SONUÇ Örnek Maddeleri

SONUÇ. Maliye Bakanlığı verdiği idari görüşler (özelgeler) ile XXX 0/0-(x) ve KDV 17/4-(r) bentlerindeki istisnalarının uygulanmasını oldukça kısıtlamaya başlamıştır. İlgili mevzuatta açık ve net bir şekilde; “fiilen” söz konusu kıymetlerin ticareti ile uğraşan ve “bu amaçla” edinilen taşınmaz ya da menkul kıymetlerin satışında istisna uygulanamayacağı açıklandığı halde, İdari görüşler ile, satışa konu kıymetin ticarete konu edilen bir kıymet olup olmadığına bakılmaksızın, mükellefin ana sözleşmesinde (fiilen icra edilmese dahi) menkul kıymet ya da taşınmaz ticaretine yönelik bir madde olması halinde ya da ilgili yıl içinde “çok sayıda” (?) menkul kıymet ya da taşınmaz ticareti yapılmışsa, mükellefin iki tam yıldan uzun süre aktifinde kayıtlı tuttuğu ve herhangi bir şekilde taşınmaz ya da menkul kıymet ticaretine konu olmayan kıymetlerini satışında söz konusu istisnalardan yararlanılmayacağı yönünde görüşler verilmeye başlanmıştır. Bizce İdari yorum ile ilgili mevzuata aykırı şekilde mükelleflerin istisna hakları kısıtlanmaktadır diyebiliriz. Genel tebliğ metinlerinde istisna uygulamaları kanunun lafzına ve ruhuna uygun şekilde düzenlendiği halde, özelge bazında bizce yasaya ve İdari düzenlemelere aykırı görüşler verilmektedir kanaatindeyiz. Bilhassa, ana sözleşme metninde (fiilen yapılmasa dahi) istisnaya konu kıymetlerin ticaretinin yapılabileceğine dair bir madde olması halinde istisna uygulanamayacağına dair İdari görüşler (ki, bizce bu görüşler de yanlıştır ama) bir şekilde kabul edilse dahi, ana sözleşme metninde bu yönde bir madde yer almayan, satışa konu kıymetleri ticari faaliyetine de konu etmeyen bir mükellef, sadece ilgili yılda ya da son iki yılda “çok sayıda” iştirak hissesi ya da taşınmaz alım satımı yapmış olmasının istisna hakkını kısıtlayacağı hatta ortadan kaldıracağı yönündeki görüşe katılamıyoruz. Eğer bu görüş veriliyorsa “çok sayıda” ifadesinin rakamsal sınırları da verilmelidir. Çok sayıda nedir? Aynı yılda 2 ya da 3 kıymet satışı ya da son iki yılda 3 ya da 4 kıymet satışı “çok” mudur “az” mıdır? 1 Seri Xx.xx KVK Genel Tebliğinde de açıklandığı üzere, bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektir. Bu amaçla hareket eden bir inşaat şirketi, finansal darboğazdan çıkmak için ticari amaçla elinde tutmadığı, işletme faaliyetleri ve yön...
