bunlardan birisi dü- zenlenmiş olan borçların ifa edilmemesi hususundaki hükümler uygulanacak- tır. Eğer, taraflar arasında bir sözleşme kurulmuş ise; işçi İşK.m.24/II-a, işve- ren de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumununİşK.m.25/II-a’ya göre hile nedeniyle iş sözleşmesini derhal feshedebilme 231 Süzek, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir311. Kanun koyucu233 §2, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikteAbs 1, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştirNr. Kefaletten dönebilmek için öncelikle3c, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekirbak. İkinci olarak asıl borçlununSüzek, borcun doğumundan önceki mali durumu311. imkânına sahiptir. Tarafların haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebilme hakla- rının olması, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş sözleşme öncesinde yani sözleşmenin yapılması sırasındaki kusur nedeniyle oluşmuş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğar. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda istenilebilmesine engel değildir.

Appears in 1 contract

Samples: dergipark.org.tr

SONUÇ. Kredi açma sözleşmesiTaşınmaz satış vaadi sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir borçlandırıcı hukuki iş- lemdir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi taraflar arasında nispi bir borç ilişkisi tevlit edip, banka ile müşteri arasında kurulankendisine taşınmazın satışı vaat olunan tarafın hakkı, isimsizvaat borçlusu maliki satış sözleşmesi- nin kurulmasına ilişkin irade beyanında bulunmaya zorlamaktır. Söz konusu hak, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiği, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu bir çerçeve sözleşmedir. Uygulamada bankalar, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlarayni ma- hiyette olmadığından kural olarak ancak borçlandırıcı sözleşmenin tarafına karşı ileri sürü- lebilir. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirlerkarşın taşınmaz satış vaadi sözleşmesi tapu siciline taraflardan birinin istemi üzerine şerh verilmesi halinde, hakkın niteliği ayni hak olmamakla birlikte şerh sebebiyle ayni tesir kazanmıştır. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştırSöz konusu ayni tesir, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden doğan şahsi hakkın herkese karşı değil, şerhten sonra taşınmaz üzerinde hak sabi olanlara karşı ileri sürülmesini sağlayacaktır. Zira şerh verilmiş kişisel haklar, ayni haklar gibi herkese karşı değil, sadece şerh verilmiş taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hak sahiplerine karşı ileri sürülebilme yetkisini haizdir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin şerhi iki etkiyi içinde barındıracaktır. Bunlardan birisi ilki, şerhten sonra taşınmazın her yeni maliki, mülkiyeti döneminde doğan borç ile sorum- ludur. Şerh sonrası taşınmazı iktisap eden her yeni malik borçlanma iradesi olmadığı halde eşyaya bağlı borç ilişkisi sebebiyle vaat alacaklısına taşınmazı devir ve tescil yükümlülüğü altına girecektir. Şerhin ikinci etkisi ise şerhten sonra kişisel hakkın konusu olan taşınmazda sınırlı ayni hak tescili ya da diğer kişisel bir hakkın şerhi marifetiyle kazanılan haklardan, doğmuş borcun ifasında alacaklıya zarar verenlerin etkisiz kalmasını sağlayan munzam ya da ayni bir etkidir. Mülkiyet satış vaadi alacaklısına intikal ettikten sonra hak sahibi, şerhten sonra taşınmaz üzerine tesis edilmiş olan ve mülkiyet hakkı ile bağdaşmayan bütün sınırlı ayni hakların terkin edilmesini talep ve dava edebileceği gibi şerhten sonra önceki malikin borcu sebebiyle taşınmazın haczi halinde haczin mürtefi kılınmasını da isteyebilecektir. Zira şerhe rağmen yapılan sınırlı ayni hak tescilleri muteber olmadığı kadar şerh sonrası yapılan şahsi haklara ilişkin şerhler de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumununşerh lehtarına karşı hükümsüzdür. Nitekim üzerinde şerh bulunan satış vaadi sözleşmesine konu taşınmazın mülkiyetini cebri icra satışından kazanan kişi, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidirşerh lehtarının haklarına maruz kalıp, katlanmak mükellefiyeti altına girecektir. Kanun koyucuBir diğer ifadeyle şerh sonrası taşınmaz üzerine malikin borçlarından dolayı ipotek ya da haciz tatbik ettiren kişi, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikteşerh lehtarının haklarına halel getiremeyeceği gibi, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştircebri icradan şerhe konu taşınmazı iktisap eden kişi de şerh lehtarının haklarını bertaraf edemeyecektir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursaAncak, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxxkorumanın sağlanması, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirdetaşınmaz satış vaadi sözleşmesi tapu kütüğüne şerh edilmiş olsa dahi, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidirşerh lehtarı adına tescil işlemi gerçekleşmedikçe mülkiyetin intikalini sağlamayaca- ğından, ipotek, haciz ya da diğer takyidatların kaldırılması için şerhten itibaren beş yıl içeri- sinde tescil davası açılması ve üçüncü kişi adına taşınmazın tescil işleminin tamamlanması zorunludur. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması tapu sicilindeki şahsi yük ya da sınırlı ayni sınırlamalar ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmazdiğer takyidatla- rın terkini ayni hak sahibine tanınmıştır. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğarKaldı ki malikin tasarruf işlemlerini icra edebilme- si mülkiyetin tapu siciline tescil edilmiş olmasına bağlıdır. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildir.Şerhin gerek eşyaya bağlı borç