SONUÇ. Türk Borçlar ve Đş Kanunu’nda düzenlenmemiş olan ibra, öğretide Đsviçre Hukuku’na paralel bir çerçevede benimsenmiş125, çok sayıda Yargıtay kararına ko- nu olmuştur. Gerek Borçlar Hukuku ve gerek Đş Hukuku bakımından ibranın gerçek bir ihtiyaca cevap verdiği söylenebilir. 124 Yargıtay 9. H.D., 10.12.2002 T., 2002/10816 E., 2002/23501 K. 125 XXXXXX, X.; Đsviçre Medeni Kanun Şerhi, Cilt VI, Borçlar Kanunu, I. Kısım, Genel Hükümler, s.72, (XXXXXXX, Dr. Xxxx XXXXX). Uygulamadaki ihtiyaç, bu belgeleri özellikle Đş Hukukunda oldukça sık kul- lanılır hale getirmiştir. Zira, hizmet sözleşmelerinin sona ermesinde özellikle işve- renler ilerde herhangi bir hukuki yükümlülük altına girmemek amacıyla yaygın bir şekilde hizmet sözleşmesi sona eren işçinin elinden bu tür belgeler almak yolunu seçmektedirler126. Bir ibra sözleşmesi ile işverenin de bazı hak ve alacaklarından vazgeçmesi mümkündür. Hizmet sözleşmesinin feshi sırasında işverenden daha önce almış olduğu avansları kapatan bir işçi ya da hizmet sözleşmesi hükmü gereği cezai şart yükümlüsü olan işçinin, işverenden ibra belgesi alması da, ilerde ortaya çıkabilecek bazı ihtilaflarda önemli bir imkan sağlayabilir. Çalışma hayatında çok sık başvurulan ve iş yargısını bu denli meşgul eden bir kurumun yasal düzenlemeye kavuşturulması bir zorunluluktur. Konunun, Borç- lar Kanunu’nda yer alması gerekliliğinin ötesinde, Đş Kanunu’nda mutlaka ayrıca ele alınması ve işçi lehine yorum ilkesinin sağladığı korumanın sınırlarının belirlen- mesi yerinde olur. Yeni Đş Kanununda da bu yönde bir düzenleme bulunmamak- tadır. Oysa bir ibra sözleşmesinin şeklinin ve unsurlarının belirlenmesi, asıl önemlisi hangi hallerde geçerli olduğunun hem işçi hem de işveren tarafından önceden bilinmesi, hukukun etkinliği ve güvenirliği bakımından çok önemlidir. AKINTÜRK, Xxxxxx : Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971. ARSEBÜK, Esat : Borçlar Hukuku, Ankara 1943. XXXXXX, X. : Đsviçre Medeni Kanun Şerhi, VI. Cilt, Borçlar Kanunu, I. Kısım, Genel Hükümler, Xxxxxxx XX (ÇEVĐREN, Dr. Xxxx XXXXX). BERKĐ, Şakir : Borçların Sukutu, AÜHF., Cilt XII. CENTEC, Tankut : Đş Hukukunda Ücret, Đstanbul 1968. XXXXX, Xxxx : Đbranamenin Niteliği ve Kapsamı, ĐHU Đş Kanunu Madde 26, No:1, Đstanbul 1982. ÇENBERCĐ, Xxxxxxx : Xx Xxxxxx Xxxxx, Ankara 1972. ÇENBERCĐ, Xxxxxxx : Xx Xxxxxx Xxxxx, Ankara 1976. ÇENBERCĐ, Xxxxxxx : Đş Kanunu Xxxxx, Xxxxxx 0000. DOĞAN, Mürsel :Türk Đş Hukukunda Đbra Sözleşmesi,Yargıtay Dergisi,Cilt 5,Sayı 1. 126 XXXXX, Xxxxx; a.g.m., s.102-103. EREN...