Appears in 1 contract

Samples: dergipark.org.tr

SONUÇ. Kredi açma Xxxx sözleşmesi, banka ile müşteri taraflar arasında kurulansürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerden biridir. Bu nitelikte bir sözleşme oluşu, isimsiz, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiğisözleşmede çeşitli değişikliklerin gerçekleşmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Nitekim sözleşmenin ilerleyen dönemlerinde, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu ihtiyaçlarına göre çeşitli değişiklikler yaşanabilmektedir. Bu değişikliklerden biri de kira sözleşmesinin taraflarında görülen değişikliktir. Taraflar sözleşmeyi sona erdirmek yerine, kiracı ya da kiraya veren tarafın yerine üçüncü bir çerçeve sözleşmedirkişinin sözleşmeye dahil olmasını ve sözleşmenin devam ettirilmesini kararlaştırabilirler. Uygulamada bankalarBu sayede sözleşmeden süresinden önce ayrılan taraf, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem fesih sebebiyle karşı tarafa tazminat ödemek zorunda kalmamaktadır. Bazen de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlartarafların iradesine gerek bulunmaksızın, kanun gereği taraf değişikliği gerçekleşebilmektedir. Tarafların iradesi sonucunda ya da kanun hükmü gereğince gerçekleşen taraf değişikliği, çeşitli sonuçları da beraberinde getirmektedir. Bu sonuçlardan biri de mevcut teminat ilişkileri hakkındadır. Fakat hukukumuzda tüm taraf değişikliği hâllerinde ve her türlü teminat hakkında uygulanabilecek bir kural mevcut değildir. Değişikliğin sözleşmenin hangi tarafında gerçekleştiğine ve teminatın türüne ve kim tarafından sağlandığına göre sonuçlar değişmektedir. Tarafların iradesine bağlı olarak kiracının değişmesi TBK m. 323’te özel olarak düzenlenmiştir. Devir için kanunda ifade edilen şartların gerçekleşmesi hâlinde, sözleşmeyi devralan üçüncü kişi, kira ilişkisinde kiracının yerini alır ve kira ilişkisinden ve kanundan doğan bütün hak ve borçlar üçüncü kişiye ait olur. Xxxx sözleşmesinde kiracının değişmesi durumunda, ilk kiracı ya da üçüncü kişiler tarafından sağlanan teminatlar hakkında TBK m. 198/II’nin kıyasen uygulanacağı kabul edilmektedir. Buna ek olarak müşterilerinden göre devreden kiracı tarafından sağlanmış, para, kıymetli evrak ve ipotek gibi ayni teminatlar devirden sonra da geçerliliklerini korur. Fakat kiraya veren lehine sağlanan teminat, kiracı tarafından değil de üçüncü bir kişi tarafından sağlanmışsa,teminatın geçerliliği, teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirlersağlayanın yazılı rızasına bağlıdır. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumununÜçüncü kişilerin devre rıza göstermemeleri hâlinde, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğar. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildir.söz konusu teminatlar