SONUÇ. İş Kanununun 26 ncı maddesi, gerek işverene gerekse de işçiye ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere göre tanınan fesih yetkisinin nasıl kullanılacağını düzenlemiştir. Aynı düzenleme 1475 sayılı eski İş Kanununda da yer almaktaydı. Tek farkı ilave edilen “işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz” hükmüdür. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren ihbar tazminatı ödemeksizin öğrenme gününden başlayarak altı iş günü ve olayın vukuu bulduğu tarihten itibaren bir yıl içinde fesih yetkisini kullanmalıdır. Eğer işveren bu nedenlere dayalı olarak işçisini işten çıkarırsa kıdem tazminatı da ödemeyecek, işçi maddi bir çıkar sağlamış ise bir yıllık hak düşürücü süre de uygulanmayacaktır. İşçi ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle iş sözleşmesini bildirimsiz olarak feshettiğinde kıdem tazminatını alacaktır. Eğer sözleşme bu sebeplerle sona ermişse, sona erdiren taraf sözleşmenin sonlanmasından kaynaklı zararlarını karşı taraftan tazminat olarak ayrıca talep edebilecektir. Yukarıda açıklanan esas ve usullere uymadan yapılacak bir fesih haksız fesih olarak değerlendirilecek ancak yapılan feshi geçersiz kılmayacaktır. Eğer şartları var ise işçi işe iade davası açarak feshi geçersiz saydırabilir. [1] Xxxxxx Xxxxx, Xxxx Xxxxx, Xxxxx Xxxxxxx, Vergi Hukuku, Ankara 1985, s.128. [2] Xxxx Xxxxx Xxxxx, İş Sözleşmesinin Feshinde Hak Düşürücü Süreler, E- Yaklaşım Dergisi, Eylül 2009, Sayı: 201. [3] Yrg. 9. HD’nin 12.03.1979 tarih ve E.1979/2732, K.1979/3884 sayılı kararı. [4] Xxxxxxx X. Oğuzman/ Xxxxxx Xx, Borçlar Hukuku Genel Hükümler , İstanbul 2000, s.448 [5] Yrg. 9. HD’nin 25.02.1982 tarih ve E.1982/588, K. 1982/2088 sayılı kararı. [6] Xxxxxxx Xxxxxxxx İş Kanunu Xxxxx, Xxxxxx 0000, s.598. [7] Yrg. 9. HD’nin 02.02.2009 tarih ve E.2008/9790, K.2009/1003 sayılı kararı. [8] Yrg. 9. HD’nin 16.03.2004 tarih ve E.2003/13538, K. 2004/5169 sayılı kararı. [9] Xxxxxxx Xxxxxxxx İş Kanunu Xxxxx, Xxxxxx 0000, s.600. [10] Yrg. 9. HD’nin 24.02.2003 tarih ve E.2003/970, K.2003/2154 sayılı kararı.
SONUÇ. Satış sözleşmesine konu olan malda ayıp olması durumunda alıcının sa- hip olduğu bedelde indirim seçimlik hakkının hukuki niteliğinin ne olduğu hususunda farklı görüşler yer alsa da kannatimizce bu yenilik doğuran bir haktır ve alıcı tek taraflı irade beyanı ile bu hakkı seçmiş olur. Beyanın satıcı- nın hakimiyet alanına ulaşması ile de bu yenilik doğuran hak sonuçlarını ken- diliğinden doğurur. Söz konusu bedelde indirim hakkının kullanılması sonucu bedelde indi- rimin nasıl yapılacağına ilişkin kanunda net bir ifade yer almazken Yargıtay genel olarak nispi metodun uygulanması yönünde bir görüş benimsemektedir. Nitekim bu yöntemin satılanın ucuz veya pahalı olmasına göre sağlanan karın göz önünde tutulması bakımından adalete en uygun olan metod olduğu söyle- nebilir. Alıcı, bedelde indirim hakkıyla birlikte zararın giderilmesini isteyebileceği gibi sadece uğradığı zararın tazmini de isteyebilecektir. Alıcı bu noktada sadece zararın tazminin talep etmişse, satılanda ayıp bulunması TBK m. 112’de dü- 55 TKHK. m. 12’ye göre de, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda bu süre taşınmazın tesli- minden itibaren beş yıldır. Ayrıca TBK m. 478 gereğince eser sözleşmesi çerçevesinde yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmiş ise, bu sebeple açılacak davalar da teslim ta- rihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. zenlenen gereği gibi ifa etmeme niteliğini taşıyacağı için, alıcı ifaya olan menfa- atini talep edebilecektir. Bedelde indirim hakkını kullanılması ile birlikte zara- rın giderilmesi noktasında ise bir ayrım yapmak gerekecektir. Bu hususta se- çimlik hakkın kullanılması sadece satılandaki değer eksikliğini giderecektir. Ancak tek başına değer eksikliğinin giderilerek ayıbın telafi edilmesi alıcının uğradığı zararı tam olarak karşılayamayabilir. Bu durumda alıcı, seçimlik hak- kını kullanarak tamamıyla karşılayamadığı olumlu zararının tazmini TBK m. 112 ile karşılayacaktır. Bu doğrultuda satıcı, aleyhine olan kusur karinesini çürüterek sorumluluktan kurtulabilecektir. Alıcı bedelde indirim hakkını kullanırken bazı kanuni sınırlamalara tabi- dir. Bu noktada, satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı bedelde indirim hakkını kullanamayıp, sözleşmeden dönme veya satılanın ayıp- sız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilecekken; satılan alıc...
SONUÇ. Navlun sözleşmesi ile konişmento arasındaki ilişki, esas itibariyle kendini navlun sözleşmesinin ve konişmentonun tarafları değiştiğinde göstermek- tedir. Buna göre taşıyan ile gönderilen arasındaki ilişkilerde esas alınması gereken belge konişmento147 iken, taşıtan ile taşıyan arasındaki ilişkilerde esas alınması gereken belge navlun sözleşmesidir. Konişmento gönderi- lenin hukuki durumunu teşkil eder (Yeni TTK md. 1237, TTK md.1110). Ancak taşıtan ile gönderilen aynı kişiler ise ve navlun sözleşmesi ile konişmento arasında değişik hükümler varsa navlun sözleşmesinin esas alınması gerekir. Nitekim bu husus Yargıtay 11. HD.’nin 06.05.1999 tarihli 1998/8975 E. ve 1999/3722 K. sayılı kararında belirtilmiştir. Anı- lan kararda: “TTK m. 1110 hükmüne göre, taşıyan ile gönderilen arasın- daki hukuki ilişkilerde konişmento hükümlerinin esas alınacağı hükme bağlandıktan sonra, aynı maddenin son fıkrasında ise, taşıyan ile taşıtan arasındaki hukuki ilişkilerin taşıma ( navlun ) sözleşmesi hükümlerine bağlı kalacağı açık bir şekilde belirlenmiştir. Taşıtan aynı zamanda gön- derilen durumunda ise ve taraflar arasında taşıma sözleşmesi düzenlen- dikten sonra bir de konişmento düzenlenirse ve bu iki düzenlemede deği- şik hükümler var ise böyle bir durumda TTK m. 1118 hükmü de dikkate alınarak, taraflar arasındaki ilişkinin aynı yasanın 1110/son fıkra hükmü uyarınca taşıma sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekecektir. Nitekim doktrinde de aynı düşünce hâkim bulunmaktadır.” denilerek taşıtanın aynı zamanda gönderilen olması durumunda konişmento ile navlun sözleşmesi kayıtları içerisinde birbirleriyle ters düşen hükümlerin olması halinde navlun sözleşmesinin esas alınması gerektiği hükme bağ- lanmıştır. Ayrıca navlun sözleşmesi ile veya navlun sözleşmesinden sonra konişmento düzenlendiği hallerde, aksi kararlaştırılmamışsa, konişmentodaki kayıtların taşıma sözleşmesindeki kayıtlar ile uyumlu olması gerekir. 146 KARAN s.164. 147 Bkz. Yargıtay 11. HD.’nin 13.06.1994 tarihli 1993/6121 E. sayılı ve 1994/4975 K. sayılı kararında: “Taşıyan ve gönderilen arasındaki ilişkilerde konişmento esas tutulur. Türk Ticaret Kanunu’nun 1110/1. maddesi dikkate alındığında, konişmentonun taşıyıcı ile gönderileni bağlayacağı açıktır. Dava konusu yükle ilgili konişmentoda yazılı "Free in Liner out" deyiminin de, davacı ve davalı arasında bağlayıcı olacağı tartışmasızdır.” denilmiştir. Taşıyan, hile veya ağır kusuru bulunmadıkça konişmentonun nev’ine göre hak sahibi olduğu anlaşılan ki...