Appears in 1 contract

Samples: dergipark.org.tr

SONUÇ. Kredi açma sözleşmesiTBK m. 83’e göre, banka ile müşteri arasında kurulan, isimsiz, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma borçlu borcunu şahsen ifa etmek zorunda değildir. Borçlu yerine üçüncü bir kişi ifada bulunabilir. Borçlunun kişisel bilgi ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiği, tarafların karşılıklı güveninin yeteneğinin ön planda olduğu iş görme sözleşmelerinde kural, borçlunun borcunu şahsen ifa etme- sidir. Eser sözleşmesine ilişkin TBK m. 471/f.3’te yüklenicinin borcunun kişisel ni- teliği dikkate alınarak, yüklenicinin eseri şahsen ifa etmesi gerektiği ifade edilmiştir. İstisna sözleşmesinde yüklenicinin işi şahsen yapma borcu, onun işin yapılması sırasında yardımcı kişiler kullanmasına engel değildir. Ancak, yardımcı kişi kullanıl- ması daha düşük nitelikte bir çerçeve sözleşmedireserin meydana gelmesine neden olacaksa yardımcı kişi kullanımı mümkün değildir. Uygulamada bankalarDiğer taraftan, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini yüklenicinin kişisel niteliklerinin önem arz etmediği durumlarda eserin yapılması bir üçüncü kişiye devredilebilir. Yüklenicinin, işi kendi uhdelerinde tutmaktadırlaryönetimi altında yaptırma borcunu ihlal etmesi sebebiyle doğan sorumluluğu TBK m. 112 vd. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirlerhükümlerine tabidir. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumununYüklenici, yardımcı kişile- rin iş sahibine verdiği zararlardan ise, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir116 uyarınca sorumludur. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğar. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadarYüklenici, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür471/f.3 çerçevesinde iş sahibine taahhüt ettiği şeyi başkasına dahi imal ettirebilir. Ayrıca müşteri limitin Asıl yüklenicinin kendi adına ve hesabına yaptığı bir kısmını kullanmış olsa bileeser söz- leşmesi ile iş sahibine karşı olan eser yapma borcunu kendisine bıraktığı kişi alt yük- lenicidir. Alt yüklenici, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması da kanaatimizce mümkün olmalıdırbağımsız hareket etme ve uzman olma nitelikleri bakımından yardımcı kişilerden ayrılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarıncaAlt yüklenici ile asıl yüklenici arasındaki sözleşme ilişkisi, kefaletten dönmenin ardındanasıl yüklenici ile iş sa- hibi arasında yapılan eser sözleşmesinden bağımsızdır. Bu sebeple alt yüklenici, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekirasıl yükleniciye karşı borçlu olup, iş sahibine karşı bir borç altına girmez. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan İş sahibinin alt yükleniciden borcunu ifa etmesini talep edebilmesi, alt yüklenicinin ayrı bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildir.sözleşme ile

Appears in 1 contract

Samples: dergipark.org.tr

SONUÇ. Kredi açma Kefalet sözleşmesi, banka ile müşteri arasında kurulan, isimsiz, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiği, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu bir çerçeve sözleşmedir. Uygulamada bankalar, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlar. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirler. Türk Borçlar Kanunu ile madde 581’de, kefilin alacak- lıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Kefalet sözleş- mesiyle kefil, borçlunun borcunu hiç veyahut gereği gibi ifa etmemesinden kişisel olarak sorumlu olmayı taahhüt etmektedir. Bu bakımdan kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumununsözleşmesi için, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, kefil tarafından güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekirasıl bir borcun varlığı gereklidir. İkinci olarak İşte kefalet borcu için asıl borçlunun, bir borcun doğumundan önceki mali durumuvarlığı zorunlu olduğundan, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” borcu fer’i (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi yan) bir borç doğmazolarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile Kefalet söz- leşmesinin varlığı, devamı, sona ermesi asıl borca bağlı olduğu için, fer’ilik özelliği kefalet sözleşmesinin en önemli özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kefaletin bu fer’ilik özelliğine bağlanan sonuçlarına bakacak olursak; kefalet borcu, ancak teminat altına alının asıl bir borcun varlığıyla doğacak, onunla varlığını sürdürecek ve asıl borç doğarsona erdiğinde de sona erecektir. Bu durumda bankaKefalet borcu asıl borçtan fazla olamayacak ve kefalet alacağı asıl alacaktan ayrı olarak devredilemeyecektir. Asıl borçlunun alacaklıya karşı sahip ol- duğu def’ilere, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür(ödeme güçsüzlüğü içinde olmasından kaynaklanan hariç) kefil de sahip olacaktır. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış Kefalet sözleşmesinin bu fer’i niteliğinden kısmen dahi olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kısmının sorumluluğundan kurtulması feragat mümkün olmayacaktır. Görüldüğü üzere kefalet sözleşme- sinin karakterini belirleyen en önemli özelliklerden biri olan fer’ilik özelli- ğini taraflar bu konuda anlaşsa da kanaatimizce mümkün olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 599/II hükmü uyarınca, kefaletten dönmenin ardından, bankanın uğradığı menfi zararın kefil tarafından karşılanması gerekir. Ancak kendisine kanun koyucu tarafından tanınan bir hakkı kullanan kefil, aralarında hiçbir hukuki ilişki bulunmayan kredi müşterisinin dönme sebebiyle uğradığı zararı tazmin etmek zorunda değildirkısmen ya da tamamen ortadan kaldıra- mayacaklardır.

Appears in 1 contract

Samples: hukuk.deu.edu.tr