SONUÇ. Kredi açma sözleşmesi, banka ile müşteri arasında kurulan, isimsiz, sürekli edimli, bankanın kararlaştırılan limite kadar krediyi müşterinin emrine hazır tutma ve kullandırma; müşterinin ise kullandığı kredi ile birlikte faiz ve provizyon ödeme borcu altına girdiği, tarafların karşılıklı güveninin ön planda olduğu bir çerçeve sözleşmedir. Uygulamada bankalar, kredi açma sözleşmesine ekledikleri hükümler ile hem kredi kullandırma hem de kullanılacak kredinin şartlarını belirleme yetkisini kendi uhdelerinde tutmaktadırlar. Buna ek olarak müşterilerinden teminat göstermelerini talep etmekte ve bunu sözleşmenin olmazsa olmazı haline getirmektedirler. Türk Borçlar Kanunu ile kefalet sözleşmesinde birçok yenilik yapılmıştır. Bunlardan birisi de mülga Borçlar Kanunu’nda yer almayan “kefaletten dönme” kurumunun, TBK m. 599 ile hukukumuza girmesidir. Kanun koyucu, hakkaniyet gereği kefile dönme hakkı tanımakla birlikte, bunu belirli şartlara tabi tutmuş ve kefilin istediği anda sözleşmeden dönebilmesini engellemiştir. Kefaletten dönebilmek için öncelikle, güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması gerekir. İkinci olarak asıl borçlunun, borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmalı veya mali durumunun, kefalet sözleşmesi yapıldığı sırada kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü 86 Bu konuyla ilgili olarak: “Banka, iyiniyet kurallarına aykırı olarak, tahsis ettiği krediyi kullandırmayacak olursa, bu krediye güvenerek bazı teşebbüslere geçmiş olan kimsenin bir tazminat talebine maruz kalabilir...” (Xxxxxxxx, s. 333). olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bahsedilen bu iki şart mevcut olduğu takdirde, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir. Kredi açma sözleşmelerinin kendine has niteliği ile kefaletten dönme kurumu arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Kefaletten dönmenin şartlarından olan “güvence altına alınan alacağın henüz doğmamış olması” kıstası bu ilişkinin sebebidir. Zira daha önce bahsedildiği gibi banka uygulamasında kredi açma sözleşmesinin kurulması ile taraflar açısından herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşterinin yapacağı münferit kredi talebinin banka tarafından kabulü ile borç doğar. Bu durumda banka, alacaklının talebini değerlendirip kabul edene kadar, TBK m. 599’da yer alan şartlar oluştuğu takdirde kefaletten dönmek mümkündür. Ayrıca müşteri limitin bir kısmını kullanmış olsa bile, kefilin aynı şekilde sözleşmeden dönerek kredinin henüz kullanılmamış kı...
SONUÇ. Toplu sözleşmeler, uluslararası ve ulusal hukukta dayanağı olan hukuk metinleridir. Literatürde toplu sözleşmelerin hukukî niteliği konusunda değişik görüşler bulunsa da, bağlayıcılığı ve genel olarak uygulanması konusunda çok fazla tartışma yaşanmamıştır. İDDK’nin toplu sözleşmedeki, disiplin kurulunda sendika temsilcisinin bulun- masına ilişkin hükmü görmezden gelmesi ve hiç değerlendirme konu- su dahi yapmaması hukuka uygun değildir. Hukuk devletinin genel gereklerinden birisi de yargı mercilerinin de diğer Devlet organları gibi hukuka bağlı olmasıdır. Bu Kararla, ILO Sözleşmeleri, AİHM içti- hatları, Anayasal hüküm ve 4688 sayılı Kanun hükümleri hiç dikkate alınmamıştır. Kaldı ki, Anayasa (m.90) gereğince İDDK’nin uluslara- rası sözleşmeleri, kanunlarla çatışmaları durumunda bile, öncelikle uygulaması Anayasal zorunluluktur. Bu hüküm nedeniyle, başta 98 sayılı ILO Sözleşmesi olmak üzere, konuya ilişkin Türkiye’nin kabul Görevlileri Hakem Kurulunun kararındaki 20. maddeye, Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkındaki Yönetmelikteki 21/07/2005 (Kararda bu tarih, yan- lışlıkla 21.07.2015 olarak yazılmıştır) tarihli değişikliğe, 657 sayılı Kanun’un 124. ve devamında yer alan hükümlere atıfla, hakkında disiplin soruşturması yapıla- nın sendika üyesi olması durumunda yapılacak uygulamada bu hükümlerin göz önünde bulundurulmasının uygun olacağına ilişkin görüş bildirmiştir. ettiği uluslararası sözleşmeler, iç hukukta doğrudan uygulanabilir ni- telikte olup, kanunlardan önceliklidir. Mevcut hukukî düzenlemelere uygun olarak, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti ile Kamu İşveren Heyeti arasında imzalanan toplu sözleşmelerin uygulanmasına ilişkin yaşanan hukukî uyuşmazlıklar- da, yargı mercilerinin sözleşme hükümlerini gözeterek karar vermesi zorunludur. Aksi bir uygulama, yani yargı mercilerinin, iç hukuk kap- samında imzalanan toplu sözleşmeleri dikkate almaması, uluslararası hukuk kurallarına aykırılık yaratır. Bu nedenle, İDDK kararı, uluslara- rası sözleşmelerde de düzenlenmiş ve 2010 yılından beri de anayasal bir hak olan toplu sözleşme hakkının İDDK tarafından ilgası anlamına gelmektedir. Konunun bu şekilde yorumlanması, mevcut uyuşmazlık- ta olduğu gibi, Anayasa ile getirilen toplu sözleşme hakkının kullanıl- masına engel bir içtihat yaratılmış olacaktır. Yargı mercileri, “hürriyetlerin asıl, sınırlamanın istisna olduğu” ve “hürriyet lehine yorum” ilkelerinden hareketle, hakların korunması ve geliştirilmesi yönünde kararlar vermelidir. Toplu sözleşm...
SONUÇ. Tüm projeler için doldurulacaktır.
SONUÇ. Rapor içeriğinde özellikleri belirtilen otel projesinin yerinde yapılan incelemelerinde taşınmazın lokasyonuna, mimari özelliklerine, yapı ruhsatına esas kullanım alanına, inşai kalitesine, mimari özeliklerine, halihazır durumuna ve çevrede yapılan piyasa araştırmalarına göre günümüz ekonomik koşulları itibariyle arsa payı dahil, (36.860.000,-TL ÷ 2,925 TL/Euro (*) ≅ 12.602.000,-Euro) (36.860.000,-TL ÷ 2,111 TL/USD (*) ≅ 17.461.000,-USD) (15.480.000,-TL ÷ 2,925 TL/Euro (*) ≅ 5.292.000,-Euro) (15.480.000,-TL ÷ 2,111 TL/USD (*) ≅ 7.333.000,-USD) Taşınmazın KDV dahil toplam değeri 43.494.800,-TL’dir. İşbu rapor, Xxxx Xxxxxxxxxxx Yatırım San. ve Tic. A.Ş.’nin talebi üzerine ve iki (2) orijinal olarak düzenlenmiş olup kopyaların kullanımları halinde ortaya çıkabilecek sonuçlardan şirketimiz sorumlu değildir. Bilgilerinize sunulur. 05 Mayıs 2014 (Ekspertiz tarihi : 16 Nisan 2014) • Fotoğraflarlar • Vaziyet planı • Kat planları • Yapı ruhsatı • Değerleme uzmanlarını tanıtıcı bilgiler • Değerleme uzmanlığı lisans belgeleri • Değerleme sözleşmesi sureti Kıvanç KILVAN Sorumlu Değerleme Uzmanı (Lisans No: 400114) Öznur AKTULAN Değerleme Uzmanı (Lisans No: 401665)
SONUÇ. TMS 11 Đnşaat Sözleşmeleri standardı ile muhasebe uygulamalarında mevcut sisteme göre değişiklikler meydana gelecektir. Bu standart ile dönemsellik ilkesi işletilerek, gelir ve maliyetler gerçekleştiği hesap döneminde dikkate alınmaktadır. Standartta, inşaat sözleşmeleri, maliyet artı kâr sözleşmesi ve sabit fiyatlı sözleşme olmak üzere iki çeşittir. Standartta öngörülen sabit fiyatlı inşaat sözleşmelerinde, maliyet güncellemesi (eskalasyon) sözkonusu olabilmektedir. Döneme ait sözleşme gelirinin tespiti, tamamlanma derecesine bağlanmıştır. Tamamlanma derecesi için, üç yöntem önerilmiştir. Bu durumda, tamamlanma derecesinde tercih edilen yönteme göre, döneme ait hesaplanan maliyet ve gelir tutarı, farklılık göstermektedir. Sözleşmedeki tamamlanma derecesinin tespitinde, inceleme sonucu belgelendirilmesi yönteminin seçilmesi durumunda, tespitin yapıldığı tarih ile dönem sonu arasındaki zaman farkı, sözleşme gelirinin doğru olarak tespit edilmesini mümkün kılmamaktadır. Bu zaman dilimleri arasında, inşaat işi devam etmekte olduğundan, tamamlanma derecesi ile birlikte, sözleşme geliri de etkilenecektir. Tamamlanma derecesinin belirlenmesinde, dönem maliyetinin, toplam inşaat maliyeti içindeki oranı yöntemi, tercih edildiğinde ise, dönem sonunda ortaya çıkan maliyetler, toplam maliyetlerle orantılanabildiğinden, sözleşme geliri daha gerçekçi ortaya konabilmektedir. Maliyetlerin herhangi bir nedenden dolayı, işletme tarafından gerçekçi olarak ortaya konamaması, sözleşme gelirinin gerçeğe uygunluğunu olumsuz etkileyecektir. XXXXX Xxxxx, GÜNGÖRMÜŞ Xxx Xxxxxx, "Özel (Yap-Sat) Đnşaat Firmalarında Maliyet Sisteminin Oluşturulması", Mevzuat Dergisi (Lebib Yalkın), No. 33, Sep. 2006, pp. 84-90 XXXXXXXXXX Xxxxx, Maliyet ve Yönetim Muhasebesi, Xxxx Xxxxxxxx, Ankara,2003. XXXXXXX Xxxxx, Tekdüzen Muhasebe Sisteminde Maliyet Muhasebesi Uygulamaları, ĐSMMMO yayını, Đstanbul, 1998. XXXXXX, Xxxxxxx, “Đnşaat işletmelerinde vergi ve muhasebe uygulamaları,” Mali Çözüm Dergisi, Sayı 74, Xxxx Şubat Mart 2006 XXXXXXX, Xxxxx, Đnşaat Muhasebesi, Baran Ofset, Ankara, 2003 GÜCENME Xxxx Xxxxxxxx, Türkiye Muhasebe Standartları ve Uygulamaları, Türkmen Kitapevi, Đstanbul, 2007 XXXXXX Xxxxxx, AKGÜL Xxxxx Xxxxxx, XXXXXX Xxxxx, Türkiye Muhasebe Standartları Uygulamaları, Beta Yayınları, Đstanbul, 2006 GÜNGÖRMÜŞ Xxx Xxxxxx, Yıllara Yaygın Đnşaat Taahhüt Ve Onarım Firmalarında Standart Maliyet Yönteminin Muhasebe Sisteminde Uygulanması, Mali Yönetim ve Denetim Dergisi, Temmuz- Ağustos 2004 Yıl...